Siber güvenlik alanındaki gelişmeler, hızla değişen dijital dünyada giderek daha fazla dikkat çekiyor. Son yıllarda saldırıların artışı, bireyler ve kurumlar için ciddi tehditler oluştururken, bu tehditlerin çeşitliliği de dikkat çekiyor.
Özellikle siber güvenlik alanındaki uzmanların önceki tahminlerinin büyük ölçüde doğru çıkması, 2025 yılı için yapılan öngörülerin ciddiyetini de artırıyor. Uzmanlar, bu bağlamda siber güvenlik bilincinin artırılmasının hayati önem taşıdığını belirtiyor. Kullanıcıların güçlü parolalar kullanması, yazılımlarını düzenli olarak güncellemeleri ve şüpheli iletişimlere karşı dikkatli olmaları gerektiği vurgulanıyor.
Peki yeni yılda siber dolandırıcıların en çok hangi yöntemleri denemesi bekleniyor? Kullanıcılar nasıl önlemler almalı, nelere dikkat etmeli?
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Anabilim Dalı Başkanı ve Bilişim Teknolojileri Uzmanı Prof. Dr. Ali Murat Kırık ile mercek altına aldık.
Sahte içki kâbusu her geçen gün daha da büyüyor. Son dönemde artan vakalar, hem sağlık hem de güvenlik açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor. Sahte içkilerin piyasada dolaşması, insanların hayatını kaybetmesine ya da kalıcı sağlık sorunları yaşamasına neden oluyor.
Sadece İstanbul’da son 1,5 ayda sahte içkiden zehirlenerek hayatını kaybedenlerin sayısı 37'ye yükseldi. İstanbul Valiliği’nden yapılan açıklamaya göre; polis ekiplerince bu yıl yapılan çalışmalarda 287 bin 758 litre alkollü sıvı, 14 bin 701 dolu alkollü içki şişesi, 853 bin 460 adet alkollü içki yapımında kullanılan bandrol ve çok sayıda yan ürün ele geçirildi.
KAÇAK TÜTÜN DE TEHLİKE SAÇIYOR!
Küresel sağlık krizleri, özellikle savaş ve çatışma bölgelerinde, antibiyotik direncinin artışıyla daha da derinleşiyor. Örneğin Ukrayna’daki mevcut durum sağlık altyapısını zayıflatırken, ilaca dirençli bakterilerin yayılmasına da zemin hazırlıyor.
Yapılan son araştırmalar ise bölgede ‘aşırı patojenik’ bakterilerin ciddi bir tehdit oluşturduğunu ortaya koyuyor. İsveç'in Lund Üniversitesi’nden bilim insanlarının yürüttüğü çalışmada, savaşta yaralanan 150 kişiden alınan örneklerde geniş spektrumlu antibiyotiklere dirençli bir dizi bakteri türü tespit edildi.
Test edilen örneklerin yüzde 6’sı, tüm antibiyotiklere karşı direnç gösterdi. Özellikle ‘Klebsiella pneumoniae’ bakterisinin daha geniş kapsamlı hastalıklara yol açıp açmadığını değerlendirmek amacıyla bu bakterinin örneklerine yoğunlaşıldı.
Klebsiella, zatürreyle idrar yolu, deri ve yara enfeksiyonları gibi bir dizi hastalığa yol açıyor ve antibiyotiklere dirençli bakterilerin neden olduğu tüm ölümlerin beşte birine neden oluyor.‘BU DURUM ENDİŞE VERİCİ’
Araştırmanın yazarlarından olan Dr. Kristian Riesbeck, “Ukrayna’daki bu bakteri türlerinin birçok özelliği, onları hem dirençli hem de saldırgan hale getiriyor. Bu bakteriler, özellikle de Klebsiella pneumonia pek çok hastalığa yol açabilecek eksiksiz bir gen setine sahip. Bu durum, gelecekteki sağlık sorunları açısından endişe verici bir işaret” şeklinde konuştu.
Ayrıca Dr. Riesbeck, Science’a Klebsiella enfeksiyonlarının tedavisinin zor olmasının bir nedeninin de ‘olağanüstü’ miktarda mukus üretmeleri olduğunu açıkladı.
Aralık ayının gelmesiyle birlikte soğuk ve yağışlı hava, Türkiye genelinde etkisini göstermeye başladı. Batı bölgelerde sağanak yağışlar etkili olurken, doğu kesimlerde kar yağışı gözlemleniyor.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü, 5 ili sarı 1 ili de turuncu kodla uyardı. Sarı kodlu uyarı verilen iller Aydın, Balıkesir, Çanakkale, İzmir, Manisa olurken Muğla ise turuncu kodla uyarıldı. (Sarı kodlu uyarı, ‘hava durumu potansiyel tehlikelidir’ anlamına geliyor. Turuncu kodlu uyarı ise ‘hava durumu tehlikelidir’ olarak nitelendiriliyor.)
Peki bu hafta yurdun genelinde etkili olması öngörülen yağmur ve kar ne kadar süre devam edecek? İstanbul’da yağmur ne kadar etkili olacak? Sıcaklık kaç derece birden düşecek?
İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Meteoroloji Uzmanı Dr. Güven Özdemir ile mercek altına aldık.
Genç yetişkinler arasında kanser vakalarının artışı, sağlık alanında ciddi bir endişe kaynağı haline geldi. Özellikle safra kesesi kanseri gibi nadir hastalıkların gençler arasında sık görülmesi, sağlık alanında kaygıları artırıyor.
İngiltere Kanser Araştırmaları Derneği’nin yayımladığı son verilere göre, 24-49 yaş aralığındaki bireylerde safra kesesi kanser vakalarında 1990’lardan bu yana yüzde 84’lük bir artış yaşandı.
Dünya çapında tanınmış onkologlar, genç yetişkinler arasında kanserin erken yaşta görülme sıklığındaki artışın endişe verici olduğunu vurgularken Dünya Sağlık Örgütü’nün kanser programının eski şefi Prof. Dr. Karol Sikora, bu trendin 1990’lı yıllardan beri belirgin hale geldiğini, vakaların giderek arttığını, hastaların yaşının ise önümüzdeki yıllarda daha da düşeceğini söyledi.SALGIN OLARAK NİTELENDİRİLİYOR
Birmingham Üniversitesi’nden Onkolog Dr. Shivan Sivakumar ise bu durumu ‘salgın’ olarak nitelendirerek, genç nüfus arasında artan kanser vakalarının ürkütücü olduğunu vurguladı.
* Peki neden safra kesesi kanserinde artış yaşanıyor?
* Ülkemizde de benzer bir durum görülüyor mu?
Türkiye genelinde soğuk ve yağışlı hava etkisini sürdürüyor. Özellikle kasım ayının son haftalarında sıcaklık bir anda 10 ila 15 derece düşerken, yurdun bazı bölgelerinde kar yağışı görüldü.
Yüksek kesimlerde kar kalınlığı 50 santimetreyi aşarken birçok şehirde de yollar kapandı, okullar tatil edildi. Aralık ayında ise kar yağışı yerini şimdilik yağmura bırakarak devam ediyor. Peki kasım ayının son haftalarında yaşanan aşırı soğuma aralık ayında da devam edecek mi? Önümüzdeki iki-üç hafta nasıl bir hava bekleniyor? Yılbaşında kar yağışı olacak mı?
İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Meteoroloji Uzmanı Dr. Güven Özdemir ile mercek altına aldık.
‘YAĞMURLAR GÖRÜLSE DE YETERLİ DEĞİL’
Küresel ekonomik dalgalanmalar ve artan enflasyon, birçok sektörde köklü değişikliklere yol açtı. Özellikle teknoloji alanında, tüketicilerin bütçelerini daha dikkatli yönetme ihtiyacı hem yenilenmiş hem de ikinci el akıllı telefonlara olan ilgiyi artırdı.
Örneğin 2024 Mobil Dünya Kongresi’nde sunulan bir rapora göre, 12 Avrupa ülkesinde gerçekleştirilen anketlerde katılımcıların çoğu yenilenmiş ya da ikinci el bir akıllı telefon almayı düşündüğünü ifade ediyor.
Bu iki ürün, maliyet avantajı sunmanın yanı sıra, sürdürülebilirlik açısından da önemli katkılar sağlıyor. Bu bağlamda, tüketiciler yeni teknolojilere daha erişilebilir bir şekilde ulaşma imkanına sahip olurken, çevresel etkileri azaltma konusunda da bilinçleniyor. Ancak hem yenilenmiş hem de ikinci el bir akıllı telefon alırken titiz davranmak son derece önemli...
Peki bu noktada nelere dikkat edilmeli? Kullanıcılar hangi tehlikelerle karşılaşabilir?
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Anabilim Dalı Başkanı ve Bilişim Teknolojileri Uzmanı Prof. Dr. Ali Murat Kırık ile mercek altına aldık.
DİKKAT! İKİNCİ EL TELEFONLARDA CASUS YAZILIM YÜKLENMİŞ OLABİLİYOR
Solunum yolu enfeksiyonları, özellikle kış aylarında çocuklar başta olmak üzere herkesi etkileyen yaygın bir sağlık sorunu olarak öne çıkıyor. Bu enfeksiyonlar, soğuk havanın etkisiyle artan virüslerin yayılımı ve bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi etkenlerden kaynaklanıyor.
Birkaç haftadır ise enfeksiyonların bir sonucu olarak ‘akut bronşiyolit’ vakalarında kayda değer bir artış gözlemleniyor. Küçük çocuklar arasında hızla yayılan bu durum, ailelerde büyük bir endişe yaratırken, sağlık uzmanları erken tanı ve tedaviye vurgu yapıyor.ACİL SERVİSLERE BAŞVURULAR ARTTI
Acil servislerde vaka sayısında gözle görülür bir artış olduğunu söyleyen Çocuk Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Sedat Öktem, “Solunum yolu enfeksiyonlarının sıklığı mevsimsel değişiklik gösterir. Sonbahar ve kış aylarında daha sık görülür diğer aylarda ise daha az ortaya çıkar. Akut bronşiyolit vakaları da sonbahar ve kış aylarında yoğun yaşanıyor. Geçtiğimiz yıllarda kış aylarında akut bronşiyolitler nedeniyle acil servislere yoğun olarak başvuruların olduğunu ve hastane yatışlarının olduğunu gördük. Bu yıl da benzer şekilde vakalarda artış gözlemliyoruz” ifadelerini kullandı.
HASTALIĞIN OLUŞMASINDAKİ EN BÜYÜK ETKEN RSV!
Akut bronşiyolit vakalarının neredeyse tamamının solunum virüsleriyle geliştiğini, en sık virüs etkeninin de RSV olduğunun altını çizen Prof. Dr. Öktem,
Türkiye genelinde soğuk ve yağışlı hava etkisini sürdürüyor. Hafta sonundan itibaren sıcaklık 10 ila 15 derece düşerken, yurdun bazı bölgelerinde kar yağışı etkili oldu. Meteoroloji Genel Müdürlüğü, mevcut hava koşullarının bu hafta da devam edeceğini bildirirken, bazı şehirlerde sarı ve turuncu kodlu uyarıda bulundu.
Yapılan son tahminlere göre; yurdun kuzey, iç ve doğu kesimlerinin parçalı ve çok bulutlu, Orta Karadeniz kıyıları ile Sinop ve Giresun çevrelerinde kuvvetli yağmur ve sağanak, Doğu Karadeniz'in iç kesimleri ile Erzurum, Muş, Bitlis, Hakkari ve Şırnak çevrelerinde havanın kuvvetli ve yer yer yoğun kar şeklinde olacağı tahmin ediliyor.
* Peki soğuk hava ve kar yağışı aralık ayı boyunca da devam edecek mi?
* Özellikle İstanbul’da kar yağışı olacak mı?
Dijital çağda, internetin sunduğu bilgiye ulaşmanın kolaylığı, birçok kullanıcı için cazip bir seçenek. Ancak, bu kolaylık beraberinde pek çok riski de getiriyor. Özellikle arama motorları üzerinden yapılan sorgular, kullanıcıları istenmeyen tehditlerle karşı karşıya bırakabiliyor.
Son dönemde yaşanan olaylar, internet kullanıcılarının dikkatli olmaları gerektiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Örneğin geçtiğimiz hafta, siber suçluların ‘kedi severlerin’ bilgisayarlarına virüs bulaştırmak amacıyla ‘Bengal kedileri Avustralya’da yasal mı?’ sorusu için arama sonuçlarını ele geçirdiği ortaya çıktı.
Avustralya'da yaşamayan ve egzotik kedilere ilgi duymayan kişilerin bu tehditten etkilenme olasılığının düşük olduğu belirtilse de siber güvenlik firması SOPHOS, bu aramayı yapan herkesin hedef alındığını ve kedi tutkunlarının kötü amaçlı yazılımlarla dolu bağlantılara yönlendirilebileceğini vurguladı.‘SEO ZEHİRLENMESİ’ OLARAK ADLANDIRILIYOR
Suçlular genelde ‘SEO zehirlenmesi’ olarak adlandırılan bu teknikle arama sonuçlarını manipüle ederek, şüphelenmeyen kurbanları kontrol ettikleri kötü niyetli web sitelerine yönlendiriyor.
ESET'in küresel siber güvenlik danışmanı Jake Moore, Daily Mail’e yaptığı açıklamada, “SEO zehirlenmesi, siber suçluların arama motoru sonuçlarını manipüle etmek için kullandıkları bir teknik. Bu yöntem, kötü niyetli web sitelerinin, popüler veya ilgi çekici anahtar kelimelerle arama sonuçlarında üst sıralarda yer almasını sağlamak amacıyla kullanılıyor. Kullanıcılar bu bağlantılara tıkladıklarında, bilgisayarlarını ya da telefonlarını tehlikeye atıyorlar” ifadesini kullandı.
Uzmanlar ise Google başta olmak üzere diğer arama motorları üzerinden asla aranmaması gereken diğer yaygın kelime ve yönlendirmelere dikkat çekti.
Artan kira ücretleri, mülk sahiplerini zam pazarlığı ve hukuki süreçlerden uzak durmaya yönlendirmeye başladı. Özellikle yakın zamanda yürürlükten kalkan yüzde 25 zam sınırı nedeniyle mağdur olduklarını düşünen çoğu ev sahibi, istedikleri oranda zam yapamadıklarından yakınıyorlar.
Bu bağlamda birçok ev sahibi artık kiralarını artırmak yerine evlerini bir ya da iki yıllığına kiraya verme yolunu seçiyor. Ancak bu durum, kiracıları daha da zorlayıcı hale getiriyor; yüksek depozito, emlakçı ve nakliye ücretleri, kiracıların bütçelerini ciddi şekilde sarsıyor.
Bir ya da iki yıllık kira kontratı ev sahiplerine kolaylık sağlarken, kiracılar ise kısa süreli sözleşmelerin getirdiği yükümlülüklere karşı nasıl bir yol izlemeleri gerektiğini sorguluyor.
‘MÜLK SAHİBİNİN HAKLI GEREKÇESİ YOK İSE BİR GEÇERLİLİĞİ BULUNMUYOR’
Konuyla ilgili bilgilerine başvurduğum Gayrimenkul Hukuku Uzmanı Avukat Ali Güvenç Kiraz, “Bizim kira sözleşmelerini düzenleyen ‘Borçlar Kanunu’nun ilgili bölümünde kira sözleşmeleri için süre tanımının yapılmış olması süre sonunda kiracının doğrudan tahliyesini sağlayıcı etkiye sahip değil” dedi ve ekledi:
“Bu madde özel şartlarla ilgili durumları düzenleyen ve eğer bir yıldan uzun bir süre ön görülmüş ise kiracıyı erken tahliye etme konusunda o sürenin bitimini bekleme konusunda kiracıya verilmiş bir hak. Mal sahibi süre sonunda kanunda yazılı sebeplerden birisi yok ise kiracısını sadece süre sona erdiği için tahliye edemez. Özetle sözleşmelere yazılan “Bir ya da en fazla iki yıl otur çık” şeklindeki maddenin süre sonunda mal sahibinin haklı gerekçesi yok ise bir geçerliliği bulunmaz.”EN FAZLA BİLİNEN YANLIŞLARDAN BİRİ DE BEŞ YIL MESELESİ
Kamuoyunda en fazla bilinen yanlışlardan biri de beş yıl meselesi… Peki beş yıl sonunda ev sahibi kiracıyı tahliye edebilir mi?
Kış mevsiminin gelmesiyle birlikte, hava sıcaklıklarının düşmesi ve kapalı alanlarda geçirilen zamanın artması, çeşitli virüslerin yayılma riskini de beraberinde getiriyor.
Özellikle norovirüs gibi bulaşıcı hastalıklar, soğuk havalarla birlikte daha sık görülmeye başlıyor. Her yıl tahmini 3,7 milyon kişi norovirüse yakalanırken, dünya genelinde bu virüs nedeniyle 200 bine yakın ölüm gerçekleşiyor.
Son günlerde yayımlanan yeni veriler ise İngiltere başta olmak üzere Avrupa’nın genelinde vaka sayılarının iki haftada neredeyse beşte bir oranında arttığını gösteriyor. Bu durum, İngiltere ve Galler'deki Covid öncesi seviyelerin iki katından fazla bir artışı işaret ediyor.
Imperial College London'da moleküler viroloji alanında öğretim görevlisi olan Lucy Thorne, "Norovirüs, grip ve Covid gibi diğer virüslere benzer şekilde kolayca mutasyona uğrayabiliyor. Bu iki virüse oranla norovirüs, şu sıralar gücünü de artırdı ve vaka sayısı gün geçtikçe artıyor" ifadelerini kullandı.
Karadeniz Bölgesi, göz alıcı manzaraları ve zengin kültürel dokusuyla adeta bir cennet. Bolu’dan Artvin’e kadar uzanan bölge; yemyeşil vadiler, yüksek dağlar ve göz alıcı maviliklerle dolu.
Özellikle yerel halkın sıcak misafirperverliği, ziyaretçileri hemen kendine çekiyor. Her köy ise kendi hikâyesiyle dolu. Dar sokaklarda yürüyüş yaparken, sizi geçmişin izleriyle karşılayan tarihî taş evler oldukça büyüleyici…
Karadeniz’in iklimi de doğal güzellikleriyle uyum içinde. Ilıman ve nemli hava, bölgenin bereketli topraklarında çayın nefis yapraklarını yetiştiriyor. Yoğun ormanlar arasında kaybolmuş göletler ve çiğ damlalarıyla kaplı çiçekler, doğa severler için bir keşif alanı sunuyor. Burada, temiz dağ havasını soluyarak yürüyüş yapmak, adeta insanın ruhunu dinlendiriyor.
Karadeniz sadece doğasının güzellikleriyle de sınırlı değil; rafting gibi adrenalin dolu aktivitelerden, geleneksel demirci pazarlarına kadar her adımda yeni bir keşif sunuyor. Özetle Karadeniz, alışılmışın dışında bir yolculuğa çıkmak isteyenler için eşsiz bir deneyim…
CNN Travel editörleri de bu etkileyici bölgeyi keşfetmek için güzel bir yazı kaleme aldılar. Feride Yalav-Heckeroth, Woojin Lee ve Nick Migwi imzalı haberde Karabük (Safranbolu), Bartın (Amasra), Trabzon (Sümela, Uzungöl) ve Rize’yi öne çıkaran bir rota oluşturuldu ve her birinin güzelliklerine değinildi. İşte tam da şu sıralar yola çıkılması gereken bu rotaya dair detaylar…
OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN İNCİSİ: SAFRANBOLU / KARABÜK
Tarım ve Orman Bakanlığı, halk sağlığını tehdit eden sahte gıda ürünleriyle ilgili incelemelerine devam ediyor. Listeye her gün yeni firmaların isimleri eklenirken, bulgular ise şaşırtıyor.
Bugüne kadar yapılan incelemelerde dana etinden eşek eti, kaşardan nişasta, pul biberden boya çıkarken, Antep fıstığı yerine ay çekirdeği, dana köfte yerine deri dokusu ve lahmacun içerisinde ise tavuk taşlığı gibi sahtecilikler gündeme geldi.
Bakanlık geçtiğimiz günlerde ise ‘guvenilirgida.tarimorman.gov.tr’ adresindeki bilgilere yeni eklemeler yaptı. Yine kıyma başta olmak üzere etlerde tek tırnaklı eti (At, eşek, domuz ve katır) kullanıldığı tespit edilirken, peynirde süt çıkmaması ve et dönerde dil eti çıkması ise dikkat çekti.
Peki peynir ve dönerdeki sahteciliği tadından, kokusundan ve görüntüsünden anlamak mümkün mü? Sağlığımızı nasıl etkiliyorlar?'NİŞASTA VE JELATİN EKLEYEREK PEYNİRİN KIVAMI VE GÖRÜNÜMÜ İYİLEŞTİRİLMEYE ÇALIŞILIYOR’
Ersin Uyanık, işletme bölümü mezunu. 2016’da tek başına bisikletle yola çıkana kadar ailesine ait firmanın yurt dışı satış temsilciliğini yapıyordu. Bisiklet ile seyahat etmeye başladığından beri de pek çok işle meşgul oldu. Örneğin bir ahşap yapı firmasında 2,5 yıl boyunca marangozluk işleri bile yaptı.
Eşi Anne Pannier ise özel bir şirkette proje yöneticisi ve aynı zamanda dans pedagogu. Büyük etkinliklerde dönemsel olarak çalışıyor, proje dışı zamanlarda ise bisikletle seyahat ediyor.
2018’de Arjantin’de tanıştıktan altı ay sonra Danimarka’da evlenen çift, ardından Almanya’ya taşındı. Almanya’da yaşarken, minimalist bir yaşam tarzı benimseyen Ersin ve Anne, hedeflerine ulaşmak için kesintisiz bir şekilde çalışarak, harcamalarını minimumda tutup bir dünya turu hayalini gerçeğe dönüştürdüler.
2022’nin ağustos ayında iki teker üzerinde Almanya’dan başladıkları yolculukları Orta Asya, Uzakdoğu ve Afrika’ya kadar uzadı. İki yıl boyunca 23 bin kilometrenin üzerinde yol yaparak 20’den fazla ülke gezdiler.
Yola çıktıklarında sahip oldukları hayal, sadece bisikletle seyahat etmek değil, aynı zamanda yolda insanlarla bağ kurmak ve dünyanın en güzel yerlerine ulaşmak oldu. Bunu da adım attıkları her ülkede başardılar. Yolculukları boyunca hırsızlık başta olmak üzere başlarına pek çok şey de geldi.
Türkiye, zengin doğal güzellikleri ve biyoçeşitliliği ile milli parklar açısından oldukça zengin bir ülke. Bu parklar hem doğal varlıkların hem de tarihî ve kültürel mirasların korunmasına yardımcı olurken, aynı zamanda turizm açısından da büyük bir potansiyele sahip.
Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü verilerine göre ise ülkemizde pek çok milli park bulunuyor. Listeye en son ise Divriği Ulucami ve Darüşşifası başta olmak üzere Anadolu’daki ilk Türk kalesine kadar 200’den fazla tescilli eseri sınırları içerisinde barındıran Sivas’ın Divriği ilçesi dahil oldu. Böylelikle Türkiye’nin milli parkı sayısı 50’ye yükseldi.
2 Kasım 2024 tarihli Resmî Gazetede yer alan kararla ilçe içerisindeki belli bir alanın 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun üçüncü maddesi çerçevesinde milli park ilan edildiği duyuruldu. Bu yeni statü, Sivas’ın doğa ve tarih tutkunları için cazibe merkezi haline gelmesine katkı sağlayacak.
Biz de bu güzel haber sonrası sonbaharın en çok yakıştığı milli parkları derledik. İşte birbirinden güzel güz mevsiminde büyüleyen 8 milli park…
Elektrikli araçların artan kullanımıyla birlikte batarya patlamaları, güvenlik açısından önemli bir sorun haline geldi. Özellikle lityum iyon bataryalar, yüksek enerji yoğunluğu ve uzun pil ömrü gibi avantajlar sunsa da tehlikeli patlamalara yol açabiliyor. Bu tür patlamalar; yangınlara, zehirli gaz salınımına ve ciddi yaralanmalara hatta ölüme bile neden olabiliyor.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul Sarıyer’de 19 yaşındaki Mehmet Gökay Odabaş’ın elektrikli bisikletinin bataryası şarjdayken patladı. Patlama sonucu çıkan yangında, uyuduğu sırada yoğun dumana maruz kalan Odabaş zehirlenerek bayıldı.
Olay yerine sevk edilen itfaiye ekipleri yangını söndürürken, Odabaş sağlık ekiplerince hastaneye kaldırıldı. Yaklaşık bir hafta süresince yoğun bakımda tedavi gören genç, yapılan tüm müdahalelere rağmen beyin ölümü gerçekleşerek hayatını kaybetti.
Son zamanlarda bu olayların artması ise akıllara ‘Bu patlamalar neden gerçekleşiyor? Kullanıcı olarak biz mi hatalıyız yoksa cihazlar mı sorunlu?’ sorularını getiriyor.
‘ELEKTRİKLİ BİSİKLET BATARYALARI BELİRLİ BİR SICAKLIK ARALIĞINDA ÇALIŞMAK ÜZERE TASARLANIYOR’
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanı Canan Akın, “Elektrikli bisiklet bataryalarının patlamaları, sık karşılaşılan bir güvenlik sorunu haline geldi. Bu tür kazalar, genellikle bir dizi faktörün birleşimi sonucu yaşanıyor” dedi ve şöyle devam etti:
-- Öncelikle, bataryaların kalitesi büyük bir rol oynuyor. Düşük kaliteli ya da sahte bataryalar, güvenlik standartlarına uymadıkları için daha fazla risk taşır ve genellikle daha çabuk arıza yapar.
Hafta sonundan itibaren yurdun büyük bir bölümünde yüksek basıncın etkisi hissediliyor. Uzmanlar, özellikle İstanbul dahil birçok şehrin yağışsız bir dönem geçireceğine işaret ediyor.
Öte yandan, Rusya’dan gelen soğuk hava akımları da Türkiye’ye doğru ilerliyor. Bu durum soğuk severler için sevindirici bir gelişme olsa da bu hava değişimlerinin genel hava durumunu nasıl etkileyeceği de merak ediliyor.
Konuyu İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Meteoroloji Mühendisi Dr. Güven Özdemir’e danıştığımda, son günlerde Polonya merkezli ‘Azor Yüksek Basıncı’nın, Avrupa’nın büyük bir kısmını etkilediğine dikkat çekti.
Sonbahar mevsimiyle birlikte, ABD'de çocuklar arasında yürüyen zatürre vakalarında kayda değer bir artış gözlemleniyor. Benzer durum ülkemizde de yaşanıyor.
Uzmanlar, bu artışın ‘Mycoplasma pneumoniae’ (zatürrenin yaygın bir nedeni) adlı bakteriden kaynaklandığını ve özellikle uzun süren öksürük şikâyetleri olan çocukları etkilediğini vurguluyor.
ABD’de Vanderbilt Üniversitesi Tıp Merkezi’nde çocuk enfeksiyon hastalıkları uzmanı olan Dr. Buddy Creech, CNN’e yaptığı açıklamada “Yaz başından beri, zatürre hastası çocuklarda bu özel zatürre türüne yakalanmış gibi görünenlerin sayısındaki dikkat çekici artışı gözlemliyoruz” dedi.
Dr. Creech, ağustos ayında Nashville bölgesindeki dört çocuk doktorunun kendisine ulaşarak yaz aylarında neden bu kadar çok çocuğun öksürdüğünü sorduğunu belirtti.
Bu doktorlar, zatürre için kullandıkları ‘amoksisilinin’ de (göğüs enfeksiyonları (zatürre dahil) ve diş apseleri gibi bakteriyel enfeksiyonları tedavi etmek için kullanılır) bu vakalarda işe yaramadığını düşünüyor.
CDC UYARDI: OKUL ÖNCESİ ÇAĞINDAKİ ÇOCUKLARDA ARTIŞ GÖRÜLÜYOR
Mevsim geçişlerinde soğuk algınlığı ve grip gibi hastalıkların görülme sıklığı önemli ölçüde artıyor. Bu süreçte bağışıklık sistemimizi güçlendirmek ve hastalıklara karşı koruma sağlamak büyük bir önem taşıyor.
Bu bağlamda da halk arasında pek çok yöntem bulunuyor. Örneğin tentürdiyot kafesi, mentollü balsam ve nane-limon karışımı gibi çeşitli uygulamalar dikkat çekiyor. Bu geleneksel çözümler, özellikle kış aylarında yaygın olarak kullanılarak hastalıklara karşı doğal bir koruma sağladığına inanılıyor.
Ancak, bunların ne kadar güvenilir olduğu ve hangi durumlarda gerçekten fayda sağladığı konusunda net bir görüş birliği yok. Peki kış hastalıklarıyla başa çıkmada hangi halk reçetelerinin gerçek etkileri var? Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Mustafa Bilazer ile mercek altına aldık.
TENTÜRDİYOT KAFESİ İŞE YARIYOR MU?
İnternet ve mobil uygulamalar aracılığıyla yapılan işlemler, hayatımızı kolaylaştırsa da dolandırıcılık gibi olumsuz durumlarla karşılaşma olasılığını artırıyor.
Özellikle son yıllarda sosyal medya platformları ve çevrimiçi bahis siteleri, suçlular için cazip hedefler haline geldi. Bu bağlamda, kullanıcıların dikkatli olması ve dijital ortamda güvenliğini sağlamak için gereken önlemleri alması her zamankinden daha önemli…
Geçtiğimiz günlerde İzmir’in Menderes ilçesinde yaşanan bir olay ise bu konuyu bir kez daha akıllara getirdi. Özkan Aydik adlı bir vatandaş, doğalgaz faturasını ödemek için uygulamaya girdiğinde, hesabında tam olarak 23 milyon 16 bin 393 Türk Lirası bulunduğunu fark etti.
Bu duruma şaşıran Aydik, durumu bankanın müşteri hizmetlerine bildirdi. Ancak kendisine paranın kaynağı hakkında bilgi verilmedi. Aydik de hemen banka şubesine giderek fazla parayı iade etti ve paranın nereden geldiğine dair bir açıklama alamadı.
Sosyal medya paylaşımlarıyla bir anda popüler hale gelen, ülkemizde de ünü yayılan Dubai çikolatasının tadını merak eden vatandaşlar, son günlerde işletmelerin önünde kuyruklar oluşturuyor.
Künefe, fıstık kreması ve çikolata kaplamasından oluşan bu tadın piyasada orijinalini bulmak oldukça çok zor. Pek çok işletmenin yapmaya başladığı çikolatanın 200 gramı ortalama 400-500 liradan satılıyor. Bazı yerlerde ise fiyat 50-60 dolara kadar çıkıyor. Fiyat farkının değişmesinin nedeni ise malzeme kalitesi…
Orijinal Dubai çikolatasında kullanılan fıstık, tahin ezmesi ve diğer bileşenler yüksek kalite malzemelerden seçilirken, bazı üreticilerin kullandığı malzemeler daha düşük maliyetli ve yaygın olan ürünlerden seçiliyor. Ayrıca artık perakende marketler de ürünü reyonlarına getirmek istiyor.
Peki bu çikolatanın sağlığa faydaları ve zararları neler? Satın alırken nelere dikkat etmek gerekiyor?Fotoğraf: iStock‘TAM ANLAMIYLA ÇİKOLATA SAYILMAYABİLİR’
Konuyu diyetisyen Asya Naz Al’a danıştığımda “Dubai çikolatası, içindeki fıstık kreması, tahin ve şeker oranıyla diğer çikolatalardan ayrılıyor. Daha yoğun bir tat ve kremamsı bir dokuya sahip. Normal çikolatalara göre, yağ ve şeker içeriği yüksek olduğundan daha yüksek kalorisi bulunuyor” dedi.
“Çikolata olarak tanımlanabilmesi için yoğun kakao içermesi gerekir, bu nedenle fıstıklı künefe çikolatası tam anlamıyla çikolata sayılmayabilir” diyen Asya Naz Al, “Bana göre bu ürün içerisinde çikolata bulunan bir tatlı. Örnek verecek olursak eğer 100 gram Dubai çikolatası 700-750 kalori civarında olabilirken, normal sütlü çikolata yaklaşık 500 kalori civarında oluyor. Tabi ki marka ve kullanılan içeriğe göre enerji miktarı da değişkenlik gösterebiliyor” ifadelerini kullandı.
Dijital teknolojilerin hızla gelişmesi, özellikle yapay zeka ve derin öğrenme alanında önemli yeniliklere yol açtı. Bu gelişmeler, iletişimden eğlenceye kadar birçok sektörde dönüşüme neden olurken, aynı zamanda etik ve toplumsal sorunları da beraberinde getiriyor.
Örneğin son yıllarda ses ve görüntü manipülasyonu gibi yöntemlerin kötüye kullanımı ciddi bir tehdit haline geldi. Artık herkes, rızası dışında bu tür içeriklerle hedef alınabiliyor ve özellikle deepfake teknolojisi bu noktada ön plana çıkıyor. Kadınlar ve çocuklar, bu teknolojinin en savunmasız hedefleri arasında yer alıyor.
İNTERNETTE ÇIPLAK FOTOĞRAFLARINI GÖRDÜ, BUNU YAPANIN EN YAKIN ARKADAŞI OLDUĞUNU ÖĞRENİNCE DEHŞETE KAPILDI
Avustralya’da yaşayan Hannah Grundy ise deepfake mağduru olan kadınlardan sadece biri… Kendisine ait pornografik görüntülerin bir internet sitesinde paylaşıldığını öğrenince şok oldu. İlk başta bunu bir dolandırıcılık olarak değerlendiren Grundy, daha sonra içeriklerin kendi kimliğiyle ilgili olduğunu görünce büyük bir şaşkınlık yaşadı.
İstanbul, yaz aylarında azalan yağış miktarı ve artan su tüketimi nedeniyle barajlarındaki doluluk oranında önemli bir düşüş yaşıyor. İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) verilerine göre, eylül ayında yüzde 44.38 olan ortalama doluluk oranı, şu an yüzde 33.6 seviyesine geriledi. Bu durum, şehrin su kaynaklarının sürdürülebilirliği açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Barajlar arasındaki su seviyeleri de dikkat çekici bir şekilde farklılık gösteriyor. En yüksek doluluk oranı yüzde 54.84 ile Elmalı Barajı’nda kaydedilirken, en düşük seviyenin yüzde 3.89 ile Kazandere Barajı’nda olduğu görülüyor. Önümüzdeki 10 gün ise kayda değer bir yağmur gözükmüyor. Özellikle meteoroloji uzmanları kasım ayının da yağış açısından pek verimli olmayacağını düşünüyor.
Fotoğraf: DHA
Uzmanlar, bu yıl koronavirüsün etkisinin belirgin şekilde arttığını vurguluyor. Özellikle çocuklarda Covid-19 vakalarında kayda değer bir artış gözlemlenmesi, virüsün çocuklardan yetişkinlere geçme riskini de beraberinde getiriyor.
Ancak yeni yapılan bir araştırma, bu durumu daha da derinlemesine inceleyerek önemli endişeleri gündeme getirdi. ABD’de Case Western Reserve Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından gerçekleştirilen çalışmaya göre, koronavirüs geçiren çocukların altı ay içinde diyabet teşhisi alma olasılığının yüzde 50 daha fazla olduğu açıklandı. Obez çocuklar için bu oranın yüzde 100’e kadar yükseldiğinin de altı çizildi.
600 BİNDEN FAZLA ÇOCUĞUN SAĞLIK KAYITLARI İNCELENDİ
JAMA Network Open dergisinde yer alan çalışmada, Ocak 2020 ile Aralık 2022 tarihleri arasında 10 ila 19 yaş aralığındaki 600 binden fazla çocuğun sağlık kayıtları incelendi. Çocuklar, koronavirüs enfeksiyonu geçirenler ve diğer solunum yolu hastalıkları yaşayanlar olarak iki gruba ayrıldı.
Case Western Reserve Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde epidemiyolog olarak görev yapan çalışmanın baş yazarı Pauline Terebuh, Washington Post’a yaptığı açıklamada “Bir çocuğa diyabet teşhisi konulması, bu kronik hastalığın ömür boyu taşınacağı anlamına geliyor. Koronavirüsün böyle bir etki yaratması, hastalığa karşı bize önemli bilgiler sunuyor” şeklinde değerlendirmede bulundu.
Porfiri hastalığı, vücudun porfirin adı verilen bileşenleri yeterince üretememesi nedeniyle oluşan nadir bir metabolik bozukluk olarak biliniyor.
Hastalığın ‘vampir hastalığı’ olarak adlandırılmasının nedeni ise porfirinin neden olduğu semptomların, vampir efsanelerine benzemesi… Örneğin bu rahatsızlıkta hastalar, güneş ışığından kaçınmak zorunda kalıyor ve sarımsak gibi belirli yiyeceklerle olumsuzlar yaşayabiliyor. Hatta bu durum ölümcül olabilecek krizlere de neden olabiliyor.
‘GEÇİRDİĞİM BİR ATAK 40 SAAT SÜRDÜ’
Bugüne kadar 480’den fazla atak geçirdiğini ve bu atakların doğumdan daha acı verici olduğunu belirten Nightingale, New York Post’a yaptığı açıklamada, “Hastaneye gitmediğim bir atak 40 saat sürdü; bilincimi kaybettim, durmadan kusuyordum ve çığlık atıyordum. Reçeteli ağrı kesiciler bile etkisiz kalıyordu. Bu acı doğumdan bile daha kötüydü” ifadelerini kullandı.
Mide rahatsızlığı veya yoğun bir spor sonrası su kaybı yaşadıysanız, muhtemelen bir elektrolit takviyesi satın almışsınızdır. Ancak günümüzde, bu ürünler büyük bir pazarlama faaliyetiyle günlük gıda ambalajlarında yer buluyor.
Pek çok sosyal medya fenomeni de bu ürünleri yeni bir öğle yemeği alternatifi olarak tanıtıyor. 2022’de ‘aromalı ve fonksiyonel su’ pazarının 50,3 milyar dolara ulaştığı, 2030’a kadar ise 112,6 milyar dolara çıkması bekleniyor.
Pek çok firma ise “tek başına sudan daha hızlı hidrasyon” vaadiyle çeşitli elektrolit karışımlar satıyor.
ABD’de Missouri Üniversitesi’nde beslenme uzmanı olan Natalie Allen, Guardian’a yaptığı açıklamada elektrolitlerin sıvı dengesi, kalp ve sinir fonksiyonları gibi birçok işlevde kritik rol oynadığını belirterek “Magnezyum, kas fonksiyonları ve kemik sağlığına yardımcı olurken, potasyum ise kalp sağlığını destekliyor. Bu açıdan bu ürünler oldukça faydalı” ifadelerini kullandı.
Peki hangi durumlarda ne sıklıkla elektrolit alınmalı?DİKKAT! ELEKTROLİT DENGESİ BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR
Yurt genelinde mevsim normallerinde devam eden sıcaklıklar, artık yerini soğuk havaya bırakmaya başladı.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yapılan son tahminlere göre, ülkemiz genelinin parçalı yer yer çok bulutlu, Orta ve Doğu Akdeniz’in Toroslar Mevkii, Orta Karadeniz kıyıları, Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu’nun doğusu, Hatay’ın kıyı kesimleri ile Bingöl ve Sinop çevrelerinin sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor.
Sabah ve gece saatlerinde de iç ve batı kesimlerde yer yer pus ve sis bekleniyor. Uzmanlar ise bu hafta sonuna dikkat çekiyor. Ülke genelinde Balkanlar’dan oldukça soğuk sayılabilecek bir hava dalgası bekleniyor.
* Peki bir anda soğuyacak olan hava ne kadar sürecek?
Ülkemizde banka dolandırıcılığı vakaları alarm veriyor. Hacker’lar, tüketicilerin banka hesaplarını boşaltarak limitleri yükseltiyor ve krediler çekiyor. Müşterilerin bilgisi olmadan gerçekleştirilen bu işlemlerde bankalar ise genellikle sorumluluk almaktan kaçınıyor.
Dünya genelinde yaygın bir siber suç türü haline gelen bu saldırılar için uzmanlar, bankaların güvenlik önlemlerini artırması ve tüketicilerin bilinçlenmesinin acil bir gereklilik olduğunu vurguluyor. Peki siber korsanlar bunu nasıl başarıyor?
BANKACILIK İŞLEMLERİNİZİ İZLİYORLAR!
“Siber korsanların banka hesaplarına erişme ve dolandırıcılık yapma yöntemleri oldukça karmaşık. Genellikle kullanıcıların zafiyetlerinden yararlanarak başarıya ulaşıyorlar” diyen Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Anabilim Dalı Başkanı ve Bilişim Teknolojileri Uzmanı Prof. Dr. Ali Murat Kırık, şu önemli bilgilerin altını çizdi:
-- En yaygın yöntemlerden biri oltalama saldırıları. Bu saldırılarda, hacker’lar güvenilir görünen sahte e-postalar, SMS’ler veya sosyal medya mesajları aracılığıyla kullanıcılardan kişisel bilgileri, şifreleri veya kredi kartı bilgilerini elde etmeye çalışır. Mesajlar genellikle aciliyet hissi yaratır; “Hesabınız tehlikede, hemen giriş yapın!” gibi ifadelerle kullanıcıyı panikletip sahte bir web sitesine yönlendirirler. Bu noktada kullanıcı, farkında olmadan bilgilerini korsanlara verir.
Tarım ve Orman Bakanlığı, halk sağlığını tehdit eden firmalara yönelik inceleme başlattı. Buna göre taklit ve tağşiş yapan firmaların adı ve sattıkları sahte gıda ürünleri tek tek açıklandı ve listeye her gün yenileri ekleniyor.
Oldukça kabarık olan listede dana etinden eşek eti, kaşardan nişasta, pul biberden boya çıkarken, son yapılan beş testte ise Antep fıstığı yerine ay çekirdeği, dana köfte yerine deri dokusu ve lahmacun içerisinde tavuk taşlığı gibi sahtecilikler tespit edildi.
‘HER GIDA İŞLETMESİNDE GIDA GÜVENLİĞİ SİSTEMİNİ KURUP, DENETLEYECEK BİR GIDA MÜHENDİSİ OLMALI’
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum Türk İş Dünyası Konfederasyonu (TÜKONFED) gıda komisyonu üyesi ve gıda yüksek mühendisi Handan Doğan, “Gıda güvenliği, toplum sağlığının temel taşlarından biri. Taklit ve tağşişin bu kadar yaygın olması sadece tüketici güvenini değil, aynı zamanda halk sağlığını da büyük riske atıyor. İnsanların tükettiği gıdaların güvenli ve doğru içeriklerle sunulması bir zorunluluk” dedi ve şöyle devam etti:
“Bakanlık tarafından alınan önlemler sayesinde tüketici bilinci gelişirken, haksız rekabetin de önüne geçilmeye çalışılıyor. Ancak burada en büyük görev yine bakanlığımıza sonra da bizlere, üreticilere ve tüketicilere düşüyor. Her gıda işletmesinde gıda güvenliği sistemini kurup, denetleyecek bir gıda mühendisi olmalı, bakanlık çok daha fazla etkin denetim yapmalı ve gıda işletmelerinin her ürettiği parti üründen analizler alınmalı, tüketici bilinçlenmeli, üretici/satıcı ise sorumlulukla hareket etmeli. Aksi takdirde bu tür durumlar halk sağlığını ciddi bir şekilde tehdit etmeye devam edecek.”
Okulların açılmasıyla birlikte, velilerin her yıl yaşadığı en büyük endişe olan salgın hastalıklar yeniden gündeme geldi. Özellikle ilköğretim çağındaki çocuklar, okula döndüklerinde sıkça karşılaştıkları grip ve soğuk algınlığı gibi hastalıklarla mücadele etmeye başladı.
Ancak soğuk algınlığı dışında son günlerde çocuklarda Covid-19 vakalarında da belirgin bir artış gözlemleniyor. Bu durum, çocuklardan yetişkinlere de geçiş riski taşıyor. Ailelerin ateş, boğaz ağrısı, burun akıntısı gibi şikayetlerle çocuklarını hastanelere getirdiğini aktaran uzmanlar, hasta çocukların bir süre evde izole olması gerektiği konusunda da uyarılarda bulunuyor.
COVİD NEDEN BİR ANDA GÜÇLENDİ?
Konuyu Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Güzel’e danıştığımda “Tatil dönüşü ve okulların açılmasıyla birlikte toplu yaşam alanlarındaki temas oldukça arttı. Özellikle de okul servisleri, metro, metrobüs gibi toplu taşıma araçlarının kullanımı ve bu taşıma araçlarındaki yoğunluk ve güvenli mesafe aralığının azalması, hastalığın yayılması konusunda oldukça etkili oldu” ifadelerini kullandı.
Dünyanın dört bir yanında 200 yıldan uzun süredir duyulan gizemli ‘gök depremleri’, bilim insanlarının çözümlemekte zorlandığı tuhaf seslerin kaynağı olmayı sürdürüyor. Bu sesler, silah atışları veya araba patlamalarıyla karıştırılabiliyor ve Belçika’dan Japonya’ya, New York’taki Finger Lakes bölgesine kadar geniş bir alanda duyulabiliyor.
Bilim insanları, bu yankılanan patlamaların kökenini belirlemek için atmosferde patlayan meteorlar, askeri tatbikatlar, taş ocağı patlamaları ve uzak fırtına veya depremler gibi çeşitli teoriler ortaya koyuyor.
Peki gerçek tam olarak ne?
İLK OLARAK 7.2 BÜYÜKLÜĞÜNDEKİ BİR DEPREM SIRASINDA BELGELENMİŞTİ
İlk olarak 1811 yılında ABD’de Missouri eyaletine bağlı New Madrid kentinde, 7.2 büyüklüğündeki bir deprem sırasında belgelendiği kaydedilen bu sesler, bölge sakinleri tarafından şaşkınlıkla karşılanmıştı.
Ağustos 1886’da ise Güney Carolina’nın Charleston kentinde meydana gelen 7.3 büyüklüğündeki depremde de benzer sesler duyulmuş ve bu sesler depremden haftalar sonra bile hissedilmeye devam etmişti.
Hava sıcaklıklarındaki ani düşüşle birlikte birçok bölgede kuvvetli yağışlar yaşandı, bazı bölgelerde ise yerel fırtınalar ve sağanaklar etkili oldu.
Hatta Meteoroloji Genel Müdürlüğü, 14 ile sarı kod, 3 ile de turuncu kodlu uyarı verdi. (Sarı kod, belirli bir tehlike veya olumsuz hava koşulunun yaşanabileceğini belirtir; dikkatli olunması gerektiği vurgulanır. Turuncu kod ise daha ciddi tehlikeleri işaret eder.)
‘BALKANLAR'DAN GELEN ALÇAK BASINCIN SOĞUK CEPHESİ İKİ GÜNLÜK KIŞ YAŞATTI’
Hafta başında yaşanan bu ani düşüşün nedenlerini İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Meteoroloji Uzmanı Dr. Güven Özdemir’e danıştığımda “Balkanlar'dan gelen alçak basıncın soğuk cephesi, Trakya’dan itibaren etkisini göstermeye başladı. Rüzgâr karayele dönerken gök gürültüsü, dolu ve sağanak yağışlar pazartesi sabahı Marmara’yı etkisi altına aldı. İki gün boyunca da ani bir kış yaşandı” dedi ve ekledi:
“Hava hızla serinleyerek 4-8 derece düştü. İç Ege, İç Anadolu’nun batısı ve Karadeniz sahilleri şiddetli yağış alırken, Akdeniz’de etkisi hafif hissedildi ve hissedilmeye de devam ediyor. İstanbul’da da mevsim normallerinin altında bir hava oluştu; hafif yağış görüldü”YENİDEN AFRİKA SICAKLARI GELİYOR!
Küresel ısınma, dünya üzerindeki buzulların erimesine neden olan en büyük tehditlerden biri. Bu süreç, sadece deniz seviyelerinin yükselmesiyle kalmayıp, aynı zamanda ekosistem dengelerini, su kaynaklarını ve iklim döngülerini de derinden etkiliyor.
Buzullar, gezegenimizin iklim dengesinde önemli bir rol oynarken, erime oranlarının artması, sera gazı emisyonlarının hızla yükseldiği bir dönemde, gelecekteki iklim senaryolarını belirsiz hale getiriyor. Antarktika ve Grönland gibi büyük buz tabakalarının kaybı, okyanus akıntılarını ve hava koşullarını etkileyerek, dünya genelinde felaket senaryolarının kapısını aralıyor. Bu bağlamda, buzulların erimesi, sadece çevresel değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik sonuçları olan karmaşık bir sorun olarak da öne çıkıyor.
Son yıllarda ise bilim insanları, Antarktika’daki ‘Thwaites Buzulu’nun beklenenden çok daha hızlı eridiğini ortaya koyarak, dünya genelinde deniz seviyelerinin ciddi şekilde yükselmesine yol açabilecek bir durumu gözler önüne serdi. Thwaites, genellikle ‘kıyamet buzulu’ olarak adlandırılıyor ve bu buzulun çöküşü, hem ekosistemler hem de insan toplulukları üzerinde yıkıcı sonuçlar ortaya çıkarabilir!
Son yıllarda siber korsanların faaliyetlerinde dünya genelinde önemli bir artış yaşanıyor. Özellikle, dijitalleşmenin hızlanmasıyla birlikte, bireyler ve işletmeler siber saldırılara daha fazla maruz kalmaya başladı.
Ransomware (fidye yazılımı) saldırıları, kişisel bilgilerin çalınması ve veri ihlalleri gibi tehditler hem kamu hem de özel sektörde büyük endişelere yol açıyor. Özellikle, yapay zeka ve makine öğrenimi gibi yenilikler, saldırıların daha sofistike hale gelmesine olanak tanıyor.
Siber korsanlar birkaç gündür ise Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) adı kullanılarak dolandırıcılık girişiminde bulunuyor. Dolandırıcılar, bu süreçte çeşitli yollar kullanarak vatandaşı yanıltmaya çalışıyor.
İklim değişikliği ve diğer etkenler, meteorolojik alışkanlıklarımızı köklü bir biçimde altüst etti. İlkokulda öğrendiğimiz gibi, Türkiye’nin pek çok bölgesinde yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise ılık ve yağışlıydı.
Ancak son yıllardaki hava olayları bu kalıpları adeta yıktı. Son bir-iki yıldır, sonbaharı tam anlamıyla yaşamadan kış mevsimine geçiyor, kıştan da yazın sıcak günlerine adım atıyoruz.
Bu yıl eylül ayının sonlarına gelmiş olmamıza rağmen beklenen yağışlar pek gerçekleşmedi. Özellikle dünya genelinde La Nina dönemine geçilirken sıcaklıklarda beklenen düşüş bir türlü ortaya çıkmadı. Bu durum, iklim dinamiklerinin karmaşık ve öngörülemez yapısını bir kez daha gözler önüne serdi.
Otizm, bireylerin sosyal etkileşim ve iletişim becerilerinde zorluklar yaşadığı, çeşitli davranışsal ve gelişimsel farklılıklarla kendini gösteren nörolojik bir bozukluk. Son yıllarda, bu karmaşık durumu anlamak ve yönetmek amacıyla yapılan araştırmalar oldukça hız kazandı.
Washington Üniversitesi’nden Dr. Shinjini Kundu ve ekibi, ailelerin uzun süreli belirsizlikten kurtulmalarına ve erken tedaviler almalarına yardımcı olabilecek bir otizm teşhis yöntemi geliştirdi. Yeni yapay zeka analizi, beyindeki biyolojik aktiviteleri kullanarak otizmin genetik belirteçlerini yüzde 89 ila 95 doğruluk oranıyla tespit edebiliyor.
Science Advances dergisinde yayımlanan sonuçlara göre bu yöntem, manyetik rezonans görüntüleme (MRI) ile standart beyin haritalaması yapıldıktan sonra, yapay zeka kullanılarak beyindeki otizmi gösterebilecek proteinlerin ve diğer süreçlerin hareketlerini analiz ediyor.
Geleneksel otizm teşhisleri genellikle davranışsal belirtilere dayanırken, bu yöntem genetik temele dayalı daha hassas bir yaklaşım sunuyor.Dr. Kundu, bu yöntemle otizmin şifresinin çözüleceğini belirtirken, yeni yöntemin beyin dokusu morfolojisi ile genetik kod arasındaki ilişkiyi anlamak için önemli bir adım olduğunu vurguladı.
Grip, dünya genelinde her yıl milyonlarca insanı etkileyen ve ciddi sağlık sorunlarına yol açabilen viral bir hastalık. Özellikle sonbahar ve soğuk kış aylarında yaygın olarak görülen grip, hafif bir soğuk algınlığından yüksek ateş ve şiddetli halsizlik gibi daha ciddi semptomlara kadar geniş bir yelpazede belirtiler gösterebiliyor.
Son yıllarda ise grip vakalarında belirgin bir artış gözlemleniyor. Örneğin geçen yıl tedaviye karşı inatçı ve iyileşmesi haftalar süren yeni bir grip salgını yaşanmıştı. Bu yıl da grip mevsiminin nasıl geçeceği, virüsün yeni suşları ve aşı stratejilerindeki değişiklikler nedeniyle merak ediliyor.
‘KUZEY YARIM KÜRE’DE CİDDİ ARTIŞ DİKKAT ÇEKİYOR’
Yeni sezonda hastalığın gücünün nasıl olacağıyla ilgili görüşlerine başvurduğum Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Reşit Mıstık, “Önümüzdeki grip sezonunda salgın yapacak tür geçen sene ile aynı olabilir. Eğer öyle olursa hastalığın seyri benzer olacaktır. Buna karşın değişime (mutasyona) uğramış ve daha önce karşılaşmadığımız bir tür olursa daha ciddi seyirli bir grip sezonu geçirebiliriz” dedi ve ekledi:
“Ancak hangi türle olursa olsun risk gruplarında gribin her zaman ciddi olarak seyredebileceğini bilmemiz gerekir. Şu sıralarda bizim de içinde olduğumuz Kuzey Yarım Küre’de Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre Orta Amerika ve Karayipler; Batı ve Orta Afrika, Güney ve Güneydoğu Asya’da gripte artış dikkat çekmeye başladı.”COVİD-19, GRİP MEVSİMİNİ KALICI OLARAK DEĞİŞTİRDİ!
Zona, suçiçeğine neden olan varisella zoster virüsünün yeniden aktifleşmesiyle oluşan viral bir enfeksiyon. Genellikle yaşlılarda görülen hastalık olarak bilinir ve 60’lı ya da 70’li yaşlara kadar pek akla gelmez. Ancak gerçek şu ki, zona stres gibi tetikleyicilerle her yaşta ortaya çıkabiliyor ve çok acı verici olabiliyor.
Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) verilerine göre, 1998'den itibaren zona oranları, 20’li yaşlar da dahil olmak üzere, 30 yıl boyunca her yaş grubunda artış gösterdi. Oranlar son zamanlarda biraz sabitlense de 1990'lardan daha yüksek kalmaya devam ediyor.
Enfeksiyon hastalıkları üzerine odaklanan bir tıp dergisi olan Clinical Infectious Diseases’de yayımlanan bir araştırma, ABD’de son 60 yılda tüm yaş gruplarında dört kattan fazla artış olduğunu ortaya koydu.
ZONA NEDEN ARTIYOR?
Bazı uzmanlar, bağışıklık sistemini baskılayabilen ilaçların kullanımındaki artışın, bu durumda rol oynamış olabileceğini belirtiyor. Örneğin, otoimmün hastalıklar (Bağışıklık sisteminin vücutta kendi dokularına ve organlarına saldırdığı bir grup hastalık) için kullanılan ilaçlar veya steroidler gibi…
Ayrıca, Covid-19’un bağışıklık sistemindeki değişiklikleri tetikleyerek zona riskini artırabileceğine dair bazı kanıtlar da bulunuyor. Viroloji alanında yayın yapan hakemli bilimsel dergi Journal of Medical Virology’de yayımlanan bir meta-analiz, Covid-19’lu kişilerin zona riskinin 2,16 kat arttığını gösterdi.‘ÜLKEMİZDE DE BENZER DURUM YAŞANIYOR’
Konuyla ilgili bilgilerine başvurduğum Dermatoloji Uzmanı Uzm. Dr. Selma Salman, “60 yıl içinde zona hastalığının dört kattan fazla artmış olduğunu gösteren bilimsel veriler elimizde var. Hem erken yaşlarda olup hem de sayıca artmasının sebepleri olduğu düşünülen bazı konular mevcut” dedi ve ekledi:
İklim değişikliği, dünya genelinde hava koşullarını köklü bir şekilde dönüştürüyor ve bu dönüşümün etkileri her geçen gün daha da belirgin hale geliyor. Özellikle artan sıcaklıklar ve ekstrem hava olayları hem doğal çevreyi hem de insanları derinden sarsıyor.
Örneğin Copernicus'tan yapılan açıklamaya göre Ağustos 2024, 1991-2020 referans ortalamasının 0,71 derece üzerine çıkarak küresel olarak en sıcak ağustos ayı oldu. Haziran-Ağustos 2024 için dünya genelinde ölçülen sıcaklık ise 1991-2020 ortalamasını 0,69 derece, Haziran–Ağustos 2023'teki rekoru ise 0,66 derece geçti. Böylece bu yaz, küresel ölçekte 'en sıcak yaz' olarak nitelendirildi.
Bu veriler, küresel ısınmanın hızla ilerlediğini ve acil müdahale gerektiren bir durum olduğunu ortaya koyuyor; dolayısıyla, iklim değişikliğiyle mücadelede bilinçli ve etkili stratejiler geliştirmek, geleceğimiz için hayati önem taşıyor.
Bu doğrultuda yayımlanan yeni bir rapor ise önümüzdeki büyük tehlikeyi bir kez daha gözler önüne serdi! Norveçli bilim insanları, eğer karbon emisyonları azaltılmazsa dünya nüfusunun yaklaşık dörtte üçünün dramatik hava koşullarında büyük değişiklikler göreceğini tahmin ediyor.1,5 MİLYARDAN FAZLA İNSAN DAYANILMAZ SICAKLIKLARLA KARŞILAŞACAK
Özellikle İspanya, İtalya, Fas, Peru, Hindistan, Pakistan ve Suudi Arabistan gibi geniş bir bölgede sıcaklık ve yağışta ‘net ve hızlı’ artışların beklenmesi öngörülüyor. En iyimser senaryoda bile dünya genelinde 1,5 milyardan fazla insan dayanılmaz sıcaklıklar, ani seller ve benzeri olaylardan etkilenecek.
Araştırmacılar, Oslo’daki CICERO Uluslararası İklim Araştırmaları Merkezi’nden, önümüzdeki 20 yıl içinde yağış ve sıcaklık değişimlerini hesaplamak için dört büyük iklim simülasyonunu birleştirdi. Önceki çalışmalarda iklim değişikliğinin ülke düzeyindeki etkileri incelenirken, bu makale daha geniş bir perspektife sahip.
Ticaret Bakanlığı, taşınmazların ticaretine ilişkin ilan platformlarındaki emlakçılara yönelik doğrulama yükümlülüğü getirerek, bakanlıkça oluşturulan Elektronik İlan Doğrulama Sistemi'nin (EİDS) ikinci fazının uygulamasını15 Eylül itibarıyla devreye alınacağını duyurdu.
'Doğrulanmış ilan' olarak bilinen düzenlemeyle, tüketici mağduriyetinin engellenmesi, sahte ilanlarla vatandaşların karşılaştığı fiyat manipülasyonlarının önüne geçilmesi öngörülüyor. Peki bu noktada nelere dikkat etmek gerekiyor?
Merak edilen tüm soruları Gayrimenkul Hukuku Uzmanı Avukat Ali Güvenç Kiraz ile mercek altına aldık.
1- BU UYGULAMA İLE TEMELDE AMAÇLANAN TAM OLARAK NEDİR?
Son yıllarda kanser araştırmalarında yapılan yenilikçi çalışmalar, tedavi yaklaşımlarını köklü bir şekilde değiştirme potansiyeline sahip bulgular ortaya koyuyor. Bu alandaki en son gelişmelerden biri, baş ve boyun kanserleri üzerindeki etkileriyle ilgili oldukça dikkat çekici ve beklenmedik bir keşfi içeriyor.
Bilim insanları, Fusobacterium adlı bakterinin baş ve boyun kanserleriyle bağlantılı hücrelerin yüzde 99’una kadarını öldürebildiğini ve hastalara çok daha iyi sonuçlar sunduğunu ortaya koydu.
Ağızda, diş eti hastalıkları ve plak birikimiyle ilişkilendirilen bu bakterinin kanser tedavisindeki etkileri, araştırmacılar için beklenmedik bir bulgu oldu çünkü Fusobacterium’un bağırsak kanserinin ilerlemesiyle bağlantılı olduğu düşünülüyordu.
ÖLÜM RİSKİNİ YÜZDE 65 ORANINDA AZALTTIĞI TESPİT EDİLDİ
İngiltere’deki Guy’s ve St Thomas Hastaneleri ile King’s College London’dan bilim insanları tarafından yürütülen araştırma, modelleme yoluyla hangi bakterilerin daha fazla araştırılmaya değer olduğunu belirlemeyi amaçladı. Fusobacterium’un kanser hücreleriyle birlikte petri kaplarına (Genellikle yuvarlak, düz tabanlı ve şeffaf plastik veya cam kaplar) yerleştirilip birkaç gün bekletilmesinin ardından, kanser hücrelerinin neredeyse tamamen yok olduğu gözlemlendi.
Ayrıca, baş ve boyun kanseri olan 155 hastanın tümör verileri de analiz edildi ve Fusobacterium bakterisi bulunan hastaların hayatta kalma şanslarının daha yüksek olduğu belirlendi. Bu bakterilerin, baş ve boyun kanserlerinde ölüm riskini yüzde 65 oranında azalttığı tespit edildi.
Araştırmanın yazarı Dr. Miguel Reis Ferreira, Metro.co.uk’ya yaptığı açıklamada, “Son 20 yılda baş ve boyun kanserlerinde tedavi edici ilerleme çok azdı ve çok güçlü çalışma pek olmadı. Bu konuda daha kesin sonuçlar elde etmek istedik. Laboratuvar çalışmalarında bakterinin kanserin büyümesini teşvik edeceğini veya radyoterapiye karşı dirençli hale getireceğini düşündük ancak birkaç gün içinde kanseri tamamen yok ettiğini gördük” dedi. Ayrıca bu bulgular, aynı sonuçların görüldüğü İtalya’daki bir çalışmayla da doğrulandı.
Keşfedilmemiş çukurlardan ‘Bermuda Şeytan Üçgeni’nin esrarengiz fenomenlerine kadar, okyanusların sırları her zaman merak uyandırıcı oldu. Bu geniş ve derin su kütlelerinin içine gömülü sayısız gizem, hem bilim insanlarını hem de meraklıları büyülemeyi sürdürüyor.
Özellikle okyanus akıntıları, deniz altı volkanizması, nadir deniz canlıları ve bilinmeyen derinliklerin araştırılması yeni sırları açığa çıkarıyor. Okyanusların bilinmeyen yönleri, sürekli olarak keşiflerin ve araştırmaların odak noktası olurken, denizlerin sunduğu bu bilinmeyenler bizlere doğanın ne kadar karmaşık ve şaşırtıcı olabileceğini hatırlatıyor.
Ancak, okyanusların bilinmeyen yönlerinin yanı sıra, yaşadığımız çağda ortaya çıkan ani ve beklenmedik iklim değişiklikleri de giderek daha fazla dikkat çekiyor. Küresel ısınma, deniz seviyelerinin yükselmesi ve okyanus asidifikasyonu (Okyanusların pH seviyesinin düşmesi süreci. Bu olay, genellikle atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonunun artması nedeniyle gerçekleşiyor) gibi sorunlar, okyanus ekosistemlerini tehdit eden acil konular haline geldi.
‘NELER OLDUĞUNU HÂLÂ ANLAYAMIYORUZ’
Son dönemde kullanıcıların telefonlarının dinlendiği endişesi yeniden gündeme geldi. Birçok kişi, internet üzerinden herhangi bir arama yapmadan özel bir konu hakkında konuştuğunda ve konuyla ilgili reklamlarla karşılaştığında telefonlarının dinlendiğini düşünüyor. Bu endişeyi destekleyen bazı belge ve raporlar ise bu iddiaları daha da güçlendiriyor.
Geçtiğimiz günlerde Google, Facebook, Microsoft ve Amazon gibi şirketlerle ortaklık kuran dijital pazarlama hizmeti Cox Media Group’a (CMG) ait olduğu iddia edilen raporlar kafaları karıştırdı.
Cox Media Group’un raporlarında, ‘ses verisi’ adı verilen bir teknolojinin kullanıldığı ve bu teknolojinin reklamlarda hedefleme yapmak için nasıl kullanıldığına dair detaylar bulunuyor. Raporda bu yazılımların Android veya iPhone’daki herhangi bir uygulama aracılığıyla etkinleştirilebileceği ve akıllı ev asistanları gibi diğer cihazların da dinleyebileceği belirtildi.
En önemlisi de bu cihazlar sadece telefon görüşmesi yapmak için mikrofonu kullandığınızda değil, neredeyse her zaman dinleme yapabiliyor.
Kalp hastalığı ve felç, günümüzde giderek artan sağlık sorunları arasında yer alıyor. Genellikle yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, sigara kullanımı ve düzensiz yaşam tarzı gibi risk faktörleriyle ilişkili olan kalp hastalıkları; kalp krizi, kalp yetmezliği ve diğer kardiyovasküler problemlerin sıklığının artmasına neden oluyor.
Aynı zamanda, kalp hastalığı geçiren bireylerin felç riskleri de giderek yükseliyor. Çünkü kalp hastalıkları, kan akışını etkileyerek, beyne giden oksijenli kanın azalmasına neden oluyor. Bu da felç geçirme riskini artırıyor.
Dünya Sağlık Örgütü ve Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre ise kalp damar hastalıkları Türkiye’de en yüksek ölüm nedenleri arasında yer alıyor. Ayrıca, obezite oranının artması ve düzensiz beslenme alışkanlıkları da kalp hastalıkları riskini ve felci artırıyor.
30 YILDIR YÜRÜTÜLEN ÇALIŞMA BİLİM İNSANLARINI ŞAŞIRTTI
Günümüzde uzmanlar, bir kişinin çeşitli kalp sorunlarına yatkın olup olmadığını belirlemek için genellikle
Eylül ayıyla birlikte rekor kıran aşırı sıcaklar geride kaldı. Bir anda Marmara başta olmak üzere yurdun büyük bölümünde hava şartlarında hızlı değişim olurken; ani sel, su baskını, dolu yağışı gibi olumsuzluklara dikkat edilmesi gerektiği uyarıları peş peşe geldi.
Öyle ki şiddetli sağanaklar, geçtiğimiz iki gün boyunca batı ve iç kesimlerde olumsuzluk yarattı. Hatta Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Kırklareli ve Tekirdağ’a turuncu, İstanbul dahil 22 il için ise sarı kodlu yağış uyarısı yaptı.
Peki bir anda adeta sonbahar sağanağı yaşanmasını nasıl yorumlamak gerekiyor? Eylül boyunca hava nasıl olacak?‘KARADENİZ ÜZERİNDEKİ ALÇAK BASINÇ SİSTEMİ, TÜRKİYE’YE YAĞIŞ GETİRİYOR’
Konuyu İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Meteoroloji Uzmanı Dr. Güven Özdemir’e danıştığımda “Avrupa’da son günlerde yüksek basınç ve sıcak hava etkili. Ancak Türkiye’nin özellikle de Karadeniz’in üzerinde soğuk hava var. Karadeniz üzerindeki alçak basınç sistemi, Türkiye’ye yağış getiriyor. Atmosferdeki konvektif ve termodinamik etkiler, oraj hücrelerinin (Bu hücreler, genellikle ani ve güçlü hava olayları ile ilişkili) oluşumuna yol açarken, coğrafi ve topografik özellikler yağışın şiddetini etkiliyor” dedi.
Plastiklerin çevre ve sağlık üzerindeki zararları uzun zamandır bilinse de son araştırmalar bu sorunun boyutlarını daha net bir şekilde ortaya koydu.
Avusturya’daki Danube Private Üniversitesi’nde yapılan araştırma, plastik şişelerden su içmenin mikroplastiklerin kan dolaşımına geçişine ve bu durumun kan basıncını yükseltmesine (tansiyon) yol açabileceğini gösterdi.
Plastiklerle ilgili bilimsel araştırmaları yayımlayan hakemli bir akademik dergi olan Microplastics’te yer alan çalışmada, araştırmacılar 8 erkek ve kadının günlük sıvı alımlarını musluk suyundan sağladı.
Çalışmaya katılanlardan plastik ya da cam şişelerde saklanan içeceklerden uzak durmaları istendi. Katılımcıların plastik ve cam şişelerden tüm sıvı alımını durdurduktan ve iki hafta boyunca sadece musluk suyu içtikten sonra kan basınçlarının düştüğü görüldü.BİLİM DÜNYASINDA ENDİŞEYE NEDEN OLDU
Adenovirüs; üst solunum yolu enfeksiyonları, göz enfeksiyonları ve mide-bağırsak problemlerine neden olabilen bir virüs grubu. Bir-iki aydır vaka sayılarındaki artış, virüsün yayılma hızının ve etkisinin giderek arttığını gösteriyor. Uzmanlar, bu artışın nedenlerini anlamak ve kontrol altına almak için çeşitli önlemler geliştirmeye çalışıyor.
Konuyu Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nafiz Koçak’a danıştığımda, şu an için bir salgın boyutundan söz etmenin zor olduğunu ancak vaka sayılarında artış yaşandığını belirtti. Prof. Dr. Koçak, şunları ekledi:
“Adenovirüsler dünya çapında dağılım gösterir ve yıl boyunca enfeksiyon yapabilir. Ülkemizde de bir iki aydır gücünü artırdı. Genellikle kendiliğinden sınırlanır veya klinik olarak belirsizdir. En sık bebekler ve küçük çocuklarda görülmekle beraber okullar ve askeri birlik gibi toplu yaşanılan yerlerde salgınlara neden olabilir.”GRİBE BENZER ŞEKİLDE ORTAYA ÇIKIYOR, VÜCUDUN FARKLI BÖLGELERİNDE ENFEKSİYONA NEDEN OLUYOR
Adenovirus enfeksiyonlarının grip gibi hastalıklara benzer şekilde ortaya çıktığını söyleyen Prof. Dr. Nafiz Koçak, “Virüsün A’dan G’ye yedi türü bulunuyor. En önemlisi de 100’ün üzerinde adenovirüs serotipinin olması. Bunların her biri farklı vücut bölgelerinde enfeksiyona neden oluyor” ifadelerini kullandı.
Virüsün, çocukluk çağı viral solunum yolu enfeksiyonlarının yaklaşık yüzde 2-7’sinden, viral pnömoni ve bronşiolitin yüzde 5-11’inden sorumlu olduğunun altını çizen Prof. Dr. Koçak, “Bu enfeksiyonlar, HIV enfeksiyonu ve KOAH gibi bağışıklık sistemi baskılanmış kişilerde, hematopoietik kök hücre nakli ve kalp ameliyatı geçirenlerde, kanser kemoterapisi almış hastalarda daha ağır seyredebilir hatta ölümcül olabilir” şeklinde konuştu.
ADENOVİRÜS NASIL BULAŞIYOR?
Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Songül Özer ise
Akciğer kanseri, dünya genelinde en sık görülen ve en ölümcül kanser türlerinden biri olarak biliniyor. Her yıl yaklaşık 1.8 milyon insanın ölümüne yol açan bu hastalık, genellikle geç teşhis ediliyor ve erken evrelerde belirgin semptomlar göstermediği için sinsi bir şekilde ilerliyor.
Türkiye’de de çok yaygın olmasına rağmen, pek çok kişi hastalığın belirtilerinin farkında değil. Özellikle ülkemizde erkeklerde prostat, kadınlarda ise meme kanserinden sonra akciğer kanseri en yaygın kanser türü olarak nitelendiriliyor.
Avrupa ve dünya genelinde etkili olan akciğer kanserine karşı bilim insanları da son yıllarda yoğun çalışmalar yürütüyor. Yakın zamanda ise bu mücadelede önemli bir adım atıldı. Araştırmacılar, vücudun kanser hücrelerini hedef alıp yok edebilen yeni bir mRNA aşısı geliştirdiklerini duyurdu.ÇALIŞMALAR TÜRKİYE’NİN DE DAHİL OLDUĞU 34 MERKEZDE YÜRÜTÜLÜYOR
BioNTech tarafından üretilen ‘BNT116’ adlı aşının birinci faz klinik denemeleri, İngiltere, ABD, Almanya, Macaristan, Polonya, İspanya ve Türkiye’deki 34 araştırma merkezinde gerçekleştiriliyor. Ameliyat veya radyoterapiden önceki erken evreden, geç evre hastalığa veya tekrarlayan kansere kadar hastalığın farklı aşamalarındaki yaklaşık 130 kişiye, immünoterapi (vücudun kendi bağışıklık sistemini kullanarak kanser hücrelerini hedef alır ve yok eder) ile birlikte aşı uygulanacak.
İngiltere’de ilk doz aşı Londra’da yaşayan 67 yaşındaki Janusz Racz’a yapıldı. Yapay zeka konusunda uzmanlaşmış bir bilim insanı olan Racz’a altı hafta boyunca her hafta, ardından 54 hafta boyunca her üç haftada bir aşı yapılacak.
Mayıs ayında kanser teşhisi alan ve kemoterapi tedavisi gören Racz, “Ben de bir bilim insanıyım ve bilimin ilerlemesi insanların bu tür araştırmalara katılmayı kabul etmesinde yatıyor” diye konuştu.
The Guardian’a açıklamalarda bulunan Racz,
Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) küresel halk sağlığı acil durumu ilan ettiği M-Çiçeği virüsü (mpox), hızla yayılmaya devam ediyor. İlk olarak Afrika'da ortaya çıkan ve burada 15'ten fazla ülkede tespit edilen virüs, şimdi Avrupa'nın ardından Asya'ya da sıçradı.
Afrika'da vaka sayıları hızla artarken, hastalık 13 ülkede 17 binden fazla kişiyi etkiledi ve can kaybı 500'ü aştı. Virüsün Asya'ya yayılması, uluslararası sağlık topluluğu tarafından endişeyle izleniyor. Önceki salgınlarda gösterilen tecrübeler, bu yeni dalganın da aynı şekilde hızlı ve etkili bir şekilde kontrol altına alınması gerektiğini gösteriyor.
Virüsün yayılmasını sınırlamak için acil durum planları devreye sokulurken, sağlık yetkilileri hem halk sağlığı önlemlerine hem de aşılamaya yönelik stratejilere odaklanıyor.
WHO Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus, virüsün Afrika ve diğer bölgelere yayılma ihtimalinin "çok endişe verici" olduğunu belirterek, "Bu salgını durdurmak ve hayatları korumak için uluslararası koordinasyon gerekmektedir" şeklinde bir açıklama yaptı.
ABD merkezli bağımsız bir tüketici raporlama kuruluşu olan Consumer Reports’un gerçekleştirdiği kapsamlı bir araştırma, roket yakıtında kullanılan perklorat kimyasalının, fast food ürünleri ve taze meyve-sebzeler de dahil olmak üzere pek çok gıdada bulunduğunu ortaya koydu.
Araştırmada yaklaşık 200 süpermarket ve fast food ürününün yüzde 67’sinde perklorat tespit edildi. Özellikle bebek ve çocuk mamalarının, en yüksek ortalama perklorat seviyelerine sahip ürünler olduğu vurgulandı.
Plastik ambalajlı gıdalar ortalama 54 part per billion/ ppb (Bir çözelti veya karışım içindeki bir bileşenin milyarda bir oranını ifade eden bir ölçü birimi) ile en yüksek seviyelere ulaşırken, çocuk gıdaları 19,4 ppb ile ikinci sırada yer aldı. Meyve-sebze, fast food, fırınlanmış ürünler, süt ürünleri ve deniz ürünleri gibi diğer gıdalar ise daha düşük seviyelerde perklorat içerdi.
UZUN ZAMANDIR BÜYÜK BİR SORUN OLDUĞU BİLİNİYOR
Aslında perkloratın uzun zamandır bir sorun olduğu biliniyor; ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) 2005 yılında günlük maruziyet sınırını vücut ağırlığının kilogramı başına 0,7 mikrogram olarak belirlemişti. Consumer Reports bu seviyenin yüksek olduğunu belirtirken, Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi ise sınırın kilogram başına yalnızca 0,3 mikrogram olduğunu vurguluyor.
Ayrıca ABD’deki tüketici raporu, bebek ve çocuk mamalarının perklorat içeriğinin endişe verici olduğunu ve bazı ürünlerin bu sınırların çok üzerine çıkabileceğini ifade ediyor. Örneğin, bir yaşındaki bir çocuk için test edilen kutu makarna ve peynir, Avrupa sınırının neredeyse yüzde 50’sine ulaşırken, bebek pirinç gevreği ve organik yoğurt gibi diğer ürünler bu sınırın yaklaşık dörtte birine kadar çıkabiliyor.
Peki perklorat kimyasalı hangi zararlara neden olabilir? Konuyu Pediatri Uzmanı Pınar Balgöz Ergül ile mercek altına aldık.
Sivilceler, birçok insan için sadece fiziksel bir rahatsızlık değil, aynı zamanda psikolojik bir yük de olabiliyor. Özellikle ergenlik dönemindeki gençler, ciltlerinde oluşan sivilceler nedeniyle özgüven sorunları yaşayıp, sosyal ilişkilerde kendilerini çekingen hissediyorlar.
Bu dönemde başlayan hormonal değişiklikler, stres veya bazı ilaç kullanımı, yağ bezlerinin aşırı çalışmasına neden oluyor. Bu aşırı yağ, gözeneklerin tıkanmasına yol açıyor ve bu da bakterilerin üremesi için uygun bir ortam oluşturuyor. Gözeneklerin tıkanması ve bakterilerin artışı, iltihaplı sivilcelerin ortaya çıkmasına neden olurken genetik yatkınlık, yanlış cilt bakım ürünleri kullanımı ve çevresel faktörler de sivilce oluşumunu etkiliyor.
Ancak son bir haftadır gençler sosyal medyada sivilceleri için bakım kremleri sürmek veya ilaç almak gibi tipik akne ve leke karşıtı tedavileri uygulamak yerine, UV ışınlarının sivilcelerini ve kabarıklıklarını yakmasına izin veriyor.
‘GÜNEŞ YANIĞI SİVİLCELERİ GEÇİRİYOR’
19 yaşındaki içerik üreticisi Haley Wenthold, 1,7 milyondan fazla TikTok görüntülemesi alan bir video paylaşarak, güneş yanığının sivilcelerini geçirdiğini iddia etti. Wenthold, Z kuşağının bu yöntemi uyguladığını söyleyerek, “İşe yarıyor. Güneşte kalmak sivilceleri geçiriyor” dedi.
Güneş yanığı bazı sosyal medya kullanıcıları tarafından çılgınlık olarak nitelendirilse de tamamen saçma bir öneri değil. Çoğu dermatoloji uzmanı, UV ışınlarının bağışıklık sistemini baskıladığı ve iltihap giderici etkiler yarattığını belirtiliyor.
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Aslı Tatlıparmak da bu görüşü destekledi ancak çok önemli detaylara dikkat çekti.
Birkaç yıldır siber korsanların sayısında dikkat çekici bir artış yaşanıyor. Bu suçlular, farklı yöntemlerle kişisel verileri hedef alarak dolandırıcılık yapıyor. Özellikle oltalama (phishing) taktikleri, bu alandaki en yaygın ve tehlikeli yöntemlerden biri haline geldi.
Oltalama, sahte e-posta, SMS veya web siteleri aracılığıyla kullanıcıların gizli bilgilerini çalmayı amaçlayan bir teknik. Siber korsanlar, kullanıcıları gerçek gibi görünen mesajlar ve bağlantılarla kandırıyor. Bu tür saldırılar hem bireylerin hem de şirketlerin güvenliğini tehdit ediyor. Birkaç gündür de siber korsanlar, Hızlı Geçiş Sistemi (HGS) borcu iddiasıyla sahte SMS mesajları göndermeye başladı.
‘BU MESAJLARI ÇOK SIK GÖRMEYE BAŞLADIK’
“HGS mesajlarını çok sık görmeye başladık” diyen Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Murat Kırık, “Aslında, bu tarz SMS ile yapılan oltalama saldırıları en basit ama aynı zamanda en etkili taktiklerden biri. Çünkü, kullanıcıların farkında olmadan linke tıklaması, korsanların istedikleri bilgileri elde etmelerini sağlıyor” dedi.
Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO), küresel halk sağlığı acil durumu ilan ettiği M-Çiçeği virüsü (mpox), Afrika ve Avrupa’dan sonra Asya’ya da sıçradı. Şu ana kadar virüs Afrika Kıtası başta olmak üzere 15’ten fazla ülkede görüldü. 13 Afrika ülkesinde vaka sayısı 17 bini geçerken, hastalık nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise 500’ü aştı.
Görülen salgın, virüsün yeni bir varyantıyla ilişkilendirildiği için öncekilerden daha endişe verici olduğu söyleniyor. Uzmanlar bunun şimdiye kadar gördükleri en tehlikeli varyant olduğu uyarısını yapıyor ve yayılma hızı ile yüksek ölüm oranından endişe ediliyor.
WHO Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus, Afrika kıtasında ve ötesinde daha fazla yayılma ihtimalinin “çok endişe verici” olduğuna dikkat çekerek, “Bu salgını durdurmak ve hayatları kurtarmak için koordineli bir uluslararası müdahale şart” açıklamasında bulundu. Türkiye'de Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan en son açıklamada ise "Özellikle Afrika kıtasında görülen M-Çiçeği hastalığı vakasına Türkiye'de rastlanmamıştır, henüz herhangi bir kısıtlama veya ek tedbir ihtiyacı yoktur” denildi.
‘AŞIYA ERİŞİM İYİLEŞTİRİLMEZSE BİNLERCE KİŞİ KORUNMASIZ KALACAK’
İklim bilimciler, küresel ısınmanın sıcak hava dalgaları ve aşırı hava olaylarının daha sık hale gelmesine neden olacağını sürekli olarak belirtiyor. Bu yıl Avrupa genelinde ve ülkemizde gözlemlenen yüksek sıcaklıklar da bu tahminleri bir kez daha doğruladı.
Son bir-iki hafta içinde yüksek sıcaklıklar, ekstrem seviyelere ulaştı ve bazı şehirlerde termometreler 40 dereceyi aştı. Uzmanlar, Afrika sıcaklarının etkisi altında olduğumuzu belirtiyor. Bu bağlamda Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM), yaptığı son açıklamada, bu hafta boyunca yurt genelinde sıcaklıkların mevsim normallerinin üzerinde seyredeceği uyarısında bulundu.
Açıklamada, hava sıcaklıklarının kıyı kesimlerde mevsim normallerinin bir ilâ üç derece, Marmara Bölgesi’nin güney kesimleri, İç Ege, Akdeniz Bölgesi’nin iç kesimleri, İç Anadolu, Karadeniz’in iç kesimleri ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin kuzey kesimlerinde mevsim normallerinin dört ilâ sekiz derece üzerinde seyredeceğinin tahmin edildiği belirtildi.
Sivas, Kayseri, Gümüşhane, Samsun ve Ordu’nun iç kesimleri ile Elazığ ve Malatya’da termometrelerin 40 dereceyi aşması bekleniyor. İstanbul’da ise en yüksek sıcaklığın 33-34 derece olacağı tahmin ediliyor.
İstanbul’da sıcaklıklar 30 derecenin üzerine çıkınca ve buna bir de nem eklenince nefes almak adeta zorlaşıyor. Özellikle son iki ayda şehirde nem oranları yüzde 90’ı aştı. Şehirde kavurucu sıcaklığın ekstrem düzeyde hissedilmesinin en önemli nedeni ise kentsel ısı adası etkisi.
İki ana tür akciğer kanseri bulunuyor; küçük hücreli akciğer kanseri (SCLC) ve küçük hücreli olmayan akciğer kanseri (NSCLC). Küçük hücreli olmayan akciğer kanseri, akciğer kanserlerinin en yaygın türü ve yılda yaklaşık 230 bin yeni vaka ile teşhis ediliyor. Bu tür, tüm akciğer kanseri vakalarının da yüzde 85’ini oluşturuyor.
ABD'nin ve dünyanın önde gelen sağlık kuruluşlarından biri olan Cleveland Clinic’e göre küçük hücreli olmayan akciğer kanseri, akciğerlerdeki büyük hücrelerin kontrolsüz şekilde büyümesiyle ortaya çıkıyor. Genellikle küçük hücreli akciğer kanserine kıyasla daha yavaş bir şekilde ilerliyor.
Teknoloji dünyasının en önde gelen kadınlarından biri olan Susan Wojcicki de geçtiğimiz günlerde küçük hücreli olmayan akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybetti.
Dokuz yıl boyunca YouTube CEO’su olarak görev yapan Susan Wojcicki’nin ölümünü eşi Dennis Troper, sosyal medya platformu Facebook üzerinden yaptığı bir paylaşımla duyurdu. Troper eşinin küçük hücreli akciğer kanseri ile savaştığını belirtip “Kalbimiz kırık ama onunla geçirdiğimiz zaman için minnettarız” notunu düştü.
Türkiye’nin yakın tarihini derinden etkileyen en önemli olaylardan biri olan 17 Ağustos 1999’da meydana gelen deprem, Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun batı bölümünde 45 saniye sürerek büyük bir yıkıma yol açtı.
Merkez üssü İzmit’in Gölcük ilçesi olarak açıklanan depremin büyüklüğü Richter ölçeğine göre ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi tarafından 7.6, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi tarafından 7.8 olarak ölçülse de zaman geçtikçe yapılan incelemeler ve araştırmalar sonrası, bugün genel olarak depremin büyüklüğü, 7.4 olarak kabul ediliyor ve bu ölçü kullanılıyor.
Resmi raporlara göre, 17 bin 480 kişinin hayatını kaybettiği ve 23 bin 781 kişinin yaralandığı depremde, 285 bin 211 ev, 42 bin 902 iş yeri de hasar gördü. Depremden en çok etkilenen şehirler Yalova, Düzce ve Gölcük olurken, İstanbul’da da 41 bine yakın konut ve iş yerinde hasar oluştu, 18 bin 162 konut orta ve ağır şiddetteki hasar yüzünden oturulamaz hale geldi.
Megakent’te en çok Avcılar zarar görürken, ilçede 270 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi de yaralandı. 1823 konut ve 326 iş yerinin yıkıldığı ya da ağır hasar gördüğü ilçede, 5 bin 106 konut ve 872 iş yerinde orta hasar, 3 bin 685 konut ve 461 iş yerinde de hafif hasar meydana geldi.MARMARA DEPREMİ İÇİN ARTIK ZAMAN DARALIYOR
Büyük depremin üzerinden yıllar geçmesine rağmen acılar hâlâ tazeliğini koruyor ve uzmanlar sıklıkla Marmara’da İstanbul’u da etkileyecek deprem için zamanın daraldığını söylüyor. Özellikle Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun yarı sistematik domino etkisi davranışı nedeniyle 1999 depremi sonrası, Doğu Marmara’dan Orta ve Batı Marmara’ya doğru stres arttı ve Marmara’da büyük deprem beklentisi bilimsel olarak ortaya kondu.
Buna göre 2001’de yapılan istatistik çalışmada 2000 yılı sonrasında büyüklüğü 7 ve üzeri olan bir depremin ilk 30 yıl içerisinde olma olasılığı yüzde 64 olarak açıklandı. 40 yıl içinde olma olasılığı yüzde 75, 70 yıl içerisinde yüzde 91, 90 yıl içerisinde ise yüzde 95!
“Marmara Denizi içerisinden geçen Kuzey Marmara Zonu’nun üzerinde sürekli bir hareket ve gerilim birikimi olduğunu biliyor ve görüyoruz” diyen Jeoloji Mühendisleri Odası Deprem Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Süleyman Pampal, “Burası çok aktif ve büyük deprem yaratma kabiliyeti en yüksek yer” dedi.
Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun kuzey kolu dışında güney kolunun da tehlikeli olduğuna değinen Prof. Dr. Pampal,
Jimerito çiğ balını savunanlar, balın içindeki trehaloz adlı glikoz molekülünün gözlerin nem dengesini korumaya yardımcı olduğunu belirtiyor. Birçok kullanıcı, bu damlaların gözdeki mukusu temizleyerek görme problemlerine çözüm sunduğunu iddia ediyor.
Ancak, bu tedavi yönteminin acılı olabileceği ve bazı TikTok videolarında göz damlalarının kullanılmasının ardından kullanıcıların acı çektiği de gözlemleniyor. Özellikle, Jimerito balının doğrudan uygulanması yerine ılık suda eritilerek göz yıkama şeklinde kullanılması öneriliyor.
New York Post'un haberine göre bir TikTok kullanıcısı ise çiğ balın etkisini şöyle açıkladı:
"Ham Jimerito balı, hasarlı dokuları yeniden oluşturmaya yardımcı olan çeşitli amino asitler içerir. Doktorlar bunu size asla söylemezdi. Ancak insanlar tek bir kullanımdan sonra uçuşan cisimleri yok ettiklerini bildirdi. Göze küçük bir damla damlattığınızda, gözyaşı kanallarınızı uyararak gözlerinizin arkasındaki mukusu temizlemeye yardımcı oluyor.”
Otobüs kazalarının oluş şekillerine bakıldığında en fazla kaza türü yoldan çıkma olarak görülüyor. Diğer yaygın kaza türleri ise sırasıyla; yandan vurma, devrilme, savrulma, takla atma, karşılıklı çarpışma ve seyir halindeyken alev alma şeklinde yaşanıyor. Ağustos ayı başından beri de her gün kazalara yenisi ekleniyor.
Örneğin, 4 Ağustos’ta Erzincan-Sivas kara yolu Kızıldağ Geçidi’nde meydana gelen otobüs kazasında 1 kişi hayatını kaybetti, 41 yolcu yaralandı.
9 Ağustos’ta Düzce’de şehirlerarası yolcu taşıyan otobüs tıra arkadan çarptı. Kazada 25 kişi yaralandı.
Aynı gün Ağrı’dan İzmir'e giden yolcu otobüsü Ankara’nın Polatlı ilçesinde köprü ayağına çarpıp ikiye ayrıldı, 9 kişi hayatını kaybetti. Kazayla ilgili dört Cumhuriyet Savcısı görevlendirildi. İlk belirlemelere göre olay yerinde fren izine rastlanmadı. Ön rapora göre otobüs şoförü tam kusurlu bulundu.
Kira sözleşmesi, kiracı ile mülk sahibi arasındaki ilişkiyi hukuki bir zemine oturtarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça belirleyen önemli bir belge olarak biliniyor. Bu sözleşme, kiralanan taşınmazın kullanım koşullarını, kira bedelini, ödeme tarihlerini, sürenin uzatılmasını ve kiracının mülk üzerindeki sorumluluklarını detaylandırıyor.
Ayrıca kira sözleşmesinin varlığı, olası hukuki sorunlar karşısında tarafların haklarını koruma altına alarak, anlaşmazlık durumlarında başvurulacak bir referans görevi görüyor.
Geçtiğimiz günlerde ise Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, yıl sonuna kadar e-Devlet üzerinden vatandaşların kira kontratı yapabileceklerini açıkladı. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki Dijital Türkiye ve Bürokrasinin Azaltılması Koordinasyon toplantısında konuşan Yılmaz, e-Devlet kapısında yeni tasarlanan hizmetleri duyurdu.
Yılmaz, “e-Devlet kullanıcıları kira kontratlarını yıl sonuna kadar e-Devlet üzerinden yapabilecekler. Ev sahibi ile kiracının akdetmiş olduğu kira sözleşmesinin bir nüshası, sözleşme tarihinden itibaren 15 gün içerisinde e-Devlet sisteminde bulunan kira sözleşmesi bilgi sistemine kaydedilecek” dedi.
İklim bilimciler, küresel ısınmayla birlikte sıcak hava dalgaları ve aşırı hava olaylarının görülme sıklığının artacağını her fırsatta söylüyor. Bu yıl Avrupa’da ve ülkemizde yaşanan yüksek sıcaklıklar, bunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Özellikle son bir-iki haftadır yüksek sıcaklık ekstrem düzeyde etkisini gösterirken; bazı illerde termometreler 40 derecenin üzerine çıktı. Megakent İstanbul’da da hava daha nemli olmaya başlarken, poyrazın sert esmesi biraz nefes aldırsa da bugünden itibaren sıcaklığın daha da artması bekleniyor.
*Peki ekstrem sıcaklar ağustos sonuna kadar devam mı edecek?
*Eylül ve ekim aylarında bizi nasıl bir hava bekliyor?
*Bu sonbahar beklenen yağmurlar görülecek mi?
Tüm bu soruları İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Meteoroloji Uzmanı Dr. Güven Özdemir ile mercek altına aldık.
Mısır’ın görkemli piramitlerinin inşası, uzun yıllardır tarihçiler ve arkeologlar arasında yoğun tartışmalara neden oluyor. Bazı bilim insanları, bu büyük yapıları inşa etmek için kullanılan yöntemlerin antik Mısırlıların mühendislik becerileri ve iş gücünün koordinasyonu ile mümkün olduğunu savunuyor.
Yaygın kabul gören teoriye göre, bu devasa yapılar taşların aşağıdan yukarıya doğru katman katman inşa edilmesiyle ve halatlarla kızakların kullanılmasıyla yapıldı. Öte yandan, bazı uzmanlar ise yapılan açıklamaları yetersiz buluyor ve piramitlerin inşasında daha fazla gizem ve belirsizlik olduğunu öne sürüyor. Özellikle, taş bloklarının nasıl taşındığı ve yerleştirildiği konusundaki mevcut teoriler, tarihsel kayıtlarla ve arkeolojik buluntularla her zaman tam olarak örtüşmüyor.
BU SEFER GİZEM ÇÖZÜLDÜ MÜ?
Yeni bir araştırma ise Mısır’daki en eski piramit olan Djoser Piramidi’nin, yaklaşık 4 bin 700 yıl önce daha karmaşık bir ‘hidrolik kaldırma’ yöntemi kullanılarak inşa edildiğini öne sürüyor.
Fransa’nın Paris şehrindeki Paleotechnic Arkeolojik Araştırma Enstitüsü’nün başkanı Xavier Landreau tarafından yürütülen çalışma, antik Mısırlıların mühendislik becerileri hakkında önemli yeni bilgiler sunuyor. Araştırmacılar, Djoser Piramidi’nin inşasında kullanılan teknikleri anlamak için bölgenin tarihi kayıtlarını ve uydu fotoğraflarını inceledi.
Karbonat, kimyasal olarak ‘sodyum bikarbonat’ olarak bilinen, genellikle fırıncılıkta kabartma tozu olarak kullanılan beyaz bir toz. Ayrıca, temizlikte leke ve kiri çıkarmada etkili bir madde olarak da kullanılıyor.
Ancak son zamanlarda TikTok’ta sosyal medya fenomenleri, karbonatın doğal bir enerji kaynağı olarak etkili olduğunu öne sürüyor. Özellikle sporcular ve vücut geliştiriciler, karbonat tüketilmesinin ‘steroid’ gibi bir etki yarattığını iddia ediyor.
Bazı kullanıcılar, bir kaşık karbonatın onları saatlerce dinlenmeden koşturduğunu ifade ederken, bazıları da bu takviyenin daha önce kaldıramadıkları ağırlıkları kaldırmalarına yardımcı olduğunu belirtiyor.
Karbonatın atletik performans üzerindeki etkileri hakkında tartışmalar ise araştırmalar düzeyinde devam ediyor. Örneğin Uluslararası Spor Beslenmesi Derneği (ISSN), 2021’de karbonatın kısa süreli egzersizlerde performans artırıcı etkiler sağlayabileceğini belirtti. Pek çok uzman da karbonatın kas yorgunluğunu sınırlayarak egzersiz performansını artırabileceğine dair bazı kanıtlar olduğunu belirtse de bu faydaların yalnızca kısa bir süre için geçerli olduğunu vurguluyor. Tüm bunların dışında karbonatın böyle bir etkisi olmadığını savunanlar da var.
Hedonik açlık, bireylerin sadece fiziksel açlıktan ziyade, tatmin edici ve zevkli bir deneyim arayışıyla besin tüketmeleri olarak tanımlanıyor. Bu tür açlık, genellikle yüksek kalorili ve tatlandırıcı gıdalara yönelik bir eğilimle kendini gösteriyor.
Yapılan araştırmalar, hedonik açlığın giderek arttığını ve bunun, modern toplumda beslenme alışkanlıklarını ciddi şekilde etkilediğini ortaya koyuyor. Araştırmalar, hedonik açlığın artmasının sadece bireysel tercihlerle değil, aynı zamanda çevresel ve kültürel faktörlerle de ilişkili olduğunu gösteriyor.
Özellikle sosyal medyanın lezzetli ve cazip görünen yiyecekleri teşvik edici etkisi, bu açlığın son yıllarda daha da büyümesine katkıda bulundu.
Konuyu Diyetisyen Cansu Arslan’a danıştığımda ise “Vücudumuz acıkınca, lezzetli yiyecekler görünce beyinde ‘nükleus akümbenste’ (haz alma ve bağımlılık ile ilişkili beyin bölümü) bulunan dopamin salınımı uyarılır. Ve iştahımız açılır, yeme isteğimiz oluşur” dedi ve ekledi:
Dang humması, daha çok Güneydoğu Asya’da yaygın görülen dang ateşinin (dengue fever) şiddetli bir formu olarak biliniyor. ‘Dengue virüsü’ tarafından tetiklenen bu hastalık, sivrisineklerin insanlara virüsü bulaştırması sonucu ortaya çıkıyor.
Son yıllarda dang humması vakalarında belirgin bir artış gözlemleniyor. Özellikle iklim değişikliği, kentsel genişleme ve su birikintileri gibi çevresel faktörler, sivrisineklerin üremesi için uygun koşullar sağlıyor ve bu da hastalığın yayılmasına katkıda bulunuyor.
Tıp ve sağlık bilimleri alanında dünyaca ünlü bir akademik dergi olan Lancet’te geçtiğimiz günlerde yayımlanan bir makalede, ‘2024 yılı dang humması açısından tarihinin en kötü yılı olarak kaydedildi’ denildi.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından açıklanan verilere göre, ocak ayının başından 22 Temmuz’a kadar olan dönemde 176 ülkeden yaklaşık 11 milyon şüpheli dang humması vakası bildirildi. Bu vakalarda toplam 6 bin 508 kişi hayatını kaybetti ve ağır vakaların sayısı 24 bini aştı. En fazla bildirimde bulunan ülkeler arasında Brezilya, Meksika, Honduras, Kolombiya, Guatemala ve Peru öne çıktı.
KOMŞU İRAN’DA VAKA SAYISI ARTIYOR!
Dang humması sadece Güney Amerika ile de sınırlı kalmadı. İran’da ilk önce 14 Haziran’da ‘yerel olarak’ (Bu terim hastalığın seyahatle taşınmadığını, direkt olarak sivrisinekler aracılığıyla yayıldığı anlamında kullanıyor) iki dang humması vakası bildirildi. Bu iki vakanın ardından bir ay içinde vaka sayısı 12’ye yükseldi. İran'da sayının artması ülkemizde de korkuya neden oldu.
Kefir, son yıllarda popülerliği hızla artan sağlıklı bir içecek olarak dikkat çekiyor. Fermente bir süt ürünü olan kefir, yoğurt gibi probiyotik bakteriler içermesiyle biliniyor. Probiyotikler de sindirim sistemimizin sağlığını desteklerken, bağışıklık sistemini güçlendirebiliyor ve genel vücut sağlığını iyileştirebiliyor.
‘Zoe’ adlı beslenme markasının kurucusu olan Profesör Tim Spector, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir Instagram paylaşımında kefir ile ilgili ilginç bir açıklamaya imza attı. Spector, artık kahve, çay ve süt gibi içecekleri tüketmeyi bıraktığını, sadece yoğurt, peynir ve kefir gibi fermente süt ürünlerini tercih ettiğini söyledi.
Zoe’nin bu açıklaması, M&S iş birliğiyle kefir bazlı bir bağırsak sağlığı aşısının piyasaya sürülmesinden dolayı ticari bir bağlantı olarak yorumlansa de genel olarak fermente süt ürünlerine ilgi de her geçen gün artıyor.
Örneğin, perakende sektörüyle ilgili haberler, analizler ve pazar trendleri üzerine çalışmalara yer veren İngiliz The Grocer dergisine göre, kefir için yapılan çevrimiçi aramalar çok yüksek seviyelere ulaşmış durumda.
Son dönemde vitiligo hastalığının artışı dikkat çekiyor. Cilt üzerinde pigment kaybına yol açan ve beyaz lekelere neden olan bu kronik deri hastalığıyla ilgili uzmanlar araştırmalarını sürdürüyor ve tedavi yöntemleri üzerinde çalışıyor.
Geçtiğimiz günlerde de Kim Kardashian, oğullarından birinin vitiligo hastası olduğunu açıkladı. Katıldığı podcast yayınında sedef hastalığıyla mücadelesini anlatan Kardashian, vitiligonun kalıtsal olabileceğini belirtti.
‘ANNEMDEN BANA SEDEF HASTALIĞI GEÇTİ, BENDEN DE OĞLUMA VİTİLİGO HASTALIĞI’
Kardashian, "Sedef hastalığı önce annemi yıprattı, sonra bana geçti. Zor günler yaşadım. Şimdi ise oğluma farklı bir formda, vitiligo olarak geçti. Vitiligo hastalığını ilk kez duyuyorum, hakkında daha önce hiçbir bilgim yoktu. Kalıtsal olduğunu düşünüyorum" dedi.
Sıcak hava dalgaları ve nem oranlarının yüzde 90’ı geçmesi, adeta bir sauna ortamında yaşıyormuşuz gibi hissettiriyor. Copernicus İklim Değişikliği Servisi’ne göre sıcaklıklar gün geçtikçe artıyor. Servise göre 2024 Haziran’ı, bugüne kadar en sıcak haziran ayı olarak kaydedilen 13’üncü ay oldu.
Copernicus’un önemli iklim bilimcilerinden Nicolas Julien, konuyla ilgili yaptığı açıklamada “Bu yaşananlar Paris Anlaşması tarafından belirlenen kritik sınıra yaklaştığımızın en net göstergesi. Korkutucu olan ise küresel sıcaklık artmaya devam ediyor. Hem de çok hızlı bir tempoda…” dedi.
Haziranın bu kadar sıcak geçmesinin ardından temmuz ayında da serinlik bulmak neredeyse imkânsız oldu. Son bir haftadır yüksek nemle birleşen aşırı sıcaklar, sağlık açısından da risk oluşturmaya başladı. Şu aralar beklenen yağmur biraz olsun rahatlama sağlayacak olsa da ne kadar süreceği ise belirsiz…
BAZI ŞEHİRLER SICAKLIĞI AFET BOYUTUNDA HİSSEDİYOR
Konuyu İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Meteoroloji Uzmanı Dr. Güven Özdemir’e danıştığımda,
Otizm, sözel ya da sözel olmayan iletişimde zorluk yaşanmasıyla karakterize nörolojik ve gelişimsel bir bozukluk. Belirtileri ise genellikle çocukluk döneminde ortaya çıkıyor. Çocuklar sosyal becerilerde, dil gelişiminde ve tekrarlayan davranışlarda güçlük çekiyor.
Otizmin tanısının konması ise çoğunlukla ebeveynlerin aktardığı davranışlar ve uzmanlarının gözlemleri üzerinden yapılıyor. Fakat bu süreçte hata yapma olasılığı oldukça yüksek… Çünkü ebeveynler endişeli oldukları için soruları doğru yanıtlayamayabilir veya psikolog ile psikiyatrların da gözden kaçırabileceği noktalar olabilir.
Geçtiğimiz günlerde ise Nature Microbiology adlı bilimsel dergide yayımlanan yeni bir araştırma objektif bir şekilde otizm tanısı koymak için bir yol olduğunu ortaya koydu: Bağırsak mikrobiyomu (insan bağırsaklarında bulunan bakteriler, virüsler, mantarlar ve diğer mikroplar topluluğu).
Yaşları 1- 13 arasında değişen çocuklardan toplanan 1600'ü aşkın dışkı örneğini inceleyen bilim insanları, otizmlilerden alınan örneklerde belli başlı biyolojik işaretler bulunduğunu tespit etti. Çalışmada otizmli çocuklarla diğerlerinin dışkılarındaki büyük biyolojik farklılıklar kıyaslandı.
Ayrıca önceki çalışmalardan farklı olarak bakteriler dışında mantarlar ve virüsler de ilişkili metabolik süreçlerle birlikte ele alındı. Elde edilen sonuca göre otizmlilerde biyolojik açıdan 31 faktör saptandı. Sonrasında yeni bir grupta önce dışkılara bakıldı. Hangilerinin otizmlilere olduğu büyük bir başarıyla belirlendi. Özetle dışkıdan otizmi tespit etme konusunda yüzde 100’e yakın sonuç elde edildi.‘TANI KOYMAK GENELDE 3-4 YIL SÜRÜYORDU ARTIK BU DAHA ÇABUK OLACAK’
Midye, dolmasından tavasına, çorbasından pilavına kadar birçok farklı şekilde tüketilen popüler bir lezzet. Özellikle yaz aylarında tatil beldelerinde sıkça tüketiliyor. Ancak hijyen kurallarına uyulmazsa midyeler zararlı olabiliyor.
Son yıllarda ise denizlerdeki plastik kirliliği endişe verici bir şekilde artıyor. Bu da pek çok deniz canlısını tehlikeli hale getiriyor. İngiltere’de yapılan yeni bir araştırma ise bu kirliliğin midyeleri de etkilediğini ortaya koydu. Yapılan son testlerde, deniz kabuklularında çok miktarda fiberglas tespit edildi.
Fiberglas; silisli kum, kireç taşı, asit borik, alüminyum ve magnezyum karışımıyla elde edilen cam ipliği. İnşaat ve otomotiv endüstrisinde yaygın olarak kullanılan fiberglas, birçok plastik üründe güçlendirici olarak da tercih ediliyor. Ayrıca cam takviyeli plastik, insan protezleri ve tekneler dahil olmak üzere çeşitli ürünlerde de bulunuyor.
‘KİLOGRAM BAŞINA 2 BİN 740 CAM PARÇACIĞI BULDUK’
Türkiye'nin bazı bölgelerinde aşırı sıcak ve nem etkili olurken, diğer bölgelerde ise yağmur etkisini gösteriyor. İstanbul'un farklı yerlerinde de zaman zaman yağışlar görülüyor ancak sıcaklık ve nem oranı hâlâ çok yüksek. Bu durum vatandaşları da oldukça rahatsız ediyor çünkü yüksek nem geceleri uyutmuyor.
Özellikle Ümraniye, Şişli, Şile, Sarıyer ve Pendik başta olmak üzere şehrin ilçelerinde nem oranı geceleri yüzde 90’ın üzerinde seyrediyor.
NEM ORANI NEDEN BU KADAR YÜKSEK?
Konuyu İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Meteoroloji Uzmanı Dr. Güven Özdemir’e danıştığımda, “Atmosferde çok önemli iki faktör vardır; bunlardan biri nem biri de sıcaklık. Bu ikisinin yüksek olması insanın fizyolojik yapısını ciddi şekilde etkiler. Sürekli terlememize neden olur ve geceleri de uyutmaz. Şu sıralar nemin bu kadar yüksek olması ise çeşitli meteorolojik parametrelere bağlı” dedi. Özdemir, şu bilgilerin altını çizdi:
“Nemin oluşmasındaki en büyük etken coğrafi yapıdır. Örneğin; şehirdeki ormanlık alanlar, göl, gölet ya da deniz gibi su kaynakları, şehrin rüzgâra kapalı ya da açık olması, binaların yapısı ve yüksekliği, yeşil alanların miktarı nemin oluşumunu etkiler. İstanbul ise deniz başta olmak üzere su kaynakları açısından zengin bir şehir. Ayrıca, hava sirkülasyonu da oldukça fazla çünkü yüksek binaların bulunduğu bir metropol. İnsan yoğunluğunun yüksek olması da atmosfere fazla sera gazı yayılmasına neden oluyor. Üzerine bir de sıcaklık rekorları eklenince, nem oranının yüksek olması kaçınılmaz hale geliyor.”YÜKSEK NEM BİR HAFTA SÜRECEK, BUNALTAN SICAKLAR DEVAM EDECEK
Yüksek nemin bir hafta daha sürebileceğini söyleyen Dr. Güven Özdemir, “Nemin az olabilmesi için kuvvetli rüzgârın olması lazım. Kuzeyli rüzgârlar şehre hâkim olunca nem oranı düşüyor ama uzun zamandır güneyli rüzgârların etkisindeyiz. Ayrıca rüzgâr tek başına da yeterli olmuyor. Sıcaklığın da belli oranda düşmesi gerekiyor. Fakat temmuz ayı itibariyle sıcaklık yüksek seyrediyor ve bu şekilde de devam edecek” dedi.
Aşırı sıcakların buharlaşmaya da neden olduğunu söyleyen Dr. Özdemir, “Buharlaşmadan dolayı rüzgâr hafif estiği zaman, hava sirkülasyonu da olmadığı için nem oranı yine yükseliyor. Böyle bir durumda nem oranı sabah saatlerinde yüzde 72’lerdeyken öğle saatlerinde 80-85’leri görüp, gece saatlerinde de yüzde 90’ın üzerine çıkıyor. Şu anda da bunu yaşıyoruz” ifadelerini kullandı.
Kira fiyatlarındaki artış, son iki-üç yıldır milyonlarca vatandaşın ortak sorunu haline geldi. Yeni bir ev arayanlar bütçelerine uygun seçenekler bulmakta zorlanırken, ev sahiplerinin talepleri de şaşırtıcı boyutlara ulaşmış durumda.
Çoğu ev sahibi, kiraya verecekleri evi bekârlara ya da öğrencilere vermek istemediklerini açıkça ifade ediyor. Bu durum, emlakçılar tarafından da dile getiriliyor. Son zamanlarda bazı mülk sahipleri ise kiracı adaylarından sabıka kaydı ve maaş bordrosu talep ediyor. Ayrıca, kiracının memur olmasını isteyen ev sahiplerinin sayısı da bir hayli fazla…
EV SAHİPLERİNİN KEFİL ŞARTI GİDEREK YAYGINLAŞIYOR
Bunların dışında daha ilginç talepler de bulunuyor. Örneğin, yakın zamanda Denizli’de yaşanan bir olayda, bir ev sahibi üç oda bir salon olan 15 bin liralık kiralık dairesi için kiracı adayından kredi notu raporu talep etti.
Geçmiş yıllarda kefil şartı olarak karşılaşılan talepler de artık daha yaygın bir uygulama haline geldi. İlginç olan ise kefil olarak özel sektörden birini kabul etmeyen ev sahipleri genellikle memur kefil talep ediyor. Tüm bunların dışında emlakçılar aracılığıyla kiralık ev bakanlar sık sık, “Ev sahibi tahliye taahhütnamesi istiyor, buna imza atmanız gerekiyor” cümlesini de işitiyor.
Peki ev sahipleri böyle taleplerde bulunabilir mi? Kiracılar nasıl bir yol izlemeli?
‘SÖZLEŞME SERBESTİSİ UYARINCA BAZI ŞARTLAR GETİRİLEBİLİR ANCAK AYRIMCILIK YASAĞI DELİNEMEZ’
Konuyu Gayrimenkul Hukukçusu Ümit Yasin Kısa’ya danıştığımda
Son yıllarda mesajlaşma uygulamaları olan WhatsApp, Telegram, Discord, Slack ve Skype gibi araçlar üzerinden gerçekleştirilen siber suçlarda önemli ölçüde artış yaşanıyor. Bu uygulamaların yaygınlaşmasıyla birlikte, dolandırıcılar ve kötü niyetli kişiler, kullanıcıların hassas bilgilerine erişmek için çeşitli yöntemler geliştiriyor.
Örneğin, sahte hesaplar aracılığıyla kullanıcıları kandırarak kişisel bilgilerini ele geçirmeye çalışmak, fidye yazılımlarıyla kullanıcıları kilit altına alarak para talep etmek veya zararlı bağlantılar yoluyla cihazlara sızarak bilgi hırsızlığı yapmak gibi yöntemler sıkça kullanılıyor.
En son Kaspersky'nin Digital Footprint Intelligence verileri de oldukça kaygı verici bir trendi daha ortaya koydu; siber suçlular, Telegram'ı yeraltı pazar faaliyetleri için daha da sık kullanmaya başladı. Açıklanan verilere göre bu tür faaliyetlerin hacmi Mayıs-Haziran 2024 döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 53 oranında arttı.SANILANIN AKSİNE TELEGRAM OLDUKÇA POPÜLER VE AYLIK 900 MİLYON KULLANICIYA ULAŞTI
Kaspersky Digital Footprint Intelligence Analisti Alexey Bannikov, bu eğilimle ilgili yaptığı açıklamada “Telegram sanılanın aksine çok popüler ve kullanıcısı sayısı artıyor. Uygulamanın kitlesi aylık 900 milyon kullanıcıya ulaşmış durumda… Siber suç topluluğunun Telegram’a artan ilgisi ise birkaç temel faktörden kaynaklanıyor” dedi ve ekledi:
“Herhangi bir kullanıcı verisi toplamayan en güvenli ve bağımsız mesajlaşma programı olarak tanıtılıyor ve bu da tehdit aktörlerine güvenlik ve cezasızlık hissi veriyor. Dahası, Telegram’da bir topluluk bulmak veya oluşturmak nispeten kolay. Bu da diğer faktörlerle birleştiğinde, siber suçlular da dahil olmak üzere çeşitli kanalların hızlı bir şekilde izleyici toplamasına olanak tanıyor.”‘BU DİKKATE DEĞER BİR ARTIŞ VE BAZI ÖNEMLİ NOKTALARIN VURGULAMASI GEREKİYOR’
Konuyu Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Anabilim Dalı Başkanı ve Bilişim Teknolojileri Uzmanı Prof. Dr. Ali Murat Kırık’a danıştığımda ise açıklanan verinin dikkate değer bir artış olduğunu, bazı önemli noktaların da vurgulanması gerektiğini söyledi.
Prof. Dr. Kırık,
Yaz ayları, sıcak hava koşulları ve nemin artmasıyla birlikte bazı sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden oluyor. Özellikle şu sıralar ‘yaz ishalinin’ en çok görülen hastalık olduğunu söyleyen İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, “Her yaz döneminde ishal tablosu artar. Bu tıpkı kışın solunum yolu enfeksiyonlarının artması gibi bir durum. Özellikle de çocuklarda daha çok görülüyor” dedi.
Yaz ishalinin çoğunlukla bol sulu, ateşin çok eşlik etmediği ve karın ağrısının çok olmadığı flora değişimi tablolarıyla görüldüğünü söyleyen Prof. Dr. Şener, “Eğer ateş varsa ve düşmüyorsa özellikle bir bakteri ya da virüs vücutta kendine yer etmiş demektir” ifadelerini kullandı.
‘VAKA ARTIŞLARININ GÖZLEMLENMESİ GEREKİYOR’
“Şu an için bir salgının varlığından söz etmek doğru olmaz” diyen Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Bilal Dinç ise “Vaka artışlarının gözlemlenmesi önemli bir gösterge ancak salgının doğrulanabilmesi için epidemiyolojik ve istatistiksel analizlerin yapılması gerekir. Bu süreçle ilgili daha ayrıntılı bir değerlendirme şart. Şimdilik durumun dikkatle izlenmesi, laboratuvar ve sahadan gelecek raporların değerlendirilmesi ve halk sağlığı müdahalelerinin hızla uygulanması kritik öneme sahip" ifadelerini kullandı.
Dünya genelinde depresyon vakalarında artış gözlemleniyor. Bu artış, modern yaşamın getirdiği stres, teknolojinin yaygınlaşması ve sosyal ilişkilerdeki değişimler gibi çeşitli faktörlere bağlanıyor. Ayrıca çoğu kişide pek çok iz bırakan pandemi süreci, belirsizlikler ve ekonomik zorluk gibi yeni stres kaynakları da sorunu giderek artırıyor.
İngiltere merkezli Ulusal İstatistik Ofisi’nin son anket rakamları, her beş kişiden birinin orta veya şiddetli depresif semptomlar bildirdiğini ortaya koydu. Üstelik bu rakam, önceki üç yıla kıyasla yüzde 60 daha yüksek. Peki depresyon oranlarının çığ gibi artmasının başka bir nedeni var mı? Örneğin, depresyon soğuk algınlığı ya da grip gibi bulaşıcı olabilir mi?
Bu sorudan yola çıkan Finlandiya’daki Helsinki Üniversitesi’nde psikoloji doçenti olan Christian Hakulinen liderliğindeki ekip, 16 yaşından itibaren 11 yıl boyunca 700 binden fazla çocuğun sağlık kayıtlarını inceledi.
JAMA Psychiatry dergisinde yayımlanan çalışmanın sonucuna göre sınıftaki bir öğrencide belirgin depresyon belirtileri görülmesi durumunda, sınıf arkadaşlarının da aynı hastalığa yakalanma ihtimalinin en az yüzde 9 daha fazla olduğu görüldü.
İstanbul’da mevsim normalleri üzerinde seyreden sıcak hava yerini sağanak yağışa bırakıyor. Afet Koordinasyon Merkezi'nce Megakent genelinde sağanak yağışın etkili olacağı ifade edilirken Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün ‘Türkiye için Uyarı Durumu’ haritasında Balıkesir, Çanakkale, İzmir ve Manisa için sarı kodlu uyarı (Tahmin edilen meteorolojik hadise olağandışı olmamakla birlikte, meteorolojik şartlardan etkilenebilecek faaliyetler konusunda dikkatli olunmalı) yapıldı.
Yetkililer sel, su baskını, yıldırım, ulaşımda aksamalar, yağış anında kuvvetli rüzgâr gibi olumsuzluklara karşı dikkatli ve tedbirli olunması konusunda vatandaşları uyardı.
<iframe src='//www.hurriyet.com.tr/video/embed/?vid=42485010&resizable=1&autostart=true&playsinline=true&v_utm_source=haber_detay' width='580' height='326' loading='lazy' frameborder='0' scrolling='no' allow='autoplay; fullscreen' allowfullscreen></iframe>
Peki bir anda beklenen yağmurun nedeni ne? Sıcaklık kaç derece düşecek?
Bugün yurdun bir bölümünde merkezi Doğu Karadeniz ve Ukrayna'ya uzanan bir taraftan da Sivas ile Ankara'yı içine alan alçak basınç merkezli sistemin etkili olduğunu söyleyen İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Meteoroloji Uzmanı Dr. Güven Özdemir, “Bu sistemin rüzgârları kuzeyli olarak İstanbul’un üzerinde bulunuyor. Ayrıca bu sistemin bir kısmı Akdeniz'den yukarı doğru çıkıyor. Örneğin Antalya ve Konya çevresinde güneyli rüzgârlar görülüyor. Özetle karayel ile güneyli rüzgârlar Marmara Bölgesi üzerinden buluştu ya da birleşti diyebiliriz” ifadelerini kullandı.
Sigara içmenin sağlık üzerindeki ciddi riskleri artık yaygın olarak biliniyor. Bu zararlar arasında kanser, kalp hastalığı, felç, akciğer hastalıkları ve diyabet gibi önemli sağlık sorunları öne çıkıyor. Ancak Avusturyalı bir tiryakide nadir görülen bir komplikasyon doktorları bile şaşırttı.
American Journal of Case Reports’ta yer alan vaka raporunda kimliği açıklanmayan 52 yaşındaki Avusturyalının boğazında, sigara bağımlılığının beklenmedik bir sonucu olarak kıl oluşumu meydana geldi.
17 YIL BOYUNCA GÜNDE BİR PAKET SİGARA İÇİYORDU
17 yıl boyunca günde bir paket sigara içtikten sonra doktora başvuran hasta; ses kısıklığı, nefes almada güçlük ve kronik öksürük gibi şikâyetler yaşadı. Uzmanlar tarafından yapılan bronkoskopi (Solunum sistemi içindeki hava yollarını ve akciğerleri incelemek için kullanılan tıbbi bir prosedür) sonucunda ise boğazında iltihap ve kıl oluşumu tespit edildi. Doktorlar kılları temizlediler ancak bu geçici bir rahatlama sağladı.ANTİBİYOTİK TEDAVİSİ UYGULANDI AMA KILLAR ÇIKMAYA DEVAM ETTİHasta, uzun süre devam eden semptomlar nedeniyle yine hastaneye gitmek zorunda kaldı. Bu sefer kılların bakterilerle kaplı olması nedeniyle antibiyotik tedavisi de uygulandı. Fakat kılların tekrar çıkması devam etti.
Son yıllarda yapılan araştırmalar, kalp sorunlarının giderek arttığını ortaya koyuyor. Uzmanlara göre özellikle obezite, yüksek tansiyon ve diyabet gibi sağlık sorunlarının yaygınlaşması, kalp hastalıklarının prevalansını artırıyor.
Geçtiğimiz günlerde İngiltere’deki East Anglia Üniversitesi’nde yapılan yeni bir araştırma ise ‘sağlıklı’ yetişkinlerin dörtte birinden fazlasında teşhis edilmemiş kalp kapakçık hastalığı bulunduğunu ortaya çıkardı.
4 bin 237 sağlıklı ve semptomsuz İngiltere vatandaşının incelendiği araştırmada, katılımcıların yüzde 28’inde bir tür kalp kapakçık hastalığı tespit edildi.
ORTAYA ÇIKAN SONUÇLAR ŞAŞIRTTI
UNESCO, dünya çapında önem taşıyan kültürel veya doğal alanları korumayı ve tanıtmayı amaçlayan bir girişim. Dünya Mirası Listesi ise uluslararası toplumun ortak mirasının korunması için önemli bir araç kabul ediliyor.
UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan alanlar, belirli kriterlere göre seçiliyor. Bu kriterler arasında tarihî önem, kültürel değer, estetik önem, ekolojik bütünlük gibi faktörler bulunuyor. Listede yer alan yerler, insanlığın ortak mirası olarak kabul edilip dünya çapında korunmaları gereken önemli değerler olarak görülüyor. Ülkemiz de bu prestijli listeye pek çok eser ve alanla katkı sağlamış durumda…
Ben de bu hafta gezgin ve seyahat yazarları İpek Evci, Özlem Köseoğlu, Nurgül Büyükkalay, Didem Mutçalıoğlu ve Erdoğan Gümüş’e ‘Ülkemizde mutlaka ziyaret edilmesi gereken UNESCO Dünya Mirası Listesi'ndeki yerler hangileri?' diye sordum. Birbirinden harika 10 adresi önerdiler.
Mimarisiyle hayran bırakıyor: Selimiye Camii ve Külliyesi / EDİRNE
Selimiye Camii ve Külliyesi, Sultan II. Selim’in emriyle Mimar Sinan tarafından inşa edilmiş muhteşem bir külliye kompleksi. 1568-1574 yılları arasında tamamlanan bu yapılar, Osmanlı mimarisinin en önemli ve estetik açıdan en başarılı örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. Selimiye Külliyesi, Edirne’nin merkezinde bulunuyor ve şehrin siluetinde önemli bir yer tutuyor.
Hızla yayılan ve kullanımı artan telefon şarj istasyonları, kullanıcıların pratik bir şekilde cihazlarını şarj etmelerini sağlıyor. Ancak bu kolaylık, güvenlik endişelerini de beraberinde getiriyor. Birçok kullanıcı, bu istasyonların güvenli olup olmadığı konusunda yeterince bilgi sahibi olmadığı için potansiyel risklere maruz kalabiliyor.
CİHAZLARA ÖZEL DÜZENEK KURUYORLAR!
Konuyu Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Anabilim Dalı Başkanı ve Bilişim Teknolojileri Uzmanı Prof. Dr. Ali Murat Kırık’a danıştığımda son zamanlarda siber korsanların halka açık şarj istasyonlarına yönelik saldırılarının arttığını belirtti.
Kırık, “Telefonları halka açık şarj istasyonlarında şarj etmek ciddi güvenlik riskleri taşıyor. Bu risklere ‘juice jacking’ deniyor. Juice jacking, kötü niyetli kişilerin halka açık USB şarj istasyonlarına yerleştirdiği özel düzenekler veya yazılımlar aracılığıyla cihazlara zararlı yazılım yüklemeleri veya cihazlardan veri çalmaları anlamına geliyor” şeklinde konuştu.
Bu durumun birkaç nedeni olduğuna değinen Prof. Dr. Kırık, “USB kabloları hem şarj hem de veri transferi için kullanılır. Halka açık bir şarj istasyonunda kullanılan USB bağlantısı, veri transferine izin verebilir ve bu, kötü niyetli kişilerin cihazınıza erişim sağlamasına neden olabilir. Halka açık şarj istasyonlarına kötü amaçlı yazılım yüklenmiş olabilir. Cihazınızı bu tür bir istasyona bağladığınızda, bu yazılım telefonunuza bulaşabilir ve kişisel bilgilerinizi çalabilir” ifadelerini kullandı.
Hint yağı genellikle aromaterapi ve sağlık alanında kullanılan doğal bir yağ olarak biliniyor. Bitkisel kaynaklardan elde edilen bu yağ; bitkilerin çiçekleri, yaprakları, sapları veya kökleri gibi çeşitli kısımlarından damıtma veya soğuk sıkım yöntemleriyle elde ediliyor.
Özellikle stresi azaltıcı, rahatlatıcı ve zihinsel odaklanmayı artırıcı etkileri bulunması nedeniyle, masaj yağlarından kişisel bakım ürünlerine kadar geniş bir alanda kullanılıyor.
Fakat son zamanlarda başta TikTok olmak üzere diğer sosyal medya platformlarında popüler olan Hint yağı içme trendi, sağlık uzmanları tarafından ciddi bir uyarıyla karşılanıyor.
Hint yağı, bağırsak hareketlerini uyararak geçici kabızlığı giderdiği iddiasıyla tanınıyor ancak uzmanlar, bu uygulamanın potansiyel risklerine dikkat çekiyor.
‘DİKKAT! CİDDİ SAĞLIK RİSKLERİNE NEDEN OLABİLİR’
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum Beslenme ve Diyet Uzmanı Burcu Akbeyaz, “Hint yağı genellikle ricinus communis veya kastor yağı olarak bilinen bir bitkidir ve onun tohumlarından elde edilen yağı çeşitli amaçlarla kullanılır. Genelde de cilt bakımı, saç bakımı, kozmetik ürünler ve endüstriyel sanayi alanında kullanılıyor. Ancak bu yağı içmek ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir” dedi ve ekledi:
Avrupa Birliği’nin (AB) Copernicus uydu izleme sistemi verilerine göre, 2024 ilkbaharı yakın tarihin en sıcak ilkbaharlarından biri olarak kayıtlara geçti. Mart, nisan ve mayıs aylarında dünya genelinde rekor sıcaklıklar yaşanırken Türkiye’de de ekstrem düzeyde sıcaklar yaşandı. Haziran ayında ise pek çok şehirde termometreler 40 dereceyi aşarak rekor sıcaklık seviyelerine ulaştı.
Yaşanan yüksek sıcaklıklar, yangın riskini de ciddi şekilde artırdı. Özellikle 1 Haziran’dan bu yana birçok şehrimizde çok sayıda orman yangını meydana geldi. Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre, geçen yılın aynı döneminde 84 orman yangını kaydedilirken, bu yıl sayı yaklaşık beş kat artarak 399’a ulaştı. Yangınlar nedeniyle geçen yıl 41 hektar ormanlık alan zarar görmüşken, bu yıl bu alan 2 bin 548 hektar olarak kayıtlara geçti.
En önemlisi de 1-21 Haziran arasında geçen yıl 155 orman dışı noktada yangın olduğu açıklanırken bu yıl sayı 551’e yükseldi.
‘YANGINLARIN YÜZDE 90’NI İNSAN ETKİSİYLE ÇIKAR, İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ YANGIN ÇIKMASINA NEDEN OLMAZ’
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum İstanbul Üniversitesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, “Yangınların yüzde 90’nının insan etkisiyle çıktığını hatırlatalım. İklim değişikliği yangın çıkmasına neden olmaz. Ancak aşırı sıcak ve kurak şartlarda normal şartlarda büyümeyecek yangınlar dakikalar içinde çok geniş alanlara yayılabiliyor” dedi.
Son yıllarda popülerliği artan elektronik sigaraların sağlık üzerindeki olası zararları konusunda endişeler giderek artıyor. Elektronik sigaraların içerdiği kimyasal maddelerin uzun vadeli etkileri hakkında yapılan araştırmalar, bu cihazların kullanıcıları için ciddi sağlık riskleri taşıdığını ortaya koyuyor.
Amerikan Kalp Derneği’nin yayımladığı yeni rapora göre ise elektronik sigaraların solunum yolu hastalıklarına ve kalp problemlerine yol açabileceği açıklandı. Özellikle gençler arasında yaygınlaşan bu alışkanlık, nikotin bağımlılığı ve beyin gelişimini olumsuz yönde etkileyebilme potansiyeli de taşıyor.
Uzmanlar elektronik sigaraların pazarlanan ‘zararsız’ imajına rağmen, içerdikleri kimyasalların potansiyel sağlık tehditlerini göz ardı etmemek gerektiğini vurguluyor.
UÇUK ZANNETTİ TEHLİKELİ BİR HASTALIK ÇIKTI
Geçtiğimiz günlerde Daily Mail’de yer alan bir habere göre 22 yaşındaki Endonezyalı genç bir kadın, ağzının içinde ve çevresinde yemek yerken acı veren yaralardan şikâyet ederek ‘Endonezya Üniversitesi Ağız Hastalıkları Bölümü’ne gitti. Genç kadın; dudağı, ağzının içi ve çevresinde oluşan sivilcelerden rahatsızdı.
Doktorlar hastanın yanaklarının iç kısmında, dilinde ve ağız tabanında yara, kabuklanma ve kanayan bir alan gözlemledi. Hastaya ilk önce uçuk testi yapıldı ancak sonuçlar negatif çıktı.
Ter, vücut sıcaklığını sabit tutmaya yarayan fizyolojik bir fonksiyon olarak biliniyor. Yüksek ateşte vücut sıcaklığının azaltılmaya çalışılmasında olduğu gibi vücut belli bir sıcaklıkta kalabilmek için de terleme fonksiyonunu kullanıyor. Özellikle şu sıralar ekstrem sıcakların etkisiyle ter, pek çok insan için rahatsız edici bir sorun olmaya başladı.
Fakat bazı insanlar var ki yaz-kış demeden sürekli terliyor. Bu durum da hiperhidrozi hastalığından kaynaklanıyor. Hiperhidrozi, çevre koşulları ve vücudun ısı kontrolünden bağımsız olarak fazla miktarda terleme durumuna deniyor. Öyle ki, hiperhidrozi olan hastaların terlemesi için hareket etmelerine bile gerek yok. Oturdukları yerde ellerinden ter damlayabiliyor.
ABD’de Denver bölgesinde kurul onaylı bir dermatolog olan Dr. Scott Walter, New York Post’a yaptığı açıklamada, aşırı terleme sorununun dünya genelinde 220 milyon insanı etkilediğini ancak çoğu hastanın utanç duyduğu için semptomlarını doktorlarıyla paylaşmadığını ifade etti. HİPERHİDROZİ İLE NORMAL TERLEME ARASINDAKİ FARKLAR NELER?
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum Dermatoloji Uzmanı Dr. Baran Cayhan, “Hiperhidrozi, kişinin normalden çok daha fazla terlemesine neden olan bir sağlık durumu. Vücudun soğuması ve sıcaklığını dengelemesi için terleme doğaldır ancak hiperhidrozi olan kişilerde terleme miktarı fizyolojik ihtiyacın ötesine geçer. Günlük hayatı olumsuz etkilemeye başlar” dedi.
İstanbul ve Ankara'ya yakın günübirlik denize girilecek yerler oldukça fazla. Hatta söz konusu adreslerin bazılarında konaklamak ya da kamp yapmak da mümkün. Doğal güzellikleriyle ünlü bu noktalarda hem denizin keyfini çıkarabilir hem de çevredeki doğa harikalarını keşfedebilirsiniz. Peki nerelere gitmeli? İşte size 5 şehirden birbirinden harika 8 adres…Pek çok aktiviteye sahip: Kilimli Koyu / İSTANBUL
Ağva, İstanbul'un yoğun yaşamından kaçmak isteyenler için favori bir kaçış noktası. Özellikle hafta sonları sıkça tercih ediliyor. Kilimli Koyu ise Ağva'da denize girebileceğiniz en güzel yerlerden biri. Temiz suyu, kumsalı ve çevresindeki yeşilliklerle sakin bir manzara sunuyor.
Plajın hemen arkasındaki kayalıklar ve dalgalı deniz ise farklı bir atmosfer yaratıyor. Buraya ayak bastığınızda İstanbul'dan uzaklaşmış gibi hissedeceksiniz. Ayrıca Kilimli Koyu, trekkingden pikniğe çadır kampından karavan kampına kadar çeşitli aktivitelere olanak sağlıyor. Koyun üst tarafındaki restoranda ise tuvalet ve yemek ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz.
İlkbaharı sonlandırıp yaz aylarına adım attığımız bu günlerde, hava mevsim normallerinin üzerinde ısınmaya başladı. Özellikle son bir haftadır, "cehennem çöl sıcakları" olarak adlandırılan yüksek sıcaklıklar, etkisini belirgin bir şekilde gösteriyor. Bazı illerde termometreler 40 derecenin üzerine çıkmış durumda… Vatandaşlar da Kurban Bayramı tatili için planlarını yaparken Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün hava tahminlerini yakından takip ediyor. Ülke genelinde, yüksek sıcaklara rağmen bayramın nasıl geçeceği, yağmurun olup olmayacağı gibi sorular gündemde önemli bir yer tutuyor. Peki bayramda bizi nasıl bir hava bekliyor?‘SICAK HAVALAR PERŞEMBE GÜNÜ SON BULACAKTI AMA BİR GÜN DAHA UZADI’“Sıcaklıkların dün son bulup yerini yağışa bırakacağını düşünüyorduk ama bu durum bir gün daha uzadı ve bugüne sarktı” diyen İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Meteoroloji Uzmanı Dr. Güven Özdemir, “Bugün de hava sıcaklığı yüksek derecelerde seyrediyor. Çünkü güneyli rüzgârlar hâkim ve hava bizi bunaltmaya devam ediyor. Fakat akşam saatlerinden itibaren hava biraz soğuyacak” dedi.
‘BALKANLAR’DAN GELEN YAĞIŞLI HAVA CUMARTESİ GÜNÜ YURDA GİRİŞ YAPACAK’
Arife gününden itibaren Balkanlar üzerinde hâkim olan gök gürültülü sağanak yağışın yurda giriş yapacağının altını çizen Dr. Özdemir, “Bu yağışlı hava Trakya ve Marmara Bölgesi’nin bir kısmını etkisi altına alacak. Ancak bu yağışları ne kadar sert görürüz şu an için bir şey söylemek zor. Çünkü rüzgârlar farklı esmeye başlıyor ve İstanbul büyük metropol olduğu için üzerindeki ısı adalarından dolayı kaymalar gözükebiliyor. Ya da yağışları daha yerel olarak görebiliriz yani şehrin tamamı almayabilir. Sıcaklık da genel olarak 7-8 derece düşecek” ifadelerini kullandı.
Deniz çayırları, deniz ekosisteminin önemli bir parçası olarak, sualtı yaşamının çeşitliliğini ve sağlığını koruyan kritik bir rol oynuyor. Ancak son yıllarda, ekosistemin bu önemli unsurları endişe verici bir hızla yok oluyor.
Başta iklim değişikliği olmak üzere kirlilik ve insan müdahalesi gibi faktörler, deniz çayırlarının hızla azalmasına neden olurken, bu durum deniz ekosistemindeki dengesizlikleri artırarak, deniz yaşamının sağlığını ve çeşitliliğini olumsuz etkilemeye başladı.
YOSUN ZANNEDİLEREK TOPLANIYOR!
Uzmanlar, sıklıkla deniz çayırlarının korunması ve restorasyonunun önemini vurgulasa da özellikle yaz sezonunun açılmasıyla birlikte, sahillerde veya kıyıya yakın bölgelerde deniz çayırlarının yosun zannedilerek toplandığına dair paylaşımlar sosyal medyada dikkat çekiyor.
İlkbaharı sonlandırıp yaz aylarına adım attığımız bu günlerde, hava mevsim normallerinin üzerinde ısınmaya başladı. Son bir haftadır, yüksek sıcaklık ekstrem düzeyde etkisini gösterirken; bazı illerde termometreler 40 derecenin üzerine çıktı.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yapılan son değerlendirmelere göre, yurdun iç bölgelerinde yağışlar beklense de uzmanlar; Ege, Batı Karadeniz, Akdeniz ve İç Anadolu sıcaklıkların ortalamanın üzerinde seyredeceğini belirtiyor. Ayrıca Trakya, İç Ege ve Güneydoğu Anadolu'da sıcaklıkların 40 derecenin üzerine çıkacağı, diğer yerlerde ise 35-40 arasında olacağı tahmin ediliyor.
Peki neden bir anda ekstrem sıcakların etkisi altına girdik?‘OMEGA BLOKAJININ YÜKSEK BASINÇ SIRTI ÜLKEMİZ ÜZERİNDE YER ALIYOR’
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Meteoroloji Uzmanı Dr. Güven Özdemir, “Artık eski bahar ayları, kış ve yaz mevsimlerini görmemiz hayal oldu. Dünya iklimi gün geçtikçe değişiyor. Atmosferde meteorolojik olaylarda farklılıklar görülüyor. Bu farklılıklar dünya insanının yaşantısını olumsuz etkiliyor. Özellikle küresel ısınma, hava basınç sistemlerini etkileyerek mevsime göre farklı sonuçlar ortaya çıkarıyor" dedi.
Son zamanlarda yaşanan ekstrem sıcaklık için Omega blokajı vurgusu yapan Dr. Özdemir, “Bugünlerde Omega blokajının yüksek basınç sırtı ülkemiz üzerinde yer alıyor. Bu da havanın aşırı sıcak ve kurak geçmesine neden oluyor” ifadelerini kullandı.
‘CEHENNEM ÇÖL SICAKLARI’ HAVA SICAKLIĞINI AFET BOYUTUNA ULAŞTIRDI’
Son yıllarda dikkat çeken bir sağlık sorunu olan Bağırsak Fermantasyonu Sendromu, yaygın olarak “Auto-Brewery Sendromu” olarak biliniyor. Bu sendrom, sindirim sisteminde meydana gelen anormal bir durum sonucunda ortaya çıkıyor.
Normalde sindirim sistemi, gıdaları parçalayarak emerken, bu sendromda bu işlevde bir bozukluk yaşanıyor ve tuhaf semptomlar meydana geliyor. Bu semptomlar arasında yemek yedikten sonra sarhoş olma veya alkol tüketmemişken sarhoş hissetme gibi durumlar bulunuyor.
CNN'de geçtiğimiz günlerde yer alan bir haberde, Toronto Üniversitesi'nden bulaşıcı hastalıklar uzmanı Dr. Rahel Zewude, ismi açıklanmayan 50 yaşındaki bir kadının yaşadığı durumu aktardı. Kadının defalarca aile doktoruna gittiği ve iki yıl içinde yedi kez acil servise başvurmak zorunda kaldığı belirtildi.
'HASTALARIN ÇOĞUNA ‘GİZLİ İÇİCİ’ YA DA DAVRANIŞ SORUNLARI OLAN BİREYLER OLARAK BAKILIYOR'
Acil servisteki doktorlar, kadının alkol alışkanlıklarını sorguladı ancak üç farklı psikiyatristin muayenesinden geçtikten sonra alkol kullanım bozukluğu tanısının konulamadığı ifade edildi. Şaşırtıcı olan ise kadının alkol tüketmediğini söylemesine rağmen vücudundaki alkol seviyesinin normalin çok üzerinde olduğunun tespit edilmesiydi. Normal kabul edilen alkol seviyesi 9 mg iken, kadının ölçümlerinde 138 mg ile 285 mg arasında değerler bulundu.
Ülkemiz, üç tarafı denizlerle çevrili bir cennet. Her bir köşesinde berrak denizlere açılan masmavi plajlar bulunuyor. Aralarında Mavi Bayraklı olanlar ise çok daha özel.
Geçtiğimiz günlerde Uluslararası Mavi Bayrak Jürisi, 2024 yılı Mavi Bayrak ödüllerini açıkladı. Türkiye bu yıl da İspanya ve Yunanistan'ın ardından dünyanın en çok Mavi Bayraklı üçüncü ülkesi konumunu korumayı başardı. Geçen yılki listeye 16 plaj daha eklemeyi başararak sayıyı 567’ye çıkaran Türkiye’de; Antalya 233 plaj, 5 marina, 15 turizm teknesi ile en çok Mavi Bayrak getiren şehir oldu.
Ben de bu güzel gelişme sonrası gezgin ve seyahat yazarları Özlem Köseoğlu, Nurgül Büyükkalay, Didem Mutçalıoğlu, Bahar Gündoğdu ve Erdoğan Gümüş'e ‘Kavurucu sıcaklarda serinletecek en güzel Mavi Bayraklı plajlar hangileri?’ diye sordum. Girişlerin ücretsiz olduğu en özel 10 plajı önerdiler.
Kıyıları kumluk ve sığ: CEBECİ HALK PLAJI / KOCAELİ
Kocaeli’nin yaz aylarında en çok ziyaretçi çeken ilçelerinden olan Kandıra, hem sahil kesimindeki plajları hem de doğal güzellikleriyle ön plana çıkıyor. Özellikle Cebeci Halk Plajı, deniz sezonunda çevre illerden gelen pek çok yerli turisti ağırlıyor. Cebeci Mahallesi'nde bulunan ve Karadeniz kıyısında yer alan plaj, geniş bir kumsala ve çok temiz bir denize sahip.
Viktorya Dönemi (1837-1901) boyunca, ölümcül hastalıklar ve salgınlar insanlığı sık sık tehdit etti. Ancak, bu hastalıkların tarihe karıştığı düşünülürken, uzmanlar bugün çocukluk aşılarının düşen oranları, değişen beslenme alışkanlıkları ve iklim değişikliğinin, bu hastalıkların geri dönmesi için uygun bir zemin oluşturduğunu belirtiyor.
Özellikle gut hastalığında son dönemlerde ciddi bir artış kaydediliyor. “Kralların hastalığı” olarak bilinen gut, vücuttaki hücrelerde ve yiyeceklerde bulunan pürin adı verilen kimyasalların vücutta parçalanması sonucunda oluşan ürik asit birikimiyle ilişkilendiriliyor. Bu birikim genellikle el ve ayaklarda meydana geliyor. Kişilerin eklemlerinde ödem ve ağrı oluşuyor.
Hastalık son yıllarda İngiltere’de şaşırtıcı bir şekilde artmaya devam ediyor. Özellikle Liverpool, uzmanlar tarafından “İngiltere'nin gut başkenti” olarak adlandırılıyor. Liverpool Üniversite Hastaneleri tarafından paylaşılan verilere göre, 2023 yılında 5 bin 864 gut vakası kaydedildiği açıklandı. Bu sayı 2019'da kaydedilen rakamlara göre yüzde 960 artış anlamına geliyor.
Yüzyıllar boyunca gut "kralların hastalığı" olarak biliniyordu ve Kral VIII. Henry ve Kraliçe Victoria gibi hükümdarlar da bu hastalıktan muzdaripti.
Vertigo, iç kulaktaki denge organlarının uyarılması veya beyindeki denge merkezlerinin anormal bir şekilde çalışması sonucu ortaya çıkan bir hastalık.
Son zamanlarda ise vertigo vakalarında artış gözlemleniyor. Uzmanlar, bu ani artışın arkasındaki nedenleri araştırırken stres, kötü beslenme alışkanlıkları ve modern yaşamın getirdiği diğer faktörlerin rol oynadığını öne sürüyor.
PANDEMİDE ARTTI HÂLÂ DEVAM EDİYOR
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum Kulak Burun Boğaz Uzmanı Prof. Dr. Serkan Orhan, “Bazı vertigo tiplerinin Covid-19 pandemisi döneminde sıklığının arttığı yönünde çalışmalar bulunuyor. Özellikle pandemi döneminde eve kapanmalar hastalığın iyileşme sürelerinin uzamasına, bazı hastalarda da beyindeki mekanizmanın gelişmemesine neden oldu. Son zamanlarda da çok belirgin olmamakla birlikte kliniklerde artış olduğunu söyleyebilirim” ifadelerini kullandı.
Yaz mevsimiyle hava sıcaklıkları yükselmeye başladı. Özellikle son üç gündür yüksek sıcaklıklar ekstrem düzeyde etkisini gösterirken bazı illerde termometreler 40 derecenin üzerine çıktı.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Meteoroloji Genel Müdürlüğü hava tahmin raporuna göre Türkiye genelinde bugünden itibaren sıcaklıklarda artış beklendiğini belirtti.
“Bazı illerimizde sıcaklıkların 40 derece ve üzerinde olması öngörülüyor" diyen Özhaseki, "Sıcaklıkların yükselmesiyle birlikte Meteoroloji Genel Müdürlüğümüzün verileri uyarınca yaşlı ve kronik rahatsızlığı olan vatandaşlarımızın dikkatli ve tedbirli olmalarını istirham ediyorum. Ülkemizin akciğeri olan ormanlarımızda herhangi bir yangın meydana gelmemesi için vatandaşlarımızın duyarlı hareket etmelerini bekliyorum” ifadelerini kullandı.
Ülkemizin dört bir yanında birbirinden harika onlarca şelale bulunuyor. Sularının gürül gürül akışı ve huzur veren atmosferleriyle ön plana çıkan bu şelaleler, yerli-yabancı doğa severlerin ilgisini çekiyor. Özellikle şu sıralar yoğun iş temposundan ve şehrin karmaşasından uzaklaşmak istiyorsanız şelalelerin izinde yola çıkmanın tam zamanı… İşte size birbirinden güzel 7 adres… Buz gibi suda yürüyüş: SUTÜVEN ŞELALESİ / BALIKESİR
Kaz Dağları oksijen yoğunluğu açısından Alpler’den hemen sonra gelen ülkemizin en değerli yeşil alanlarından biri… 850 yaşındaki anıt ağaçların, göl ve birbirinden güzel şelalelerin bulunduğu bu yeşil adreste, hafta sonu keyifli vakit geçirmeniz garanti. Bölgede mutlaka görülmesi gereken şelale ise Sutüven…
Şelale, Edremit Akçay karayolundan 2 kilometre içeride bulunan Zeytinli Beldesi sınırları içinde yer alıyor. Sarıkız Yaylası’ndan doğan ve Kızılkeçeli Çayı üzerinde yer alan Sutüven, ‘Sıçrayan Su’ demek. Büyüleyici bir görüntüye sahip. Patika yollardan geçerek şelalenin döküldüğü yere vardığınızda buz gibi suda yürümenin hazzı çok başka...Bölgede ateş yakmak ve balık tutmak yasak. Eğer yeşilliklerin içinde piknik yapacaksanız pek çok masa bulunuyor. Şelale sonrası yine aynı çay üzerindeki Hasanboğuldu Gölü’nü de görmenizi öneririm. Suyun berraklığı, turkuaz rengi, kayaların üstünden akıp giden dere ve yeşilin maviyle karışımı harika… Göl dönüşü ise köy pazarından organik ürünlerden satın alabilirsiniz. Doğal sızma yağlar, zeytinler, ballar ve peynirler... En güzeli ise dağ çilekleri... Tadına mutlaka bakmalısınız.Bol aktiviteli: GÜZELDERE ŞELALESİ / DÜZCE
Şehir merkezine yaklaşık olarak 15-16 kilometre uzaklıkta bulunan Güzeldere, yeşilliklerle çevrili serin suyu ve etkileyici manzarasıyla ziyaretçilerine huzurlu bir hafta sonu ortamı sunuyor. Güzeldere köyünden geçen Bıçkı Deresi üzerinde bulunan şelale, 120 metre yüksekliğe sahip.
Gıda zehirlenmesi, çeşitli organizmalar veya toksinlerle kontamine (Enfeksiyon etkeninin vücut yüzeyi, eşyalar veya su, gıda gibi maddeler üzerinde bulunması) olmuş gıdaların tüketilmesi sonucu ortaya çıkan bir hastalık. Bu organizmalar arasında bakteriler, virüsler ve parazitler bulunuyor.
Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC), ABD'de her yıl 48 milyon kişinin gıda kaynaklı sağlık sorunu yaşadığını, 128 bin kişinin hastaneye kaldırıldığını ve 3 bin kişinin de hayatını kaybettiğini tahmin ediyor.
Bakteriler sıcak ve nemli ortamlarda çoğalabildiği için gıda zehirlenmesi yaz aylarında daha sık ortaya çıkıyor. Özellikle piknikte tüketilen ya da plajlara götürülen yiyecekler sayının artmasına neden oluyor.
Acil servis uzmanı Dr. John Torres, Daily Mail’e yaptığı açıklamada “Yaz ayları yaklaştığında insanların açık alanda ve plajlarda geçirdiği zaman artıyor. Ne yazık ki açık alanda tüketilen yiyecekler, gıda zehirlenmelerine davetiye çıkarıyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre her yıl 600 milyondan fazla insan gıda zehirlenmesine maruz kalıyor. Bu sayının çok büyük bölümü de plaj ya da piknikte tüketilen besinlerden kaynaklanıyor. Özellikle dört yiyecek tehlikeli oluyor. Bunlar; soğuk etler, salatalar, mayonezli herhangi bir şey ve çiğ et” ifadelerini kullandı.
Peki bu yiyecekler nasıl bir tehlikeye dönüşüyor? Nelere dikkat etmek gerekiyor?‘SOĞUK ETLER BİR SAAT İÇİNDE TÜKETİLMEZSE TOKSİN ÜRETME RİSKİ ARTIYOR’
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Ebubekir Şenateş, “Ülkemizde de yaz aylarında besin zehirlenmeleri daha sık görülüyor. Bunun en temel nedeni sıcaklığın artması nedeniyle değişik patojenlerin kolaylıkla çoğalma ve besinleri enfekte etme potansiyeli” dedi ve ekledi:
“Bakteriler sıcak ve nemli ortamlarda, özellikle de en çok 4-60 derece arasında çoğalır. Açıkta satılan yiyecekler, doğru ortamda muhafaza edilmeyen et ve et ürünleri, şarküteri ürünleri, belli bir süreden sonra bakterilerin üremesi için uygun bir ortam oluşturur. Bu nedenle soğuk et ya da şarküteri içeren yiyeceklerle sandviçlerin buzdolabından çıkarıldıktan sonra en geç iki saat içinde tüketilmesi gerekiyor. Eğer ortam sıcaklığı 32 derece ve üzerindeyse de en geç bir saatte tüketilmeli. Çünkü bu süreden sonra bu yiyeceklerde besin zehirlenmesi yapan patojenlerin çoğalması, toksin üretme riskini artırıyor.”‘GIDA ZEHİRLENMELERİNİN YÜZDE 10’U YEŞİL YAPRAKLI SEBZE KAYNAKLI MEYDANA GELİYOR’
“Yine yaz aylarında, oldukça bol miktarda tüketilen yeşil yapraklı sebzeler de gıda zehirlenmesinde önemli bir kaynak teşkil ediyor” diyen Prof. Dr. Ebubekir Şenateş,
Teknoloji ve internetin gelişmesiyle birlikte siber güvenlik tehditleri de hızla artıyor. Son yıllarda dolandırıcıların en çok başvurduğu yöntemlerden biri dijital kimlik hırsızlığı oldu.
Siber korsanlar, şifreler, kimlik numaraları, kredi kartı bilgileri ve sosyal güvenlik numaraları gibi kişisel verileri ele geçirerek bu bilgileri kurbanlarının adına hileli şekilde kullanıyor. Özellikle ABD'de son iki yılda kimlik hırsızlığı vakaları korkutucu boyutlara ulaştı.
15 MİLYONDAN FAZLA KİŞİNİN KİMLİĞİ ÇALINDI
Yakın zamanda siber güvenlik şirketi Javelin tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 2023'te ABD’de 15 milyondan fazla kişi kimliğinin çalındığını bildirdi. Javelin’in dolandırıcılık ve güvenlik alanındaki kıdemli analisti olan Suzanne Sando, Daily Mail’e yaptığı açıklamada “Bu oldukça büyük bir artış. Elde ettiğimiz verilere göre, kimlik dolandırıcılığı geçen yıl Amerikalılara 43 milyar dolarlık bir mali yük çıkardı” ifadelerini kullandı.
‘TÜRKİYE'DE DE KİMLİK HIRSIZLIĞI VE KİMLİK DOLANDIRICILIĞI CİDDİ BİR SORUN’
Bu sorun sadece ABD’de artmıyor. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Anabilim Dalı Başkanı ve Bilişim Teknolojileri Uzmanı Prof. Dr. Ali Murat Kırık, Türkiye'de de kimlik hırsızlığı ve kimlik dolandırıcılığının ciddi bir sorun olduğunun altını çizerek, “Emniyet Genel Müdürlüğü ve Türkiye Bankalar Birliği gibi kurumların raporlarına bakıldığında internet bankacılığı ve çevrimiçi alışverişlerde kimlik hırsızlığı vakalarının arttığı görülüyor” dedi ve ekledi:
Yunanistan'ın 30 Mart itibarıyla ilk etapta Rodos, Kos, Midilli, Sakız ve Samos adalarında başlattığı ekspres vize uygulamasının üç hafta önce 10 Ege adası için geçerli olduğu duyuruldu.
Türkiye'den gelen ziyaretçiler Kos, Midilli, Rodos, Samos ve Sakız adalarına ilaveten artık İleryoz, Limni, Kelemez, Meis ve Simi adalarında da vize uygulamasından faydalanabilecek.
Rodos için Marmaris ve Fethiye, Kos, Kalymnos ve Leros için Bodrum, Sakız için Çeşme, Samos için Kuşadası, Midilli için İzmir ve Ayvalık, Limni için Çanakkale, Simi için Datça ve Marmaris, Meis için de Kaş limanlarından kalkan feribotlarla ulaşım sağlanıyor.
Kurban Bayramı tatilinde ise 20 binden fazla turistin adalara gitmesi beklenirken yaz aylarında sayının daha da artacağı düşünülüyor. Peki ilk etapta hangi adalarda keşfe çıkılmalı?
Bu soruyu gezgin ve seyahat yazarları Nurgül Büyükkalay, Özlem Köseoğlu ve Bahar Gündoğdu’na sordum. Meis, Samos, Kos, Sakız, Simi ve Rodos’a dair harika önerilerde bulundular.
12 ada grubunun en küçüğü: MEİS
Çocukluk çağında kızamık, kızamıkçık, kızıl, suçiçeği gibi pek çok bulaşıcı hastalıkla karşılaşılıyor. Döküntülü bir şekilde ortaya çıkabilen bu bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmenin en yaygın ve etkili yöntemi ise aşı.
Fakat çocukluk çağında görülen her hastalığın aşısı bulunmuyor. Onlardan biri de yanakta tokat izine benzer kızarıklara neden olan beşinci hastalık.
Virüs hastalığı olan beşinci hastalık, parvovirüs ailesinden B-19 alt tipinin neden olduğu bir çocukluk çağı döküntü hastalığı. Çoğu zaman çok hafif geçirildiği için farkında bile olunmuyor. Genellikle okul çağı çocukları arasında yaygın olan virüs, 5 ile 15 yaş arası çocukları hedef alıyor.
‘SON ZAMANLARDA BÜYÜK BİR PANİKLE POLİKLİNİĞE BAŞVURAN AİLELER VAR’
“Son zamanlarda büyük bir panikle polikliniğe başvuran ailelerimiz var. Sayı her geçen gün artıyor. Çocukların yüzleri tokat yemiş gibi kıpkırmızı bir görünümde oluyor” diyen Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Anıl Doğan, “Genelde kış ve bahar ayalarında görülen bu hastalık, ağız ve burundan yayılan sekresyonların (hücrelerin veya dokuların ürettiği ve vücut dışına atılması gereken sıvılar) damlacık yoluyla solunması sonucunda bulaşıyor” dedi.
Bütün bir yıl boyunca heyecanla beklenen yaz tatili; hijyen ve dikkat eksikliği gibi nedenlerle hastalıklara davetiye çıkarabiliyor. Özellikle enfeksiyonlar, yaz aylarında havuz ve deniz nedeniyle daha da artıyor.
Örneğin havuzlar, uygun şekilde klorlama işlemi yapılmıyorsa hastalıklara neden olabiliyor. Havuz suyu ile kıyaslandığında deniz suyu daha temiz olsa da mikroorganizmalar tuzlu suda hemen yok olmuyor. Atık sularının denize karıştığı ve şiddetli yağmur sonrası suların denize ulaştığı yerlerde yüzülmesi pek çok rahatsızlıklara da neden olabiliyor.
Ancak tüm bunların dışında deniz sezonunda ortak kullanılan eşyalar, plaja serilen havlu ve plaj kumundaki kabuklar da bakteri ve parazitlere zemin hazırlıyor. Geçtiğimiz günlerde Güney Carolinalı’da yaşayan ABD'li Brent Norman bu sorunu yaşayanlardan biri...
'AYAĞIMA BATAN DENİZ KABUĞUNDAN, VİBRİO BAKTERİSİ BULAŞTI'
Norman, ABC News4'e yaptığı açıklamada “Tüm hayatımı deniz kenarında kumsalda geçirdim. Muhtemelen 10 binden fazla kez plaj kumundaki kabuklara basmışımdır. Sağlık açısından her gün 15 ila 20 bin adım atmaya çalışıyorum. Yürüyüş yaptığım bölgede gelgitler oldukça yüksek olduğundan çok fazla deniz kabuğu olur. Yine birkaç deniz kabuğunu bastım. Fakat bu sefer işler pek yolunda gitmedi” dedi.