Güncelleme Tarihi:
Türkiye’nin yakın tarihini derinden etkileyen en önemli olaylardan biri olan 17 Ağustos 1999’da meydana gelen deprem, Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun batı bölümünde 45 saniye sürerek büyük bir yıkıma yol açtı.
Merkez üssü İzmit’in Gölcük ilçesi olarak açıklanan depremin büyüklüğü Richter ölçeğine göre ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi tarafından 7.6, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi tarafından 7.8 olarak ölçülse de zaman geçtikçe yapılan incelemeler ve araştırmalar sonrası, bugün genel olarak depremin büyüklüğü, 7.4 olarak kabul ediliyor ve bu ölçü kullanılıyor.
Resmi raporlara göre, 17 bin 480 kişinin hayatını kaybettiği ve 23 bin 781 kişinin yaralandığı depremde, 285 bin 211 ev, 42 bin 902 iş yeri de hasar gördü. Depremden en çok etkilenen şehirler Yalova, Düzce ve Gölcük olurken, İstanbul’da da 41 bine yakın konut ve iş yerinde hasar oluştu, 18 bin 162 konut orta ve ağır şiddetteki hasar yüzünden oturulamaz hale geldi.
Megakent’te en çok Avcılar zarar görürken, ilçede 270 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi de yaralandı. 1823 konut ve 326 iş yerinin yıkıldığı ya da ağır hasar gördüğü ilçede, 5 bin 106 konut ve 872 iş yerinde orta hasar, 3 bin 685 konut ve 461 iş yerinde de hafif hasar meydana geldi.
MARMARA DEPREMİ İÇİN ARTIK ZAMAN DARALIYOR
Büyük depremin üzerinden yıllar geçmesine rağmen acılar hâlâ tazeliğini koruyor ve uzmanlar sıklıkla Marmara’da İstanbul’u da etkileyecek deprem için zamanın daraldığını söylüyor. Özellikle Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun yarı sistematik domino etkisi davranışı nedeniyle 1999 depremi sonrası, Doğu Marmara’dan Orta ve Batı Marmara’ya doğru stres arttı ve Marmara’da büyük deprem beklentisi bilimsel olarak ortaya kondu.
Buna göre 2001’de yapılan istatistik çalışmada 2000 yılı sonrasında büyüklüğü 7 ve üzeri olan bir depremin ilk 30 yıl içerisinde olma olasılığı yüzde 64 olarak açıklandı. 40 yıl içinde olma olasılığı yüzde 75, 70 yıl içerisinde yüzde 91, 90 yıl içerisinde ise yüzde 95!
“Marmara Denizi içerisinden geçen Kuzey Marmara Zonu’nun üzerinde sürekli bir hareket ve gerilim birikimi olduğunu biliyor ve görüyoruz” diyen Jeoloji Mühendisleri Odası Deprem Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Süleyman Pampal, “Burası çok aktif ve büyük deprem yaratma kabiliyeti en yüksek yer” dedi.
Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun kuzey kolu dışında güney kolunun da tehlikeli olduğuna değinen Prof. Dr. Pampal, “Yakın tehlike kuzey kolda olduğundan ve İstanbul’un da etkilenme ihtimali bulunduğundan bu kolun gündemdeki yeri daha sıcak. Ancak güney kol da tehlike içeriyor. Bu kolun Gemlik Körfezi’ne kadar olan uzantısında özellikle önemli üç parça bulunuyor. Bunlar doğudan batıya doğru Geyve Fayı, İznik-Mekece Fayı ve Gemlik Fayı olarak adlandırılıyor. Hepsi birbirinin devamı niteliğinde faylar. Bunlar dışında başka faylar da bulunuyor. Özetle bu kolu unutmak ya da görmezden gelmek doğru olmaz” dedi.
Marmara’da beklenen büyük depremin 7 ve üzeri büyüklüğünde olacağına da dikkat çeken Prof. Dr. Süleyman Pampal, “Tarihsel dönemde yaşanan depremler bizlere çok önemli ipuçları veriyor. Bu depremin büyük çoğunluğu 7 ve üzeri büyüklüğünde… Keza 1999’da yaşadığımız deprem de 7’nin üzerinde… Özetle bölgede büyük ölçekli bir deprem yaşanacak ve bu doğrultuda önlemlerimizi almamız gerekiyor” dedi.
BÜYÜK BİR DEPREMDE 40 BİNE YAKIN BİNA HASAR GÖREBİLİR
Peki, 7 ve üzeri büyüklükteki bir depreme İstanbul ne kadar hazır?
Bu soruyu Deprem Mühendisi Prof. Dr. Mustafa Erdik’e sorduğumda “Ana Marmara Fayı üzerinde oluşacak 7.5 büyüklüğündeki depremde meydana gelecek bina hasarı oranı tahminleri bulunuyor” cevabını verdi. Prof. Dr. Erdik, şöyle devam etti:
“Oluşacak büyük bir deprem 6 bin ila 40 bin civarında binanın çok ağır hasar ve toptan göçme görebileceğine işaret ediyor. Hafif hasar tanımı dışındaki binalar da deprem riski sayılırsa, İstanbul’daki binaların yaklaşık yüzde 14’ü (150 bin bina veya yaklaşık 550 bin hane) deprem açısından riskli olarak tanımlanabilir.”
HANGİ İLÇELERDEKİ YAPILAR DAHA FAZLA HASAR GÖREBİLİR?
Çeşitli bina tipleri ile yapılmış analiz sonuçlarına da değinen Prof. Dr. Mustafa Erdik, “1980 öncesi yapılmış 4-7 katlı betonarme binalar en çok hasar görme olasılığına sahip yapılar. Bina hasarlarının daha çok nüfusun yoğun olduğu şehrin güneybatı kısmında yer alan Eminönü, Fatih, Zeytinburnu, Bakırköy, Bahçelievler, Küçükçekmece’nin güneyi ve Avcılar’da yoğunlaşacağı tahmin ediliyor” dedi ve ekledi:
“Kısmen daha az hasar alacak bölgeler ise Kadıköy, Maltepe ve Kartal gibi Asya Yakası’nın güneyinde yer alan ilçeler. Mevcut faydan göreceli olarak daha uzakta yer almalarına karşın, bina yoğunluğu ve hasar görebilirlik koşulları nedeniyle Beyoğlu, Eyüp ve Bayrampaşa bölgelerinin de yüksek oranda hasar görmesi bekleniyor.”
KENDİLİĞİNDEN ÇÖKEN BİNALAR KORKUTUYOR!
İstanbul’da bu yaz başında kendiliğinden çöken binalar da oldu. Örneğin 2 Haziran’da Küçükçekmece’de 3 katlı bina çöktü. Daha bu olayın şoku atlatılmadan birkaç gün sonra kentte yeni bir çökme olayı daha yaşandı. Bahçelievler'de 3 katı kaçak 7 katlı bina sabah saatlerinde kısmen çöktü. Yaşanan bu olaylar şehirde kendiliğinde çökme riski bulunan kaç binanın olduğu sorusunu da akıllara getiriyor.
Prof. Dr. Mustafa Erdik, “İstanbul'da 1 milyon 200 bin bina var. Her yıl birkaç binanın zafiyet ve bakımsızlık nedeni ile kendi kendiliğinden çökmesi maalesef mümkün. Benzer olaylara dünyanın diğer büyük şehirlerinde de karşılaşılıyor. Bu noktada tüm yaşlı ve risk arz edebilecek durumdaki binaların belirlenip gerekli tedbirlerin alınması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Acil olarak detaylı bir şekilde mevcut binaların deprem risk düzeylerine göre derecelendirilmesi ve risk sınıflandırmasının yapılmasına geçilmesi gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Erdik, “Bunun için yüzbinlerce binanın incelenmesini beklemek anlamlı olmayacaktır. Onun yerine bir triaj skalası oluşturularak risk derecelendirme çalışmaları ile eş zamanlı olarak zarar azaltmaya yönelik müdahaleler programlanarak gerçekleştirilmeli” dedi. Erdik, şu bilgileri paylaştı:
“Örneğin, çok yüksek düzeyde risk taşıyan binalara acil müdahale edilebilir. Yüksek risk içeren binalara en fazla üç yıl içinde müdahale edilebilir. Orta düzeyde risk içeren binalara en fazla yedi yıl içinde müdahale edilebilir. Düşük risk içeren binalara ise en fazla 15 yıl içinde müdahale edilmesi gibi zamana yayılacak bir yaklaşım benimsenebilir. Bu noktada karşımıza çıkan en temel sorun müdahalenin içeriği ve düzeyidir ve dünyanın geri kalanında olduğu gibi iki temel alternatifimiz bulunuyor. Birincisi mevcut binaların yıkılıp yeniden yapılması, ikincisi mevcut binaların güçlendirilerek deprem performanslarının iyileştirilmesi.”
KENTSEL DÖNÜŞÜM DE ÖNEMLİ AMA...
Yapılması gereken en önemli şeyin kentsel dönüşüm olduğu da her fırsatta söyleniyor. Peki bu açıdan nasıl bir ilerleme kaydetmiş durumdayız?
“Esas amacımız can kayıplarının azaltılması olmalıdır” diyen Prof. Dr. Erdik, “Kentsel dönüşüm bu hedefe ulaşmamızda önemli bir vasıtadır. Fakat bu amaca kısa sürede ulaşmak için deprem güçlendirmesi adımını göz önüne almamız gerekir” dedi.
EV ALIRKEN YA DA KİRALARKEN DİKKAT!
İstanbul deprem açısından bu kadar riskliyken insanlar ev alırken ya da kiralarken korkuyorlar. Peki, bu noktada nelere dikkat edilmeli? İstanbul deprem açısından bu kadar riskliyken insanlar ev alırken ya da kiralarken korkuyorlar. Peki, bu noktada nelere dikkat edilmeli?
Prof. Dr. Mustafa Erdik, “Kiralayacağımız veya satın alacağımız bir emlak için yetkin bir inşaat mühendisinden ekspertiz raporu alınması (hatta kanunen gerekli) gerekir. Benzer uygulamalar taşıt aracı satın alımlarında yaygın olarak kullanılıyor. Bu konuda da es geçmemek gerekiyor” dedi.
Fotoğraflar: AA