Can Yayinlari

Woolf’un “bilinç akışı”

Virginia Woolf, temmuzda iki kitabıyla Can Yayınları’nda olacak. Yedi öyküden oluşan “Mrs. Dalloway’in Partisi” modern edebiyatın en güçlü romanlarından olmakla birlikte, Woolf’un ‘bilinç akışı’ tekniğini yetkinlikle kullandığı bir yapıt olarak da öne çıkıyor.

Necatigil evinden edebiyat dünyasına

Ayşe Sarısayın’ın ilk kitabı ‘Çok Şey Yarım Hâlâ’ babası, büyük usta Behçet Necatigil’le anılarından oluşuyordu. 22 yıl sonra gelen ‘Bir Roman Kadar Uzun’la ‘Eski Sokak’taki o eve dönüyor. Ama bu kez anlattığı, şairin küçük kızının, yani kendisinin anıları. Tanıklıklardan yola çıkarak lezzetli denemeler kaleme almış; usta şair ve yazarların, dostlarının, yakınlarının portrelerini oluşturmuş.

Berlin’de son tango

Jenny Erpenbeck, son romanı ‘Kairos.’ta tutkulu olduğu kadar baskıcı ve eşitsiz bir aşk ilişkisi ile çağdaş tarihin dönüm noktalarından birini iç içe anlatıyor. ‘Kairos.’, Berlin Duvarı’nın yıkılışı ve Demokratik Almanya’nın çöküşü üzerine yazılmış -şimdiye kadar okuduğum- en samimi ve derinlikli roman.

Annie Ernaux: Utancı yazarak alt ettim

2022’de Nobel Ödülü’nü alan, cesur ve sarsıcı dili, feminist ve politik duruşuyla apayrı bir yere sahip olan Annie Ernaux, İstanbul Film Festivali’nde gösterilen, oğlu David-Ernaux-Briot’yla gerçekleştirdiği belgesel filmi ‘Les années Super 8’in gösterimi için İstanbul’daydı. Ernaux ile kadın ve yazar kimliğini anlamak için olsa olsa giriş niteliğinde bir söyleşi yaptık... ‘Bir Kadın’ ve ‘Olay’ adlı iki kitabı Can Yayınları tarafından eşzamanlı yayımlanan Annie Ernaux, "Utancı yenmenin yegâne yolu benim için yazı" diyor.

Dünyanın ucuna kim gitmek ister?

Ayfer Tunç yeni romanı ‘Kuru Kız’da, romana verdiği adla andığı kahramanını Anadolu’nun küçük bir şehrinden dünyanın sonundaki şehre, Ushuaia’ya gönderiyor. ‘Kuru Kız’ın buradaki yeni yaşamıyla tanıştıktan sonra, ‘eski yaşamındaki’ olaylara dönüyoruz. Tunç, hep çok iyi yaptığı gibi ‘bireysel meselelerin ardındaki toplumsal meselelere’ çekiyor bizi; kendisini toplumdan soyutlayan kahramanı üzerinden güçlü bir anlatı kuruyor.

Metropolde seyahat

Nick Bradley ilk romanı ‘Kedi ve Şehir’de Tokyo’da geçen bir dolu hikâye üzerinden metropollerin kalabalıklığında boğulan insanların hayatlarından renkli ve çarpıcı manzaralar sergilemiş.

Harika'nın bağımsızlık yolculuğu

‘Körburun’ ve ‘Atmaca’da Türkiye tarihinin farklı dönemlerine yayılan hikâyeler kuran Hikmet Hükümenoğlu ‘Harika Bir Hayat’ta 1919-1950 yıllarının Türkiye’sinde nefes nefese bir yolculuğa çıkarıyor okuyucuyu. Romanın merkezinde ise olağandışı bir kadın var: Harika... Şair, tiyatrocu, istihbaratçı ve tutkulu bir âşık olan Harika’yı ve onu şekillendiren dönemi yazarından dinledik.

Kuş hiç olmuş!

Melike Koçak'ın öykü kitabı ‘Hiçkuşu’nun büyük resminde yazının resim olarak sergisini geziyorsunuz, öykülere tek tek baktığınızda ise neredeyse her sözcüğün hayatın, tabiatın, insanın, kitabın boyasını almış olduğunu. “Anlattığım senin hikâyen” dedikleri arasında en çok kadınlar var, mahallesi ise hepimizin mahallesi, biraz Kolera biraz Pulbiber, biraz da Ülkü Tamer’in şiirini uzun uzun yazdığı ‘Yenidoğan’.

‘Son Kişot’un aykırı kahramanları

Cem Akaş’ın öykülerinin bir araya geldiği ‘Son Kişot’ yeni bir dile, yeni kahramanlara, birbirimizi yeniden anlamaya ve anlatmaya ihtiyaç duyduğumuzu gösteriyor. Öyküler her ne kadar birbirine benzemese de ‘aykırılıkların uyumu’ konusunda ortaklaşıyorlar.

Unutulmuş ressamın hayat muhasebesi

Murat Gülsoy yeni romanı ‘Ressam Vasıf’ın Gizli Aşklar Tarihi’nde oldukça sahici kahramanı üzerinden Türk resim tarihine ve 1880’lerden bu yana ülkemizin geçmişine bakıyor. Farklı bir varoluş ve aykırı bir yaşam biçimiyle toplum içinde yer edinip sanatıyla görünür olmanın, bilinmenin ne kadar güç olduğunu anımsatan, unutulmaz bir roman kahramanı Ressam Vasıf...

İnsanlar ve insansılar

Genç Danimarkalı yazar Olga Ravn, ‘22. yüzyılın işyeri romanı’ altbaşlıklı ‘Personel’de insanlarla insansı makinelerin ilişkisi üzerinden insan olmanın, çalışmanın, aidiyetin anlamını sorguluyor.

Yazarlar konuşunca

Ayfer Tunç ve Murat Gülsoy, 2013’ten bu yana ‘Diyaloglar’ adıyla gerçekleştirdikleri ve edebiyatseverler tarafından yoğun ilgi gören etkinliklerde yazarlar ve eserler hakkında konuşuyordu. Bu konuşmaların kâğıda dökülmüş hali olan kitap şimdi, edebiyat refleksiyle tasarlanmış bir dünya olarak karşımızda...

Çok keyifli bir yapbozun içinde

Sandro Veronesi, anlatım olanaklarını çeşitlendirerek ortaya çetin ceviz ama çok keyifli bir bulmaca sunuyor ‘Sinekkuşu’nda.

Amaçsız bir hayat

Kült romanı ‘Kentte Son Yaz’da mesleğinde, aşkta, ilişkilerinde ve genel olarak hayatta tutunamayan genç bir adamın Roma’da amaçsızca sürdürdüğü günlerini anlatan İtalyan yazar Gianfranco Calligarich, insanla şehir, kalabalıklarla yalnızlık arasındaki ilişkiye çarpıcı bir bakış getiriyor.

Mario Vargas Llosa’nın hesaplaşması

2010 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Perulu yazar Mario Vargas Llosa, “Yangından sadece bir romanımı kurtarmak zorunda kalsaydım onu kurtarırdım” dediği ‘Katedral’de Sohbet’te 1950’li yılların Peru’sunu, darbenin yol açtığı çürümeyi, “O karanlık yılların politik ve toplumsal tarihini” anlatıyor.

Yoksuluz, yeryüzünden başka hiçbir şeyimiz yok

Latife Tekin, ‘Zamansız’da yeryüzüne bakıyor ve “Yoksuluz, yeryüzünden başka hiçbir şeyimiz yok!” diyor, böyle düşünüyor. Esrik, yabanıl, vahşi, kanayan, ıssız, tensel, en çok da sessel bir çağrı. Pastoral gotik diye bir tanım varsa, belki Latife Tekin ilk kez bunu yapıyor. Aşkın dilinden dokunmanın seslerine dinmeyen bir uğultuyla sarmaş dolaş bir roman ‘Zamansız’. Seslerin yazı aralarında şiir yerine geçtiği bir metin.

Küçük burjuva entelektüelin bunalımı

X-Y-Z kuşaklarının ilk büyük romancısı olarak nitelendirilen İrlandalı yazar Sally Rooney, ‘Güzel Dünya, Neredesin?’de iki yakın arkadaşın gündelik işlerle büyük meseleler arasında gidip gelen bunalımlı hayatlarını anlatıyor. Rooney’nin aşkı cinsellikle birlikte işlemesi önemli; müstehcenliğe düşmeden, karakterlerin iç dünyasına nüfuz ederek kullanıyor cinselliği.

İnsanın, hayatın ve mülkün geçiciliği

Alman edebiyatının en özgün yazarları arasında gösterilen Jenny Erpenbeck, ‘Gölün Sırrı’nda Berlin yakınlarındaki bir gölün ve göl kıyısındaki bir evin 20. yüzyıla yayılan tarihini anlatıyor. ‘Savaşın trajedisinden toplama kamplarının dehşetine, dikta rejimlerinin yol açtığı sürgünlere uzanan’ şiirsel bir roman...

‘Bizim sandığımız hayat bizim değil’

Mine Söğüt, kendilerince düzen tutturmuş bir grup ‘sokak insanı’nı anlattığı yeni romanı ‘Başkalarının Tanrısı’nda aile, iş, ev üçgeninde kurulan güvenlikli ve ‘ideal’ yaşam dayatmasını, kahramanlarının ağzından sert bir şekilde eleştiriyor. Masalsı bir anlatı kuran yazar, insanların varoluşu hakkında açık ve net sorular soruyor.

Mitat Karaman yalnız değildir!

Doğu Yücel’in ‘h’si düşmüş kahramanı Mitat Karaman kendini işin profesyonellerine yaraşır bir maceranın içinde buluyor. Konuk oyuncu gibi durduğu bu macerada nasıl oluyorsa yine başrolü kapıveriyor. Doğu Yücel, 'Beter Ol Mitat Karaman'da pek çok konuyu ele alıp vermek istediği tüm mesajları inceden inceye işleyip okura ustaca iletiyor...