Güncelleme Tarihi:
Yazarlık yolunun okurlukla açıldığının, bir yazarın ilkin iyi bir okur olması gerektiğinin üzerinde uzun uzun durmaya gerek dahi yok. Esas üzerinde durulması gerekenin, yazarların, kendi kalemlerinden çıkanlar yanında okudukları üzerine de konuşup yazabilmesi olduğunu düşünüyorum; çünkü bunun, gittikçe azalan bir alışkanlığa dönüştüğünü görmek zor değil. Edebiyatımız için bir gelenek değildi bu durum öteden beri belki ama fena sayılmayacak bir alışkanlığa da sahiptik diğer yandan. Hiç değilse geçmiş dönemin önemli yazarlarının birbirleri ve yazdıkları hakkında ne düşündüklerini bugün biliyoruz. Gerek dönemin mahfillerindeki kayda alınmış konuşmalarından, gerek günlüklerinden gerekse de mecmualarda çıkan yazılarından bunlara ulaşabiliyoruz. Zincirin nerede ve neden koptuğunu ise bulmak zor. Usta yazar Selim İleri’yi, bu alışkanlığın geçmişi ve geleceği birbirine bağlayan noktasında en önemli isimlerden biri olarak sayabiliriz.
Yazarların yine yazarlar tarafından değerlendirilmesi çok değerli. Birbirleriyle ve metinleriyle konuşabilen bir yazın dünyasının bulundukları çağa katkılarını hayal etmek bile edebiyatseverler için başlı başına bir haz meselesi. Neyse ki bu hazzın değerli olduğunu hatırlayanlar yok değil. Edebiyatımızın önemli isimleri Ayfer Tunç ve Murat Gülsoy, bunların başını çekiyor.
Tunç ve Gülsoy’un 2013’ten bu yana ‘Diyaloglar’ adı altında gerçekleştirdikleri etkinlikleri meraklılar, takipçiler bilecektir. Edebiyatseverler tarafından yoğun ilgi gören etkinliklerde yazarlar, tam da yukarıda bahsetmeye çalıştığım meselelerin temelinde yine yazarlar ve eserler hakkında konuşuyordu. Şöyle diyorlardı: “Bir kitapla derinlemesine ilişki kurmanın en verimli yollarından birinin onun üzerine farklı bakış açılarıyla tartışmak olduğunu ‘Diyaloglar’ sayesinde bir kez daha deneyimlemiş olduk.” Gerçekten de bakıldığında ‘Diyaloglar’, eserle ve yazarla konuşmanın yeni yollarını arayan bir girişim olarak bugüne değerli katkılar sundu.
Peki, neler konuşuldu bugüne kadar ‘Diyaloglar’da?
Yine yazarların kalemine başvuruyoruz: “Diyaloglar dizisine başladığımızda önceliği bizi biz yapan yazarlara verdik. Ardından az bilinen başyapıtlar olarak nitelediğimiz bir diziyle devam ettik. Sonra edebiyatın genç kaynaklarına yöneldik. Dünya edebiyatından genç veya Türkçeye yeni çevrildiği için genç saydığımız yazarları mercek altına aldık.”
Şimdi ise bu konuşmaların yazıya geçme, kâğıda dökülme zamanı geldi. ‘Diyaloglar’, izleyicilerin ardından okuyucuların da karşısında artık. Bu kitapta Tunç ve Gülsoy’un ‘Dünya Edebiyatı Üzerine’ konuşmaları yazıya dökülerek bir araya geliyor. Yoğun ilgiyle takip edilen buluşmaların video kayıtlarından derlenerek hazırlanan kitapla beraberinde yazarlar, yazının girişinde değinildiği bağlamda bugünün edebiyat borçlarını ödüyor.
Roberto Bolaño’dan ‘Uzak Yıldız’, Guillermo Rosales’ten ‘Felaketzedeler Evi’, Thomas Bernhard’dan ‘Beton’, Sâdık Hidâyet’ten ‘Kör Baykuş’, Dag Solstad’dan ‘Mahcubiyet ve Haysiyet’, Sophie Mackintosh’tan ‘Su Kürü’, Hang Kang’dan ‘Vejetaryen’, Erlend Loe’dan ‘Doppler’, Jack London’dan ‘Kızıl Veba’, Carlos María Dominguez’den ise ‘Kâğıt Ev’; bu kitapla birlikte Tunç ve Gülsoy’un gündemine aldığı yazarlar ve romanlar.
Farklı dünyalardan farklı yazarları farklı bakış açılarıyla ele alan zengin bir dünya karşılıyor bizi kitapta. Ortak buluşma noktası ise edebiyat. Bu anlamda ‘Diyaloglar’ı edebiyat refleksi ile tasarlanmış bir dünya olarak okumak mümkün. Her okumanın yeni bir yaratım süreci olduğunu kabul edersek, Tunç ve Gülsoy’un bu kitaplar bağlamında yeni yeni yaratım süreçlerinden geçtiğini söylemek gerek. Hayatı edebiyatla alımlama çabasındaki iki yazarın, ele aldıkları romanlar bağlamında sanata, teknolojiye, tarihe... ve daha pek çok şeye teması ise bu iki yazarı gözümüzde yeniden yaratıyor.