Güncelleme Tarihi:
Hikmet Hükümenoğlu okurlarına ‘Körburun’da adeta zirveyi göstermiş, ‘Atmaca’da bu memleketin değişmeyen kumaşını, dokusundaki en ince detayları hissettirdiği bir ustalıkla sermişti önümüze. Son iki romanında Türkiye’nin farklı dönemlerinde uzun uzun dolaşan yazar bu kez ‘Harika Bir Hayat’la çıkageldi. Harika’nın hayatı 1919’da, işgal İstanbul’unda başlıyor. Romanı tamamladığınızda dünya Soğuk Savaş’ın eşiğine gelmiş olacak, Harika’nın akıbetini ise söylemeyelim...
Dönemin muhalif gazetecilerinden, ince ruhlu bir adamla, sofrasından nice şairlerin, yazarların geçtiği, kızıyla gerilimli bir ilişki kuran bir kadının ikinci çocuğu Harika. İlham dolu bir sosyal çevrede, maceralı bir çocukluk ve ilkgençlik geçiriyor, iyi bir eğitim alıyor ama onu ‘harika’ yapan doğuştan yetenekli ve tutkulu bir kadın olması. Şair, yarı istihbaratçı, tiyatrocu, cesur, özgür ruhlu, kendinden başka başka kadınlar, kimlikler yaratabilen eşsiz bir kadın.
Hikmet Hükümenoğlu, Türkiye’nin 1919’dan 1950’ye uzanan döneminde, Harika ve ailesi eşliğinde çarpıcı bir yürüyüşe çıkarıyor bizi. Halide Edip, Sabiha-Zekeriya Sertel, Suat Derviş, Nâzım Hikmet, Peyami Safa gibi isimlerle birlikte; Beyoğlu’nun iklimini değiştiren Beyaz Ruslar eşliğinde; Nisuaz Pastanesi, Tokatlıyan Oteli gibi mekânların, tiyatroların, Asmalımescit’in bohem kültürünün, kısacası dönemin kozmopolit İstanbul’unun içinde bir yürüyüş bu. Elbette işgalciler, casuslar, komünizm paranoyası, savaş dönemi kıtlığı, sansürle boğuşan dergi ve gazeteler, linçler, baskınlar da bu nefes nefese ama ruh doyurucu yürüyüşün bir parçası...
‘Harika Bir Hayat’ın hikâyesini, ilham ve heyecan kaynaklarını dinlemek üzere Hikmet Hükümenoğlu ile buluştuk.
Eleştirmenlerin ‘yazarlıkta olgunluk döneminizin habercisi’ olarak nitelediği ‘Körburun’da 1960-1990 arasında geçen bir hikâyedeydik. ‘Atmaca’da 90’lardan 2019’a uzandık. ‘Harika Bir Hayat’ta Türkiye’nin 1919’dan 50’lerine yolculuk ediyoruz. Ama bu kez merkezde olağandışı bir kadın var.
‘Körburun’ bittikten sonra epey yoruldum, “Bir daha dönem romanı yazmayacağım” diye kendime söz verdim. Fakat insan böyle büyük laflar etmemeli!
‘Harika Bir Hayat’ kurmaca bir biyografi, nasıl çıkıp geldi size Harika?
‘Atmaca’da Ay’a giden astronotlarla ilgili ansiklopedik bilgileri hikâyeye yedirmiştim. Can Yayınları’nın genel yayın yönetmeni Cem Akaş “Ansiklopedik hikâyeleri çok akıcı anlatıyorsun, bir biyografi yazsana” dedi. “Yaparım da gerçek bir insanın biyografisini yazamam” demiştim. “Hayali birininkini yaz o zaman” dedi. İlk tohumu atan Cem’dir.
Biyografi sadece karakterin değil, dönemin ve olayların da hikâyesidir. Daha çarpıcı bir dönem seçmem gerekiyordu, gene geçmişe gitmek zorunda olduğumu hissettim. Anlatmak istediğim belirli dönemler vardı. Tan Matbaası baskını gibi... Ve ikinci kez tükürdüğümü yalamak zorunda kaldım, “Bir daha linç hikâyesi yazmayacağım” diyordum. Maalesef gene yazdım ama ‘Kurak Günler’i de izledikten sonra üçüncü kere kendime söz verdim; yok artık, bitti.
‘Körburun’daki uzun linç bölümü unutulmazdı. ‘Harika Bir Hayat’taki Tan baskınını anlatırken kullandığınız ‘sadece yıkmak, parçalamak isteyen ve düşünme melekesi olmayan çokhücreli organizma’ ifadenizde, haliyle oraya gitmiştim yine... Neden yazmak istemiyorsunuz linç hikâyesi?
Çok yıpratıcı. Hayatta beni en korkutan şeylerden biri. İnsan tedirgin olduğu şeylerin üstüne gidiyor yazarken, o da var. Bir de bazı noktalarda fazla tekrara düştüğümü hissediyorum. ‘Harika Bir Hayat’taki linç hikâyesi daha gerçek. ‘Körburun’daki daha duygusaldı, burada birazcık daha korunaklı bir yerden anlatıyorum.
Memleket kendini tekrar ediyor aslında...
Maalesef o da var. Ama bir kere daha yapacağımı sanmıyorum... Harika’nın 1919’larda doğması gerekiyordu. Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nı baştan çalıştım. Malumunuz eğitim sistemimizde tarih bilgisi biraz tek yönlü, kahramanlıkların anlatılması üzerine kurulu. Ben de bilgimin ne kadar kıt olduğunu fark ettim. Zaten tarih okulda en zayıf olduğum konulardandı, özellikle Cumhuriyet tarihi...
Tezat bir durum, romanlarınıza bakınca...
“O zaman kalkıp niye dönem romanı yazıyorsun adam?” diyebilir insanlar ama... Kendimi geliştirmek de hoşuma gidiyor. Gerçekten çok enteresan zamanlar. Edebiyat, sanat, siyaset, gazetecilik alanlarında inanılmaz insanlar bir araya gelmiş. Bir yandan o insanları da okudukça öğreniyorum. Tarih bilgisi benden iyi olanlar tabii ki biliyor ama mesela Sertelleri bile Türkiye’de yeni kuşaklardan bilen çok insan yoktur. Normal bir roman içerisinde çok fazla ansiklopedik bilgi vermeyi sevmiyorum ama bunu bir biyografi kalıbında yazmak elimi kolaylaştırdı.
O yüzden de bahsi geçen tarihi kişi ve olayları açıkladığınız dipnotlar kullandınız bolca...
Evet. İşimi kolaylaştırdı. Ön bilgiyi de verip anlatmak istediğimi daha rahat anlatabildim.
‘SUAT DERVİŞ HARİKA’YA İLHAM VERDİ’
“Ya böyle bir şey mi varmış!” dedirten kişi ya da olay çıktı mı karşınıza araştırmalarınız sırasında?
Mesela Peyami Safa çok iyi bildiğim, okuduğum bir yazardı. Polemikçi biri olduğunu da bilirdim ama bu kadar çok insanın hayatında rol oynadığını bilmezdim. Sertellerin hikâyesini çok yüzeysel biliyormuşum. Suat Derviş’in de romancı kimliğini daha iyi biliyordum, gazeteci kimliğini o kadar iyi bilmiyordum. Muazzam hikâye. Tabii Harika’ya biraz ilham kaynağı oldu. Suat Derviş romanda; Harika’nın evine giren, çocukluğundan beri rol model olarak gördüğü bir kadın olduğu için hayatını etkilemesi işime yaradı. Müthiş bir kadınmış. O dönemde, süperstar. Evlilikleriyle, romanlarıyla, gazeteciliğiyle...
Harika çocukluğundan itibaren olağandışı bir karakter. Bir kere çok yetenekli, çok tutkulu, neye elini atsa müthiş başarı gösteriyor. Duyguları çok yoğunlaştığında nesneleri havalandırabilen bir kadın. Neden bir kadın karakter seçtiniz?
Nesneleri havalandırması çok sembolik bir şey olarak kafamda belirdi. Harika çok muhteşem işler yapan biri; matematik zekâsı var, edebiyata çok yatkın, çok çalışkan, tiyatrocu vs. Her konuda muhteşem fakat hiçbir zaman için yaptığı işin çok takdir edildiğini görmüyoruz. Onu insanların gözüne biraz daha sokmak için bu kadının çok çarpıcı bir özelliği daha olsun istedim; eşyaları havalandırıyor. Yoksa Harika süper kahraman olsun diye değildi...
Hikâyesinin en temelinde de çocukluğundan beri onunla mesafeli ilişki kuran, ne yaparsa yapsın beğenmeyen bir annenin kızı olması yatıyor...
Bütün roman bir anne-kız hikâyesi aslında. Tüm yeteneklerine, altından ustaca kalktığı işlere ve aldığı övgülere rağmen Harika’nın kendisini sürekli başarısız görmesinin sebebi annesiyle arasındaki problemli ilişki. Ondan beklediği onay bir türlü gelmiyor, gelse de yarım yamalak geliyor ve Harika çocukluğunda başlayan bu eksikliği bir türlü gideremiyor. Kimliğini bulamaması ya da farklı kimlikler yaratıp o şekilde varlık göstermesi de aynı sebepten dolayı. Harika’nın yolculuğu, bağımsızlığını ilan etme savaşı belki de.
‘BİR ANDA BÖYLE OLMADIK, HEP BÖYLEYDİK’
“Ülkemizin tarihi öyle bir kısırdöngü ki ister 60’ları yazın ister 70’leri, ya da 80’leri, aslında hep bugünü anlatıyorsunuz” diye bir lafınız vardı. Harika’yla birlikte Türkiye’nin 40’larını bir kere daha anımsayınca bu lafınız geldi aklıma.
Sürekli aynı şeyin tekrarlanıyor olması, bu kitabı yazarken de hissettiğim ve anlattığım bir şey. “Biz nasıl böyle olduk?” lafı vardır ya; bir anda böyle olmadık, zaten hep böyleydik...
Romanı yazarken 30’larda, 40’lardaki birtakım şeylerin şu andan daha iyi durumda olduğunu düşündüm. Kadına bakış mesela... Klasik kalıp bilgilerimiz kadınların Cumhuriyet’in ilk yıllarında edindikleri haklarla farklı bir konuma geldikleri yönünde ama Osmanlı’nın son döneminde de kadınların zaten çok büyük hakları ve mücadeleleri var. Çok önemli yerlere gelen, çok cesur kadınlar varmış. Tabii insanların yeniliklere, devrimlere heyecanla sarıldıkları bir dönem olmasının da etkisi var. Ya da o dönem nasıl bir tiyatro aşkı varmış... Korkunç yokluk içindeler ama bir yandan da tiyatroya gidiyorlar. Kitap sevgisi sonra... Ne kadar çok gazete, dergi çıkıyormuş. Geriye baktığınız zaman bir kısmı nostalji, bir kısmı yaşım itibariyle duyduğum hoşnutsuzluklar ama kesinlikle özel bir dönemmiş.
Harika radyo frekanslarındaki şifreli mesajları çözme konusunda da başarı gösteriyor. Şifrecilik meziyeti savaş ortamı etkisiyle mi girdi hikâyeye, yoksa zekâsının sınırsızlığını vurgulamak için mi?
İkisi de ama esas çıkış noktası, İkinci Dünya Savaşı’nı çalışırken şifreci kadınların hikâyesini çok ilginç bulmamdı. Özellikle İngiltere’de şifre konusunda çok ilerleme kat eden, sonradan bilgisayarın mucidi olacak bilimkadınları ilham oldu. Bir de çocukluğumdan beri gizli ajanlık, şifreler, James Bond tarzı şeyler hoşuma gider.
Harika ne yapmıştır acaba sonra?
‘Körburun’da yaptığımı yapıp başıma dert açmak istemiyorum ama açacağım! Harika’nın hikâyesine devam edebilecek şekilde sonlandırdım kitabı. Daha çok ilgimi çeken bir döneme, Soğuk Savaş dönemine giriyor. Soğuk Savaş’ta Harika’nın casusluk yapması çok eğlenceli olabilir.