Güncelleme Tarihi:
Ben her devirde kahramanlara gerek olduğuna inananlardanım. Umut veren, cesaretlendiren, kötü giden şeylerin değişebileceğini gösteren kahramanlara hangi çağda yaşarsak yaşayalım ihtiyaç duyulduğunu düşünürüm hep. Elbette devir değiştikçe kahramanların tanımı, söylemleri, yaptıkları, anlattıkları da değişiyor. Cem Akaş’ın ‘Son Kişot’ kitabı bir kahramanlar geçidi hissi uyandırdı bende. Adından da anlaşılacağı gibi klasik kahramanlar değil hiçbiri.
‘Son Kişot’ bir öykü kitabı. Her ne kadar kitabın tanıtım yazısında öykülerin birbirine benzemezliğinin altı kalın çizgilerle çizilmiş olsa ve öykülerin hepsi farklı olaylar, duruşlar, yaşanmışlıklar anlatsa da okura geçirdikleri ‘aykırılıkların uyumu’ duygusuyla bütünlük sağladıklarını düşünüyorum. Yine kitabın tanıtım yazısında ‘Cem Akaş’ın kırkambarı’ olarak özetleniyor kitap. Dolayısıyla sanki yazarın her konuda anlatmak istediklerinin bir toparlaması.
AYNI OLAYLAR, FARKLI SONLAR
“Haberler kötü” diyerek başlıyor söze Akaş. Kitabın ilk öyküsü ‘Diktatörler’ adını taşıyor ve ironi ile hicvin mizahi bir dilde buluşup tüm zamanlara yayılan bir mesaj taşımasıyla okurun nasıl ters köşelerle karşılaşacağının habercisi oluyor. Bu öyküde iktidarın birbirinden farklı sahiplerinin paralel kaderleri işleniyor. Bu öyküde geçen “Bir diktatör tarafından yönetilen bir ülkede yaşamak zordu, ama asıl korkuncu, bir diktatör tarafından kaderine terk edilen bir ülkede yaşamak zorunda kalmaktı” cümlesini alıntılamadan geçemeyeceğim. Öyküyü okuduğunuzda daha nasıl sürprizlerle karşılaşacağınıza dair tadımlık olsun. Yine bu bölümdeki ‘Soğuk Bir Kış Gecesi Sam’, benim favorilerimden. Akaş bu öyküde keyifli bir oyun kuruyor. Bir anın, bir kararın, bir cümlenin neleri nasıl değiştirdiğini anlatıyor. Aynı öykünün nasıl birden fazla farklı sonu olabileceğini gösteriyor. İçerik kadar üslubuyla da dikkat çeken bu hikâye okurun bir kitabı okurken içinden sorduğu pek çok soruya cevap veriyor.
İkinci bölüm ise ‘Hareketli Hararet’ başlığını taşıyor. Kitaba adını veren ‘Son Kişot’ bu bölümde. Her ne kadar başlığı ‘Neşeli Bir Yol Hikâyesi’ olsa da ne kadar neşeli olduğu size kalmış. ‘Thelma ve Louise’in yolculuğunu andıran bir hikâye. İki kadının karşılarına çıkan kötü adamlardan intikamını konu alıyor. Üç öykünün bulunduğu bu bölümde karakterler kovalamaca oynuyor sanki. Siz de onların peşinde kendi değer yargılarınızla yüzleşiyorsunuz. Ve yine hiçbir şey sandığınız gibi sonlanmıyor.
HANGİ KARAKTER OLMASIN?
Sonra ‘Ham Meyveler’e geliyor sıra. Bu bölümdeki ‘Redaktörler’ tıpkı açılıştaki ‘Diktatörler’ gibi uzun uzun irdelenmesi gereken bir hikâye. Edebiyat öğrencileri kitaplardaki eksik olduklarına inandıkları kahramanları yok ederek farklı bir dünya kurmayı hayal ediyorlar. Tamamen bir akıl oyunu aslında. Çünkü onları okurken içinizden hangi romanlardaki hangi karakterlerin fazlalık olduğunu sorgulamaya başlıyorsunuz. Sizce hangi romanda, hangi kahraman olmamalı mesela? Her konuya parmak basarken aşkı da atlamıyor Akaş. ‘Bir Aşk Sözlüğü’ çıkarıyor karşınıza. Sözcükler tanıdık olsa da anlamlarının farklı olduğu bir öykü bu. Tüm kitap boyunca kullandığı mizahi dille okuru oyuna davet ediyor zaten yazar. Kurduğu oyunda adil olmak için belki, kendini de sokuyor oyuna. ‘Hayattan Kalanlar’da kendinden bahsediyor. Ailesinden, yaşadıklarından... Kitabın kapanış bölümü ise “R’den Kalanlar” adını taşıyor. Veda hikâyeleri yer alıyor bu bölümde. Buradan da ‘Uyandığında Kadın Hâlâ Yanındaydı’ya dikkat çekmek isterim. Hem anlatımı hem kurgusuyla yeni ve çekici.
‘Son Kişot’, başta da dediğim gibi birbirinden farklı hikâyeler içerse de sanki hepsini yan yana getirince bir bütün oluşturuyor. Yeni bir dile, yeni kahramanlara, birbirimizi yeniden anlamaya ve anlatmaya ihtiyaç duyduğumuzu gösteriyor.