Güncelleme Tarihi:
Kitabın adı ‘Bir Roman Kadar Uzun’. Adıyla çağıran kitaplardan. Biraz şiire aşina birinin aklına hemen Gülten Akın’ın “Bir roman kadar uzun bu tümce/ Sonra işte yaşlandım” dizeleri gelecektir.
Ayşe Sarısayın’ın 2001’de yayımlanan ilk kitabı ‘Çok Şey Yarım Hâlâ’ babası, büyük usta, Behçet Necatigil’le anılarından oluşuyordu. Ayşe Sarısayın, 22 yıl sonra ‘Bir Roman Kadar Uzun’la ‘Eski Sokak’taki o eve dönüyor. Ama bu kez anlattığı, şairin küçük kızının, yani kendisinin anıları. Anılardan, tanıklıklardan yola çıkarak lezzetli denemeler kaleme almış; usta şair ve yazarların, dostlarının, yakınlarının portrelerini oluşturmuş.
Kitabın girişinde Selim İleri’den bir alıntı var: “Geriye kalanı yazdım. Belki de hepsi, ölmüş insanların defterlerimizden bir türlü silemediğimiz, artık çevrilmeyecek telefon numaralarıdır.” Bu alıntı ‘Bir Roman Kadar Uzun’un temasını çok özlü ve şiirsel bir dille açıklıyor. Telefonumuza kayıtlı ama ölseler de gitseler de silemeyeceğimiz adlardan söz ediyor kitap.
‘Bir Roman Kadar Uzun’ iki mektupla başlıyor. Mektupların ilkini babasına, Behçet Necatigil’e ‘Şairime Mektubumdur’ başlığıyla yazmış Ayşe Sarısayın. ‘Benim İki Kızım Var...’ başlıklı ikincisi de annesi Huriye Necatigil’e. Behçet Necatigil 13 Aralık 1979’da vefat etmiş. Vefat ettiğinde 63 yaşında. Ayşe Sarısayın ise 22. Tam arkadaş olacakları, edebiyat ilgilerini paylaşacakları çağda yitirmiş babasını. Sonra anne ve iki kız birlikte sürdürmüşler yaşamlarını. Babasına yazdığı mektupta anlattığı gibi Huriye Hanım vefat ettikten sonra geriye kalanları derlerken anıları depreşir Ayşe Sarısayın’ın. Eski Sokak’taki evlerine gelen aile dostlarını anımsar. Kimler yoktur ki o dostların arasında! ‘Çocukluğumun Renkli Taşları’ adlı bölümde o konuklardan kalan anılarla oluşan portreleri okuruz. Oktay Akbal, Tahir Alangu, Rauf Mutluay, Ali Tanyeri, Sennur Sezer, Fethi Naci, Edip Cansever ve Kâmuran Şipal yazıların konusu olur. Behçet Necatigil’in evinde konuk edecek kadar yakın olduğu bu büyük şair ve yazarlar aynı zamanda Ayşe Sarısayın’ın da ahbaplık ettiği, anılar biriktirdiği aile dostlarıdır. Babasını yitirdikten sonra da onlarla görüşmeye devam etmişlerdir. Acı ama Ayşe Sarısayın hepsinin ölümlerine de tanıklık eder.
Sonraki bölüm ‘ölüm ardı yazılar’ da denilen ‘nekrolojik’ metinlerden oluşuyor. Dostlar, tanıdıklar, anılarıyla, eserleriyle yaşayanlar için yazmış Ayşe Sarısayın. Erdal Öz, Tahsin Yücel, Ülkü Ayvaz, Çetin Öner, Mustafa Öneş, Erhan Bener, Adalet Ağaoğlu ve Demir Özlü hakkında yazılar yer alıyor. Hem onlarla olan anılarına değiniyor, tanışmalarını, buluşmalarını anımsıyor hem de eserlerine, önemlerine değiniyor.
Şairlerle, yazarlarla sadece şahsen tanışılmaz, onları aslında eserleriyle tanırız. Ayşe Sarısayın’ın yaşamında kuşkusuz böyle değerli yazarlar da var. Onların bir bölümüyle ilgili yazıları da ‘Uzaklardan Yakın Temaslar’ adlı bölümde yer alıyor. Sait Faik, Orhan Kemal, Sivas katliamında yitirdiğimiz değerlerimiz, Yaşar Kemal, Siegfried Lenz, Nezihe Meriç, Wolfgang Borchert, Sevgi Soysal, Zeyyat Selimoğlu bu bölümün konukları. Ayşe Sarısayın bu yazarların yaşamında nasıl yer ettiklerini anlatırken eserleriyle sıkı bağlar kurarak kaleme almış denemelerini. Üzerinde düşünülmesi gereken önemli tahliller yapmış. Bu yazıları okudukça ‘Eğer niyetlenseymiş, değerlendirmeleri dikkatle izlenen önemli eleştirmen olabilirmiş’ diye düşündüm.
Son bölüm ‘Bilinmeyen Hayatlar, İz Bırakanlar’ başlığını taşıyor. “Her hayat bir başka masal, kendine has büyüsüyle, dışarıya yansıttıkları kadar içeride gizledikleriyle başka bir yolculuk” diyor Ayşe Sarısayın, kayınpederi veteriner hekim, bakteriyolog Fuat Sarısayın’ı anlattığı yazısında.
Arkadaşı Mehmet’in annesi Nezahat Çivici’nin Moda’nın kedilerini nasıl yasta bıraktığını okurken Ayşe Sarısayın’ın kedilerini tanıyıp kedili anılarına da şahit oluyoruz. Liseden arkadaşı Derya Tulun Ongun’la sohbeti onu Reşat Nuri’nin ‘Çalıkuşu’na götürür. Onun annesi Güzin Saraçoğlu da bir ‘Çalıkuşu’dur ve öğretmeni olmuştur. Deniz Hanım’ın babası Adnan Bey de Alman Lisesi’nde müdürleri. Maçka Palas’ta oturan Saliha Teyze ve Haluk Amca, ablasının eşi Salih Hasan Diker’in babası Mümtaz Kaptan, oğlunun doktoru Erhun Şerbetçi, ‘dikiş diken kadınlardan’ arkadaşı Serap’ın annesi Neriman Kurtoğlu, ‘iyi insan’ diye anılacaklardan ablasının müstakbel kayınvalidesi Zuhal Esemen, ablasının can yoldaşı, hayat arkadaşı Salih Hasan Diker, üniversiteden beri arkadaşı Berin Benal Öztürk, ‘karakteri de deniz gibiydi’ diye anlattığı Muammer Kaptan, 35 yıllık kadim dost Hasan Tulgar, edebiyat dünyasını Akşam Sefası’nda konuk eden Saygı Yağmurdereli, İstanbul sevdalısı Klaus Weck, ‘Ağır Abi’ Tanju ve ‘Denize Yazıldı’ adıyla biyografisini de yazdığı Elif Daldeniz Baysan... Çoğunu tanımadığımız, isimlerini ilk defa duyduğumuz ama Ayşe Sarısayın’ın yaşamında etkili olmuş, unutulmaz anılar oluşturmuş, nihayet izlerini bırakarak bu dünyadan gitmiş kişiler hakkında yazılar bunlar. Aslında her hayat bir roman ve bu kitaptaki tüm yazılar tek tek farklı şeyleri ifade etseler de Ayşe Sarısayın’ın biyografisinin küçüklü büyüklü yapıtaşları.
‘Bir Roman Kadar Uzun’, Eski Sokak’taki evden yola çıkıp edebiyat dünyasına, oradan da hayata açılan, keyifle, merakla, çok şey öğrenerek, üzülerek, hüzünlenerek, gülümseyerek okunan bir kitap.