Güncelleme Tarihi:
Ayfer Tunç’un ‘Kuru Kız’ının ilk sayfasında renkli bir Güney Amerika haritası var. Kıtanın en alt ucundaki Ushuaia büyük puntoyla gösterilmiş. Ushuaia, Arjantin’in Tierra Del Fiego-Ateş Toprakları eyaletinin başkentiymiş. Dünyanın sonundaki şehir olarak kabul ediliyor. Ayfer Tunç’un adıyla anılmayan kahramanı ‘Kuru Kız’ı orada tanıyoruz.
Güney Amerika’nın en güneyindeki Ushuaia Antarktika’ya en yakın şehir. İklimi bir hayli sert olan Ushuaia’da 70 bin kişinin yaşadığı tahmin ediliyormuş. Turistik bir merkez oldan şehirde Dünyanın Sonu Müzesi, Dünyanın Sonu Deniz Feneri, Dünyanın Sonu Postanesi ve Dünyanın Sonu adını taşıyan pek çok otel, motel, restoran, kafe gibi çeşitli işletmeler bulunuyormuş. Antarktika yolculuklarının çıkış noktası olarak da biliniyor bu şehir. Tüm bunları ve daha fazlasını anlatının ilk bölümünde anlatıyor Ayfer Tunç. Tek paragraflık bu bölümün son cümlesi belki de anlatının anahtar cümlesi; “Dünya bir şaka olmalıdır ayrıca”.
Kuru Kız için Ushuaia sonun başlangıcının yaşandığı yerdir. Kuru Kız 40 yaşına girmesine birkaç ay kala, 02.02.2020 Pazar günü İstanbul Havalimanı’ndan Buenos Aires’e kalkan uçağa biner. Buenos Aires’ten Ushuaia’ya gitmek için yine uçağa biner, dört buçuk saat sonra şehre iner. Bir taksiye atlayıp internetten rezervasyon yaptığı pansiyona gider. Pansiyonu yöneten kadın İspanyolcadan başka dil bilmiyordur, Kuru Kız da İspanyolca bilmiyordur. Kuru Kız’ın cep telefonundaki bir sesli çeviri uygulaması sayesinde kolayca anlaşırlar.
Kuru Kız’ı tanıdığımızda Ushuaia’ya geleli neredeyse iki yıl olmuştur. Artık uygulamaya gerek duymuyordur ve akıcı bir İspanyolca konuşmaya başlamıştır. Şaka bile yapabiliyordur.
KAYIPLARLA GELİŞEN BİR YAŞAM
Türk edebiyatında yabancı ülkelerde geçen pek roman yoktur. En çok yurttaşımızın yaşadığı Almanya’da geçen öykü ve romanların sayısı bile çok azdır. Ayfer Tunç ne yazsa okurum ama ‘Kuru Kız’ın ilk sayfalarının dünyanın sonundaki şehirde geçmesi ayrıca ilgimi çekti. Kahramanının Anadolu’nun küçük bir şehrinden kalkıp binlerce kilometre gitmesi ve gittiği yerde geri dönmemek üzere bir yaşam kurması ayrıca günümüz insanının ruh haline de çok uygun. Türkiye’de yaşayan hemen herkes ilk fırsatta ülkeyi terk etmenin, yeni bir ülkede yeni bir yaşam kurmanın hayallerini kuruyor, o hayallerle girişimlerde bulunuyor. O anlamda ‘Kuru Kız’, özellikle Türkiye’de yaşayanlar için ‘zamanın ruhu’nu yansıtan bir anlatı olarak düşünülebilir. Ama sadece ilk bölümlerde.
Ayfer Tunç okur olarak beklentilerimize aldırmıyor, Ushuaia’da kendine yeni bir yaşam kuran Kuru Kız’ın evlenme teklifi aldıktan sonra neler yaşadığını belki de başka bir anlatıya, büyük bir ihtimalle bizim hayal gücümüze bırakıyor. Kuru Kız’ın dünyanın ucuna gitmeye, belki de kaçmaya karar vermesine nelerin, kimlerin, hangi olayların neden olduğunu anlatmayı tercih ediyor.
Kuru Kız’ın yaşamı da bir şaka olabilirdi, tabii ki onun dünyanın ucuna gitmeye karar vermesine neden olan olayları bilmesek. Ayfer Tunç ‘bireysel meselelerin ardında yatan toplumsal meseleleri de vurgulayan’ bir yazar olarak bilinir. ‘Toplum dışına itilmişler’in, yorgun, kırgın, yalnız insanların öykülerini yazar, özellikle bu durumdaki kadınlar ilgi alanındadır. Onları kahramanı yapar ve iç dünyalarına odaklanırken toplumun, çevrenin etkisini de ustaca anlatır. Günümüzde ‘mahalle baskısı’ olarak tanımlanan durumdan kurtulmak için kimseyle yakınlık kurmayarak kendisini toplumdan soyutlayan kahramanları da az değildir. Kuru Kız da böyle bir kahraman. Çok tipik olduğu için olsa gerek adı verilmeyen küçük bir Anadolu şehrinin yoksul bir mahallesinde babası ve erkek kardeşi ile birlikte yaşamaktadır Kuru Kız.
Geriye dönüşlerle gelişen, sarmallar oluşturan bir anlatı kurmuş Ayfer Tunç. ‘Kardeş’ başlıklı altı satırlık bölümde kardeşinin ölümünden geriye doğru gidip babasını, ondan önce de annesini kaybettiğini öğreniriz. Kayıplarla gelişen bir yaşamdır Kuru Kız’ınki. Küçük yaşta annesini kaybedince mecburen evin hanımı konumuna geçmiş, hayatını babasına ve erkek kardeşine adamıştır. Bu durumundan yakınmaz, doğal bir gelişme olarak değerlendirir. Dünyası son derece sınırlıdır. 1.87 boyuyla çok ince ve çok uzundur. İnsanlar onu önce görünümü nedeniyle garipseyip dışlamış, sonra ‘Kuru Kız’ olarak adlandırmıştır.
Kuru Kız’ın kendi içine kapalı yaşamı, mümkün olduğunca kimseyle ilişki kurmaması, hiç arkadaşı, dostu olmaması her şeyi merak eden ve dedikodu konusu yapan mahalleli için sürekli ilgi odağıdır. Farklı olanı sevmezler, ürkerler, o nedenle onu kendilerine benzetmek isterler, başaramayınca da dışlarlar. Hatta ‘akılca durgun’ olduğunu düşünürler. Yani onlara göre sırf bedenen değil, zekâ olarak da farklıdır, aşağıdır, dışlanmalıdır. Ne yapsalar istedikleri biçime sokamayacaklarını anlayınca da hayatlarından tamamen çıkarmaya, mahalleden gitmesini sağlamaya çalışırlar. Tüm bunlar da dostluk, komşuluk, iyilik, dayanışma gibi mahalle yaşamını kutsayan sıfatlarla yapılır.
MAHALLE DAYANIŞMASINDAN MAHALLE BASKISINA...
Ayfer Tunç, Kuru Kız’ın mahalleli ile yaşadığı ilişkiyle son 30-40 yılda toplumsal yapımızın nasıl bir değişim geçirdiğini, mahalle dayanışmasının nasıl mahalle baskısına evrildiğini, tüm değerlerin içinin boşalıp sadece lafta kalarak çürümeyi yoğunlaştırdığını ustalıkla ve çarpıcı bir biçimde anlatıyor.
Toplumsal çürüme ve çözülmenin bir yanında aile yapısı varsa diğer yanında da nostaljik olarak kutsanan, özlenen mahalle yaşamı var. Eğitimini yarıda bırakmış, kitap okumayı hiç sevmeyen Kuru Kız’ın tek avantajı gerekli gereksiz tüm bilgileri öğrenme merakı, yeniliklere açıklığı. O önce televizyonla, sonra da internetle, nihayet akıllı telefonla kendine bir dünya kuruyor ve bu sayede hayatında hiç dışına çıkmadığı mahallesini terk edip dünyanın ucuna gitmeye karar veriyor.
‘Kuru Kız’da kısa bölümlerle çok akıcı bir anlatım oluşturmuş Ayfer Tunç. Kuru Kız kendiyle barışık bir kahraman; onun iyimser, kendi değerlerini koruyarak her zorluğu aşmaya azimli ruh hali de anlatıya yansıyor. Kahramanın yaşadıklarını bir trajedi olarak anlatmıyor Ayfer Tunç, bize çok tanıdık gelen mahalle halkı ve onların davranışlarını neredeyse ağlanacak halimize güldürecek derin bir kara mizahla yansıtıyor. “Bakalım mahalleli daha ne rezillikler yapacak, Kuru Kız’a daha neler yaşatacaklar?” merakıyla okuyorsunuz eseri.