BDP’li tüm milletvekillerinin görüşme talebine rağmen Adalet Bakanı’nın, Ahmet Türk ile Ayla Akat’ı seçmesi de doğrudan bir hükümet kararıdır.
Hükümetin attığı bu iki adım Kürt sorununun çözümü yönünde öyle bir umut yarattı ki hani, “Türkiye ilk kez çözüme bu kadar odaklandı” dense yeri.
Herkes kritik eşiğin farkında; muhalefet hükümete destek veriyor, sürecin içinde yer alan isimler, “Sorumlu davranalım” dışında tek laf etmiyor.
Ama, sorunun çözümü konusunda CHP’nin hükümete kredi verdiğini açıklayan Kemal Kılıçdaroğlu’na, Erdoğan’dan dün gelen yanıt çok şaşırttı.
Anlaşılan, Oslo sürecinden çıkarılan derslerle yeni görüşmeler bir takvime bağlı, daha önemlisi ‘silah bıraktırma’ nihai hedefiyle sürecek.
Doğru yaklaşımlar içeren bu süreç, dileriz sorunsuz yürür.
Büyük bir provokasyon olmaz ve uluslararası güçlerin cinleri de araya girmezse olumlu sonuç hiç de sürpriz sayılmaz.
Ama ilginçtir, tam bu süreçte MİT yönetimi hakkında Malatya’dan, akıllara Oslo sürecinin akıbetini getiren bir savcılık soruşturması haberi geldi.
TÜRKİYE’Yİ DİNLEMEK İSTEMİŞTİ
ERDOĞAN’ın, KCK soruşturması çerçevesinde başlatılmak istenen MİT’i yargılama sürecini sonlandırmasını anımsatmaya gerek yok.
Ancak ondan bağımsız beklenti; Başbakan’ın, görüşme için yetki verdiği MİT yönetimini sıkıntıya sokmamak, tam aksine desteğini arkalarında hissetmelerini sağlamak için savcılık talebini geri çevireceği yönünde.
Yıl tamamlandığında yerel seçimlere birkaç ay kalmış olacak; o nedenle siyaset, 2013’te en çok adayları konuşacak gibi.
CHP’nin İstanbul adayı da baş konular arasında yer alacak ve Mustafa Sarıgül tartışması devam edecek.
Perşembe günü Sarıgül cephesinde, bir bekleme, zaman kollama, tabloyu biraz daha flu tutma anlayışının egemen olduğunu yazdım.
Bugünse daha berrak bir tablo çizilen CHP penceresini yazmakta yarar var.
600 KEZ GEL KARDEŞİM
BİR haftadır İstanbul’dayım, gittiğim her yerde ve katıldığım her etkinlikte CHP’lilerin, Sarıgül adına çok sempatiyle yaklaştıklarını gördüm.
Bu sempatinin, en azından şimdilik, sadece İstanbul Belediye Başkanlığı için geçerli olduğunun altını çizmeli; ancak herkes, “Kim ki İstanbul’u alır CHP’de büyük saygınlık kazanır, devrimsel etki yaratır” konusunda ise hemfikir.
En büyük ilgi ise İstanbul adayının kim olacağı ve Mustafa Sarıgül’ün ne yapacağı üzerinde yoğunlaşıyor.
Sarıgül ile uzun bir sohbet yaptık, ısrarla bu konuya girmek istemedi, “Sadece iki hemşeri olarak konuşalım. Daha 16 ay var, çok şey değişir” demekle yetindi.
Doğal ki ben dönüp dolaşıp aynı konulara girdim, kimilerinin merak ettiği, şehir efsanesi haline gelen bazı soruları da yönelttim.
ŞEHİR EFSANELERİNİN SONU
Adı etrafındaki tartışmaları kendi dışında gören, sadece hizmete odaklandığını söyleyen Sarıgül, CHP’den aday olursa ortalığa dosyalar çıkar mı?
Bu görünen köye rağmen Arınç, sözlerini hemen düzeltmek yerine yine, Başbakan Erdoğan’ın “Dağa çıkış sözü yanlış” demesine kadar bekledi.
Erdoğan’a, ‘lisedeki dindar Öcalan’ sözü de sorulsaydı, eminim aynı eleştiri gelirdi, ama o eleştiri de bakın hangi kanaldan yapıldı ve neden?
GÜVENLİK GÜÇLERİNE YENİ OLANAKLAR
ASLINDA Arınç’ın AKP içindeki ‘doğruyu söyleyen abi’ konumu epeydir zedelenmekte, ama bu son olay bardağı taşırdı.
Çünkü, iktidarın Kürt sorununa yeni yaklaşımında en önemli argümanı propaganda üstünlüğünü yakalamak, böylece halkın desteğini çekerek dağa çıkışları önlemek, Kandil’i en marjinal noktaya itmektir.
Ünal’ı dinlerken “Yeni söylenen ne” sorusunun yanıtına yoğunlaştım.
İlk görünen, iktidar ortak bir dil kullanma noktasında mesafe almış.
Kürt sorununda önemli sayılacak diğer isimlerle (Yalçın Akdoğan, Beşir Atalay, Yasin Doğan gibi) Ünal’ın, hemen hemen aynı tezleri işlediği görülüyor.
Anlaşılan, ilgili kurumlar arasında da aynı frekans yakalanmış.
Fotoğrafı, bir de o arkadaşlarının gözünden görmesi ve onlardan çözüm önerilerini istemesi dahi çok şeyi anlatıyor.
Daha ötesi toplantı, iktidarın Kürt sorununa bakışında bazı yeni yaklaşım ve söylemlere de yol açacak gibi.
Toplantı içeriğine bakarak, ne gibi değişiklikler olabileceğine yanıt arayalım.
DEĞİŞEN TANIMLAR SORUN
MİLLETVEKİLLERİ, PKK’ya Zerdüşt eleştirisi getirilmesinin yanlışlığını anlatınca Erdoğan özetle şunu dedi:
Bazıları görüşmeleri sadece ‘Başbakan’dan Kılıçdaroğlu’na sucuk golü’ düzeyine çekti; örneğin Kılıçdaroğlu’nun, 132 kurum bütçesinin ilk kez Sayıştay raporu olmadan tartışılmasını gündeme getirmesini hiç görmedi.
Oysa, Kılıçdaroğlu’nun bağırıp çağırmadan yaptığı konuşma ve içeriği CHP tabanında oldukça sempati kazandı.
Bunları geçelim; ama sevindirici olan liderlerin, hakarete varan söylemden uzaklaşmış olmasıdır.
Umarız bu düzey, yeni yılda yeni bir başlangıcın ayak sesleri olur.