AKP de BDP’li milletvekillerinden önce ona dokundu, görevden aldı.
Benim Diyarbakır’a gidişlerimde, onun da Ankara’ya gelişlerinde buluşup Kürt sorunu üzerine sohbet ettiğim Advan, tüm mesaisini Diyarbakır ve Kürt sorununa veren, düşüncelerini açık açık söyleyen biri.
Son sözleri de bunun kanıtı; ama Advan o sözleri epey önce de söylemişti.
Hem de bakın kimlere ve ilginç bulunacak hangi iki örnekle?
Bunda, iktidarın devasa propaganda üstünlüğünün etkisi inkâr götürmez. O nedenle CHP’lilerin, “İktidarın bu gücü nedeniyle bizdeki en küçük farklılıklar kamuoyuna derin çatlak diye yansıtılıyor” demesine hak verebiliriz. Ancak belki de bundan daha etkili olan gerçek, CHP’nin sosyal demokrat/sol çizgiyi ne kadar özümsediğidir.
Çünkü, geçmiş 20 yılında, sosyal demokrat ilkelerden çok, içekapanık, kimilerinin milliyetçi gördüğü ‘lider bakışına mahkûm’ edilmiş bir CHP’den söz etmek haksızlık sayılmaz.
SOSYAL DEMOKRASİ KRİTERİ
Kılıçdaroğlu ile birlikte başlayan süreç ise iki engelle karşılaştı.
- Art arda gelen seçimlerin yarattığı zaman darlığı.
- Özünde, çizgi/düşünce farklılığı olan Deniz Baykal ve Önder Sav’la ayrışma süreci, kişilerle bağlantılı gösterildi; o yetmedi, Kılıçdaroğlu da parti meclisi (PM) üyelerini ‘düşence/çizgi’ temelli değil, hep ‘kişi’ tercihli yaptı.
CHP yönetiminde bugün dahi, Kürt sorunu başta, yaşamsal konularda Kılıçdaroğlu çizgisine aykırı söylemler duymanın nedeni de burada aranabilir.
Bu sözdeki atıf, CHP’nin anamuhalefet gücüne sahip olmasına değil, kurucu parti görülmesinedir ve amaç da şudur:
“CHP, ideolojisi ve kadroları hâlâ devletin damarlarına hükmettiği için katkı yapması halinde sorun çözülür.”
Doğrusu bugünkü Türkiye’de, CHP’yi hiç bu güçte görmeyenlerdenim.
Ancak bazı CHP’lilerin, “Devletin sahibi CHP’dir. Onu koruması gereken tek güç de partimizdir” anlayışını sürdürdüğünü de iyi biliyorum.
Bu hassasiyete saygı gösterip, “İyi, güzel” diyebiliriz; ama bu anlayış, Türkiye’yi, CHP’yi, (hadi ekleyelim) devleti nereye götürüyor diye bakmalı.
Oysa, ABD müdahalesi sonrasında Irak’ta parçalı yönetim oluşunca Türk hükümeti, “Kuzey Irak ne ki, varsa yoksa merkezi hükümet” deyip durdu.
Hükümet bu kararlılığı 2 yıl öncesine kadar sürdürdü denebilir.
Bugünse hükümet, petrol alım anlaşması yaparak bağımsız devlet düzeyine çektiği Kuzey Irak’ı, Türkiye’nin terör sorununu dahi çözecek güçte görüyor.
Bağdat’la ise önce söz savaşları başladı, sonra ilişkiler sıfır noktasına doğru geriledi.
CHP Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in dün İçişleri Bakanlığı verilerine dayanarak paylaştığı rakamlara göre sadece 7 ayda 49 bin 500 kadın şiddet gördü, her gün 5 kadın öldürüldü.
Aile ve Kadın Bakanlığı ile hakkını teslim edelim başta Hürriyet olmak üzere pek çok özel kurum ve kuruluş büyük işler başarsa da ayıbımız ortada.
BATMAN ÖRNEĞİ
BUGÜN nedeniyle çok kişi çok şey söyleyecek; ancak ben, çoğumuza aykırı gelebilecek bir örnekten, BDP/PKK üzerinden konuşacağım.
PKK, şiddeti dünyada en acımasız kullanan örgütlerden biri olduğu halde BDP, kadınlardan çok ciddi destek sağlamış durumda.
Çünkü Davutoğlu, “Ortadoğu’yu artık biz şekillendiriyoruz” anlamına gelecek epey söz etti, ama Türkiye’nin ödediği faturalar her geçen gün yükseliyor.
Sadece Suriye ve Irak’ta yaşananlara bakılması dahi yeterli.
Kastettiğim mültecilere harcanan 450 milyon lira değil, o solda sıfır.
Esad’ın, “Türkiye sınırını onlara bıraktık” dediği PYD’nin, bugün Suriye muhalefetiyle savaşır güce ulaşmış olması Türkiye için yeterince büyük fatura.
Darısı Türkiye’de, eli şiddete bulaşmamış, yazdığı çizdiği için her sabah gözünü ‘o soğuk duvara’ açanların başına.
Cüneyt’in Suriye’de ödediği acı fatura, Türkiye’nin tek faturası değil.
Esad’ın, Cüneyt’i almaya giden CHP heyetine, “Sınırınızı PYD’ye (Yani PKK) bıraktık” demesi Türkiye’nin önüne konan en ağır faturanın açık itirafı.
PKK’nın, tek kurşun atmadan, tek kuruş harcamadan büyük silah stokuna ve Türkiye sınırında devlet gücüne ulaştığını açık açık söylemiş oldu.
Erdoğan’ın, Türkiye’nin gereklerinden çok, ‘kendisi için’ ve ‘kendisine göre’ bir başkanlık modeline uygun tutum aldığına inanların sayısı giderek artıyor.
Başbakan’ı savunanların, “İdam konusundaki sözleri sadece halkın duyarlılığına işareti” deme gereği duyması da bu tutumun itirafı.
Hükümet yetkilileri ise gündemde ‘idam’ olmadığını söyleyip duruyorlar. Bu görüntüler birçok noktada, hükümetin tezlerini giderek zayıflatıyor.
ÖCALAN’A BAKIŞTAKİ ÇELİŞKİLER
Nedenlerine gelince, önce hükümetin Öcalan’a bakışını irdelemeli.