Meğer ‘Artık yeter’ demeyi kafasına koymuş Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen de aynı nedenle ‘inadına devam’ kararı almış.
Çünkü, iki başkan da bu davaların toplum vicdanında kabul görmediği inancında ve halk da “Bu saatten sonra bırakıp gidemezsin” demeye başlamış.
BU KADARI DA BEKLENMİYORDU
CUMARTESİ günü Eskişehir-Galatasaray maçı öncesi uzun sohbet ettiğim Büyükerşen, yapılan baskından dolayı hâlâ üzgün ve isyankâr.
Çok sayıda CHP belediyesinin operasyona tabi tutulması nedeniyle, bir bahaneyle sıranın kendilerine gelebileceğini düşünmemiş değil; ama “Bu kadar zorlama bir dosya ile karşılaşacağımızı hiç ummuyorduk” dedi.
Operasyonların 2004’te yapılmış, Eskişehir’in çehresini değiştiren Porsuk Çayı ve park ihaleleri için düzenlendiğini anımsatan Büyükerşen, proje finansmanının yüzde 50’sinin Avrupa Yatırım Bankası’nca (AYB) karşılandığını söyledi. O nedenle AYB, ihalelerde Avrupa şartlarını koştuğu için müşavirlik ve denetim firmalarını kendi seçmiş, şartnameleri onlara yazdırmış; yetinmeyip şartnameyi bir de kendi denetledikten sonra ihaleye çıkışı onaylamış.
Banka ihaleye girenleri kendi süzgecinden geçirdiği gibi hakedişleri de denetçi firmanın onayları sonrası, ‘Ödeyin’ demiş.
Şurası kesin ki herkes, bölgeyle ilişkilerin AKP iktidarı sonrası geliştirildiğini kabul ettiği için önceki hükümetlerin adı dahi geçmiyor, oysa Başbakan Erdoğan adını bilmeyen, hayranlık ifade etmeyen kalmamış durumda buralarda.
Kiminle konuşsanız Türkiye hayranlığı depreşiyor, ülkenin ikinci güçlü adamı, Kral’ın yardımcısı eski Başbakan Fayez Tarawneh dünyanın tek bir ülke haline geldiğini düşündüğünde başkentin mutlaka İstanbul olacağını söylüyor, kimi Türkiye’nin AB üyelik sürecini hayranlıkla izlediğini vurguluyor.
YÜZ YIL İLERLEDİNİZ
Sonuncu isim Senato Başkanı Tahir Masri, Paris’te büyükelçilik yaptığı uzun yıllar önce Türkiye’nin AB üyesi olamayacağına inandığını, bunu Abdullah Gül’e de zamanında ifade ettiğini söyledi.
Ancak daha sonra yaşanan süreci hayretle izlediğini belirterek bunu Türkiye’nin gösterdiği çabalara bağladı ve şimdi AB üyesi bir Türkiye hayal ediyor.
Bu süreci bir grup Türk gazeteci ile paylaşan devlet yetkilileri, buna rağmen ilk vurgularını Ürdün’ün mülteci sorununa yapıyorlar. Haksız da sayılmazlar.
Bağımsızlıklarını kazandıkları 1948’den bu yana bölgede ne yaşanmışsa Ürdün’e mülteci akını olarak yansımış. Hani 6 milyonluk nüfusun yarısı mülteci dense yeridir. Suriye’deki içsavaşta da aynı şey olmuş; resmi rakamlara göre 402 bin Suriyeli mülteci buraya akın etmiş, ama gerçek rakam bunun iki katı.
TÜRKİYE OLMAYINCA İSRAİL
PETROL zengini olmayan, yoksullukla mücadele eden 6 milyona birkaç ay içinde 800 bin nüfus eklenmesiyle neler yaşanır düşünün.
Üstelik mültecilere yaptıklarını alkışlamak için kamplara ne krallar, ne devlet başkanları ne başbakanlar gelip gözyaşı döküyormuş; ama para veren yokmuş ve bu garip Ürdün, Suriyeli mültecilere 600 milyon dolar harcamış.
Yargıdan yakınanlar kervanına, hem de sert denebilecek sözlerle, zaman zaman Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ile Yargıtay Başkanı Ali Alkan, HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur başta olmak üzere, yargının tepe isimleri de katılmaya başladı.
Bu isimler, kamuya açık toplantılarda uzun tutukluluktan adli kontrol uygulamalarına, delil toplamadan klişe gerekçe yazmaya kadar pek çok yaşamsal konuda yargıya ciddi eleştiriler yöneltiyorlar.
Yargıçların kararlarında ‘özgürlükçü yaklaşım’, ‘AİHM kararlarına uygunluk’, ‘kamu vicdanı’ gibi kriterlerin görülmesi gereği üzerinde duruyorlar.
KONUŞMA UYGUN İÇTİHAT VER
Siyasilerin bu konudaki çifte standartlarını, uyumsuz sözlerini hep eleştirir dururuz, ama iğneyi biraz da şu yargı başkanlarına batırmak gerekiyor.
İçeride sadece bir kadın vardı, “Rahatsız olacaksanız çıkarım” dedi, kadın İngilizce bir şeyler söyleyince yabancı olduğunu anladı.
Sözlerini İngilizce tekrarladı, ‘Sorun değil’ denince oturdu.
Özhaseki, başkan olduğunu söylemedi; kafası da sürekli daha yeni tamamladıkları Erciyes Dağı Master Planı ile meşguldü.
Hollanda’da yaptıkları tanıtımdan da yeni dönmüşlerdi, kadın da oralıydı.
Dün Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’la bu konuyu da konuştuk. Irak’ın işgali sonrası hükümet politikası, “Irak’ın toprak bütünlüğü esastır. O nedenle tek muhatabımız Bağdat’tır, Kuzey Irak değil” şeklinde oluşmuştu.
Bugünse tam tersi bir görüntü var ve ABD, Kuzey Irak’la ilişkisi nedeniyle AKP hükümetine, “Irak’ın toprak bütünlüğünü koruyun” uyarısı yapıyor.
Konuya buradan girince Taner, “Söyleyenin kim olduğu bu cümleyi makul yapmaz; çünkü bizim bugün yaptığımız tam da budur” çıkışını yaptı.
ABD’YE SORULAR
MÜTTEFİK olarak ABD’nin bazı konularda fikir üretebileceğini kabul eden Taner Yıldız, “Bize doğrudan bir şey söylemediler; ancak biz doğruları konuşmak zorundayız” demeyi de ihmal etmedi.
CHP’li 4 belediyenin 3’üne operasyon yapıldı, 1’i ifadeye çağrıldı.
BDP’li Diyarbakır Belediye Başkanı çok soruşturma ve operasyon geçirdi. Adana Belediye Başkanı Aytaç Durak ise AKP’den MHP’ye geçmesinin ardından hem koltuğunu kaybetti, hem de cezaevine düştü.
İzmir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu hakkında 394 yıl hapis cezası isteniyor.
ÇARPICI SORUŞTURMA İZİNLERİ ESKİŞEHİR’deki (CHP’li) operasyon çok yeni ve ilginç; eski İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın “Soruşturmaya gerek yok” dediği bir konuda başsavcı il dışındayken, başka illerden getirilen polislerle şafak vakti belediye basıldı.
İlk hedef gözü yerinde korumak, sonra ışığı fark edebilmek, umut da yüksek.
Sağlık çalışanlarıyla ilgili haberlere geçince, bir yandan, “İyi haberler var” diyeceğim, diğer yandan “Beklentiyi yüksek tutmayın” uyarısı yapacağım.
STÖ’LERE KUŞKULU BAKIŞ
YENİ bakan Mehmet Müezzinoğlu, selefi Recep Akdağ’ın başlattığı Sağlık Çalışanı Hakları ve Güvenliği birimini daha etkin kılarak korumak niyetinde.
Örneğin dün Denizli’de, Dr. Soner Er’e yönelik saldırının ardından, sadece İçişleri Bakanlığı değil, Dr. Er’in annesi olay yerinde olduğu için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da harekete geçirildi.