Paylaş
Anlaşılan, Oslo sürecinden çıkarılan derslerle yeni görüşmeler bir takvime bağlı, daha önemlisi ‘silah bıraktırma’ nihai hedefiyle sürecek.
Doğru yaklaşımlar içeren bu süreç, dileriz sorunsuz yürür.
Büyük bir provokasyon olmaz ve uluslararası güçlerin cinleri de araya girmezse olumlu sonuç hiç de sürpriz sayılmaz.
Ama ilginçtir, tam bu süreçte MİT yönetimi hakkında Malatya’dan, akıllara Oslo sürecinin akıbetini getiren bir savcılık soruşturması haberi geldi.
TÜRKİYE’Yİ DİNLEMEK İSTEMİŞTİ
ERDOĞAN’ın, KCK soruşturması çerçevesinde başlatılmak istenen MİT’i yargılama sürecini sonlandırmasını anımsatmaya gerek yok.
Ancak ondan bağımsız beklenti; Başbakan’ın, görüşme için yetki verdiği MİT yönetimini sıkıntıya sokmamak, tam aksine desteğini arkalarında hissetmelerini sağlamak için savcılık talebini geri çevireceği yönünde.
Erdoğan’ın kararı, referandum ile oluşturulduğu savunulan ‘bağımsız yargı’ konusunda ikinci kez tereddütler yaşadığı şeklinde de yorumlanabilir.
Çünkü, bu yönde çeşitli açık ifadeleri olduğu ortada.
Ancak daha ilginci aynı
Erdoğan’ın, referandum öncesi iktidarın kuşkuyla baktığı yargının, o günkü MİT’le ilgili karar ve taleplerine yaklaşımıdır.
Şöyle ki; 2005 yılında Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, talebi üzerine MİT’e Türkiye genelinde her türlü iletişim aracı üzerinde dinleme yetkisi vermişti.
Ortaya çıkınca fırtına koparan bu karar için dönemin Diyarbakır Baro Başkanı, şimdiki CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, yargıç ve savcılar için HSYK’ya, MİT yöneticileri için de savcılığa suç duyurusu yaptı.
Bakın o suç duyurusunun MİT bölümü özetle nasıl bir seyir izledi.
ELYAZISIYLA “VERİLMESİ”
ELİMDEKİ kararlara göre, Tanrıkulu’nun dilekçesi üzerine savcılık harekete geçti, MİT görevlileri hakkında takibat için yasa gereği Başbakan’dan izin istedi.
Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Mustafa Çetin, 2005-36/8782 sayılı yazıyla, mahkeme kararları ve ilgili mevzuat gereği talebin reddini önerdi.
Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer de 3 Eylül 2005 günü yazıyı, “Uygun görüşle arz ederim” diye imzalayıp, “soruşturma izni” ibaresinin altını (.......) işaretiyle boş bırakıp Erdoğan’ın onayına sundu.
Yani, Müsteşar ve Yardımcısı iznin verilmesine karşı görüş belirtmişti.
Oysa Erdoğan aynı görüşte değildi; 3 gün sonra, boşluğu elyazısıyla “verilmesi” diye doldurup imzayı attı.
“O yargıya güven, bu yargıya güvensizlik” gibi tartışmalar bir yana Erdoğan, o gün en azından dinlemeler konusunda siyasi bir karar verdi.
Bugün verilecek kararın da aynı yönde okunması gerekir.
Peki, Başbakan o izni verdi de sonuç ne oldu?
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, 25 gün sonra “kovuşturmaya yer olmadığına” hükmetti.
Tanrıkulu da dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıdı, çıkacak kararı bekliyor.
Paylaş