Hükümetin Suriye politikasını tam kavrayamıyoruz.
Aylardır uzmanların görüşlerini okumaya, televizyonlarda izlemeye çalışıyoruz.
Bir türlü zihnimiz netleşemiyor.
Yorumcuların büyük çoğunluğuna göre, “Esad ve Baas yönetimi çok kötü, halkına zulmediyor, demokrasi yok, baskıcı... vs.”
Bu duruma karşı çıkanlar, ‘Özgür Suriye Ordusu’nun da sütten çıkmış ak kaşık olmadığını söylüyor.
Uluslararası toplum zaten kendi içinde homojen değil.
ABD ve İsrail, Türkiye ile aynı paralelde. Buna mukabil Rusya Federasyonu, İran ve Çin, Esad rejimine destek verir görüntü veriyor.
AK Parti, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı için henüz adayını belirlemedi.
Yapılan anketler, en fazla heyecanı sayın Binalı Yıldırım’ın uyandıracağı şeklinde.
Sayın Bakan’ın bu konuda çok istekli olmadığı biliniyor.
İlk anda iki sebep akla geliyor.
Birincisi, İzmir adaylığını siyasi kariyerinde bir ileri adım olarak algılamıyor olabilir.
Diğeri ise, gerçekçi bir gözlemle, İzmir’de AK Parti adayının Büyükşehir’i kazanmasının çok zor gözüktüğünü biliyor.
AK Parti’nin İzmir genelinde oylarının yüzde 37-38 bandında olduğu söylenir. Ancak yerel seçimlerde geçmişte olduğu gibi, MHP seçmeninin CHP’ye yönleneceği, aynı şekilde Manisa, Balıkesir gibi yerlerde, bu defa CHP’nin MHP’yi desteklemesiyle bir ittifak ortamı oluşturulacağı gözleniyor.
TÜRKİYE’de futbol, hani kent takımlarımızı ayrıca tutuyoruz da, büyük ölçüde GS, FB, BJK taraftarlığı üzerinden şekilleniyor.
Ben de Galatasaraylıyım. Kızdırma ve keyiflenme sırası şimdi bizde.
Bakınız, bizde futbol taraftarlığı enteresandır. Tercihlerimizin altında hiçbir sosyolojik gerekçe yatmaz. İşçi, patron, zengin, fakir, Türk, Kürt, Laz, CHP’li, AK Partili, MHP’li, Alevi, Sünni, işkenceci, mahkum...
Her kesimden insanımız, bir vesile, büyük ölçüde bu üç takımdan birine gönül vermiştir.
Halbuki dünya örneklerinde böylesi bir durum yoktur. İnternet üzerinden basit bir taramada, taraftarlık ve rekabetin sosyolojik kimliklerle irtibatlı olarak ayrıştığını görüyorsunuz. Protestan – Katolik, Katalan – İspanyol, işçi – burjuva, zengin – fakir, aşırı milliyetçi – ılımlı, mübadeleyle gelen – eski yerleşik...
İZMİR, güzel İzmir’imiz, merkezi yerleşme yerlerinde giderek “eskiyen” bir kent görünümünde.
Hani, tarihi bir doku olur, ona bir özenli bakarsınız ve bu haliyle, “yıllanmışlık” değerinize değer katar. Bizimki öyle bir durum değil.
Öteye gitmeyin, bu gün iç körfezi çepeçevre saran ve denizin önünde bir set oluşturan binalar tam bir problematik durum arz ediyor.
İlk yapıldıkları zamanlardaki “ucuz inşaat” tercihlerini hiç tartışmıyorum. Hiç olmazsa o zamanlar yeniydiler. Şimdiler de, hele Alsancak Kordon’dakiler neredeyse 50 yaşında oldu. Başlangıçtaki kalitesizlik, sonrasında Kat Mülkiyet Kanunu’ndan kaynaklanan zorluklar, bugünlere ekonomik ömrünü çoktan doldurmuş, rehabilitasyonu dört gözle bekleyen bir bina yığını getirmiş durumda.
Maalesef hukuk “bir hakkın kötü kullandırılmış” olmasını, kazanılmış hakka bir zarar olarak görmüyor.
O eski Kordon’u geri getirmek mümkün değil.
Bari diyorsunuz, kucağımızdaki bu ucubelerin, belirlenen standartlarda asgari bir estetik çizgiye getirilmesi sağlansa.
Cumhuriyet dönemi boyunca muhafazakarlar ve Kürtler kendini mağdur hissetmiştir.
Hafifçe vidaların gevşetildiği dönemlerde dahi, gerek muhafazakarların, gerek Kürtlerin ülke siyasetine dahil olmak üzere kurdukları siyasi partiler peş peşe kapatılmıştır.
Benzer durum Aleviler için de geçerlidir.
Muhafazakarlar bu süreçlerde sabırlı davranmış, devran değişince iktidar olmuşlardır.
Kürtlerin bu kadar sabırlı olduğu söylenemez. Küçük bir grup silah ve terörü metot olarak benimsedi.
Neticede bugün onlar da demokratik yöntemlerle bir sonuç olabileceklerine ikna olmuş gözükmektedir.
Kürtlere bu imkanı sağlayanların muhafazakarlar olması kimseye şaşırtıcı gelmemelidir.
TAVLA oynamayı bilmeyen pek azdır. Bu oyun, öyle bazılarının iddia ettiği gibi zara bağlı şans oyunu değildir. Şüphesiz şansın rolü büyüktür. Ancak kötü tercihlerle şekillendirilmiş ele, iyi zar fayda etmez. Buradan hareketle diyebiliriz ki, tavla şansı yönetebilme oyunudur.
Pokerin tavladan da bir üst özelliği vardır. Tavlada şansını yönetirken o anda karar verirsiniz. Oysa pokerde meseleye bir de zamanlama boyutu girer. Psikolojiden sosyolojiye diğer tüm bilimler de cabasıdır. Diyelim, açık poker oynuyorsunuz ve kapaktan iki as geldi. Şimdi, daha üç kağıt açılacak ve siz dört kez konuşabileceksiniz.
İşte olasılıklar
Bu noktada bir durum tespiti yapıldığında, şunları söyleyebiliriz: A-Şanslısınız, çünkü en iyi kağıtla bir başlangıç yapmışsınız. B- Elinizi erken belli ederseniz, herkez kaçar, hiçbir şey kazanamazsınız. C- Vuruşunuzu son ele saklarsanız, bu arada sizi geçme şansını rakiplerinize tanımış olursunuz ya da oyunu küçük tutarak son ele geldiğinizde, vuruşunuza itibar edilmezse, kağıdı heba etmiş olursunuz. D – İlk üç pot boyunca, acaba oyunu finale “sürükleyen” mi olmalısınız, yoksa rakiplerin potlarına aynen icabet eden mi? E- Rakipleriniz blöfçü mü, sağlamcı mı?, siz blöfçü mü tanınıyorsunuz, sağlamcı mı? Yoksa oyun küçükken hep blöfünü yakalatan, büyüyünce sağlam oynayan kurnaz mısınız? F - Rakiplerinizin ve sizin o günkü ruh haliniz nasıl? G – Size iki as gelmişken rakiplerinize düşen kağıtların gelişimi ne? H – Acaba daha antrede rest çekmek en tahrik edici oyun tarzı mı olur? I – Seansın başında mıyız, sonlarına mı yaklaştık? O esnada karlı mıyız, yoksa zararlı mı? İ – Büyük vuruş yaptığım rakibim seansı kazasız belasız mı kapatmak istiyor, yoksa yaralı aslan mı? J – Rakipler, ne kadar zeki, akıllı, soğukkanlı, deli, çılgın?...
Bu tespit ve soruları sonsuz sayıda artırabilirsiniz. Tüm olasılıkları birlikte değerlendirdiğiniz de, şansınızı zamanlamayla harmanlarken “acul” ve “bayat” konumuna düşmeyeceğiniz dapdar bir koridorda yürümek durumda kalacağınızı görürsünüz.
DİYELİM süreç başarılı oldu, biz “Türkler” bir biçimde “Kürt”lerle bir orta yol bulduk. Memleketimin dört bir yanına demokrasi baharı geldi. Zannetmeyin ki artık ortalık süt liman olacak. Unutmayın BDP ve onun temsil ettiği zihniyet netice itibariyle daha dünyevi değerlerden beslenerek siyaset yapıyorlar. Bu yönü itibariyle AK Parti’den CHP’ye ve MHP’ye sürpriz olmayan argümanlarla mücadele veriyorlar. Yani bu insanlar “Beyaz Kürtler...” Ama Mezopotamya bunlardan ibaret değildir. Oralar, bizlerin pek bilmekte, anlamakta zorluk çekeceği din eksenli, daha pek çok denge barındırır. Onlar kendilerine Kürt değil “Kürd” diyorlar. Çözüm vaki olursa, onların da sofrada yeri olacak. Bakalım tam demokratik Türkiye fotoğrafı bizleri ne gibi yeni hazımlara hazırlayacak. Hep deriz ya, bizler demokrasi acemisiyiz. Neler göreceğiz, neler öğreneceğiz, nelere önce tahammül edip sonra içselleştireceğiz, zamanla birlikte bunları yaşacağız.
Yurtseverlik
BURJUVA sınıfı ortaya çıkınca onun enstrümanı milli devletler oldu. Feodal düzenin ticari hayata getireceği kısıtlar böylece aşılmaya çalışıldı.
Zaman, globalleşmeyi derinleştirince bu defa ulus-devletler ölçek problemi yaratmaya başladı.
Burjuva sınıfı, kiliseyi dünyevi konularda sınırlamak için laiklik ilkesiyle milli aidiyeti sentezlemişti.
Kiliseye karşı mücadelede milli kimliği kullanan ve ticari ölçeği büyüten düzen koyucular, artık kendilerine ağırlık oluşturmaya başlayan yol arkadaşı bu kavramı da değersizleştirmeyi planlamaya başladılar.
Küreselleşmenin ulus-devletleri giderek demode kılmaya başlamasının mantığı büyük ölçüde budur.
BİZ İzmir’in gerçeklerini konuşmayı erteliyoruz.
Böyle olunca meydan bir biçimde belli bir pozisyon edinmiş kişilerin söylemlerine kalıyor.
İzmir bu zevatın ortaokul kompozisyonu tadındaki romantik belirlemelerinin çok ötesinde konuşulmaya, değerlendirilmeye, ihtiyaç gösteriyor.
“İzmir neyin sembolü” başlıklı yazımızda kendi bakış açımızdan bu amaçla bir deneme yapmaya çalıştık.
Olumluları geçiyorum, olumsuz tepkiler iki ayrı kategorideydi.
Birincisi, yukarıda belirttiğim ‘popüler kültür kurnazları’ndan geldi. Onlara adeta gün doğdu. Vasatın hegomanik patronları hissiyatı ile hemen karşı saldırıya geçtiler. Kimileri plastik bir zarafetle, kimileri de hakaret ve linçe varan tepkiler verdiler.
Diğer bir kesimse çok daha naif insanlara ilişkindi.
Kelimelere takıldılar