Paylaş
DİYELİM süreç başarılı oldu, biz “Türkler” bir biçimde “Kürt”lerle bir orta yol bulduk. Memleketimin dört bir yanına demokrasi baharı geldi. Zannetmeyin ki artık ortalık süt liman olacak. Unutmayın BDP ve onun temsil ettiği zihniyet netice itibariyle daha dünyevi değerlerden beslenerek siyaset yapıyorlar. Bu yönü itibariyle AK Parti’den CHP’ye ve MHP’ye sürpriz olmayan argümanlarla mücadele veriyorlar. Yani bu insanlar “Beyaz Kürtler...” Ama Mezopotamya bunlardan ibaret değildir. Oralar, bizlerin pek bilmekte, anlamakta zorluk çekeceği din eksenli, daha pek çok denge barındırır. Onlar kendilerine Kürt değil “Kürd” diyorlar. Çözüm vaki olursa, onların da sofrada yeri olacak. Bakalım tam demokratik Türkiye fotoğrafı bizleri ne gibi yeni hazımlara hazırlayacak. Hep deriz ya, bizler demokrasi acemisiyiz. Neler göreceğiz, neler öğreneceğiz, nelere önce tahammül edip sonra içselleştireceğiz, zamanla birlikte bunları yaşacağız.
Yurtseverlik
BURJUVA sınıfı ortaya çıkınca onun enstrümanı milli devletler oldu. Feodal düzenin ticari hayata getireceği kısıtlar böylece aşılmaya çalışıldı.
Zaman, globalleşmeyi derinleştirince bu defa ulus-devletler ölçek problemi yaratmaya başladı.
Burjuva sınıfı, kiliseyi dünyevi konularda sınırlamak için laiklik ilkesiyle milli aidiyeti sentezlemişti.
Kiliseye karşı mücadelede milli kimliği kullanan ve ticari ölçeği büyüten düzen koyucular, artık kendilerine ağırlık oluşturmaya başlayan yol arkadaşı bu kavramı da değersizleştirmeyi planlamaya başladılar.
Küreselleşmenin ulus-devletleri giderek demode kılmaya başlamasının mantığı büyük ölçüde budur.
Ülkemiz de bu süreçleri yaşamaktadır.
Genç cumhuriyet, laiklik prensibi üzerine inşa edilen bir milli devletti.
Yapısı gereği ekonomik olarak içe dönük bir modeldi.
Değişen dünyada ülkemize dair ekonomik yapı pabuçları sıkmaya başlayınca 1980’li yıllardan itibaren paradigma değişmeye başladı.
Fransız ihtilalından mülhem elitist vesayetçi yapı çatırdamaya başladı ve “demokrasi rüzgarları” adı altında yepyeni yapılanmalar talep edilir oldu.
Bugün AK Parti iktidarı dışa dönük bir vizyonun öncülüğünü yapmaya çalışıyor.
Elalemin Avrupa Birliği, Nafta, Şangay Beşlisi diyerek oluşturmaya çalıştığı yeni düzenin örneklerini denemeye gayret ediyor.
Irak ve Suriye Kürtleri ile belki de federatif ilişkilerin hayalini kuruyor.
İşte bu noktada, 20. yüzyılın başlarındaki makul gerekçelerle oluşturan devlet nizamı, ister istemez gözden geçirilmeye muhtaç kalıyor.
Giderek Avrupalı olmadığı anlaşılan Yunanistan’ın, belki 50 yıl sonra tekrar tarihi çatısına dönme ihtimalini gözden uzak tutmayın.
Böyle bir dünyada, refah odaklı bir toplum talep ediyorsak yeni anayasamızdaki kimlik tartışmalarına katı bir milliyetçilik üzerinden ısrarlı bakmak acaba doğru mudur?
Zihnimizdeki milliyetçi paradigmayı yurtseverlikle değiştirmek ve 21. yüzyılda bizi taşıyabilecek “insan odaklı” bir tarife dönüştürmek çok mu rahatsız edicidir? Hiç mi hazır değiliz bu hassasiyetleri hafifçe zorlamaya?
Bahar geldi
BAHAR, o kahredici güzelliği ile aklımızı alıp götüren tazeliği ile yeşil erikleriyle... Yine geldi.
Hani aynı biz, kararmış, kasvetli kış günlerinde karamsar anlam sorgulamaları yaparız ya... Ama, bu defa aylardan Nisan... Şimdi “inkar zamanı...” Sevinçli, kıpır kıpır ertelemelerdir hakikatimiz... Mutsuzluk sebeplerimize soluk aldırmak, “gamlı baykuş” hallerimizi ayıplamaktır şiarımız. Şimdi “beyaz sahifelere” dair hayallenmeler zamanıdır.
Paylaş