Paylaş
İZMİR, güzel İzmir’imiz, merkezi yerleşme yerlerinde giderek “eskiyen” bir kent görünümünde.
Hani, tarihi bir doku olur, ona bir özenli bakarsınız ve bu haliyle, “yıllanmışlık” değerinize değer katar. Bizimki öyle bir durum değil.
Öteye gitmeyin, bu gün iç körfezi çepeçevre saran ve denizin önünde bir set oluşturan binalar tam bir problematik durum arz ediyor.
İlk yapıldıkları zamanlardaki “ucuz inşaat” tercihlerini hiç tartışmıyorum. Hiç olmazsa o zamanlar yeniydiler. Şimdiler de, hele Alsancak Kordon’dakiler neredeyse 50 yaşında oldu. Başlangıçtaki kalitesizlik, sonrasında Kat Mülkiyet Kanunu’ndan kaynaklanan zorluklar, bugünlere ekonomik ömrünü çoktan doldurmuş, rehabilitasyonu dört gözle bekleyen bir bina yığını getirmiş durumda.
Maalesef hukuk “bir hakkın kötü kullandırılmış” olmasını, kazanılmış hakka bir zarar olarak görmüyor.
O eski Kordon’u geri getirmek mümkün değil.
Bari diyorsunuz, kucağımızdaki bu ucubelerin, belirlenen standartlarda asgari bir estetik çizgiye getirilmesi sağlansa.
Hukuki değişiklik, kamu desteği, bütünlüklü ve koordineli plan...
Hepsi bir arada, bir yerlerden yola çıkıyor olmamız lazım.
Herhalde İzmir, daha bir elli yıl bu mümtaz (!) binalarla yaşamaya devam etmeyecek.
Önce insanız
Falkland savaşında (1982) İngiliz Devlet Yayın Kuruluşu (BBC), Arjantin’e karşı savaşan İngilizler’den söz ederken, kendilerini her iki tarafa eşit mesafeye çekerek yayıncılık yapmıştı.
Bu duruma, başta Başbakan Margaret Thatcher olmak üzere bir kesim çok tepki gösterdi.
Bu denli tarafsız yayıncılık anlayışı İngiltere’de bile zorlanmıştı.
Yani kritik meselelere yaklaşırken, demokrasinin beşiği ülkelerde dahi aklın soğukluğuyla tutum almanıza pek müsaade etmezler.
Bugün de ülke meseleleri konuşulurken en büyük sıkıntı bu noktada yaşanıyor.
Örneğin çözüm sürecini değerlendireceksiniz, yaklaşımınızı milli ve dini değerler üzerinden yaptığınızda sanki akan sular duruyor.
Katılmayanlar bile bu yaklaşımı anlaşılır buluyor.
Neticede eşitlik, demokrasi falan dediğiniz de “Vatanı satıyorsunuz” söylemlerine karşı takatsiz kalıyorsunuz.
Ancak 21.yüzyıl bambaşka değerlere doğru evrilen bir çağ.
Evrensel demokrasi, insanı odağa oturtan ve özgürlükler üzerinden meseleleri yorumlayan bir yaklaşım.
Böyle olduğu içindir ki, mesela “vicdani ret” olgusuna AHİM olumlu yaklaşabiliyor, hedef gösteren nefret suçları dışında her türlü söylemi ifade özgürlüğü çerçevesinde kabul ediyor.
Ya da UEFA yabancı futbolcu kısıtlamasına karşı çıkıyor, Avrupa ya da Amerika kıtasında eşcinsel evliliklere cevaz veriliyor.
Yaklaşımınızın odağına “insan” yerleşince, onu koruyan elbise “temel hak ve özgürlükler” kumaşından dokunuyor.
İnsanların kimliklerini doyasıya yaşayabilmeleri, kültürlerini devam ettirebilmeleri, salt insan olmaları nedeniyle en doğal ve tartışılmaz hakları olarak kabul ediliyor.
Endişeler esir almasın
Vatan, millet, bayrak gibi kavramlar, bu esas üzerinden, bu anlayışa monte edildiğinde evrensel demokrasi yönünden bir çelişki oluşturmuyor, hatta aidiyet duygusunu artıran, bütünleştiren, doğru konuşlandırıldığı taktirde sarmalayıcı bir fonksiyon icra ediyor.
Bireyi arka plana alıp, soyut kavramları öne çıkardığınızda bu defa “çatışmacı” bir yaklaşımı besliyor, kamplaşma eğilimlerini artırıyorsunuz, toplumu “gücü gücüne yetene” kıvamına yönlendiriyorsunuz.
Bakınız, bu ikincisi kolay bir yoldur.
Tüm uygarlık tarihinin gelişimi, çektiği acıları tecrübe edinip, evrensel demokrasiye doğru evrilmeye çabalanmasının öyküsüdür aslında.
Kötü ihtimaller, derin endişeler bizlerin ruhunu esir almamalı.
Bugün konu çözüm süreci, yarın insanın temel hak ve hürriyetini kısıtlayan her şey.
Lütfen doğrultumuzu insandan yana belirleyelim, meşakkatli olacağını bildiğimiz bu yolda, olası olumsuzluklarda yalpalamayalım.
GÜNÜN ÖZDEYİŞİ
Milli içkimiz ‘su’dur.
Yoğurda katınca ‘ayran’
Rakıya katınca ‘bayram’ olur.
GÜNÜN KAFA KARIŞIKLIĞI
PKK bölücü örgüttü.
Çözüm sürecinde silahları bırakmayı kabul etti.
Bir kısmımız ayağa kalktı. “Bu süreç ülkeyi bölünmeye götürüyor”.
Pardon, o halde eskiye dönelim. Ama bu defa PKK’ya “bölünmeyi önleyici” örgüt demek durumda kalabiliriz.
Paylaş