Ferai Tınç

İsrail’de gizli buluşma

2 Temmuz 2010
İSRAİL Dışişleri Bakanlığı’nı kızdıran gizli buluşmayı destekliyorum.

Daha doğrusu gizli olup olmadığı beni ilgilendirmiyor, ben İsrail ile ilişkilerde karşılıklı güvenin yeniden sağlanmasını istiyorum. Çünkü ilişkilerin düzelmesi hem iki ülke, hem de Ortadoğu açısından çok önemli.
Bu ilişkilerin bozulmasının Türkiye’deki sonuçları, öngörülemeyecek riskleri de birlikte getiriyor. 
Bu, bir yandan Türkiye’nin Ortadoğu’daki benzersiz konumunu tehlikeye sokuyor, diğer yandan da içeride İsrail karşıtlığı ile beslenen gericilik rüzgarını güçlendiriyor.
Gizli buluşma ile ilgili olarak İsrail Başbakanlık açıklamasında görüşme talebinin Türkiye’den geldiği açıklansa da son haftalarda İsrail’den de girişimler yapıldığı belirtiliyor.
Bu buluşmayı kolaylaştıran adımlardan biri de şüphesiz, İsrail’in Türkiye’den gelen talebe sonunda kulak vermesi oldu. İsrail’in el koyduğu gemilerdeki yardım malzemesinin Gazze’ye Birleşmiş Milletler eliyle dağıtılması Dışişleri Bakanlığı’nda “memnuniyetle” karşılandı.  

İSRAİL Ticaret ve Çalışma Bakanı Ben Eliezer, yıllardan beri Türkiye’ye gidip gelen ve ilişkilere çok önem veren bir isim. 
Türkiye’nin, İsrail’den özün beklentisiyle ilgili olarak, “Yapılan yasadışı bir şey yok” diye açıklamalarda bulunsa da, Türk mallarına boykot çağrılarına da kararlı biçimde direnen o. Isınma turlarına Eliezer ile başlamak akıllıca bir seçim.

Yazının Devamını Oku

Takas anlaşması yeniden gündeme geliyor

28 Haziran 2010
TORONTO’da zenginler zirvesi (G8), Türkiye’nin de aralarında bulunduğu G20 toplantısından önce bir araya gelerek İran ile ilgili çok ilginç bir kararı açıkladılar.

Zirve’nin sonuç bildirgesinde İran, nükleer programı konusunda şeffaf bir diyaloga çağrılırken, Türkiye ve Brezilya’nın anlaşma sağlamak için harcadıkları çabalara da dikkat çekildi.

Uluslararası toplum bir yandan yaptırımları ağırlaştırma kararında ısrar ederken, diyalog kapısını da açık tutmak istiyor.

Bunun böyle olduğuna dair işaretler geçen hafta geldi.

Türkiye ve Brezilya kötü duruma düşürüldükleri için kenara çekildiler ama bu kez, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin İran ile takas anlaşması temelinde görüşmelere devam etmek istediği açıklandı.

Yazının Devamını Oku

Washington- Ankara güven bunalımı

27 Haziran 2010
TORONTO’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Barack Obama arasındaki görüşme öncesi her iki başkentten ilginç açıklamalar geldi. İstendiğinde, “resmi değil ki” diyerek inkâr edilebilecek türden olan bu mesajlar medya üzerinden verildi.
Obama Yönetimi’nin Avrupa işlerinden sorumlu üst düzey diplomatlarından Philip Gordon Amerikan Associated Pres Ajansı’na yaptığı açıklamada, “Biz Türkiye’nin NATO’ya, Avrupa ve ABD’ye bağlı kalmaya devam ettiğini düşünüyoruz ama bunun gösterilmesi lazım” dedi.
Türkiye’nin İran’a karşı yaptırımlara “hayır” oyu kullanmasından sonra Washington’dan bu yönde gelen ilk mesaj bu.
Gordon açıklamasında Yönetimin Türkiye ile sorgulanmaya başlandığını söyledi ve “Bu durum da, Türkiye’ye bazı konularda, istediği desteğin verilmesini zorlaştırıyor” dedi.
Bu açıklama tahmin edileceği gibi Ankara’da büyük tepki uyandırdı.
Cuma günü bir grup gazeteci ile bir araya gelen deneyimli diplomatlardan birini, “Türkiye’ye karşı çıkanlar sahtekârlık yapıyorlar” sözleriyle tepkisini açıkça ortaya koyacak kadar kızdırmıştı.
¡¡¡
ANKARA, İran ile imzalanan takas anlaşmasının, tıpkı Brezilya’nın olduğu gibi ABD’nin talebi üzerine sonuçlandırıldığı tezinde ısrarlı.
Geçen yıl Ekim ayında Atom Enerji Ajansı Başkanı Baradei’in takas teklifi ile başlayan süreç Washington’un olur vermesiyle start aldıktan sonra, Tahran’ın uzun süre müzakerelerdeki “sert” tavrı nedeniyle sürüncemede kalmıştı.
Nisan ayında Dışişleri Bakanlığı’ndan bir heyet Washington’da ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile görüştüğünde, ilk teklifte belirlenen uranyum miktarının artık yetersiz kaldığı bunun artırılması gerektiği önerisi ile karşılaştı.
Ama Başkan Obama ise, Brezilya ve Türkiye’ye gönderdiği mektuplarda ilk önerideki miktar üzerinde durmuştu.
Cuma günü bir grup gazeteciye bilgi veren dışişleri yetkilileri, tabii ki Obama’nın önerisinin esas alınması gerektiğini, kendilerinin de öyle yaptıklarını söylediler.
Ankara’ya göre, takas anlaşması ile yaptırım sürecinin eş zamanlı gitmesi konusunda Washington ile uzlaşılmıştı.
Ama sonuç tam bir karmaşa oldu. Washington anlaşmaya karşı çıktığı gibi yaptırımları hemen devreye soktu. Türkiye yarı .yolda mı bırakıldı? Yoksa Ankara, ABD’nin yaptırımlarla ilgili ilk kez Güvenlik Konseyi’nde sağladığı uzlaşmadan feragat edemeyeceğini hesaplayamamış mıydı?
Dışişleri yetkililerine göre Kasım ayında yapılacak Kongre seçimleri yüzünden Yönetim içindeki bir kanat İran’a karşı daha sert tutum almaktan yana ağırlık koydu. O yüzden yaptırımlar devreye girdi.
¡¡¡
TAKAS ve yaptırımlar konusundaki çalışmaların İran’a karşı “havuç ve sopa” diplomasisi olarak uygulandığı söylense de, bu anlaşma imzalandıktan sonra Türk Hükümet yetkililerinin “Artık yaptırımlara gerek kalmadığı” açıklamaları kafaları bulandırıyor.
Türkiye, takas anlaşmasını gerçekten yaptırımları engelleyeceğine inandığı için mi yaptı, yoksa ABD ile birlikte İran’a karşı ortak bir politik manevranın parçası olarak mı oyundaki yerini aldı?
Bugün Türkiye ile ABD arasındaki güven bunalımını görmezden gelmek mümkün değil.
Türkiye’yi müttefiklerinin “sahtekârlığına” kurban gitmiş, “aldatılmış ve terk edilmiş” durumuna ne düşürdü ve nasıl düşürdü?
Yazının Devamını Oku

Savaş ortasında asker-sivil çatışması

25 Haziran 2010
BİR toplantı için İstanbul’da bulunduğu sırada konuşma fırsatı bulduğum General, “Önümüzdeki günlerde başlayaca-ğımız operasyon, bu savaşı kazanıp kazanmayacağımızın kıyafetli provası olacak” demişti.

Bunu söyleyen, dün Obama tarafından işine son verilen Afganistan çok uluslu güç (ISAF) komutanı General Stanley McChrystal’di ve bugün piyasaya çıkan Rolling Stone Dergisi’nde yer alan bir yazı nedeniyle işini işini kaybetti.

Yazıda, General ve çevresinin Obama ve yönetimini alaycı biçimde eleştiren açıklamaları yer alıyordu. Yazı, Afganistan’daki Amerikan komuta kadrosunun sivillere baş kaldırısıydı.

Başkan Yardımcısı Joe Biden’dan, alaylı söz edildiği, ABD’nin Afganistan Büyükelçisi’nin kariyeristliği, General’in, İngiltere Büyükelçisi ile daha iyi anlaştığı, Taliban ile ilişki kurulmasını isteyen ve sürekle yeni fikirler ile gelen Başkan’ın Afganistan Özel Kordinatörü Richard Hoolbroke’un mesajlarıyla onu bunalttığı gibi bilgiler yer aldı dergide.

Rolling Stones bayilere ulaşmadan, yeni medya sayesinde haber günler önce duyuldu. Eğer Twitter gibi yeni mecralar olmasaydı belki de mesele bu kadar büyümeyecekti.

Yazının Devamını Oku

Komplo teorileri ile sorumluluktan kaçmak

21 Haziran 2010
OLAYI duyar duymaz, hükümetten gelen ilk tepkiler, PKK saldırısının faturasını “dış güçlere” kesmek yönündeydi.

Bu iddianın sadece satıcısı değil alıcısı da çok bu günlerde.  

Geri kalmış ülkelerde iç politika sorunları derinleştikçe, muhalefetin kontrol dışına çıkmasından endişe eden yöneticiler, dış düşmana sarılırlar.  

Türkiye’nin yaşadıklarını İsrail ve ABD ile son günlerde yaşanan krizlere bağlayarak açıklamaya çalışmada da aynı zihniyetin izleri var.
Gazze’ye yardım nedeniyle yaşanan acılardan sonra, İsrail ile ilişkiler tarihin en krizli dönemlerini yaşıyor.

Yazının Devamını Oku

Şiddetle değil, el ele

20 Haziran 2010
BİR tek çocuğun hayatı sönse bile, oturup ağıt yakmamız gerekirken, ücralarda ölüme teslim ettiğimiz çocukların başlarına gelenler karşısında yine bildik sözcükleri tekrarlıyor Türkiye.

Acıları şehadet öyküleri teselli etmiyor artık.
Ne de “Türkiye’yi engellemeye çalışan dış güçlerin oyunu” huzursuz yüreklere su serpiyor. 
Başbakan, “Hangi güçler adına taşeronluk yaptığı halkımız tarafından bilinen terör örgütü?” diyor.
AKP Başkan Yardımcısı Cemil Çiçek, “Türkiye ne zaman ayakları üzerinde dursa dış güçlerih bunu engellemek için harekete geçtiklerini” söylüyor.
Eğer hükümetin bu konuda bilgisi varsa açıklamalı.
Akla ilk gelen ABD ve İsrail. 
Madem böyle bir şüphe var o zaman neden bir AKP heyeti Washington’da savunma peşinde? 

Yazının Devamını Oku

Avrupa’dan ince mesaj

18 Haziran 2010
AVRUPA Parlamentosu, dün Gazze ile ilgili olarak İsrail Hükümeti’ne yönelik ağır bir karar aldı. Parlamento, Gazze’ye insani yardım filosuna karşı girişilen saldırı konusunda “uluslararası ve tarafsız” bir soruşturma komisyonu kurulmasını isterken, Gazze’ye ablukanın da hemen kaldırılması çağrısı yapıyor.
Kararda, Hamas’a da çağrı var. Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırılarına son verilmesi ve esir İsrail askeri Gilad Şalit’in de serbest bırakılması isteniyor.
İsrail’in güvenlik endişelerini gidermek üzere Avrupa Birliği’nin sınır gözlemciler misyonunu canlandırması da önerilen kararda Türkiye’ye de mesaj var.
“Türkiye, diplomatik ve siyasi çabalarını Filistin halkına yardım etmeye ve Ortadoğu barışına katkıda bulunmaya yoğunlaştırmalıdır” deniyor.
Meselenin böyle bağlanması iyi doğrusu. Çünkü karar tartışılırken Türkiye’ye yönelik çok ağır suçlamalar gündeme geldi. Kimi parlamenter çok sert biçimde Türkiye karşıtı açıklamalar yaptı. Türkiye’ye karşı komisyon kurulmasından söz edenler bile oldu.
Bunlara rağmen, Türkiye ile ilgili bölümde ölçülü dil kullanılması önemli.
Ama bu mesajın bir başka anlamı daha var. Çatışmacı dili bir kenara bırakın, Filistin halkına yardım için diplomatik çabalara ağırlık verin anlamına geliyor.

BRÜKSEL bu günlerde Türkiye konusunda çelişkili duygular içinde.
“Türkiye’nin Avrupa vizyonunu kaybetmemesi” için bir şeyler yapılması gerektiğini söyleyenler de var, “Türkiye ait olduğu yere dönmek istiyor biz ne yapabiliriz” diyenler de.
Aynı karışık sesler ABD’den de geliyor. Beklendiği gibi neo-con’lar Türkiye’nin NATO üyeliğine son verilmesi noktasına kadar işi götürürken, Türkiye’nin kaybedilmemesi gereken bir müttefik olduğunu görenlerin itirazlarıyla karşılaşıyorlar.
Başından beri aynı şeyi söylüyorum. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, dış politikayı sokakta yapmak gibi bir alışkanlığı olmasaydı bugün durum farklı olacaktı.
Türkiye ile ilgili eksen tartışmaları ile akıllar karışmayacaktı.

İSRAİL Hükümeti Gazze’ye ambargoyu gevşetme kararı aldı. Tabii ki bu adım yeterli değil. Bu gevşeme bu kadarla kalmayacak. İsrail, uluslararası baskı karşısında Gazze’ye ablukayı kaldırmak zorunda kalacak ancak, bu süreçte Hamas’a da sorumluluk düştüğü hiç unutulmamalı.
Bu sorumluluğu hatırlatacak etkili güçlerden biri de şüphesiz Türkiye. Önümüzdeki dönemde süreçte Türkiye’nin diplomatik çabalarına da ihtiyaç var.
Ama bu İsrail ile kavga ederek, parmak sallayarak mümkün değil.
Hele de Başbakan Erdoğan’ın sadece İsrail’i değil, “arkasındakilerden yüz buluyor” diye “model ortağımız”(!) ABD’yi de hedefe oturtan üslubuyla hiç mümkün değil.
Eleştiriler, karşıdaki kamuoylarında tepki uyandıracak boyutlara varıp, diplomasiye yer bırakmayacak biçimde gündeme oturduğunda, hesap soracakken, hesap verecek duruma düşme tehlikesini de unutmamak lazım.

AVRUPA Parlamentosu kararı aslında Türkiye’nin istekleri ile de uyumlu.
Önümüzdeki günlerde, Ortadoğu barışı için yeniden çabalar artacak, dikkatler bölgede yoğunlaşacak. Türkiye’nin uluslar arası toplum ile birlikte hareket etmesi ve diplomatik süreçte üzerine düşeni yapması eksen tartışmalarına son vermek için de iyi bir fırsat.
Yazının Devamını Oku

Eksenin popülizm aynasındaki aksi değişik

14 Haziran 2010
TÜRKİYE eksen mi değiştiriyor?

Başbakan Erdoğan, bu görüşte olanlara çok sert karşılık veriyor, “İsrail yanlısı kara propaganda” yapmakla suçluyor. Başbakan net biçimde, “Hayır biz eksen değiştirmedik, biz Batı ittifakının üyesi ve sistemin bir parçasıyız” demiyor ama bunun aksini söyleyenlere ne kadar kızdığını görünce, bunu kast ettiğini anlıyorum.
Cumhurbaşkanı Gül de eksen kayması tartışmasının “doğru olmadığını” söylüyor.
AKP Başkan Yardımcısı Arınç’a göre de eksen kayması yok. Güvenlik Konseyi’nde İran’a yaptırım konusunda “Hayır” oyu kullanılmasının “ilkeli duruş neticesi” olduğunu söylüyor, “bundan dolayı ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin hiçbir biçimde olumsuz etkilenmeyeceğini sanıyorum” diyor. Yani ABD ile ilişkilere önem vermek hükümet için hâlâ önemli!
Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan da Türkiye’nin ihracatının yüzde 60’ının Avrupa’ya yapıldığını söylüyor.
AKP Hükümeti,  İsrail ile ilişkilerin tıkanmasının ardından BM Güvenlik Konseyi’nde İran için kullanılan “Hayır” oyuna kadar uzanan çizginin bir eksen kayması anlamına gelmeyeceğini her gün tekrarlıyor.

DEMEK ki AKP’nin niyeti bu. Yani Batı ittifakının güvenilir bir müttefiki olarak yola devam etmek. Günlerdir bu konuda cümle âlemi, sinirli bir biçimde ikna etmeye çalışıyorlar.
Ama bu soruların sorulması da boşa değil. Çünkü AKP, can yoldaşım dediklerine “canın çıksın” diye seslenmeye başladı. 

Yazının Devamını Oku