Komplo teorileri ile sorumluluktan kaçmak

OLAYI duyar duymaz, hükümetten gelen ilk tepkiler, PKK saldırısının faturasını “dış güçlere” kesmek yönündeydi.

Haberin Devamı

Bu iddianın sadece satıcısı değil alıcısı da çok bu günlerde. 

Geri kalmış ülkelerde iç politika sorunları derinleştikçe, muhalefetin kontrol dışına çıkmasından endişe eden yöneticiler, dış düşmana sarılırlar. 

Türkiye’nin yaşadıklarını İsrail ve ABD ile son günlerde yaşanan krizlere bağlayarak açıklamaya çalışmada da aynı zihniyetin izleri var.
Gazze’ye yardım nedeniyle yaşanan acılardan sonra, İsrail ile ilişkiler tarihin en krizli dönemlerini yaşıyor.

Bu krizin nasıl aşılacağı konusunda ise şimdilik hiçbir ipucu yok. 

Şiddet bu ülkenin en önemli sorunu. Dış düşmanı hedef göstermek bu sorunu nasıl çözecek? 

Savaş mı açacaksınız dış düşmanlara? 

Haydi savaş açtınız, bu neye yarayacak? İçerdeki sorununuzu çözecek mi? Tam tersi dünya tarihi benzer durumlarda o ülkenin iç sorunlarının daha da derinleştiğinin örnekleri ile dolu.

Şiddet ortamını dağıtmak, onu besleyen sorunları çözmek bizim işimiz. Bir ülke içeriden zayıfladığında dış dinamiklerin bundan yararlanmak isteyeceği kesin. Bunu tartışmıyorum. Ama içerideki sorunları sadece dış dinamiklere bağlamanın doğru olmadığını vurgulamak istiyorum. Bu ancak bir “bahane” olur.

İSRAİL ile Türkiye arasında tam bir söz düellosu yaşanıyor. Bunun sakıncaları ortada. Ama iki taraf ta sınırlarını aşmış durumda.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın İsrail halkını tenzih ederek hükümeti hedef alan sözlerine yanıtlar peş peşe gelmeye başladı.

Dün de İsrail Turizm Bakanı Stah Misezhnikov, Başbakan Erdoğan’a yüklendi ve “Erdoğan görevi bırakmadığı sürece iyimserliğin söz konusu olamayacağını” söyledi. 

Bu çok hassas bir nokta ve içerde de dışarıda da iyi bilinmeli, ayırt edilmeli.   

Ülkeler arasındaki ilişkiler normal kanallarından çıkıp sokağa döküldüklerinde çok ters tepkilere yol açabilirler.

Ülkelerin birbirlerinin iç işlerine karışmamaları ilkesi gerçekten de ikili ilişkilerin selameti açısından son derece önemli bir ilke. Demokratik değerlerle ilgili uyarıları bu kapsam dışında tutuyorum. Çünkü bu değerler ikili ilişkilerin temelini de sağlamlaştırır.

Ama bir ülkenin seçimle iş başına gelmiş olan hükümetini hedef tahtası haline getirmesi, onun için ömür biçmeye kalkışması kabul edilemez.
Türkiye’de, Erdoğan Hükümeti’ne karşı olanların İsrailli bakanın sataşmalarından memnun kalacaklarını sanmak tamamen siyasi bir körlüktür.

Aynı şey İsrail vatandaşları için de geçerli. “Halkına karşı değilim ama” diye başlanan cümle, İsrail hükümetine ağır hakaretlerle bitiyorsa buna hiçbir İsrail vatandaşı tepkisiz kalmaz.

KÜRT meselesini ve tırmanan şiddeti dış düşmanların marifeti olarak göstermeye çalışmak da, başka ülkelerle ilgili şüphelerin aydınlatılmaması da aynı derece sorumsuzluktur.   

Öte yandan, AKP Hükümeti’ni hedefe oturtarak Türkiye’de taraftar bulabileceğini düşünenler varsa, burada şunu hatırlatmakta yarar var.
Türkiye’de hiç kimse, AKP’ye ne kadar karşı olursa olsun, herhangi bir ülkenin, PKK’yı kullanarak ya da kullanmadan hükümeti hırpalamasına da göz yumamaz.

Yazarın Tüm Yazıları