Şiddetle değil, el ele

BİR tek çocuğun hayatı sönse bile, oturup ağıt yakmamız gerekirken, ücralarda ölüme teslim ettiğimiz çocukların başlarına gelenler karşısında yine bildik sözcükleri tekrarlıyor Türkiye.

Haberin Devamı

Acıları şehadet öyküleri teselli etmiyor artık.
Ne de “Türkiye’yi engellemeye çalışan dış güçlerin oyunu” huzursuz yüreklere su serpiyor.
Başbakan, “Hangi güçler adına taşeronluk yaptığı halkımız tarafından bilinen terör örgütü?” diyor.
AKP Başkan Yardımcısı Cemil Çiçek, “Türkiye ne zaman ayakları üzerinde dursa dış güçlerih bunu engellemek için harekete geçtiklerini” söylüyor.
Eğer hükümetin bu konuda bilgisi varsa açıklamalı.
Akla ilk gelen ABD ve İsrail.
Madem böyle bir şüphe var o zaman neden bir AKP heyeti Washington’da savunma peşinde?
İçeride İsrail’e ve ABD’ye meydan okuyup, dışarıda İsrail lobisini ve Amerikan düşünce kuruluşlarını ikna turlarına neden gidiliyor?

ABD Dışişleri Bakanlığının Terörle Mücadele Koordinatörü Büyükelçi Daniel Benjamin’in geçen hafta Türk yetkililerle yapılması planlanan terörle mücadele toplantısına katılamaması bir işaret miydi?
Gazze olayı ve İran ile ilgili oylama yüzünden istihbarat alışverişinde aksama mı oldu?
Eğer, hükümet yetkililerinin imaları bu doğrultudaysa; eğer ABD ceza olsun diye terörle mücadelede engel çıkartıyorsa bir hükümet bunu karşılıksız bırakamaz.
Değil savunma heyetleri göndermek, diplomatik ilişkileri gözden geçirmeyi gerektiren ciddiyette bir durumdur bu.
Eğer değilse, bu da kamuoyunu böyle can yakıcı bir konuda yanlış yönlendirmek demektir.
Sorumlulukları başkalarına atmak, dışarıda hedef göstererek içeride hedef olmaktan kurtulma çabası değildir de nedir?
Üstelik yanlış teşhistir. Teşhis doğru olmazsa, yıllardan beri Türkiye’nin enerjisini kemiren bu sorunun çözüm önerileri de doğru olmaz.
Sonuç ise yine çatışma, yine ölüm demektir!
      
TÜRKİYE’nin şanssızlığı, şiddete karşı barışçı yöntemleri savunan bir muhalefet cephesinin bulunmayışı.
Dün muhalefet temsilcilerinin tepkilerini dinlerken, yıllardan beri yapılan ve hiçbir sonuç vermediği ortada olan önlemlerin yeniden gündeme taşındığını gördük.
BDP de PKK ile devlet arasında sıkışıp kalmış halde.
PKK’nın şiddetine karşı çıkmadan, bölgede süren askeri ve siyasi operasyonlara karşı çıkmak barış istediğini söyleyen bir partinin samimiyetini sorgulatmaz mı?
Tıpkı, PKK’nın küçük çocukları dağlara çağırarak ordunun önüne atmasına ses çıkartmadan, kentlerde taş atan çocukların haklarını savunmadaki samimiyetsizlik gibi.
Aynı samimiyetsizlik, devletin şiddet uygulamasına karşı olmadan PKK şiddetine karşı çıkanlar için de geçerli.
Şiddet şiddeti tırmandırıyor.
Muhalefetin de bir tek evladının burnu bile kanamadan Türkiye’nin birliğini sağlama sorumluluğu var. Muhalefet bu noktaya ulaşmadan, hangi hükümet olursa olsun Kürt meselesini çözüm açılımında samimi olamaz.
Ama hükümetin kararlı siyasi önderliği olmadan da, çözüm için en geniş uzlaşma temeli sağlanamaz.
      
CANIMIZ her yandığında tekrarlanan beylik açıklamalar artık bu acıyı dindirmiyor. Çocuklarımız ölüyor, kimyamız bozuluyor, nefret tohumları saçılıyor.
Birbirimizi suçlamayı bırakıp, birlikte çözüm aramak için daha bekleyecek hal kaldı mı bu ülkede?

Yazarın Tüm Yazıları