Ferai Tınç

Sansürden nasıl hesap soracağız?

25 Temmuz 2010
12 Eylül ile hesaplaşmak istiyorsak “evet” diyeceğiz. Darbeleri, müdahaleleri tarihe gömmek istiyorsak “evet” diyeceğiz.

Anayasa değişikliği paketini kabul ettirmek için Başbakan Tayyip Erdoğan bu noktayı öne çıkartıyor.
12 Eylül’den hesap sormak bir Anayasa değişikliğine mi bağlı? Keşke öyle olsaydı. Bu demokrasi kültürünün gelişmişliği ile ilgili bir şey.     
Eğer demokrasi talebi toplumda bir hak olarak benimsenseydi, darbelerin hesabı sorulur ya da bu konuda nasıl davranılacağına ilişkin bir uzlaşma ortaya çıkmış olurdu. 
Darbecilere yargı yolunun açılmasıyla Türkiye’nin demokrasi yolunda son adımı da atacağı izlenimi yaratılıyor.
Doğru değil. Dün Türkiye’de sansürün kaldırılışının 120’inci yıl dönümüydü.
120 yıl sonra bugün neredeyiz?
Belki gazeteler artık sansür memurlarına gönderilmiyor ama o ruh hâlâ devrede.

Yazının Devamını Oku

Karpuzu fazla kaçırmak

23 Temmuz 2010
KARPUZU fazla kaçırmasaydık, sofradaki tartışma o saatlere kadar sürmezdi, biz de sıcak bir yaz akşamı dünyayı ve Türkiye’yi kurtarmak için o kadar yormazdık kendimizi. Ama karpuz bu, kabuğundaki gibi durmuyor ki?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, “içki içmeyin meyve yiyin” tavsiyesinden sonra konuşmalar böyle başlayacak. Ama bir soru aklımı fena halde kurcalıyor.
Erdoğan, sigaraya karşı mücadelesi nedeniyle Dünya Sağlık Örgütü tarafından ödüllendirildiği törende, “meyve yiyin” tavsiyesinde bulunurken, “Ben halkımı seviyorum, insanımı seviyorum onun da sağlıklı yaşam içerisinde olmasını istiyorum. Bunu başka yerlere çekmenin hiçbir anlamı yok” dedi.
Ya yarın bir başkası o koltuğa oturduğunda, “Ben halkımı daha çok seviyorum, içki de yararlıymış, meyveyi bırakın içkiye başlayın” derse.

Ya her başbakan karşımıza bizim için en iyisi olduğuna inandığı beslenme listeleri ile gelir,mutfak düzenimizi altüst etmeye kalkarsa?

Neden olmasın, halkını en çok seven, işini en iyi yapandır diyenlerden çekmedik mi ne çektiysek.

Ben, dile dolanan halk sevgisinden korkarım.

Hele de ceket ceplerinden aniden çıkan eski mektuplara, dünya alem önünde gözyaşı dökülmesini hiç sevmem.

Hiçbir şey yapmadan bir şeyler yapılıyormuş izlenimi vermede kullanılan bir yöntemdir ki sadece anlamayan hak eder.

MISIR DA HATIRLATTI

Meyveden içkiye fanteziler arasında gündemdeki gerçekler yine geri plana düşüyor. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’dan sonra şimdi de Mısır da Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerinin düzelmesi gerektiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ziyareti sırasında düzenlenen basın toplantısında Hüsnü Mübarek’in sözcüsü Süleyman Awwad, “Türkiye bölgede üzerine düşen rolü yeniden oynamak istiyorsa İsrail ile arasındaki sorunlu ilişkiler buna yardımcı olmaz” dedi. Awwad, İsrailli bakan Ben Eliezer ile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu arasındaki görüşmeden sonra her iki tarafın da gerilimi kontrol altında tutabilmek için çeşitli kanallardan çalıştıklarını söyledi.
Awwad’ın altını çizdiği bir konu da önemliydi.

O da Mısır’ın bölgede oynadığı liderlik rolüne Türkiye’nin dün olduğu gibi yarın da katkıda bulunacağıydı.

Ama İsrail ile ilişkilerde yaşanan sorun bu durumu engelliyor.

İç politikaya yönelik fiyakalı nutuklar fırsat vermiyor ama Türkiye ile İsrail arasında bazı gelişmeler olduğu görülüyor.

Örneğin, iki gün önce İsrail, gösterilerden uzak durulması ve yerel halk ile siyasi sohbetlere girilmemesi koşuluyla, 31 Mayıs’ta getirilen Türkiye’ye seyahat yasağını kaldırdı.

Dört tane İsrail yapımı Heron’un eylül ayında tesliminde de bir aksama olmayacağı anlaşılıyor.

İÇ POLİTİKA SÜRÜKLÜYOR

EYLÜL ayında Türkiye BM Güvenlik Konseyi’nin dönüşümlü başkanlığını üstlenecek. İsrail’den beklenen özür borcu ve Mavi Marmara’da öldürülen Türklerin ailelerine tazminat talepleri karşılanır mı karşılanmaz henüz belli değil. Ama Türkiye’nin başkanlığında Gazze olaylarını kınayan Goldstone raporunun BM Güvenlik Konseyi’ne gelmesi olasılığı büyük.
Yazının Devamını Oku

Beşar Esad geri adım mı attı?

19 Temmuz 2010
SURİYE Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Madrid’de İspanya Başbakanı Zapatero ile düzenlediği ortak basın toplantısında Türkiye hakkındaki sözleri olay yaratınca, bir hafta sonra derhal bir grup gazeteci davet edildi ve “yanlış anlama” düzeltildi. Esad, basın toplantısında “ İsrail ile ilişkiler düzelmezse, Türkiye’nin barış müzakerelerindeki yerini koruması zor olur” demişti.
Bu açıklama, Türkiye’nin bölgedeki rolünün sona erdiği yorumlarına yol açtı.
Bir hafta sonra Esad bunu düzeltmek için, “Türkiye’nin arabuluculuğu olmadan Ortadoğu’da barışın mümkün olamayacağı” mesajını verdi.
Zıt gibi görünseler de, her iki açıklama gerçeği yansıtıyor.
İsrail ile ilişkilerin kesilme noktasına geldiği bir sırada Ankara’nın herhangi bir arabuluculuk rolü oynaması imkânsız.
Esad ilk açıklamasında bu noktaya işaret ediyor. Ve Türkiye’nin barış sürecinin çok önemli bir parçası olduğunu söylüyor.
Washington’un Suriye ile İsrail arasında dolaylı turlara başladığı bugünlerde Türkiye’nin gündeme getirilmesi tesadüf değil.
Türkiye, önümüzdeki dönemde gerçekten önemli rol oynayabilir. Barış sürecinin tüm aktörleri bunun farkında.
Bu yüzden de İsrail ile ilişkilerin düzelmesi için baskılar geliyor. Ama Obama Yönetimi’nin zayıflığı, İsrail lobisinin etkisi işi zorlaştırıyor.

BEŞAR ESAD’ın açıklamaları yaptığı günlerde Washington’un, Suriye ile İsrail arasında dolaylı arabuluculuk turları için devreye soktuğu Senatör Arlen Specter Şam ve Kudüs’e gitti.
Kimilerine göre talep Şam’dan gelmişti, kimileri de bunun bir Washington inisiyatifi olduğunu söylediler.
“Syria Now” adlı web sitesi ABD’nin, Şam Yönetimi’nden İsrail ile doğrudan görüşmelere başlaması için Filistin Hükümeti’ne destek istediğini ileri sürdü.
Gerçekten de İsrail ile Filistin arasındaki doğrudan görüşmelerin başlamasının önünde şu aşamada ciddi sorunlar var. Suriye’nin desteği sürecin hareketlendirilmesinde çok önemli. Arap ülkeleri ise şüpheli yaklaşıyorlar.
Obama Yönetimi’nin Suriye’yi devreye sokmak için havuç-sopa politikasına ağırlık vermeye başlamasının nedeni de bu zaten.
Bir yandan Senatör Specter’ı Esad’a gönderen Obama Yönetimi öte yandan Suriye’ye yaptırımların devamına karar veriyor.
Yine aynı günlerde, 15 Temmuz’da, ABD’nin Uluslararası Atom Enerji Ajansı’ndaki temsilcisi Glynn Davies, Suriye’yi Kuzey Kore ile gizli ilişkiler içinde olmakla suçluyordu.
Davies, Eş-şark el Evsat Gazetesi’ne yaptığı açıklamada, esas olarak İran’ın uranyum zenginleştirmeye devam etmesiyle ilgili açıklamalar yaparken hemen yanına Suriye’nin nükleer calışmalarıyla ilgili “şüpheleri” de sıralıyordu.
“Suriye’nin UAEA ile işbirliği yetersiz, denetim olanağı tanımıyor. Ve Kuzey Kore ile yasa dışı işler yapıyor” diyordu.

OBAMA Yönetimi, Suriye ile ilişkilerde hatalar yaptı. Büyükelçi atama kararı almasına rağmen, engelleri aşıp bu kararını hayata geçiremedi. Barış görüşmelerini canlandırmak için attığı adımların sonunu getiremedi.
Ne yazık ki Obama Yönetimi’nin Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin düzelmesini sağlayacak gücü de yok.
Ama Beşar Esad’ın dediği gibi, Türkiye ile İsrail ilişkileri düzelmezse, Türkiye’nin barış masasındaki yerini koruması zor. Türkiye barış sürecinde önemli ama boşluklar her zaman dolar. Bunu da unutmamak lazım.
Yazının Devamını Oku

Daima yaşamı seçmek

18 Temmuz 2010
ÇOCUK sahibi olmasa da bir bebeğin büyümesine uzaktan ya da yakından tanıklık etmeyen yoktur.

Onun hayata sarılışında doğanın sırrına en yakın noktada olduğunu hissetmeyen de, adını koyamasa da bir çocuğun yüzüne bakarken içinden sadece iyi duyguların yükseldiğini fark etmeyen de.
Bunları söylerken o kadar iddialıyım ki, ölü bedenler üzerinden yapılan siyaseti anlamam mümkün değil.
Yaşamı seçmek varken ölümle verilen başarı vaatlerini duydukça yükselen bulantıyı bastıramıyorum.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, muhalefet partileri ile görüşme turlarına BDP’yi neden katmadığı sorusuna verdiği yanıtı görünce ürperdim.
Başbakan, BDP’nin, işkence iddiasının araştırılması için kendisine ve Meclis’e öldürülen PKK’lıların resimlerinin gönderilmesine kızmış. “Sana avukatlık görevi düşmez” diyor, BDP’yi PKK’nın avukatlığını yapmakla suçlayarak.
Ama burada durmuyor Başbakan devam ediyor, “Bizim de 10 bin şehidimiz var” diyor “Biz de onlara şehit resimleri mi gönderelim.”
Açılım’ı savunurken “O analar da bizim vatandaşlarımız” demiş olan bir insanın, ağzından çıkan birlik mesajının önemini bilen Başbakan’ın, genç bedenler arasında dolaşıp bizim-sizin ayrımını nasıl bu kadar rahat yapabildiğine inanamıyorum.

Yazının Devamını Oku

Kürt sorunu tartışılmadan terörle mücadelede destek arayışı

16 Temmuz 2010
BAŞBAKAN’ın DSP, BBP, SP ve CHP liderleri ile görüşmesinde Kürt sorunu yerine sadece terörle mücadele konusunu ele aldıkları anlaşılıyor.

Teröre karşı ortak cephe çerçevesinde geçen görüşmelerde, sınıra duvar örmeden, idam cezasının yeniden konmasına karşı çeşitli öneriler gündeme geldi.

Ama görüşmelerden çıkan en etkili haber özel kuvvetler kurulması.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bu görüşmeleri muhalefetten özel kuvvet desteği almak amacı için gerçekleştirdiği izlenimi doğuyor.

Atılacak adım henüz net değil.

Yazının Devamını Oku

İnsan ne için zengin olmak ister?

12 Temmuz 2010
İNSAN neden zengin olmak ister? Hayatın sunduklarının değerine varmayı bilemedikten sonra, para hangi mutluluğun karşılığı olabilir?

İtalya’nın en güzel sahillerinden Forte Dei Marmi’ye 1960’ların ortasında, bir okul gezisi sırasında düşmüştü yolum. Küçüktüm ama dünyanın en güzel yerlerinden biri olarak kalmıştı anılarımda.
Thomas Mann, Aldous Huxley, Henry Moore gibi güçlü edebiyatçıların yazlarını burada geçirdiğini öğrenmiş, o yazların eserlerindeki izdüşümleri ile karşılaşmıştım. 
16’ıncı yüzyıldan beri sanatçıların beldesi olarak anılan Forte Dei Marmi bugünlerde İtalyan gazetelerinin ilgisini çekti.
Turizm mevsiminde böyle nadide bir bölgeden söz etmek doğal.
Ama bu kez durum farklı. Yüzyıllardan beri sadelik kültürü ile yoğrulan bu güzel sahil beldesi son yıllarda zengin Rus turistlerin akınına uğramış. Sahillerdeki VİP diskoteklerde 4500 euro bahşiş bırakan Rus mafıosolar mı istersiniz, binlerce euroluk canım İtalyan şaraplarını pizzalarına katık ederek sevgililere gösteriş yapanlar mı? Forte dei Marmi’yi bir görgüsüzlük diyarı haline getiren büyük para sahipleri, emlak fiyatlarını da uçurmuşlar.
Toscana’nın, bu zarif kasabasındaki 7 bin 700 evden sadece 3 bin 200’ü Forte dei Marmi’lilere ait. Evler Ruslara astronomik fiyatlara satılmış. İkinci, üçüncü ev olarak kullanılıyorlar. Zanaatçılar kepenk indiriyor, geleneksel fırınlar kapanıyor, küçük lokantalar tarihe karışıyor, bu sahil beldesinin 500 yıllık kültürü para muslukları altında eriyip yok oluyormuş. 

RUS iş adamı Abromowitz ile başlayan moda o kadar büyük bir tehdit altına sokmuş ki Forte Dei Marmi’yi bu yıl yabancılara ev satışı yasaklanmış. Belediye Başkanı, yerel ruhun canlanması için Forte dei Marmi’li gençlere ucuz ev projesi geliştiriyor.

Yazının Devamını Oku

Washington’u endişelendiren gerilim

11 Temmuz 2010
ABD’nin İstanbul Başkonsolosu Sharon Anderholm Wiener ile bir veda sohbeti fırsatı buldum. Temmuz ayı sonunda Washington’a dönecek olan Başkonsolos, 1975 yılında öğretmen olarak geldiği Türkiye’nin, diplomat olmak için kendisine nasıl ilham verdiğinden, diplomatlık sınavına Adana’da girdiğinden, İstanbul’dan daha önemli bir diplomatik misyon olamayacağı için, bir yıl Washington’da Dışişleri Bakanlığı’nda çalıştıktan sonra emekliliğe ayrılacağından söz etmek istiyordu.
Ben tabii ki, son gelişmelerle ilgili söyleyeceklerini merak ediyordum.
ABD’nin İstanbul Başkonsolosu Sharon Anderholm Wiener, Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın kıdemli diplomatlarından. Kritik dönemlerde kritik postlarda görev yapan Wiener’e göre, son aylardaki bütün gelişmelere rağmen Obama’nın Türkiye ziyaretinde ortaya attığı “model ortaklık” devam ediyor.
Türkiye’nin İran ile ilgili olarak “hayır” oyu kullanmasının, “hayal kırıklığı” yarattığı doğruydu. Çünkü Washington için BM Güvenlik Konseyi’ndeki o oylama, “ulusal güvenlik meselesi” ydi. Model ortaklık kapsamına oturmasa da Washington bu çerçeveyi korumak istiyor.
Ama Obama Yönetimi’ni gerçekten tasalandıran bir konu var. Türkiye-İsrail ilişkilerinin geldiği nokta. Çünkü bu mesele, Kasım ayında Kongre ve Senato’da bazı sandalyeler için seçimlere gidecek olan Yönetim’e karşı muhalif sesler tarafından alabildiğine de kullanılıyor.
“Türkiye bu tutumunda devam ederse bir bedeli olmalı” diyen Cumhuriyetçi Kongre üyesi Mike Pence gibi. 
* * * 
WIENER, “Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkileri Ortadoğu’nun istikrarı açısından önemsiyoruz. Bugünkü durum, samimiyetle söylemek gerekirse kaygı verici” diyor.
Amerikalı diplomata göre her iki ülkeye de ilişkilerin düzelmesinin kendi yararlarına olduğu her fırsatta anımsatılıyor.
Kısa vadede gelişmeler umut verici değil. Gizli görüşmenin sızdırılmasından sonra durum daha da zorlaştı. ABD’de seçim varsa Türkiye de 12 Eylül’de Anayasa değişikliği için referanduma gidecek. Ankara’nın talepleri karşılanmadan yumuşama sinyali beklemek mümkün görünmüyor.
Amerikalı diplomat, “Tabii ki, karar Türkiye’nin” diyor.
İsrail’in de şu sıralarda Türkiye’nin taleplerini yerine getirecek adımlar atması pek mümkün görünmüyor. Hele de Başbakan Netanyahu’nun Washington’da Obama ile görüşmesinden sonra. Çünkü bu görüşme, bir ay öncekine göre çok daha sıcak havada geçmekle kalmadı, Beyaz Saray, birlikte resim çektirmekten, Obama’nın çeşitli yayın organları ile yaptığı söyleşilere kadar çeşitli araçlar kullanılarak bu mesaj yaygınlaştırılmak istendi.
Başbakan Erdoğan ile Toronto’daki uzun görüşmede değil bir ortak basın toplantısı, bir fotoğraf bile çektirmeyen ABD Başkanı’nın Netanyahu görüşmesindeki tutumu, ilişkilerin düzelmesi konusunda Türkiye’den daha fazla beklenti olduğu izlenimi bile yaratıyordu. 
* * * 
AMERİKAN Başkonsolosu Wiener, Türkiye’den ayrılmadan önce son söyleşisini yaparken bu kadar ayrıntıya girmedi. Ayrıntılarla uğraşırken genelin gözden kaçırılma tehlikesine dikkat çekmek istedi. Geride bırakmaktan en çok üzüntü duyduğu şeyin ise, her sabah kalkıp evinin penceresinden gördüğü İstanbul manzarası ve onun insana verdiği “tarihi derinlik” duygusu olduğunu söyledi, “Burada ABD’nin ne kadar genç bir ülke olduğunu anlıyor insan” diyerek.
Yazının Devamını Oku

Anayasa Mahkemesi’nden siyasete ince ayar

9 Temmuz 2010
HEM mahkeme kararlarının ulviyetinden söz ediyorlar hem de beğenmedikleri her kararı eleştiriyorlar.

Anayasa Mahkemesi kararı için de aynı şey oldu. Meclis’te, AKP dışındaki partiler kararı eleştirdiler.

Anayasa Mahkemesi kararıyla ilgili derin hukuki yorumlar yapmak uzmanların işi, ama bu karar Türkiye’nin yeni bir Anayasa ihtiyacını ortadan kaldırmayacak.
Referanduma giden yol, kesinlikle halka bu paketin içeriğinin anlatıldığı sakin ve soğukkanlı bir süreç de olmayacak.

Karar referanduma olanak sağladığı için bir erken seçim ihtimali ortadan kalktı. Ama referandumun sonucu ister istemez bir güvenoyu algılaması yaratacağı için
Türkiye, bu ay sonundan itibaren pratikte erken seçim havasına girecek.

Yazının Devamını Oku