Fatih Altaylı

Sezer tarikat okullarını ortaya çıkarmalı

18 Ağustos 2003
<B>CUMHURBAŞKANI Sezer,</B> ilköğretim ve lise öğrencilerinin devlet kesesinden özel okullara gönderilmesine imkán sağlayacak yasayı veto etti. Gerekçesi, bu okullardan bazılarının tarikat okulu olması.

Özel okullara öğrenci aktarılması ve bedelinin devlet tarafından ödenmesi fikri ilk ortaya atıldığı gün bu sakıncayı yazan bendim.

Cumhurbaşkanı'nın veto gerekçesini ben aylar önce ‘‘sakınca’’ ve ‘‘ihtimal’’ olarak kaleme aldım.

Bu yüzden Sezer'in yaptığını eleştirecek halim yok.

Ancak yapmadığı bir şeyi eleştirmek görev haline geldi.

Cumhurbaşkanı Sezer bir yasayı ‘‘palavradan’’ gerekçelerle veto etmeyeceğine göre, tarikat okulları hakkında elinde önemli bilgiler olması gerek.

Tam bilgi sahibi değilse bile elinde ‘‘Devlet Denetleme Kurulu’’ var.

Bu kurulu harekete geçirip ‘‘tarikat okulları efsanesi’’ni gerçeğe dönüştürebilir ve bu kurumlar eğer Türkiye açısından korktuğumuz tehlikeleri ifade ediyorsa bunu somut olarak ortaya koyabilir.

Elinde bunu yapacak imkán ve yetki var.

Cumhurbaşkanı, bunu yapmak zorundadır.

Kıbrıslı Türkler Türkiye'yi AİHM'ye şikáyet etti


KIBRISLI Rumların Türkiye'yi şikáyet etmesine alışmıştık da, Kıbrıslı Türklerin Türkiye'yi şikáyeti son derece manidar.

Şaka gibi ama KKTC'de kurulu bulunan ve kendini sol bir parti olarak tanımlayan Yurtsever Birlik Hareketi Türkiye'yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne şikáyet etti.

4 Temmuz'da yapılan şikáyette, Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs'a getirdiği vatandaşlarına uluslararası hukuk kurallarına aykırı olarak vatandaşlık verdiği ve bu sayede Kuzey Kıbrıs'ta yapılan seçimlere müdahale ettiği iddiasına yer verilmiş.

Başvuruda aralık ayında yapılacak seçimler için önlem alınması ve Avrupa Konseyi'nden Ada'da yaşayan Kıbrıslıları tespit etmek için nüfus sayımı yapması da isteniyor.

Şikáyet Türkiye hakkında olunca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de 6 Ağustos'ta yolladığı cevap mektubunda başvuruyu kabul ettiğini ve en kısa sürede karara bağlayacağını belirtiyor..

Parti'nin amacı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin aralık seçimlerinde Türkiyeli göçmenlere oy kullandırmaması.

Bana öyle geliyor ki, Kıbrıs'ta bir tane bile kafası doğru düzgün çalışan adam yok.

Bir yanda Denktaş gibi bir Mister No, diğer tarafta bunlar.

Hangi Sabah zararda hangi Sabah kárda..


SON derece şaşyırtıcı bir ülkede yaşıyoruz.. Rakamların bile ‘‘Bir anlam’’ ifade etmediği bir ülkede..

Birkaç hafta içinde iki farkıl rakamla karşılaşıyoruz.

Sabah Gazetesi'nin bağlı olduğu grup birkaç hafta önce 24 trilyon lira kar ettiğini açıklıyor..

Dün ise gazetelerde Sabah Grubu şirketlerinin 3 katrilyon zarar ettiği yazılıyor..

Hangisi doğru dersiniz?

Garip ama ikisi de doğru..

Çünkü ortada büyük bir hırsızlık, ciddi bir ‘‘Kanuna karşı hile’’ var..

Daha önce yazdığımız gibi Etibank'ı soymak ve kamu bankalarına borç tamak suretiyle Dinç Bilgin devletten yaklaşık 1,2 milyar dolar uçurdu.

Bir gün deniz bitti ve yakalandı.

Aylarca içerde yattı. Borçlarını ödeyeceğini vadederek dışarı çıktı.

Ancak borçlmarını ödemektense, şirket çalma operasyonu başlattı.

Devlete milyar dolar borçul şirketlerini develete bıraktı.

Bu şirketlerde para eden ne varsa, BDDK'nın göz yumması ve işbirliği ile bir başka şirkete geçirdi.

Şimdi Sabah Gazetesi'ni çıkaran şirketleri, 24 trilyon karda, kar Dinç Bilgin ve ortaklarırı cebinde..

Eskiden Sabah Gazetesi'ni çıkaran şirketler ise 3 katrilyon zararda, zarar devletin üzerinde..

Buna izin veren, göz yuman ise devletin kurumu BDDK..

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Ahlaksızlar yalan haberlerle karalama yaparak kendi ahlaksızlıklarını unutturmaya çalışmadığı zaman.
Yazının Devamını Oku

Serdar Turgut haklı ama Irak'ta olmalıyız

16 Ağustos 2003
<B>SERDAR Turgut </B>analizlerine <B>‘‘önem’’ </B>verdiğim bir arkadaşımdır. Dün Akşam'da yer alan yazısında ‘‘Türkiye, Irak'a asker yollamamalıdır; çünkü ABD Irak'ta düzen kurmak istemiyor’’ diye yazdı.

Serdar'ın tespiti doğru ancak çıkardığı sonuç ‘‘bence’’ yanlış.

ABD'nin Irak'ta düzen kurmaya çalışmadığı konusunda Serdar Turgut'la hemfikirim.

Amerika'nın böyle bir niyeti de yok, böyle bir becerisi de yok.

ABD'nin elinde Irak'ın müthiş bir kaos ortamına sürüklendiği konusunda Serdar Turgut doğru söylüyor.

Ancak işte sırf bu nedenle Türkiye, Irak'ta olmak zorunda.

Bu konudaki ilk yazımda da bunu yazdım.

ABD, Irak'ta istesin veya istemesin bir düzen kuramayabilir.

Kısa veya uzun bir süre Irak'ta, yanıbaşımızda bugünkü gibi bir düzen sürdürebilir.

Ve sonunda ‘‘çeker gider’’.

Evet evet... Çeker gider. Hiç arkasına bakmadan, arkasında ne bıraktığına bakmadan.

ABD politikası böyledir.

Hata yaptığını anladığı, durumun aleyhine geliştiğini düşündüğü, çıkarlarının değiştiği veya kamuoyunun üzerine geldiği gün politikasını değiştirir.

Daha önce de dediğim gibi, o gün gelince Türkiye yanıbaşında ‘‘kaosla’’ karşı karşıya kalır.

Bölünmüş, parçalanmış, devlet olma özelliğini yitirmiş bir Irak'la baş başa...

Bu nedenle Türkiye, Irak'ta bulunmak zorundadır.

Bu ülkenin normalleşmesine katkı sağlamak zorundadır.

Çünkü günü geldiğinde orada olmamanın faturası, bugün orada olmanın faturasından çok daha ağır olabilir. Türkiye, kendisini derinden etkileyen Kuzey Irak'taki istikrarsızlık döneminde Irak'ın birkaç kilometre içinde olabilmek için çok uğraştı.

Irak'taki istikrarsızlıkta Irak'ın yüzlerce kilometre içinde olmak, üstelik de oraya davetle gitmek Türkiye için bulunmaz nimettir.

Hani parasını alamazdık?


HATIRLAYACAKSINIZ, savaş öncesi Türkiye'den bir heyet, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen başkanlığında Irak'a gitti.

Yaklaşık 1 milyar dolarlık iş bağlantısı yaptı.

Bu gezi o zaman çok eleştirildi.

Türk basınında bir tek ben, ‘‘Dünya Irak'la ticaret yapıyor. Biz komşumuzla niye yapmayalım’’ dedim ve ‘‘görmek’’ için katıldığım bu geziden sonra gezinin faydalı olduğunu yazdım.

Pek çok ‘‘bilmiş’’, bu bağlantıların savaştan sonra işe yaramayacağını, Türk işadamlarının yaptıkları anlaşmaları hayata geçiremeyeceğini ve parasını tahsil edemeyeceğini öne sürerken ben tersini savundum.

Ve ‘‘haklı çıktım’’.

Birleşmiş Milletler, Türk işadamlarının o gezide yaptıkları anlaşmaların son dilimini de onayladı.

Böylece Türkiye yaklaşık 1 milyar dolarlık ihracat yapmış oldu.

Parasını da Birleşmiş Milletler Gıda Karşılığı Petrol Programı'ndan tıkır tıkır alacak.

Nerede şimdi o hiçbir şeyden haberi olmayan çok bilmiş meslektaşlarım?

Bunlar hakikaten skor basını


ŞU bizim spor basını adam olmayacak. Spor sayfalarına bakıyor musunuz? Çarşamba gününe kadar Türkiye liginin en zor durumdaki takımı Galatasaray, Türkiye liginin en beceriksiz, en ne yaptığını bilmeyen teknik direktörü Fatih Terim.

Perşembe gününden beri ise Galatasaray efsane takım, Terim ise mucize adam.

Yine destanlar, yine müthiş öyküler.

Oysa ne biri, ne diğeri.

Galatasaray'ın lige en hazır takım olduğunu yazdığım zaman benle alay edenler, ‘‘Galatasaray taş gibi takım oldu, orta sahaya bir beyin gelse o zaman Şampiyonlar Ligi'nde yukarı doğru gider. Terim'in tek hatası ideal on birde inat etmeyişi’’ dediğim zaman sütunlarında laf sokuşturanlar şimdi ‘‘övgücübaşı’’ kesilmişler.

Siz bu spor basınını sakın ha ciddiye almayın.

Ben şahsen almıyorum.

Galatasaray da tel örgüleri kaldırdı, sıra diğerlerinde


STATLARDA sahayı tribünlerden ayıran tel örgü tartışmalarını yapanlar, Galatasaray'ın yaptığını görmezden geliyorlar..

Galatasaray hiç şov yapmadan, Olimpiyat Stadı'nda tribünleri sahadan ayırmak için tel örgü koydurmadı ve burada oynadığı iki maçını da tel örgüsüz oynadı.

Ve tek bir kişi bile bir ‘‘çılgınlık’’ yapmadı.

Ne yazık ki bunu kimse yazmadı, göstermedi. Televizyonların çok bilmiş yorumcuları bile bu konuya değinmediler.

Denizlispor ve Trabzonspor'un ardından Galatasaray da bu önemli adımı attı.

Bakalım Fenerbahçe ve Beşiktaş da tel örgüleri kaldırma yürekliliğini gösterebilecekler mi?

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Spor sayfaları gazetelerin büyüklüğüne yakışır hale geldiği zaman.
Yazının Devamını Oku

Ya Kıbrıs Telsim ne olacak?

15 Ağustos 2003
<B>UZANLAR,</B> Telsim'den de çekildiler. Şirketin hisselerinin de kaçırıldığı anlaşıldı.<br> İmar Bankası'ndan biliyoruz ki Uzanlar'ın çekilmesi, bir çekirge sürüsünün tarlalardan çekilmesi gibi oluyor.

Geride hiçbir şey bırakmamış oluyorlar.

Ne bir para, ne bir kayıt, ne bir belge...

Sadece bir ‘‘enkaz’’, bir ‘‘bela’’ bırakıyorlar.

Bankada böyle oldu.

Telsim'de de bu iş böyle olabilir.

Şirkette işe yarar ne varsa alıp, geriye ‘‘takılmış bir sürü borç’’ bırakmış olabilirler.

Çünkü Uzan Ailesi, çevrelerinde giderek daralan çemberde sıranın Telsim'e geldiğini ve bu şirketin de ellerinden gitmek üzere olduğunu görmüş olabilirler.

Baba Kemal Uzan'ın hukukun ‘‘girift labirentlerinde’’ dolaşmak konusunda ne kadar usta olduğunu bilenler, Telsim'den çekilmede de bir ‘‘oyun’’ olduğunu düşünüyorlar.

Bu arada Telsim sadece Türkiye demek değil.

Aynen bankada olduğu gibi bir de Kıbrıs'ta Telsim var.

Kıbrıs'taki Telsim, Türkiye'deki Telsim'den bağımsız gibi duran, kendi başına bir hükmi şahsiyet.

Uzunca bir süreden beri Türkiye'den vergi kaçırmak, yasal kesintileri ödememek için Telsim'in özellikle faturasız hatlarının Kıbrıs Telsim üzerinden satıldığı ve abonelerin bir kısmının Kıbrıs Telsim'e kaydırıldığı dedikodusu vardı.

İddialara göre aboneler Kıbrıs Telsim'deydi ve Kıbrıs Telsim, Türkiye'deki Telsim'le ‘‘roaming’’ anlaşması yaparak telefonlarının Türkiye'de de kullanılmasına imkán sağlıyordu.

Yani aslında kanuna karşı hile yapılıyordu.

Bu dedikodu çok dolaştı.

Ancak iki özel şirket arasında yapılmış bir anlaşmaya ulaşmak mümkün olmadığı için kimsenin elinde bir delil, bir belge yoktu.

Burada da iş gelip bir ‘‘özerk kuruma’’, Telekomünikasyon Üst Kurulu'na dayanıyordu. Çünkü buradaki gerçeği ortaya çıkaracak yetki sadece bu kurulda mevcut.

Bu iddiaların doğru çıkması halinde, ortada çok büyük bir ‘‘üçkáğıt’’ var demektir.

Telsim ile Kıbrıs Telsim ilişkisi sırf bu nedenle yakından incelenmelidir.

Nerede Diyarbakırspor maçındaki önlemler?

ÇARŞAMBA akşamı Olimpiyat Stadı'nda yine bir rezalet yaşandı.

Ancak görüntü bu rezaletin ‘‘bile bile’’ yaşatıldığı yolundaydı. Ve ortada iki suçlu vardı.

Biri İstanbul polisi, diğeri ise ekabir Galatasaraylı taraftarlar.

Ben saat tam 19.00'da Florya'dan yola çıktım. Mahmutbey gişelerinin yanında açılan girişten girmek suretiyle, tam 19.30'da stattaydım. Yolda eziyet çekeceğime modern ve çağdaş bir statta 1.5 saat geçirdim.

Stada son anda gelmek isteyen ekabir taifesi ise sıkıntı çekti.

Ancak İstanbul Emniyeti'nin de bu sıkıntıda payı büyüktü.

Her şeyden önce Diyarbakır maçındaki önlemlerin yarısı bile bu maçta yoktu. Emniyet, Galatasaray düşmanlarının dolduruşuna gelmişti.

İkincisi, otoparklarda yer olduğu halde, otoparklar doldu denilerek pek çok araç geri çevrildi ve yollara park etmek zorunda bırakıldı.

Bunların çekilmesi ve çıkışlarındaki manevralar da trafiği sıkıntıya soktu.

Maç çıkışı ise tam rezaletti. Çıkış saatinde çevredeki yollar tek yöne çevrilmediği ve iyi organize edilmediği için büyük keşmekeş yaşandı.

Gelen giden birbirine girdi ve trafik kilitlendi.

Yapılanlar o kadar beceriksizceydi ki, sanki birileri ‘‘işler yolunda gitmesin’’ diye özellikle uğraşmıştı.

Açıkçası bu rezalette, ‘‘Türk gibi başla ama Türk gibi bitirme’’ sözünün anlamını kavradım.

Diyarbakırspor maçı ile iyi başlayan Emniyet, CSKA maçında çuvalladı.

BJK'li plakalar Müdür Bey'in kontrolünde

GEÇEN gün bir haber dikkatimi çekti. BJK plakaları müthiş para ediyormuş.

GS ve FB'ler ise daha ucuz. Normal, binlerce GS ve FB plakası var.

Ancak BJK'ler sadece 99 tane.

Onların da çoğu sahipli olduğu için arz-talep dengesinde yüksek bir fiyat oluşmuş. Bu durumu ilk keşfeden İstanbul'un Beşiktaşlı Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah olmuş.

Bir arkadaşımdan dinledim.

Geçen yıl yeni aldığı otomobiline BJK plakası almaya çalışmış.

Ancak becerememiş. Muameleciler, ‘‘İl Emniyet Müdürü, BJK'li plakalara el koymuş. Kimseye verdirmiyor’’ demişler.

Geçen yıl Beşiktaş şampiyonluğa doğru giderken, Cerrah Müdür bütün trafik şubelerine bir yazı göndererek ‘‘BJK’’li plakaların kendisine sorulmadan kimseye verilmemesini emretmiş. Büyük olasılıkla oluşacak bir karaborsayı ve haksız kazancı engellemeye çalışmış olsa gerek.

Ancak anlaşılan o ki, Müdür Bey'in tavrı fiyatları ‘‘patlatmış’’.

Yoksa araba fiyatına plaka mı olur?

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

İşimize gösterdiğimiz özen göstermelik değil, içten gelen bir özen olduğu zaman.
Yazının Devamını Oku

Yok mu BDDK'ya hesap soracak bir savcı?

14 Ağustos 2003
<B>ADALET </B>Bakanı <B>Cemil Çiçek </B>altına imza atılacak laflar söylemiş. Ama <B>‘‘laf’’</B>. Bakalım içini dolduracak yürekte biri çıkacak mı?

Bakan Çiçek diyor ki: ‘‘Bağımsız kurullar dahil, bazı kurumlar yargının işini kolaylaştırmıyor, delil vermiyor, dolaylı yoldan hırsızı koruyorlarsa savcılar da onlar hakkında görevlerini yapmadıkları gerekçesiyle soruşturma açmalı.’’

Arife tarif gerekmez.

Bakan, BDDK'yı ve başkanı Engin Akçakoca'yı tarif ediyor.

Dün kendi arşivimi şöyle bir taradım.

Yıllardır BDDK'ya aynı soruları sormuşum, onlar da aynı vurdumduymazlıkla işlerini savsaklamışlar.

3 yıldır değişen hiçbir şey yok. Elinizin altında bir bilgisayar var ise Hürriyetim.Com.tr'den arşive girin ve Fatih Altaylı'nın 2001 Haziranı'ndan bu yana BDDK için yazdıklarına, Uzan için yazdıklarına bakın.

Türkiye'de iktidarlar değişmiş, siyasi yapı değişmiş, her şey değişmiş, BDDK'nın ‘‘ihaneti’’ değişmemiş.

Hiçbir şey yapmadan oturan, eski arkadaşlarına iş olanağı sağlayan, bazı derneklerden kaynaklanan dostluklarla onu bunu kayıran bir kurum.

Kendilerine faydası müthiş. Memlekete faydası sıfır. Sıfır da değil eksi. Müthiş bir zarar.

O günden bugüne tahsilatta atılan tek bir adım yok.

Tam aksine el koyulan bankalardan kaynaklanan zarar büyümüş.

Kısa süre önce el koyulan ve büyük bir rezalete sahne olan İmar Bankası'na BDDK tarafından 2001 yazında ‘‘murahhas aza’’ atanmış.

Bu murahhas adam ne yapmış anlamak mümkün değil.

En iyi ihtimalle makam arabası ve makamı görünce hiçbir şey yapmadan oturmuş.

Kötü ihtimali düşünmek bile istemiyorum. Murahhas aza orada otururken, İmar'da olanlar olmuş.

Ama tek bir sorumlu yok.

Yok mu o bankadaki ‘‘murahhas aza’’nın bir sorumluluğu, onu oraya atayanların, bu bankayı denetlemeyenlerin, kaybolan milyarlarca dolarda, yok olan Hazine bonolarında ve vatandaşın uçan trilyonlarında.

Yok mu?

Adalet Bakanı Cemil Çiçek güzel söylemiş.

Yok mu bunlardan bunun hesabını soracak bir savcı.

Yok mu?

Adalet duygumuzu tatmin edin

CHP sonunda Uzan olayına girdi. Dün bir basın toplantısı yaparak bu konudaki görüşlerini açıkladılar.

Fakat Uzanlar'a yönelik hareketi iktidarın siyasi bir manevrası olarak tanımlamaktan da geri kalmadılar.

Siyasi mi, değil mi bilmem. Benim bildiğim Uzanlar'ın bunu çoktan hak ettiği ve yapılan işlerin hukuka uygun olduğu.

Ancak CHP'yi haklı gösterecek bir unsur da yok değil.

Diğer hortumcu ve soyguncuların üzerine bu şekilde gidilmiyor diyen CHP bunda haklı.

Gerçi benim burada sık sık ele aldığım ‘‘hortumcuların’’ hiçbiri Uzanlar'la aynı kefeye koyulacak kadar ‘‘hukuk dışı’’ değil ama onların üzerine oturduğu para da yine bu milletin parası.

‘‘Hukukun gereğinin’’ herkese Uzanlar'a uygulandığı kadar ‘‘haklı’’ bir şekilde uygulanmıyor olması, Uzan'ın işine yarıyor.

Bu görüntünün en büyük sorumlusu ise hükümet değil BDDK.

BDDK'nın diğer hortumcuları ‘‘kayıran’’ tavrı, hükümetin eksi hanesine yazılıyor.

Oysa ben biliyorum ki, BDDK yakın zamana kadar, mecbur kalıncaya kadar Uzanlar'ı ve İmar Bankası'nı da kayırdı.

2001 yılında el koyması gereken bankaya el koymak için 2 yıl bekledi.

Ama bunu vatandaş bilmiyor.

Bilmediği için de ortaya ‘‘hatalı’’ bir görüntü çıkıyor.

Suçlular arasında eşitlik olmadıkça adalet duygusunun tatmin edilmesi mümkün değil.

Bugün Uzanlar'a yapılan muamele, aslında yıllardır diğer ‘‘hortumculara’’ da yapılıyor olmalıydı.

Uzanlar'a yapılması gereken muamele ise bu ailenin bugün hapiste olmasıyla sonuçlanmalıydı.

Çünkü onların suçu sadece bankacılık suçu değil.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Yakınlarımıza da yabancılara olduğumuz kadar nazik olduğumuz zaman.
Yazının Devamını Oku

BDDK bütün bu rezaletin hesabını verecek mi?

13 Ağustos 2003
<B>ANLAŞILAN </B>o ki, BDDK'nın gizlediği tek şey İmar Bankası'nın kirli çamaşırları değil. Gerçekleri de gizliyor, hatta daha da ötesi <B>‘‘yalan’’ </B>söylüyorlar. En azından Maliye Bakanlığı, BDDK adına konuşan kişilerin ‘‘doğruları söylemediği’’ kanaatinde.

Maliye Müfettişleri'nin İmar Bankası'nda Hazine bonosu bulunmadığı yolundaki uyarısına ‘‘doğru düzgün’’ yanıt vermeyen ve ‘‘topu taca atan’’ BDDK'nın Başkan Yardımcısı Teoman Kerman'ın bu köşede yayınlanan ‘‘yanıtı’’ gerçek dışı gibi duruyor. Çünkü Maliye'nin ilgili birimleri İmar Bankası'nın ‘‘Elimizde bir kuruşluk bile Hazine bonosu ve devlet tahvili bulunmamaktadır’’ şeklindeki yazısının son bir yılı değil, son 5 yılı kapsayan bir incelemeye verilmiş bir yanıt olduğunu söylüyorlar.

İşin BDDK açısından daha vahimi, İmar Bankası'nın ‘‘Bizde Hazine bonosu ve devlet tahvili yok’’ yazısının bir kopyası BDDK Başkan Yardımcısı'nda da var.

Yani BDDK Başkan Yardımcısı Teoman Kerman'ın ‘‘Daha önce ellerinde bono vardı ve biliyorduk’’ sözünü yalanlayan İmar Bankası belgesi elinde 2003 mart ayından beri vardı ve bununla ilgili hiçbir inceleme yapmaya gerek duymamıştı.

Maliye'nin BDDK Başkan Yardımcısı'na yönelik bir başka itirazı daha var.

O da şöyle: ‘‘BDDK'dan yalnızca İmar Bankası tarafından verilen bilgilerin doğruluğunun yetkili birim olarak araştırılması ve vergi usul kanununa göre bilgi verilmesi talep edilmiş, vergi incelemesine yönelik bir talepte bulunulmamıştır. Kaldı ki, BDDK'nın vergi incelemesi yapma yetkisi bulunmadığı herkes tarafından bilinmektedir. Ancak, kanundan gelen yardım mecburiyeti vardır.’’

Maliye haklı olarak BDDK'dan şikáyet ediyor ve diyor ki: ‘‘Doğru söylemiyorlar.’’

Bunu bu ülkedeki herkes biliyor zaten.

BDDK ne doğru dürüst iş yapıyor, ne de doğru söylüyor. İmar Bankası'nın bugün BDDK tarafından ‘‘sürpriz’’ gibi algılanan durumunu bundan tam iki yıl önce yazdım.

Hazine murakıplarının raporunu bu köşede bankanın adını vermeden yayınladım. Bu rapor BDDK'da da vardı.

Raporun gereğini yapacaklarına Uzanlar'ın işbirlikçisi gibi davrandılar ve beni bu raporu yayınladığım için dava ettiler.

Ben bu davalardan hep aklanarak çıktım.

Ancak bunca rezaletten sonra BDDK yönetimi biraz zor aklanacak.

Tabii hesap soracak biri çıkarsa.

CHP, Uzanlar’dan ne medet umar acep?


UZANLAR'ın yaptıklarına kayıtsız kalan meslektaşlarıma seslendim dün.

Ama sadece onlar mı?

Ya siyasetteki suskunlar.

Ya koskoca CHP.

Türkiye'de yıllardır yapılmayan bir şey yapılıyor.

Türkiye'nin neredeyse tamamını susturmuş, sindirmiş ve satın almış olan Uzan familyasına karşı sonunda bir ‘‘hukuk hareketi’’ başlatıldı.

Ortaya milyarlarca dolarlık bir soygun çıkartıldı.

Türkiye'nin toplam dış borcunun neredeyse yüzde onunu tek başına deve etmiş bir grupla karşılaşıldı.

CHP'den ses yok.

Türkiye'de hukukun üstülüğünü içerde dışarda herkese kanıtlamaya namzet bu önemli mücadeleyle ilgili CHP'den en küçük bir ses çıkmıyor.

Hadi bazı meslektaşlarımız ‘‘Bir gün oraya da transfer olurum’’ diye sustular.

Peki ya CHP niye susuyor.

Yarın öbür gün bunların elindeki medyadan faydalanırız diye mi düşünüyorlar acaba?

O medyanın kendinden başka hiç kimseye faydası olmadığını, o faydanın da milletin ve memleketin zararına olduğunu hálá fark etmedilerse bu CHP'den ne köy olur ne kasaba.

Bu gidişle olmayacak da.

Yazık değil mi 150 milyon dolara


İNSANI en çok üzen ‘‘Bu iyidir’’ dediğiniz adamlardan çıkan ‘‘abukluklar’’.

Cumartesi günü İstanbul Valiliği ve Emniyeti Olimpiyat Stadı'nda çok başarılı bir çalışma yaptılar.

Galatasaray düşmanlığı aklının önüne geçtiği anlaşılan Haşmet Babaoğlu ‘‘Oraya o kadar polis yollanır mı?’’ diye yazdı.

Yuh dedim. Yuh kere yuh.

Babaoğlu'nun mantığı şu: ‘‘Polis gitmesin. Ortalık karışsın. Rezalet olsun ki, Galatasaray maçlarını orada oynayamasın.’’

Bu fikir Galatasaray düşmanlarının tamamında oluşmaya başladı.

Olimpiyat Stadı çürüsün, yok olsun, yerin dibine batsın ama Galatasaray orada oynamasın.

Stat Galatasaray'a peşkeş çekiliyormuş. Allah'ın dağındaki stat Galatasaray'a peşkeş çekiliyor da, Beşiktaş ve Fenerbahçe'ye İstanbul'un en değerli arazilerinin üzerindeki statları babalarından mı kaldı?

Ben dün ‘‘Ali Sami Yen'i yapmaya gerek kalmayabilir. Galatasaray bundan böyle Olimpiyat Stadı'nda oynayabilir’’ deyince de bayağı köpürenler oldu.

Anlamadım, bu ülke kullanmadığı bir stada 150 milyon dolar verecek kadar zengin mi? Bir 100 milyon dolar da Mecidiyeköy'e mi gömülsün!

Yapmayın beyler.

Galatasaray da bu ülkenin takımı. Bugün oynayacağı hayati maçı bile görmezden geldiğinizi görüyorum.

Ama hiç değilse bu ülkenin kaynaklarını heba ettirmeyin zorla.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


İktidarın şımarıklık kaldırmadığını iktidardayken anladığımız zaman.
Yazının Devamını Oku

Küçük de olsa çalalım

12 Ağustos 2003
<B>AHLAK </B>kavramının bu kadar yozlaştığı bir ülke olabilir mi? Artık birine <B>‘‘Ahlaksız’’ </B>derken kırk kere düşünüyorum. Çünkü bir sonra göreceğim rezaletin müsebbibine de aynı sıfatı kullandığım zaman, bir öncekinin günahını alıyormuşum gibime geliyor. Fakat Cumhur Ersümer ile ilgili olarak ortaya çıkan rezalet, her türlü tanımlamanın da ötesine geçti. Para alan, avanta alan, hırsızlık yapan bakan, başbakan gördük de, böyle bir ‘‘rezillik’’ görmedik. Ufakçılığın bu boyutuna rastlamadık.

Cumhur Ersümer, bir zaman Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olmasından dolayı başı oldukça belada bir ‘‘arkadaş’’.

Mavi Akım'dan Beyaz Enerji'ye her türlü ‘‘dosya’’da adı mevcut.

Ersümer'in bütün bu işlerde parmağı olabileceği aklıma gelirdi de, yazlık villasında ‘‘kaçak elektrik’’ kullanacağı emin olun aklıma gelmezdi. Böyle bir ‘‘arsızlık’’ olur mu Allah aşkına. Bir yandan bakan olarak kaçak elektriğe savaş açtığını söyleyeceksin, ülkenin her yıl milyarlarca dolarlık gelir kaybının sorumlusu olarak kaçak elektrik kullananları göstereceksin, sonra da villanda kaçak elektrik kullanacaksın. Yuh artık!

Gerçekten yuh!..

Ben yaptıkları işlerde ortaya çıkan çok çok büyük paraların bunların aklını çeldiğini, ya da bazen siyasi baskı nedeniyle ister istemez yolsuzluklara bulaştıklarını düşünürdüm. Yanılmışım...

Bunların ruhu böyle.

Ha bir lira, ha bin lira...

Keşke İ. Cem Uzan olsaydı!


TÜRKİYE'de hırsızlık, yolsuzluk ve saçı bitmedik yetim hakkı konusunda ‘‘uzman’’ olan gazetecilerin büyük bölümü, her nedense ‘‘banka hortumcuları’’ ve ‘‘Uzan’’ konusunda yazı yazmayı sevmiyor. Beş liralık belediye yolsuzluğunu, on liralık vakıf hırsızlığını yıllarca yazıyorlar ama Türkiye'ye 40 milyar dolara mal olmuş bir banka rezaletini görmezden geliyor, dünyada hukuk düşmanı olarak tanınmış ve sadece bir bankadan milyarlarca dolar uçurmuş Uzan Ailesi hakkında tek kelime yazmıyorlar. Bunun nedenini açıkçası merak ediyorum. Düşünüp düşünüp bulamıyorum. Acaba Dinç Bilgin'in ve Cem Uzan'ın adlarının önünde bir ‘‘İ’’ harfi olsaydı, o zaman yazarlar mıydı?

Merkez’in kárından kaç para devlete gelecek?


BDDK Başkan Yardımcısı Teoman Kerman ile konuşurken, konu ister istemezDinç Bilgin'e ve onun BDDK'dan mal kaçırma operasyonuna geldi.

‘‘Teoman Bey, sizin kontrolünüzde olan Sabah Gazetesi'nden kaçırılan mallarla oluşturulan Merkez Grubu 24 trilyon kár açıkladı. Ben de borçların ödenmesi için Sabah Grubu'nun yaşamasından yanayım ama bu kárın en azından büyük bir bölümünün size ödenmesi lazım. Yüz milyonlarca dolar borcu olan Dinç Bilgin 24 milyon doları cebe atacak ve BDDK'ya kuruş vermeyecek mi?’’ diye sordum.

‘‘Olur mu öyle şey. Muhakkak ki, o paradan biz de tahsilat yapmışızdır’’ dedi.

‘‘Ne kadar yaptınız?’’ diye sordum.

‘‘Bilemiyorum. O iş TMSF'de’’ diye yanıtladı.

‘‘TMSF size bağlı değil mi?’’ diye üsteledim.

‘‘Kaç lira tahsilat yapıldığını öğrenip size bildireceğim’’ dedi.

Şimdi merakla bekliyorum.

Merkez Grubu'nun açıkladığı 24 trilyon lira kárdan devlet kaç para tahsil edebildi.

Yoksa Dinç Bilgin yeni yat mı ısmarladı?..

Bu stada gidilir


BİR kısım medya, Olimpiyat Stadı'ndaki maçtan sonra trafik karmaşası yaşandığını söylüyor. Külliyen yalan.

Dünyada pek çok stada gittim. Bu kapasitede ve bu dolulukta her stadın çıkışında böyle karmaşa oluyor.

Ne yaparsanız yapın 60 bin kişinin dağılması bir meseledir.

O kadar tıkanıklık da normaldir.

Maç günü gerek İstanbul Valiliği, gerek İstanbul Trafik Şube Müdürlüğü insan üstü bir gayret göstermişler.

Bunu Galatasaraylı yöneticiler de söylüyor.

Bu çaba gösterilmeye devam ederse, stadın trafiğinde bir sorun olmaz.

Hatta insanlar alıştıkça daha da rahatlama olur. Tabii sorumluların bu konsantrasyonu her hafta göstermeleri kaydıyla.

Galatasaray'ın bu stada gitmesi, stat açısından çok iyi oldu.

Bütün aksaklıklar ortaya çıktığı gibi, birkaç yıl içinde mezbeleliğe dönüşmesi muhtemel bir yatırım kurtuldu. Galatasaray ise iyi bir stada ve iyi bir gelir kaynağına kavuştu.

Eğer ayaklar alışır ve rüzgár panelleri de yapılırsa, Ali Sami Yen'e dönmeye gerek bile kalmayabilir. Bir kısım medyanın karalaması da bu yüzden.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Yazılarımızı yazarken özneye değil, fiile göre hareket ettiğimiz zaman.
Yazının Devamını Oku

BDDK bakmış ama görmemiş

11 Ağustos 2003
<B>ESSİZ </B>BDDK'dan ses gelince şaşırdım doğrusu. <br> Dünkü yazımda adı geçen BDDK Başkan Yardımcısı Teoman Kerman sabah erkenden aradı.

Kendilerinin görevi savsaklamadıklarını, ancak Maliye Bakanlığı'nın yapması gereken işleri kendilerinin yapamayacağını söyledi.

Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu'na yazdığı ve benim dünkü yazıma konu olan BDDK.DEG'43-2-3659 sayılı ve 28 Mart 2003 tarihli yanıtının ‘‘... yazınız konusu bilgilerin vergi incelemesine yönelik olarak istenmiş olduğu ve Maliye müfettişlerinin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ve ilgili mevzuat çerçevesinde vergi incelemesi yapma yetkisini haiz olduğu dikkate alınarak, gerekli incelemenin tarafınızca gerçekleştirilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir’’ bölümünü hatırlattı.

Yani Teoman Bey diyor ki: ‘‘Maliye'nin bize yazısı vergi ile ilgilidir. Bunu biz yapamayız. Ben bunu söyledim.’’

Ben de ona dedim ki: ‘‘İyi de Teoman Bey, Maliye size bankada Hazine bonosu ve Devlet tahvili olmadığını da aynı yazıyla ihbar ediyor. Bari bunu inceleseydiniz.’’

Başkan yardımcısı bunu incelediklerini söyledi. ‘‘Bizim içerde yıllardır adamımız var. Ve biliyoruz ki, bankada hem bono hem de tahvil var. Ama 2003 yılında olmayabilir’’ dedi.

‘‘Ama televizyonlarda bangır bangır reklam yapıp hazine bonosu ve tahvile en yüksek faizi verdiklerini söylediler. Onu da mı görmediniz’’ diye sordum.

Görmemişler.

‘‘Kayıt dışı yaptıkları zaman, evrak üzerinden olmayan işlem yaptıkları zaman göremiyorsunuz’’ dedi. Anladım ki, eğer bir grup kanun dışılıkta Uzanlar kadar uzak noktalara gitmişse, yasa tanımazlıkta bütün sınırları aşmışsa, bunları sıradan bir mütfettişin ve murakıbın yakalaması mümkün değil. Çünkü ‘‘tezgah’’ bu kişilerin havsalasının ötesinde.

Teoman Kerman bir de sitem etti.

‘‘Yazdıklarınız buradaki bütün arkadaşların asabını bozuyor. İçimizden iş yapmak gelmiyor’’ dedi.

‘‘Teoman Bey sizin kurumunuzun yapmadığı işlemler ve bu yüzden benim cebimdeki paranın uçması da benim asabımı bozuyor. Kusura bakmayın’’ dedim.

Bu arada Teoman Bey'in yanıt vermesine şaşırmıştım. Nedeni varmış. Kendisi işsiz kalan bankacılardan değil. Hazine'den BDDK'ya gelmiş.

Oy oranlarında son durum


VERSO Araştırma Şirketi'nin patronu Erhan Göksel, geçen ayın ‘‘siyasi sıralamasını’’ gösteren araştırmanın sonuçlarını yolladı.

Açıkçası çok şaşırtıcı bir durum yok ortada.

Hemen sizinle paylaşmak istedim.

Araştırma sonuçlarına göre, AKP iktidarda olmasına rağmen yapranmıyor. Tam aksine, çok ciddi bir şekilde oylarını artırıyor.

Araştırmaya göre bugün seçim olsa oylarını AKP'ye vereceklerin oranı yüzde 42.19 olmuş.

CHP ise ‘‘muhalefette en hızlı yıpranan parti’’ unvanına aday. CHP'nin oy oranı yüzde 16.31'e gerilemiş.

Seçimde baraj altında kalan DYP oylarını ‘‘nedense’’ artırıyor. Bugün seçim olsa seçmenler yüzde 12.75 ile DYP'yi barajdan aşıracaklar.

Barajı geçen son parti ise Genç Parti. GP'nin oy oranı yüzde 11.61. Ancak burada araştırmacıların bir notu var. Genç Parti çok hızlı bir düşüşte. Son iki ay içinde yüzde 30 civarında oy kaybetmiş.

DEHAP yerini koruyor, oy oranı yüzde 7.90. MHP kayıpta olan partilerden bir diğeri. Seçim olsa MHP'ye oy veririm diyenlerin oranı yüzde 3.44.

ANAP ise bitmiş. Aynı soruya ‘‘ANAP’’ yanıtını verenlerin oranı yüzde 1.02.

DSP'nin durumu da farksız.

Beklenin aksine memur ve işçilerin beklentilerinin karşılanmaması, kamu kesimindeki düşük zamlar AKP'nin oylarını etkilemiyor. CHP'nin ‘‘suskun muhalefeti’’ ise puan kaybettiriyor. Trende bakılırsa Genç Parti'nin bir aylık ömrü var. Para bitti, yapı paydos durumu olacak.

CHP ise böyle giderse bir dahaki seçimde tekrar baraj altında kalabilir. Tek şansı başka sol parti olmaması. .

Bu tablo ışığında gidilecek bir yerel seçimde AKP'nin işi kolay gibi duruyor.

Oyunu bozacak tek şey ise ‘‘birkaç parlak aday’’ olabilir.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


En ahlaklı kurum olması gereken bankacılık, en ahlaksız kurum haline gelmediği zaman.
Yazının Devamını Oku

Önce gazetenin künyesi kaçtı

9 Ağustos 2003
<B>UZANLAR'</B>ın hayli zorda olduğu görülüyor. Daha önce <B>‘‘önemli’’ </B>bulduğu televizyon programları dışında programa çıkmayan, çıktığı yerde cilalanmış pırıl pırıl görüntüsüyle arzı endam eden <B>Cem Uzan,</B> önceki gün Habertürk'ün öğle haberlerinde, sunucunun yanında sığıntı gibi oturmuştu. O planlanmış imajından, reklamcısının ve halkla ilişkiler ekibinin oluşturduğu parlak havasından eser yoktu. Yorgun, çökmüş, umutsuz bir haldeydi.

Yolun sonu yakındı. Yıllardır ‘‘hukuksuzluk’’ üzerine kurulmuş imparatorluk sonunda ‘‘hukuk’’ engeline takılmıştı. Türkiye, Avrupa, Amerika, dört bir yanda ‘‘düzen’’ bozulmuştu.

Tek çare ‘‘çıkmadık candan umut kesilmez’’ misali bağırmak, çağırmak ve ayaktaymış izlenimi vermekti. Cem Uzan da aile talimatıyla bunu yapmaya çalıştı.

Bir yandan bu görüntü pazarlanırken, diğer yandan da ‘‘ufak ufak’’ tüyme ve yeni ‘‘hukuksuzluklar’’ organize etme planı da yürürlüğe konulmuş anlaşılan.

Çünkü Uzan Ailesi'nin gazete diye çıkardığı ‘‘borazanı’’ Star Gazetesi'nde dün ani bir değişiklik yaşandı. Gazetenin ‘‘Künye’’ tabir edilen ve kime ait olduğunu, kimler tarafından çıkarıldığını gösteren ‘‘nüfus káğıdı’’ ortadan kalktı. Perşembe gününe kadar Star'ın sahibi görünen Hakan Uzan'ın adı künyeden çıktı. Sadece o mu?

Genel Yayın Yönetmeni Fatih Çekirge ve künyede adı geçen tüm isimler yok oldu, buharlaştı.

‘‘İmtiyaz Sahibi’’ olarak adını sanını duymadığımız Tunç Buruşukoğlu diye biri künyeye yazıldı. Sorumlu müdür de Ramadan Sezer oldu, ki onu da tanımıyoruz.

Büyük ihtimalle Telsim üzerinden çalışan seks hatlarında olduğu gibi bunlar şirkette çalışan ve gazetecilikle ilgisi olmayan garibanlar.

Namuslu, onurlu bir adam niye gazetenin sahibi olduğunu saklasın anlamıyorum.

Belli ki, Uzanlar bir yandan gazeteyi Türk yargısından kaçırmaya çalışıyorlar, diğer yandan da kendi kaçışlarının haberini veriyorlar.

Bence hiç durmasınlar...

Tabii Ürdün ve bazı Güney Amerika ülkelerinden başka gidecek yerleri varsa...

Geri mi gelelim ileri mi gidelim


CUMHURBAŞKANI Sezer yine ‘‘entel dantel’’ bir kitlenin etkisiyle ‘‘Irak'a asker yollamama’’ yönünde tavır sergiledi.

‘‘Birleşmiş Milletler kararını bekleyelim’’ demiş. Diğer yandan da Genelkurmay'ın çalışmalarını görmek istemiş.

Genelkurmay'ın bağlı olduğu Başbakan'ı değil, Genelkurmay'ı dinlemek istemiş.

Hayli ‘‘demokrat’’ bir tavır.

Cumhurbaşkanı'nın kıymet verdiği ‘‘entel danteller’’ de böyledir zaten. Duruma göre demokrat...

Ben eminim ki Cumhurbaşkanı, Genelkurmay'ın çalışmalarını görünce kararını değiştirecektir.

Birleşmiş Milletler karararı aramak ise her zamanki gibi abesle iştigal. Bizim sorunumuz ile ‘‘Birleşmiş’’ veya ‘‘Birleşmemiş’’ diğer ülkelerin sorunları aynı değil. Türkiye politikalarını ille de Birleşmiş Milletler kararına göre yönlendirmez, yönlendirmedi, yönlendirmemeli.

Türkiye'nin Irak'a asker yollamasından rahatsız olan tek grup Kuzey Irak'taki Kürtler.

Çünkü ABD'nin sıkılıp Irak'tan çıktığı gün, oluşacak ortamdan en büyük faydayı sağlamayı uman grup onlar.

Türkiye ise PKK/KADEK'in bittiği gün Kuzey Irak'tan çıkacak. Oysa Türkiye, Irak'a asker yollama kararı alırsa, Kuzey Irak'tan çıkması planlanan askerlerimizin Habur'dan süklüm püklüm Türkiye'ye geri dönen görüntüleri dünya televizyonlarına aksetmeyecek. Tam aksine Kuzey Irak'taki askerlerimiz ve yenileri Irak'ın içlerine doğru ilerleyecek.

Geleceğe bakmadan günlük hezeyanlar ve bar sohbetlerindeki eleştirilerden kaçma uğruna Türkiye'nin kararlarını etkilemeye kimsenin hakkı yok.

Bunlar spor yazarı


BAZILARINIZ diyor ki: ‘‘Fatih bu spor yazarlarına ve sayfalarına niye bu kadar yükleniyorsun?’’ Nasıl yüklenmeyeyim Allah aşkına.

Yaptıkları işe bu kadar saygısız bir gruba ben nasıl saygı duyayım.

İşte size spor sayfalarından iki bomba.

İlki Hürriyet'ten: ‘‘Volkan sakatlığının iyiye gittiğini, Diyarbakır maçında takımdaki yerini alabileceğini söyledi.’’

Bunu yazan ‘‘akıllı’’nın Volkan'ın geçen yıldan kalan bir maç cezası olduğundan haberi yok. Ya da Galatasaray'ın cezalı oyuncuyu oynatıp puan kaybetmesini sağlamaya çalışıyor.

Diğer bomba ise Fotomaç'tan: ‘‘Galatasaray, Diyarbakır karşısına Liverpool maçında sahaya çıkan kadroyla çıkacak.’’

Yani 6 yabancıyla... Mondragon, Prates, de Boer, Tamas, Batista, Pinto hepsi beraber oynasın, Galatasaray da hükmen mağlup olsun.

Bunlar spor yazacak da, okuyucu spor öğrenecek...

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Mesafeler, tuttuğumuz takıma destek olmamızı engellemediği zaman.
Yazının Devamını Oku