UZANLAR, Telsim'den de çekildiler. Şirketin hisselerinin de kaçırıldığı anlaşıldı.
İmar Bankası'ndan biliyoruz ki Uzanlar'ın çekilmesi, bir çekirge sürüsünün tarlalardan çekilmesi gibi oluyor.
Geride hiçbir şey bırakmamış oluyorlar.
Ne bir para, ne bir kayıt, ne bir belge...
Sadece bir ‘‘enkaz’’, bir ‘‘bela’’ bırakıyorlar.
Bankada böyle oldu.
Telsim'de de bu iş böyle olabilir.
Şirkette işe yarar ne varsa alıp, geriye ‘‘takılmış bir sürü borç’’ bırakmış olabilirler.
Çünkü Uzan Ailesi, çevrelerinde giderek daralan çemberde sıranın Telsim'e geldiğini ve bu şirketin de ellerinden gitmek üzere olduğunu görmüş olabilirler.
Baba Kemal Uzan'ın hukukun ‘‘girift labirentlerinde’’ dolaşmak konusunda ne kadar usta olduğunu bilenler, Telsim'den çekilmede de bir ‘‘oyun’’ olduğunu düşünüyorlar.
Bu arada Telsim sadece Türkiye demek değil.
Aynen bankada olduğu gibi bir de Kıbrıs'ta Telsim var.
Kıbrıs'taki Telsim, Türkiye'deki Telsim'den bağımsız gibi duran, kendi başına bir hükmi şahsiyet.
Uzunca bir süreden beri Türkiye'den vergi kaçırmak, yasal kesintileri ödememek için Telsim'in özellikle faturasız hatlarının Kıbrıs Telsim üzerinden satıldığı ve abonelerin bir kısmının Kıbrıs Telsim'e kaydırıldığı dedikodusu vardı.
İddialara göre aboneler Kıbrıs Telsim'deydi ve Kıbrıs Telsim, Türkiye'deki Telsim'le ‘‘roaming’’ anlaşması yaparak telefonlarının Türkiye'de de kullanılmasına imkán sağlıyordu.
Yani aslında kanuna karşı hile yapılıyordu.
Bu dedikodu çok dolaştı.
Ancak iki özel şirket arasında yapılmış bir anlaşmaya ulaşmak mümkün olmadığı için kimsenin elinde bir delil, bir belge yoktu.
Burada da iş gelip bir ‘‘özerk kuruma’’, Telekomünikasyon Üst Kurulu'na dayanıyordu. Çünkü buradaki gerçeği ortaya çıkaracak yetki sadece bu kurulda mevcut.
Bu iddiaların doğru çıkması halinde, ortada çok büyük bir ‘‘üçkáğıt’’ var demektir.
Telsim ile Kıbrıs Telsim ilişkisi sırf bu nedenle yakından incelenmelidir.
Nerede Diyarbakırspor maçındaki önlemler?
ÇARŞAMBA akşamı Olimpiyat Stadı'nda yine bir rezalet yaşandı.
Ancak görüntü bu rezaletin ‘‘bile bile’’ yaşatıldığı yolundaydı. Ve ortada iki suçlu vardı.
Biri İstanbul polisi, diğeri ise ekabir Galatasaraylı taraftarlar.
Ben saat tam 19.00'da Florya'dan yola çıktım. Mahmutbey gişelerinin yanında açılan girişten girmek suretiyle, tam 19.30'da stattaydım. Yolda eziyet çekeceğime modern ve çağdaş bir statta 1.5 saat geçirdim.
Stada son anda gelmek isteyen ekabir taifesi ise sıkıntı çekti.
Ancak İstanbul Emniyeti'nin de bu sıkıntıda payı büyüktü.
Her şeyden önce Diyarbakır maçındaki önlemlerin yarısı bile bu maçta yoktu. Emniyet, Galatasaray düşmanlarının dolduruşuna gelmişti.
İkincisi, otoparklarda yer olduğu halde, otoparklar doldu denilerek pek çok araç geri çevrildi ve yollara park etmek zorunda bırakıldı.
Bunların çekilmesi ve çıkışlarındaki manevralar da trafiği sıkıntıya soktu.
Maç çıkışı ise tam rezaletti. Çıkış saatinde çevredeki yollar tek yöne çevrilmediği ve iyi organize edilmediği için büyük keşmekeş yaşandı.
Gelen giden birbirine girdi ve trafik kilitlendi.
Yapılanlar o kadar beceriksizceydi ki, sanki birileri ‘‘işler yolunda gitmesin’’ diye özellikle uğraşmıştı.
Açıkçası bu rezalette, ‘‘Türk gibi başla ama Türk gibi bitirme’’ sözünün anlamını kavradım.
Diyarbakırspor maçı ile iyi başlayan Emniyet, CSKA maçında çuvalladı.
BJK'li plakalar Müdür Bey'in kontrolünde
GEÇEN gün bir haber dikkatimi çekti. BJK plakaları müthiş para ediyormuş.
GS ve FB'ler ise daha ucuz. Normal, binlerce GS ve FB plakası var.
Ancak BJK'ler sadece 99 tane.
Onların da çoğu sahipli olduğu için arz-talep dengesinde yüksek bir fiyat oluşmuş. Bu durumu ilk keşfeden İstanbul'un Beşiktaşlı Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah olmuş.
Bir arkadaşımdan dinledim.
Geçen yıl yeni aldığı otomobiline BJK plakası almaya çalışmış.
Ancak becerememiş. Muameleciler, ‘‘İl Emniyet Müdürü, BJK'li plakalara el koymuş. Kimseye verdirmiyor’’ demişler.
Geçen yıl Beşiktaş şampiyonluğa doğru giderken, Cerrah Müdür bütün trafik şubelerine bir yazı göndererek ‘‘BJK’’li plakaların kendisine sorulmadan kimseye verilmemesini emretmiş. Büyük olasılıkla oluşacak bir karaborsayı ve haksız kazancı engellemeye çalışmış olsa gerek.
Ancak anlaşılan o ki, Müdür Bey'in tavrı fiyatları ‘‘patlatmış’’.
Yoksa araba fiyatına plaka mı olur?
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
İşimize gösterdiğimiz özen göstermelik değil, içten gelen bir özen olduğu zaman.