Dün Akşam'da yer alan yazısında
‘‘Türkiye, Irak'a asker yollamamalıdır; çünkü ABD Irak'ta düzen kurmak istemiyor’’ diye yazdı.
Serdar'ın tespiti doğru ancak çıkardığı sonuç
‘‘bence’’ yanlış.
ABD'nin Irak'ta düzen kurmaya çalışmadığı konusunda
Serdar Turgut'la hemfikirim.
Amerika'nın böyle bir niyeti de yok, böyle bir becerisi de yok.
ABD'nin elinde Irak'ın müthiş bir kaos ortamına sürüklendiği konusunda
Serdar Turgut doğru söylüyor.
Ancak işte sırf bu nedenle Türkiye, Irak'ta olmak zorunda.
Bu konudaki ilk yazımda da bunu yazdım.
ABD, Irak'ta istesin veya istemesin bir düzen kuramayabilir.
Kısa veya uzun bir süre Irak'ta, yanıbaşımızda bugünkü gibi bir düzen sürdürebilir.
Ve sonunda
‘‘çeker gider’’.
Evet evet... Çeker gider. Hiç arkasına bakmadan, arkasında ne bıraktığına bakmadan.
ABD politikası böyledir.
Hata yaptığını anladığı, durumun aleyhine geliştiğini düşündüğü, çıkarlarının değiştiği veya kamuoyunun üzerine geldiği gün politikasını değiştirir.
Daha önce de dediğim gibi, o gün gelince Türkiye yanıbaşında
‘‘kaosla’’ karşı karşıya kalır.
Bölünmüş, parçalanmış, devlet olma özelliğini yitirmiş bir Irak'la baş başa...
Bu nedenle Türkiye, Irak'ta bulunmak zorundadır.
Bu ülkenin normalleşmesine katkı sağlamak zorundadır.
Çünkü günü geldiğinde orada olmamanın faturası, bugün orada olmanın faturasından çok daha ağır olabilir. Türkiye, kendisini derinden etkileyen Kuzey Irak'taki istikrarsızlık döneminde Irak'ın birkaç kilometre içinde olabilmek için çok uğraştı.
Irak'taki istikrarsızlıkta Irak'ın yüzlerce kilometre içinde olmak, üstelik de oraya davetle gitmek Türkiye için bulunmaz nimettir.
Hani parasını alamazdık?
HATIRLAYACAKSINIZ, savaş öncesi Türkiye'den bir heyet, Devlet Bakanı
Kürşad Tüzmen başkanlığında Irak'a gitti.
Yaklaşık 1 milyar dolarlık iş bağlantısı yaptı.
Bu gezi o zaman çok eleştirildi.
Türk basınında bir tek ben,
‘‘Dünya Irak'la ticaret yapıyor. Biz komşumuzla niye yapmayalım’’ dedim ve
‘‘görmek’’ için katıldığım bu geziden sonra gezinin faydalı olduğunu yazdım.
Pek çok
‘‘bilmiş’’, bu bağlantıların savaştan sonra işe yaramayacağını, Türk işadamlarının yaptıkları anlaşmaları hayata geçiremeyeceğini ve parasını tahsil edemeyeceğini öne sürerken ben tersini savundum.
Ve
‘‘haklı çıktım’’.
Birleşmiş Milletler, Türk işadamlarının o gezide yaptıkları anlaşmaların son dilimini de onayladı.
Böylece Türkiye yaklaşık 1 milyar dolarlık ihracat yapmış oldu.
Parasını da Birleşmiş Milletler Gıda Karşılığı Petrol Programı'ndan tıkır tıkır alacak.
Nerede şimdi o hiçbir şeyden haberi olmayan çok bilmiş meslektaşlarım?
Bunlar hakikaten skor basını
ŞU bizim spor basını adam olmayacak. Spor sayfalarına bakıyor musunuz? Çarşamba gününe kadar Türkiye liginin en zor durumdaki takımı Galatasaray, Türkiye liginin en beceriksiz, en ne yaptığını bilmeyen teknik direktörü
Fatih Terim.
Perşembe gününden beri ise Galatasaray efsane takım,
Terim ise mucize adam.
Yine destanlar, yine müthiş öyküler.
Oysa ne biri, ne diğeri.
Galatasaray'ın lige en hazır takım olduğunu yazdığım zaman benle alay edenler,
‘‘Galatasaray taş gibi takım oldu, orta sahaya bir beyin gelse o zaman Şampiyonlar Ligi'nde yukarı doğru gider. Terim'in tek hatası ideal on birde inat etmeyişi’’ dediğim zaman sütunlarında laf sokuşturanlar şimdi
‘‘övgücübaşı’’ kesilmişler.
Siz bu spor basınını sakın ha ciddiye almayın.
Ben şahsen almıyorum.
Galatasaray da tel örgüleri kaldırdı, sıra diğerlerinde
STATLARDA sahayı tribünlerden ayıran tel örgü tartışmalarını yapanlar, Galatasaray'ın yaptığını görmezden geliyorlar..
Galatasaray hiç şov yapmadan, Olimpiyat Stadı'nda tribünleri sahadan ayırmak için tel örgü koydurmadı ve burada oynadığı iki maçını da tel örgüsüz oynadı.
Ve tek bir kişi bile bir
‘‘çılgınlık’’ yapmadı.
Ne yazık ki bunu kimse yazmadı, göstermedi. Televizyonların çok bilmiş yorumcuları bile bu konuya değinmediler.
Denizlispor ve Trabzonspor'un ardından Galatasaray da bu önemli adımı attı.
Bakalım Fenerbahçe ve Beşiktaş da tel örgüleri kaldırma yürekliliğini gösterebilecekler mi?
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Spor sayfaları gazetelerin büyüklüğüne yakışır hale geldiği zaman.