İstanbul yerine Urumçi’ye ne dersiniz? Hayatta çok istediğim şeylerden biri Çin’in Sincan Uygur Bölgesi’ni diğer adıyla da Doğu Türkistan’ı görmekti. Daha önce Demirel sayesinde Moğolistan’daki Orhun Anıtları’nı, Çiller’le Semerkand’ı gördüm. Bunlar hayatımın unutulmaz anıları. Bu yüzden Cumhurbaşkanı Gül’ün Çin gezisine katılarak Sincan’a gidenlere çok imrendim.
Diyeceksiniz ki ille de devlet erkânıyla mı gezeceksin, bin uçağa kendin git. Sorun şurada: Türk vatandaşı olarak tek başıma Çin’e gitmek istediğimde vize vermiyorlar. Denedim, olmadı. Nedeni, Çin’deki Türk dilli Uygur azınlığın başkaldırısı.
Türkiye’de sayıları 1 milyonu aşan büyük bir Doğu Türkistan göçmeni nüfus var. Doğu Türkistan’ın büyük liderleri İsa Yusuf Alptekin’in adını taşıyan 10’a yakın ilkokul var İstanbul’da.
Yabancılar oraya Xinjiang diyorlar. Okunuşu bildiğimiz Sincan, Ankara’nın Sincan kazası gibi...
Arkadaşım Emine, geçen akşam televizyonda suratlarında nefret, ellerinde sopa Uygurların üzerine yürüyen Han Çinlilerini gördü ve kendi benzer öyküsünü hatırladı.
“Bizim üstümüze de aynı böyle yürümüşlerdi” dedi Emine. Sadece taraflar farklıydı...
Emine,
Son dakikada kelime oyunu yapıp gece yarısı darbesiyle kanun çıkaranlar AB’nin arkasına sığınmanın derdindeler.
AB istedi de ondan yaptık!
O zaman bir soru: Bugüne dek AB’nin her istediği yapıldı da bir bu mu kalmıştı?
AB’nin üyelik koşulu olan yol haritalarına itibar etmeyip sürekli farklı patikalara sapanlar sırf askerin sesini kısmak istedikleri için mi Batı’nın desteğini kazanacaklar?
AB bize demokratikleşin diyor. Gece yarısı kelime oyunuyla Meclis’ten kanun geçirin demiyor...
AB bize hükümetiniz kurumlara danışsın diyor. Yangından mal kaçırsın demiyor.
AB bize hukuk devleti olun diyor. Fotokopiyi delil sayın demiyor.
AB bize sivil toplumumuz güçlensin diye para veriyor.
Bu istihbaratı alan Almanlar ikmal merkezlerine yakın bir yer olduğu için çok sevinmişler. Stalin’in ise içi rahat değilmiş. Çar’ın ünlü bir generalini Kremlin’e çağırıp danışmak ihtiyacını duymuş. Yaşlı general, muharebe hattını Dinyeper’in de gerisine çekmiş, çünkü Rusya kalbi derinlerde olan bir dev... Ruslar çekilince takviye alamayan Alman ordusu ağır kış şartlarında Stalingrad’da esir düşmüş. Yaşlı general işini biliyormuş.
Babam bu hikâyeyi ülkelerin tarihinde süreklilik ve tecrübenin önemini anlatmak için Kaş’taki evinin terasında Azeri komşumuzla paylaşırken kulak misafiri oldum. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar Osmanlı paşalarıydı, ama 1990’da Azerilerin Ermeni işgaline direnecek generalleri yoktu. Çünkü diye devam etti babam, Sovyet ordusunda Azeri general yoktu...
* * *
Sabah kahvesine gelen misafir gidince babam Ertuğrul Özkök’ün 8-9-10 Eylül başlıklı yazısını okudu. Gündemde 12 Eylül darbesini yapanların yargılanmasını yasaklayan Anayasa maddesinin kaldırılması var. Özkök yazısında sanki 12 Eylül öncesi memlekette her şey güllük gülistanlıkmış da darbe olmuş havasındakileri eleştiriyordu.
Babam bu yazıyı okuduktan sonra belki de 8-9-10 Eylül 1980 günlerinden birinde annemi Ankara’da Anadolu Eczacılık Okulu’nda ders vermeye bıraktıktan sonra direksiyonda nasıl ağladığını hatırladı. Sağcılar bir tarafa dizilmiş, solcular bir tarafa. Aralarında onları ayıran askerler... O sahneyi görünce gözyaşlarını tutamamış babam. Tek çocuğu olan ben, o sırada Ankara’da Mithatpaşa Caddesi’ndeki TRT’de dışarıda açılan ateş yüzünden mahsur kalmışım, birkaç gece önce de yayın nöbetinden dönerken TRT minibüsüne Esat civarında kurşun sıkılmış...
Fakat yine de babam 12 Eylül’ün haklılığını teslim etse bile 13-14-15 Eylül ve devamının hatalı olduğunu düşünüyor. 86 yaşının deneyimiyle hatanın Eylül’ün 12’sinde değil, 13’ünde, 14’ünde ve sonrasında olduğu görüşünde...
Babam aynısını 27 Mayıs için de söylüyor. Sözünün kayda değer olması, 1957-58 yıllarında Yozgat Cezaevi’nde idam talebiyle yatmış olan bir gazeteci-siyasetçi kimliğiyle bunu söylemesi. Meclis’te yargı erkini devralan Tahkikat Komisyonu’nu kuran iktidarın içeri attığı “fikir suçlusu” en yakın arkadaşları ancak 28 Mayıs 1960 sabahı cezaevinden salınmış biri olarak 13-14-15 Eylül için söylediğini 28-29-30 Mayıs için de tekrarlıyor babam.
“Bizi o noktaya getirenler utansın, milletlerin hayatında darbeler çözüm değil”