GÜN bir gol bir. Başbakan Erdoğan eksik olmasın yeni seçilen Avrupa Parlamentosu’nu şu sözlerle "tebrik" etti:
"Siyasi hesaplarla ayak oyunları yapmak AB’yi küresel bir güç haline getirmez. Günü kurtarma derdinde olanlar AB’ye hesap verir"... Avrupa Parlamentosu seçimleri hakkında yapılan bu ilk değerlendirme Brüksel’de soğuk duş etkisi yaptı. Ne de olsa ortada seçim kazandığı için sevinçli insanlar var. Yeni parlamenterleri müttefik yapmak varken ilk günden tavır almak Türkiye’nin işini zorlaştırır. Ne de olsa içerde Türkiye’nin adaylığını destekleyenlerin üçte ikilik çoğunluğu bu sefer de korundu.
Muhafazakárların oyları arttı artmasına, ama içlerindeki Türkiye destekçileri zemin kazandı. İngilizler başta, İspanyol, İsveçli, Portekizli, Polonyalı ve Çek muhafazakár gruplar Türkiye’ye karşı değiller.
O halde seçim sonuçlarına bakarak "AB işi bitti" diyenler bunu neye dayanarak yapıyorlar? Bizim asıl meselemizin Türkiye’de AB reform sürecinin yavaşlaması olduğunu unutturmak için mi? Seçim sonuçlarına bakarsak ortada bizim açımızdan bir felaket yok. Örneğin Fransa’da sosyalistler geriledi ama Yeşiller oy patlaması yaşadı. Parlamento’nun yeni başkanı seçilirken de farklı ittifaklar oluşabilecek. Türkiye için en önemli mesele bu yılın sonunda Olli Rehn’in yerine gelecek olan Genişlemeden Sorumlu yeni Komisyon üyesinin kim olacağı. Zira bizim Brüksel’deki "bakanımız" bu kişi olacak.
Asıl tehlike şurda: Parlamento’ya aşırı sağdan yeni giren yabancı göçmen karşıtı birkaç kişinin abuk subuk sözleri yine hak etmedikleri şekilde manşetlerimize çekilecek ve Türk kamuoyunun AB algısı bunun üzerinden oluşacak. Algı olumsuza düşecek, hükümet ve muhalefet bunu iç politika malzemesi yapacak. Sarkozy’ye, Merkel’e kızıyoruz ama, AB konusu Türkiye’de de çok ciddi bir iç politika malzemesi olarak yıllardır kullanılmıyor mu?
Bir başka konu; Avrupa’nın yüzde 43 seçim katılım oranının gösterdiği gibi kendi seçmeninin takmadığı o parlamentoyu biz neden bu kadar önemsiyoruz? Orada Türkiye’deki AB karşıtlarının ekmeğine yağ süren çatlak sesler çıktığı için mi? Yine geliyoruz iç siyasete.
* * *
Avrupa Parlamentosu’nun bizim için parlamenterlerin Türkiye hakkında ne söyleyip ne ettiklerinden daha önemli bir boyutu var. Bu parlamentonun gerçek güç sahibi olduğu alan AB müktesebatı. Yani AB’de çıkan yasalar. AB direktiflerinin şekil almasında parlamenterler etkili oluyor. Telekomdan hayvan haklarına, denizcilikten gıdaya kadar tüm sektörleri ilgilendiren kararlar üzerinde parlamento söz sahibi. Bizde Avrupa Parlamentosu’nu asıl izlemesi gereken, iş dünyamız. Zira orada pişen, AB uyum ve müzakere sürecinde olduğumuz için yarın bizim de ağzımıza düşüyor. Yemeğin tadını beğenmedim diye sonradan ağlamak geç oluyor.
Türkiye’nin devlet düzeyinde öncelikle nezaketen yeni seçilen tüm Avrupalı parlamenterleri tebrik etmesi gerekiyor. Orada ne kadar çok müttefikimiz olursa işimiz o kadar kolaylaşır.