PARİS’te Montparnasse’daki Closerie des Lilas adlı restorana seneler önce gitmiştim. Oturduğumuz masada küçük pirinç bir plaketin üzerinde Yahya Kemal Beyatlı yazıyordu.
20’nci yüzyılın başında şairin Fransız meslektaşlarıyla sembolizm tartışmaları yaptığı masaydı bu. Diğer masalardaki plaketlere bakınca, Lenin’den Hery Miller’e, Paul Auster’den Mick Jagger’a, Picasso’dan Dali’ye kadar ünlülerin kadeh çınlamaları ulaşmıştı kulağımıza.
Siz hiç ahşap bir banka ya da masaya sevgilinizin adını kazıdınız mı? Aynı yere sizden sonra oturanlar için bunun ne ifade edeceği geçti mi aklınızdan?
Birkaç yıla kalmaz, ilan-ı aşk için ağaç gövdelerine, tahta banklara ya da duvarlara gerek kalmayacağını söylersem romantizm zarar görür mü bundan?
Ama bu bir gerçek. Şimdilik cep telefonu adını taşıyan aletler bir süre sonra eğer istersek bize yemek yediğimiz masada daha önce kimlerin oturduğunun listesini vermeye başlayacak. Sahildeki bankta mehtabı bizden önce el ele tutuşup başka kimlerin seyrettiğini de öğrenebileceğiz.
O anda o yerde iz bırakmak isterseniz bir tuşa basmak yeterli olacak, tabii aşkların çetelesini tutmak da...
Buna "inovasyon" diyorlar!
* * *
Oturduğumuz banka, yemek yediğimiz masaya, altında öpüştüğümüz ağaca mesaj bırakabileceğimizi Turkcell İnovasyon Merkezi’nin başındaki Semih İncedayı’dan öğrendim. O da benim gibi şehirlerarası telefonların santrale yazdırılıp saatlerce beklendiği kuşaktan geliyor. Gazeteci ağabeylerimiz, haber geçebilmek için PTT’de çalışan hanımlarla gönül bağı kurdukları yıllardan bugün gelinen teknolojik düzeyi hayal bile edemezlerdi. Oysa her şeyin hıza döndüğü günümüz dünyasında inovasyon anlamında neredeyse her gün bir Jules Verne romanı yazılıyor ve artık bizim çocuklarımız 11 yaşında sekiz kere devirdiğim Denizler Altında 20 Bin Fersah’ı okumak bile istemiyor.
Bizim okuduklarımızı okumayanlar Türkiye’nin yeni insan gücünü oluşturuyorlar. Turkcell İnovasyon Merkezi de işte bu genç insan gücüne güvenilerek kurulmuş. Yerli işgücü ile uluslararası teknoloji üretmek. Tersine beyin göçü yapan bu merkezde çalışan yaş ortalaması 28 olan 300 kişilik genç mühendisler taburu, sabah-akşam şu tek soruyla savaşıyor: "Hayatımızda zor olan ne var? Biz neleri kolaylaştırırız?" İnovasyonun özü de bu.
* * *
Türkiye’deki teknoloji şirketleri, genç insan gücü potansiyeli üzerinden dışa dönük en anlamlı mesajları oluşturuyorlar. Yaşlanan Avrupa Birliği’ne, "Türkleri reddederseniz enayilik yaparsınız" mesajını en inandırıcı şekilde iletenler Turkcell, IBM gibi kuruluşların üst seviye yöneticileri. Brüksel’e en geçerli iletişim mesajını onlar veriyor.
Benim Brüksel’deki favori mekánım Grand Place’daki Roi d’Espagne kahvesi. Bu yazıyı yazarken o kahvenin ikinci katındaki bir cama adımın baş harfinin kazındığını hayal meyal hatırladım. Yakın gelecekte aynı yere mesaj bırakmayı umuyorum.