Avrupa Parlamentosu seçimleri için Belçika’da duvarlara yapıştırılan bir kampanya afişinde böyle yazıyor. Kimin süpürüleceği net ifade edilmemiş, hesaptan kasıt da restoran faturası, ama daha bakar bakmaz gözünüze giren uzun saplı çalı süpürgesi sayesinde yabancıların kastedildiği aşikár.
Hazirandaki Avrupa Parlamentosu seçimleri bittikten sonra Türkiye’de AB üyeliğine verilen destek daha da gerilemeye mahkûm.
Zaten benim bir iddiam var. Türkiye’deki AB desteği, iki binli yılların başında gezindiği yüzde 80’li zirvelere bir daha hiçbir zaman ulaşamayacak.
Neden mi böyle düşünüyorum? 2009 başından bu yana yapılan aynı konudaki farklı kamuoyu araştırmalarının ortalamasına bakıldığında AB desteği zaten yüzde 60’ların altına gerilemiş durumda.
Normal olan da budur.
Normal olmayan ruh hali ötekiydi, yani 1999’un aralık ayında AB’ye aday ülke ilan edilmemizle birlikte yaşanan heyecan patlaması... Hiçbir üye ülkede AB’ye verilmeyen desteğin bizden gelmesinde zaten bir tuhaflık vardı.
Önümüzdeki yaz aylarında Avrupa Parlamentosu seçimleri nedeniyle yürütülen ırkçı kampanyalardan dolayı AB’nin Türkiye’de algı yönetimi yapması çok zor. Yıl sonuna kadarki dönemde bu kampanyaların Türk kamuoyuna yansımaları nedeniyle AB desteği daha da gerileyip yüzde 50 seviyesinin altına dahi düşebilir.
* * *
Hafta başında London School of Economics Türkiye Kürsüsü’nün Brüksel’de Aydın Doğan Vakfı’nın sponsorluğunu üstlendiği, Binnaz Toprak ve Şevket Pamuk’un konuşmacı olduğu bir seminer yapıldı. Ardından Aydın Doğan Vakfı’nın ev sahipliği yaptığı bir yemeğe katıldık. Konuşmalardan anladık ki Avrupa Birliği yetkililerinin nazikçe dile getirdikleri gibi oranın gündemi ile bizim gündem şu anda pek örtüşmüyor. AB tarafı bir yandan haziran ayındaki parlamento seçimlerine gömülmüş, diğer yandan Avrupa anayasasının derdine düşmüş durumda. Bir de beş yıl önce 28 üyeye çıktıktan sonraki "genişleme yorgunluğu" dedikleri olgu var.
Yukarıda çizilen resme bir de bizde AB reform sürecinin ağır aksak ilerlemesini ekleyin. AB ile yürüttüğümüz üyelik müzakerelerinde "Sosyal Politika ve İstihdam" başlığı açılamıyor; çünkü bunun için gereken sendikal haklarla ilgili kanun değişikliklerini yapmamışız. "Vergilendirme" başlıklı müzakere muhtemelen açılabilir, ama bundan doğrudan etkilenecek sektörlerin konudan pek haberi yok.
Özetle şunu söyleyebiliriz: AB müzakereleri hız kaybediyor ve bunun sorumlusu onlar değil bizim taraf. AB’ye giden yolda müzakere başlıklarının yeterli hızla açılmaması ciddi bir sorundur.
Avrupalı bir parlamenterin "Türkiye’de kadınlar sünnet ediliyor mu?" diye sormasının, bu sürecin yavaşlamasıyla hiçbir ilgisi yok. Problemi asıl yaratan taraf biziz.
Türkiye’de AB’ye verilen destek yüzde 40’ların altına düşmediği sürece ciddi bir kamuoyu baskısından söz edemeyeceğimize göre Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun bölgesel politikalarda gösterdiği yaratıcı çabayı, bu kez AB konusunda da beklemek hakkımızdır. Yoksa bizi süpürecekler.