Müzedeki kara çarşaf

GEÇEN hafta sonunu Gemlik’le Mudanya arasında bulunan zeytin köyü Kurşunlu’da geçirdim.

Rumlardan kalma gümrük binasıyken mübadele sonrası dedemin olan küçük evde kaldık. Tuncer Çakmaklı’nın restore ettiği ev denize doğru uzanan yüksek bir kaya parçasının üzerine oturuyor. Arkamızda zeytinlikler, önümüzde dalgaların sesi...

Romantizmin şahikasında iken gözlerimizi aşağıdaki denize çevirince birden korku filmi setine transfer olduk. Denizi kahverengi ve vantuzlu denizanaları kaplamıştı. Özetle deniz pisti.

Dedemin bütün sülalesi Gemlik Körfezi’nde denize girmiş, şimdi benim oğlum giremiyor. Böyle "ilerleme" olur mu?

Öğle yemeği için İstanbul’dan gelen feribotların yanaştığı Güzelyalı’ya tepeden bakan Akkayalar’daki restorana gittik. Fakat o da ne! Akkayalar’ın üzerine belediyenin marifetiyle ytong türü malzemeden beyaz bir kale oturtulmuş. Ortaçağı çağrıştıran bu sakil kalenin zihnimizde yarattığı metafordan yola çıkarak sanayici arkadaşım Nur Ger ile uzun bir Türkiye sohbetine daldık. Türkiye’de bir yeri ele geçiren oraya kalesini dikmek istiyor. O kalenin bizi Marmara Denizi’nden gelecek hangi düşmana karşı savunacağı ise meçhul. Bugünün gerçek tehlikesi olan deniz kirliliğine karşı korumadığı ise kesin.

Akkayalar’daki yeni kale bizi kötümserliğe sevk etti ve Türkiye’de ortaçağın sona ermediği duygusuna kapıldık. Yemekten kalktıktan yaklaşık 15 dakika sonra bu kez de Aydınlanma çağına atlayacağımızı henüz bilmiyorduk.

* * *

Güzelyalı’da Mendirek’e bağlı duran bir şehir hatları vapuru uzaktan ilgimizi çekmişti. Burada bu vapurun ne işi var dememize kalmadı, üzerindeki Turan Emeksiz yazısını fark ettik. Biz bu vapuru tanıyorduk, kimbilir kaç yüz kere de binmiştik.

Meğerse devrim şehidi Turan Emeksiz’in adını taşıyan, Londra tersanelerinde özel imalat 9 adet yaptırılan seriden biri olan bu vapur şimdi otel olmuş. Makina dairesi konferans salonuna dönüşmüş. 20 oda ve 2 süit minimalist tarzda döşenmiş. Güverteler restoran ve kafe. Sonuç, insanı tırmalamayan hoş bir değişim.

Ytongdan beyaz kale de benim memleketimin imalatı, zevkle otele dönüşmüş Turan Emeksiz Vapuru da...

Hem zaten Türkiye’de aydınlanma ile ortaçağ arasında gidip gelmiyor mu?

* * *

Dönüşte Yalova’ya varmadan Umurbey’e saptık ve Celal Bayar Müzesini gezdik. Umurbey İstanbul’daki Kemerburgaz gibi villalarla donanmış bir yer olmuş. Türkiye’nin üçüncü cumhurbaşkanı için Celal Bayar Vakfı’nın yaptırdığı müzede vitrinde katlanmış duran siyah bir kumaş dikkatimizi çekti. Açıklayıcı yazıdan öğrendiğimize göre o kara çarşaf köyün en yaşlı kadını Dilber hanım tarafından 10 Eylül 1959 tarihinde Celal Bayar’a sunulmuş ve o tarihten sonra Umurbeyli kadınlar bir daha çarşafa bürünmeme söz vermişler cumhurbaşkanına.

* * *

Dilber hanım çarşafını çıkarmış...

Çünkü Cumhurbaşkanı ve eşi Umurbey’e her geldiklerinde bunu telkin etmekteymişler...

İnkılapçı ruh hálá aramızdaymış...

Ortaçağa karşı mücadele sürmekteymiş...

1959-2009...

50 yıl önce böyleymiş.
Yazarın Tüm Yazıları