23 Haziran 2002
Geçen hafta <B>Şenol Güneş</B>'i eleştirenlere ''O tarihe geçti, siz hasetinizden çatlayın'' demiş, adını Dünya futbol tarihine yazdıran Şenol Güneş'i pespaye bir üslupla eleştirenlerin çapının ise Türkiye ile sınırlı kaldığına değinmiştim. Aradan geçen birkaç gün içinde, Dünya futbol tarihine yazılan Şenol Güneş adı daha da parladı, eleştirenlerin yüzleri ise daha da karardı. Bu yazıyı yazdığım 21 Haziran Cuma günü, Şenol Güneş adı Dünya futbol tarihinde bronz harflerle yazılı. Umarım Türk Milli Futbol Takımı dün oynadığı maçın ardından yarı finale çıkmıştır ve siz bu yazıyı okurken Millilerimizin hepsinin ismi Dünya futbol tarihine gümüş harflerle kazınmıştır. Hatta altın ve platin harflerle de yazılacaktır.
Milli takımımızın finallerdeki ilk maçı olan Türkiye-Brezilya karşılaşmasını G. Kore'de, tribünden izlemiştim. Bizi çeyrek finale taşıyan Japonya maçını ise Singapur'un en trendi mekanlarından ''Long Bar''da, çok farklı ülkelerden gelme ''ultra-karma'' bir seyirci kitlesi arasında izledim.
Singapur aşırı temiz ve çok zengin bir ülke. Ada üzerine kurulu tek bir şehirden oluşuyor. Nüfusu 3 milyon. Eski bir İngiliz sömürgesi. İngilizlerin etkisi hala gözleniyor. Hemen herkes İngilizce konuşuyor, TV'lerin ve gazetelerin bir kısmı İngilizce yayınlanıyor. Futbol yazarları ve yorumcularının çok büyük bir çoğunluğu İngiliz.
Sokaklar ve caddeler hem çok temiz, hem çok bakımlı. Sokağa sigara izmariti bile atmanın çok büyük cezası var. Maçı seyrettiğim ''Long Bar''ın, Singapur sosyetesi arasında bu denli popüler olmasının nedeni de, insanlar üzerindeki bu temizlik baskısı sanırım. Barda her masada ve barın üzerinde kabuklu yer fıstığı sepetleri dizili. Fıstıkların kabukları yere atılıyor. Yürürken yer fıstığı kabuklarından oluşan bir halı üzerinde, çıtırtılar çıkarta çıkarta ilerliyorsunuz. Sokağa kibrit çöpü dahi atamayan insanlar, bu şekilde bir deşarj yolu bulmuşlar.
Maçı seyretmek için, dev ekranın en dibindeki masaya konuşlanıyoruz. Dört Türküz. Etrafımızdaki masalarda çeşitli milletlerden futbolseverler var. Bir kısmı Türkiye'yi, bir kısmı Japonya'yı tutuyor. Çıkarttığımız ses ve nidalardan Türk olduğumuzu anladıklarında hepsi Türkiye'yi desteklemeye başlıyor.
Maçın İngiliz sunucusu da Türkiye sempatizanı. Tarafsız bir anlatım yolu seçmeye çalışıyor ama Türkiye'yi tuttuğu çoğu yorumundan aşikar. Şenol Güneş'in yağmurdan ıslanmış haline takılmadan edemiyor. Takıma verdiği taktiği övmeden de geçemiyor. Yorumcuya göre Türkiye tam bir taktik takımı. Hele Japonya maçında uyguladığı savunma taktiği tam anlamıyla mükemmel. Hızlı Japonlar, Türk duvarına tosladılar diyor. Hakan'a övgüler yağdırıyor. Türkler, zekasını oyununa yansıtan böylesine bir futbolcuya sahip oldukları için çok şanslılar, diyor.
Ertesi gün çıkan gazetelerin İngiliz futbol yorumcuları da benzer değerlendirmelerde bulunuyorlar. Şenol Güneş'i ve Hakan Şükür'ü övüyorlar. Türkiye'nin kupadaki başarısını takımın dört özelliğine bağlıyorlar; taktik, teknik, tecrübe üstünlüğü ve azim...
Bir başka deyişle, sokaktan çevireceğiniz herhangi bir taraftarın yazacağından farklı bir şey yazmayan bizim yorumcularımızın tam tersini söylüyorlar. Ama işin tekniğini yazarken, spor hocası gibi sıkıcı olmuyorlar. Maçları sıradan bir seyirci ile aynı açıdan seyretmiyorlar ama onların duygularından kopmamayı da başarıyorlar. Teknik değerlendirmelerde bulunuyor ama yerinde espiriler de yapıyorlar.
Bir İngiliz yorumcu, taktik ve teknik bir takım olan Türkiye ile hızlı ve yaratıcı bir takım olan Senegal'in arasındaki maç ilginç tezatlara sahne olacaktır, diyordu. Atatürk de ''Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olanını severim'', dememiş miydi? Ben de spor yazarının zeki, hızlı, yaratıcı, bilgilendirici, eğlendirici ve ahlaklısını'' severim...
Yazının Devamını Oku 16 Haziran 2002
Kamuoyunca toptan RTÜK kanunu olarak bilinen ancak içerisinde 5680 sayılı basın kanununa yapılan değişiklikler de dahil olmak üzere pekçok kanuna aktarmalar yapan yasa bilindiği gibi meclisten geçti, Cumhurbaşkanı'nca onaylandı ve resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Ancak bu kanunun bilişim dünyasında açtığı tartışmalar dinmek bilmiyor. Tartışmalar kanundaki İnternet'le ilgili iki maddeden kaynaklanıyor. Bu maddelerden biri doğrudan 3984 sayılı RTÜK kanunu içinde, diğeri ise 5680 sayılı Basın Kanununa yapılan değişikiliğin içinde yer alıyor.
İnternet'le ilgili her iki maddenin de kanun tasarısına girmesinin sorumlusu olarak milletvekili Emrehan Halıcı gösterilmiş ancak yasa değişikliğinin Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmesinin ardından Mustafa Akgül ve Türkiye Bilişim Derneği'nce yapılan yazılı açıklamalarla sorumluluk paylaşılmıştı.
Veto yiyen yasa, aradan yaklaşık bir yıl geçtikten sonra tekrar gündeme geldi ve hiç değiştirilmeden, aynen sunulduğu için Cumhurbaşkanı tarafından bu kez zorunlu olarak onaylandı. İlk vetonun ardından rahatlayıp, sorumluluğu üstlerine alarak mertlik gösterisine girişenler, tasarının kanunlaşıp İnternet sektörünün tepesine binmesiyle derin bir sessizliğe gömülüp, yasanın sorumlusu olarak Emrehan Halıcı'yı dımdızlak, tek başına ortada bıraktılar. Daha önce yazılı olarak kabul ettikleri sorumlulukları konusunda sessiz kalmakla yetinmeyip, kendi evlatları olan İnternet'le ilgili maddelere karşı sert bir muhalefete başlayarak, kendi marifetlerini kurnazca politikalarla örtmeye kalkıştılar.
Yalnız kalan Halıcı ise dikkatleri iki maddeden birine çekmeye, ve bu maddenin İnternet'i kapsamadığını tescil ettirmeye çalışmaya başladı. Halıcı, işte bu amaçla, 11 Haziran Salı günü RTÜK Başkanı Fatih Karaca'yı makamında ziyaret ederek, yeni RTÜK Kanunu'ndaki tartışmalı maddenin İnternet'i kapsamadığına dair teminat almaya çalıştı.
RTÜK'ün çiçeği burnunda yeni başkanı Fatih Karaca, teknik dairelerinin yasanın yorumu üzerinde çalışmalarına devam ettiği kapısını açık bırakarak şunları söyledi, ''3984 sayılı yasanın içinde İnternet'i ilgilendirdiği ifade edilen sadece veri yayıncılığı tanımı var. Değerli arkadaşlar veri yayıncılığı son derece geniş bir anlamı içermektedir. RTÜK radyo ve televizyon yayıncılığından, radyo ve televizyon yayıncılığının düzenlenmesinden sorumludur. Dolayısıyla bunu veri yayıncılığının RTÜK'ün kendi yetkileri içerisinde radyo ve televizyon yayınları ile ilgili olarak sınırlandırmanın doğru olduğu kanaatindeyim. (...) Radyo ve televizyon alıcılarıyla alınmayan, kamuya açık olmayan tüm teknik anlamdaki konuların RTÜK'ün dışında olarak mütaala edilmesi lazım. Üst kurul başkanı olarak bu konudaki görüşüm budur. Ancak tabii nihai karar üst kurulda kararlaştırılacaktır''.
Fatih Karaca'yı RTÜK'ün davetlisi olarak RTÜK üyelerine İnternet ve TV'nin geleceğini anlatmaya çalıştığım bir konferans vesilesiyle tanımıştım. Edindiğim izlenim İnternet'in gelişimine inanan, aydın, dürüst bir bürokrat olduğu yönündeydi. İnternet'i, tartışmalı maddenin dışında mütalaa etmesine sevindim.
Ancak gerçek ne yazık ki öyle değil. Maddenin yasaya girmesinde sorumluluk sahibi olanlar, hadi yeterince bilgi sahibi olmadıklarından demeyeyim de, İnternet'i tüm yönleriyle kavrayabilecek vizyona sahip olmadıklarından İnternet otoyolu üzerinden yapılan veri yayıncılığının TV ve radyo cihazlarıyla alınmadığını varsayarak, RTÜK yetki sınırlarının dışında kalacağını düşünmüş olacaklar ki, bu maddenin bu şekliyle yasaya yamanmasında bir sakınca görmemişler. Halbuki, RTÜK başkanının yorumuna bakacak olursak İnternet tam da aynı nedenlerden dolayı RTÜK'ün yetki alanına girmekte. Bugün olmasa bile çok yakında girecek. Çünkü İnternet yayınlarının gelişkin TV ve radyo cihazlarından alınması mümkün. Bu cihazlar bugün kısıtlı sayılarda üretilip, kullanılmakta fakat yakın bir gelecekte hızla yaygınlaşmaya başlayacaklar.
Dileyelim ki RTÜK, Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu'nun yasa görüşülürken RTÜK yasasına İnternet'in dahil olmadığını çok açık bir biçimde ifade etmiş olmasına dayanarak maddenin hazırlanışındaki niyeti göz önüne alsın ve iyimser bir yorumda bulunsun.
Seks ve şiddet sattırmıyor
Iowa Devlet Üniversitesi'nce yapılan çok yeni bir araştırmanın bugün yayınlanacak sonuçları magazin-şov tarzı haberlerin, televole tarzı programların sonunu getirebilecek bulgular içeriyor.
Evet biliyorum, daha önce de yazdığım gibi ''Kendi halinde, aklı başında bir Atina muhabirini bile şovmen yapıp haber hokkabazına çeviren, seyircisinden reklamverenine kadar eğitimsiz toplum kesimleri, korkum odur ki gözlerini bu kez de İnternet'e diktiler''.
Ama papaz bu pilavdan bıktı artık. Türk televizyonculuğundaki banalleşmenin tek sorumlusu olan reklamveren bilinçlenmeye başladı. Mitralyöz gibi rasgele ateş açan eski reklamcıların yerleri keskin nişancı haleflerince dolduruluyor. RTÜK'ün yeni başkanı Fatih Karaca, reytingcilerin ipliğini pazara çıkartmaya hazırlanıyor. Ve yazının spotunda sözünü ettiğim yeni bilimsel araştırma, yayıncılığa kalite getirecek dalganın neferlerine, tahrip gücü yüksek cephane sağlıyor.
Iowa Devlet Üniversitesi bilim adamlarınca gerçekleştirilen ve kendi alanında ilk olma özelliğini taşıyan araştırmaya göre cinsellik ve şiddet içeren TV programları arasında yayınlanan reklamlar akılda kalmıyor. Bilim adamları araştırmanın sonuçlarının, cinsellik veya şiddet içeren banal içerikli programların reklamverenlerin gözündeki değerini oldukça düşüreceğini söylüyorlar. 324 yetişkin denekle yapılan araştırmada, psikolog Brad J. Bushman ve Angelica M. Bonacci deneye katılanların bir bölümüne cinsel, bir bölümüne şiddet, bir bölümüne ise nötr içerikli programlar izlettirmişler. Tüm programların arasında gazozlu içecek, kahvaltı malzemesi ve deterjan gibi geniş kitlelere hitap eden ürünlere dair dokuz reklam gösterilmiş. ''Journal of Applied Psychology'' isimli bilimsel makale dergisinin bugün çıkacak Haziran sayısında yayınlanacak olan sonuçlara göre nötr programın izleyicileri seyrettikleri reklamlarda tanıtılan markaları, diğer iki gruptakilere göre çok daha iyi hatırlamışlar.
Dr. Bushman'a göre cinsellik ve şiddetin bellek üzerindeki bu zayıflatıcı etkisinin olası bir nedeni dikkatin büyük bir bölümünün cinsellik ve şiddet üzerinde yoğunlaşmasından dolayı reklamlara yönelmemesi. Bir başka olası neden ise cinsellik ve şiddetin beyni kolay meşgul edecek, çekici içerikler olması.
Cinsellik ve şiddet içeren programlar gibi banal içerikli programlar arasında yayınlanan reklamların da daha az hatırlanır olması bekleniyor. Belki de benzer bir araştırma, Türkiye'ye özgü banal programlar üzerinde, Türk üniversitelerince yapılır da banal programlardan bir an önce kurtuluruz. İnternet yayınlarını bekleyen banalleşme tehdidi de daha başlamadan bitmiş olur böylece...
www.apa.org/journals/apl.html
e.Oyun 2002 başladı
Türkiye'nin ilk bilgisayar oyunları ve eğitim, eğlence yazılımları fuarı olan e-oyun 2002 İstanbul, Harbiye Askeri Müze Kültür Sitesi'nde sürüyor. Cuma günü açılan fuar bugün sona erecek. Fuarın konferans bölümünde bugün saat 10:00'da Bilgisayar Oyun Yayıncılığı üzerine sohbet, 11:30'da Dazuba Oyun Projesi, 12:00'da Funtrance Oyun Projesi, 14:00'da OpenGL'e Giriş Kursu, 16:00'da Online Oyunlar ve 16:30'da Oyun Üzerine Sohbet isimli etkinlikler gerçekleştirilecek. www.e-oyun.org
O tarihe geçti siz çatlayın
Spor yazarlarını çok iyi anlıyorum. Onların görevi akıllarını kullanıp, duygularını akıl süzgecinden geçirmeden yazıya dökmek ki, geniş kitlelerle yürek birliği yapabilsinler. Ancak yarım mesai spor yazan, yarı ciddi kutu yazarları futbol yazmaya soyunduklarında, duygularını neden akıl süzgecinden geçirmezler anlamakta zorluk çekiyorum. İstediğiniz kadar kıskanın, hasetinizden çat diye çatlayın, Şenol Güneş dünya çapında bir başarıya imza attı ve dünya futbol tarihine geçti. Sizin ancak Türk medya tarihine geçebilecek çapta olmanız, Şenol Güneş'in ne Dünya çapındaki başarısına gölge düşürebilecek ne de Dünya futbol tarihine geçmesini engelleyecek. Çatlasanız da, patlasanız da sesiniz Türkiye sınırlarını geçemeyecek.
www.senolgunes.com
Yazının Devamını Oku 9 Haziran 2002
İdeolojisi yeni bir binyıla yeni bir başlangıçla girmek olarak belirlenen <B>Dünya Kupası 2002</B>'nin hedefi, her Dünya Kupası'ndaki gibi bu kez de ''dostluğu geliştirmek'' ve ''barışa katkıda bulunmak'' diye konulmuş. Dostluk ve barış havası çevremizi daha uçaktan inip Güney Kore topraklarına adımımızı attığımız ilk andan itibaren sardı. 50 kişilik Türk taraftar topluluğumuzun, altı kişilik Brezilya taraftar topluluğuyla karşılaşma sahnesi görülmeye değerdi. Karşılıklı olarak yapılan klasik tezahüratların ardından, milli renklerdeki şapkalar değiş tokuş edildi, kolkola fotoğraflar çekildi. Türkiye lehine olan 50’ye altılık dengenin, sahneye yeni çıkan yaklaşık 100 Brezilyalı’yla bozulmuş olması bile kurulan dostluk dengesini etkilemedi. Uluslararası spor turnuvalarının dünya barışına nasıl katkıda bulunabildiğine, şehre indiğimizde daha da yakından tanık olduk. Kore halkı kendi ulusal markaları dışındaki otomobil markalarını kullanmayacak kadar tutucu bir milliyetçilik duygusuna sahip. Bu katı milliyetçiliğe karşın bir o kadar da misafirperverler ve farklı kültürlere saygı duyuyorlar. Kore'nin ikinci büyük kenti, dünyanın en büyük beş limanından biri Busan sokaklarında gezerken pekçok Koreli ile tanıştık. Hepsi bize büyük ilgi gösterdi. Türk olduğumuzu öğrendiklerinde ilgileri daha da arttı. Kore savaşına katılan Birleşmiş Milletler ülkelerine büyük bir minnettarlık duyuyorlar. Hemen hepsi Kore'nin özgürlük savaşında, onlar için savaşanlar arasında Türklerin de olduğunu biliyor ve teşekkür ediyorlar.
Yabancılara karşı çok sıcakkanlı bir tutum sergiliyorlar. Kendi kültürlerini tanıtmaya karşı aşırı istekliler. Yabancı kültürlere de büyük bir merak duyuyorlar. Sokaklarda yerel kıyafetler giymiş birçok gönüllü rehber dolaşıyor. Yabancılara yardımcı olmak, çevreyi tanıtmak için neredeyse kendilerini parçalıyorlar. Ücretsiz, gönüllü rehberlerin dışında tüm Kore halkı sanki kendini dostluk ve barışa adamış gibi. Birisine bir şey sorduğunuzda, sorunuzu anlayamadıkları veya cevabını bilmedikleri için yardımcı olamıyorlarsa hemen suratlarının şekli değişiyor, ağlayacak gibi oluyorlar.
Sokaklar dünyanın dört bir yanından gelen taraftar ve futbolseverlerle dolu. Herkes birbirleriyle tanışıyor. Ayaküstü sohbetler yapılıyor, karşılıklı başarı dileklerinde bulunuluyor. Yedi, sekiz kişilik Uruguaylı bir taraftar grubuyla tanışıyoruz. Güney Koreli, gönüllü rehber meleğimiz, hemen onların da melekliğini üstleniyor. Yolda Koreli, orta yaşlı bir karı kocayla karşılaşıyoruz. Ururguaylılar’ın da katılmasıyla 10-12 kişiye varan grubumuzu akşam yemeğine evlerine davet ediyorlar. İsterseniz yatıya da kalabilirsiniz diyorlar.
Denize tepeden bakan bir banka oturmuş çoluklu çocuklu Koreli bir ailenin babası, ayçekirdeği yer gibi hareketlerle yedikleri, ilk bakışta ne olduğunu çıkartamadığımız tuhaf yiyeceklere merakla gözümüzü diktiğimizi fark eder etmez, hemen ikramda bulunuyor. Avucumuza doldurdukları nemli nesnelerin, minik deniz minareleri olduğunu görüyoruz. Her taraf, farklı milletlerden insanlarla dolu. Herkes birbirleriyle tanışıyor, farklı kültürleri tanıyor. Yeni kurulan bu dostluklar, her taraftara destekleyecekleri yeni takımlar, her takıma yeni taraftarlar kazandırıyor. Kore'de yaklaşık 100 Türk yaşıyor. 5000 kadar Türk'ün de taraftar olarak Kore'ye gelmesi bekleniyor. Seul'deki İstanbul Kültür Merkezi'nin direktörü Ertan Atay'a göre Kore-Türk Dostluk Derneği üyeleri de dahil olmak üzere Türkiye'yi maçlarda aktif olarak destekleyecek 400 kadar da Koreli olacak.
Türkiye-Brezilya karşılaşmasına giderken, stat çevresinde karşılaştığımız manzaralar Atay'ın tahmininin oldukça cimri olduğunun ipuçlarını veriyor. Türk bayraklı, kırmızı beyaz giysili, Galatasaray formalı Koreliler’e daha stada fazla yaklaşmadan rastlamaya başlıyoruz. Tribünlerden edindiğimiz izlenime göre Koreli Türkiye taraftarlarının sayısı birkaç bini buluyor. Maçtan sonra hangi G. Koreli ile konuşsam, vatandaşları hakemin yanlış kararı için Türkiye'den özür diliyor. Ve bence G. Koreli hakemin yanlış kararı bile Türkiye-G. Kore arasındaki dostluğu zedeleyemiyor. Bakalım Türkiye'yi destekleyen G. Koreliler’in sayısı bugünkü maçta ne kadar kalabalık olacak?
Yazının Devamını Oku 2 Haziran 2002
Türkiye'nin en iyi İnternet sitelerinin seçilip, ödüllendirildiği <B>Altın Örümcek</B> yarışmasının sonuçlarına ve ödül töreninde yaşanan bir organizasyon hatasına geçen haftalarda değinmiştim. Bu hafta da, jüri toplantısının perde arkasına ve bu önemli yarışmanın kurumsallaşarak, gelenekselleşmesi için yapılması gerekenlere değineceğim.
Microsoft, Doruknet ve PC Magazine'in sponsorluğunda düzenlenen Altın Örümcek Yarışması'nda, ilk üçe girerek ödül almaya hak kazanacakları belirleyen jüride ben de yer alıyordum. Yarışmada yarı finale kalan siteleri inceleyip, oylarken içerik ve görsel olarak çok iyi tasarlanmış bazı sitelerin oyunu kırmak zorunda kalmamızın biz jüri üyelerini üzdüğünü, HTML standartlarına uyulmadan yapılmış olduklarından her tarayıcıda düzgün olarak görüntülenemeyen bu siteleri elemek zorunda kaldığımızı daha önce yazmıştım.
*
Yarışma sonuçlanıp, ödüller dağıtıldıktan sonra ne olsa beğenirsiniz? Birincilik ödülü alan sitelerden birinin sayfasına bağlanmamla başımdan aşağı kaynar suların boşalması bir oldu. B2B kategorisinde (Türkçesiyle İ6İ yani İş altı İş) birincilik ödülü alan pencer-e.com sitesine bağlanmaya kalktığımda ekranıma gelen sayfada şu iki cümleden başka birşey yoktu, ''Bu site sadece Internet Explorer 5.0 ve üzeri versiyonlarında sorunsuz çalışacaktır. Internet Explorer programını yüklemek için aşağıdaki ikon üzerine tıklamanız yeterli olacaktır''.
*
''Eyvah biz ne yaptık, temel standartlara uymayan bir siteye birincilik ödülünü nasıl verdik?'' diye saçımı başımı yolmaya başlayacaktım ki, kendimi toparladım ve durumu soğukkanlı bir şekilde yeniden değerlendirme sürecine girmeyi başardım. Pencer-e.com'un temel standartlara uymayan bir site olduğu, oylama sürecinde gözümden kaçmıştı çünkü İ6İ kategorisindeki sitelerin hiçbiri için oy kullanmamıştım. Diğer 20 kategorideki 200 siteyi tek tek, olabildiğince ince ayrıntısına kadar incelemiş ancak İ6İ kategorisindeki 10 site için herhangi bir değerlendirmeye girmekten ve oy kullanmaktan özellikle kaçınmıştım. Çünkü kişisel fikrime göre bu kategorideki siteleri, bu kadar kısa bir süre içerisinde, sağlıklı olarak değerlendirmemiz olanaksızdı.
İkincisi ve daha da önemlisi Pencer-e.com'un temel Web standartlarına uymuş olup olmaması, diğer kategorilerdeki sitelere göre o kadar da önemli değildi. Hatta hiç önemli değildi çünkü Pencer-e.com, Arena şirketinin bayilerince kullanılmak üzere tasarlanmış bir siteydi. Burada önemli olan evrensel bir standardın kullanılması değil, şirket ve dağıtım kanalları arasında bir standart oturtulmuş olmasıydı.
*
Diğer kategorilerde yarışan sitelerle, İ6İ kategorisinde olup da kendi şirket ağı dışında kullanıcılara da açık sitelerin ise bu standartlara uyması çok önemliydi.
Biliyorum, Türkiye'de bu standartları önemsemeyen tasarımcı bozuntularının sayısı hiç de az değil. Hatta böylelerine üst düzey yöneticiler arasında bile sıkça rastlanıyor. Bunlar, MS Internet Explorer kullanıcılarının oranının çok yüksek olduğunu, dolayısıyla yapılan sitelerin bu yazılımla uyumlu olmasının yeterli olacağını savunuyorlar.
*
Tipik bir şark zihniyeti yani. 'Otomobiller saatte 120 km'nin üzerinde hız yapabilecek şekilde üretiliyorlar, uluslararası trafik kurallarınca belirlenen hız limitlerine uymaya ne gerek var'' ya da ''Emniyet şeridi araçların geçebileceği genişlikte, trafik sıkıştığında bu şeritten gitmenin ne sakıncası var'' demek gibi bir zihniyet bu...
Standartlar kaosları önlemek için konulur. Unutmayalım ki, İnternet bugün bu kadar hızlı gelişebiliyor, yaygınlaşabiliyorsa, bunun başlıca nedeni adres sisteminden ''routing''e, HTML'den dosya transferine kadar sayısız alanda yapılan standartlaştırma çalışmalarında sağlanan başarıdır.
Altın Örümcek yarışması bir ilkti. Bir ilk için olağanüstü başarılıydı. Aksaklıklar tabii ki oldu. Bu yıl doğumuna şahit olduk, önümüzdeki yıl rüştünü ispat etme yılı olacak. Bu güzel yarışmanın kurumsallaşıp, gelenekselleşebilmesi için de standartların büyük önemi olacak.
Yazının Devamını Oku 26 Mayıs 2002
Basın ve RTÜK yasa değişiklikleri TBMM'ince kabul edildi, Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı ve Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi.Cumhurbaşkanı Sezer, yasa değişikliği paketindeki bazı maddelerin iptali ve yürürlüğün durdurulması için Anayasa Mahkemesine başvurdu ancak İnternet'le ilgili madde iptali için başvurulan maddeler arasında yer almadı. Kısacası geçen yılın mayıs ayından beri pişirilen, Türkiye Bilişim Derneği (TBD), Mustafa Akgül ve Emrehan Halıcı tarafından tatlandırılan kabak nihayet başımızda patladı.
Ve bu trajikomik maddenin baş sorumluları birbirlerine girmekte gecikmediler. İnternet'in Türkiye'ye girişi ve yaygınlaşması üzerinde sonsuz emeği geçen bir gönül adamı olan Mustafa Akgül'ün iyi niyetinden hiç şüphem yok. Tüm hantallığına rağmen pek çok önemli projenin altına imzasını atan TBD'ninkinden de, son zamanlarda üzerine yöneltilen eleştirilerle aklımda oluşan bazı soru işaretlerinin hakkı baki kalmak üzere Emrehan Halıcı'nınkinden de...
Ama cehenneme giden yol için iyi niyet taşlarıyla döşelidir derler. Anlaşılan bu kez de öyle oldu ve iyi niyetle, hep beraber cehennemi boyladık. Şimdi bu cehennemden nasıl çıkarız, onun yollarını aramaya başlayalım.
Öncelikle Sayın Akgül'ün ve diğer tüm üyelerin İnternet Kurulu'ndan acil olarak istifa etmeleri ve bu kurulu işlevsiz ilan ederek sine-i millete dönmeleri gerekir. Sonuçta hükümet İnternet'le ilgili yasal bir düzenlemeye gitmiş ve kendi bünyesindeki danışma merci İnternet Kurulu'nun görüşlerini iplememiştir. Bu kurulun varlık nedeni artık ortadan kalkmıştır, kurul pratik olarak kendini tasfiye etmiştir ve böyle bir kurula üye olmakta ısrar etmek bundan böyle koltuk sevdasından başka hiçbir şeyle açıklanamaz.
İkinci olarak Emrehan Halıcı'nın neredeyse konsensüs niteliğindeki bir eleştiri sağanağına aldırmadan sürdürdürdüğü, İnternet'le ilgili maddeyi savunma inadından vazgeçmesi gerekmektedir. Tamam bu madde Mustafa Akgül ve TBD ile birlikte onun evladıdır ama evlat ölü doğmuştur. Halıcı'ya gerçekleri kabul edip, evlat acısını içine gömmek düşer.
Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu, RTÜK Yasası'na yönelik eksiklikleri gidermek için yeni düzenlemelere gidileceğini müjdelemiştir. Kamuoyu ve baskı grupları olarak bu müjdeye dört elle sarılmak, Karakoyunlu'ya destek vermek gerekir. 18 Mayıs tarihinde Hürriyet Gazetesi'nde Nuray Babacan imzasıyla yayınlanan habere göre Karakoyunlu, yapacakları yasa çalışmasında İnternet ve TRT'ye ilişkin düzenlemelere de yer vereceklerini açıklamış.
Gerçi Karakoyunlu İnternet'le ilgili ne tür düzenlemeler yapacağına dair bir ayrıntı vermemiş. Ancak bu düzenlemeler yapılırken, bu kez gafil avlanmamak için gerekli deneyime sahip olduğumuzu umarım.
Yeni bir ''İnternet Yasası'' hazırlanmasının gerekliliği üzerinde görüş bildiren Fatih Altaylı da İnternet kamuoyu için bir kazançtır. İnternet kamuoyu Altaylı ile elele vererek işbirliği yapmalıdır.
Tüm bunları yaparken, malum maddeyi başımıza musallat eden hataların benzerlerine düşmemeye de dikkat etmeliyiz. Bunlardan en önemlisi, ''Ben her şeyi bilirimcilik''ten kurtulmaktır. İnternet'in Türkiye'de yaygınlaşması yolunda emeği geçenlerin, bu emeklerinin takdir edilmesini beklemeleri kadar doğal birşey yoktur. Ancak İnternet'in Türkiye'deki mimarları olarak İnternet'i tekelimizde tutmaya da hakkımızın olmadığını görmeliyiz.
İnternet kimsenin tekelinde olamayacağı gibi bilişimcilerin tekelinde de değildir. İnternet toplumun her kesimlerini yakından ilgilendiren ve toplum olarak bizi Bilgi Toplumu'na taşıyacak teknolojik bir araçtır. Dolayısıyla İnternet hakkında yapılacak yasal bir düzenleme yanlızca bilişimcilerin değil toplumun tüm kesimlerinin ortak çabasıyla şekillenmelidir. (www.birlik.com)
Hoşgeldinli not: Vestelnet Genel Müdürü Cem Soysal ve Compaq Genel Müdürü Mehmet Nalbantoğlu başarıyla sürdürdükleri görevlerinden ayrıldılar. Bu iki başarılı ismi, sektördeki yeni görevlerinde en kısa zamanda görme dileğiyle...
Bırakınız yatsınlar
Hey gidi günler hey... Koca koca şirketler, dev gibi holdingler topu topu yüz sayfalık kurumsal İnternet siteleri hazırlatmak için ne taklalar atıyorlardı. Kimi kapısına asılı tabelasının boyası kurumamış şirketlerin kapısını çalıyor, on binlerce dolar döküp, utana sıkıla site tasarlatma yolunu seçiyordu. Kimininse nazı bilgiişlem departmanına geçiyor, patronuna ya da genel müdürüne mahçup olmaktan çekinen bilgiişlem müdürü de neredeyse kendi aldığı maaşın fazlasına, yeni yetme bir delikanlıyı işe alıyor, yalvar yakar iş yaptırmaya çalışıyordu.
Şirket tek bir sayfa değiştirmek zorunda kalsa, anasayfaya şirketle ilgili yeni bir haber eklemeye kalkışsa, tek bir sayfa güncellemesi için yüzlerce, aylık binlerce dolar dökülüyordu. Departmanlar arası yazışma, iletişim ve onay süreçlerinin yol açtığı verimlilik kaybına, hazırlanan sitenin basit bir elektronik broşürden öte değer taşımamasına hiç değinmeyeyim...
Açık söyleyeyim pek çok İnternet projesine imza atmış, birkaç Ana Kapı kurmuş, İnternet yayıncılığı alanında danışmanlık, yöneticilik yapmış ve tüm bu projelerde çeşitli içerik yönetim yazılımlarını kullanarak yakından tanımış birisi olarak Active Builder'ın diğer içerik yönetim yazılımlarının sağladığından çok daha fazla kolaylık sağlayacağını beklemiyordum. Ama bilgisayarın başına oturup CD'yi taktıktan yalnızca 15 dakika sonra, önümde yayına hazır dev bir İnternet Ana Kapısı bulunca şaşırmadım desem yalan olur.
Tabii öyle içi dolu, bas düğmeye çık İnternet'e kadar hazır bir site değil sözünü ettiğim. İlla bir benzetme yapmak gerekirse, inşaatı bitmiş, iç duvarları bile boyanmış, içinde oturmak için bir tek mobilyaların seçilip, konulmasını bekleyen bir gökdelenden bahsediyorum.
''Web'' tasarım şirketleri hemen ağlayıp sızlanmaya başlamasınlar. Ekmek kapıları kapanmış değil. ActiveBuilder her ne kadar hazır şablonlar sunuyor olsa da, bu şablonların sunulma nedeni yazılımı kullanan şirketin tasarım sürecinin sonunu beklemeden içerik üretimine geçmesini ve test etmesini sağlamak. Yoksa koca holdingin kendi kurumsal kimliğine uygun şablonlar tasarlatmadan yayına geçmesi beklenemez tabii ki.
ActiveBuilder dört ana konuda iddialı; kolay üretim, kolay yönetim, kolay kontrol ve kolay yayınlama. Bu kolaylıklar sitenin kısa sürede hazırlanmasına, tasarımın ileride kolayca değiştirilebilmesine, içeriği oluşturan öğelerin birbirleriyle ilişkilendirilebilmesine, çok katmanlı bir onay mekanizmasının kullanılabilmesine olanak tanıyor. En önemlisi sistem bir kez kurulduktan sonra, şirketteki herkesin hiçbir teknik bilgiye sahip olmaksızın siteye bilgi girebilmesini sağlıyor.
ActiveBuilder Türkiye'de halen iki İnternet ana kapısında kullanılıyor. Bunlardan biri, çifte Altın Örümcek ödüllü Ailem.com, diğeri ise UltrAslan.com.
http://www.activebuilder.com
Altın Örümcek’te bakana yağcılık
Türkiye'nin en iyi İnternet sitelerinin seçildiği Altın Örümcek yarışmasının ödül töreninin akışı bir bakan için, üstelik İnternet'e büyük darbe indirmiş bir hükümetin üyesi olan bir bakan için değiştirildi. Programa göre ödül töreninin, kokteyli takiben 20.45'de başlaması gerekiyordu. Saat 20:00 civarıydı ki davetliler apar topar, ağızlarındaki lokmaları yutmalarına fırsat bırakılmadan salona çağrıldılar. Salona girmekte nazlananlar ''Sayın bakanı bekletmeyelim lütfen'' denilerek, kaba bir şekilde uyarıldılar. Tören akışına göre ''Kişisel siteler'' kategorisinin ödülleri en başta verilecek, bunu ''Kurumsal siteler''in ödülleri takip edecekti. Ama İnternet sektörüne süper bir yasa maddesi hediye eden hükümetin bakanını bekletmek ayıp kaçacağından, program akışı değiştirildi ve bakanın alacağı ödül en başa alındı. Bununla da yetinilmedi, diğer tüm kategorilerde ödüller üçüncüden başlayıp verilirken, ''En iyi kamu kurumu sitesi'' dalında birinciden başlanılarak verildi. Böylece bakanın bekleme süresi iki dakika daha azaltıldı.
Bana da şurada keyifli keyifli ödül alan siteleri yazmak varken, İnternet sektörüne darbe vuran hükümetin üyesi bir bakana yaranmak uğruna, yüzlerce saygın davetliye yapılan saygısızlığı yazmak düştü. Türkiye'nin en iyi sitelerini merak ediyorsanız http://www.altinorumcek.com adresinden öğrenebilirsiniz.
Global'den ödüllü borsa oyunu
Global Menkul Değerler'in alım satım sitesi direct321.com, 5 bin dolar ödüllü İnternet borsa oyunu başlatıyor. Son başvuru tarihi 31 Mayıs 2002 olan yarışma yalnız üniversite öğrencilerine açık. 10 Haziran'da başlayacak ve 28 Haziran'da sonuçlanacak yarışmanın birincisi 5 bin ABD doları, her gün ilk üçe girenler ise Global Menkul Değerler'in yurtiçi ofislerinde staj imkanıyla ödüllendirilecekler. Üniversiteli stock321 isimli yarışmaya katılmak isteyen 18 yaşını doldurmuş üniversite öğrencilerinin, global.com.tr sitesine girerek İnternet hesabı açtırmaları gerekiyor.
www.direct321.com/ isUser.jsp
Yazının Devamını Oku 19 Mayıs 2002
Kıyamet aslında bundan kopmuştu. İki haftadır yazdığım, DSP'li milletvekilleri Ziya Aktaş ve Emrehan Halıcı aşık atışmasının temeli de burada yatıyordu. Bilişim mi, Bilgi Toplumu mu önemli? Bilgi Toplumu Bakanlığı mı kurulmalı, Bilişim Bakanlığı mı? Bİlgi mi bilişimi döver, bilişim mi bilgiyi?
Tartışmanın alevlenmesine yol açan ''Türkiye Bilişim Şurası'' geçen haftasonu yapıldı ve bitti. Ama yorgan gitmediği için kavga da henüz bitmedi. Çünkü uğruna kavga edilen yorgan şura değil, kurulması beklenilen bakanlıktı. Tüm iyi niyetleriyle şuraya katılan ve Türkiye için birşeyler yapmaya çalışanlardan bazıları da, ne yazık ki bu yorgan kavgasının figüranları durumuna düşmüşlerdi. Hayır biz figüran durumuna düşmedik filan diye avunmaya çalışanlar varsa, buyursunlar Türkiye Bilişim Şurası'nın sonuç bildirgesini salim kafayla bir kez daha okusunlar. ''Ülke Bilişim Stratejilerini oluşturacak, uygulamaları takip edecek ve koordine edecek, sorunlara müdahale edip çözecek kurumsal bir düzenlemeye gidilmelidir''.
Vallahi bu bilişimciler de, ya siyasetçilere taş çıkartacak kadar ne kokar ne bulaşır olmayı öğrenmişler ya da siyasetçilerce önceden tasarlanıp, yazılan bir metne imza atmışlar. Bilişim Bakanlığı demeye dilleri varamamış da, düzenleme demekle yetinmiş haspalar.
''Bu düzenleme gerçekleştirilinceye kadar Başbakanlığa bağlı ve özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve akademik çevrelerin de katıldığı bir Bilişim Kurulu zaman kaybetmeden kurulmalıdır''.
Yani diyorlar ki, hani bakanlığın kurulması gecikirse bir süre kurulla da yetiniriz...
İyi güzel de kardeşim, ''bilgi toplumu, bilgi toplumu'' diye yırtınırken nereden çıktı şimdi bu ''bilişim''? Ziya Aktaş'ı da galeyana getirip, belki hatalı ve abartılı çıkışmaları olan bir konuşma yapmaya bu itmedi mi? Prof. Ziya Aktaş'ın konuşmasında bazı maddi yanlışların olması, o konuşmanın anafikrindeki doğruları yanlışa çevirir mi?
Bilişim filan fasa fiso... Bilişim sektörünün içindeki insanların büyük bir çoğunluğu da bunun farkında. Girin bakın bilişim sektörünün nabzını tutan www.bilisimcumhuriyeti.com, turk.internet.com gibi sitelere. Açın bakın İnternet'teki ''TurkeyHighTech'', ''TBD-Forum'' gibi bilişim sektörü mensuplarının yoğun olarak kullandıkları tartışma gruplarının kayıtlarına... Bu gruplara mesaj göndererek, Türkiye'nin geleceğine bilişimcilerin perspektifiyle katkıda bulunmaya çalışanların yazdıklarına... Göreceksiniz ki, bilişimcilerin de hedefi toplumun bilinç düzeyi yüksek diğer kesimleriyle ortak... Göreceksiniz ki onlar da, aklı başında herkes gibi Türkiye'nin geleceğini bilgi toplumu olmakta görüyorlar.
Bilişim ''Bilgi Toplumu''na varmak için kullanılması şart olan araçlardan bir tanesidir sadece. Belki en önemlisidir, tartışılabilir, ama tek değildir. Tren Bakanlığı, Vapur Bakanlığı olmayacağı gibi Bilişim Bakanlığı da olmaz. Ulaştırma Bakanlığı olur, Bilgi Toplumu Bakanlığı olur. Bilişimin politikası olmaz mı? Olur... Tıpkı helaların da politikası olabileceği gibi bilişimin de olur. Olur ama hela politikası Hela Bakanlığınca değil Helacılar Birliği, Hela-İş Sendikası, Türk Hela Vakfı gibi sivil toplum kuruluşlarınca yapılır. Bilişimin politikası da, zaten şimdi yapılmakta olduğu gibi dernek, vakıf ve sendikalarca yapılmalıdır. Bilişim için bir bakanlık kurulmasını istemek abesle iştigaldir.
Bilişim Şurası da kendi içinde önemli bir şuradır ancak geçen haftaki yazımda da altını çizdiğim gibi Türkiye'nin Bilgi Toplumu olması yolundaki politikaları belirleyebilecek genişlikte bir tabana sahip değildir. Zaten şu aşağıdaki iki maddenin, Türkiye Bilişim Şurası gibi iddialı bir ismi taşıyan etkinliğin sonuç bildirgesine girebilmesi bile şuranın dar bakışının bir kanıtıdır:
''Türkiye, (...) özellikle yazılım alanında söz sahibi bir ülke konumuna gelmek zorundadır''.
'''Türkiye'de Yazılım Üretiminin Teşvik Edilmesi Hakkında' Bilişim Şurası Sektörün Gelişimi Çalışma Grubu tarafından hazırlanmış olan yasa taslağı önerisi TBMM'ye sunularak ivedi olarak yasallaşmalıdır''.
Emriniz olur Zekai Bey...
Yazının Devamını Oku 12 Mayıs 2002
Geçen haftaki yazımda DSP İstanbul Milletvekili <B>Ziya Aktaş</B>'ın 30 Nisan günü TBMM'ye hitaben yaptığı konuşmanın satır aralarını doldurmuş, Aktaş'ın konuşmasında isim vermeden eleştirdiği kişinin DSP Konya Milletvekili <B>Emrehan Halıcı</B>, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri kanunundan yarar sağladığı iddia edilen firmanın ise <B>Halıcı Yazılım</B> olduğunu aktarmıştım. Yazının ardından görüşlerini almak ve cevap hakkı tanımak amacıyla Emrehan Halıcı'yı aradım. Emrehan Halıcı ''teknopark'' kavramına yıllar öncesinden beri çok inandım ve ilk girişimcisi oldum diyerek, kárlı olmadığını öne sürdüğü teknopark yatırımına 1996 yılında başladığına ve o yıllarda milletvekili olmadığına dikkat çekti. Teknopark kanununun çıkartılmasını milletvekili olduktan sonra desteklediğini ve her ortamda savunduğunu belirten Halıcı, ''Hem teknoparklar, hem yazılımcılar desteklensin istemiştik. Fakat Sanayi Bakanlığı farklı yönde karar almış'', dedi. Çıkan yasanın kendisi henüz milletvekili değilken gündeme gelmiş iki ayrı yasanın birleştirilmesiyle oluşturulduğunu söyleyen Emrehan Halıcı, yasayı hazırlayan komisyona hiçbir görüş bildirmediği gibi yasanın biçimine de hiçbir etkisi olmadığının altını çizdi.
İnternet'i basın kanunu yasa değişikliği tasarısına yamayan maddenin sorumlusu olarak gösterilen Emrehan Halıcı, bu konuda da iyi niyetli çalışmalarının kurbanı olduğunu söyledi. Yasa değişikliği tasarısının ilk kez gündeme geldiği geçen yıl, Milli Kütüphane'de düzenlenen forumda yaşananları, Emrehan Halıcı şöyle aktardı, ''Kanun hükümetten gelmişti, dolayısıyla İnternet'le ilgili maddeleri kimin soktuğu belli değildi. Foruma katılanlar arasında oluşan ortak görüş İnternet'le ilgili maddelerin yasa taslağından tamamen çıkartılması yönündeydi. Talebimizi hükümete götürmeden önce alternatif talepler de hazırlamamız gerektiğini söyledim. Tek bir taleple gitsek ve talebimiz kabul görmese alternatifsiz kalmamalıydık. Toplantıya katılanlardan bazıları tek alternatifin İnternet'le ilgili tüm maddelerin tasarıdan çıkartılması olduğunu, bu talep kabul görmezse protesto yoluna gitmemiz konusunda görüş bildirdi. Diğerleri ise alternatif bir önerge hazırlanmasının iyi olacağını söyledi. Bunun üzerine ben bir önerge hazırladım, herkese yolladım, herkes de onayladı''...
DSP Konya Milletvekili Emrehan Halıcı telefonda bunları aktardıktan sonra ertesi gün e.posta ile biri TBD Yönetim Kurulu imzası, diğeri Mustafa Akgül imzası taşıyan iki ayrı e.mektubun kopyalarını yolladı. Her iki mesaj da bilişim sektörüyle ilgili çeşitli elektronik haberleşme listelerine gönderilmişti. 20 Haziran 2001 tarihi taşıyan mesajlar, 16 Haziran 2001'de yayınlanan ve yasa tasarısına yapılan değişikliğin yeterli olmadığını savunan, bundan da Emrehan Halıcı'yı sorumlu tutan yazımın ardından gönderilen açıklamalardı.
İki günah çıkartma mesajının da, yasanın Cumhurbaşkanı tarafından 19 Haziran'da veto edilmesinin ardından 20 Haziran'da yazılmış olmasına bakılırsa TBD yönetimi yasanın veto edilmesiyle rahatlamış, işin bugünlere böyle geleceğini ve başımıza çoraplar öreceğini öngörmemiş ve suçlarını itiraf etmekte bir sakınca görmemişti.
TBD Yönetim Kurulu yasal süreçler konusundaki bilgisizliklerini, hazırladıkları öneriyi hukukçulara göstermemekle hata ettiklerini, Emrehan Halıcı'nın bu yumuşatma önerisini TBD'nin bilgisi ve işbirliği ile verdiğini itiraf ediyordu.
Bu arada Cuma günü başlayan Bilişim Şurası bugün bitiyor. Umarım, memleketin İnternet'ini bilişimin dar tabanıyla düzenleyeceğiz hatasına yine düşmemişlerdir. E.imza, e.ticaret, e.yayıncılık ve kişisel veri güvenliği gibi önemli konularda düzenlemeler getirecek İnternet'e özel yasanın hazırlanmasında bilişim sektörüne büyük görev düştüğü açık. Ancak bu yasanın çok daha geniş katılımlı bir tabanın çalışmaları sonucunda çıkması da şart. Bunun yolu Bilişim Şurası değil Bilgi Toplumu Şurası'ndan, Bilişim Bakanlığı değil Bilgi Toplumu Bakanlığı'ndan geçer.
Geleceğin çözümleri yarın
Geleceğin e.iş dünyası yarın başlayacak IBM Futurebusiness etkinliğinde tartışılacak
Dünyanın henüz e.ticaret kavramı ile yeni tanışmaya başladığı 1995 yılında, sonradan tüm endüstrinin benimseyeceği e.iş kavramını ortaya atan IBM, Türk bilişim sektörünün karşısına bu kez ''geleceğin iş dünyası (futurebusiness)'' kavramıyla çıkıyor. İstanbul, Harbiye, Lütfi Kırdar Kongre Merekezi'nde yarın başlayacak olan ve uluslararası bir etkinlik olmamasına rağmen her nedense İngilizce bir isim verilen ''Futurebusiness Summit 2002'' yani ''Geleceğin İş Dünyası Zirvesi 2002''de iş dünyasına hakim olması beklenen uçtan uca çözümler, yeni eğilimler ve son teknolojiler tanıtılacak.
IBM Türkiye, etkinliğin Türkiye'de bugüne kadar yapılan en büyük e.iş etkinliği olacağı iddiasında. Türk bilişim sektörüne hakim olan züppe söyleme aykırı düşmemek için IBM tarafından İngilizce anıldığını sandığım ''Futurebusiness Summit 2002'', tek bir gün içine sığan 52 seminerden oluşan çok büyük bir etkinlik gerçekten de.
''Fuüçırbiziniz samit tutavzıntu'' kapsamında yapılacak seminerlerden bazıları da şu gibi başlıklar taşıyor; ''İbiziniz yolculuğunda IBM deneyimi'', ''Veb servisiz'', ''Data menigmınt'', ''Veb beyzd biziniz intelijıns''... Ama ben en çok İstanbul Pazarlama'nın sunumu ''Siarem çözümümüz Timvörk'' ile Meteksan'ın sunumu ''Gaz, Su , Elektrik, Telefon... Şimdi 'dı fift elımınt' belirlendi''ye bayıldım.
Bilişim sektörümüze hakim olan bu züppeliklere kulaklarımız çoktan bağışıklık kazanmış olduğundan, zirvenin tadını çıkartmak için önümüzde bir engel bulunmuyor. Uzaktan eğitim, insan kaynakları, stratejik dış kaynak kullanımı, e.iş altyapıları, müşteri ilişkileri yönetimi, işletme zekası, mobil iş ve Linux konulu sunumlar çok geniş bir ilgi alanı yelpazesine hitap ediyor.
http://www.ibm.com/tr
Eğitime e.doping
Oracle, Koç Bryce ve Cisco uzaktan eğitim konusunda iş birliğine giderek yeni bir proje başlattılar. Başta Koç Grubu şirketlerine yönelik olarak başlatılan uzaktan eğitim projesi, küresel ölçekte rekabete açık tüm şirketlere hitap ediyor. Uzaktan eğitim projesinde içerik Koç Bryce tarafından sağlanırken, Cisco sistemin altyapısına destek veriyor. Oracle ise projede iLearning isimli ürünü ile yer alıyor.
http://www.oracle.com.tr
http://www.kocbryce.com.tr
http://www.cisco.com.tr
Yazının Devamını Oku 5 Mayıs 2002
<B>DSP</B> İstanbul milletvekili <B>Ziya Aktaş</B>, geçtiğimiz hafta içinde TBMM'de çok önemli bir konuşma yaptı. Harala gürele gündem içinde az daha kaynayıp gitme tehlikesiyle karşı karşıya kalan konuşmanın satır aralarında, bilgi toplumu camiasını zangır zangır sallayacak veriler bulunuyordu. TBMM Bilgi Grubu Başkanı Prof. Ziya Aktaş, 30 Nisan günü Meclis'e hitaben yaptığı konuşmada e.Türkiye çalışmalarının sadece iyi niyetle yürüyemeyeceğine dikkat çekerek dünden ve bugünden iki örnek veriyordu; ''Dünkü örnek, 1 Şubat 1999 tarihli ve Türkiye'de hem yazılım üretiminin hem de teknopark kurulmasının teşvik edilmesi amacıyla verilen kanun teklifidir. Bu gerçekleşmemiş, bunun yerine 26 Nisan 2001 günü kanunlaşan Teknoloji Geliştirme Bölgeleri kanunu içine sadece halen teknopark içinde olan tek bir yazılım firmasına yarar sağlanmış, sağladığı vergi bağışıklığı gibi yararlar teknopark dışındaki firmalar açısından haksız rekabet yaratmıştır. Gerekli olan yönetmelik hala çıkarılamadığı için de yeni teknoparkların kurulmasının da aylardır bekletildiği görüşleri öne sürülmektedir''.
Prof. Aktaş'ın verdiği ikinci örnek ise bugündendi, ''Aylar önce RTÜK yasasında İnternet'le ilgili sakıncalı bir madde için bizzat katkıda bulunan bir arkadaşımız, şimdi de bizzat bunların düzeltilmesi için çaba harcayacağını söylüyor''...
Ziya Aktaş isim vermiyordu ancak DSP Konya milletvekili Emrehan Halıcı'yı kastettiği açıktı. 26 Nisan 2001 tarihli yasanın çıkarına hizmet ettiği şirket ise Emrehan Halıcı'nın sahibi olduğu Halıcı Yazılım'dı.
Ziya Aktaş'ın başkanlığını yaptığı TBMM Bilgi Grubu, yasal düzenlemenin devlet teşvikinden tüm yazılım şirketlerinin yararlanacağı şekilde yapılmasına çalışmış ancak çıkan yasa devlet teşvikini sadece teknoparklar içindeki yazılım şirketlerine vermişti. Halıcı Bilgiişlem de Türkiye'nin tek teknoparkı olan ODTÜ Teknoparkı'ndaki şirketlerden biri olarak bu teşvikten yararlanma olanağına kavuşmuş, teknopark dışındaki rakip yazılım şirketlerine karşı devlet eliyle avantaj kazanmıştı. Halıcı'nın teknoparkın ODTÜ ile birlikte işletmecisi olması da cabasıydı. Üstelik gerekli olan yönetmelik de bir türlü çıkartılmadığından, yeni teknoparkların kurulması ve bu teknoparklarda yer alacak yeni şirketlerin de devlet teşvikinden yararlanması engelleniyordu. Örneğin Netaş, Gebze bölgesinde kurmak istediği teknoparkı, tüm yatırım hazırlıklarını tamamlamasına karşılık, yönetmelik geciktirildiğinden bu atılımını yapamıyordu. Devlet maması böylece sadece ODTÜ teknoparkındaki yazılım şirketlerinin ve bu teknoparkın işletmecilerinin semirilmesi için kullanılıyordu.
Prof. Ziya Aktaş'ın konuşmasında çok haklı bir serzeniş daha vardı, ''Sakıncalı bir maddeyi karşı görüşlerimize rağmen RTÜK yasasına sokabilen, (...) bu denli yetkisi olan kardeşimiz bu yetkisini bizzat kullanırken başkalarının da görüşüne başvursa, en başta kendisine iyilik yapar diye düşünüyorum''.
Gerçekten de İnternet'i RTÜK'e yamamaya çalışan yasa değişikliği tasarısı geçen yıl gündeme geldiğinde aralarında Emrehan Halıcı, Ziya Aktaş, Uluç Gürkan gibi milletvekilleri ve TBD Başkanı Rahmi Aktepe ile İnternet Kurulu'ndan Mustafa Akgül'ün de katıldığı bir toplantı düzenlenmişti. Toplantıya katılanlar İnternet'le ilgili maddelerin RTÜK yasa tasarısından tamamen çıkartılması üzerinde görüşbirliğine varmıştı. Ancak bu görüşleri o sırada sessizce dinleyen Emrehan Halıcı, daha sonra kendi kafasına göre bir madde değişkiliği ile İnternet'i sözümona yumuşatarak RTÜK yasasına dahil etmiş ve İnternet konusundaki bilgisizliğini cümle aleme ispat etmişti. Eğer Halıcı, toplantıya katılanlara kulak verip kendi kafasına göre hareket etmese ve bildiğini okumasa, hükümetin Cumhurbaşkanı vetosundan korunmak için paket halinde çıkartmak zorunda olduğu bu yasa değişikliğinde İnternet'le ilgili bir madde olmayacaktı.
Peki bundan sonra çözüm ne olabilir? Prof. Ziya Aktaş çözümü Bilgi Toplumu Bakanlığı'nın kurulmasında görüyor. Bu çok haklı görüşü de haftaya irdeleyeceğim.
Her okula Internet
Dünyanın ikinci en büyük yazılım şirketi Oracle'ın ikinci adamı Ken Jacobs bilgisayar destekli eğitim projeleri için en uygun teknoloji çözümünün ağ bilgiişlemi olduğunu söylüyor.
Oracle'ın başkanı Larry Ellison bundan beş, altı yıl önce ortaya attığı ''ağ bilgiişlemi'' ve ''ağ bilgisayarı'' kavramlarıyla, bilgisayar endüstrisinde iki taraflı bir kamplaşmanın tohumlarını atmıştı. Aradan yıllar geçti, beklenen ''ağ bilgisayarları'' bir türlü ortaya çıkmadı ancak ''ağ bilgiişlemi'' giderek artan oranlarda uygulama alanı buldu ve yaygınlaşmaya devam ediyor.
Doktor Veritabanı Ken Jacobs'la, Oracle'ın Prag ofisinin terasında, güneşli bir bahar öğleninde gerçekleştirdiğimiz sohbete Oracle'ın ''ağ bilgiişlemi'' vizyonunda bir değişiklik olup olmadığını sorarak başlıyorum. Jacobs, ''ağ bilgisayarı'' kavramının çuvalladığı, ''ağ bilgiişlemi'' kavramının ise alıp başını gittiği yönündeki değerlendirmeme katılır görünüyor:
BİÇİLMİŞ KAFTAN
''Ağ bilgisayarı vizyonu farklı bir şekilde gerçek oldu. Larry, bu vizyonu ortaya atarken kişisel cihazların fazla güçlü olmayan, düşük maliyetli, ince istemciler olacağını öngörmüştü. Günümüzde bilgiişlem cihazı olarak kullandığımız avuçiçi bilgisayarlar ve cep telefonlarına bakarsak, bu öngörünün bir şekilde gerçekleştiğine şahit oluyoruz. Kişisel bilgisayarlar da basitleşmedi ama fiyatları oldukça düştü.
Öte yandan ağ bilgiişlemi yani vizyonun asıl felsefesi tam anlamıyla gerçekleşti. Ağ bilgiişlemi kavramıyla endüstriye yepyeni bir vizyon aşıladık. Bu felsefi argümanımız bilişim dünyasınca kucaklandı. Çünkü bu felsefenin önemli öğesi cihazlar değil konseptin kendisiydi. Bilgiişlemin merkezi bilgisayarlar (sunucular) üzerinde yapılması, uygulamaların merkezi bilgisayarlarda çalıştırılması, verilerin merkezi bilgisayarlarda saklanması anlamına gelen ağ bilgiişlemi konseptinin, bugün artık gerçek olduğunu görüyoruz.''
Jacobs'a Türkiye'de uygulamaya konmaya çalışılan Bilgisayar Destekli Eğitim (BDE) projesini anlatıyorum ve ağ bilgiişleminin BDE projesi için uygun bir strateji oluşturup, oluşturmadığını soruyorum. Jacobs'un yanıtı çok açık. Dr. Veritabanı'na göre Oracle'ın vizyonu okullar için biçilmiş kaftan.
Tek merkezden her okula
Tek merkezden her okula
Dr. Kevin Jacobs'a göre, ağ bilgiişlemi hem maliyeti çok düşürüyor, hem de kullanım kolaylığı getiriyor.
Merkezi bilgisayarlardaki veritabanlarının ve uygulamaların, yurdun dört bir yanına dağılmış okullarda kullanılacak bilgiişlem cihazlarınca uzaktan kullanılması okulların bilgisayar çöplüğüne dönüşmesine engel olacak bir çözüm.
Peki Türkiye'deki İnternet altyapısının kapasitesi bu tip bir kullanım için yeterli mi, ağ bilgiişleminin efektif bir şekilde kullanılabilmesi için daha geniş bir bant genişliği gerekmiyor mu? Jacobs'a göre hayır: ''İnsanlar ağ bilgiişleminin, kişisel bilgisayar modeline göre daha fazla bant genişliği gerektireceğine inanıyorlar ama aslında tam tersi geçerli. Ağ üzerinden 'Doom' oynamaya kalkışmayacaksanız bant genişliği artık sorun değil''.
Dr. Veritabanı Oracle olarak Linux işletim sistemi çekirdeğine verdikleri önemin de altını çiziyor. Jacobs'a göre işletim sistemi, zaten artık en önemli yazılım da değil. Çünkü veritabanının, uygulama sisteminin kendisi aslında bir işletim sistemi olarak çalışıyor.
ONLINE OY KULLANABİLİRİZ
Jacobs ile son olarak İnternet'in demokrasiye getireceği katkılar üzerine laflıyoruz. Oracle'ın iki numaralı gurusu ''online'' seçimin yapılabilmesi için erişim, güvenlik ve güvenilirlik öğelerinin önemine değiniyor.
Yani ''online'' oy vermek isteyen herkes teknolojiye güvenli bir şekilde erişebilmeli ve kullanılan teknoloji yarı yolda su koyvermemeli. ''Oracle olarak tüm bunları karşılayacak teknolojiye sahibiz'', diyor Jacobs, ''Zaten Avrupa Birliği'nin bu konuda koyduğu standartlar ve hedefler var. Oracle teknolojisini bu standartlara göre çeşitli pilot bölgelerde yapılan seçimlerde başarıyla kullandık''.
Yazının Devamını Oku