18 Ağustos 2002
Geçen haftaki ''TRT'nin kaynanası TT-Net olsaydı'' başlıklı yazım, ironik bir tesadüf eseri gazetenin <B>''Telefonda oh dedirten ucuzluk''</B> ana manşetiyle aynı güne denk geldi. Yazım Türk Telekom'un, kendine bağlı İnternet erişim sağlayıcısı TT-Net aracılığıyla, özel sektördeki İnternet erişim sağlayıcılar üzerinde kurduğu tekelci baskıyı eleştiriyordu. Gazetenin başlığı ise cep telefonu operatörleri sektöründeki benzer bir hakim konumun kötüye kullanılması durumuna, halkın gözlüğüyle bakıyor ve aşırı vergilerden dolayı şişen ücretlerden bunalan kullanıcıların hislerine tercüman oluyordu.
Çarşamba günü Ege Cansen de bu konuya değindi. Başlığı ''Telefonda of dedirten ucuzluk''tu. Ekonomi yazarlığının duayeni Ege Cansen'in yazısından birkaç alıntı yapacağım; ''Halkın cebinden halka iltifat yapılmıştır. (...) Kamu iktisadi teşekküllerinin yöneticileri bundan sonra da 'bütçe açığını artırma pahasına' halka oh dedirtecek tenzilatları yapacaklardır. (...) Pek tabii bu teşebbüs (Aycell) feci şekilde çuvalladı. Alınacak tek rasyonel karar 'zararın neresinden dönülse kardır' deyip Aycell'i tatile sokmakken, inatla işin üzerine gidilmektedir. Görünebilir hiçbir tarihte kára geçmesi mümkün olmayan bu yeni cep telefonu şirketi, sırtını devlete dayamış, kendine ve devlete zarar verdiği yetmiyormuş gibi, şimdi de sektörde haksız fiyat rekabetine girişmiş bulunuyor''.
Ege Cansen'in yazısında düştüğü tek hataya yer kalırsa yazımın sonunda değineceğim. Cansen'in yazısının anafikri, ''TRT'in kaynanası TT-Net olsaydı'' başlıklı yazımın anafikri ile paraleldi.
Karşı görüşte olanların ise iki temel savı var. Bunlardan birincisine göre Türk Telekom özel şirket statüsüne sahip ve bilançosu özel. Yani giderleri için devlet kaynaklarını kullanmıyor, dolayısıyla olası zararı kamunun sırtında bir yük oluşturmuyor.
Bu savı öne sürenlerin yanıldıkları nokta, Türk Telekom'un özel bir şirket statüsünde olmasına rağmen sahibinin Hazine yani kamu olması. Bir başka deyişle TT'nin kár ve zararına Hazine ortak. Aycell ve TT-Net'e uygulanan damping ve sübvansiyonlara rağmen Türk Telekom toplamda kár edebiliyorsa dahi, bu kárdan zarar anlamına geliyor. Yani sonuçta Hazine zarar ediyor.
İkinci temel karşı sav ise Aycell ve TT-Net tarifelerinde yapılan aşırı indirimlerin damping ya da sübvansiyon olmadığı yönünde. GSM operatörlüğü sektörünün maliyet muhasebesi hakkında uzman değilim. Ancak İnternet sektörü hakkındaki bilgi ve tecrübelerime dayanarak, TT-Net tarifesinde aşırı zararına bir satış seziyorum. Tüketicinin Abisi Erkan Çelebi Aycell'den maliyet muhasebesi istedi. Ben de TT-Net ve özel erişimi sağlayıcılardan maliyet muhasebelerini bekliyorum. Gelince üzerinde daha rahat tartışabileceğiz.
Köpüklü gazoz ağacı
Ekonomi yazarlığının duayeni Ege Cansen, yukarıda övgüyle andığım yazısında aslında konuyla pek alakası olmayan bir yanılgıya da düşmüştü. Cansen onca deneyimine rağmen, yeni bitme çoğu piyasa ekonomi yazarının düştüğü bir hataya düşmüş ve GSM şirketlerini; ''köpük ekonomisi'' davranışı gösteren, değerleri önce şişmiş sonra sönmüş şirketleri barındıran, çok servetler kazanılıp çok servetler batırılmış olarak tanımladığı ''yeni ekonomi'' sektörüne sokmuştu.
Daha önce de birçok kez yazdığım gibi yüksek teknoloji üretmek, pazarlamak ya da servisi veren bir şirket olmakla, yeni ekonomi şirketi olmak arasından en ufak bir ilişki bile yoktur. Yine birçok kez yazdığım gibi eski ekonominin bir aracı olan borsada, eski bir ekonomi kuralı olan beklentilerin satın alınmasının da yeni ekonomiyle hiçbir alakası yoktur. Teknoloji şirketlerinin hisse değerlerinin bir ara uzun vadeli beklentiler nedeniyle şişmesi sonra da balon gibi patlamasının tek nedeni eski ekonomidir. Yeni ekonomiyle hiçbir ilgisi yoktur. Yeni ekonomi faaliyet alanı ne olursa olsun bir şirketin, İnternet teknolojilerini kullanarak verimliliğini artırması olarak özetlenebilir (Bknz.: www.turkticaret.net/business_center/haber.php?id=1152).
İnternet artık yurtdışında da cebinizde
Türkiye'deki GSM operatörleri, uluslararası GPRS dolaşım ağı olan GRX'e dahil olduklarında, Türkiye'deki hattınızı yurtdışındayken, tıpkı cep telefonu görüşmesinde olduğu gibi, GPRS'li İnternet bağlantısı için de kullanabileceksiniz.
Cep telefonundan hızlı ve kesintisiz İnternet erişimi sağlayan GPRS teknolojisini, Türkiye'de servise açıldığından bu yana kullananlardanım. Dizüstü bilgisayarıma Türkiye'deyken pek işim düşmediğinden GPRS bağlantısından daha çok cep telefonunun kendi WAP tarayıcısı aracılığıyla yararlanıyorum. Günümüz cep telefonlarını, dizüstü ya da avuç içi bilgisayarla birlikte kullanmadıkça GPRS ile yapılabilecek işlerin sayısı sınırlı. Daha doğrusu insana ilk başta öyle geliyor.
İşim gereği sık sık yurtdışı seyahatine çıkmak zorunda kalıyorum. Cep telefonundan GPRS'le İnternet bağlantısı kuramamanın yarattığı boşluğun farkına işte bu seyahatlerde varıyorum. Ne e.posta mesajlarımı kontrol edebiliyorum, ne önemli mesajları yanıtlayabiliyorum, ne bulunduğum şehirle ilgili 'online' servislerden yararlanabiliyorum. Daha da kötüsü GPRS'li cep telefonu ve dizüstü bilgisayar ikilisini tam da ihtiyacım olduğu yerde kullanamıyorum.
Nedeni, cep telefonu operatörleri arasında GPRS dolaşım anlaşmasının olmaması. Bunun da nedeni, operatörler arasında GPRS dolaşım anlaşmaları yapabilmek için ciddi teknik ve mali zorlukların olması.
İşte bu zorluklar Equant ve Sonera tarafından ortaklaşa sunulan GRX servisi ile sonunda aşıldı. GRX servisi GPRS ve daha da hızlı UMTS şebekelerini birbirine bağlayan merkezi bir İnternet ağı. GRX'i kendisi de bir GSM operatörü olan Sonera geliştirmiş ve pazarlıyor. Altyapısında ise Equant'ın güçlü küresel ağı kullanılıyor. Dünyadaki pekçok operatör tarafından kullanılmaya başlandığından artık bir GSM standardı olarak kabul ediliyor. Biz Türk kullanıcıların, yurtdışına çıktığımızda GPRS bağlantısından yararlanamamasının nedeni, GPRS servisi veren Türkiye'deki operatörlerin GRX sistemi aracılığıyla GPRS dolaşım ağına dahil olmaması.
www.sonera.com/grx
Kimdir?
Uluslararası GPRS dolaşım ağı GRX'in altyapısını sağlayan Equant, çok uluslu firmalara ağ, entegrasyon hizmetleri veren ve yönetilebilir servisler sunan küresel IP ve veri hizmetleri şirketi olarak faaliyet gösteriyor. Kesintisiz İnternet ağı ile ünlü Equant 220 ülkede küresel erişim hizmeti veriyor. Dünyanın en büyük 100 şirketinden 70'ini, 3.700 şirketten oluşan müşteri portföyünde barındıran Equant, France Telecom Group'a dahil. www.equant.com
Gökdelen yerine dağınık yapılanma
Ünlü teknoloji kültürü dergisi Wired'ın son sayısının (Eylül 2002) 29. sayfasında yayınlanan ''New York City 2.0'' başlıklı makaleyi (www.wired.com/wired/archive/10.09/start.html?pg=2) okuyunca, 11 Eylül terörist saldırısından sonra Hürriyet'te yazdığım yazı aklıma geldi:
''Terörist saldırılar sonucu yerle bir olan dünyanın en yüksek gökdelenlerinden ikisi olan 'İkiz Kuleler' her ne kadar zenginlik ve teknolojinin simgesi olarak görünüyor olsalar da, aslında olsa olsa bir yüzyıl öncesinin teknolojisini simgeliyor olabilirler. Bilindiği gibi gökdelen inşası teknolojisi 20. yüzyılın ilk yarısında geliştirilen bir teknoloji. Bu tür dikine yapılanma eğilimi de, yine geçen yüzyılın sosyo ekonomik şartlarının zorladığı bir eğilim.
Hızla gelişen ve büyüyen ekonomiyle birlikte büyüyen şirketlerin, o zamanın şartlarında merkezi bir yapılanmaya ihtiyaç duyması, daha da ötesi bu şirketlerin finans ve ticaret merkezlerine yakın olmak zorunda olması, kısıtlı bir coğrafyada dikine yükselen şehirleri zorunlu kılmıştı.
Günümüzün enformasyona dayalı ekonomisinde ise bu zorunluluk ortadan kalkmış durumda. Az gelişmiş ülkelerin, eski ekonominin kurallarına göre yaşamaya çalışan geri kafalı şirketleri, zaman zaman da gösteriş uğruna her ne kadar hala gökdelenler inşa ediyor olsalar da, gökdelenlerin modası hızla geçiyor.
İnternet'in hızlı gelişimiyle birlikte büyük şirketler artık eskisi kadar tek merkezde toplanmak zorunda değiller. Yeni model ufak bir merkeze bağlı şehir içi, şehir dışı, ülke dışı bürolar ve hatta ev ofislere dayanıyor.
İkizler'in trajik çöküşü, tarihçilerce gökdelen yerine dağınık yapılanma trendinin başlangıcının da simgesi olarak gösterilecek.''
Wired da, bir yıl sonra öyle diyor.
www.hurriyetim.com.tr/ archive_articledisplay/ 0,,sidÿ7E9@nvidÿ7E30530,00.asp
TurkTicaret.net'ten, Dell kampanyası
Arena ve TurkTicaret.net ortak bir kampanya düzenlediler. Kampanyada Dell ürünleri TurkTicaret.net üyelerine indirimli fiyatlarla satılıyor. TurkTicaret.net'e ücretsiz olarak www.turkticaret.net adresinden üye olunabiliyor. Kampanya kapsamında Intel Pentium IV 1.6 GHz işlemcili, 128 MB DDR SDRAM bellekli, 46X CD ROM sürücüye sahip Dimension 4400 PC 749 dolardan, Intel Pentium III 1.4 GHz işlemcili Dell Poweredge 1400 SC sunucu ise 999 dolardan satılıyor. Kampanya kapsamındaki tüm ürün fiyatlarına 79 dolar değerindeki TurkTicaret.net Webkolik paketi dahil.
www.turkticaret.net
Cepte var diyet
Artık sağlıklı beslenmeye çalıştığımdan hayatımda diyete yer yok ama diyetsiz yapamayanların halini de bilirim. Mobil yaşama yönelik birbirinden başarılı uygulamalara imza atan Mobilera, cebimize tıkmadık meret bırakmamakta iddialı. Son olarak sanal hayvan PetFlirt'ü ceplere sokan Mobilera bu kez de diyette iddialı. DiyetSMS servisi cep telefonlarına gönderilen kısa mesajlara uyularak yapılan 40 çeşit diyeti kapsıyor. Tatil diyeti, bir haftada üç kilo diyeti, karbonhidrat diyeti gibi envaiçeşit diyet arasında Türk Kalp Vakfı'ndan onaylı yüzde yüz sağlıklı diyetler de var.
www.diyetsms.com
Yazının Devamını Oku 11 Ağustos 2002
Yönetmen <B>Ömer Tuncer</B>, tekelciliği Rekabet Kurulu kararıyla sabit Türk Telekom'un avukatlığını üstlenir bir mesaj göndermiş; ''Bugünkü yazınız (geçen hafta yayınlanan <B>'Eşek Davası'</B> başlıklı yazım) üzerine 'birlik.com'a baktım. Benim adıma, benim vergilerimle sermaye şirketlerinin saldırılarını dengeleyerek çok daha ucuza bana İnternet erişimi sağlayan TT-Net'in zayıflatılmasını isteyen bir girişimi imzalamam sanırım beklenemez. Hele bu iş 'birlik.com'da olduğu gibi çekiciliği demokratikliğinde 'görünen' başka maddelerin arasına saklanıp da imzam isteniyorsa... Ben, 'devlet'in yönetilenlerin en büyük örgütü olduğunu ve sermayeye karşı tüketici üyelerini koruması gerektiğini, temel işinin bu olduğunu düşünenlerdenim. Olsa olsa TT-Net'in çok daha iyi çalışması gerektiğini, piyasa dengeleyici rekabetinin yetersiz olduğunu söyleyebilir, bekleyebilir ve isteyebilirim. Bu durumda ben de o 'eşek'lerden olmaktan onur duyacağım''...
Ömer Tuncer belli ki nesli artık tükenmeye yüz tutan o eski devletçi solculardan. Devletten yediği sayısız kazığa rağmen (Anadolu'nun Ayak Sesleri isimli belgeselinin yayınına jenerik müziği Ruhi Su olduğu gerekçesiyle TRT tarafından izin verilmemiş, Anadolu Uygarlığı isimli belgeselinin yayını Film, Radyo, TV ile Eğitim Merkezi tarafından engellenmiş) özel sektörü öcü gibi gören ve bu korkusuna devletten medet umanlardan. Ömer Tuncer yanlız değil tabii ki, e.posta kutuma ulaşan mesajlardan edindiğim izlenim Türk Telekom'un mevcut İnternet politikalarını, buzdağının altındaki olayları bilmediklerinden dolayı yanlış anlayan oldukça büyük bir kesim olduğu yönünde. Gözleri faltaşı gibi kapalı olanlar için değil ama gerçekleri görmek isteyenler için bir kez daha özetlemeye çalışayım.
Türkiye'de İnternet erişimi, aralarında TT-Net'in de olduğu ellinin üzerinde İnternet Erişim Sağlayıcı tarafından veriliyor. TT-Net'in diğer erişim sağlayıcı şirketlerden pek çok farkı var. Bir kere TT-Net Türk Telekom'a bağlı. TT-Net de dahil olmak üzere tüm erişim sağlayıcılar altyapı hizmetlerini Türk Telekom'dan (TT) alıyorlar. Türk Telekom özel sektöre uyguladığı tarifeleri TT-Net'e uygulamıyor, uygulasa bile TT-Net TT'ye bağlı olduğundan arada gerçek bir ticaret yaşanmıyor. Türk Telekom altyapı hizmetlerini TT-Net ve diğer erişim sağlayıcılara eşit şekilde sağlamıyor.
TT erişim sağlayıcı özel şirketlerin en büyük gider kalemlerinden biri olan veri hatları kullanım ücretlerini keyfi olarak belirliyor. TT, TT-Net üzerinden İnternet'e bağlanacak aboneler için uygulanacak tarifeleri de keyfi olarak belirliyor. Erişim sağlayıcıların son kullanıcılara yansıtmak zorunda kalacakları ücretlere fahiş zam uygularken, TT-Net abonelik ücretlerinde indirim yapıyor.
Belki İnternet dışında bir örnekle anlatmaya çalışırsam, daha anlaşılır olacak. Örneğin İnternet erişiminin liberalizasyonunda yaşadığımız bu gelişmeleri, televizyon kanallarının liberalizasyonu sürecinde yaşasak bakın neler olabilirdi.
Tüm televizyon kanalları RTÜK'ün sahip olduğu ve işlettiği vericilerden, uydulardan yayınlanır, özel kanallar kendi yayın altyapılarını kuramazlardı. RTÜK sahip olduğu yayın altyapısının kullanım kira ücretlerini keyfi olarak belirler ve tüm özel TV'lerden tahsil ederdi. TRT RTÜK'ün bir alt kurumu olur, RTÜK'ün yayın altyapısından ücretsiz yararlanırdı. Keyfi olarak belirlenen altyapı kullanım ücretleriyle maliyetleri bir anda fırlayan özel TV'ler, artan maliyetlerini seyircilerine yansıtmak zorunda kalır ve tüm TV kanalları artık paralı aboneliğe geçmek zorunda kalırdı. RTÜK özel TV'lerden elde ettiği geliri yayın altyapısını geliştirmek yerine TRT'nin yayınlarını sübvanse etmek için kullanır, TRT ücretsiz yayıncılık yapar, özel TV şirketleri paralı yayın yaptıkları için hızla seyirci kaybeder, eninde sonunda topu atar ve tek TV kanalı olarak TRT kalırdı. RTÜK de bayram eder, tek kalan TRT'nin yayınlarını istediği gibi kontrol eder, sansürler, paralıya çevirir, eski özel kanalların ücretini aratacak tarifeler uygulardı.
Parti programlarında bilgi toplumuna geçişe yönelik stratejiler görmek istiyoruz
Partilere bilgi toplumu çağrısı
Önümüzdeki 3 Kasım erken seçimi MHP dışındaki partilerin önüne yeni bir test koyuyor. MHP dışındaki diyorum çünkü MHP, son hükümette elinde tuttuğu Ulaştırma Bakanlığı'nın İnternet'le ilgili icraatleriyle bilgi toplumu konusunda MHP'den ne bilgi köyü ne bilgi kasabası çıkacağını çoktan gösterdi.
Daha önce henüz Yeni Oluşum olarak anıldıkları günlerde Yeni Türkiye Partisi'ne yaptığım çağrıda da yazdığım gibi, Batı dünyası büyük bir hızla bilgi toplumuna doğru koşuyor. Evrensel sol ve refahçı kapitalizm bilgi toplumu olma aşamasından bir öncesi olan enformasyon devrimini yaşıyor. İnsanoğlunun bu son büyük yolculuğunun olmazsa olmaz aracı ise İnternet. Dünya güçler haritası, toplumsal dönüştürme gücüne sahip her büyük teknolojik yenilikte olduğu gibi yeniden çiziliyor. Ve Türkiye bu yolculukta büyük bir hızla geride kalıyor. Zaten yetersiz olan İnternet altyapısı yerinde sayıyor, İnternet'in önünü kesecek ucube yasalar çıkartılıyor. Ekonomik krizden çıktığımız anda kafamıza inip, bizi bu kez geri kalmışlığın en dibine gönderecek bir vurdumduymazlık içinde debelenip gidiyoruz.
O yüzden yüzü bilgi toplumuna dönük seçmenler adına tüm partilere çağrıda bulunuyorum.
Türkiye'yi bilgi toplumu olmaya taşıyacak stratejileriniz nedir? Parti programınızda, İnternet ve bilgi toplumuna layık olduğu önemi verecek misiniz? Daha da ötesi, bilgi toplumuna çağdaş bir bakışı parti söyleminizde görmeye başlayacak mıyız?
Ve lütfen BT Haber dergisinin geçen haftaki sayısının 'Kopyala yapıştır' manşetine bel bağlamayın. Bilişim Şurası 'Bilgi Toplumuna Doğru' raporunun Yönetici Özeti'ni kopyalayıp parti programınıza yapıştırmaya kalkmayın. Çoğunluğun yaptığı gibi Bilişim ile Bilgi Toplumu'nu birbirine karıştırmayın. Bilişimi kalkınmada öncelikli sektör olarak belirlemeyin, bilişimin sunduğu olanaklardan yararlanmayı tüm sektörler için öncelikli hedef olarak belirleyin. Örneğin bu konuda mecliste yıllardır büyük bilgi birikimi yaratan Sayın Ziya Aktaş'a danışın. Parti ayrımı gözetmeden herkese yardımcı olacağından eminim.
http://www.birlik.com
Öğrenen taş bebek
Soru sorduğunuzda cevaplıyor, gördüklerini hatırlıyor, okuduğunu anlıyor, öğreniyor, beş dil biliyor, saati söyleyebiliyor, basit matematik işlemleri yapabiliyor. Bu bebek bir taş bebek. Diğer taş bebeklerden farkı 16 bit'lik bir bilgisayar yongasına, kameraya ve gelişkin bir yazılıma sahip olması.
Wired dergisinden Sonia Zjawinski'nin haberine göre Cindy gören, düşünen ve kendisine söylenenleri yapan ilk taş bebek. ABD'de bu sonbahar 100 dolar etiketle satışa çıkacak. Tam 700 kelimelik kelime hazinesiyle e.posta tartışma listelerinde pek çoğuyla başa çıkacak güçte...
CeBIT Bilişim'e kablosuz İnternet
Superonline ve Cisco Systems, CeBIT Eurosia-Bilişim Zirvesi '02 katılımcı ve ziyaretçilerine fuar ve kongre alanında kablosuz geniş bant İnternet erişimi sağlayacak. Ziyaretçiler, etkinlik süresince dizüstü ve avuçiçi bilgisayarlarıyla, özel bir kart kullanarak 11 Mb/s hızında kablosuz İnternet bağlantısı kurabilecekler. Özel karta sahip olmayan ziyaretçiler, fuar alanındaki yetkililerden geçici olarak kart temin edebilecekler. Sistem, bir süredir Atatürk Havalimanı dış hatlar terminalinde de kullanılıyor.
Golfe bilgisayarlı teşvik
Teknoloji Holding Yönetim Kurulu Başkanı Emin Hitay golf sporcusu olmaları için destek verdiği 11 genci, bilgisayar, yazıcı ve bir yıllık sınırsız İnternet bağlantısı ödülü ile teşvik ediyor. Klassis Golf&Country Club'ın da kaptanlığını üstlenen Hitay, Silivri çevresinde yaşayan gençlerden şampiyonlar yetiştirmek amacıyla işadamı-kulüp-üniversite işbirliği modeli kurmuş. Tek sayılık handikapa inen sporcularına bilgisayar seti vadeden Hitay, bu hedefe beklenenden çok daha kısa sürede ulaşan 5 genç sporcusunun hediyelerini Klassis Golf kulübünde geçtiğimiz haftasonu düzenlenen Kaptan Turnuvası'nın ödül töreninde verdi.
http://golf.klassis.com.tr/
http://www.teknoloji.com
Yazının Devamını Oku 4 Ağustos 2002
Türkiye İnternet Servis Sağlayıcıları Derneği, kabuk değiştirerek kullanıcısından servis sağlayıcısına, çözüm üreticisinden içerik yayınlayıcısına kadar her kesimi temsil edecek İnternet Derneği oluyor. Hasta adam Türkiye İnternet'i için aranan kan, sonunda bulundu galiba. Daha önce de çeşitli kanlar denenmiş, ancak vücut kabul etmemişti. Örneğin dönemin Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir çok iyiniyetli ve doğru bir kararla, bakanlığa bağlı olarak çalışacak bir danışma organı statüsündeki İnternet Üst Kurulu'nu kurmuştu. Doğru bir yapılanmayla kurulmuş olsa Türkiye İnternet'inin gelişimi için çok olumlu bir işlev üstlenebilecek kurul ne yazık ki yanlış yapılandı. Ankaralı Sıkı Dostlar, Ankaralı Gözlemciler ve Arkamızdan İş Çevrilmesin Diyen Özel Sektör Temsilcileri Kulübü görüntüsü veren bir kurula dönüştü. Daha sonra İnternet Kurulu olarak isim değişikliğine uğradı ama yine bir şey değişmedi. Kurulun bir başka büyük handikapı ise bakanlık bünyesinde olması ve kurul üyeliğini bir statü olarak gören ve bu statülerini kaybetmemek için fazla suya sabuna dokunmayan üyelerin çoğunlukta olmasıydı.
Diğer yanda güçlü bir özel sektör desteğine sahip Türkiye İnternet Servis Sağlayıcıları Derneği (TİSSAD) kuruldu. Dernek güçlüydü ama gücü aynı zamanda zaafıydı. Sadece özel sektörü temsil ettiği için, derneği oluşturan üye şirketlerin can damarlarından bağlı oldukları Türk Telekom tekeli karşısında pasif kalabiliyordu.
Türkiye Bilişim Derneği ve Türkiye Bilişim Vakfı gibi güçlü dernek ve vakıfların ise ilgi alanı çok genişti ve İnternet bu geniş ilgi alanı içinde gerektiği kadar kaale alınamıyordu.
Ve sonunda beklenen atılım TİSSAD'dan geldi. TİSSAD'ın Emre Kurttepeli, Savaş Ünsal, Ziya Erdem, Sadi Abalı, Burak Cedetaş, Hakan Akan ve Bülent Yıldırım'dan oluşan yeni yönetim kurulu tarihi bir karar alarak, derneği yeniden yapılandırma yolunu seçtiler. Gerçekleştirilen yeniden yapılanma toplantısında derneğin Türkiye İnternet Derneği adını alması kararlaştırıldı ve misyonu İnternet sektörünü geliştirmek, İnternet kullanımını yaygınlaştırmak ve Türkiye'yi bilgi çağına taşımak olarak belirlendi.
Dernek üyeliğinin açılacağı gruplar ise altyapı sağlayıcıları, içerik sağlayıcıları, e.ticaret kuruluşları, İnternet ve hukuk ile ilgili kurum ve kişiler, İnternet tedarikçileri, bilişim muhabirleri ve 'web' gazetecileri olarak saptandı.
Anayasa Mahkemesi Başkanı yargılanabilir
Olacağı buydu işte. İnternet'in Türkiye'deki öncülerinden Mustafa Akgül ve DSP milletvekili Emrehan Halıcı'nın katkılarıyla yeni Basın Yasası'na dahil olan İnternet'le ilgili çağdışı madde, Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin hakkında yalan haber yayınlamak suçuyla dava açılmasına neden olabilir. Geçen hafta Anayasa Mahkemesi'nin İnternet sitesinde YDP eski lideri Hasan Celal Güzel'in siyasete devam etmesine olanak verecek bir Anayasa Mahkemesi kararının çıktığı yayınlanmış, ancak daha sonra bu kararın yanlışlıkla yayınlandığı, kararın henüz üyeler tarafından imzalanmadığı için geçerli olmadığı açıklanmıştı. Yani Anayasa Mahkemesi İnternet sitesinde yalan haber yayınlanmıştı. Ve yeni Basın Yasası'nın İnternet'le ilgili maddesi ''Bu Kanunun yalan haber, hakaret ve benzeri fiillerden doğacak maddi ve manevi zararlarla ilgili hükümleri, bilişim teknolojileri ve İnternet ortamında sayfa açılması veya elektronik gazete, elektronik bülten vb. suretiyle yayınlanan her türlü yazı, resim, işaret, sesli veya sessiz görüntü ve benzerleri hakkında da uygulanır'', diyor. Bu konuyu vurgulamamın nedeni taktir edersiniz ki, Anayasa Mahkemesi Başkanı hakkında dava açılmasını istemem değil, olayın bu çağdışı maddenin yasadan bir an önce çıkartılması için güzel bir örnek teşkil etmesi.
Eşek davası
İnternet kullanıcısı en az 500 bin eşek varken siteler de sansürlenir, İnternet'le ilgili totaliter yasalar da çıkar, hatta yakında İnternet'e bağlanmak bile suç sayılabilir.
bilisimcumhuriyeti.com tarafından ele geçirilen ve yayınlanan Telekomünikasyon Kurumu araştırmasının sonuçlarına göre Türkiye'de 690 bin çevirmeli (dial-up) İnternet abonesi var. Toplam İnternet kullanıcısı sayısının 2-3 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Üç ay kadar önce www.birlik.com adresinde açılan 'İnternet'te sansüre hayır!' kampanyası devam ediyor. Kampanyaya Türkiye'nin önde gelen tüm İnternet servis ve içerik sağlayıcıları kendi anasayfalarından logo yayınlayıp bağlantı sağlayarak destek verdi. Hemen hemen tüm büyük gazeteler, dergiler, televizyonlar ve radyolara haber oldu. Anadolu Ajansı üyelerine haber olarak geçti. Yani İnternet kullanıcısı olup da, bu kampanyadan haberi olmayanın Merih'te filan yaşıyor olması lazım. Hadi diyelim Türkiye'deki insanların çok büyük bir bölümü gazete okumayacak, TV ve radyolarda ciddi haberleri dinlemeyecek, İnternet'te de sadece porno sitelerine girip sohbet odalarına takılacak kadar cahil olduğundan kampanyadan haberdar olmadı. Yine de en azından 500-600 bin İnternet kullanıcısının bu kampanyayı duymuş olması gerekiyor. Peki, www.birlik.com adresindeki kampanyaya katılıp, protesto için seçenek de sunan ortak bildiri metnini imzalayanların sayısı kaç? Zahmet edip siteye bağlanıp öğrenmeye kalkmayın, ben söyleyeyim 32 bin. Hadi geriye kalan 568 bin kişiden 60 bin kadarının da kendilerince geçerli mazaretlerine dayanarak haberdar olmalarına rağmen protestoya katılmadıklarını farz edelim. Kaldı mı size sansür filan umrunda olmayan 500 bin... Demek ki biz bu sansürü hak ediyoruz. Kimse şikayet etmesin...
*
Bu mealdeki bir yazıyı, kültür düzeyi açısından en nitelikli üyelere sahip Türkiye kökenli forumlardan biri olan Türkiye Bilişim Derneği tartışma listesine gönderdim. Vay efendim vay, meğer ben ne halt yemişim. Azılı azınlık 'Aman bize nasıl eşek dersin' diye ufak bir kıyamet koparmakta gecikmedi.
Azgın azınlığın yaygarası, üzerinde fazla durmaya değmez. Ama 'Bilişim Meslek Etiği', 'İnternet'te İletişim Etiği' gibi (www.tbv.org.tr) herkes tarafından okunması gerektiğine inandığım rehberlerin başyazarlarından biri olan Prof. Dr. Ersin Töreci'den gelen mesaj, benim için üzücüydü. ''Sanıyorum sizin sinirleriniz biraz bozuk! (Bu iletinizin ilk satırına tepkidir)'', diyordu Sayın Töreci, ''Siz de lütfen İnternet Kullanımının Etik İlkelerini bir kez daha okuyunuz''.
Sayın Töreci'nin dikkatimi çekmek istediği madde şuydu; ''Toplum karşısında kendimize yakıştırdığımız tavrı İnternet'in sanal ortamında da sürdürmeliyiz''.
Hakaret ile hiciv, toplum karşısında uygun üslup ile uygun olmayan üslup arasındaki nüansı gitgide daha az algılayabilen bir kültüre doğru sürükleniyoruz. Yazımın tamamından da açıkça görüleceği gibi 'eşek' derken hedeflediğim belirli bir kişi ya da zümre yok. Yazı tamamen sansüre karşı çıkmayan zihniyeti eleştiren bir anafikri işliyor. Eşek lafı 'eşeklik etmek' halk deyiminden türetilmiş, sembolik bir kelime. Ancak yazının tamamını okuyacak kadar okuma alışkanlığı olmayanlar, yazının daha ilk cümlesine takılıp, kendilerine hakaret ettiğim hükmünü veriyorlar.
Ve evet sinirlerim biraz bozuk, Sayın Töreci. Hatta oldukça bozuk. Eğitim düzeyi oldukça yüksek üyelerden oluşan böylesi bir forumda bile okuduğunu anlamaktan aciz ya da ilk cümlede takılıp kalacak kadar okuma tembeli insan çıkıyorsa sinirlerim bozuk olur. İşin özüyle ilgilenmesi gerekenler biçime bu kadar takıyorsa, sinirlerim laçka olur. Sansüre tepki bu kadar azsa, kamu kurumlarından özel holdinglere kadar heryerde işini görenler değil işini bilenler yükseliyorsa, vasıfsızlar vasıflıları yönetiyorsa, bilgi toplumuna giden yolumuz göz göre göre engellerle döşeniyorsa, geleceğimiz karartılıyorsa insanda SİNİR Mİ KALIR?!
''Bed asla necabet mi verir üniforma
Zerduz palan ursan eşek yine eşektir'', Ziya Paşa
Yazının Devamını Oku 28 Temmuz 2002
Erken seçimin erken atmosferini yerinde inceleyip, yazmak üzere gazetede kim var kim yok, hepsi Türkiye'nin dört bir yanına dağılınca kendimi yanlız hissettim. Ben de bir yerlere gidip seçim havasını koklayayım, seçim havası çalayım dedim ama sonra aklım kesmedi. Boğaziçi Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi Bölümü mezunu olduğumdan Türkiye siyaseti bana ''extra large'', ekstra larj... Türkiye'deki siyasi atmosfer üzerine iki çift laf etmek mi, haşa... Beni bozar.
Bu yüzden hazır gazetede kimse kalmamış; çay ocağı bile boşalmış, seçim turuna çıkmayanlar tatile çıkıp plajlara otağ kurmuşken, ben de bir geceliğine Monako'ya kadar uzanayım dedim.
Monako ufacık, tek şehirden oluşan bir devlet. 32 binlik nüfusun yalnızca yüzde 16'sı gerçek Monakolu (Monegask), yüzde 30'u Monako vatandaşı. Gerisi, vergi cenneti Monaco'yu ikamet adresi olarak seçmiş yabancılar.
Zar zor yakaladığım ilk Monakoluya erken seçimlerle ilgili düşündüklerini sordum. ''Yaşasın prens, yaşasın monarşi'', dedi. Kişi başına 25 bin dolar düşen milli gelirlerini gelmiş geçmiş prenslerine borçlu olduklarını, vergi ve oy verecekleri bir demokrasi yerine her ikisini de vermeyecekleri bir prensliği tercih ettiklerini anlattı. Sonra da sormaya başladı, ''Kürtçe sorununu çözdünüz mü? Apo'yu asacak mısınız? Bu ekonomik krizle, Avrupa'ya girmeyi nasıl aklınızdan geçirirsiniz?''
Hoop, ağır ol dedim, ''Burada gazeteci benim, soruları ben sorarım'':
- Avrupa Birliği'ne üye değilsiniz ama Fransa ile aranızda sınır ve gümrük kapısı yok. Avrupa Para Birliği'ne üye değilsiniz ama Euro kullanıyorsunuz. Ne iş?
- İnce iş. Kağıt para kadar ince. Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.
Bırakınız alalım
Türkiye'ye döner dönmez acı haberi aldım. Ecevit için Başbakanlık'a ve İstanbul Harp Akademileri'ne yapılmaya başlanan asansörler değildi bu acı haber. Eğer biz medeniyetten bir nebze nasibini almış bir toplum olsak, bu asansörlerin daha binalar inşa edilirken düşünülmüş olması gerekirdi. Ama biz beyin kıvrımlarımızdaki mimari sakatlıklar sonucunda, evlerinde yaşamaya mahkum edilmiş sakatlar ordusu yaratmış bir toplumuz. Türkiye'ye varır varmaz içine düştüğüm karamsarlığın nedeni, inşasına başlanan asansörlerin, engellilere karşı sergilediğimiz toplumsal ihmalkarlığın yeni bir kanıtı olması da değildi...
Aldığım kara haber Devlet Malzeme Ofisi'nce (DMO) açılmış bir ihale ile ilgiliydi. Ben bu satırları yazarken henüz yapılmamış, siz okurken büyük bir olasılıkla sonuçlanmış olacak bu ihale, 2 trilyonluk ilk alımı olan dev bir ihaleydi. İhale şartnamesinin daha ilk maddesinde iki firmanın ismi anılıyordu; ''(...) web ortamında çalışan, veri tabanı temelli, Oracle veya SAP Kurumsal Kaynak Planlama (KKP-ERP) yazılımları kapsamında bulunan; satın alma, satış-pazarlama, malzeme-depo yönetimi ve finansal iş ve işlemlerimizle ilgili yazılımlar (...) satın alınacaktır''.
İşin uzmanları ihale şartnamesinin, ihaleyi ancak yabancı yazılımlar kullanacak sistem entegretörlerinin kazanabileceği şekilde yazıldığını iddia ediyorlardı. Türkiye'nin resmi kurumlarınca Türk yazılımcıların yüzüne kapatılan ne ilk, ne de sonuncu kapıydı bu. İhaleyle ilgili gelişmeleri turk.internet.com'dan takip edebilirsiniz.
Özürlü ve özlü not: Son birkaç haftaki yazılarımla ilgili, yazıların tarafları ve okurlarla yoğun bir etkileşim içine girmiş buldum kendimi. Bu etkileşimden çıkan bazı fikirleri gelecek yazılarımda tüm okurlarla paylaşacağım. Şimdilik bir düzeltme ile yetineyim; İki hafta önce yayınlanan 'Vagondaki inek, çayırdaki inek, biz trene binek' başlıklı yazımda Sayın Ertuğrul Çepni'nin soyadı yanlışlıkla Çeşni olarak geçmiş. Düzeltir, özür dilerim.
Akıllı otomobile bindim
Binbir yeni marifeti olan akıllı otomobili, Üçüncü Kuşak (3K) mobil telefon şebekesine sahip Avrupa'nın ilk ülkesi olan Monako'da test eden ve bir devrimin başlangıcına şahit olan şanslı birkaç gazeteciden biriydim.
Öyle anlar vardır ki, dünya tarihinde çok önemli dönüm noktalarından biridir. Ah keşke böyle bir ana tanık olsam dersiniz. Sonra bir gün hayaliniz gerçek olur ve kendinizi bir devrimin tam ortasında bulursunuz ama farkında değilsinizdir.
Benzer bir durum Monako'da başıma geldi. Üçüncü Kuşak (3K) mobil telefon teknolojisine sahip dünyanın ilk akıllı otomobiline binerken, yaşamakta olduğum anın önemini o an için kavrayamamıştım. Benden biraz önce Prens Albert'in test için bindiği otomobile doğru yürürken ne dizlerim titredi, ne kalp atışlarım hızlandı, ne de ensemi ter bastı.
S sınıfı lüks Mercedes'in ön koltuğuna ben, arka koltuğuna CNN Türk'ten Bora Balar kuruldu. Arka koltukta büyükçe bir ekran, ön koltukta biraz daha küçük bir ekran bizi karşıladı. Arkada yolculuk edenlerin sürücüye göre çok daha serbest olmalarından dolayı, arka koltuktaki ekranın fonksiyonları çok daha zengin tutulmuştu.
Otomobilin içinde evsahibi olarak, tüm davetliler gibi bizi de, Daimler-Chrysler Almanya'dan proje yöneticisi Burak Bozkurt karşıladı. Yola çıkmadan önce Siemens tarafından kurulan Monako 3K mobil telefon şebekesiyle bağlantı kurduk. Java tabanlı bir işletim sistemiyle çalışan bilgisayara güzergahımızı girdik. Ekrana yol üstündeki canlı yayın yapan İnternet kameralarının listesi geldi. Biriyle bağlantı kurup, yolumuz üzerindeki kavşağın canlı video görüntüsünü seyrederek, trafiği kontrol ettik. Yola çıkıp, hızımız 6 km'yi aşınca, sürücünün dikkatinin dağılmaması için İnternet kamera bağlantısı otomatik olarak devre dışı kaldı.
Arkada Bora, İnternet üzerinden ABD'deki bir radyo istasyonuna bağlandı. Monako yollarında ABD'den yayın yapan radyo kanalını dinlemeye başladık. Bu arada öndeki ekran güzergahımız üzerindeki yolların trafik durumunu sürekli güncelleyerek ekrana getiriyordu. Bir başka servisle bağlantı kurup varış noktamızın yakınındaki otoparkların doluluk oranı hakkında bilgi aldık.
Bu arada Bora radyodan yayınlanan müziği sevmemiş olacak ki, video seyretmeye başladı. Otomobil seyir halindeyken video görüntüler ön ekrana gelmediğinden itiraz ettim. Başka bir bilgi bankasına bağlanıp, sesli roman dinlemeye başladık.
Test sürüşü bitip otomobilden indiğimizde hem dizlerim titriyordu, hem kalp atışlarım hızlanmıştı, hem de sırtım terden sucuk gibi olmuştu. 10 dakikalık bu kısa sürüşle, birkaç yıla kadar yaşantımıza girecek çok büyük bir teknolojik devrimin dünya prömiyerine tanık olmuştuk.
3K’nın marifetleri
Çok hızlı ve kesintisiz mobil İnternet bağlantısı.
Görüntülü telefon görüşmesi.
İnternet üzerinde başkalarıyla oyun oynama.
Dünyanın her yerindeki radyo istasyonlarını dinleyebilme.
Video ve ses bankalarına bağlantı.
3K telefon şebekesi üzerinden en yakındaki servis istasyonu ile bağlantı kuruyor. Oto bilgisayarı bağlantı halinde olduğu servis bilgisayarına otomobilin o andaki durumu hakkında tüm bilgileri geçiyor. Servisteki yetkili bilgisayarına gelen verilere bakarak, oto sürücüsüne öneriler gönderiyor. Örneğin fren balatası çok eskimiş hemen servise gelin, ya da yağınız azalmış en yakın benzin istasyonuna uğrayın diyebiliyor.
E.posta alıp, gönderme.
Güzergah çıkartma, anlık trafik bilgisine göre güzergah değiştirme, trafik kameralarına bağlantı, boş otopark bulma.
Yazının Devamını Oku 21 Temmuz 2002
Kangurum denince aklına sanal <B>Migros</B> market gelenlerden misiniz? Üzülmeyin bu hataya düşmeniz, sizin kabahatiniz değil. Elimde sağlıklı bir istatistik yok ama istatistiklerden daha sağlam gözlem gücüme dayanarak büyük bir gönül rahatlığıyla iddia edebilirim ki,
kangurum.com.tr'yi süpermarket sitesi sananlar çoğunluktadır. Hatta
Şükrü Andaç'ın Koç Bilgi Grubu Başkanı
Ali Koç ile yaptığı ve geçen pazartesi Milliyet'te yayınlanan söyleşiye göre Kangurum'un patronu bile siteyi süpermarketten ibaret sanmaktadır.
Patronların etrafını saran üst düzey yönetici familyalarını çok iyi tanırım. Bilgili, başarılı ve atak az sayıdaki profesyoneli saymazsanız genelde ikiye ayrılırlar. Aman patron kırılmasıncılar ve aman patrona ulaşılmasıncılar.
Patron kırılmasıncılargillerden olanlar patrona kafa sallamakla yetinirler. Patronun önerilerine hiç itiraz etmezler, yeni bir fikir öne sürmezler, sürseler bile fikirlerine ihtirasla sahip çıkmazlar. Bunlardan aslında çok iyi birer İkinci Dünya Savaşı dönemi Nazi subayı yaveri olur ama her nasılsa her büyük Türk holdinginin üst düzey yönetiminde çoğunluğu elde edecek kadar üremeyi başarmışlardır.
*
Aman
patrona ulaşılmasıncılargillerden olanları ise başka bir alemdir. Bunlar şirketin çeşitli kademelerindeki yönetici ve çalışanlarla patron arasında aşılmaz bir bariyer oluşturmayı kendilerine görev edinmişlerdir. Bulundukları mevkiye genellikle kendilerinin bile akıl erdiremediği tesadüfler silsilesi sonucunda, hasbelkader gelmişlerdir. Bu yüzden kendilerinden alt kademede ancak daha bilgili olan elemanlarla, patronun karşı karşıya gelmesini asla istemezler. Başarılı olacağını düşündükleri projeleri, önerenlerin elinden kapıp patrona kendi projeleri gibi sunarlar. Ama asıl kötüsü düşük bilgi ve zeka kapasiteleri yüzünden çok daha büyük ölçekli başarılara gebe projeleri algılayamazlar ve doğmadan ölümlerine neden olurlar.
Koç Bilgi Grubu şirketlerinden
Bülent Gönç, Bülent Yıldırım ve
Levent Kızıltan gibi çok değerli ve başarılı üst düzey yöneticilerle tanışmış olmaktan her zaman gurur duyarım. Ama az önce sözünü ettiğim türden üst düzey yöneticilerin ve vasıfsız danışmanların istisnasız her holdinge ve büyük şirkete sızdıkları gibi Koç Bilgi Grubu'na da sızdıklarından eminim.
İşte mutlaka böyleleri yüzündendir, Bilgi Grubu Başkanı'na bugüne kadar tek bir ''Kangurum'' brifingi verilmemiş, demosu yapılmamış olması. Yoksa Ali Koç gibi vizyoner ve zeki bir patronun başkanlığında Koç Bilgi Grubu'nun uçması, yerel başarılarla yetinmeyip dünya semalarında yükseklik rekoru kırması beklenir.
*
Evet Kangurum çok başarılı bir projedir. Migros.com.tr'nin açtığı başarı yolundan geçerek sanal alışveriş merkezli çok başarılı bir İnternet ana kapısı oluşturmuştur. Ama bu 'mediokr' bir başarıdır. Koç gibi bir medarıiftihardan çok daha büyük başarılar beklemek hakkımızdır sanırım. Örneğin
Kangurum ile bir başka Koç projesi olan
Bakkalım projeleri arasında kurulacak sinerji köprüsüyle her iki proje de hızlı asansöre bindirilebilirdi. Bakkalım ağına dahil olan bakkallar, bir bilgisayar ağına da dahil edilerek Kangurum dağıtım ve tedarik ağına sokulabilirlerdi. İşte o zaman Koç, yakın geleceğin en gözde sektörü olan lojistikte rakip tanımaz bir ağ kurmuş olurdu.
Ya da
Beko ve
Arçelik'in Ar-Ge'leri,
Bilgisayar Destekli Eğitim projesinde kullanılacak ekonomik, kolay kullanımlı ve bakımlı İnternet terminallerinin geliştirilmesi için görevlendirilebilirdi. Hem okullar ihya olur, hem öğrencilerle veliler sevinir, hem öğretmenler mutlu olur hem de Türkiye kurtulurdu...
*
Koç, Sabancı, Doğan, Borusan, Çukurova gibi holdinglerin bilgi gruplarının henüz yolun başında olduğunun farkındayım tabii ki. Daha dün bir, bugün iki... Ama artık şu tren bir an önce roket hızına ulaşsın istiyorum. Ve tabii eski ekonominin, eski bezirgan taşları yolumuzdan derhal temizlensin... Küçük çaplarına rağmen hız kesiyor, hatta bazen raydan çıkartabiliyorlar.
E.seçim başka bahara
Seçmenin işini kolaylaştıracak, seçime katılımı artıracak ve oyların çok daha hızlı ve güvenilir bir şekilde sayılmasını sağlayacak elektronik seçim (e.seçim), haftalık
BT Haber dergisinin manşetiyle bilişim sektörünün gündemine geldi.
BT Haber'den
Güneş Kazdağlı, sektör içinde yaptığı nabız yoklamasına dayanarak, e.seçim konusunda siyasi bir karar alınması durumunda, bilişim sektörünün Türkiye'yi en kısa zamanda e.seçime hazırlayabileceğini ve güvenli bir altyapı oluşturabileceğini yazdı.
Haberde e.seçim konusunda sektörden üç kişinin fikirlerine de yer verildi;
Escort Computer Bayi Kanal Satış Müdürü
Serdar Erdem,
Inteltek Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
Alphan Manas ve
İnnova Genel Müdür Yardımcısı
Ümit Atalay.
Ancak bilişim sektöründen bu üç temsilcinin görüşlerini okuduğumda, bilişim sektörü bana hiç de bu işi yetiştirebilirmiş gibi gelmedi. İnnova'dan Ümit Atalay'ın sözlerinde e.seçimin erken seçime yetiştirilebileceğine dair zaten hiçbir iddia yoktu.
Escort'tan Serdar Erdem'in önerisi ise bana tam bir fantezi gibi geldi. Erdem e.seçim için
Bilgisayar Destekli Eğitim (BDE) projesi kapsamında çeşitli okullarda kurulan bilgisayar laboratuarlarının kullanılmasını öneriyordu.
ON LINE OYMilli Eğitim Bakanlığı tarafından Dünya Bankası kredileri kullanılarak okullara kurulan ve hiçbir sistem kararlılığına sahip olmayan bu bilgisayarlarla okullarımızı bilgisayar çöplüğüne dönüştürmüş olmamız yetmiyormuş gibi bir de seçimleri mi çöplüğe dönüştüreceğiz?
Ayakları en çok yere basan görüş ve öneriler ise Inteltek'ten Alphan Manas'a aitti. Manas, 'online' oy verme altyapısını önümüzdeki kısa süre içerisinde yetişmesinin ancak cep telefonu (GSM) şebekesinin kullanılmasıyla mümkün olabileceğini iddia ediyor ve ekliyordu, ''Merkezi bir sistem kurulması, bu sistemde bütün partilerden bir temsilci bilgisayar uzmanı, ayrıca YSK ve üniversitelerden de temsilci bulunması faydalı olur: Seçmen bölgelerinde aptal terminaller (çok ekonomik olacaklarından) kurulabilir, bu terminallere seçmen pusulası şeklinde tasarımı yapılacak şekilde bir klavye bağlanır''...
Alphan Manas'ın önerileri ayakları yere basan öneriler olmasına rağmen, bu önerilerin hayata geçirilebilmesi için de vakit yok.
Belki seçimler olağan tarihinde yapılsa ve e.seçim hazırlıkları şimdiden başlasa yetişebilirlerdi. O yüzden e.seçim hayali başka bahara...
http://www.essvote.com/
http://electionresources.org/
Yeni Oluşum’a İnternet testi
Yeni Oluşum'un önünde ne kadar yeni, ne kadar genç, ne kadar yüzü geleceğe dönük olduğunu ölçecek önemli bir test var. Bu test Yeni Oluşum'un Türkiye'yi yeni ufuklara taşıyıp taşıyamayacağını da gözler önüne serecek.
Batı dünyası büyük bir hızla bilgi toplumuna doğru koşuyor. Evrensel sol ve refahçı kapitalizm bilgi toplumu olma aşamasından bir öncesi olan enformasyon devrimini yaşıyor. İnsanoğlunun bu son büyük yolculuğunun olmazsa olmaz aracı ise İnternet.
Dünya güçler haritası, toplumsal dönüştürme gücüne sahip her büyük teknolojik yenilikte olduğu gibi yeniden çiziliyor. Ve Türkiye bu yolculukta büyük bir hızla geride kalıyor. Zaten yetersiz olan İnternet altyapısı yerinde sayıyor, İnternet'in önünü kesecek ucube yasalar çıkartılıyor. Ekonomik krizden çıktığımız anda kafamıza inip, bizi bu kez geri kalmışlığın en dibine gönderecek bir vurdumduymazlık içinde debelenip gidiyoruz.
O yüzden yüzü bilgi toplumuna dönük gençler ve kendini genç hissedenler adına Yeni Oluşum'a soruyorum. Türkiye'yi bilgi toplumu olmaya taşıyacak stratejiler konusunda size güvenebilir miyiz? Yazılmakta olan parti programınızda, İnternet ve bilgi toplumuna layık olduğu önemi verecek misiniz? Parti programından da önce, bilgi toplumuna çağdaş bir bakışı parti söyleminizde görmeye başlayacak mıyız? Yoksa sizden de mi umudu keselim, eski tas eski hamam mı diyelim?
http://www.birlik.com
Yazının Devamını Oku 14 Temmuz 2002
''Zırt şirketinin Avrupa Bölgesi Tırt Müdürlüğüne Ayşe Mırtoğlu getirildi''... ''WhateverSoft şirketinin Cryingrocks'taki teknoloji üssünde çalışan 15 müthiş Türk'le konuştuk''... ''Xanadu Türkiye Genel Müdürü Fatma Eltutan'ın büyük başarısı; Eltutan, Xanadu International'da Tuvaletler Koordinatörlüğü görevine getirildi''... Ayda en az bir iki sefer, ya gazete ve dergilerde bu tip bir haberle karşılaşıyorum ya da halkla ilişkiler şirketlerinden bu tip bir basın bülteni alıyorum.
Adam, İkindi Vakti Kraliyet Yıldızı gazetesinin ekonomi muhabiri. Microracle şirketinin başkanı Larry Gates'le özel bir söyleşi yapıyor. İlk sorusu, ''Micoracle'da kaç Türk çalışıyor?''... Sorular peşi sıra gelmeye devam ediyor; ''Microracle'a girmek isteyen Türkler’e ne tavsiye edersiniz?'', ''Microracle'daki Türkler’den memnun musunuz, zekiler mi, yaratıcılar mı? Hintliler’den ne eksikleri var?''
Söyleşiden sonra gazede yayınlanan haberin başlığı şöyle; ''Larry Gates başarısını Türkler’e borçlu''. Ya da, ''Microracle Türkler’den oluşan bir yazılım ordusu kuracak'', ''Larry'nin sağ kolu Hulusi'', ''Gates rakıyı dünya tanımalı dedi''...
Merak etmiyor değilim doğrusu, zamanında, İtalyan gazetelerinde ''Türk şirketi Aria'nın başına İtalyan genel müdür'' başlıklı bir haber acep çıktı mı? Çıktıysa aynı gazete ''İtalyan genel müdür, Türk pazarını anlayamadı'', diye haber takibi yaptı mı?
Öğürten İnternet
Hurriyetim.com.tr'nin Teknonet bölümünde yayınlanan bir habere göre ''İnternet kelimesi yerine önerilen 'örütbağ' tutmamış''. Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, kurumun bazı teknoloji terimleri için bulduğu Türkçe karşılıkların halk tarafından benimsenmediğine dikkat çekerek, 'İnternet' yerine kullanılması öneriler 'örütbağ' kelimesinin bunlardan biri olduğunu ifade etmiş.
TDK'nin bulduğu yeni Türkçe karşılıklar olarak bir zamanlar dilden dile dolaşan ''ulusal düttürü (milli marş)'', ''göksel avrat (hostes)'', ''tavuklu kıstırgaç (tavuklu sandviç)'' gibi söylencelere hiçbir zaman itibar etmemiştim. Ancak ne yalan söyleyeyim, 'örütbağ' gibi bir kelimenin TDK tarafından önerilmiş olduğunu bizzat başkanının ağzından duymak tüm inançlarımı sarstı.
Neyse mesele bu değil. TDK'nin yabancı kelimelere Türkçe karşılık önermesine, bu karşılıklar 'örütbağ' önerisinde olduğu gibi kimi zaman çok saçma kelimeler olsa dahi karşı değilim. Kimi tutar, kimi tutmaz. Toplumca benimsenmeyen öneriler ölüp gider, benimsenenler kelime hazinemize girer.
Mesele, Sayın Akalın'ın konuşmasının başka bir yerinde... ''TDK İmla Kılavuzu'nda bu sözün yazılışı 'internet' biçimindedir'', diyor Akalın, ''Küçük harfle yazıldığı için bu söz genel ad olarak kabul edilmiştir.''
Hayır efendim, bir sözcüğü TDK İmla Kılavuzu'na geçirirken özel ad mı, genel ad mı olduğuna karar vermek daha ciddi bir araştırma gerektirmelidir. İnternet genel ad değil özel addır. Dünyada tek ve eşi benzeri olmayan bilgisayar ağlarının ağına verilen özel isimdir. Bu yüzden büyük harfle, ''İ'' harfiyle başlar, iyelik ve hal eki aldığında kesme işaretiyle ayrılır.
Merih'ten Işın'lanan Adam
Telepati tele.kom dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Merih Işın, derginin geçen sayısında ''İnsanlar arasında 'communication' yok. Olan sadece 'connection'. Bu da beni çok rahatsız ediyor'', diye çok önemli bir toplumsal yaramıza parmak basmıştı. Bu şairane benzetmeyi çevirmek çok zor ama belki şöyle zorlayabilirim, ''İnsanlar arasında iletişim yok. Olan sadece illet işler''...
Telepati bu sayısında da dergisinden gazetesine, radyosundan televizyonuna kadar, ben de dahil tüm medyanın ya atladığı ya da kısık sesle geçiştirdiği bir haberi layıkıyla işlemiş. Bu haber, telefonun mucidinin Graham Bell değil, Antonio Meucci olduğunun ortaya çıkması ve ABD Temsilciler Meclisi'nce tescil edilmesi. Bell ise haksız şöhretini Bell şirketi ile Patent Enstitüsü çalışanları arasındaki yasadışı alışverişe borçluymuş. İşte illet işlerin, iletişime kazığı...
Hükümete 30 bin ‘hayır’
İnternet'i sansürleme ve İnternet sitelerini baskı altına alma girişimlerine tepki olarak www.birlik.com adresinde başlayan ''İnternet'e önem vermeyenlere oy vermeyeceğiz'' kampanyası yoğun destek görüyor. Başlangıcından bu yana siteye girip, ortak bildiri formunu imzalayanların sayısı otuz bin sınırını geçtiğimiz hafta aştı. Öte yandan, kendi İnternet sitelerinin anasayfalarına kampanya logosunu koyup, bağlantı sağlayarak aktif destek verenlerin sayısı da rekor rakamlara ulaştı. 42 kurucu destekçiyle yola çıkan sivil girişime, aktif destek veren şirket ve kurum sitelerinin sayısı 143, kişi ve gruplara ait sitelerin sayısı 243'ü bulmuş durumda.
''İnternet'te sansüre hayır'' sloganıyla http://www.birlik.com adresinde yürütülen kampanyaya Türkiye'nin en büyük İnternet erişim, servis ve içerik sağlayıcı firmaları da destek veriyor.
Kampanyaya katılan kullanıcılar ''Bu elektronik formu doldurup gönderdiğim gün işbaşında olan hükümetten İnternet konusundaki taleplerim aşağıdadır. İş başında olduğu süre içerisinde, bu taleplerimi yerine getirmeyen hükümeti oluşturan siyasi partilere ve temsilcilerine önümüzdeki seçimde oy vermeyeceğim'' diyerek, hükümeti oluşturan siyasi partilerden dört talepte bulunuyorlar. ''Hükümet Türk Telekom'un kanunsuz sansürcü girişimlerine ve sansür altyapısı için yapmaya kalkıştığı yatırımlara derhal engel olsun'', ''TT-Net ve Türk Telekom ayrılarak, sansürün kolayca uygulanabilmesine zemin hazırlayan erişim tekeli kurma çabaları boşa çıkartılsın. Türk Telekom'un altyapı hizmetlerini TT-Net ve diğer erişim sağlayıcı şirketlere eşit şartlarda vermesi sağlansın'', ''İlla sübvansiyon uygulanmak isteniyorsa, 822'li hatlara uygulanan ücret tarifesi sembolik rakamlara çekilsin'' ve ''İnternet'le ilgili maddeler yeni Basın Kanunu'nundan çıkartılsın''...
Sayılı günleri kaldığı sanılan hükümet, bu taleplere bugüne kadar cevap vermemiş olduğuna göre, hükümet partileri İnternet kullanıcıları arasından en az 30 bin oy kaybetmiş durumda.
Birlik.com kampanyası farklı taleplerle bundan beş yıl kadar önce yine yapılmış, kullanıcıların talepleri hükümet tarafından büyük ölçüde karşılanmıştı. 250 bine yakın İnternet kullanıcısının olduğu o dönemde, ortak bildiri metni, bir yıla yakın bir süre içerisinde 65 bin kadar kullanıcı tarafından imzalanmıştı.
http://www.birlik.com
Birlik.com'un kurucu destekçileri
AdaNet
Arabul
BayBul
Bilişim Cumhuriyeti
BNET
Bigglook
ComNet
Cyber-Rights&Cyber-Liberties (UK)
Cyberman
Derkenar
Disguast
DördüncüKuvvetMedya
DorukNet
EfesNet
ForsNet
HayNet
İstanbul Life
İtiraf.com
JurnalNet
Komikaze
Les Arts Turcs
Medyakronik
Minidev
Neokanal
Net Haber
Net Yorum
Prizmanet
Radyo 92.3
Telepati
TİSSAD
Türk Nokta Net
turk.internet.com
TürkTicaret.net
Superonline
Veezy
Vestelnet
Rüştü’ye ofsayt gol
Milli takımın başarısının ardından gündemi en çok işgal eden isimlere adanmış İnternet sitelerinin cımbızla toplanacak kadar az ve zayıf içerikli oluşunu eleştirdiğim geçen haftaki yazımda, milli takımın başarılı kalecisi Rüştü Reçber'e haksızlık yapmışım. Rüştü Reçber'in resmi İnternet sitesi olmadığını yazmıştım. Ancak başarılı kalecinin resmi İnternet sitesi www.rusturecber.net adresindeymiş. Görsel olarak oldukça başarılı bir site. Ancak içerik açısından aynı şeyleri söylemek zor ne yazık ki.
Rüştü Reçber ve daha pek çok futbol yıldızının İnternet sitelerine imza atan Prosentez.com, geçtiğimiz hafta içerik zayıflığından dolayı eleştirdiğim İlhan Mansız sitesinin 15 günde 3 milyon kişi tarafından ziyaret edildiğini söylüyor ve bu sitelerin asıl amacının basınla ilişki kurmak olduğunu belirtiyor.
İlhan Mansız'ın sitesinin bu kadar çok ziyaretçi çekmesinin nedeni apaçık ortada; sitenin başarısı değil İlhan Mansız'ın futbol başarısı... Ayrıca basınla ilişki kurma amacıyla kurulduğu söylenen sitelerde bir tek basın bültenine dahi rastlanmaması da ayrı bir alem.
Neyse benim eleştirim bu sitelerin yapımcısına değildi zaten. Eleştirimin amacı, sitelerin içeriğindeki zayıflığa dikkat çekerek futbol yıldızlarını İnternet sitelerine gereken özeni göstermeye davet etmekti...
ww.rusturecber.net
www.prosentez.com
Yazının Devamını Oku 7 Temmuz 2002
Türk bilişim sektörünün gündemini izlemek için kullandığım üç ana kaynak var. Bunlar bilisimcumhuriyeti.com, turk.internet.com ve hurriyetim.com.tr'nin Teknonet bölümü. Bilişim gündemine zaman zaman yerinde dalışlar yapan ve aslında bir haber sitesi olan nethaber.com'u da joker olarak ekleyebilirim.
Bu kaynaklardan ilk ikisi, bilişim dünyasının nabzını tutmakla kalmayıp, sektörün önde gelen isimlerine klavye oynatacakları birer e.arena da sunmaktalar. İşte bu iki e.arenadan turk.internet.com isimli olanında geçtiğimiz hafta iki yazı yayınlandı. İki yazının ortak özelliği, sektörün duayenlerinin imzalarını taşımasıydı. Her iki yazı da ''Bilişim Treni'' isimli ''Zencefil''den bile daha meşhur ''futuromobil''den bahsediyordu.
OLACAĞI BUYDU
Kulaktan kulağa dolaştıkça bunca deforme olup kötü yollara düşeceğini bilsem, yedi yıl önce ''enformasyon treni'' diye bir nane yumurtlar mıydım? Olacağı buydu işte... 1995'de aman bari bu treni kaçırmayalım diye ortaya sürdüğüm ''İnternet treni'', Türkiye'nin yedi yılda üç kez isim değiştirmesine rağmen (TR-Net, Turnet, TT-Net) bir türlü iflah olmayan bilgi otoyolunun bozuk şeritlerinde 'hop'laya, 'hop'laya ne hallere düştü.
Türkiye'nin ilk İnternet erişim sağlayıcılarından biri olan Dominet'in kurucusu Enis Eryılmaz'ın yazısı temelde doğru bilgi ve fikirlerden yola çıkıyor ancak yanlış bir anafikir etrafında dönüyordu. Bilişim sektörünün köklü firmalarından Odel Elektronik'in sahibi Ertuğrul Çeşni'nin yazısı ise tam tersine çok doğru bir anafikir içerirken, bu anafikiri yanlış bir temel üzerine kuruyordu.
Enis Eryılmaz yazısında, Türkiye'nin uygarlık trenini bu kez ıskalamamasının yolunun bilgi teknolojileri trenini kaçırmamaktan geçtiğine değiniyordu. Bilgi teknolojilerinden kastının, bilgi teknolojilerinin bir dönüşüm aracı olarak kullanılması olduğu yazının gidişatından belliydi. Yani bilgi teknolojilerini bir amaç olarak görenlerin tuzağına düşmemişti. Ancak ''Pamukbank''ı yeni ekonominin bir kalesi olarak gören ve bu yüzden eski ekonominin silahşörleri tarafından yıkıldığını iddia eden anafikri, dayanaksız kalıyordu. Evet Çukurova Holding; Turkcell gibi, Superonline gibi dev teknoloji şirketlerine yatırım yapmıştı, bu doğruydu. Ama bir yatırımcıya yeni ekonomi baronu diyebilmek için, teknoloji firmalarına yatırım yapmış olması yeterli değildi. Eryılmaz'ın yazısında başarılı bir şekilde tarif ettiği yeni ekonomide önemli olan teknoloji değil bilgiydi. Karamehmet işte bu noktada hiç de başarılı işlere imza atamamıştı. İnternet erişiminde abone sayısına dayalı bir başarı yakalamıştı ancak İnternet içeriği yaratma ve bu yolla müşteri verisi toplamada tam anlamıyla sınıfta kalmıştı. Aynı şekilde elindeki tüm teknolojik olanaklara rağmen İnternet bankacılığında çok geride kalmıştı.
TRENE BİNMELİ
Ertuğrul Çeşni ise ''Bilişim treni filan yok'' tezine dayalı yazısında Türkiye'nin bilişim ürünleri üretmekte rekabet avantajının olmadığına dikkat çekerek, yatırımların rekabet avantajımız olan alanlara kaydırılması gerektiğini söylüyordu. Çeşni'nin yazısının bu anafikri dörtdörtlük bir gerçeğe parmak basıyordu. Dayandığı tez yanlış, ancak anafikir çok doğruydu. Tez yanlıştı çünkü yazısında Çeşni'nin de sık sık değindiği gibi rekabet avantajımızın olduğu alanlarda rekabet gücümüzü daha da artırabilmemiz için yine ''bilişim treni''ne binmemiz, bilgi teknolojilerine yatırım yapmamız gerekiyordu.
Yazının Devamını Oku 30 Haziran 2002
<B>Sayın Oktay Vural; Ulaştırma Bakanı,<br><br></B>Sizin de yakından bildiğiniz gibi Bakanlık'ınızın bünyesinde İnternet Kurulu isimli bir kurul bulunmaktadır. Seleflerinizden Sayın Necdet Menzir tarafından danışma kurulu olarak, İnternet Üst Kurulu adıyla kurulan bu kurul, ismindeki ''üst'' kelimesinin kalkması dışında fazlaca bir evrim göstermeden varlığını şahsınızın görev dönemine kadar sürdürmüştür.
Bildiğiniz gibi üyesi bulunduğunuz hükümet tarafından çıkartılan yeni bir yasa İnternet'le ilgili bir madde içermektedir. Bu madde İnternet kamuoyundan konsensusa varan yoğun eleştiriler almıştır. Bakanlık'ınızın bünyesinde bulunan İnternet Kurulu da yasanın İnternet'le ilgili maddesine kesin bir şekilde karşı çıkmıştır. Buna rağmen hükümet, Bakanlık'ınızın danışma kurulunun görüşlerini kaale bile almamış ve ilgili maddeyi kanunlaştırmıştır.
Tüm bu gelişmelere karşı, danışmanlıklarına itibar edilmediği apaçık bir şekilde kanıtlanan kurul üyeleri, kendilerine yapılan istifa çağrılarına rağmen koltuklarına yapışma yolunu seçmişlerdir. Bu durum zihinlerde ancak makamınızca cevaplanabilecek bazı sorular doğurmaktadır. Aşağıda sıralayacağım bu soruları bilgilerinize arz ederim...
* Türkiye İnternet'inin gelişimi konusunda hayati önem taşıyan bir yasama sürecinde İnternet Kurulu'nca ortaya konulan görüşlere itibar edilmemiş olmasının nedenini Bakanlık olarak nasıl açıklardınız?
''İnternet Kurulu'nca ortaya konulan görüş, hükümet ve Bakanlık olarak itibar edebileceğimiz bir görüş değildi çünkü...
a) İnternet Kurulu'nu oluşturan üyelerin niteliği, kanunun hazırlanma aşamasında görüşlerine başvurulan diğer uzmanların altındaydı. Dolayısıyla hükümet olarak daha yetkin danışmanların görüşlerine kulak verdik.
b) İnternet Kurulu, Bakanlık olarak fazlaca itibar ettiğimiz bir kurum değildir. Öyle kendi aralarında toplansınlar, mutlu olsunlar diye bakıyoruz.
c) İnternet Kurulu dekor amaçlı bir kuruldur. Maksat dostlar alışverişte görsün misali, sanki demokratik bir yapımız varmış gibi hava atmak amacıyla kurulmuştur.
d) İnternet Kurulu, potansiyel muhalifleri kendi çatımız altında toplayıp, etkisizleştirme girişimidir. Üyeleri için hayali bir dünya yarattık ve sanki bir iş yapıyormuş izlenimine kapılmalarını amaçladık. Öyle hükümet dışında gerçekten baskı oluşturabilecek politikalar üretmeye kalkışacaklarına bir meşgaleleri olsun daha iyi...''
Yukarıdaki sorunun cevabı olarak 'b', 'c' veya 'd' şıkkını verdiyseniz başka sorum yok. Yok eğer yukarıdaki sorunun cevabı 'a' ise, kendi kendilerine onurlu bir şekilde istifa etmeyen üyeleri, Bakanlık ve hükümetiniz nezdinde daha itibarlı yeni üyelerle değiştirmeyi düşünüyor musunuz?
Üyeleri değiştirmeyi düşünmüyorsanız, mevcut üyelerin görüşlerine itibar etmediğiniz de kanıtlandığına göre kurulu toptan feshetmeyi mi düşünüyorsunuz?
Bir danışma kurumu statüsünde olan İnternet Kurulu bünyesinde icra kurumu statüsünde bir alt kurul oluşturulmasına siz mi izin verdiniz, yoksa İnternet Kurulu'ndaki hakim güçler ''DNS Çalışma Grubu''nu bilginiz dışında mı faaliyete geçirdiler? İnternet alan adlarının Türkiye'deki tescil işlemlerini gayrımeşru bir şekilde yürüten ODTÜ kaynaklı grubun faaliyetlerini meşrulaştırmak gibi bir Bakanlık politikanız mı var, yoksa danışman kurulunuz sizi bu konuda farklı bir şekilde mi bilgilendirdi?
Ankaralı Sıkı Dostlar, Ankaralı Gözlemciler ve Arkamızdan İş Çevrilmesin Diyen Özel Sektör Temsilcileri Kulübü görüntüsü veren İnternet Kurulu'nu feshedip yerine gerek görüldükçe toplanacak, çok daha iyi yapılanmış bir İnternet Zirvesi kurmayı düşünmez misiniz?
Yazının Devamını Oku