3 Mart 2002
Şahin kılıklı kargalar aşka, kalemşör kılıklı silahşörler gaza mı geldi nedir İnternet birden medyanın şamar oğlanı oluverdi.İsterik satanist avı ve sözde e.posta hırsızlığı ile gazetelerin birinci sayfalarına hatta manşetlere taşınan İnternet, onca olumlu özelliğiyle yakalayamadığı popülariteyi üzerine sıvanan cahilce yakıştırmalarla yakalamış oldu.
Yukarıdaki paragrafın aynısıyla başladığım geçen haftaki yazımda Karen Fogg'un bir şekilde etrafa yayılan e.posta mesajları üzerine yapılan medya geyiklerinden bahsetmiştim. Yazının ikinci konusu olan ''isterik satanist avı''nı ise yer yetmediği için bu haftaya sarkıtmıştım.
Birileri düğmeye mi bastı nedir, İnternet'in onca yararlı yanı varken birdenbire kötü yanları tartışılmaya başlandı. Ve İnternet'e yöneltilen cahilce suçlamaların hemen ardından İnternet içeriğinin sansürlenmesi gündeme geldi. Daha da beteri Ulaştırma Bakanlığı'nın danışma organı İnternet Kurulu yaptığı açıklamayla cehalet konusunda birinciliği başkalarına bırakmayacağını ispatlayarak sansürcü zihniyetin bayraktarlığını üstlendi.
Medyanın koparttığı cahil yaygara üzerine Ulaştırma Bakanı tarafından olağanüstü toplantıya çağrılan İnternet Kurulu, toplantının ardından bir bildiri yayınladı. Kendi sitesini dahi yönetmekten aciz İnternet Kurulu'nun sitesinden ulaşılamayan bildiri, ilk bakışta İnternet'in özgürlükçü ortamını savunan birtakım laf salatalarından ibaretmiş gibi gözükse de, kurulun gerçek niyeti bu laf kalabalığının ardına gizlenen şu cümleyle açığa vuruluyordu: ''İnternet üzerinden insan hayatını tehdit eden konularda içerikler bulunduran sitelerin gecikmeksizin engellenmesi konusunda kurul, İnternet servis ve altyapı sağlayıcıları ile birlikte çalışma başlatmıştır''.
''Kırmızı başlıklı kız'' masalındaki kurt kadar masum bir cümle değil mi? Neymiş, İnternet üzerinden insan hayatını tehdit eden konularda içerikler bulunduran siteler varmış. İnsan hayatını tehdit eden bu sitelerin yayınlarının derhal durdurulması gerekiyormuş. Bu sitelerin yayınının durdurulması için İnternet Kurulu ile erişim sağlayıcı özel ve kamu şirketleri işbirliği yapmışlar.
Yani İnternet Kurulu'nun seçmece kelleleri oturmuşlar, bizim için bir kıyak yapıp hangi sitelerin içeriği insan hayatını tehdit ediyor, hangileri etmiyor bizim yerimize karar vermişler. Bugüne kadarki icraatleriyle kendilerinin bir danışma kurulu olduğunu dahi idrak etmekten uzak üyelerden oluşan bu kurul, oturmuş şu site insan hayatını tehdit ediyor, şu site etmiyor diye fetvada bulunmuş ve bu sitelerin sansürlenmesi için kolları sıvamış.
İstatistiki olarak satanistlere göre daha çok kurban veren dağcılık, dalgıçlık, karayolları, havayolları, elektrik tesisatı tamiratı gibi konuları işleyen siteler mi insan hayatını tehdit eden içerikten sayılmış orası belli değil. Belli olan tek şey var, o da başta Mustafa Akgül olmak üzere İnternet'in Türkiye'deki gelişimine sonsuz emeği geçmiş ve halen de geçmeye devam eden İnternet Kurulu üyelerinden bazılarının, maruz kaldıkları baskılar karşısında istifa gibi erdemli bir eylem yerine, sansürcü zihniyete yardakçılık yapan bu tür bir bildiriyi imzalama yolunu seçmiş olmaları.
Görevi danışmanlık olarak belirlenmiş İnternet Kurulu'nun bu tip icra çalışmalarına girişmesindeki gayrımeşruluk bir yana, İnternet'in ruhuna aykırı girişimler için maşa görevini üstlenmesi kabul edilebilir gibi değil. Bir de kalkmışlar aynı bildiri içinde toplumu ve medyayı bilinçlendirmeye çalışacaklarından bahsediyorlar. Aman sizin yapacağınız bilinçlendirme düşman başına. Siz oturun önce kendiniz bilinçlenin.
Neyse ki, sansürleme girişimlerine karşı olduğunu açıklayan Superonline gibi erişim sağlayıcılar, toplumu bilinçlendirmeyi amaçlayan İnternet ve Hukuk Platformu (www.ivhp.net) gibi sivil girişimler var. Zaten sansürcülerin, erişim sağlayıcı şirketler arasında yardakçı bulacağını hiç sanmıyorum. Mustafa Akgül ve İnternet Kurulu üyelerinden bazılarının düşürüldükleri tuzağı görüp, yanlışlarını telafi edecek eylemlerde bulanacaklarına da inanıyorum. İnternet Kurulu'nun tüm servis sağlayıcıları töhmet altında bırakan bu bildirisine karşı, sansürleme girişimlerine destek olmayacaklarını açıklayacak olan servis sağlayıcı şirketleri köşeme konuk etmekten mutluluk duyacağım.
Avucumun orta yeri sinema
Belçika'daki Ghent Üniversitesi, Multimedya Laboratuarı araştırmacıları MPEG-21 standardıyla geliştirilmiş ilk uygulamayı ''online'' kullanıma açtılar. MPEG-1, -2, -4 ve -7 standartlarını bir adım daha öteye taşıyan MPEG-21'le cep telefonları birer eğlence merkezine dönüşecek.
Günümüzde ancak DVD oynatıcılar aracılığıyla yararlanabildiğimiz pek çok özellikten, yeni geliştirilen MPEG-21 standardı sayesinde İnternet üzerinden ya da gezgin iletişim araçlarıyla da yararlanabileceğiz. Bu özellikler arasında seyredilen filmin seslendirmesini birkaç dil içinden seçmek, altyazıların dilini değiştirmek, filmi izlerken etkileşimli mönülerden yararlanmak, video içinde fotoğraf (kişiye özel reklam) ya da grafik içinde video (elektronik alışveriş merkezi sayfasında ürünü tanıtan video) izlemek gibi yenilikler MPEG-21 ile mümkün olacak.
MPEG, özel sektör şirketleri (Intel, Sony, IBM, Microsoft, HP vs) ve üniversite araştırma merkezlerinden çeşitli uzmanların oluşturduğu Hareketli Görüntü Uzmanları Grubu'nun (Moving Picture Experts Group) kısaltması. MPEG uzmanlarınca geliştirilen standartlar arasında MP3 olarak bilinen dijital müzik sıkıştırma formatının temeli olan MPEG-1; video sıkıştırma tekniklerinin gezgin uygulamalarda da rahatça kullanılabilmesini sağlayan MPEG-4; dijital film, kitap gibi ürünlerin yazar adı, yayıncı, ISBN numarası gibi bilgilerin multimedya ortamında saklanmasına standart getiren MPEG-7 gibi formatlar bulunuyor.
MPEG-21, MPEG araştırmacılarınca yürütülen standartlaşma çalışmalarında varılan son nokta. Ghent Üniversitesi araştırmacılarının İnternet sitesinden kullanıma açtıkları dört örnek çokluortam gösterisi, mevcut standartların tümünü entegre etmeyi hedefleyen MPEG-21'e uyumlu olarak geliştirilen ilk 'online' uygulama özelliğini taşıyor.
MS Internet Explorer 6.0 ya da üstü ile izlenebilen bu örnek gösterilerde MPEG-21 standardı, çokluortam verilerinin senkronizasyonu için kullanılmış. Örnek uygulamada yayınlanan veri demetleri Gladyatör filminin fragmanı (ses ve video), oyuncuların fotoğrafları ve isimleri... Örnek gösterinin bulunduğu sunucu bilgisayar, bağlantı kuran kullanıcıların bilgisayarına bu verileri aynı anda ancak farklı veri demetleri olarak göndermeye başlıyor. Video, ses, fotoğraf ve yazı formatlarında gelen verilerin senkronizasyonu kullanıcı tarafındaki bilgisayarda yapılıyor. Böylece İnternet hatlarındaki sorunlardan kaynaklanabilecek gecikmeler sonucunda ortaya çıkabilecek senkronizasyon bozuklukları önlenmiş oluyor.
MPEG-21 standardının ilk resmi tanıtımı ise 2002 Mayıs'ında gerçekleşecek.
http://multimedialab.elis.rug.ac.be/demo.asp
MPEG-21 NE SAĞLAYACAK?
Aynı video dosyasının hem TV ekranı, hem bilgisayar monitörü, hem de cep telefonlarının küçük ekranında görüntülenebilmesini sağlayacak.
Uygulamalar, bağlantı kalitesindeki dalgalanmalara göre kendi kendilerini ayarlayabilecek. Görüntüleme uygulaması bağlantı hızı düştüğünde görüntü kalitesini düşürerek, video görüntüsünde duraklamalar oluşmasını engelleyecek.
Tek bir çokluortam gösterisinde, farklı formatlarda
görüntüler kullanılabilecek.
Alternatifi de var: VP5
MPEG, video sıkıştırma teknolojilerinde rakipsiz değil. On2 Technologies tarafından geliştirilen VP serisi video sıkıştırıcı teknolojileri de hızla gelişiyor. MPEG-21'in gündeme geldiği geçen hafta On2 Technologies de yeni teknolojisi VP5'i duyurdu. RealPlayer ve RealSystem iQ'yu destekleyen VP5'in VP4'e göre yüzde 50 performans artışı sağladığı açıklandı. Şirkete göre VP5, canlı televizyon yayınlarını çok kaliteli bir şekilde İnternet üzerinden seyredilebilir kılıyor.
PCnet’ten özel SuSe Linux sayısı
İnternet ve PC kullanıcılarına yönelik yayınlanan PCnet dergisi, Özel SuSe Linux sayısını satışa sunuyor. Orijinal SuSe Linux 7.1 Professional yazılımını hediye olarak veren özel sayının ücreti 10 milyon TL olacak. Tam yedi adet CD, bir adet DVD ve orijinal kullanım kılavuzlarını da içeren PCnet özel Linux sayısı, piyasaya sınırlı sayıda verilecek ve sadece İstanbul, Ankara ve İzmir'deki seçkin bayilerde satılacak. Dergi bu iller dışında www.hepsiburada.com sitesinden satın alınabilecek.
http:// www.pcnetlinux.org
http://www.hepsiburada.com
Çocuklara sanal bebek
NeoPet isimli sevimli sanal hayvanlar, bir zamanların tamagotchi çılgınlığını İnternet'e taşıyor. Çocuklar kadar yetişkinler arasında da bağımlılık yaratan oyuna katılanlar önce kendi sanal hayvanlarını yaratıyor, sonra da bu evcil hayvanı besliyor, eğitiyor ve eğlendiriyorlar.
İngiliz öğrenciler tarafından yaratılan, reklam bütçesi olmadığı için kulaktan kulağa duyularak yaygınlaşan NeoPet son haftalarda tam bir çılgınlığa dönüşmüş durumda. Çocuğunuzla birlikte mutlaka uğrayın. Site İngilizce olduğu için çocuğunuza ekran başında saatlerce eşlik etmek zorunda kalacağınızı da hatırlatayım. Ama pişman kalmayacağınızı da ekleyeyim.
http://www.neopets.com/
Yazının Devamını Oku 24 Şubat 2002
Danışman firma Accenture'un teknoloji uzmanlarına göre günlük yaşamda kullandığımız pekçok eşya on yıl içinde akıllanacak. Eşyaların içindeki mikroişlemciler birbirleriyle ve şirketlerle haberleşebilecekler. Üzerine biri oturduğunda anlayan bir koltuk düşünün. Bu koltuk şirketinizin toplantı odasında duruyor olsun. Ama sizin olmasın. Yani satın almamış olun. Şirketinize başka bir şirket tarafından yerleştirilmiş olsun. Bu koltuk üzerine biri oturduğunda, İnternet aracılığıyla kendisini buraya yerleştiren şirketin ana bilgisayarıyla temas kursa ve üzerinde kaç dakika boyunca oturulduğunu kayıtlara geçirse. Hadi oldu olacak, üzerine oturan kişinin kilosunu da ölçse ve sahibinin bilgisayarına bu bilgiyi de gönderse. Bilgisayar da ağırlık çarpı oturma süresi çarpı kullanma ücreti ile eriştiği sonucu faturanıza eklese. Sonra ay sonunda bir fatura alsanız ve ofisinizdeki eşyalar için kullandığınız kadar bir kira ödeseniz...
Ya da kendi kendini yöneten bir toplantı odanız olsa. Her toplantının ardından kendi temizliğini kendisi yapsa. Temizlik robotlarına emir verip çöp kutularını boşalttırsa. Bakım personelinin çalışma saatlerini ve tempolarını denetlese. Toplantı takvimini tutsa ve toplantılardan hemen önce mevsimine göre ısıtma ya da soğutmaya geçse. Ve siz tüm bu işler için sürekli personel çalıştırmak yerine akıllı toplantı odaları servisi veren bir şirkete sözleşme karşılığı ücret ödeseniz.
Hatta küçük kızınıza bir taş bebek alsanız. Bu taş bebeğin elektronik bir cüzdanı olsa. Bu e.cüzdana kendi uygun gördüğünüz miktarda bir para yükleseniz. Taş bebek, kızınızın beğendiği elbise ve aksesuarları kendi kendine sipariş edebilse.
Bunların hiçbiri hayal değil. Günümüz teknolojileriyle gerçekleştirilebilecek şeyler. Önemli olan mevcut teknolojileri kullanacak yeni iş modellerinin hayata geçirilmesi. Ünlü teknoloji ve yönetim danışmanlığı şirketi Accenture geleceğin gözde iş modellerinden birinin u.ticaret (ulu ticaret-ubiquitous commerce) olacağını söylüyor. Accenture uzmanlarına göre fiziksel dünya ve konvansiyonel ticaret kendini İnternet ve mobil iletişime adapte etmek zorunda. Fazla uzun olmasa da zaman alacak bu süreç boyunca yeni teknolojileri en iyi şekilde kullanan eşyalar ve bu eşyaları en iyi şekilde kullanan iş modelleri gelişecek.
Accenture Türkiye uzmanlarından Kaan Aydulun, Türkiye'de danışmanlık verdikleri şirketleri ''u dalgası'' adını verdikleri bu sürece hazırladıklarını söylüyor. Digiturk ve Aycell'in u.iş modeline uygun çeşitli servis ve ürünler geliştirdiklerini aktaran Aydulun, yeni iş modelini işten eşyaya (B2O, business to object) bir model olarak tanımlıyor.
http://www.accenture.com
Mikroskobik kahramanlar
Bilgisayarınızın içinde küçük yaratıkların saklanıyor olabileceğini düşündünüz mü hiç? Birileri düşünmüş, bu yaratıkları bulmuş, üstelik fotoğraflarını da çekmiş. Bilgisayarların içinde saklı bu sevimli yaratıklar, muzip mühendislerin marifeti. Karmaşık işlemcileri tasarlamak yetmemiş, bir de bu işlemcilerin üzerine mikroskobik çizgi kahramanlar işlemişler. Fotomikrograf ismi verilen mikroskoplu fotoğrafçılık eserleriyle ilgili İnternet sitesinin ''Silicon Zoo'' isimli bölümünde sergilenen örnekler, elektronik çip tasarımcılarının yaratıcılıklarını kanıtlıyor. Sitenin mikroskobik bira fotoğrafları bölümünde Efes Pilsen ve Tuborg'un da sergilendiğini bir not olarak ekleyeyim.
http://micro.magnet.fsu.edu/
http://micro.magnet.fsu.edu/ creatures/
http://micro.magnet.fsu.edu/ beershots/
İnternet’in düğmesi: Kafası basmayan basar
Şahin kılıklı kargalar aşka, kalemşör kılıklı silahşorlar gaza mı geldi nedir İnternet birden medyanın şamar oğlanı oluverdi. İsterik satanist avı ve sözde e.posta hırsızlığı ile gazetelerin birinci sayfalarına hatta manşetlere taşınan İnternet, onca olumlu özelliğiyle yakalayamadığı popülariteyi üzerine sıvanan cahilce yakıştırmalarla yakalamış oldu.
Manşetlere ve köşelere, devasız bir cehaletle taşınan bu iki konudan sözde e.posta hırsızlığına açıklık getirelim ilk olarak. İngilizceyi yarım yamalak biliyor olmanın kompleksi, buna rağmen ''Bak İngilizce de biliyorum'' havası atma züppeliğiyle e.posta değil ''e-mail'' diye yazmalarını bir yana bıraksak bile (ne yazık ki bu kötü kullanım, İngilizce ve Türkçesi iyi yazarlara da bulaşmaya başladı), haber ve yorumlardan fışkıran bilgisizliği görmemezlikten gelmek mümkün değildi.
Yayınlanan haberlerin ve yorumların tümü, Avrupa Birliği Ankara Temsilcisi Karen Fogg'un e.posta mesajlarının şu ya da bu şekilde çalınmış olmasına dayandırılıyordu. Haber ve yorumlarda ileri sürülen çalma yöntemleri zaman içinde evrim geçirdi. Önce e.posta mesajlarının resmi kaynaklarca istihbarat amaçlı okunduğu ve Doğu Perinçek'e sızdırıldığı iddia edildi. Ardından e.posta hırsızlığının basit bir haklayıcı eylemi olduğu, Fogg'un yazışmalarının e.posta kutusunun haklanmasıyla deşifre olduğu iddiaları gündeme geldi. Ve nihayet mesajların, Fogg'un bilgisayarına sızdırılan bir Truva Atı yazılımı aracılığıyla çalınmış olabileceği de yazıldı. Ancak gündeme gelen bu iddiaların hepsinin ortak özelliği mesajların ille de çalınmış olduğu varsayımına dayanıyor olmalarıydı.
Konuyla ilgili en güzel, en bilgilendirici yazıyı yazan Muharrem Sarıkaya'nın yazısında bile çalınma dışında farklı bir olasılıktan bahsedilmiyordu. Ancak oldukça güçlü olasılıklardan biri, Sarıkaya'nın danıştığı uzmanların aklına gelmemişti. (Reklamlardan sonra devam edecek)
Bir reklam
Gündem bir kez daha el vermedi ve İnternet reklamcılığı yazı dizimiz bir sonraki haftaya sarktı. Konuyla ilgilenenlerin elini yine de boş bırakmayalım.
2001'in en büyük üç İnternet reklam ajansı ve 2001 gelirleri şöyle sıralanıyor; 1. Euro RSCG Worldwide Interaction, 230 milyon dolar, 2. Grey Digital Marketing, 211 milyon dolar, 3. OgilvyInteractive, 170 milyon dolar.
(Yazının devamı) Fogg'un mesajlarının, bilgisayarına bulaşan bir virüsün marifetiyle adres defterindeki e.posta adreslerine kendiliğinden dağıtılmış olma olasılığıydı bu. Yani mesajlarının etrafa dağılmasının tek sorumlusu Karen Fogg'dan başkası olmayabilirdi.
İnternet solucanı olarak adlandırılan bu tür virüsler son yıllarda oldukça çoğaldı ve bilgisayara bulaşmaları için e.posta mesajına ek olarak iliştirilen bir dosyanın, hatta kimi yeni virüs türlerinde mesajın kendisinin açılması yeterli oluyor. Virüslü mesajı alan kullanıcının, mesaj ekindeki dosyayı tıklamasıyla bilgisayara sızan virüs, bilgisayardaki dosyaları kullanıcının haberi olmaksızın, adres defterindeki kayıtlara göndermeye başlıyor.
Fogg'un e.posta yazışmalarının bu tip bir virüsün marifetiyle etrafa yayılmış olması pekala mümkün. Fogg'un adres defterindeki kişilere dağılan mesajların hangi yolları, hangi kişi ve kuruluşları aşarak Doğu Perinçek'e ulaştığı ise ayrı ve tali bir tartışma konusu. Eğer mesajlar Fogg'un kontrolünden bu yolla çıktıysa AB tarafından yapılan suçlama ve verilen notalar saçmalıktan başka bir anlam taşımıyor. Türk resmi makamlarına yöneltilen suçlamaların anlam taşıyabilmesi için suçlamaları yöneltenlerin öncelikle bu mesajların Karen Fogg'un hatası yüzünden etrafa dağılmadığını ispatlaması gerekir.
Ekstra not: Hürriyet'in haberiyle gündeme gelen, Fogg'un bilgisayarına, dışarıdan yetkisiz erişim için arka kapı açmaya yarayan bir Truva Atı yazılımı yerleştirilmiş olması da güçlü bir olasılık. Ancak Truva Atı yazılımlarının bilgisayara e.posta yoluyla, yine kullanım hatalarından yararlanarak sızabileceği de unutulmamalı.
Dar not: Yine yerimiz kalmadı, ikinci İnternet geyiğini haftaya, İnternet reklamcılığını ise ondan sonraya bırakmak zorunda kaldık.
Yazının Devamını Oku 17 Şubat 2002
Ah, ah kimler geldi kimler geçti... Türkiye'deki İnternet kullanıcıları sayısının ancak binlerle ifade edildiği 1995 yılında Hürriyet'in açtığı bu sayfada yayınlanan yazılarıma malzeme olup fikir dayağı yiyenler arasında kimler yok, kimler...<br> Biliyorum ''fikir dayağı'' lafı şimdi pek çoğunuzca yadırganmış ve ağır bulunmuştur. Ama inanın bana, algılama katsayısı düşük bazı medya köşebentlerinin başına sık sık gelen deneyimi ifade edecek bundan iyi tamlama bulamazsınız.
''Fikir dayağı''ndan kastım kör dövüşü misali altta kalanın canı çıksın ''fikir tepişmesi'' değil tabii ki. Atanın iyi bir ahçı gibi zevk vermiş olmanın keyfini çatacağı, yiyenin ise ''Oh eline, diline sağlık. Sayende ufkum açıldı, doğruyu gördüm'' diyeceği türden bir etkinlikten bahsediyorum. Kuralları ve etiği olan bir etkinlikten... Kara çalma, çamur atma, çamura yatma, arkadan ve belden aşağı vurmanın faul sayıldığı ve hatta diskalifiye nedeni olduğu bir etkinlikten...
Kısacası doğrunun kurduğu üstünlüktür ''fikir dayağı''. Doğrunun, yanlışı ezmesi; bilginin, bilgisizliği kovması; enformasyonun veriye, bilginin enformasyona, fikrin bilgiye olan üstünlüğüdür...
Çok bağıranın değil düzgün konuşanın; yukarıdan bakanın değil farklı açılardan bakanın, üstte kalanın değil başı dik kalanın galip geleceği bir dövüştür bu.
İnternet sayfamızın leziz ''fikir sopası''nın tadına bakanlardan bahsederken, nefis ve zarif bir ziyafetin damaklarında bıraktığı tadı unutamayanları kastediyorum. Bunların ismi saymakla bitmez.
Üstelik yedikleri ''fikir dayağı''yla hidayete de ermiş olduklarından, isimlerini zikretmek ''fikir dayağı''nın raconuna da uymaz, bizi bozar...
Şu kadarını söyleyeyim, zamanında İnternet için demediğini bırakmayanlar arasından, ''fikir dayağını' yiyip adam olan kimler çıkmadı ki? Kimi İnternet'e başvurmadan yazı yazamaz oldu, kimi e.posta zincirleriyle yayılan esprileri kullanarak yazı kotarmanın yollarını buldu, kimi de belki inanmayacaksınız ama haber sitelerine editör, yayın yönetmeni oldu, hatta haber sitesi kurdu.
Bir reklam
Geçen hafta, İnternet reklamcılığıyla ilgili yazılarımıza devam edeceğimi duyurmuştum. Gündem gereği reklamcılıkla ilgili yazımı gelecek haftaya bıraktım. Ama ille de İnternet reklamcılığıyla ilgili bir yazı bekleyenler için işte birkaç cümle...
Reklamverenler, İnternet sayfalarının üst kısmında yayınlanan ''manşet reklam''ların (banner) etkinliğini sorgulamaya başladılar. İşte size alternatif bir reklam yolu. Yazı arasına giren, yazılı reklamlar. Tıpkı bunun gibi...
''Fikir dayağı''nı yiyip iflah olanlar olduğu gibi, ''fikirgeçirmez'' beyinleriyle kolay kolay adam olmayacaklar da var. İşte son günlerde bir kısım medyayı saran ''satanist avı'' destekli ''İnternet düşmanlığı'' bu fikirgeçirmez beyinlilerin eseri.
Geçici bir deliliktir diye başlarda üzerinde pek durmadım ama geri kalmış toplumlarda cehalet çok bulaşıcı olduğundan hastalık devlet makamlarına kadar sirayet etti ve kimi İnternet nedir bilmezler bazı siteleri filtrelemekten, sansürlemekten söz etmeye başladılar.
Bir kere şunu o kafanıza sokun ki, İnternet'i sansürleyemezsiniz, geçmiş ola... İkincisi her türlü şeytanlığın kaynağı şeytan değil, şeytanı yaratan kafaları yetiştiren mevcut eğitim sistemidir.
İnternet o acılı babanın, üzüntü içinde söylediği gibi ''evin içine akan bir lağım'' da olabilir, ''evdeki pislikleri dışarı boşaltmakta kullanılan bir lağım'' da.
Her iki durumda da İnternet bir araçtır, pisliğin kendisi değil.
Abesle iştigal etmeyin, cehaletiniz ortaya çıkıyor.
yurtsan@hurriyet.com.tr
Daha da hızlı İnternet
Telefon santralinden uzak oldukları için ADSL abonesi olamayanlara G.SHDSL müjdesi
Mevcut telefon hatları üzerinden yüksek hızda İnternet bağlantısı olanağı veren DSL teknolojisinin kapasitesini artıran G.SHDSL teknolojisi geliyor. Yeni teknoloji santrallerden 5 km uzaklığa kadar verimli kullanılabilen DSL teknolojisinin menzilini iki katına çıkartıyor. Böylece evleri telefon santraline 5 km'den uzak olduğu için DSL hizmetinden yararlanamayanlar, yeni teknoloji sayesinde hızlı İnternet erişimine sahip olabilecekler.
Sayısal Abone Hattı (Digital Subscriber Line-DSL), mevcut telefon hatları üzerinden 8 Mbps'a kadar yükleme hızı sağlayan bir teknoloji. Bakır telefon kabloları üzerinden, özel bir DSL modem aracılığıyla yüksek frekanslı sinyaller göndererek çalışan sistemin haberleşme gücü aradaki mesafe artıkça azalıyor. Bu yüzden DSL hizmeti santralden en fazla 5 km uzaklıktaki abonelere verilebiliyor.
Yeni bir DSL servisi olan G.SHDSL ise daha düşük frekanslarda sinyaller ve özel bir hata düzeltme yazılımı kullanarak 5 km'lik verimli menzili iki katına çıkartıyor. G.SHDSL'le telefon hattı boyunca, sinyallerin gücünü artırıcı anfiler kullanmak da mümkün.
DSL'in yaygın kullanım alanına sahip bir çeşidi olan ADSL, Türk Telekom tarafından sınırlı sayıda santralden hizmete açılmış durumda. Türk Telekom ADSL servisi veren santralleri 2002 yılında iyice yaygınlaştıracağını vadediyor. Asimetrik Sayısal Abone Hattı olan ADSL'de veri gönderme hızı, veri alma hızının sekizde biri kadar yavaş gerçekleşiyor. Bu da örneğin video konferans gibi çift yönlü veri iletişim hızı gerektiren uygulamalarda sorunlara yol açıyor. G.SHDSL'in avantajlarından biri de, bu eşitsizliği ortadan kaldırarak, veri alma hızında veri gönderimine olanak tanıması.
http://www.cisco.com
http://www.itu.int/
http://www.shdsl.org/
http://abone.ttnet.net.tr/adsl/
Oyna da güzelim oyna
Microsoft'un, Sony Playstation'a rakip olarak çıkarttığı Xbox'un Avrupa tanıtımı için hazırlanan sitede, Macromedia Flash kullanılarak hazırlanmış birbirinden ilginç oyun ve e.kartlar var. Xbox reklam filmlerinin, televizyonlarda yayınlanmadan önce izlenebildiği sitede kendi yaratığınızı geliştirip salacağınız bir sanal havuz da var. Havuzda bir yenilik olduğunda, örneğin yeni bir oyun ya da reklam filmi konduğunda, yaratığınız bir e.posta mesajı göndererek sizi haberdar ediyor.
http:// www.playmore.com
Windows CE Türkçeleşti
Microsoft'un el bilgisayarlarında kullanılan işletim sistemi Windows CE, mobil iletişim alanında çözümler sunan bir Türk şirketi olan Mobilera tarafından Türkçeleştirildi. Windows CE'ye ek olarak Mobilera tarafından mobil cihazlar için geliştirilen diğer tüm uygulamalar da, Türkçe kullanıcı arabirime sahip olarak geliştiriliyor.
http://www.mobilera.net
Tak çıkar klavye
Cep bilgisayarlarına takılıp çıkartılabilen mini bir klavye geliştirildi. Teknoloji Holding şirketlerinden Exim AŞ tarafından kullanıcılara sunulan portatif klavye 35 tuşa sahip ve 70 gr hafifliğinde. Symbol marka klavye, el bilgisayarlarına seri giriş yuvası üzerinden takılıyor. http://www.teknoloji.com
Yazının Devamını Oku 10 Şubat 2002
Herkesin ağzında aynı terane, ''İnternet fos çıktı''; ''Yeni ekonomi balonu patladı''; ''İnternet yayıncılığı kárlı değil''; ''İnternet'te reklam etkili değil''; ''İnternet reklam için uygun bir medya aracı değil''... Türkiye'de artık neredeyse ayet mertebesinde tartışmasız kabul gören bu dayanaksız yargıların kaynağı gariptir ama İnternet'in beşiği ABD'den başka bir yer değil. Ancak biz mitleri ithal ede duralım, onlar sorgulayıcılıklarını bırakmayıp tartışmaya devam ediyorlar.
Örneğin Interactive Advertising Bureau'nun başkanı Greg Stuart, ''Etkileşimli reklamcılık işlemiyor'' diyenleri, ''İşlemediklerini kim ispat etmiş'' diyerek sert bir şekilde cevaplıyor ve ekliyor ''Yaptığımız tüm araştırmalar tam tersini ispatlıyor''. Stuart, The Wall Street Journal gazetesinde yayınlanan görüşünde bu araştırmalara atıfta bulunuyor. Morgan Stanley Dean Witter, Marketing Intelligence, Information Resources, Inc. ve Nielsen Media Research şirketlerince yapılan araştırmaların hepsi İnternet reklamlarının işe yaradığını gösteriyor.
Şom ağızları susturacak araştırmalar bunlarla da kısıtlı değil. NeoPets tarafından Advertising Age için yapılan bir başka araştırma, geleceğin medya aracının tartışmasız İnternet olacağını göstermesi bakımından ilginç. 18 yaşından küçük 12.500 gencin katılımıyla yapılan araştırmanın sonuçlarına göre gençlerin çoğunluğu, tek bir medya aracını seçmek zorunda kalsalar İnternet'i televizyon, radyo ve dergiye tercih edeceklerini belirtmişler. Aynı araştırmaya göre gençler, reklam görmekten en çok hoşlandıkları medya araçlarını ise televizyon, İnternet, dergiler ve radyo olarak sıralamışlar.
Kısacası durum öyle gösteriyor ki, yakın geleceğin en çok kullanılan medya aracı İnternet olacak ve reklam mecrası olarak televizyonun hemen ardından gelecek.
Peki İnternet reklamcılığı Türkiye'de ne durumda? Konvansiyonel reklamcılığın olduğu gibi İnternet reklamcılığının da başlıca üç aktörü var; reklamverenler, reklamalanlar ve reklam ajansları.
Bu üç aktörü önümüzdeki yazılarımda birer birer, çok daha ayrıntılı bir biçimde işleyeceğim. Şimdilik İnternet reklamcılığının genel bir fotoğrafını çekmekle yetinelim.
İnternet reklamcılığı Türkiye'de, Türkçe içeriğin ufak bir patlama yaptığı 2000 yılında kıpırdandı. Bilindiği gibi 2000 yılı birçok büyük sermaye grubunun Türkçe içerikli İnternet anakapılarına yatırım yapmak için adeta yarıştığı bir yıl olmuştu. İxir, Superonline, E-kolay, Turk.net, Veezy gibi büyük erişim sağlayıcıların Türkçe sitelerine ek olarak Netbul, Tebweb, Turkport ve Mynet gibi anakapılar da 2000'de atılım yapmışlardı.
Böylece 2000'de Türkçe içerikli İnternet siteleri hızla zenginleşirken, İnternet reklamcılığında da bir kıpırdanma yaşanmaya başlandı. Yeni İnternet sitelerinin reklam için, diğer İnternet sitelerini kullanması çok doğaldı. Ancak dostlar alışverişte görsün tipindeki bu kıpırdanma yeterli değildi. İnternet reklamcılığındaki artışın, içerikteki artış oranını yakalayabilmesi için sektör dışından bir giriş gerekiyordu.
Ne yazık ki, Türk iş dünyasının konvansiyonel ürünleri bu yeni mecraya hazır değildi. İnternet'i reklam mecrası olarak kullanabilmeleri için öncelikle kendilerinin iyi bir İnternet sitesine sahip olmaları gerekiyordu ki, hiçbiri doğru düzgün bir siteye sahip değildi. Eli yüzü düzgün denebilecek siteler açan şirketlerin bazılarının, tanıtım için yalnızca konvansiyonel medya araçlarını seçmesi ve İnternet'i bir mecra olarak kullanması da ayrı bir zekailik örneğiydi.
2000 sonu ithal İnternet krizimiz ve 2001 ekonomik krizimiz de eklenince, İnternet reklamcılığı maceramız 2002'ye ertelendi.
devam edecek
Mobil bilişim çılgınlığı bilgisayar şirketlerine de bulaştı
HP yola hızlı çıktı
Mobil bilişim pazarına olan ilgisini e.servisler stratejisi ile yıllar öncesinden gösteren Hewlett Packard, hızla büyüyen bu pazar için geliştirdiği ürün ve servisleri tanıttı.
Dev sunuculardan çok özel yazılımlara, dijital fotoğraf makinelerinden cep bilgisayarlarına, bilgisayar yazıcılarından elektronik ödeme sistemlerine kadar binbir çeşit dijital ürün ve servis sunan Hewlett Packard'ın yeni gözdesi ''mobil yaşam''.
Birkaç yıl önce ortaya attığı ''e.servisler'' kavramıyla İnternet'i yaşamın içine sokacak yeni yollar keşfetmeyi amaçlayan HP, mobil bilişim dünyasına attığı bu erken adımın meyvalarını birer birer toplamaya başladı.
HEDEF 150 MİLYON
IDC isimli araştırma şirketinin tahminlerine göre mobil İnternet erişimine sahip kullanıcı sayısının 2002 yılında 150 milyona, mobil e.ticaret pazarı hacminin ise 2004 yılına kadar 25 milyar dolara ulaşması bekleniyor.
Cep telefonu üreticileri ve bilişim sektörü firmaları, ileride daha da büyük bir hızla büyümesi beklenen bu pazarda yer almak isteyecek şirketler için ürün ve servis geliştirme yarışındalar.
OFİS SOKAKTA
HP, mobil e.ticaret pazarına girmek veya şirket faaliyetlerinde mobil bilişimin sağladığı olanaklardan maksimum ölçüde yararlanmak isteyen firmalar için şimdiden pekçok ürün ve servis geliştirmiş durumda.
Bu ürünlerden biri olan Anny Way Mobility Box, küçük ve orta ölçekli şirketlerin ofis uygulamalarını, mobil cihazlardan erişilebilir kılmayı sağalayan ekonomik ve kullanışlı bir çözüm sunuyor. Anny Way sistemi kurulu bir şirketin personeli, ofisteki uygulamalara ve bilgilere Wap uyumlu herhangi bir telekomünikasyon cihazıyla (cep telefonu, el bilgisayarı vs) erişebiliyor, sokaktayken de ofisteymiş gibi çalışabiliyor.
MAVİDİŞ
HP Open Roaming ise İnternet bağlantılarında süreklilik sağlayan bir çözüm. HP'nin bu yaratıcı çözümüyle mobil bilgisayarlar bir ağdan başka bir ağa oturum kapanmadan geçiş yapabiliyorlar.
Örneğin masa üstündeyken şirket ağını kullanarak İnternet'e bağlanan dizüstü bir cep bilgisayarını masadan alıp, yürüyerek kullanmaya başladığınızda bilgisayarınız İnternet bağlantısını otomatik olarak GPRS ya da Mavidiş ağına geçiş yaparak koruyabiliyor.
HP'nin mobil yaşam için geliştirdiği ürünler arasında çok çeşitli mobil bilgisayar modelleri ve yazıcılar da var kuşkusuz.
Daha çok iş yeri kullanımı için geliştirilen bu modeller, Mavidiş ve kablosuz ağ (802.11b) teknolojilerini kullanarak birbirleriyle havadan haberleşebiliyorlar.
http://www.hp.com.tr
İnsan hücresini programladılar
Bilim adamları dizkapağı arkasındaki yağ dokusundan aldıkları hücreleri programlayarak, kıkırdak ve kemik hücresi üreten kök hücrelere dönüştürmeyi başardılar. Duke Üniversitesi Tıp Merkezi araştırmacılarınca yeniden programlanan hücrelerden oluşan dokular kıkırdak ve kemik yedekparçası olarak kullanılabilecek. Dizkapağı arkasından basit bir ''liposuction'' (yağ emme) işlemiyle alınan hücreler kullanılarak yetiştirilen dokularla, hasta kemiğin ya da kıkırdağın sağlıklı bire bir modelleri yapılabilecek ve hastalıklı kemik ve kıkırdağın yerine takılabilecek.
http://dukemednews.duke.edu
Yazının Devamını Oku 3 Şubat 2002
Reklamcılık Türkiye'de pek çok sektöre göre daha uzun geçmişi olan bir sektör. Üstelik pek çok sektöre göre çok daha başarılı bir gelişim grafiği de göstermiş. Yine de aynı kuyunun dibini, diğer sektörlerle paylaşmaktan kurtulamamış. Türkiye'deki diğer tüm sektörler gibi reklamcılık da kendi bilgi birikiminden bir Türk reklamcılık kültürü çıkartmayı başaramamış. Yani deneyimle elde edilen bilgilerin paylaşılmasını sağlayacak yöntemleri geliştirememiş, birikmesini sağlayacak havuzları kuramamış, nesilden nesile aktarılmasını sağlayacak yolları açamamış... Kendisine insan kaynağı pompalayacak meslek okullarını, üniversite bölümlerini geliştirememiş.
Ali Atıf Bir geçen haftaki yazısına ''Alem buysa kral Sinan Çetin!'' başlığını atmıştı. Yönetmen Sinan Çetin'i, reklamcı olmadan reklamcılık yapmakla eleştiriyordu. Çetin'in malı götürdüğünü ve reklamcılık sektörünü bitirdiğini iddia ediyordu. Ünlü yönetmenin CNN Türk'te yayınlanan ''Şimdi Reklamlar'' programında sarf ettiği, ''Ajanslardan gelen metni ben düzeltiyorum'' benzeri bir cümlesini, reklamcılık mesleğine yapılan bir saldırı olarak niteliyordu.
Ajanslardan çıkma metinlerin bazılarındaki akıl almaz hatalara ben de şahidim. Hatta düzeltmen, müşteri, yaratıcı direktör filtrelerini bile aşarak basılmayı başaranları sayesinde, bu tip hatalara sizler bile şahit olmuşsunuzdur. Dolayısıyla mesleğine sahip çıkmak isteyen bir reklamcının, Sinan Çetin'in acı bir gerçeği dile getiren saptamasını hakaret olarak kabul edip öfkelenmesi yerine, ''reklamcı'' etiketini paylaştığı meslektaşlarının toplam kalitesini nasıl artıracağı üzerine kafa yorması daha yerinde olur.
Şimdi, yaptığı reklamda ''normal yurdum insanı'' gibi ucube bir cümle kullanan kişi mi reklamcı sıfatını daha çok hakeder, reklamında bizleri nefis bir Karadeniz şivesiyle konuşulan kusursuz bir Türkçeyle tanıştıran kişi mi? Yoksa bir yönetmenin reklamcı olabilmesi için ''normal Rizem çayı'' mı dedirtmesi gerekir? Reklamcı diye ürünün markası yerine ''Ali Desidero''yu şan ve şöhret sahibi yapana mı denilir, yoksa ''Bu asitler diş çürütür Falım yoksa yanında...'' ile markayı dilimize dolayana mı? O da olmadı, sponsorun kim olduğunu büyük bir beceriyle ''12 Dev Adam''ın gölgesine saklayana mı reklamcı dememiz gerekir?
Demem o ki parayla imanın kimde olduğu, malı götürenle sektörü bitirenin kim olduğu o kadar açık değildir. Reklamcılığın Türkiye'de başarılı bir okulu vardır da, Türkiye'deki reklam ajansları bu okulun mezunlarıyla kaynıyordur da, bu ekolden çıkmalara mı reklamcı dememiz gerekir? Yoksa Ali Atıf Bir'e mektup yazarak yönetmenden reklamcı olmayacağı hükmünü veren başarılı reklamcı Serdar Erener böyle bir okulun mezunudur da, bizim mi haberimiz yoktur?
Türkiye'de reklamcılığın da, gazeteciliğin de, İnternet yayıncılığının da ekol olmuş ne bir üniversitesi vardır, ne de bir meslek okulu. Başarılı reklamcıların da, gazetecilerin de, televizyoncuların da, İnternet yayıncılarının da büyük bir çoğunluğu üniversitelerin farklı farklı bölümlerinden mezun olmuş, mesleklerinin inceliklerini alaylı olarak öğrenmişler arasından çıkar. Başarılı reklamcılar, gazeteciler, televizyoncular arasında Türkiye'deki iletişim fakültelerinden mezun olmuş olanlara da rastlanır ancak bunlar istisnadır.
İşte bu yüzden Sinan Çetin hem sinema yönetmenidir, hem reklam yönetmeni, hem de bal gibi reklamcı.
Akıllı Türk evi
Cep bilgisayarıyla dünyanın herhangi bir yerinden kumanda edilebilen akıllı buzdolapları, çamaşır ve bulaşık makinelerinin sergileneceği akıllı ev perşembe gününden itibaren ziyarete açılacak.
Isısı İnternet üzerinden kontrol edilen, kısa mesaj servisini kullanarak hırsız alarmı veren, fırını ofisten kontrol edilebilen Türkiye'nin ilk yaşayan akıllı evi Compex Digital Ev ve İş Yaşam Teknoloji Fuarı'nda kuruluyor. 7-10 Şubat tarihleri arasında İstanbul, Harbiye Lütfi Kırdar Rumeli Fuar Merkezi'nde ziyarete açılacak fuarda kurulacak akıllı evde Sinpaş, IBM, Arçelik, Beko, Turk.net, Apple Bilkom, Compaq ile Digitürk'ün ürün ve servisleri sergilenecek.
ALIŞVERİŞ LİSTESİ HAZIRLAYAN BUZDOLABI
İnşası Sinpaş tarafından üstlenilen akıllı evin dijital sinir sistemi IBM Global Services'in ''smart home'' teknolojisiyle kurulacak. Bu altyapı ile evin yangın, hırsız gibi güvenlik ihtiyaçları uzaktan kontrol edilebilecek. Akıllı prizleriyle, yeni akıllı ürünlerin sisteme dahil edilmesini kolaylaştıran altyapıya kapıdaki ziyaretçiyi televizyon ekranına getiren kamera, yağmurun başladığını anlayarak panjurları otomatik olarak kapatan elektronik algılayıcılar, gaz ve elektriği devreden çıkartan yangın ve deprem sistemleri eklenebiliyor.
Evin akıllı mutfağı ise Arçelik'in akıllı ürünleriyle donatılmış. Mavidiş teknolojisiyle birbirleriyle haberleşebilen Orbital serisi buzdolabı, çamaşır ve bulaşık makinesi, aspiratör ve fırın gibi cihazların tümü İnternet aracılığıyla uzaktan kumanda edilebiliyor. İçindeki ürünleri tanıyabilen buzdolabı, cep telefonunuza alışveriş listesi gönderebiliyor. Akıllı fırın İnternet'ten yüklediği tarifleri size okurken, pişirme süresi ve sıcaklığı gibi ayarları kendi kendine yapabiliyor. Aspiratör çalışma gücünü çıkan duman ve kokuya göre ayarlarken, ocakta unutulan tencereyi kısa mesajla cep telefonunuza bildirebiliyor.
Akıllı evin salonundaki ürünler Beko, hobi odasındaki ürünler Apple-Bilkom, ev ofis odasındaki ürünler ise Compaq tarafından sağlanmış.
Compex Digital fuarı http://www.compex.com.tr adresinden alınabilen ''online'' davetiye ile ücretsiz olarak ziyaret edilebiliyor.
Gelecekle randevu
İnterpro, BTvizyon adıyla bilişim sektöründe çalışanlarla bilişim teknolojilerini iş geliştirmek için araç olarak kullananları biraraya getirmeyi amaçlayan bir toplantılar dizisi düzenliyor. Daha önce Bilişim etkinlikleri dahilinde yapılan ve sektörden büyük ilgi gören BTvizyon toplantıları böylece yıl içine yayılmış olacak. İlki 5-6 Mart tarihinde Swissotel'de yapılacak toplantılar teknolojinin geldiği son noktadaki gelişmelerin aktarılacağı ve bilgi paylaşımında bulunulacak bir ortam sunacak.
http://www.btvizyon.com.tr
Üç kelimeyle verilmesi gereken mesajı sakız gibi uzatmamdan belli değil mi?
Reklamlı not: Bodoslama daldığım reklamcılık konusuna haftaya, Türkiye'nin iyice yabancı olduğu İnternet reklamcılığıyla devam edeceğim.
Sevimli penguen Türkiye’de
Açık koda dayalı stratejisiyle popüler olan Linux işletim sistemi çekirdeğinin yaygınlaştırılması amacıyla kurulan Linux International'ın Türkiye temsilcisi de İnternet'te. Linux International Türkiye İnternet sitesinde Linux'la ilgili genel bilgilerin yanı sıra zengin bir Türkçe dokümantasyon arşivi de sunuluyor. http://www.tr.li.org/
Yazının Devamını Oku 27 Ocak 2002
Milli Eğitim Bakanlığı'nın Bilgisayar Destekli Eğitim Projesi (BDE) ilk olarak 1996 yılında gündeme gelmişti. Şu anda 2002 yılındayız. Aradan tam altı koca yıl geçmiş. Bu süre içerisinde ''Ninni de bebeğim ninni, uyusun da büyüsün ninni, tıpış tıpış yürüsün ninni, eeeee, eeeee, eeeee, e!'' diye uyutulan Türkiye, Avrupa'nın baskısıyla bir de e.Türkiye kavramıyla tanışmış. Tanışmış ama tanışmakla kalmış.
BDE projesinin Dünya Bankası'nca gündeme getirildiği ilk günden beri gerek köşemde gerek dergilerde yazıyorum, katıldığım seminerlerde, konferanslarda anlatıyorum, TÜBİTAK tarafından yapılan Türkiye Ulusal Enformasyon Altyapısı Anaplanı (TUENA) gibi projelerin çalışma gruplarında sonuç raporlarına girmesini sağlıyorum... Neyi mi? ''BDE'' projesinin, ''okulları bilgisayar çöplüğüne çevirme'' projesinin ötesine geçebilmesi için yapılması gerekenleri...
Ben umudu çoktan kesmiştim ama (bakınız 'Bütün camilere İnternet bağlantısı-14 Temmuz 2001' başlıklı yazım) BDE'nin ''bilgisayar çöplüğü okullar'' projesine dönüştüğü Türkiye Bilişim Vakfı'nca da (TBV) onaylanmış. TBV konuyu, e.Türkiye eylem planının da benzer bir akıbete uğraması endişesiyle gündeme getiriyor. Bu amaçla günlük basını bilgilendirmek için bir toplantı düzenlemiş. Bu girişimin meyvalarını Hürriyet'ten Gila Benmayor ve Sabah'tan Şelale Kadak'ın yazılarından takip ettik. Her iki yazıda da Milli Eğitim Bakanlığı'nın Dünya Bankası'ndan aldığı, dünyanın en büyük eğitime katkı kredisi 300 milyon doları nasıl çarçur ettiği anlatılıyor.
Peki bu paralar nasıl doğru kullanılabilirdi? Bu sorunun cevabını 1996'dan beri çeşitli vesilelerle yazmıştım. Hürriyet.com.tr'nin arşiv sistemi sağ olsun ulaşabildiğim en eski tarihlisi 24 Mayıs 1998 tarihli yazım oldu.
''Dedi mi kodu mu'' başlıklı yazıda bugün içine düştüğümüz durumu ne yazık ki önceden görmüşüm; ''Yeni proje dev bir pazar oluşturuyor. Türkiye'de 15 milyon öğrenci var. Bu da her öğrenciden 1 dolar kazanılsa, 15 milyonluk bir pazar demek. Dev pasta diliminin herkesin ağzını sulandırması, sulanan ağızların da dedikodu kusması çok doğal.''
''BDE'de tek doğru çözümün ağ bilgiişlemi olacağını sonuna kadar savunuyorum. Üstelik okullara konulan bilgisayarların birkaç yıl sonra çöpe gitmesini önleyecek bu çözümün PC pazarını da geliştireceğine inanıyorum. Yapılması gereken projenin ilk etabında yapılacak yatırımın bilgisayarlara değil, okullar arasında kurulacak sağlıklı bir veriyolu altyapısına yapılması, ardından öğretmenlerin eğitilmesi ve merkezi bir yapıya dayalı bilgisayarların okullara en son etapta yerleştirilmesidir''.
Bu, bundan önceki ve bundan sonraki yazılarımda yaptığım tüm uyarılar beklediğim gibi ne yazık ki havada kaldı. İşin ciddiyetini bir tek TBV gördü. Bir de 35 sivil toplum örgütü bir araya gelerek, MEB'e BDE projesinin sağlıklı yürütülebilmesi için gerekli gördükleri talepleri sıraladılar. Tabii yüce bakanlık TBV'ye ve sivil toplum örgütlerine de kulak asmadı.
MEB bürokratlarının çevresi, çeşitli firmaların kulisçi temsilcileriyle kuşatıldı. Kişisel bilgisayar, işletim sistemi ve çeşitli yazılımların pazarlayıcısı bu firmalar kendi ürünlerini pazarlamak için ellerinden geleni arkalarına koymadılar. Buna karşılık eğitim teknolojileriyle, öğretmenlerin eğitilmesiyle, Türkçe yazılım ve içerikle ilgili bilgi aktarmaya çalışan az sayıda bilgili, karşısında ilgili bulmakta zorlandı. Toplumsal kayıtsızlığımız yüzünden Türkiye'nin karşısına çıkan bu tarihi fırsat MEB'in elinden hızla kaydı ve birkaç firmanın para kazanma projesine dönüştü.
Bu tarihi fırsatı işte böyle kaçırmıştık. e.Türkiye fırsatını kaçırmamak için almamız gereken derslerin tümü BDE macerasında. Ama denildiği gibi tarihten ders alınsa, tekrardan ibaret olur muydu?
arsiv.hurriyetim.com.tr/tatilpazar/turk /98/05/24/yazarlar/70yaz.htm
arsiv.hurriyetim.com.tr/tatilpazar/turk /98/07/12/yazarlar/70yaz.htm
arsiv.hurriyetim.com.tr/tatilpazar/turk /98/08/15/yazarlar/45yaz.htm
arsiv.hurriyetim.com.tr/tatilpazar/turk /98/09/12/yazarlar/45yaz.htm
yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazının Devamını Oku 20 Ocak 2002
Bu hafta perşembe günü (24 Ocak 2002) ''Yeni İnternet Teknolojileri; İnternet'te Televizyon Yayıncılığı'' konulu bir konferansa konuşmacı olarak katılacağım. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından başlatılan yeni konferans dizisinin ilki olacak konferansın diğer konuşmacıları ise Prof. Dr. Ahmet Durmaz ile Prof. Dr. Mehmet Kesim. Bilkent'teki RTÜK Binası konferans salonunda saat 14:30'da başlayacak konferansta kısaca şunları anlatacağım:
TELEVİZYON VE BİLGİSAYAR
Gelişen teknolojilere bağlı olarak gerek İnternet içeriği, gerek bu içeriğe erişim araçlarında bütünleşme eğilimi var. Bir başka deyişle televizyon, radyo, gazete ve dergi gibi yayıncılık biçimlerinin tümü büyük bir hızla İnternet üzerinde toplanırken, İnternet'e erişim amacıyla kullanılan cihazlar da televizyon aletinin üzerinde birleşmeye doğru eğilimli. Bu eğilime göre yakın bir gelecekte haber okumak, radyo dinlemek, televizyon seyretmek ve İnternet'e bağlanmak için en yaygın olarak kullanılan araç evimizdeki televizyonlar olacak. Tüm bu yayınlara erişim amacıyla televizyona ek olarak en çok kullanılan cihaz ise cep telefonu işlevi de gören el bilgisayarları olacak.
ANAHTAR: GENİŞ BANT
İnternet yayıncılığında, önümüzdeki beş yılın anahtar kavramı ''geniş bant''. İnternet dünyasında geniş bant demek hız demek... Yani daha kısa süre içinde daha fazla bilgiye erişebilmek demek. Bir başka deyişle İnternet üzerinden video izleyebilmek, hatta karşılıklı video konferans, yani görüntülü telefon görüşmesi yapabilmek demek. Daha da ötesi aynı bağlantı üzerinden, aynı anda hem video seyredip hem de telefon görüşmesi yapabilmek demek. İşte tüm bunlar ve fazlası kablo TV, ADSL, uydu, dijital yayıncılık, kablosuz ağlar gibi hızlı İnternet erişim seçeneklerinin önümüzdeki yıllarda yaygınlaşmasıyla mümkün olacak.
ETKİLEŞİMLİ YAYINCILIK
Yazılı, işitsel ve görsel medya İnternet üzerine taşınırken aynı zamanda önemli bir evrim geçirecekler. Eskiden yalnızca tek yönlü iletişime izin veren yayıncılık biçimi, İnternet üzerinde çift yönlü bir karakter kazanacak. İzleyicilerin yerini katılımcılar alacak. Eskiden pasif birer okuyucu, dinleyici ve seyirci olmak zorunda olan izleyiciler, etkileşimli medya dönemiyle birlikte okudukları, dinledikleri ve seyrettikleri içeriğe müdahalede ve katkıda bulunan aktif katılımcılara dönüşecekler.
ANINDA VİDEO
İnternet bağlantı hızlarındaki artışla birlikte devreye girecek arşiv yayıncılığı sayesinde izleyiciler diledikleri programı, istedikleri filmi yayın saatine bağlı kalmaksızın arzu ettikleri anda seyredebilecekler. İzleyici İnternet üzerinden bağlanacağı arşiv kanalından dilediği filmi seçip, kira parasını ödeyerek ya da istediği programı seçip, reklamları da izleme pahasına ücretsiz olarak seyretmeye başlayabilecek, tıpkı video kasedi seyredermiş gibi programı dondurup, tekrar başlatabilecek.
KİŞİSEL REKLAMCILIK
Çift yönlü, etkileşimli yayıncılık sayesinde reklamcılıkta da evrim yaşanacak. İzleyici programları para ödeyerek reklamsız olarak ekranına getirebilecek. Programları ücretsiz izlemek isteyenler ise reklamlı versiyonları seçecek. İçerik sağlayıcılar çeşitli promosyonlarla toplayacakları kişisel bilgileri kullanarak, kişiye özel reklamlar gösterebilecekler. Reklamlar da etkileşimli olacak ve izleyici reklamı seyrederken, koltuğundan kalkmadan sipariş verebilecek.
Kısacası düdük artık izleyicinin elinde olacak...
Uçüncü kuşak İstanbul’a uğradı
Türkiye'deki ilk görüntülü mobil telefon konuşması Ericsson'la gerçekleştirildi
Üçüncü Kuşak (3K) nedir?
İnternet ve cep telefonu teknolojilerini tek bir platform üzerinde toplayan 3K, yeni kuşak mobil iletişim standartlarının kullanılmasına olanak veren telekomünikasyon altyapısı ve bu teknolojileri kişisel kullanıma açan cihazları tanımlamak için kullanılan bir kavram. 3K ile birlikte cebe girecek en temel üç işlev video seyredebilme, kullanıcının yerinin daha kesin bir şekilde saptanması ve doküman eklentili e.posta kullanabilme olarak sıralanıyor. Bu özellikler sayesinde örneğin görüntülü görüşme yapılabiliyor, telefondan telefona e.para aktarılabiliyor, telefon e.cüzdan olarak kullanılabiliyor, yakındaki mağazalarda yapılan kampanyalardan otomatik olarak haberdar olunabiliyor, gidilen maçtaki önemli bir an telefonun ekranından tekrar seyredilebiliyor.
Üçüncü Kuşak (3K) olarak anılan yakın geleceğin mobil iletişim teknolojisi, Ericsson'un ''WCDMA Dünya Turu'' kapsamında Türkiye'ye de uğradı. ''Cep telefonundan görüntülü görüşme yapabilmek'' gibi pekçok yeniliğe olanak veren 3K teknolojisi İnternet, multimedya ve cep telefonu teknolojilerini tek bir platform üzerinde birleştiriyor.
İsveç firması Ericsson 3K teknolojilerini İstanbul, Maslak'taki Polaris Plaza'nın çatısına kurduğu özel antenler ve 3K teknolojileriyle donatılmış özel bir minübüs aracılığıyla tanıttı. Davetliler beş gün süren tanıtıma küçük gruplar halinde katıldılar. Üçer kişilik ekipler halinde özel 3K minibüsüne binen katılımcılar, Ericsson'un İstanbul'daki teknoloji geliştirme üssü CreaWorld'ün de bulunduğu Polaris Plaza'nın çatısına kurulan demonstrasyon çadırındaki grupla görüntülü cep telefonu görüşmesi gerçekleştirdiler.
ABD'den Yeni Zellanda'ya kadar 12 ülkeye uğrayan Ericsson WCDMA Dünya Turu'nun İstanbul durağındaki tanıtımlara Ulaştırma Bakanı Oktay Vural, kamu ve özel sektör telekomünikasyon kuruluşlarının üst düzey yetkilileri, işadamları, akedemisyenler ve gazeteciler katıldı.
http://www.ericsson.com.tr
Java bayramı başlıyor
Sun Microsystems'ın popüler yazılım geliştirme dili Java, Türk yazılımcılarla İstanbul'da buluşuyor. Pazartesi günü Hyatt Regency Oteli Balo Salonu'nda gerçekleştirilecek ''Java Day 2002 İstanbul''da, katılımcılar, Java uzmanlarıyla tanışma ve tartışma fırsatının yanı sıra, Java Developer CD, Java Jumpstart CD, SunONE Starter Kit'i ve 3.000 dolar değerinde yazılım paketi kazanma şansına da sahip olacaklar.
http://www.sunmicrosystems.com.tr/
Toshiba da ''kablosuz'' dedi
Bilişim sektörünün yeni gözde kavramı ''kablosuz iletişim''e ''Evet!'' diyenler arasına taşınılabilir bilgisayar piyasasının ilk akla gelen markalarından Toshiba da katıldı. Haftaiçinde İstanbul'da düzenlenen ''Mega Launch'' (Büyük Çıkış) isimli toplantıda ''kablosuz iletişim'' vizyonunu açıklayan Toshiba Notebook Türkiye Genel Müdürü Aytaç Biter, birbirleriyle kablosuz iletişim kurabilen defter bilgisayar ailesi, yeni cep modeli Pocket PC e570 ve kablosuz sunucu Magnia'yı tanıttı. Toshiba'nın yeni nesil ürünleri bu özellikleriyle kablosuz ofis kurmayı uzmanlık gerektirmeyen bir işe dönüştürüyor.
http://www.toshibatr.com
Yazının Devamını Oku 13 Ocak 2002
Geçmişle hesaplaşmaktan geleceğe bakmaz olduk. İnternet'in açtığı fırsatlardan yararlanabilmenin yolunu bulabilmiş şanslı öncüler bile arkalarına bakmaktan, önlerini göremiyorlar. Yeni ekonomiye adapte olmak için parmağını kıpırdatmayan çoğunluktan vazgeçtim, İnternet'e yatırım yapan sözde vizyoner kapitalistler bile en fazla bugüne bakıp, yarınla gözucuyla olsun temas kurmuyor.
İnternet'le en fazla içli dışlı olan, piyasa lideri İnternet Servis Sağlayıcı şirketler varsa yoksa telefonla bağlantı abonesi peşinde. Gelişen teknolojilere bağlı olarak, İnternet'e yarından tezi yok kimsenin telefon çevirerek bağlanmayacağına gözlerini fal taşı gibi kapamış bakıyorlar. Fal taşı gibi kapamış diyorum çünkü bu gerçeği onlar da biliyorlar ancak gözleri sımsıkı açık, görmemezlikten geliyorlar.
Kablo TV, ADSL, uydu, dijital yayıncılık, kablosuz ağlar gibi hızlı İnternet erişim seçenekleri kapımızın eşiğinde, bunlar hala telefonla erişim abonesi peşinde. Hani sahip oldukları bu yüksek abone sayılarını, orta ve uzun vadeli iş avantajlarına dönüştürecek stratejilerle destekleseler itirazım olmayacak... Ama nerede? Türkiye'de Yahoo'nun 1995'deki haliyle dahi boy ölçüşebilecek bir ana kapı (portal) hala yok. Başarılı Elektronik Müşteri İlişkileri Yönetimi (e.MİY: e-CRM) uygulamalarına kaynak olacak veritabanları oluşturmaya yönelik doğru düzgün bir proje hala yok.
BAŞARI ÖYKÜLERİ
Varsa yoksa bir laf tutturulmuş gidiyor. Neymiş efendim, geliri reklama dayalı içerik modellerinin başarılı olamayacağı kanıtlanmışmış, yeni ekonomi şirketlerinin stratejileri çökmüşmüş... Vah vah vah! Taş kafada kuş beyni... Salt dergi makalelerinden edinme bilgilerle iş modeli kurarsan, aklının erebileceği nokta da ancak buralara varır.
Diğer yanda ise bir avuç bireysel başarı öyküsü var. Tamamen şahsi vizyonerliklere ve bireysel inatlara dayalı bu başarıların küçük bir kısmı büyük sermaye destekli projelerde kendini gösterirken, çoğunluğu kendi yağıyla kavrula kavrula büyüyen yeni ekonomi şirketleri olarak karşımızı çıkıyor.
Büyük sermaye destekli bireysel başarı öykülerine örnek olarak, Garanti Bankası'nın e.ticarete yönelik e.finans araçlarında sağladığı pazar hakimiyetini gösterebilirim. Garanti Bankası'nın bu yeni pazarda sağlamış olduğu hakimiyet, İxir gibi büyük bir projenin tıknefes kalmasına yol açan holding zihniyetine rağmen kazanılmış şahsi bir zaferdir. Adını, soyadını öğrenebilme fırsatına henüz nail olamadım ama Garanti Bankası'nın bu başarısının ardında bireysel bir vizyoner olduğundan yanılmaz sezgilerimle eminim.
İNTERNET’E İNANMAK
Büyük sermaye desteği olmaksızın kazanılan bireysel başarılara ise çok daha fazla örnek var; turkticaret.net, turk.internet.com, ideefixe.com, deppo.com, bilisimcumhuriyeti.com, turk.net, medyatava.com aklıma bir çırpıda gelenleri...
Yelpazenin en hazin ucunda ise bir şekilde fırsatını bulmuş, İnternet'in nimetlerinden yararlanarak sesini duyurmaya çalışan bir kesim var. Daha çok medya eleştirisi yapma iddiasıyla yola çıkan bu siteler ne yazık ki, büyük ölçüde medya düşmanlığı yapmaktan başka birşey yapamaz olmuşlar. Bu sitelerden sırtını Bilgi Üniversitesi'ne dayamış olanının durumu gerçekten pek hazin. Kendi yağıyla kavrulmaya çalışan diğer medya sitelerinden farklı olarak önemli sayılabilecek bir desteğe de sahip olmalarına rağmen, medya düşmanlığı yapan amatör bir site olmaktan öteye gidemiyorlar.
Medya eleştirmenliğinde daha başarılı bir yol tutturan dorduncukuvvetmedya.com ise ekonomik yetersizliklerden olacak, kimi kıymetli yazarların yanı sıra dikiş tutturamamış kimi yazarlara da bel bağlamış. Atıldığı kuruma kin kusan yazılar (içinde çok haklı tespitler olsa dahi) yazan eski bir ''başarılı yayın yönetmeni'' ve köşe yazarı ya da genel yayın yönetmeni olamamış olma hırsıyla beslediği medya düşmanlığını, berbat bir Türkçeyle ekrana döken ''başarısız profesör'', gazeteci Ahmet Tezcan'ın bu başarılı olmaya aday sitesine hiç yakışmıyor.
İnternet'e inanmayanların siteleri de, yazıları da yavan kaçıyor. Bizim de bir İnternet sitemiz olsun, konvansiyonel medyada şimdilik dikiş tutturamadık bari geçici olarak İnternet'te bir yuvamız olsun diye açılan siteler bugünü kurtarma peşindeler. İnternet'in asıl kaymağını yiyecekler ise geleceğe doğru bakmasını bilenler olacak.
Bilgisayarlar duyguları okuyacak
Mimik ve konuşmalarımızı algılayan bilgisayarlar duygularımıza da tepki verecek
IBM'in 1997 yılında başlattığı ''MaviGöz'' (BlueEyes) projesi ilk meyvelerini nihayet vermeye başladı. İnsanların doğal hareketlerini, mimiklerini, jestlerini, yüz ifadelerini algılayan bilgisayarlar geliştirerek, insan ve bilgisayar arasındaki ilişkiyi doğallaştırmayı amaçlayan proje sayesinde, bilgisayar kullanmak artık çok daha kolay olacak.
Günümüz teknolojisiyle sadece klavye ve fare aracılığıyla iletişim kurabildiğimiz bilgisayarlarla çok yakın bir gelecekte insan insana kullandığımız komünikasyon metodlarını kullanarak anlaşabileceğiz. Bir başka deyişle bilgisayarlar nereye baktığımızı, kaşımızı çatıp çatmadığımızı, gülümsememizi ya da kafa sallamamızı, hatta birden susmak, arkaya yaslanmak, iç geçirmek gibi bilinçsizce yapılan hareketlerimizi bile algılayıp, değerlendirme gücüne sahip olacaklar.
MaviGöz teknolojisinde bilgisayarların görüp, duyabilmesi için özel olarak geliştirilmiş kamera ve mikrofonlar kullanılıyor. Mkrofon ve kameradan aldığı bilgileri anında birleştiren ve değerlendiren bilgisayar, hızlı bir analizin ardından karşısındakinin duygularını çözebiliyor, ne yapmak istediğini sezebiliyor.
MaviGöz teknolojisi yalnızca bilgisayarlarda değil televizyon, buzdolabi, otomobil gibi araçlarda da kullanılacak. Örneğin MaviGöz uyumlu bir televizyon kullanıcının belli bir noktaya baktığını algılar algılamaz kulaklarını dikip (mikrofonunu açıp) dinlemeye başlayacak. Kullanıcının ''CNN'i aç'' demesiyle hemen CNN kanalını göstermeye başlayacak. Bu arada gözlerini de dört açıp (kamerasını fokuslayıp), kullanıcının yüzündeki ifadeyi incelemeye başlayacak ve herhangi bir memnuniyetsizlik sezerse (kaş çatılması, dudak düşmesi), hemen bir yanlışlık olup olmadığını soracak ve kullanıcı da isteğini düzeltip, ''CNN Türk'ü istemiştim'' diyerek, doğru kanala geçilmesini sağlayabilecek.
http://www.ibm.com
Sanal spor hocanız
Alarko'ya bağlı Hillside City Club, ''Kişiye Özel Sanal Spor Eğitmeni'' isimli ücretsiz yazılımı, masabaşında da sporsuz kalmamak isteyenlerin kullanımına sundu. Hillside İnternet sitesinden yüklenebilen yazılım, ekrana getirdiği üç boyutlu spor hocası Deniz'in eşliğinde, masa başında egzersiz yaptırıyor. Üç egzersizlik deneme sürümünü yükleyip beğenenler, toplam 42 farklı egzersiz sunan tam sürüme terfi edebiliyorlar.
http://www.hillside.com.tr/fitatwork/
IBM Duygusal Fare II
IBM'in MaviGöz projesi çerçevesinde geliştirilen ürünlerden biri olan Duygusal Fare II, kullanıcısının duygusal durumunu sezme yeteneğine sahip. Nabız, vücut ateşi, genel somatik aktivite ve galvanik deri tepkisi gibi duygusal verileri ölçen bilgisayar faresi, kullanıcısının duygusal durmunu anlayıp, bu duygulardaki değişimi algılayabiliyor.
Kalp krizi MR’la önceden görülecek
Yaklaşan kalp krizini önceden görüp önlem almak, basit bir görüntüleme testiyle mümkün olabilecek. Boyundaki şahdamarlarının MR'la görüntülenmesi sonucunda, bu damarlardaki tıkanma önceden saptanıp, yaklaşan kalp krizini önlemek üzere ameliyata başvurulabilecek. Piyasaya önümüzdeki gün çıkacak olan ''Journal of the American Heart Association'' isimli bilimsel makale dergisinde yayınlanan araştırmaya göre yeni tekniğin standart bir teşhis yöntemi olarak kullanılabilmesi için araştırmaların bir süre daha sürmesi gerekiyor. Ancak bugüne kadar yapılan araştırmalardan elde edilen sonuçlar oldukça ümit verici.
Yazının Devamını Oku