13 Ekim 2002
Bu yazıyı yazmaya başlamadan hemen önce bir jüri toplantısındaydım. Aydın Doğan Vakfı 14. Genç İletişimciler Yarışması'nın İnternet Yayıncılığı dalındaki adayları değerlendiriyorduk. Adayların ortaya koydukları eserlerin çok büyük bir çoğunluğunu, ne yazık ki genç iletişimcilere yakıştıramadım. Geçen yılki yarışmanın jüri toplantılarına da katılmıştım. Aradan geçen koca bir seneye rağmen genç iletişimcilerimiz bir arpa boyu yol alamamışlar ne yazık ki...
Kabahat genç iletişimcilerin mi? Pek sanmıyorum. Belki biraz payları vardır, o kadar. Ama asıl hata İletişim Fakülteleri'nin yönetiminde, dekanlarında ve öğretim üyelerinde.
Beyler, artık titrer misiniz, zangırdar mısınız orasını bilemem ama biran önce kendinize gelin... Koca koca fakültelerin yönetimine gelmişsiniz, bu fakültelerde ders vermeye soyunmuşsunuz ama dünyanın nereye doğru gittiğinden haberiniz yok. Dünya o içinde yetiştiğiniz dünya değil artık ve giderek daha da farklılaşacak. Elektronik yayıncılığın, konvansiyonel yayıncılığın tahtını ele geçirmesine şurada çeyrek kaldı, siz orada geçen yüzyılın yayıncılığını anlatıyorsunuz.
İnternet Yayıncılığı dalında En İyi İnternet Yayını ödülü için aday olan sitelere bakıyorum da, ''Vah, vah'' diyorum.
- Vah, vah... İletişimin bilimini yaptığı varsayılan kurumların elektronik iletişim kapıları bunlardan mı ibaret?
Kiminin kendine ait İnternet adresi bile yok. İletişimin ordinaryüsleri okullarının İnternet adreslerini tescil ettirmek için birkaç doları bile esirgemişler. Neyse ki birkaç öğrenci çıkmış, cep harçlıklarından ayırdıkları parayla yurtdışından adres tescil ettirmişler de, okullarının namusunu kurtarmışlar.
Adaylar arasında tek bir resmi fakülte sitesi yok. Hepsi çağı ucundan yakalamaya çalışan öğrencilerin eseri. Kimi fakültelerinin bağlı olduğu ana üniversitenin teknik olanaklarından yararlanarak, kimi de kendi olanaklarını kendileri yaratarak kolları sıvamışlar.
Ortaya çıkan eserler de, öyle pek ahım şahım olamayan ama eli yüzü düzgün siteler olmuş sonuçta. Kiminin içeriği zengin ama standartlara uyumu zayıf. Kimi teknik altyapı olarak çok başarılı ama grafik tasarımıyla sınıfta kalıyor. Kimiyse her açıdan mükemmel ama bilgi mimarisindeki bozukluk yüzünden kendini gösteremiyor.
Hadi bu büyük projelerden vazgeçtim diyelim... Peki iletişim alfabesinin 'a'sı olan 'haber'deki kepazeliğe ne demeli? Elektronik yayıncılıkta haber, yazı nasıl yazılır; İnternet haberciliği nasıl yapılır hiç mi öğreten yok bu gençlere? Bunlar öğrencilerinin hangi çağda, hangi medyumda çalışacağını sanıyorlar?
İnternet Yayıncılığı dalında 'En İyi İnternet Haberi' ödülü adayları arasında, İnternet haberciliğinin en az tek bir prensibine bile uyan, tek bir haber nasıl olur da çıkmaz?
Hani yarışmanın şartnamesinde apaçık yazılmamış olsa gam yemeyeceğim: ''En İyi İnternet Haberi (İnternet ortamı için hazırlanmış, İnternet olanakları kullanılarak yayınlanan her türlü konuda haber) dallarında verilecektir''.
Aday haberlerin tümüne yakını ise kağıda basılı bir ortama uygun düz metin şeklinde yazılmış haberlerden ibaretti ne yazık ki. Geleceğin iletişimcilerine elektronik ortamda yayınlanacak bir haberin özellikleri nasıl olmalı öğreten olmamıştı...
İnternet haberi yaşayan bir organizma gibi olmalıdır. Gelişmeler sürekli güncellenerek haber yaşatılmalıdır. Haber etkileşimli öğelerle okuyucuyu katılımcı olmaya teşvik etmelidir. Haberle ilgili anket, forum, soru cevap bölümleri açılmalıdır. Haberin metni 'hipertekst' ile yazılmalı yani içinde geçen kelime ve cümlelerden başka sayfalara bağlantılar bulunmalıdır. Haberle ilgili site içi ve site dışı bağlantılar sunulmalıdır. Haber, statik ansiklopedik bilgiler ve arşiv dosyaları ile güçlendirilmelidir.
Önümüzdeki yeni medya çağında haberini, bu kurallara uygun olarak işleyemeyenlere yer olmayacak. Haberiniz olsun.
Fikir yarışı
Unilever, geçtiğimiz yıl başlattığı 'Idea Trophy' ödüllü yarışmasını bu yıl Algida ile devam ettirirken, yarışma için bir de site açmış. Site, pek çok şirketin pazarlama departmanı ve reklamcısının düştüğü hatayı tekrarlayan bir girişe sahip, Macromedia Flash ile yapılmış bir animasyonla başlıyor. Flash artık standartlaşmış bir İnternet tarayıcı yaması. Ancak bu sitelerin tamamında ya da girişinde kullanılmasını haklı kılmıyor. Flash daha çok site içinde, özel bölümlerde başvurulması gereken şıklıklar için kullanılabilecek bir araç. Site anasayfasının, kullanıcılar tarafından tekrar tekrar ziyaret etmesi bekleniyorsa, Flash kullanmak abes. Sitenin amacı ve vermek istediği mesaj ne Flash'lı anasayfada ne de takip eden ikinci kapakta verilememiş. Algida Pazarlama Müdürü Deniz Aktürk Erdem'in tanıtım konuşmasının ikinci kapakta bu kadar yer kaplaması, site tasarımcılarının iş verenlerine bir kıyağı gibi sırıtıyor.... Yarışmanın ne olduğunu anlayabilmek için, site içinde oradan oraya dolaşacak kadar sabırlı bir kullanıcı olmak gerekiyor. Site içindeki tüm sayfaların sağ sütununda, aynı İngilizce espirinin patlatılmasının nedenini ise anlayabilmiş değilim.
*ideatrophy.com
Buyda heysey va mı
İbrahim Kutluay'ın İnternet sitesi de Flash animasyonla açılıyor ancak. ustaca hazırlanan bu animasyon görüntüler çok hızlı bir şekilde geldiği için ziyaretçileri o kadar rahatsız etmiyor. Yine de bu keyif verici animasyona sitenin içinde bir yerlerde yer verilse çok daha iyi olurdu. Bu tip siteler hazırlanırken İnternet kullanıcılarının emsalsiz sabırsızlığının göz önünde tutulması gerekiyor. İbrahim Kutluay İnternet sitesinin içeriği oldukça zengin. Flash ile hazırlanmış kapak sayfasının ardından gelen asıl anasayfanın tasarımında ekran alanı çok başarılı bir şekilde kullanılmış. Grafik ve yazıya ayrılan alanlar oldukça dengeli.
Anasayfaların en değerli bölgesi olan, ekranın göbeğine gelen bölüm, doğru bir tasarımla sürekli güncellenen içeriğe ayrılmış. Site içindeki bölümlere açılan bağlantılar, kullanıcıyı alt bölüme girdiğinde neyle karşılaşacağı konusunda yeterince bilgilendiren başlıklara sahip. Ziyaretçilerin site içinde kaybolmadan, kolayca dolaşmasını sağlayacak bir mimari tasarım kullanılmış. Sitenin dinamik bölümlerinde yapılacak güncellemeler aksamazsa, bugüne kadar karşılaştığım en iyi sporcu sitesi olduğunu söyleyebilirim.
Limitsiz eğlence
Siemens Mobile, çok sesli müzikleri kaydedebilen ve Java desteği sayesinde kişiye özel marifetler eklenebilen yeni cep telefonu modeli C55'i tanıttı. Kişiselleştirme ve eğlenceye önem veren kullanıcılara hitap eden C55'e müzik seti kalitesinde çoksesli (polyphonic) zil tonları yüklenebildiği gibi her türlü ses kaydı da yapılıp, bu kayıt zil tonu olarak kullanılabiliyor. Genel Paket Radyo Servisi (GPRS) ile hızlı ve kesintisiz İnternet bağlantısı sunan Siemens C55'e, İnternet üzerinden Java uygulamalar yüklenebiliyor. wap.my-siemens.com/c55 adresinde Java ile yazılmış orijinal uygulamalar ve ilginç oyunlar C55 kullanıcılarınca yüklenmeyi bekliyor. C55 ayrıca The Prince of Persia isimli popüler bilgisayar oyununun cep telefonu versiyonu dahil olmak üzere, kullanıma hazır iki oyun içeriyor.
my-siemens.com/c55
İnternet'in TÜSİAD'ı
İnternet Servis Sağlayıcıları Derneği (TİSSAD) yepyeni bir oluşuma giderek ismini Tüm İnternet Derneği (TİD) olarak değiştirdi. TİD Başkanı Emre Kurttepeli derneğin yeni misyonunun açıklandığı toplantıda Rekabet Kurulu'nun Türk Telekom aleyhine aldığı kararın açıklandığı 4 Ekim'i Türkiye İnternet'inin doğumgünü olarak ilan etti. Kurttepeli derneğin yeni misyonuyla çok daha geniş bir kitlenin sözcüsü olacağını anlattı.
Yazının Devamını Oku 6 Ekim 2002
Aslında yazmayacaktım ama -arkadaşım- <B>Murat Birsel</B> köşesinde yayınladığı ''Devlet İnternet'i nasıl ıskaladı'' başlıklı yazısının sonunu ''Bir de (...) -arkadaşım- Yurtsan Atakan var, o da elbette konuyu kendi köşesinde işleyecektir'', diye bitirince, yazmam farz oldu.<br> Birsel, Bilişim Zirvesi kapsamında turk.internet.com Başkanı Füsun Sarp Nebil'in yöneticiliğinde gerçekleştirdiğimiz ''İnternet'in önü nasıl açılır'' konulu çalışma grubunda konuştuklarımızı aktarmış okurlarına. Doç. Dr. Mustafa Akgül, Bnet Genel Müdürü Hakan Akan, Türk Nokta Net Genel Müdürü Ziya Erdem ve Devlet Planlama Teşkilatı'ndan Erkan Akdemir'in konuşmalarını özetlemiş. Kendine ait kısıtlı yazı alanını en iyi şekilde kullanabilmek için de yazının sonunu deplasmana, benim ceza alanıma plaseleyerek noktalamış.
Toplantı notlarına turk.internet.com sitesinden erişebileceğinizi hatırlatarak, konuşmamın bu notlara girmeyen ancak çok önemli bulduğum bir bölümünü aktarayım, izin verirseniz.
Türkiye'de İnternet tıkanma noktasına gelmiş durumda. Bunun nedeni kısır bir döngüye girilmiş olması. Bu kısır döngünün durakları; İnternet reklam pastası, toplam kullanıcı sayısı, Türkçe içerik zenginliği, gelir modeli çeşitliliği ve yine İnternet reklam pastası...
İnternet reklam pastası: İnternet'te reklam Türkiye’de yok denecek kadar küçük bir pazar. 1999 yılında bu pazarda kısa süreli bir genişleme gözlemlenmiş ancak sonradan bu genişlemenin patlayacak bir balon olduğu anlaşılmıştı. İnternet reklam pastasındaki bu tıkanıklığın iki nedeni var. Biri İnternet kullanıcıları sayısının kritik kitle olan 3 milyon civarında tıkanmış olması. İkinci neden ise reklamverenlerin kendilerinin, İnternet üzerinde doğru düzgün bir varlık göstermiyor olması. İnternet reklamcılığının, diğer medyadan farklı kendine has kuralları var. İnternet'te reklamın işlevi, verilmek istenen mesajı reklamın kendisinde göstermek değil, kullanıcıyı mesajın esas verileceği yer olan reklamveren sitesine çekmektir. Dolayısıyla doğru düzgün bir siteyle İnternet'te varlık gösteremeyen reklamverenin, İnternet'i reklam ortamı olarak kullanması tabii ki beklenemez.
Toplam kullanıcı sayısı: Türkiye'deki toplam İnternet kullanıcı sayısı üç milyon civarında tıkanmış durumda. Ne ileri gidiyor, ne geri. Bunun en önemli nedenlerinden biri Türkçe İnternet içeriğinin yok denecek kadar fakir olması. Türkçe içerik olmamasına rağmen üç milyon rakamına ulaşılabildi çünkü İnternet'te çok zengin bir İngilizce içerik var ve bu içerikten yararlanabilecek derecede İngilizce bilenler İnternet kullanıcısı oldular. Bilmeyenleri İnternet'e çekebilmek içinse çok daha zengin bir Türkçe İnternet içeriği gerekiyor.
Türkçe içerik zenginliği: Türkiye'de içerik gitgide daha da pespayeleşiyor. 1999 yılında yaşanan Türkçe içerik patlaması, Türkçe içeriğe yatırım yapan sermaye sahiplerinin, kısa yoldan para kazanmaya yönelik kısa vadeli iş planlarından dolayı çok kısa ömürlü oldu. Üç milyon civarında kilitlenen kullanıcı sayısı ve İnternet yayıncılığının dayandığı gelir modellerinin kısırlığı, girişimciyi Türkçe İnternet içeriğine yatırım yapmaktan alıkoyuyor.
Gelir modeli zenginliği: İnternet'te para kazanmanın başlıca üç yolu var. Reklam, e.ticaret ve paralı içerik. Paralı içerik modeli, çok ama çok kısıtlı ve çok ama çok özel içerik sunabilen siteler için geçerli bir model. Yoksa örneğin İnternet'te paralı bir haber sitesi yapmak hayalden ibaret. Yapılabileceğini söyleyen çok bilmiş yönetici gırla. Ama bunlar ya hiç iş bilmiyorlar ya da hiç dayak yememişler. E.ticaret de gelişemiyor çünkü malum üç milyon kullanıcı sayısı bu iş modelini de verimsiz kılıyor. Geriye bir tek reklam geliri kalıyor ve bu noktada yine başa dönüyoruz ve kısır döngüye giriyoruz.
Özetle İnternet'te üç gelir kaynağı var. Bunlar reklam, e.ticaret ve paralı içerik. Paralı içerikten ancak çok özel durumlarda bahsedebiliriz. E.ticaret hacminin artması ise kulanıcı sayısının artmasına bağlı. Kullanıcı sayısı artmıyor çünkü kullanıcıların yararlanabileceği Türkçe içerik çok zayıf. Türkçe içerik zenginleşemiyor çünkü kullanıcı sayısı artmadıkça tek gelir kalemi var, o da reklam gelirleri. Reklam gelirleri çok az çünkü, reklamların hitap edeceği kullanıcı sayısı yeterli değil ve reklamı yapılacak içerik yok. Bu böyle dönüp gidiyor...
Kısır döngüden çıkmanın, bu döngüyü yükselen bir sarmala çevirmenin tek yolu var o da girişimcilerin orta ve uzun vadeli planlarla Türkçe içeriğe yatırım yapması. O yüzden Mynet.net.tr, e-kolay.net ve Turk.net'i ayakta alkışlamak gerekiyor.
Başlığa atıf notu: Asiye'nin kurtuluş yoluyla İnternet'in Türkiye'de önünün açılmasının yolu aynı kavşaktan geçiyor. Krizi atlatabilmek için bedenini ve ruhunu satmak dışında sapakların da olduğu kavşaktan. Çünkü bedeni ve ruhu satma sapağı çıkmaz bir sokağa çıkıyor.
Kablosuz cennet
İsveç'in başkenti Stokholm'ün, göl kenarında kurulu sayfiye semti Gashaga öbür dünyaya kadar gitmeden, bu dünyada yaşanacak bir cennet. Muhteşem bir göl manzarası, mimari güzellikleri ve dingin atmosferiyle insanın içinde çok ilginç bir duygu kokteyli yaratıyor. Siemens-mobile Gashaga'da ilginç bir projeye imza atmış. Kablolardan arınmış akıllı bir ev kurarak cennet içinde cennet yaratmış.
Geçtiğimiz hafta dünyanın çeşitli ülkelerinden 11 gazeteciyle birlikte, Siemens'in bu evde verdiği bir akşam yemeğine davetliydim. Hem İsveç'in en ünlü şeflerinden biri olan Walter Lund (Pontus restoran) tarafından hazırlanan yemeklerin, hem de kablolardan bağımsız ev yaşantısının tadı damağımda kaldı.
Gashaga'da, göl kenarında kurulu apartmanlardan ve mütevazi villalardan oluşan sitenin içinde yer alan kablosuz Siemens evinin özelliği pek çok elektronik aletin kablosuz olarak evin her yerinden yönetilebilmesi ve paylaşılarak kullanılabilmesi. Örneğin evin en alt katındaki bilgisayar yazıcısı aynı anda hem evin babası, hem de annesi tarafından kullanılabiliyor. Üstelik baba bu sırada evin ikinci katındaki çalışma odasında, anne ise en üst kattaki verandada olabiliyor. Daha da ötesi bu bilgisayarlar, evin akıllı bilgisayar ağı ile kablosuz bağlantı kurmuş olduklarından, anne ve baba bu sırada evin içinde hareket halinde bile olabiliyorlar.
Ev sakinleri ve konukları tarafından paylaşılabilen elektronik aletler bilgisayar yazıcısına ek olarak, DVD ve MP3çalarlar, dijital kameralar ve telsiz telefonlardan oluşuyordu. Ama bu yelpazenin teorik olarak buzdolabı ve çamaşır makinesine kadar genişletilebilmesi de mümkün. Tabii sistemin en büyük avantajı olan, evin tek İnternet çıkışının sekiz kişiye kadar kablosuz paylaşılabilmesi özelliğini de unutmamak gerekir.
Üç katlı kablosuz Siemens villasının misafirleri için İnternet'e bağlanmak çocuk oyuncağı. Tek yapmaları gereken, yanlarında taşıdıkları mobil bilgisayarlara ufak bir yazılım yüklemek. Beş dakikada yüklenen bu yazılım aracılığıyla, evin kablosuz yerel ağına dahil olunuyor. Bu bağlantı sayesinde evin her odasında, kablolardan bağımsız, gezgin İnternet erişimi sağlanıyor. Siemens 'Gigaset 4975 ses&veri' kutusu aynı anda sekiz kişinin, tek bir bağlantı üzerinden İnternet'e çıkabilmesine olanak tanıyor. Cihaz ayrıca bilgisayar yazıcısı, MePe3 ve DiViDi çalar gibi çeşitli donanımların da evin heryerinden kablosuz olarak paylaşılabilmesini sağlıyor.
Kablosuz akıllı evin en mütevazi elektonik cihazı ise hemen her odada karşımıza çıkan dijital telsiz telefonlar. Ancak bu aletlerin mütevazi görünümüne aldanmamak gerekiyor. Bu telefonlarla, normal telefon hatları üzerinden kısa mesaj alıp göndermek mümkün. Tabii Türkiye'de değil, bir Avrupa ülkesinde yaşıyorsanız. Çünkü bu özelliğin Türkiye'de de kullanılabilmesi için Türk Telekom'un santrallerde basit bir güncelleme yapması gerekiyor. Ancak Türk Telekom her zaman olduğu gibi bu işi de ağırdan alıyor.
Siemens dijital telsiz telefonların teknolojik özellikleri bir yana görünümleri bile özenle tasarlanmış. Renk seçenekleri, Avrupa'nın en ünlü ev mobilyası tasarımcılarına danışılarak, önümüzdeki yılların moda renklerine uygun olarak belirlenmiş. Böylece her evde genellikle ortalıklarda dolaşan telsiz telefonların, mobilyalarla ahenk kurmaları sağlanmış.
my-siemens.com
Kablosuz akıllı ev
Stokholm'deki 'Kablosuz Akıllı Ev', Siemens'in 'evde mobil yaşam' konseptini yaşayan bir ortamda sergilemek amacıyla kurulmuş. Bu yeni konseptin ana amacı insanların tüm iletişim ihtiyaçlarının, yaşadıkları evlerde kolay ve basit bir şekilde görülmesi. Bu amaca ulaşmak için üretilen teknolojinin çekirdeğinde evin her odasına kablosuz olarak erişen yerel bilgisayar ağı bulunuyor. Ağın en büyük özelliği, insanların hiçbir teknik bilgiye sahip olmaksızın bu ağdan yararlanabilmesi. Bu sayede bireyler mobil bilgisayarlarıyla evin tek İnternet çıkışını aynı anda, her odadan paylaşabiliyorlar ve çeşitli elektronik aletleri farklı odalardan kablosuz kullanabiliyorlar.
Site budur
Mükemmel bir reklam kampanyasıyla 'Çay budur, çay Doğuş'tur' sloganını beyinlere kazıyan Doğuş Çay, bu kez de mükemmele yakın bir İnternet sitesiyle karşımızda. İçerik ve mimari tasarımıyla altyapı uygulamaları Mass Net tarafından gerçekleştirilen site, ziyaretçilerine tam bir görsel şölen sunuyor. Sitenin tek kusuru Macromedia Flash ile yapılmış olması. Herşeyi empoze etmekten hoşlanan reklamcıların gözdesi olan Flash'la yapılan kurumsal sitelerle, ne yazık ki giderek daha fazla karşılaşır olduk. Böylesine güzel bir siteye imza atan Doğuş Çay ve Mass Net'ten en kısa zamanda HTML standartlarıyla hazırlanmış, yeni bir versiyon daha bekliyoruz.
doguscay.com.tr
Yazının Devamını Oku 29 Eylül 2002
<I>Helsinki</I><br><br>Okumakta olduğunuz öyküyü Helsinki'deki otel odamdan yazıyorum ama tüm anlatacaklarıma bir gün önce İstanbul ve Stokholm'de tanık oldum. Teknolojideki gelişmeleri yakalayabilmek için çok fazla seyahat etmem gerekiyor. Gazeteci olmak, hele hele Hürriyet gibi bir gazetede teknoloji yazarı olarak çalışmak, tüm gelişmeleri dünyadaki herkesten daha önce öğrenmek isteyen biri için büyük bir şans. Ben de böylesi bir olanağa sahip olmaktan ve sahip olduğum bu avantaj sayesinde edindiğim bilgileri okurlarımla paylaşmaktan büyük bir haz alıyorum doğrusu.
Her neyse, işte yine tüm dünyadan sayılı gazetecinin davetli olduğu bir toplantıya katılmak üzere İstanbul, Atatürk Havlimanı’na geldiğimde denemem için birkaç ay önce gönderilen, ancak kurulumunu bir türlü beceremediğim kablosuz yerel ağ kartını bu kez kullanmakta kararlıydım. Bu kartı dizüstü ya da avuçiçi bilgisayarınıza, bilgisayarınızı ise Atatürk havalimanı terminaline kurulu kabosuz yerel ağa tanıtmayı başardığınızda, rivayete göre hızlı İnternet bağlantısına kavuşuyormuşsunuz. Ancak kartla birlikte herhangi bir kullanım kılavuzu ve kurulum diski gelmediğinden, bu teknolojik sosyalleşme işini İnternet'ten onca kurulum dosyası yüklememe rağmen aylardır beceremedim.
Başarı azmim ve tüm çabalarım başarım için bu kez de yeterli olmadı. Kartı nihayet bilgisayarıma tanıttım ama yerel ağ Nuh dedi peygamber demedi bilgisayarımın yaptığı hiçbir kura cevap vermedi. Ben de fazla üstelemedim, İnternet bağlantısı için cep telefonumum, itaatkar GPRS'sine başvurdum. Tek yapmam gereken ara kablonun bir ucunu bilgisayarıma, diğer ucunu cep telefonuma bağlamaktı. Biraz sonra İnternet'e çıkmış ve gazetedeki odamda duran bilgisayarımla bağlantı kurmuştum. Aceleden yanıma almayı unuttuğum yolculuk programını, dizüstü bilgisayarıma yüklemem birkaç saniyemi aldı.
Stokholm'e indiğimde cep telefonum acılı ekşili çalmaya başladı. Meğer o aceleyle Stokholm'den Helsinki'ye geçiş biletimi almayı da unutmuşum. Bir, iki cep telefonu görüşmesi ve iki, üç kısa mesaj sayesinde cep telefonu öncesi çağda saatler sürecek haberleşmeyi beş, on beş dakika içinde tamamlayarak biletlerime kavuştum. İsveç nev-i şahsına münhasır, muassır bir ülke; sosyalist, kapitalist, demokratik krallık... Oturdukları evin, apartman dairesinin arazisine, arsa payına sahip olamayanların ülkesinde endüstrinin yüzde 90'ının özel sektörün mülkiyetinde olmasının çelişki yaratmadığı bir cennet.
Toplam 12 gazeteci bu ilginç ülkenin, ilginç başkentinin, ilginç bir semtindeki, ilginç bir evine davetliyiz. Göl kenarındaki Gashaga semtinde kurulu villa ve apartmanlardan oluşan sitede oturanlara garaj yerine marinada bir yer veriliyor. Siemens'in kablosuz akıllı evi de işte bu sitede.
Üç katlı kablosuz Siemens villasının misafirleri için İnternet'e bağlanmak çocuk oyuncağı. Tek yapmaları gereken, yanlarında taşıdıkları 'seyyarsayar'lara ufak bir yazılım yüklemek. Beş dakikada yüklediğim bu yazılımla, evin kablosuz yerel ağına bağlanıveriyorum. Artık evin her odasında, kablolardan bağımsız, İnternet'e bağlı dolaşabilirim. Siemens Gigaset 4975 ses ve veri kutusu aynı anda sekiz kişinin, tek bir bağlantı üzerinden İnternet'e çıkabilmesine olanak tanıyor. Cihazın diğer marifetleri arasında bilgisayar yazıcısı, MP3 ve DVD çalar gibi çeşitli donanımlarında evin heryerinden kablosuz olarak paylaşılabilmesini sağlaması.
Bu akıllara seza evde yediklerim bana kalsın size gördüklerimi anlatayım diyeceğim ama yazının sonuna geldim. İşin teknolojik ayrıntılarına da önümüzdeki hafta değinirim artık. O yüzden hadi bana müsade, birazdan bir başka teknoloji devinin basın toplantısına gireceğim. Bakalım onlar hangi şaşırtıcı teknolojilerini tanıtacak.
‘www’leri atalım
CNN-Türk'te bugün saat 19:30'da beşinci bölümü yayınlanacak Üçüncü Kuşak programını hazırlarken '@', 'www' ve 'com' yüzsüz harflerinin tacizine maruz kaldım.
Birkaç ay önce ortaya bir laf atılmış ve 'entel e.cin ziya'mız tartışmaya başlamıştı. 'w' harfi Türkçe alfabeye girmeliymiş. Nedeni ise 'w' harfinin 'www.hurriyet.com.tr', 'www.birlik.com' örneklerinde olduğu gibi İnternet adreslerinde sıkça kullanılmasıymış. Madem ki bu harflerden kaçış yokmuş, o halde kabul etmeliymişiz.
Şimdi belki 'Uyan da balığa çıkalım. Aylar öncesinde kalan tartışmaya atıfta bulunmak yeni mi aklına geldi?' diye hesap soracaksınız ve bir ölçüde haklı da olacaksınız. Ne yaparsınız ki kulunuzun boynu kıldan, yazılarının sıklığı Saatli Maarif Takvim'i yaprağından ince. Her konuya atom saati dakikliğiyle değinmeme olanak yok.
Dakiklik istiyorsanız buyurun CNN-Türk'te her pazar, saat 19:30'da yayınlanmaya başlayan Üçüncü Kuşak programına. Üçüncü Kuşak'ı Milliyet gazetesinden Şükrü Andaç ve Dünya gazetesinden Engin Gedik'le birlikte hazırlıyoruz.
Programı hazırlarken önemli bir sorunla burun buruna geldik. Teknolojideki hızlı gelişmelerin Türkçe'yi zorlaması kaçınılmaz. Dilin gelişim hızı, teknolojinin gelişim hızının giderek gerisinde kalıyor ne yazık ki. Gazeteci olarak sorumluluklarımızın bilincinde olan bazılarımız, yeni bir terimi yazılarımızda kullanmadan önce karşılığını bulmaya ve kullanmaya çalışıyoruz. Bulup, kullandığımız bu karşılıklar, kamuoyunun takdirine sunduğumuz kişisel önerilerden başka bir şey değil aslında.
Buna karşılık bazı kısaltma ve işaretler üzerinde durma şansımız pek olmuyor. Örneğin e.posta adreslerinde kullanılan '@' işareti; elektronik'in kısaltması olarak kullanılan 'e-' karakter tamlaması; İnternet adreslerininin başında kullanılan 'www' ve sonunda kullanılan 'com' kısaltmaları gibi 'yüzsüz harfler', yazarken o kadar da büyük bir sorun yaratmıyorlarmış gibi geliyor. Daha doğrusu geliyordu. Ta ki televizyona bir program hazırlamaya başlayıp, bu imgeleri seslendirmemiz gerekene kadar.
'Elektronik'in kısaltması olarak kullanılan 'e-'yi bu kategori dışında tutmak gerekiyor aslında. Sayın Doğan Hızlan'ın yazılarında 'e-' yerine 'e.' kullanmaya başladığını görüp, bu kullanım üzerinde kısa bir akıl yürütmesinde bulunur bulunmaz ben de 'e.'yı kullanmaya başlamıştım. Çünkü Türkçe'de kısaltmalar '.' ile yapılır '-' ile değil.
İNGİLİZCE TÜRKÇE KIRMASI
CNN-Türk'te yayınlanan Üçüncü Kuşak programının seslendirmesinde ise bizi daha zor bir sınav bekliyordu. '@' işaretini, 'www' ve 'com' kısaltmalarını nasıl okuyacaktık? 'www' kısaltmasını İngilizce okunuşuyla 'dabulyu dabulyu dabulyu' diye okuyacaksak, 'tr' kısaltmasını da İngilizce okunuşuyla 'ti ar' diye mi okumalıydık? Peki 'com' kısaltmasını neden İngilizce okunuşu olan 'kam' diye değil de Türkçe, İngilizce kırması bir şekilde 'kom' diye okuyorduk? 'Nokta' mı diyecektik, 'dat' mı? '@' işaretini 'et' diye okumamız, e.postadan bihaber vatandaşın kafasında nasıl bir çağrışım yapacaktı?
Günlük yaşamımda kolayını buldum. Telefonla arayan ve e.posta adresimi soran sekreterlere 'yurtsan adres işareti hurriyet nokta com nokta tere' diyorum. Karşımdaki ukala sekreter 'yurtsan et hurriyet nokta kom nokta tere' diye düzeltmeye kalkınca da, ukalalıkta hemen üste çıkıyor ve cevabımı basıyorum; 'Evet! yuırtsın et huırriyet dat kam dat tii arrr!'
Şimdi, ikisi de aynı zamanda arkadaşım olan CNN-Türk Program Koordinatörü Başar Başarır ve CNN-Türk Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Boratav'ın başına çöreklenmiş durumdayım. Amacım bu tip kısaltmaların Türkçe okunması konusunda onları da ikna etmek. Bu konuda Hakkı Devrim ve Doğan Hızlan da dahil olmak üzere tüm dil üstadlarına ve Türkçe dostlarına çağrıda bulunuyorum, gelin bu tartışmaya değerli fikirlerinizle siz de katkıda bulunun.
'www' kısaltmasının yarattığı sorunlara dönersek... Atalım gitsin derim ben. Gelin hiç kullanmayalım. İnternet adreslerini 'www' ön eki olmaksızın kullanmanın teknik olarak da hiçbir sakıncası yok. İster 'www.hurriyet.com.tr', ister yalnızca 'hurriyet.com.tr' olarak kullanılsın, iki adres de aynı işi görüyor. Yeterki sunucunun ayarları uygun bir şekilde yapılsın. O yüzden gelin gazetelerden, dergilerden, televizyonlardan, radyolardan, basın bültenlerinden, broşürlerden, reklamlardan, İnternet sunucularından hep beraber kazıyalım kökünü, şu 'www' belasının.
Yazının Devamını Oku 22 Eylül 2002
Oyumun rengi konusunda pek çok kişi gibi ben de kararsızdım. Hiçbir partinin söylemi bana hitap etmiyordu. Çünkü hiçbiri bilgi toplumundan bahsetmiyordu. Ne krizler geldi, ne krizler geçti. Dereyi her geçişte, köprü yapmaya çalışmaktansa, paçaları sıvayıp günü kurtarmaya çalıştık. Bu krizi de atlattık, atlatacağız evvel Allah. Ama bilgi toplumuna geçiş aşamalarını ıskalarsak, değil paça sıvamak pantalonu toptan çıkartmak bile yetmeyecek sonunda.
O yüzden ha Ali Veli, ha Veli Ali diyordum partiler için. Ta ki Demokratik Sol Parti'nin seçim bildirgesi açıklanıncaya kadar. Bildirgenin yaklaşık 20 sayfası Bilgi Toplumu ve İnternet'e ayrılmıştı. Tamamını www.dsp.org.tr adresindeki DSP sitesinden okuyabileceğiniz (site HTML standartlarına uygun yapılmadığından yalnızca Microsoft kullanıcılarına hitap ediyor, haberiniz olsun) bildirgeden kısa bir özet çıkardım.
''DSP olarak hedefimiz 'Bilgi Toplumu'dur, 'e.Türkiye' projesini yaşama geçirmektir. Bilgi Toplumu, bilgiye önem veren, bilgiyi kullanabilen ve en önemlisi bilgiyi üretebilen toplumdur. (...)
DSP, ulusal AR-GE önceliklerini belirleyerek ülkemize üstünlük sağlayacak teknolojilerin geliştirilmesi yolunda atılımlar yapmaya ve AR-GE kültürünü toplumun her alanına yaymaya kararlıdır. (...)
'Köy-kentten Teknokente' sloganımız Genel Başkanımızın ve DSP'nin tarımdan sanayiye ve bilgi toplumuna uzanan geniş bir perspektifteki etkinliğini ve kararlılığını simgelemektedir. (...)
İnsanlarımızı doğru yönlendirerek ve destekleyerek bu (girişimci) potansiyeli ekonomik başarılara dönüştürebileceğimize inanıyoruz. Girişimciliğin en büyük desteği risk sermayesi ve risk sermayesinin kárını realize edebilmesine olanak sağlayan borsalardır. (...) Kuluçka firmalarının kurulması devlet tarafından özendirilecektir. Risk sermayesi yatırımları teşvik edilecektir. (...)
Projenin (e.Türkiye) gerçekleşmesi için, İnternet temel alınmakta, yeni ekonomik düzen için gereken altyapının kurulması planlanmaktadır. (...) Dünyayla bütünleşmek ve rekabet üstünlüğü elde etmek için güçlü bir İnternet ve iletişim altyapısını oluşturmak zorundayız. (...) DSP; ülkemizde, bireylerin ve kurumların etkin bir biçimde ve makul fiyatlarla kullandığı, hizmet ve içeriklerin adil olarak sunulduğu bir iletişim ve bilgi altyapısının ivedilikle kurulmasını hedeflemektedir. (...)
DSP toplumda bilişim kültürünün yaygınlaşmasını sağlayacak, e.devletin teknolojiyle sınırlı bir atılım değil, 'değişim süreçleri'ni benimsemiş bir yönetim anlayışı olduğunun, hem tüm devlet kademeleri hem de tüm toplum katmanlarınca benimsenmesi için çalışacaktır.
Yapılacak yasal düzenlemelerde, teknolojinin gelişmesini engelleyici sonuçlar doğuracak unsurlar bulunmamasına, bilginin evrensel yayılımını sağlayan bilişim teknolojilerinin öneminin ve katılımcı yapısının ön planda tutulmasına, düşünce ve anlatım özgürlüğünün korunmasına özen gösterilecektir. (...)
DSP, 'e.ekonomi'ye geçme çabalarımızın, eski ekonomimizin sorunları olan enflasyon, verimsizlik ve kamu kesimindeki hantallıkla mücadelemizde, doğrudan katkı sağlayan itici bir güç oluşturacağına inanmaktadır. (...)
DSP olarak hedefimiz Bilgi Toplumu'dur. Bu hedef, altyapı, eğitim, insan kaynakları ve teknoloji gereksinimlerinin gözönünde tutulacağı ve gerekli tüm yasal düzenlemelerin bir bütün olarak ele alınacağı bir 'Bilişim Reformu'yla gerçekleştirilebilir. (...)
Elektronik İmza ve Kişisel Verilerin Korunması Kanunları ile ilgili hazırlık çalışmaları sür'atle sonuçlandırılacaktır. (...)
Demokratik Sol Parti, İnternet'i ve bilişim teknolojilerini eğitimde yaygın ve etkin bir biçimde kullanarak, uzaktan eğitim, sürekli eğitim, yaşam boyu eğitim gibi kavramların geniş bir halk kesimine ulaşmasını sağlayacaktır.''
Oyumun rengi de neredeyse belli oldu böylece. Nasıl olmasın? DSP seçim bildirgesinin yukarıda çıkarttığım bu özeti, sekiz yıldır yazdıklarımın da bir özeti. Metinde geçen 'DSP' özne ve gizli öznelerinin yerine 'Yurtsan Atakan' yazabiliyorsam, daha ne isterim. Eğer 'Bilgi Toplumu' bir başka partinin seçim bildirgesine daha, bu kadar baskın bir şekilde girmezse ve DSP bu bildirgeye 'İnternet Basın Kanunu'ndan çıkartılacak' taahüdünü de eklerse oyumun rengi kesin kes belli olacak.
Yıllardır 'Bilgi Toplumu' diye sayıklayan bilişim sektörüne de, samimiyetlerini ispat etmeleri için bir fırsat doğmuş oluyor. Bildirgenin altına imzanızı koyabiliyorsanız, pamuk eller cebe...
Evliya Banias Çelebi
Geleceğin mobil platformu olarak lanse edilen ve halen geliştirilmekte olan Banias isimli mobil bilgisayar teknolojisi, Intel Geliştiriciler Forumu'nda üzerinde en çok konuşulan konulardan biriydi. Forum sırasında Banias'ın özellikleriyle ilgili en taze bilgiler verildi. Bu yeni bilgilere göre Banias, 802.11a/b çift bant kablosuz yerel ağ bağlantısını çip üzerinden bütünleşik olarak destekleyecek ve bu sayede ağ bağlantılarının otomatik olarak yapılabilmesini sağlayarak, kullanıcılara büyük bir kolaylık getirecek. Banias'ta kullanılan yeni mimari enerji tüketimine getireceği çok büyük tasarruflarla pil ömrünü uzatacak.
Eğlence merkezi
Dijital medya adaptörü isimli yeni bir aletle evdeki televizyonlar bilgisayarlara kablosuz olarak bağlanabilecek. Bu sayede bilgisayardan televizyona dijital ses ve video dosyaları aktarılabilecek, televizyondan seyredilen yayınlar bilgisayara kaydedilebilecek. İnternet'ten yüklenen müzik ve videolar müzik setinden dinlenip, televizyon ekranından izlenebilecek.
Intel leyleği havada gördü
Silikon Vadisi'nin başkenti San Jose'de geçen hafta gerçekleşen Intel Geliştiriciler Forumu, bilişim sektörünün orta vadedeki geleceği hakkında önemli ipuçları veren toplantılara sahne oldu. Intel Geliştiriciler Forumu yılın çeşitli zamanlarında, dünyanın farklı yerlerinde yapılıyor. Intel teknolojilerini kullanarak donanım ve yazılım geliştiren şirketlere, geliştirme faaliyetlerinde izleyecekleri rotayı daha sağlıklı belirleyebilmelerine yönelik yol gösterici bilgiler bu toplantılarda aktarılıyor.
Bu toplantılar arasında en önemlisi bilişim sektörünün kalbinin attığı Silikon Vadisi'nde gerçekleştirilenleri oluyor. Bu yıl da öyle oldu ve Intel bir süredir sinyalini verdiği vizyon devriminin dokuz kısım tekmili birden açıklamasını San Jose'deki forumda yaptı.
Dört gün süren toplantılara damgasını vuran stratejik kelime ''mobil'' idi. Intel artık yalnızca bir bilişim firması değil, aynı zamanda bir iletişim firması da olduğunu ilan etti.
Intel 34 yıllık geçmişini gözden geçirirken, aynı zamanda bilişim endüstrisinin bir özetini de veriyordu. Bu özete göre bilişimin ilk yıllarında uygulamalar, üzerinde çalışacakları bilgisayarlara uygun olarak üretiliyorlardı. Geliştirilen uygulamanın, başka bir bilgisayar platformunda çalışıp, çalışmaması önemli değildi. 1980'lerden itibaren istemci/sunucu modeli çıktı. Bu modelde anabilgisayar üzerinde çalışan uygulamalar ağ üzerindeki kişisel bilgisayarlarda ortaklaşa kullanılabiliyordu. Günümüzde ise artık her tür cihaz üzerinde sorunsuz olarak çalışacak, ortamdan bağımsız uygulamalara ihtiyaç var. Bir başka deyişle masaüstü bilgisayarımızda kullandığımız bir uygulamayı artık cep telefonumuzda da, avuçiçi bilgisayarımızda da kullanabiliyor olmalıyız.
Forum dahilindeki toplantılarda üzerinde önemle durulan konulardan biri de akıllı evlerdi. Intel'in, sektörün başlıca devleriyle de hemfikir olduğu vizyonuna göre evlerde kullandığımız kişisel bilgisayarlar artık birer kişisel sunucu (anasbilgisayar) görevi görecekler.
Foruma misafir olarak katılan bazı büyük firmalar bu vizyona yönelik ürünler de sergilediler. Örneğin Sony tarafından sergilenen bir ürün, sıradan bir televizyonu dijital bir eğlence merkezine çeviriyordu. Küçük bir kutu ve özel bir uzaktan kumanda aletinden oluşan bu ürün sayesinde televizyon bilgisayarla bağlantı kuruyor, İnternet'ten müzik ve video yükleyebiliyor, bunları çalıp, oynatabiliyordu.
Intel mobil yaşama yönelik yeni vizyonunu La Grande kod adlı telif hakkı koruma teknolojisi, Banias kod adlı çok az pil harcayan mobil işlemcisi, kablosuz multimedya (MMX) teknolojisi ve standartlaşma çabalarıyla da debteklediğini gösterdi.
Intel Geliştiriciler Forumu'nda sergilenen yenilikler, bir gazete sayfasında işlenebileceği boyutlarıyla bunlardı. Forumu Chip-Türkiye dergisi test editörü Ecevit Bıktım'la birlikte izledik. Teknik ayrıntıları Chip-Türkiye'nin Ekim sayısında, Ecevit Bıktım'ın kılı kırk yaran kaleminden okuyabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku 15 Eylül 2002
San Jose, Silikon Vadisi- Intel Başkan Yardımcısı Pat Gelsinger, salonu dolduran binlerce dinleyiciye soruyordu, ''Merhumu nasıl bilirdiniz?'' Gelsinger tam olarak bu kelimeleri kullanmadı elbet. Bilişim teknolojilerinin dünya başkenti Silikon Vadisi'nin yerel baş şehri San Jose'de gerçekleşen Intel Geliştiriciler Forumu'nun açılış konuşmasında ortaya atılan soru tam olarak şöyleydi; ''Intel bilgisayar şirketi midir, yoksa iletişim şirketi mi?''
Intel Başkan Yardımcısı kendi sorusunu tek bir kelimeyle kendi yanıtladı; ''Evet''. Bu kısa soru ve tek kelimelik yanıtı o kadar çok şey anlatıyordu ki aslında, toplam dört gün sürecek forum benim için bitmiş bile sayılırdı. Intel Başkan Yardımcısı Gelsinger, sadece önümüzdeki dört günün değil, onlarca yıllık bir geleceğin özetini dile getirmişti bu kısa soru ve tek kelimelik cevabıyla.
*
Intel artık yalnızca bilgisayar teknolojileri alanında faaliyet gösteren bir şirket değil, hem bilgisayar hem de iletişim sektörünün aktörü olacak diyordu Pat Gelsinger.
''Intel öldü, yaşasın yeni Intel'' dedim içimden; ''Merhumu da iyi bilirdim ama yeni Intel'e kanım kaynadı doğrusu''.
Aslına bakılırsa bilgisayar ve iletişim arasındaki bu evlilik uzun bir süredir bekleniyordu.
Taa onbir yıl kadar önce, PC World-Türkiye'nin Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığım günlerde bu müjdeyi vermiştim okurlarıma. Kısmet PC World-Türkiye'nin tam üç kez sahip değiştirerek yayınlanmasından sonrayaymış (Bu arada yeniden dirilerek üçüncü yaşamına merhaba diyen PC World'e başarılar dilerim. İlk hayatının kurucularından biri olarak, bu koca kazığın görkemli dirilişine tanık olmak büyük bir zevk doğrusu).
O yıllarda bu öngörüye pek kimse itibar etmemişti. Ancak birkaç yıl sonra, 1994-95 gibi, İnternet ve masaüstü bilgisayarların buluşmasının popülerleşmesiyle gerçekleşen nişan töreninin ardından, evliliğe inananların sayısı her geçen yıl biraz daha artmıştı.
*
Intel'in ilan ettiği yeni strateji, bu evliliğin gerçekleşeceğinin kanıtı değil tabii ki. Daha çok evlilik öncesi ana, babanın rızasının alınması gibi... İki gönül bir olduktan sonra, anneyle baba rıza göstermese ne yazar, o da bir başka mesele ya, neyse. Ebeveynlerden biri olan Intel'in bu rızasının, evliliğe giden hazırlıkları kolaylaştırıp, hızlandıracağı kesin sonuçta...
Gelsinger'ın ardından sahneye gelen Intel Başkanı Paul Otellini'nın konuşması da, gelecekle ilgili önemli ipuçları veriyordu. Tüm bu ipuçlarını ve yenilikleri önümüzdeki hafta çok daha geniş bir şekilde işleyeceğim. Şimdilik şu kadarını söyleyeyim ki, gelecek mobil yaşamda. Yani:
Tüm bilgisayarlar iletişim kuracaklar, tüm iletişim cihazları bilgi işleyecekler
İletişim ve bilişimin evliliği herkesin, her yerde, her zaman bilgisayar kullanması ve iletişim kurmasına olanak tanıyacak
Dizüstü bilgisayarları mobil telefon, cep telefonlarını bilgisayar gibi kullanabiliyor olacağız
Mobil cihazlar birbirleriyle kolayca haberleşebilecek, kullanıcıların karmaşık ayarlar yapmasına gerek kalmayacak
Mobil cihazlar birbirleriyle bağlantı kurmak için, bulunulan yerin özelliğine göre farklı altyapılardan yararlanabilecekler, kullanıcı hareket halindeyken bir teknolojiden diğerine geçiş yapabilecekler, ancak bu geçişler kullanıcı farkında dahi olmadan zahmetsizce gerçekleşecek.
Son olarak diğer ebeveynlerden birkaçı olan Microsoft, Philips, Sony'nin de forumun anahtar konuşmalarında sergiledikleri ürün ve çözümlerle evliliğe rıza beyanında bulunduklarını belirteyim.
Oyun dünyasının yeni kralı
Gerçek zamanlı strateji oyunları tarihinde ulaşılan son noktayı temsil eden ve piyasaya çıktıktan sonraki ilk ay içinde 1 milyon satış rakamına ulaşan Warcraft 3 Türkiye'de de büyük ilgi görüyor. Oyunun hikayesi çok eskilerde, Blizzard'ın hayal dünyasında Orc ve İnsan ırklarının savaşı ile başlamıştı. Orc'lar şeytanın ordusu Burning Legion'ın oyununa gelmiş ve yaşamı yok etmek için saldırıya geçmişlerdi. Serinin önceki iki oyunu bu senaryo üzerinden oynanmış ve insan ırkının mutlak zaferi ile sonuçlanmıştı. Eğer diğer oyunları oynadıysanız bildiklerinizin pek de önemi kalmadı çünkü Blizzard bildiklerimizi unutmamızı istemiş. Warcraft dünyasına yeni katılan Undead'ler ve Nightelf'ler ile oldukça uzun bir senaryo ve eksiksiz bir multiplatyer mod hazırlamışlar. Fazla ırk seçeneğine rağmen hiçbirisinin kesin üstünlüğü yok ve çok iyi dengelenmiş, temel özellikleri aynı olmasına rağmen her birimin kendine has özellikleri ise taktik yaratma konusunda çok fazla olasılık sunuyor.
Klasik gerçek zamanlı strateji (RTS) öğeleri taşımasına rağmen Warcraft III, fantezi ve rol yapma oyunlarının (FRP/RPG) öğelerini de barındıran bir oyun. İlk yenilik olarak farklı özellikleri bulunan Hero'ların oyuna eklenmesi ve senaryonun bu kahramanlar üzerinde yoğunlaşması oyunun havasını tamamen değiştirmiş. Senaryo boyunca kahramanlarınız bir amaç uğruna savaşıyor ve bu iyiyle kötü arasında sürekli değişen dengeler yaratıyor. Oyuna kendinizi kaptırdıktan sonra sizin içinizdeki iyi ve kötünün sürekli gidip geldiğini farkediyorsunuz.
Heroes of Might and Magic, Diablo, Starcraft gibi oyunları daha önce oynadıysanız hepsinden birşeyler bulacaksınız. Tüm RTS oyunlarda olduğu gibi harita üzerinde üssünüzü kuruyor ve gerekli geliştirmeleri yaparak ordunuzu oluşturuyorsunuz. Diğerlerinden farklı olarak burada Hero'lar devreye giriyor. Senaryonun üzerine kurulduğu ana kahramanınız, kendine has özellikleriyle senaryonun devamını ve üstün güçleriyle de savaşı kazanmanızı sağlıyor. Hemen hemen herşeyin mouse kullanarak yapılabilmesi oynanabilirliği arttırsa da kısa yolları öğrenmek özellikle multiplayer arenada size zaman kazandıracaktır.
Sağlam strateji oyuncularının pek tercih etmediği 3D grafik motoru üzerine hazırlanmış olmasına rağmen, Blizzard son noktayı koyuyor ve sizi rahatsız etmeden 3D strateji böyle olur diyor. Karakter modelleri renk konusunda detaylı olmasına rağmen nispeten az poligonlara sahip ama hiç rahatsız etmiyor. Karakter animasyonları ise çok iyi, hemen hemen haritadaki herşey hareket ediyor ve canlılık hissi veriyor. Tüm 3D ses sistemlerini destekleyen altyapısı ile oyunun atmosferine uygun müzikler ve kaliteli ses efektleri ile çok iyi olan görsellik ile tamamen bütünleşiyor. Düşük kapasiteli ekran ve ses kartlarında da çalışabilir olması ise ne kadar ciddi bir çalışma yapıldığını gösteriyor.
Mükemmel bir tek kişilik senaryo ve Starcraft efsanesinin yerini alacağa benzeyen multiplayer modu ile uzun yıllar boyunca oynanacak bir oyun çıkmış ortaya. Her ırkla ve birbirleriyle ne kadar ilgili oldukları hakkındaki tüm bilgileri oyunun single player modunu oynarken alıyorsunuz. Zaten mükemmel bir atmosferde geçen oyun, güçleri çok iyi dengelenmiş ırklarla multiplayera taşındığında da vazgeçilmez oluyor. Sizi yeni saldırı taktikleri geliştirmek zorunda bırakıyor ve oyununuzu sürekli hareketli olmaya zorluyor. Türkiye'de şimdilik sadece http://www.sandwaves.org sunucularında oynayabiliyorsunuz ama kısa zamanda diğer sunucular da açılacaktır.
http://www.blizzard.com
http://www.battle.net
http://www.sandwaves.org
Üç yıllık meraklı bekleyişin sonunda geçtiğimiz ay piyasaya çıkan Warcraft 3 bir ay içinde 1 milyon adet satarak tüm dünya oyuncuları için vazgeçilmez olduğunu ispatladı. Henüz oyun dünyasına girmediyseniz kesinlikle çok iyi bir başlangıç noktası.
Yazının Devamını Oku 8 Eylül 2002
Başlığa kanıp yazıyı okumaya başladıysanız, ne mutlu bana. Tahmin edebileceğiniz gibi ne 'e.devlet'in, ne de 'bilişim'in nalları dikmesini istediğim var. İkisinin de kalbimdeki yeri ayrı. Öncelikle bu böyle biline... Ama bu başlığı kullanmakla okuru mandepsiye bastırmış da sayılmam. Ne de olsa her iki kavrama da allegorik alerjim var. Kulaktan dolma alındıklarında kepek yapıyorlar. 'e.devlet' sözcüğü yerli yersiz kullanıldığı zamanlarda, 'bilişim' ise 'toplum' ile 'bilişim toplumu' tamlaması yapmak üzere kullanıldığında...
Ama paniğe kapılmaya gerek yok. Hasta adamımız umarsız bir vebanın pençesine düşmüş değil. Her iki alerjik kavramın, antialerjik karşı kavramları da modern tıp tarafından bulunmuş durumda. Bunlar sırasıyla 'e.Türkiye' ve 'bilgi toplumu'.
*
Bu hafta gerçekleşen Bilişim Zirvesi'nde bir panele moderatör, bir başka panele ve iki çalışma grubuna ise konuşmacı olarak katıldım. Aktif olarak katıldığım dört etkinlik ve dinleyici olarak katıldığım birkaç toplantının büyük bir çoğunluğunda 'e.devlet' ve 'e.Türkiye' ile 'bilişim toplumu' ve 'bilgi toplumu' kavramları sürekli havada uçuştu. Herkesin diline pelesenk olan bu kavramlar, çoğunlukla yanlış kullanılıyordu. Kavram kargaşası, ne yazık ki bilişimin zirvesine kadar bulaşmıştı.
Geçen haftaki yazımda da değindiğim gibi 'E.Türkiye', Türkiye'de yaşayan tüm bireylerin kolay ve ucuz bir şekilde İnternet erişimine sahip olmasını hedefleyen eylem planına verilen isim. 'E.devlet' ise kamu kuruluşlarının ve devlet organlarının İnternet teknolojilerini kullanarak şeffaflaşma ve vatandaşla olan tüm ilişkilerini elektronik ortama taşıma projelerinin tümünü anlatmak için kullanılan bir kavram.
Her iki kavramın da birbirleriyle sıkı ilişkileri var ancak aynı zamanda birbirlerinden tamamen farklılar da. 'E.Türkiye' olmadan 'e.devlet' olamaz ama 'e.devlet' olmadan 'e.Türkiye' olabilir. Belki hedeflerinin tam olarak gerçekleşmediğinden söz edilebilir o kadar. Buna karşılık 'e.Türkiye' olmadan, 'e.devlet'in hiçbir anlamı olamaz. Türkiye nüfusunun sadece yüzde ikisinin, üçünün İnternet kullanıcısı olduğu bir ortamda, kamu hizmetlerinin İnternet üzerinden verilmesinin ne anlamı olabilir ki?
'Bilişim toplumu' ve 'bilgi toplumu' kavramları arasındaki fark ise biraz daha karmaşık. Sorun 'bilişim' ve 'bilgi' kelimelerinin tanımlarından çok 'bilişim' kelimesinin zihinlerde uyandırdığı çağrışımlardan kaynaklanıyor. Her iki tamlama da aslında aynı kavramı ifade ediyor. Ancak birincisi yanlış kullanıma ve yanlış anlaşılmaya çok daha yatkın bir tamlama.
Geçtiğimiz pazartesi günü Hürriyet'in ücretsiz eki olarak yayınlanan ve CeBIT-Bilişim Fuarı ve Bilişim Zirvesi boyunca ziyaretçilere de dağıtılan Hürriyet Bilişim özel ekinde Türkiye Bilişim Vakfı Başkanı Faruk Eczacıbaşı'nın da belirttiği gibi; ''Bilgi Toplumu ve Bilişim Toplumu kavramları temelde aynı hedefe hizmet eder. Her iki kavram da, bilginin kullanılmasını ve bilginin üretken bir unsur olarak ekonomiye kazandırılmasını hedefler''. En azından doğru kullanıldıklarında ve doğru algılandıklarında.
Ancak 'bilgi toplumu' genellikle doğru kullanılmasına ve doğru algılanmasına karşın 'bilişim toplumu' yanlış kullanıma ve yanlış algılanmaya çok müsait çağrışımlar yapabiliyor. Pek çok insan 'bilişim toplumu' tamlamasını bilişim teknolojileri üreten bir toplum anlamında yanlış kullanıyor ve yanlış algılıyor.
*
İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Ziya Aktaş, yıllardır bu yanlış algılamayı bertaraf etmek için politikalar üretiyor. Kurulması için kamuoyu yaratılmaya çalışılan bakanlığın adının 'Bilişim Bakanlığı' değil, 'Bilgi Toplumu Bakanlığı' olması için çabalıyor. Yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmişken, kurulması olası bakanlığın adı 'Bilişim Bakanlığı' olursa, korkarım ki, icraati de Türkiye'yi bilgi toplumu yapmaya yönelik değil, artık küresel hiçbir rekabet avantajı kalmayan bilişim teknolojilerinin üretilmesi yönünde olacak.
Bilişim bayramında son gün
Bilgi teknolojilerini Türkiye'nin gündemine her yıl bir önceki yıla oranla daha da fazla sokan CeBIT-Bilişim Fuarı ve Bilişim Zirvesi, bu başarısını bu yıl da tekrarladı. Bu yılın geçen yıllardan farkı, bilişimle en ufak bir alakası dahi olmayan misafirlerin de, fuarda ve zirvede boy göstermesiydi.
Bilişim Zirvesi ve Fuarı'nın, bilişimle pek ilgisi olmayan kitlelerin ilgisini bir hafta boyunca bilgi teknolojilerine çekmesine alışmıştık. Yılın 51 haftası bilişime sırt dönen bazı gazetelerin birden bilişim aşığı, bilişimin 'b'sini bile ağızlarına almayan kimi TV haber bültenlerinin birden bilişim havarisi kesilmelerini yadırgamaz olmuştuk. Hatta bilişimden sanki bir günahmış gibi uzak duran kimi siyasi partilerin, bilişim etkinliklerinde alt kadrolardan temsilcilerle varlık göstermelerini bile kanıksamıştık.
Artık garipsemediğimiz bu geçici ve yapmacık ilgi CeBIT-Bilişim 2002'de doruğa çıktı. Öyle ki, bilişimle en ufak bir alakası olmayanlar bile bilişim etkinliklerini gövde gösterisi yapacak bir arena olarak kullanmaya kalkıştılar.
Başbakan Bülent Ecevit'in daktilo kullanıyor olmasına, alışkanlıklardan vazgeçmenin belli bir yaştan sonra çok zorlaştığını bildiğim için hiçbir itirazım yok. Ancak İnternet sitesi açmayı diğer partilerden yıllar sonra aklına getiren ve aklına getirdiğinde de temel HTML standartlarıyla uyumsuz bir site açan DSP'nin Genel Başkanı olan Bülent Ecevit'in, Bilişim Fuarı açılışını siyasi bir gövde gösterisi olarak kullanmaya kalkmasına pes derim. Hele partili dalkavuklarının bu açılış sırasında ortalığı sloganlarla inletmesine koca bir 'yuh' çekerim. Hadi kardeşim kış kış, bilişim sizin neyinize, yallah bilmem kaçıncı bileşiminize...
Bilişim'i boy gösterecek bir arena gibi kullanan bir başka isim ise başarılı reklam kampanyaları ile tanıdığımız Serdar Erener'di. Erener, konuşmacı olarak katıldığı Telekom Forumu kapsamındaki bir konferansta üçüncü kuşak seks satacak diyerek oldukça sükse yaptı. Ancak üçüncü kuşak teknolojileri kullanılarak Türkiye'de sadece seks, kumar, müzik, oyun, dedikodu ve dikizciliğin satılmasıyla para kazanılabileceği yönündeki çok yüzeysel iddiası, üçüncü kuşak yelkenlerini şişirmeye hazırlanan sektöre rota şaşırtıcı sinyal kirliliği yarattı.
Öyle ki, yine Telekom Forumu kapsamında ertesi gün gerçekleşen ve konuşmacı olarak katıldığım ''Üçüncü kuşak pazar altyapısı ve teknoloji'' konulu çalışma grubunda, şirket politikaları nedeniyle bu teknolojinin Türkiye'ye geç girmesini, hatta hiç girmemesini isteyen bazı konuşmacıların, Erener'in bir gün önce ortaya attığı yüzeysel iddialara sarıldığına üzüntüyle tanık oldum.
Serdar Erener ve reklamcılığın diğer başarılı isimlerinin üçüncü kuşak da dahil olmak üzere iletişim teknolojilerini bir an önce özümsemelerini umarım. Bu teknolojileri doğru tanıtmak için onlara ihtiyacımız var. İnternet'e verdikleri onarılmaz zarardan sonra reklamcıların bize bir borcu da var.
hurriyetim.com.tr/dosya/bilisim2002
Üçüncü Kuşak CNN-Türk’te
Pek çoğumuz mobil iletişim teknolojilerinin yaşantımıza getirdiği kolaylıkların farkında değiliz. Konuşma dışında, cep telefonlarımızın sunduğu yeni kolaylıklardan yararlanmıyoruz. İhtiyaç duymadığımızdan değil, nasıl kullanacağımızı bilmediğimizden. Öte yanda teknoloji hiç durmuyor, sürekli yeni kolaylıklar sunuyor. İşte bu kolaylıkların önümüzde açacağı yeni bir hayat biçimini, mobil yaşamı anlatan yepyeni bir program hazırlamaya başladık. Milliyet'ten Şükrü Andaç ve Dünya'dan Engin Gedik'le birlikte hazırladığımız program CNN-Türk'te her pazar saat 19:30'da ve 00:30'da yayınlanıyor. Siemens'in sponsorluğu ile yayınlanan Üçüncü Kuşak'ın bugünkü bölümünü kaçırmayın...
Sentim’in Bilişim öncesi yaş günü
Sistem entegratörü Sentim, Dell ile işbirliğinin beşinci yıl dönümünü CeBIT-Bilişim öncesi kutladı. Toplantıda konuşan Sentim Genel Müdürü Veli Tan, işbirliğinin ilk yılında pazar payı yüzde 0.1 olan Dell'in bu pazar payını 2002'nin ilk çeyreğinde yüzde 13'e çıkardığına dikkat çekti. Dell Türkiye Genel Müdürü Taner Kılınç ise Dell'in Türkiye'de çok farklı bir satış stratejisi uyguladığını belirterek, Sentim'in bu satış modelini en iyi uygulayan firma olduğunu söyledi. Bilindiği gibi Sentim, Dell ürünlerini dağıtmak üzere Index ile ortak Decodo isimli bir şirket kurmuştu. www.sentim.com.tr
Sırttan para kazananlar
Biraz önce telefonum çaldı. Açtım, karşımda bir bayan sesi. ''Basın mensuplarının iletişim ajanslarından beklentilerini ölçmeye yönelik bir araştırma yapıyoruz. Kabul edersiniz sizinle, yüz yüze görüşerek bir anket yapmak istiyoruz.''
Anket ne kadar sürüyor?
- Yaklaşık 30 dakika.
Anketi müşteriniz olan bir şirket için mi yapıyorsunuz?
- Evet, birkaç müşterimiz için.
Kabul ederim ama anketin sonuçlarını ben de isterim.
- Sonuçları size veremeyiz.
O zaman ben de size 30 dakikamı harcayamam.
Yüzsüzlüğe bakar mısınız, gelip sizin son derece kıymetli 30 dakikanızı alıyorlar, sizin verdiğiniz cevaplardan derledikleri sonuçları rapor haline getirip bundan maddi kazanç elde ediyorlar, sonra karşılığında araştırmanın sonucunu vermekten dahi kaçınıyorlar. Bu araştırmalara cevap verecek kadar saf insanlar var mı, merak ediyorum doğrusu. Yoksa sırtından para kazanacak kimse bulamayıp hayali raporları satarak mı para kazanıyorlar?
Türkiye eyvallah der
Dikkat çekmemesine olanak yoktu. O yüzden bir açıdan başarılı da sayılırdı. Basketbol Dünya Şampiyonası'nda saha kenarına verilen ''Turkey welcomes you'' reklamından söz ediyorum. Sanki her yenilginin ardından ''Türkiye eyvallah der'' diyordu. İşin hazin yanı, bunca paranın döküldüğü reklamı gerçekten yararlı kılabilecek bir fırsat da kaçırılmıştı. ABD'de artık, bir İnternet adresinin eşlik etmediği reklam yok gibi. Nedeni kısıtlı reklam alanı/süresinde söylenemeyecekleri söyleyebilmek için insanları bir İnternet sitesine çekmek. Gerçi bizim reklamcılarımızın yaptığı siteler aklıma gelince, belki de ucuz kurtulduk diyorum. O reklamın altına bir site adresi yazsaydık, doğru düzgün bir tanıtım sitesi yapabilecek miydik sanki?
Yazının Devamını Oku 1 Eylül 2002
Yaklaşan erken seçim, bilişim sektörünün başında kavak yelleri estirmeye başladı. Sektörün renkli simaları, milletvekili aday adayı olduklarını birer birer açıklamaya başladılar. Çoğunun söylemi aynı; ''Sektör adına gidiyorum. Bilişimi ve/veya İnternet'i milletin ve meclisinin gündemine sokacağım. Sektörün sorunlarına tepeden çözüm bulacağım. Eksik olan koordinasyonu sağlayacağım. vs... vs...''
Kendisine de milletvekili adayı olması için teklifte bulunulan Türkiye Bilişim Derneği Başkanı Rahmi Aktepe haftalık BT Haber dergisine verdiği demeçte, ''Daha fazla bilişimci Meclis'e girmeli'', diyor ve devam ediyor; ''Bilişimciler olarak hepimizin Türkiye'nin bilişim toplumuna taşınmasında önemli görevleri var. Bir bölümümüzün parlementoya taşınması bu görevlerin daha sağlıklı yerine getirilmesini sağlayacaktır''...
Sayın Rahmi Aktepe'nin milletvekili adayı olmasını gönülden destekliyorum. Hatta milletvekili seçilip Meclis'e girmesini de çok isterim. Ancak ''daha fazla bilişimci meclise girmeli'' ana fikirli demecine hiçbir şekilde katılmıyorum. Daha da ötesi, bir süredir bilişim sektörünün gündemine sızan bu ideolojiyi saçma buluyorum.
Millet Meclisi, adı üzerinde, milletin meclisidir, sektörlerin değil. Demokrasilerde halk meclisleri halkı temsil eder. Sektörleri ise kendi dernekleri, odaları temsil eder. Sektörü temsil etmek için millet meclisine temsilci sokmak hiçbir sektörün haddine değil. Zaten böyle birşeye ben ilk olarak bilişim sektöründe şahit oluyorum.
Siyaset sadece siyasetçilerin eline bırakılmayacak kadar ciddi bir iş. Siyaset yalnızca Meclis'te yapılmaz. Tam tersine gerçek siyaset Meclis'in dışında yapılır, sonuçları ve yankıları Meclis'e yansırsa sağlıklı bir demokratik işleyişten söz ediyor olabiliriz.
*
Türk bilişim sektörü ise Meclis'e temsilci gönderme yarışında. BilişimCumhuriyeti.com'un haberine göre İnternet'in Türkiye'deki öncülerinden Mustafa Akgül, CHP'den milletvekili adayı olmak üzere üniversitedeki görevinden istifa etmiş. İyi de Mustafa Akgül zaten yıllardır İnternet'le ilgili bilimsel faaliyet yapmaktan çok, İnternet'le ilgili siyaset yapıyordu. Üstelik yaptığı siyaset İnternet Kurulu'ndaki göreviyle siyasi otoriteye teslim oluncaya kadar, çok da başarılıydı. Hatta siyasi otoritenin oyuncağı haline gelen İnternet Kurulu'nda görev yaptığı süreç boyunca bile zaman zaman etkili siyasi çıkışlar yapmıştı. Şimdi, ''Sektörün değişik kesimlerinden temsilcilerin parlamentoda temsil edilmesinde büyük yarar görüyorum'', diyerek sistemin dümen suyuna iyice gireceğinin işaretlerini veriyor.
Milletvekili adayı olacağını açıklayan sektörün bir başka ismi ise Türk Telekom'un eski genel müdürü İbrahim Alptürk. Alptürk'ün söylemi de aynı, ''Sektör adına gidiyorum. Bu sektörü orada layıkıyla temsil etmek gerekiyor''... Bak, bak, bak... Türk Telekom Genel Müdürlüğü görevindeyken, TT-Net'i kullanarak gerçekleştirdiği rekabet ihlaliyle (Rekabet Kurumu kararıyla sabittir) İnternet sektöründeki şirketleri düşürdüğü zor durumları ne çabuk unutmuş da, sektörü temsil etmekten bahsediyor.
Bu yazdıklarıma bakıp, bilişimciler Meclis'e girmesin, milletvekili adayı olmasın anlamını çıkartmayın. Bilakis girsinler, daha da fazla sayıda girsinler. Ama bilişim sektörünün temsilcisi olmak gibi abes, İnternet'e sahip çıkmak gibi ulvi maskeler takmaya çalışmadan girsinler.
Girerlerse de, bilişim sektörü için değil, Türkiye'nin Bilgi Toplumu'na geçişini hızlandırmak için çalışsınlar. Meclis'te yıllardır bu uğurda çaba harcayan DSP milletvekili Prof. Dr. Ziya Aktaş'ı örnek alsınlar. Meclis'teki Ziya Aktaşların sayısının artması millet yararınadır, o sektörün bu sektörün temsilcilerinin sayısının artması değil...
Deli dahi Türkiye’de
Yazılım dünyasının solcu ideolojisi sayılabilecek Linux'un 12 dev adamı CeBIT Bilişim Avrasya kapsamında bu yıl birincisi düzenlenen Linux İstanbul etkinliğinde çeşitli konferans ve seminerler verecekler.
Önümüzdeki yıllarda gelenekselleşmesi ve her yıl düzenlenmesi beklenen Linux İstanbul etkinliklerine katılım, Linux'un ücretsiz ve açık yazılım kaynak kodu felsefesine uygun olarak tamamen serbest ve ücretsiz olacak.
Linux International Türkiye tarafından düzenlenen etkinliğe seminer vermek üzere gelen 12 Linux devi arasında renkli ve ilginç simalar bulunuyor.
Bunlardan en ünlüsü 'deli köpek' (maddog) lakabıyla nam salan, pazarlama ve organizasyon dahisi Jon Hall. Jon maddog Hall 3, 4, 5 ve 6 Eylül tarihlerinde birer konferans verecek.
Linux'a ilgi duyan ancak başlangıç seviyesinde olanlara 4 Eylül günü saat 14:45'te vereceği 'Linux 101' seminerini kaçırmamalarını tavsiye ederim.
Linux İstanbul'da konferans verecek bir başka ilginç isim ise Yufang Sun. Yufang Sun Çin'in resmi işletim sistemini geliştiren grubun başkanı.
Çin'in bu, dünyanın ilk ve tek resmi işletim sistemi, Linux işletim sistemi çekirdeği kullanılarak geliştirilmiş. Resmi işletim sisteminin geliştiricisi Yufang Sun 3 ve 5 Eylül günleri konferans verecek.
Ücretsiz bir ürünün en iyi nasıl pazarlanabileceği konusunda dünya literatürüne geçen Leslie Proctor'un konferanslarının da büyük ilgi göreceğini bekliyorum.
Free Standarts Group'un medya ve pazarlama iletişimi stratejisti Proctor 4 ve 5 Eylül tarihlerinde ''Açık Kaynak'ı pazarlama-Stratejik ve evrimsel bir perspektif'' başlıklı konferansı verecek.
www.tr.li.org
Bilişim’in zirvesine TBD damgası
CeBIT Bilişim ve Bilişim Zirvesi etkinliklerine her yıl olduğu gibi bu yıl da Türkiye Bilişim Derneği (TBD) Kurultayı büyük renk getirecek. Zaman zaman düşünürüm, TBD Kurultayları olmasa Bilişim'in bir bacağı topal kalır diye. Öyle görünüyor ki bu yıl TBD Kurultayı Bilişim'e her yıl olduğundan da fazla renk katacak. Bu yıl ana teması 'e.çözüm' olarak belirlenen TBD 19. Bilişim Kurultayı'nda hergün düzenlenecek sektörel çözüm oturumları ilgili bir bakanın açılış konuşmasıyla başlayacak.
Kurultay çerçevesinde 3 Eylül tarihinde Eğitimde e.Dönüşüm ve Taşımacılık ve Lojistik Sektörü e.çözüm etkinlikleri düzenlenecek. Eğitimde e.Dönüşüm etkinliğine Milli Eğitim Bakanı Necdet Tekin katılacak.
e.Türkiye çalışmalarının koordinatör örgütü olan TBD, 4 Eylül 2002 tarihinde bir gün boyunca e.Türkiye çalışmalarının gözden geçirilmesini sağlayacak. 'e.Türkiye' Çalışma Gruplarının temsilcilerinin, YTP Genel Başkanı İsmail Cem, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Başbakanlık Müsteşarı Füsun Koroğlu, Milletvekilleri Ziya Aktaş ve Emrehan Halıcı, Ali Talip Özdemir'in yer alacağı oturumlarda 'e.Türkiye' çalışmaları kamuoyuna açık, saydam bir ortamda tartışılacak. Aynı tarihde düzenlenecek Savunma Sektörü etkinliğinin açılışı Milli Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu tarafından yapılacak.
Bilişim Zirvesi'02 çerçevesinde 3-6 Eylül 2002 tarihinde İstanbul Beylikdüzü Kaya Otel Kongre Merkezi'nde Türkiye Bilişim Derneği tarafından düzenlenecek olan 19. Bilişim Kurultayı yönetim biçimlerini, siyasetçiyi, yöneten ve yönetilenleri değişime zorlayan bilişim teknolojilerini ve bilişim sistemlerini 'e.Çözüm' ana teması altında tartışmaya açacak. Kurultay kapsamında ayrıca e.Devlet ve e.Türkiye etkinlikleri de düzenlenecek. kurultay.tbd.org.tr
Umudumuz e.devlet
Bindik bir alamete, gidiyoruz bakalım, ya selamete ya garabete... Bu yılki CeBIT-Bilişim Fuarı'na, Bilişim Zirvesi'ne ve Türkiye Bilişim Derneği (TBD) Kurultayı'na damgasını çıkmaz mürekkeple vuran temanın 'e.devlet' olması rastlantı değil kuşkusuz.
Oysa Türkiye'de yaşayan tüm bireylerin kolay ve ucuz bir şekilde İnternet erişimine sahip olmasını hedefleyen e.Türkiye'nin ön planda olması gerekirdi. Ama yaşanan ekonomik kriz bilişim sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin boğazını iyice sıkmış durumda. Bilişim sektörü şirketleri, ekonomik krizden dolayı halka ve özel şirketlere satış yapamıyorlar. Bu ortamda devlet yani kamu, bilişim şirketlerine nefes aldıracak tek alıcı olarak boy gösteriyor. 'e.devlet'in bu kadar bağıra çağıra gündeme getirilmesinin ardında yatan tek neden bu.
Peki bu o kadar da kötü bir durum mu? Hayır. Türkiye'nin Bilişim Toplumu'na geçiş sürecince, yeniden çizilmekte olan dünya güçler haritasında iyi bir yüzölçümü yakalayabilmesi için e.devlet projelerinin de hayata geçirilmesi şart. Ancak hayata geçirilen e.devlet projelerinin kullanılabilmesi yani anlamlı olabilmesi için öncelikle e.Türkiye'nin gerçekleşmesi, yani herkesin kolayca ve ucuza çağdaş iletişim olanaklarından yararlanabiliyor olması lazım. Bilişim sektörü şirketlerimizin, yıllardır alıştıkları ve artık kanıksadıkları günü kurtarma çırpınışlarını, güçlü yarına bakış stratejileriyle desteklemeleri şart.
Yine de 'e.devlet'in gündeme gelişiyle yakalanan sinerjiyi boşa harcamamak gerekiyor. O yüzden TBD Kurultayı'ndaki e.devlet konulu etkinlikleri kaçırmayın derim. Ama daha da önemlisi 3 Eylül'de Türkiye Bilişim Vakfı ve Doğan Medya Grubu tarafından ev sahipliği üstlenilen 'e.Avrupa'ya doğru Türkiye' konferansını sakın ama sakın kaçırmayın.
www.tbd.org.tr
www.tbv.org.tr
Yazının Devamını Oku 25 Ağustos 2002
Yaklaşan <B>CeBIT-Bilişim Avrasya</B> fuarının düzenleyicisi <B>İnterpro</B> bu sene yepyeni bir uygulamaya imza atıyor. CeBIT-Bilişim fuarında 1500 metrekarelik bir alanda kurulucak e.devlet adasında, kamu kurumları bugüne kadar geliştirdikleri İnternet temelli hizmetlerini tanıtacaklar. E.devlet adasında stand kuracak kamu kuruluşlarının bir kısmı, stand alanlarının kirasını kendi bütçelerinden karşılarken, bir kısmı da özel sektörden iş ve çözüm ortaklarının sponsorluğuyla fuara katılıyorlar. İnterpro fuara katılan kamu kurumlarına, giderlerini azaltmaya yönelik kimi kolaylıklar da sunuyor.
Açıkçası fuara katılacak kamu kuruluşlarının, bir iki süper proje hariç, bu yıl sergileyecek fazla bir marifetleri olduğunu düşünmüyorum. Ama bu bir başlangıç. Bu yıl için kamu kuruluşlarının, fuar ziyaretçisi son kullanıcılara fazla bir şey sergilemesi şart değil. Bu yılki fuarın, daha çok kamu ile özel sektörü bir araya getirmeye yönelik çöpçatan rolünü oynamasını bekliyorum. Bu da az buz değil. Bence çok büyük bir adım ve e.devlet yolunda verilecek cesur kararlara çok büyük bir teşvik...
O yüzden e.devlet adasını ben bu yıl pembe bir hoşgörü gözlüğüyle gezeceğim. Size de tavsiye ederim. Ama peşinen söyleyeyim, önümüzdeki yıl hoşgörü gözlüğünü herkes çıkartmış olacak. Kamu kuruluşlarının ve onlara ürün satacak özel şirketlerin önünde koca bir yıl olacak. Bilişim fuarındaki yeni uygulamanın sunduğu fırsatları değerlendirmek için önlerinde koca bir yıl var. Eğer önümüzdeki yıl CeBIT-Bilişim fuarında, e.devlet adasında dişe dokunur en az 20 proje görmezsek, özel şirketler ve kamu kurumları bu seneki çöpçatanlığı sadece gönül eğlemek için kullanmışlar deme hakkımız olacak.
E.Türkiye e.devletin muhabbet tellálı
Eski ve kronik bir hataya yeniden düştük ve dereyi görmeden paçayı sıvayıverdik. Hem dereye kadar bacaklarımızı otlar daladı, hem de''Yahu bu dereyi, bundan böyle biz her gün geçeceğiz. Paçayı sıvayacağımıza bir köprü yapsak'' diyerek dereye kadar olan yolda köprü planı yapma fırsatını kaçırdık''.
E.Türkiye; Türkiye sınırları dahilinde yaşayan herkesin İnternet'e erişiminin sağlanmasına yönelik eylem planına verilen isim. E.devlet ise kamu kurumlarının verdikleri hizmet ve servisleri İnternet üzerine taşıyarak verimlilik, kolaylık ve şeffaflık sağlaması. Yani önce E.Türkiye olmalı ki, e.devletin bir anlamı olsun. Yoksa yanlızca az sayıda vatandaşın İnternet'e bağlanma olanağı bulabildiği bir ülkede, devlet hizmetleri İnternet üzerinden verilse ne olur, verilmese ne olur?
Aynı hataya Milli Eğitim Bakanlığı'nın çuvalladığı ve alınan milyonlarca dolarlık krediyi heba ettiği Bilgisiyar Destekli Eğitim (BDE) projesinde de düşmüştük. Bilişim sektörümüzün güzide şirketleri düzgün yürütülen bir projeyle pazarı inanılmaz ölçüde büyütebilecek bu fırsatı, okullara birkaç bin bilgisayar satabilmek uğruna gözleri faltaşı gibi kapalı tepme yolunu seçmişlerdi. Öncelik tüm okulları İnternet'e bağlamaya verilmesi gerekirken, okullara bilgisayar satılmasına verilmiş, ve üç yılda eskiyen kişisel bilgisayar teknolojisine yatırım yapılarak okullar bilgisayar çöplüğüne dönüştürülmüştü.
Korkarım ki yine öyle oluyor. E.Türkiye'ye verilmesi gereken öncelik, özel şirketlerin günü kurtarma endişeleriyle e.devlet'e veriliyor. Neyse ki e.devlette durum BDE'den biraz farklı. Yapılan yatırım içeriğe yapılıyor olduğundan, e.Türkiye eylem planıyla paralel olarak yapılmasında fazla sakınca yok. Yeter ki projeler günü kurtarmak amacıyla değil Türkiye'nin geleceğine yapılan birer yatırım olarak planlansınlar. Ve e.Türkiye, e.devlet'in önünde koşsun...
Geçen hafta notu: Geçen haftaki yazımın ardından Köylünün Milenyum Çilesi başlıklı bir e.mesaj aldım. İlgilenenlerpekiyi.com/ milenyumcilesi.htm adresinden okuyabilir.
Kağıt ekranlar geliyor
Elektronik kağıt olarak da adlandırılan elastik ekranlar günlük yaşama girmek üzere
1995'den beri hemen hemen her yıl en az bir kere yazdım. Kağıt gibi kıvrılıp, bükülebilir özellikte ekranlar yakın bir gelecekte yaşantımıza girecek dedim. Teknolojisinin bulunduğunu ancak kitlesel üretime geçişi ekonomik kılacak şekilde geliştirilmesi gerektiğini belirttim. Elektronik kağıt, teorik olarak ağaç cesedi olan kağıda olan bağımlılıkları birkaç nesil içinde yok edecek ve kültür için çevre katliamı yapmak zorunda kalmayacağız diyerek ölü ağaç fetişistlerinin şimşeklerini üzerime çektim.
Ben bunları yazdıkça, kağıt ekran teknolojisi de gelişti ve son olarak Toshiba geçtiğimiz mayıs ayında dünyanın ilk büyük, renkli, elastik sıvı kristal ekranını (LCD) ürettiğini açıkladı. Araya çok yoğun bir gündem girdi ve bu müjdeyi gazete sayfasına taşımakta geciktim. İngiliz PC Format dergisinin ağustos sayısındaki haberi görünce, geç kalmak hiç yapmamaktan iyidir dedim. Toshiba'nın ürettiği elastik ekran yanlızca 0.4 mm kalınlığında ve 20 gram ağırlığında. Kıvrıldığında 10 santim yarıçapında bir rulo haline geliyor. Araştırmacıların nihai hedefi birkaç santim çapında rulo yapılabilen, hatta katlanabilir ekranlar üretmek.
Elastik ekran üretmede Toshiba'nın kullandığı teknoloji mikroskobik incelikte bir cam tabaka üzerine yerleştirilen özel transistörlerin elastik bir film tabakasıyla kaplanmasına dayanıyor.
Elastik ekranların geliştirilmesi yönünde yapılan diğer araştırmalarda ise farklı bir yaklaşım kullanılıyor. Bu yaklaşımda transistörler direkt elastik bir film tabakasının üzerinde oluşturuluyor. Bu ikinci teknoloji üretim için aşırı düşük ısılar gerektirirken, Toshiba'nın teknolojisinde üretim normal oda sıcaklıklarında yapılabiliyor. Bu da maliyeti düşürüyor.
www.toshiba.com
Kağıt ekranlar ne işe yarayacak?
Teknoloji son aşamasına geldiğinde yanınızda bir dergi gibi taşıyacağınız ekranı, cep telefonunuza bağlayarak dilediğiniz gazeteyi, dergiyi, kitabı okumak üzere kullanabileceksiniz. Böylece gazete, dergi ve kitaplar çok ucuzlayacak, hatta büyük bir bölümü ücretsiz olacak.
Ekranlar kazandıkları elastikiyetle giyilebilir olacak. Üzerinize giydiğiniz tişörtten naklen maç yayını gösterebilecek, renk ve desenini sürekli değiştirebilecek, bir klavye aracılığıyla alt yazı geçebileceksiniz.
Elastik ekranlardan yapılan kaplama malzemelerinin kullanıldığı, istendiğinde renk ve desen değiştiren mobilyalara sahip olabileceksiniz.
Taşınabilir bilgisayarınız da artık bir dergi kadar hafif ve esnek olacak.
Karvizitinizde, şirketinizle ilgili video görüntüler gösterebileceksiniz.
Dizüstünde cepsiz cep
Cep telefonunuzla dizüstü bilgisayarınızı konuşturup, GPRS ile İnternet bağlanıtısı yapmaya kalkıştınız mı? Ben kalkıştım ve her seferinde bir sürü ayarla boğuşmak zorunda kaldım ve bazı modellerde asla başarılı olamadım da... Novatel Wireless'ın Türkiye distribütörü olan Yaman Bilişim tarafından yakında piyasaya sürülecek olan Merlin GPRS modemler ayarlarla boğuşmak sorununu tamamen ortadan kaldırmasa da oldukça kolaylaştırıyor. Türkiye'deki mevcut dört GSM şebekesinde denenen ve sorunsuz, yüksek performansla çalıştığı tespit edilen Merlin G201 GPRS modem, dizüstü ya da avuçiçi bilgisayarların PCMCIA yuvalarına takılarak çalışıyor ve 53.6 kbps GPRS bağlantı hızı sağlamasının yanı sıra, uygun bir kulaklık/mikrofon setiyle GSM telefonu olarak da kullanılabiliyor.
www.nvtl.com
www.yaman.com.tr
Cepler plajlara taştı
Yoksa biçlere mi demeliydim. Sayın Doğan Hızlan bir yazısında ''plaj''ın da aslında yabancı kökenli bir kelime olduğundan yola çıkarak acaba ''beach'' de Türkçemize girdi mi diye sormuştu. Bence hálá ''beach'' diye yazma ihtiyacı duyuyorsak girmemiş demektir. Yok eğer ''biç'' diye yazabiliyorsak Türkçeleşmiştir. Ama o zaman da başka bir sorun ortaya çıkıyor; Türkçeleşen ''biç''in, ''sun of a beach''in biçi olduğunu nasıl anlayacağız.
Neyse konumuz ''cep''lerin plajıydı, ona dönelim. Simens'in gezgin bölümü, yani Siemens Mobile, adındaki ''gezgin''e uyup kendini plajlara attı, eğlence ve şıklığı ön planda tutan M50 modelini plajlarda tanıtmaya başladı. Siemens'in uğradığı plajlarda kurulan itiraf kabinlerine giren tatilciler en yaratıcı, en ilginç ve en eğlenceli itirafı yaparak hediye kazanıyorlar.
Siemens itiraf kabini 27-28 Ağustos'ta Bodrum Bitez, 30-31 Ağustos'ta Çeşme Ilıca, 2-3 Eylül'de ise Ayvalık Sarımsaklı plajlarında olacak.
www.siemens.com.tr
Türk dilinin İnternet kalesi
İnternet'te Türk dili ve kültürüne sahip çıkan sağlam bir kale olduğunu biliyor muydunuz? Ahmet Çelebi tarafından tam üç yıldır yayınlanan Türk Dili ve Kültürü Dergisi'nin Ağustos 2002 sayısında birbirinden ilginç makale, deneme, eleştiri, öykü, şiir ve tanıtım yazısı yayınlanıyor. Çetin Altan'ın 'Sürrealist ve sanal bir politika', Sevim Gündüz'ün 'Hababam Rıfat debabam Ilgaz üstüne çeşitlemeler', Celal Üster'in 'Elma dersem çık', Yağmur Atsız'ın 'Nasıl yazsak? Yahut Yahya Kemal'de buluşmak' başlıklı yazıları zengin içeriğin yanlızca bir bölümü. TDvK'da Türkiye'nin yedi hárikasını belirlemek üzere bir soruşturma da başlatılmış.
www.turkdilivekulturu. com
Yazının Devamını Oku