Monako’da taban AKP tulum Yeni Türkiye

Erken seçimin erken atmosferini yerinde inceleyip, yazmak üzere gazetede kim var kim yok, hepsi Türkiye'nin dört bir yanına dağılınca kendimi yanlız hissettim.

Ben de bir yerlere gidip seçim havasını koklayayım, seçim havası çalayım dedim ama sonra aklım kesmedi. Boğaziçi Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi Bölümü mezunu olduğumdan Türkiye siyaseti bana ''extra large'', ekstra larj... Türkiye'deki siyasi atmosfer üzerine iki çift laf etmek mi, haşa... Beni bozar.

Bu yüzden hazır gazetede kimse kalmamış; çay ocağı bile boşalmış, seçim turuna çıkmayanlar tatile çıkıp plajlara otağ kurmuşken, ben de bir geceliğine Monako'ya kadar uzanayım dedim.

Monako ufacık, tek şehirden oluşan bir devlet. 32 binlik nüfusun yalnızca yüzde 16'sı gerçek Monakolu (Monegask), yüzde 30'u Monako vatandaşı. Gerisi, vergi cenneti Monaco'yu ikamet adresi olarak seçmiş yabancılar.

Zar zor yakaladığım ilk Monakoluya erken seçimlerle ilgili düşündüklerini sordum. ''Yaşasın prens, yaşasın monarşi'', dedi. Kişi başına 25 bin dolar düşen milli gelirlerini gelmiş geçmiş prenslerine borçlu olduklarını, vergi ve oy verecekleri bir demokrasi yerine her ikisini de vermeyecekleri bir prensliği tercih ettiklerini anlattı. Sonra da sormaya başladı, ''Kürtçe sorununu çözdünüz mü? Apo'yu asacak mısınız? Bu ekonomik krizle, Avrupa'ya girmeyi nasıl aklınızdan geçirirsiniz?''

Hoop, ağır ol dedim, ''Burada gazeteci benim, soruları ben sorarım'':

- Avrupa Birliği'ne üye değilsiniz ama Fransa ile aranızda sınır ve gümrük kapısı yok. Avrupa Para Birliği'ne üye değilsiniz ama Euro kullanıyorsunuz. Ne iş?

- İnce iş. Kağıt para kadar ince. Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.

Bırakınız alalım

Türkiye'ye döner dönmez acı haberi aldım. Ecevit için Başbakanlık'a ve İstanbul Harp Akademileri'ne yapılmaya başlanan asansörler değildi bu acı haber. Eğer biz medeniyetten bir nebze nasibini almış bir toplum olsak, bu asansörlerin daha binalar inşa edilirken düşünülmüş olması gerekirdi. Ama biz beyin kıvrımlarımızdaki mimari sakatlıklar sonucunda, evlerinde yaşamaya mahkum edilmiş sakatlar ordusu yaratmış bir toplumuz. Türkiye'ye varır varmaz içine düştüğüm karamsarlığın nedeni, inşasına başlanan asansörlerin, engellilere karşı sergilediğimiz toplumsal ihmalkarlığın yeni bir kanıtı olması da değildi...

Aldığım kara haber Devlet Malzeme Ofisi'nce (DMO) açılmış bir ihale ile ilgiliydi. Ben bu satırları yazarken henüz yapılmamış, siz okurken büyük bir olasılıkla sonuçlanmış olacak bu ihale, 2 trilyonluk ilk alımı olan dev bir ihaleydi. İhale şartnamesinin daha ilk maddesinde iki firmanın ismi anılıyordu; ''(...) web ortamında çalışan, veri tabanı temelli, Oracle veya SAP Kurumsal Kaynak Planlama (KKP-ERP) yazılımları kapsamında bulunan; satın alma, satış-pazarlama, malzeme-depo yönetimi ve finansal iş ve işlemlerimizle ilgili yazılımlar (...) satın alınacaktır''.

İşin uzmanları ihale şartnamesinin, ihaleyi ancak yabancı yazılımlar kullanacak sistem entegretörlerinin kazanabileceği şekilde yazıldığını iddia ediyorlardı. Türkiye'nin resmi kurumlarınca Türk yazılımcıların yüzüne kapatılan ne ilk, ne de sonuncu kapıydı bu. İhaleyle ilgili gelişmeleri turk.internet.com'dan takip edebilirsiniz.

Özürlü ve özlü not: Son birkaç haftaki yazılarımla ilgili, yazıların tarafları ve okurlarla yoğun bir etkileşim içine girmiş buldum kendimi. Bu etkileşimden çıkan bazı fikirleri gelecek yazılarımda tüm okurlarla paylaşacağım. Şimdilik bir düzeltme ile yetineyim; İki hafta önce yayınlanan 'Vagondaki inek, çayırdaki inek, biz trene binek' başlıklı yazımda Sayın Ertuğrul Çepni'nin soyadı yanlışlıkla Çeşni olarak geçmiş. Düzeltir, özür dilerim.


Akıllı otomobile bindim


Binbir yeni marifeti olan akıllı otomobili, Üçüncü Kuşak (3K) mobil telefon şebekesine sahip Avrupa'nın ilk ülkesi olan Monako'da test eden ve bir devrimin başlangıcına şahit olan şanslı birkaç gazeteciden biriydim.


Öyle anlar vardır ki, dünya tarihinde çok önemli dönüm noktalarından biridir. Ah keşke böyle bir ana tanık olsam dersiniz. Sonra bir gün hayaliniz gerçek olur ve kendinizi bir devrimin tam ortasında bulursunuz ama farkında değilsinizdir.

Benzer bir durum Monako'da başıma geldi. Üçüncü Kuşak (3K) mobil telefon teknolojisine sahip dünyanın ilk akıllı otomobiline binerken, yaşamakta olduğum anın önemini o an için kavrayamamıştım. Benden biraz önce Prens Albert'in test için bindiği otomobile doğru yürürken ne dizlerim titredi, ne kalp atışlarım hızlandı, ne de ensemi ter bastı.

S sınıfı lüks Mercedes'in ön koltuğuna ben, arka koltuğuna CNN Türk'ten Bora Balar kuruldu. Arka koltukta büyükçe bir ekran, ön koltukta biraz daha küçük bir ekran bizi karşıladı. Arkada yolculuk edenlerin sürücüye göre çok daha serbest olmalarından dolayı, arka koltuktaki ekranın fonksiyonları çok daha zengin tutulmuştu.

Otomobilin içinde evsahibi olarak, tüm davetliler gibi bizi de, Daimler-Chrysler Almanya'dan proje yöneticisi Burak Bozkurt karşıladı. Yola çıkmadan önce Siemens tarafından kurulan Monako 3K mobil telefon şebekesiyle bağlantı kurduk. Java tabanlı bir işletim sistemiyle çalışan bilgisayara güzergahımızı girdik. Ekrana yol üstündeki canlı yayın yapan İnternet kameralarının listesi geldi. Biriyle bağlantı kurup, yolumuz üzerindeki kavşağın canlı video görüntüsünü seyrederek, trafiği kontrol ettik. Yola çıkıp, hızımız 6 km'yi aşınca, sürücünün dikkatinin dağılmaması için İnternet kamera bağlantısı otomatik olarak devre dışı kaldı.

Arkada Bora, İnternet üzerinden ABD'deki bir radyo istasyonuna bağlandı. Monako yollarında ABD'den yayın yapan radyo kanalını dinlemeye başladık. Bu arada öndeki ekran güzergahımız üzerindeki yolların trafik durumunu sürekli güncelleyerek ekrana getiriyordu. Bir başka servisle bağlantı kurup varış noktamızın yakınındaki otoparkların doluluk oranı hakkında bilgi aldık.

Bu arada Bora radyodan yayınlanan müziği sevmemiş olacak ki, video seyretmeye başladı. Otomobil seyir halindeyken video görüntüler ön ekrana gelmediğinden itiraz ettim. Başka bir bilgi bankasına bağlanıp, sesli roman dinlemeye başladık.

Test sürüşü bitip otomobilden indiğimizde hem dizlerim titriyordu, hem kalp atışlarım hızlanmıştı, hem de sırtım terden sucuk gibi olmuştu. 10 dakikalık bu kısa sürüşle, birkaç yıla kadar yaşantımıza girecek çok büyük bir teknolojik devrimin dünya prömiyerine tanık olmuştuk.

3K’nın marifetleri

Çok hızlı ve kesintisiz mobil İnternet bağlantısı.

Görüntülü telefon görüşmesi.

İnternet üzerinde başkalarıyla oyun oynama.

Dünyanın her yerindeki radyo istasyonlarını dinleyebilme.

Video ve ses bankalarına bağlantı.


3K telefon şebekesi üzerinden en yakındaki servis istasyonu ile bağlantı kuruyor. Oto bilgisayarı bağlantı halinde olduğu servis bilgisayarına otomobilin o andaki durumu hakkında tüm bilgileri geçiyor. Servisteki yetkili bilgisayarına gelen verilere bakarak, oto sürücüsüne öneriler gönderiyor. Örneğin fren balatası çok eskimiş hemen servise gelin, ya da yağınız azalmış en yakın benzin istasyonuna uğrayın diyebiliyor.

E.posta alıp, gönderme.

Güzergah çıkartma, anlık trafik bilgisine göre güzergah değiştirme, trafik kameralarına bağlantı, boş otopark bulma.
Yazarın Tüm Yazıları