Yonca Tokbaş - Kelebek

Tuz Gölü canavarları

30 Temmuz 2013
Hayatta aklıma gelmezdi, hem de hiç!

Hani durduk yerde kalkıp gidip Tuz Gölü’nün üzerinde koşmayı bırakın, yanından geçer miydim bilmiyorum.
Bu yazıyı okuyan kaç kişi Tuz Gölü’ne gitmiştir ki?
Eğer Powerade Runfire Cappadocia Ultra Maratonu olmasa, yemin ederim, benim de aklıma gelmezdi. Dahası, Nilfisk Türkiye eğer TOG’lu gençler için bağış yapmamış olsa, bu yarışa gider miydim ondan bile emin değilim.
Onlar bağış sözü verdi de öyle gittim. İyi ki gitmişim!
Hayatımın en acayip deneyimlerinden birini daha ruhuma yedirdim. Belki arkadaşlarla öylesine gitmiş olsaydık mesela, aramızda “Ya abi deli misin, ne işimiz var kurumuş gölün üzerinde, boş versene ya. Batarız filan, ben gelmem!” gibi konuşmalar yapardık.
Boş bakardık o sonsuz beyazlığa belki. Yaşamazdık tuz üstüne koşma duygusunu. Oysa Runfire çılgın bir rota çıkarmış. Her şey düşünülmüş.
Tuz Gölü kurumuş, tuzdan bir çöl olmuş sonsuzluğa uzanan. Bembeyaz bir tuz çölünün üstündeyiz, şaşkınca bakınıyoruz göle.

Yazının Devamını Oku

Kendinle baş başa kaldın mı hiç?

27 Temmuz 2013
Öyle bir yer düşün ki, seni kimse arayamıyor.

Kimse sana ıvır zıvır için ulaşamıyor. Çünkü telefon çoğu zaman çekmiyor. 3G olmayınca internet de olamıyor. Olsa da zaten telefonun şarjı çok önemli. Gereksiz kullanamazsın.
Sessizlik içindesin. Doğanın sesi var sadece. Kuş sesleri, cırcır böcekleri senfonisi. Güneşin renkleri bitiyor, ay doğuyor.
Doğadan başka seni zorlayan bi şeycik yok. Ki bence doğa bile azmini görünce sana kucak açıyor. En zor anında bir güzel esintiyle serinletiyor veya şekline bakıp hayaller kuracak olduğun birkaç bulut bitiveriyor önünde.
Bir tek kafan, ruhun, duyguların zorlar seni.
Kendinle arkadaş olman lazım. Kendini sevmeyi öğrenmen, sevmeyi bilmen lazım. Kendini sevmeyi istemen lazım.
Kafan, gönlün, bedenin ve sen baş başasın. Kendinlesin.
Etrafın güzel insan dolu. Diller, renkler, cinsiyetler önemini yitiriyor bu ortamda. Bayılıyorum buna.

Yazının Devamını Oku

Çadırdan bildiriyorum, kesin bilgi

22 Temmuz 2013
Uçhisar’dayım.

Keçi kılından olma çadırların içinde. Doğanın göbeğinde.
Şu an cayır cayır yanıyoruz sıcaktan.
Powerade’in ana sponsorluğunu yaptığı RunFire Cappadocia Ultra Maratonu’nda altı gün koşmak için geldim.
Ultra Maraton nedir biliyor musunuz?
Şöyle anlatayım;
Maraton, 42 km 195 metre koşmak demek.
Ultra Maraton ise 42 km’den de uzun koşunca olan şey demek. Çok uzun bir şey yani.

Yazının Devamını Oku

Üniversite gençliği mi dediniz?

19 Temmuz 2013
22 Şubat 2013’de bu köşede şöyle yazmışım: “Üniversitede okuyan tanıdık genç var mı?

Türkiye’de 12,5 milyon 15-24 yaş arası genç yaşıyor. Nüfusumuzun yüzde 18’i genç.Bütün gençler öğrenci mi peki? 
Hayır! 
Sadece yüzde 30’u okuyor. Yüzde 30’u çalışıyor.
Yüzde 40’ı ne okuyor ne de çalışıyor.
Yani okuyacak yaştalar; ama okuyamıyorlar.
Siz o yaşta olsanız bu çaresizlikten nasıl çıkardınız?
Son dört senedir iç göçün yüzde 45’ini gençler oluşturuyor. Genç işsizliği, yetişkin işsizliğinin en az iki katı.

Yazının Devamını Oku

Maviyle yeşilin aşkı

15 Temmuz 2013
Göçek kıyıları bir başka cennet.

Sadece bir nefes alsanız ömrünüz uzar.
Yüzerken yanınıza sessiz sedasız bir Caretta geliyor mesela.
Kafasını uzatıyor size.
Şaşkınlık geçip de göz göze gelince; gülümsüyorsunuz.
Tipi çok komik çünkü; afacanca bakıyor size.
Caretta kardeş iki nefes alıp dalıp gidiyor derinlere. Çırpınıyorsunuz bir daha görmek için ama nafile. Bir kere gördüğünüze şükür.
Oysa üç sabahın üçünde de yanımızda uyudu uyandı Caretta kardeş. Her seferinde 100 bin kere şükrettim gördüğüme.

Yazının Devamını Oku

Közlenmeye hazırlanıyorum

13 Temmuz 2013
Hayatta aklıma bir gün Facebook’tan süper anlamlı bir teklif geleceği gelmezdi, ama oldu.

Nilfisk isimli temizlik makineleri üretip satan Danimarkalı bir şirket, beni Facebook’tan buldu. Hayatımda ilk defa duyuyorum adını Nilfisk’in. 1906 yılında temizlik makineleri üretmek için Danimarka’da kurulmuş bir firmaymış. Hani sokakları süpüren, temizleyen süpürgeler var ya, işte onları üretiyorlarmış.
Neyse.
Nilfisk’ten Arzu Eryüce bana şahane bir teklifte bulundu, seve seve kabul ettim.
Bu sefer de Kapadokya yollarına düşüyor ve koşa koşa közlenmeye hazırlanıyorum.
Biber gazını yiyip yandıktan sonra her şey vız gelir oldu, hele de amaç güzel gençler olduktan sonra...
20-27 Temmuz’da Runfire Cappadocia ultra maratonunda 6 günde yaklaşık 100-120 km’yi Nilfisk’in 200 genç için bağış yapacağı TOG adına koşmaya gidiyorum.
Süper hazırlanamadım, azıcık arızalandımdı bu ara ama yavaş yavaş da olsa denerim ben...

Yazının Devamını Oku

Sol bileğimdeki zeytin dalı

8 Temmuz 2013
Sol el bileğimin iç kısmında bir zeytin dalı var.

Zeytin dalı dövmesi.
Büyük bir dövme değil. Anlamının büyüklüğü yeter bana.
Zeytin dalımda, çocuklarımı simgeleyen iki adet zeytin var.
Ne zaman başım sıkışsa, içim daralsa, korksam, üzülsem, hayalsiz kalsam, haksızlığa uğrasam, gereksiz öfkeye denk gelsem/kapılsam; hemen sağ elimle sol bileğimdeki zeytin dalıma sarılıyorum.
Sımsıkı sarıp sarmalıyorum zeytinimi...
Zeytin ağacı benim ölüm korkumu yenmeme yardımcı olan, ömrümü uzatan ağaç.Kendimi bir zeytin ağacı gibi gördüğüm günden beri, hayatım değişti.
Gerçekten!

Yazının Devamını Oku

Eşitlik Kardeşlik Özgürlük

6 Temmuz 2013
Fransız İhtilali’ni yıllarca okuduk anladık ama; şu üç kelimenin -eşitlik, kardeşlik, özgürlük- derin anlamını esas Gezi Parkı öncesi ve Gezi Parkı sonrası olanlar sayesinde anladığımızı düşünüyorum.

Mısır dahil.
Yonca
“özgür”

Mısır’da darbe

Mısır’da darbe olmasını ve basının bunu anında bunca saat vermesini içerleyerek izledim. Kendi işlerimizle ilgili ilgi ve hassasiyeti de aynı hızda görebilmeyi isterdim şahsen.Öte yandan 2013 yılında hâlâ daha Mısır’da “darbe” olması üzücü. Darbenin kelimesini bile kullanamadığımız, kelimenin unutulduğu, arkeolojik bilgi olduğu günlere hasretle...
Yonca
“arbede”

Durduk yerde

Yazının Devamını Oku