Yonca Tokbaş - Kelebek

Bir gün bu konuda tek bir satır yazamamak umuduyla

19 Şubat 2016
Terör, terörist, bomba, pusu, savaş, yaralı, kayıp kelimelerinin sözlüklerimizden silinebildiği...

Hiçbir canlının öldürülmediği...
Ve üzüntüyle yazılan yazıların, yaza yaza bir yere varamadığı için çaresizlikten klişeleşemediği günlere özlemle...
Yonca 
“boş”

THY-Emirates

Ne kadar çok seyahat ettiğimi, daha doğrusu ailecek ne kadar çok seyahat ettiğimizi anlatamayacağım.
Çocuklarımız gözlerini neredeyse havada açtı.

Yazının Devamını Oku

Van’dan Edirne’ye

14 Şubat 2016
Van’dan Edirne’ye, Urfa’dan Antalya’ya Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı sayesinde binlerce çocuğun eğitimine katkı sağlamışım.

Türkiye’nin bir ucundan öteki ucuna kadar ne çok çocuğa ulaşıyoruz, ne inanılmaz bir histir bu, anlatamam.
Adım Adım’dan arkadaşlarımla topladığımız bağışlarla öğrenim birimlerinin açılmasına, işletme giderlerinin karşılanmasına, bir yılda binlerce çocuğun eğitim almasına katkı sağlayanlardan sadece biriyim.
Hafta sonu oğlumla birlikte Dubai’den atladık uçağa ve Edirne’ye gittik.
İşletme giderleri Adım Adım koşucularının bağışlarıyla karşılanan TEGV Edirne Öğrenim Birimi’ni ziyarete. Çocuklarla zaman geçirip yaptığımız ufacık katkının nasıl ete kemiğe büründüğünü gözlerimizle görmeye...
Küçücük bir konak. İçinde rengarenk özgür ve mutlu bir dünya. Kapıdan giren her çocuğu özenle karşılayan gönüllüler ve yüzlerinde yine o tanıdık gülümseme. Yaptığı işten tatmin olan, severek yapan insanlarda var o ifade.
Ve Urfa’da, Van’da, Antalya’da, İstanbul’da, Edirne’de her nereye gittiysem TEGV birimlerine, hep o aynı mutlu, ışıl ışıl gözler.
Edirne’deki o küçücük birimde 27 aktif gönüllü çalışıyor. Halen 80 kişilik başvuran da eğitimlerini tamamlayıp aktif rol almaya hazırlanıyorlar.

Yazının Devamını Oku

Çamaşır suyu

4 Şubat 2016
Uçaktan İstanbul’a indiğim anda, keskin bir çamaşır suyu kokusu.

Gözlerim yanıyor.
Tuvaletler iyice beter.
Hani otobüs veya trenlerde acil durumda camı kırmak için minik çekiçler vardır ya, bulsam camı kırıp nefes alacağım.
Nefesim kesiliyor.
Hayır, alerjik değilim. Hayır, ciğerlerim de dağlar kadar güçlü.
O yoğun kokudan kaçmak istiyorum. Etrafıma bakıyorum başka fark eden, rahatsız olan var mı diye. Yok.
Alanda çalışanların hepsi sürekli bu kokuyu içine çekiyor.

Yazının Devamını Oku

Eyyyy müzik ben sensiz ne yaparım!

28 Ocak 2016
Ağlamak için, gülmek için, ilham almak için, bunalımın dibine düşmek için, bunalımdan çıkmak için, yazmak için, susmak veya bağırmak için müzikle yaşıyorum.

Bazen herkesten sakladığım bir utancımı, o şarkı söylüyor herkese.
İçimde tutsam tutamam ama tutmak zorundayım ya toplumsal acayiplikler yüzünden bazen, işte aslında o şarkı ortaya koyuyor beni.
Havalanıyorum.
İçimde kalsa “ya ölücem, ya patlatıcam bi tane” dediğim şey, yumuşuyor o sesle.
Kızım sordu “bu ne tarz müzik?” diye, “bilmiyorum, çok seviyorum, dinliyorum” dedim.
Sevince dinliyorsun, sevmeyince dinleyemiyorsun o müziği zaten.
Bu ara kalp atışlarını duyuyorum yapılan müziklerin sanki. İçimdeki ölüyü diriltiyorlar.

Yazının Devamını Oku

İyi haberler bilançosu

7 Ocak 2016
Geçen koca bir sene boyunca üzüntülerle dayak yedik.

Acıların arasında güzel bir şeyler de oldu elbet. Gülmeye utandık. Umutlanmaya hâl bulamadık. Gözümüz kör oldu neşeli haberlere. Ayıp geldi sürekli bir şeyler. Gizli gizli sevindik.
Eğer bunca felaket içinde bile 2015 yılında iyi bir şeyler de yapılabilmişse, en kötü günde bile ülkede çabalayan birileri azimle çalışmaya devam ettiyse... Yine yapabiliriz diye iyi haberler bilançosu yazmak istedim size.
Bu yıl bize ne planlarsa planlasın, bilin ki o sırada bir yerlerde basının “gündem” yüzünden yer veremediği mutlu ve umutlu bir şeyler de oluyor.

1723 çocuk

Mobil Oil Türkiye çalışanlarına, başındaki canım eski patronum duyarlı insan Michel Gouzerh’e TEGV’e 3 senedir tutarlı bir şekilde yaptıkları bağışlarla 1723 çocuğun hayatını değiştirmeye katkı sağladıkları için teşekkür ederim.
TEGV’i anlattığımda çok etkilenmişti Michel. Dahası yaptıkları bağışın nelere kadir olduğunu görmek için atlayıp Van’a gitmiştik.
“Yonca biz ne

Yazının Devamını Oku

Hayat kısa, kuşlar uçuyor

30 Aralık 2015
Yaralarımı seviyorum. Hikayeleri var her birinin.

Birine bakınca yüzüm kızarıyor, öbürüne bakarken kahkaha atasım geliyor, bir diğerine bakarken ürperiyorum, gözlerim doluyor bazen.
Onlardan geriye yazılacak kısa hikayelerim var.
Bizi büyüten masallar gibi...
2015’de de ayıptır söylemesi 5 bin kilometre koşmuşum.
E çok da düştüm. Yeni izlerim oldu yani.
Anadolu’nun taşından toprağından, dalından dikeninden... Aşktan...
Birilerinde, bi yerlerde iz de bırakmış olabilirim. Acıtmadım umarım.

Yazının Devamını Oku

İnternette hayat

17 Aralık 2015
İnternette yaşayanlar, herkesi her şeyden anında haberdar sanıyor aslında.

Bu birinci durum.
Varsayım şu; e sen de ekran başındasın, nasıl haberin olmaz?
Veya, senin işinin parçası bu, haberin olmak zorunda.
Haberin varsa -ki olmalı- bunu da belli et, tavrını koy, tarafını belli et.
İnanılmaz bir baskı.
Yani sanki bütün memleket her şeyi Twitter, Facebook ve Instagram’dan takip ediyor. Etmeyen yok.
Oysa hiç öyle değil. Bunu ilk Gezi zamanı fark etmiştim. Orada neler olduğundan hiç haberi olmayan ne çok taksiciye denk gelmiştim. Şaşıp kalmıştım haberdar olmamalarından.

Yazının Devamını Oku

Air su demekmiş

10 Aralık 2015
Endonezya dilinde yani. Bunu da Ayşegül Dinçkök sayesinde öğrendim.

Endonezya dilinde yani.
Bunu da Ayşegül Dinçkök sayesinde öğrendim.
Derin Tutku Air Ayşegül Dinçkök’ün Endonezya’nın Batı Papua bölgesindeki Raja Ampat ve Güney Sulawesi’de çekmiş olduğu sualtı fotoğraflarından oluşan ikinci sergisi. Ben sosyal medyadan takip edebildim sergiyi. Eğer İstanbul’da olsaydım kaçırmazdım.
“Mercan Üçgeni” denilen o eşsiz sualtı dünyasını fotoğraflamış Ayşegül Dinçkök bu defa. Amacı da tüm insanları bakmaya değil görmeye ve farkında olmaya davet etmek. Doğa muhteşem ve bir o kadar da kırılgan aslında. Küresel ısınma, insan kullanımı ve avcılık baskısı yüzünden deniz canlılarının kitlesel olarak yok olmaya mahkûm edildiğini biliyoruz bilmesine de, bilip geçiyoruz maalesef.
Ayşegül Dinçkök’ün doğa konusunda ne kadar hassas olduğunu, bu yaz Bodrum’un çöplerine kafayı takıp da herkesi bizim oraları temizliğe davet ettiğimde uçarak gelmesiyle anladım.
O da hassasiyetini ve tutkusunu, kalıcı ve yapıcı bir şeylerle farkındalığa çevirmeye çabalayanlardan. Dünya denizlerinin her geçen gün nasıl tahrip edildiğinin altını çiziyor sürekli.
Sualtı fotoğraflarından oluşan kitabının satışından elde edilen geliri Akdeniz Koruma Derneği’nin “Denizin Koruculuğu” projesine aktardı. Şimdi de o fotoğraflar TAÇ Derin Tutku Nevresim koleksiyonu oldu. Nevresimlerden elde edilen gelirle yine Akdeniz Koruma Derneği’ne katkı sağlanacak.

Yazının Devamını Oku