Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Çamaşır suyu

Uçaktan İstanbul’a indiğim anda, keskin bir çamaşır suyu kokusu.

Haberin Devamı

Gözlerim yanıyor.
Tuvaletler iyice beter.
Hani otobüs veya trenlerde acil durumda camı kırmak için minik çekiçler vardır ya, bulsam camı kırıp nefes alacağım.
Nefesim kesiliyor.
Hayır, alerjik değilim. Hayır, ciğerlerim de dağlar kadar güçlü.
O yoğun kokudan kaçmak istiyorum. Etrafıma bakıyorum başka fark eden, rahatsız olan var mı diye. Yok.
Alanda çalışanların hepsi sürekli bu kokuyu içine çekiyor.
İçeride daha uzun kalsam, hafif de olsa bir zehirlenme yaşarım belki. Bazen bavullar geç çıkıyor, midemi bulantı tutuyor.
Bunun adı hijyen olamaz.
Zehir!
O tuvaletleri temizleyenler sürekli bu kimyasalı koklayarak yaşıyor.
Tuvaletleri temiz bırakmıyoruz, kullanmayı bilmiyoruz ama kimyasalla temiz çözüm üretiyoruz öyle mi?
Yazık çalışana da, maruz kalana da, bunun iyi bir şey olduğunu sanana da.
Gittiğim hiçbir ülkede bizdeki kadar çok çamaşır suyu kokusu duymadım.
Yasak filan olmalı bu kadar aşırı kullanım.
Kimyasal bunlar arkadaşlar. Zeytinyağlı doğal sabun değil...
Yok mu bunun bir ölçüsü?
Hayır bu şey bu kadar mikrop öldürüyorsa, hâlâ neden herkes beter hasta?
Bi gıdım kalan temiz hava sahamız da çamaşır suyuyla zehirleniyor.
Ormanları kes biç yok et.
Çamaşır suyundaki çam kokusuyla idare et.
Yonca
“pan-zehir”

Haberin Devamı

Klor banyosu 

Banyoya girdim. Suyu açtım. Oh mis gibi yıkanıp temizlenip rahatlayacağım.
Daha kafama düşen ilk damlada nereye kaçacağımı şaşırdım.
Su değil, klor yağıyor!
Sıcak suyla klor kokusu başımı, midemi altüst etti. Hızlı hızlı yıkandım çıktım. 4 gün boyunca banyo mu yaptım, klor mu yedim, içtim, soludum, derime ne işledi bilmem.
Banyo yapmaktan vazgeçecektim.
Hayatımın en hızlı duşlarını aldım. Şipşak yıkan, çık.
Temizlikten anladığımız kiri zehirle örtmekse, şahane... (Aslında bu son cümlemi pek bir hoş ve politik buldum. Manidarcana okursanız, manidar olur bence. Olsun da zaten!)
Dişimi fırçalıyorum, klor.
Bardak yıkıyorum klor.
Neler oluyor?
Bize neler oluyorrrr?
Yonca
“klor-ak”

Tuz bombası

İstanbul’da nerede ne yesem çok tuzlu.
Ama çooook tuzlu.
Ben erik çıkınca tuza bandırıp yemeyi severim. Mutlaka dilimin ucu yara olur fazla tuzdan. Yılda bir kere can erikler oldu mu tuza takmıyorum.
Bandıra bandıra yiyorum. Kalan zamanlarda hayli dikkat ediyorum ama tuza.
Son geldiğimde sanki tuza banarak kilolarca erik yemişim gibi ağzım tuzdan yara oldu.
Tuz tahrişi oldum yine. E erikler daha olmadı ki!
Havalar sıcakken, sürekli terlediğimde, özellikle koşarken tuz kaybının ne kadar riskli olduğunu öğrendiğimden beri, tuz yönetimi yapmaya çalışıyorum.
Tuzun eksikliği de kötü, fazlası da.
O denge çok hassas ve önemli.
Zaten her şey çok tuzlu bir de hâlâ tuz ekliyor herkes.
Su içe içe bir hâl oldum.
Üstelik kış ve hava soğuk. Terlemiyoruz.
Yine sordum etrafımdakilere “Bu size çok tuzlu gelmiyor mu?” diye?
Cevap “Yooo”... Veya “Ay farkına varacak halde değilim”...
Bir de yanında kış turşusu yedin mi, hey yavrum hey. Tuz bombası oluyorsun.
O kadar tuz yerine, turşuyu rahat rahat yemek isterdim. Bir yerde salatamı gidip yıkayasım geldi resmen.
İstanbul hayli tuzluya mâl oldu bana.
(Of çok kötü bir son cümle oldu...)
Yonca
“lakerda”

Yazarın Tüm Yazıları