Yonca Tokbaş - Kelebek

Bir kadın hayatı kaç kuruş?

6 Aralık 2015
Geçtiğimiz hafta, Özgecan davasında 3 sanığa da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.

Geçtiğimiz hafta, Özgecan davasında 3 sanığa da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.
Hem de indirimsiz!
“Hem de indirimsiz” ekinin ne kadar zavallı bir şey olduğunu düşünsem de, nihayet –Nİ HA YET- böylesi bir kararı sevindirici ve umut verici buluyorum.
Sonuç böyle olunca, bir kere daha kamuoyu baskısına, duyarlılığının gücüne duyduğum saygı ve inanç, dahası umudum artıyor.
Üzülmekle kalınmadı, sonuca gidilecek kadar üzerinde duruldu, ağız ve gönül birliği yapıldı.
Bu ceza bundan sonraki bütün kadın cinayetlerinde örnek olacaktır.
Olmadığında da bas bas örnek gösterilecektir.

Yazının Devamını Oku

Esaret/ Teslimiyet

29 Kasım 2015
Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandı. Özgürlük, haber alma hakkı, gerçekleri bilme, görme, yüzleşme hakkımız tutuklandı.

Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandı.
Özgürlük, haber alma hakkı, gerçekleri bilme, görme, yüzleşme hakkımız tutuklandı.
Canım yandı.
Ülkemin, insanlarının geldiği durum canımı acıtıyor.
Korkuyorum.
Mutlu olmak her gün haram edilir oldu.
Ha, bundan önce çok özgürdük de şimdi daha az mı özgürüz diye de soruyorum kendime.

Yazının Devamını Oku

İş güç duası

22 Kasım 2015
İstediğim kadar özgür uçabildiğim...Ne istersem giyebildiğim...

İstediğim kadar özgür uçabildiğim...
Ne istersem giyebildiğim...
Ne zaman istersem gidebildiğim...
Nereden istersem çalışabildiğim...
Her an müzik dinleyebildiğim...
Hiç durmadan hayal kurabildiğim...
Hiç aksatmadan yazabildiğim...

Yazının Devamını Oku

Mesaj üstüne mesaj

12 Kasım 2015
Ben kalbimin sesini dinlemeye, mucizelere inanmaya devam ediyorum.

Evren’in hepimize sürekli bi takım mesajlar gönderdiğine de inanıyorum.
Bazen bi rakam, bazen bi renk, bazen bi cümle, bazen de bi şarkı.
Sürekli işaret kollayan bi tip değilim. Ama bazen öyle inanılmaz bir anda öyle bir şey oluyor ki, kafamda binlerce soru işareti dolanırken pıt diye cevabı geliyor sanki.
Kolumu kaldıracak halim yokken çalmaya başlayan bi Atena şarkısı “Yorulmak olmaz” diyor mesela. E olmaz evet...
Bakiye Duran’ın kitabı “Cesaret yalnızdır”’ı elime alır almaz karşıma çıkan Einstein’ın:
“Hayatı yaşamanın iki yoIu vardır: Biri hiçbir şeyin mucize olmadığını düşünmek, diğeri her şeyin mucize olduğunu düşünmek.” sözü mesela...
Zaten bu Einstein hep benim anlatmak istediğim şeylerle ilgili cümleler kurmuş illa.

Yazının Devamını Oku

Amy

1 Kasım 2015
Sen aramızdan gideli az bir zaman oldu. Bana bir asır geçmiş gibi geliyor. Ne zaman sesini bir yerde duysam, içim cız ediyor.Bu “endüstriyel” hayatın, hayatını senden nasıl çaldığına isyan ediyorum.Sen ne istediğini, daha doğrusu neyi istemediğini çok iyi bilen nadir insanlardandın.

Etrafına anlatamadın. Anlamak istemediler. Açtılar aç, açgözlü!Bu dünya sen gibilere “garip, bozuk, inatçı” filan gibi hep kekremsi sıfatlar takıyor.Sen ise kısa ve net, “istemiyorum” diyerek daha geçerli bir sebep olamayacak kadar samimice, seni zorla sahneye çıkartan “endüstriye” nanik yapıp şarkını söylemeden inecek kadar biliyordun neyi sevmediğini.Bir tanecik konserine geldim. Hay gelmez olaydım da görmez olaydım bu doyumsuz insan canavarını!Seni sahnenin ortasına atmışlar.Seyirci hayatının bedelini istiyordu senden.Her şey çok basitti oysa. Şarkını yazıp söylemek...Müziğinin, yazdığın sözlerin, sesinin efendisi olan sana; biz senin yeni efendin olduk, sen de malımızsın. Haydi sat kendini sat sat sat, daha çok para daha çok ün daha çok flaş lazım insanoğluna diyordular hep bir ağızdan.O konserin ardından canımı en çok yakan yazımı yazdım.Sonunda da dedim ki:“Duymuyor o bizleri. Görmek de istemiyor bence. Sahneleri, alkışları istemiyor. Amy’yi camdan bir fanus içinde korumaya almak istedim, o tırnaklarını çekiştirip koparırken. Görmesin bu dünyanın dayanamadığı ağır yüzünü istedim. Peki ne olacak sonra dedim... Amy pıt diye kayacak, kayan yıldız gibi. Sonra birileri kıyılmış hayatını belgesel yapacak, o da çok izlenip para olacak, CD’ler yok satacak, ardından ağlayan fanları filan olacak. Amy ise, içindeki o belki hiç büyümek istememiş çocukla beraber, ne alkış ne yuhlama görmek bile istemiş ola ola, artık aramızda olmayacak.”Ne oldu dersin Sevgili Amy?Kalbin kaldırmadı. Duruverdi.Pıt diye kaydın.Ardından ağlayanlar oldu.CD’lerin hâlâ satıyor.Ve belgesel de oldun, nihayet.Birileri kayıveren hayatının belgeselini de serdi önümüze. Gittiğin yerden bile para ediyorsun bu dünyada düşünsene!Ben izlemedim.İzlemeyeceğim!Bana şu dünyanın 5 para etmez ikiyüzlülüğünü, sıyrılmak istesem de içine bir yerinden çekilip kirli hissettiğim yerlerini bir şekilde hatırlatan, uyaran, uzaklaştıran sesine teşekkür ederim.“Love is a loosing game” diyorsun ya...Sen kazandın Amy.Geride kalanlar eline yüzüne bulaştırarak kaybetti.Yonca“back to black”

Elvin Levinler ve İsmail Ege Şaşmaz bu yaptığınız olmadı 

The North Face Ultra Trail Kapadokya yarışının 36km parkuruna davetli geldiniz.Ben de davetli geldim o yarışa.Üstelik siz, son derece önemsediğim, saygı duyduğum bir STK’yı desteklemek, farkındalık yaratmak adına gelmişsiniz oraya.Sonradan öğrendim bunu da.Evet parkur zordu.Evet yağmur, çamur yarışı olduğundan daha da zor hale soktu.Orada koşmaya gelen her bir katılımcı inanın bana ne sizden daha az yoruldu, ne sizden daha az paralandı.Ama hiçbiri sizin yaptığınızı yapmadı! Ne amacı, ne yarışı hileye harcadı!Her bir kişi büyük bir emek, çaba ve erdem ile parkuru tamamlamayı denedi.Birçok koşan gidebildiği yere kadar gitti. Baktı olmuyor, erdemle bıraktı. “Elimden geleni yaptım. Buraya kadardı, bıraktım” dedi.Hanesine “Bıraktı, durdu” yazıldı.Spor kültürüdür bu. Etiktir.Buna cesaret veya dürüstlük denmez. Olağandır çünkü.Yarış sonrası öğreniyorum ki, son 16km’lik kısmı araçla geçip, resmen hileye başvurup, sanki finişe de koşarak gelmiş gibi yapıp bir de sosyal medya hesabınızdan nefis “zafer” fotoları paylaşmışsınız.Ara zamanlar incelenip hile yaptığınız anlaşılınca diskalifiye edildiniz. Ben sandım ki özür dilersiniz.Bir baktım size bu konuda yazanları blokluyor, hatta yorumları siliyorsunuz. Hiçbir açıklama yapmadan da fotoğrafları en sonunda Instagram’dan kaldırdınız.Organizasyona, yarışa katılan, bitiren, bitiremeyen herkese, takipçilerinize en önemlisi desteklemek/tanıtmak amacıyla geldiğiniz o STK ve gönüllülerine...Büyük bir özür borcunuz var. Yapamamış olmak, bitirememiş olmak hiç sorun değil biliyor musunuz gençler.Ünlü olduğun için bir ayrıcalığın yok orada. Koşuda ün mün yoktur. Bakılmaz orada öyle şeylere.Denedik, çabaladık buraya kadar gelebildik demek, ününe ün ve saygı katardı, orası kesin ama.İçine şike, hile katılmamış, katılmasına da zerre ihtiyaç olmayan en masum spordur doğada koşmak.Bunu yazıp yazmamayı çok düşündüm. Yazmaya karar verdim.Çünkü sizi örnek alan, takip eden, hayran olan gençler var.O gün orada elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan insanlar var.Hepsine haksızlık.Bu “mış gibi yapmak” hem kendini, hem başkasını kandırma kültürü çok tehlikeli.Ünlüler aracılığıyla ulaşılmak istenen kitlesel farkındalık çabasına da, buna saygıyla çabalayan başka ünlülere de ihanet bu. Sizi takip edenlere, örnek alıp öykünenlere, güvenip emanet edilen gönüllü emeğe bu yaptığınız yakışık almadı.Hak yediniz, haksızlık yapıp ayıp ettiniz. Hile yapmayı bildiğiniz gibi, özür dilemeyi de biliniz.Yonca“nasihat”

Yazının Devamını Oku

82 km’de mutlu son

25 Ekim 2015
Yok... Olmadı... 110km’nin finişini göremedim.

Ama...

Önce yağmur oldum yağdım.
Toprak oldum kaydım.
Çamur oldum yapıştım.
Ağaç oldum tutundum.
Dere oldum aktım.
Yokuş, rampa oldum tırmandım.

Yazının Devamını Oku

Ah o Kanadalı

23 Ekim 2015
Adamın olay olacağı belliydi. Kanadalı yakışıklı Başbakan herkesi altüst etti.

Adamın önce tipi çarptı.
Yer yerinden oynadı memlekette.
Ardından metroda halkla el sıkışması, selfie çekme halleri, rahatlığı filan derken... Eee yürek kaldırmadı tabii.
Aynı anda kaç kişiden “Gördün mü!” diye ünlem ünlem ünlem dolu WhatsApp mesajı geldi bilmiyorum. Sosyal medyadaki paylaşımlar desen, çığırından çıktı.

Sanki uzaktaki Kanadalı, tüm dertlerimize merhem oldu. Yeni “trending topic” o oldu, “hashtag”ler türetildi uğruna.
“Bir gün acaba bizim de böyle...” diye başlayan iç çeken cümlelerimiz oldu.
Kanada Başbakanı, bizim ayarımızı bozdu resmen.

Yazının Devamını Oku

Barış ve bomba

11 Ekim 2015
Burası Kuğulu Park. Ankara.

Güvercinleri besleyen de oğlum.
Çocuk.
Ben Ankara’da doğdum. Büyüdüm. Liseyi bitirdim.
Ben de çocuktum Ankara’da.
Memur çocuğuydum.
Annem babam tüm imkanlarını seferber edip okuttu beni, kardeşimi.

Yazının Devamını Oku