Yasemin Boran

Enerjinin iki yüzü

24 Mart 2002
Din, dil, ırk, ve cinsiyetiniz her ne olursa olsun doğanın bir parçası olduğunuzu unutmayın. Doğayı yok etmek, kendimizi yok etmek demektir. Enerji dediğimiz zaman aslında hepimiz tek bir şeyi anlıyoruz. Anlamı adıyla bütünleşen nadir kelimelerden biri, enerji.

Yapabilmek için ihtiyacımız olan gücü veren enerji.

Evet, tek olanın birden fazla yüzü olabilir mi, diyeceksiniz. Ben de size insanın bulunduğu yerde her şeyin olabileceğini söyleyeceğim.

Çünkü insan, dünyada ne varsa, her şeyden bir parçaya sahip. Ve bütün bu parçaları canının istediği gibi birleştirip yorumluyor. Böylece tek bir şeyden çeşit çeşit yüzler çıkartabiliyor.

Şimdi gelelim esas konumuz olan enerjiye. Enerjiyi de canı nasıl isterse öyle kullanıyor. Tıpkı ‘‘Nevruz’’ günü olduğu gibi.

Baharla birlikte uyanan dünyanın coşkusuna eşlik eden Sezen Aksu ve onunla coşan Diyarbakır halkının açığa çıkardığı enerji ile Mersin halkının savaş sahnelerini hatırlatan gösterisi sırasında açığa çıkan enerji aynı. Ama enerjinin farklı yüzleri. Biri yıkıcı, diğeri yapıcı. Ve cuma günkü yazısında Ertuğrul Özkök kimsenin farkına varmadığı bu gerçeği şöyle dile getiriyor;

‘‘Nevruz'dan Türkiye'ye iki fotoğraf yansıyor.

Biri Diyarbakır'daki müthiş konser ve coşku.

Öteki Mersin'deki Filistin sahnesi.

Diyarbakır'daki konser yapılmasaydı belki o enerji Diyarbakır'da da başka kanala akacaktı.’’

Çok doğru. Üstelik yüksek potansiyelli bir enerji olduğu zaman mutlaka bu enerjiyi bir kanala akıtmanız gerekir. Ve eskiler bunu biliyor ve bahar şenliklerini boşuna yapmıyorlar.

Doğa güçlerini tanıyan Şamanlar, doğanın uyandığı 21 Mart günü yeryüzünde büyük bir enerjinin açığa çıktığını biliyorlar. Ve insanın da doğanın bir parçası olduğunu bildikleri için bu yüksek potansiyelli enerjiyi yapıcı kanala yönlendirmek için bayram yapıyorlar.

Dans ederek, şarkılar söyleyerek büyük bir neşeyle enerjiyi pozitif yönde kullanıyorlar.

Nevruz, Şaman törenlerinin Anadolu'da gelenek olarak sürdürülen bir uygulaması.

Zaman içinde neler oldu da, bayram yeri savaş alanına dönüştü anlayamıyorum. Doğanın uyanış şarkısıyla dans etmek yerine dövüşmeyi tercih etmek hem dünya için, hem de insanın kendisi için son derece zararlı ve yok edici bir şey.

Peki kim yok olmayı seçer?

Yaşamak için, yaşatmak için öldürmek, doğanın kendi içinde olan bir prensip ama ölmek için öldürmek, yok. Böyle bir prensip duyan varsa, bana da açıklasın.

Bu durumda uyanan, canlanan doğayla birlikte canlanmak yerine yok etmeyi tercih edenleri dünyanın düşmanları olarak ilan ediyorum.

Din, dil, ırk, ve cinsiyetiniz her ne olursa olsun doğanın bir parçası olduğunuzu unutmayın. Doğayı yok etmek, kendimizi yok etmek demektir.

Doğanın içindeki muazzam ahenk ve uyumu hatırlayın. Baharla birlikte uyanan doğanın ahenkli müziğini dinleyin ve eşlik edin. Yoksa, doğa küser ve ölür, tıpkı Homeros'un yazdığı Sirenler'in yok oluşu gibi. ‘‘Odysseus yıllar süren tehlikelerle dolu deniz yolculuğunda kendisini kandırmak isteyen Sirenler'in şarkılarını dinlemediği için Sirenler denizin dibinde yok olurlar ve onları bir daha gören olmaz. Behrend bu olayı ‘‘şarkı söyleyenin dinleyeni yoksa ölür’’ şeklinde yorumluyor, diyor Buğday Dergisi son sayısında. Ve ben de bu yoruma aynen katılıyor, enerjinin yapıcı yüzünü kullanın diyorum, Yasemin'ce...
Yazının Devamını Oku

Çoban değnekli kral

23 Mart 2002
Büyük bir medeniyet kuran Sümerler'in ilginç bir yönetim biçimi geliştirmişler. On bir tane kent devletlerinden oluşuyor. Bu kentlerden biri diğer kentlerin de yönetimini ele alıp başkent oluyor ancak başkent sürekli değişiyor. Tabii bu sırada ilginç rekabetler yaşanıyor. Bazen başkent kadar önemli birden fazla kent olabiliyor.

Her bir kentin ayrı bir kralı var. Ve bu krallar 'kutsal kral' unvanıyla anılıyor. Kralın altında başrahip, onun altında geçici yönetici var.

Babil, bu çok krallığın yönetiminde olmamakla birlikte daha sonra başkent olur. Ancak Babil başkent olduktan sonra da aynı düzen devam ediyor sadece en yüksek unvan başkentin hükümdarına göre değişiyor. Kendisine kral veya imparator deniliyorsa da en yüksek rahiplik ünvanına sahip oluyor. Tabii bu durumda kral zamanın en büyük bölümünü ayin ve törenlerde geçiriyor.

Kral, 'Tanrının kiracı çiftçisi' diye anılıyor ve elinde bir çoban değneği taşıyor. İlahi ve büyüsel yetenekleri olduğuna inanılan kral böylece ülkenin bütün tarımından sorumlu oluyor.

Her yıl bahar şenliklerini üç önemli törenle gerçekleştiriyorlar. İlk önce baştanrı Marduk ve Kaos’un ejderhası arasında geçen çekişmeyi tasvir eden bir gösteri yapılıyor. Bu gösteri sırasında tanrı bozguna uğratılır ve öldürülür. Fakat daha sonra büyüsel bir ayinle yeniden diriltilir ve yaşama dönen Marduk ejderhayı yener.

Bu ilginç ritüel tıpkı Yer altı tanrısı Hades'in yeryüzünden kaçırıp yeraltına indirdikten sonra Persephone'u tekrar yeryüzüne göndermesine benzemektedir.

Persephone'u görüp aşık olan Hades yeraltındaki ülkesine götürür ve Demeter'in bütün uğraşmalarına rağmen bırakmaz. Zeus'a yalvaran Demeter oradan da bir sonuç alamayınca öfkesinden yeryüzüne kuraklık salar. Bunun üzerine halk Zeus'a yalvarır ve Zeus da Hades'le görüşerek bir pazarlık yaparlar ve Persephone'un altı ay yeryüzünde, altı ay yer altında bulunmasına karar verilir.

İlkbaharla birlikte Persephone yeryüzüne çıkar, yani dirilir. Tıpkı Marduk gibi...

Marduk'un ejderhayı yenmesinden sonra törenin ikinci bölümüne geçilir. Bu kez kral, Tanrı Marduk'un önüne getirilir ve tüm ünvanları kaldırılır. Ardından başrahip krala bir tokat atar. O anda meydana gelen olaylar birer işaret olarak kabul edilir. Mesela kralın gözünden yaş gelirse, o yıl bereketli geçecek demektir. Daha sonra kral kutsal evliliği gerçekleştirir ve tanrı rolündeki kral, tanrıça rolündeki üst düzey bir rahibeyle birleşir.

Böylece çoban değnekli kral doğanın uyanışına bütün ruhu ve bedeniyle katılmış olur diyorum, Yasemin'ce...
Yazının Devamını Oku

Koçların dönemi

22 Mart 2002
İlkbaharın başlangıç dönemini yöneten Koç Burcu tipleri tıpkı ait oldukları mevsimin özelliklerini gösterirler. Doğanın uyanışındaki coşku ve heyecanı Koçların davranışlarında ve her hallerinde görebilirsiniz. Sanki doğanın canlanışının bir örneği gibi etrafınızda dolaşır ve çevrelerini canlandırırlar.

Bir çocuğu hatırlatan neşeleri, sıcak ve cesaretli halleriyle bir anda bütün karamsarlığınızı dağıtıverirler. Ve tabii bir çocuğun fazla düşünmeden gösterdiği cesareti de onlarda görebilirsiniz.

Koç burcu, başlangıçlar burcudur. Bu nedenle yeni girişimlerde bulunmak daima onları heyecanlandırır ve çevrelerini de heyecanlandırıp peşlerinden götürmeye meraklıdırlar. Ateşin çocuğu Koçlar’ın bitip tükenmek bilmeyen bir enerjileri vardır. Bütün benlikleriyle sever ve aşık oldukları zaman son derece yoğun yaşarlar.

Güneş’in Koç Burcuna girmesiyle birlikte başlayan Koçların dönemini bir süredir Koç’da dolaşan Venüs daha da parlaklaştırıyor. Sevgi duygusunu harekete geçirirken aynı zamanda sıcak ilişkiler ve aşk arzularını da güçlendiriyor.

Yay Burcundaki Pluton’un uyumlu etkileriyle aşk anlayışında meydana gelecek büyük değişiklikler yaşantınıza yepyeni bir boyut kazandıracak. Farklı istekler duyabilir, hem aşk, ham da parasal açıdan yeni girişimlerde bulunabilirsiniz. Bu büyük enerjiyi kendinizi ve koşullarınızı yükseltmek için kullanabilirsiniz diyorum, Yasemin’ce...
Yazının Devamını Oku

Bugünün önemi

21 Mart 2002
Bugün çok önemli bir gün. Çünkü gündönümü, mevsimlerin başlangıcı ilkbaharın ilk günü. Yani doğanın uyanış günü. Bugünü mevsimsel yılbaşı olarak düşünebilirsiniz. Çünkü mevsimler İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış olarak birbirini takip eder. Ve bütün mevsimlerin ilk günü 21 Mart olduğu için bugün çok önemli. Peki biz bugünün önemini biliyor muyuz?

Evet. Bir zamanlar biliyorduk. Fakat şimdi unuttuk, bilmiyoruz ama hatırlamaya çalışıyoruz.

Doğanın bir parçası olduğumuzu düşünmeye başladığımız günden itibaren hatırlamak için gayret gösteriyoruz. Ve ne yazık! Çok yeni farkına vardık. Daha doğrusu bizler, doğanın bir parçası olduğumuzu anlamaya çalışıyoruz.

Bunun çok iyi bir işaret olduğunu hemen söylemeliyim. Ne kadar geç kalmış olursak olalım ve geçen zamana ağlamayalım. Birbirimizi suçlamayalım. Ve yakaladığımız heyecanı çevremize yansıtalım.

Bugün 21 Mart. Doğanın uyandığı gün. Ve doğanın parçası olduğumuzun bilinciyle biz de uyanalım. Uyanışın coşkusunu içimizde duyalım ve yaşam enerjisiyle bütünleşelim. Bunun için Park Residence’da bir kutlama yapıyorum, tel: 0216 330 51 29’u arayıp gelebilirsiniz.

Gelemeyenler bugün evlerinde kuruyemiş ve meyvelerle süsledikleri masalarının başında yaşam enerjisiyle bir olabilirler.

Yaşam enerjisiyle nasıl bütünleşeceğinizi bilmiyorsanız, içinizdeki sevgi enerjisini serbest bırakmanız yeterli olacak. Dikkatinizi önce kendinize yöneltin ve muhteşem bir varlık olduğunuzu duyumsayın. Sonra bu duygularınızı çevrenize ve doğaya yöneltin ve mucizevi bir uyum ve ahenk içinde bulunan doğayı zihninizin içinde canlandırın. Benzersiz çiçekler, bitkiler, renkler, dağlar, dereler ve hayvanlarıyla, muazzam bir bütünlük içindeki doğayla birleştiğinizi hayal edin. Dans edin, eğlenin ve içinizdeki pozitif enerjiyi coşkuyla evrene yansıtın. Yansımalar dünyasında yaşıyoruz diyorum, Yasemin’ce...
Yazının Devamını Oku

Merak ettikleriniz

20 Mart 2002
Son zamanlarda yıldız haritasının incelenmesini isteyen faks ve mailler ne yazık ki, eksik bilgiler içeriyor. Doğum zamanını tam olarak saat dahil bildirdiğiniz halde doğum yerini yazmayı unutuyorsunuz. Tabii bunun sonucunda hesaplamalar yapılamıyor. Çünkü doğum yeri olmadan enlem-boylam hesaplamaları yapılamadığı için yükselen burcu tespit etmek mümkün değil.

DRUİDLER hakkında bilgi isteyen Mehmet Bey, siz de doğum saatinizi bildirmediğiniz için yükselen burcunuz hakkında bilgi veremeyeceğim. Fakat, Druidler’in Keltler’in eğitimliler sınıfına mensup olduklarını, kralların ve soyluların randevu ve organizasyonlarını düzenledikleri, rahip, hekim, eğitmen, şair, astrolog ve majisyen oldukları biliniyor.

Çok uzun süren eğitimlerinin sözlü olduğu ve aralarında kadınların bulunduğu (Druidess) tunç ve altın madenlerinden yaptıkları araçları kullandıkları tespit edilmiş. Hatta Druidler’in kullandığı altın göğüs zırhları ve gerdanlıklarının müzelerde görülebileceği belirtiliyor.

Drudizm’in bir çeşit ağaç kültü olması ve özellikle meşe ormanında yaşamaları ilginçtir. Tapınma biçimleri de meşe ağacında asalak olarak yaşayan ökse otuna saygı şeklinde olması, özel günlerde altın bir orakla ökse otunun törenle kesilmesi efsanelerde anlatılır.

Ökse otunun Cermenlerce de kutsal sayılması bu otu daha da ilginç kılıyor. Hatta Ortaçağ metinlerinde ökse otu düpedüz bir ağaç gibi tanımlanıyor. Virgilius ve James Frazer’in bitki kültü üzerine yazdıkları yazılarda 'Altın dal' olduğu belirtiliyor.

Druidler’in geleceği ön görmek için çeşitli fal yöntemleri bildikleri ve bu nedenle halkın saygısını kazandıkları, ayrıca bazı büyüsel törenler yaptıkları için korku uyandırdıkları da anlatılıyor.
Yazının Devamını Oku

Öldüren gerilim

19 Mart 2002
Öfke ve şiddet duygularının açığa çıkması sonucunda son derece sert bir elektrik yaydığımızı biliyor musunuz? Hele bir de bu öfke duygumuzu yüksek sesle bağırıp çağırarak görünür hale getirdiğimiz zaman gerçekten istemediğimiz sonuçlarla karşılaşabiliyoruz.

Şimdi diyeceksiniz ki, ‘‘Ne yani kızgınlığımızı belli etmeyelim de hasta mı, olalım?’’

Gerçekten o derece öfkelendiğiniz zaman bunu açığa çıkartamadığınız zaman hasta olursunuz. Öfkeniz, bedeninizi öyle bir etkiler ki, sağlığınız bozulur.

Bedeniniz böylesine görünür bir biçimde etkileyen şiddetli enerjiyi açığa çıkardığınızda tabii ki, bulunduğunuz yere yayılacak ve çevrenizde bulunan kişiler etkilenecek. Üstelik sadece insanlar değil o sırada bulunan bitkiler ve hayvvanlar da sizden yayılan bu öfke titreşimlerinden paylarını alacaklar. Tıpkı BBG'nin Gizmo'su gibi...

Zavallı kedicik!

BBG'nin tuhaf ve gerilimli ortamına dayanamadı. Zaten hayvanlar, bitkiler ve çocuklar öylesine duyarlı ve hassaslar ki, sert frekanslar yayılan ortamlardan çok fazla etkileniyorlar. Yani biz yetişkinlerden daha fazla...

Kaldı ki, bizler de etkileniyoruz... Fakat, sağlık problemlerimize getirdiğimiz fiziksel açıklamalarla oyalanıp bizi gerçekten hasta eden şiddetli gerilimden uzak durmaya çalışmıyoruz. Hatta en ufak hatalara bile tahammül edemeyecek derecede öfkemizi dizginleyemiyoruz. Aslında birazcık sevgi, öfkemizle başa çıkabilmemize yardımcı olacak. Böylece hem kendimize, hem de çevremize zarar vermemiş olacağız diyorum, Yasemin'ce...
Yazının Devamını Oku

Bereket günü

17 Mart 2002
Doğanın sevincine katılın. Yaşayın ve kutlayın. Kendinize ve yaşama nedeniniz olan dünyaya teşekkür edin. 21 Mart günü bütün kültürler için önemli bir gün. Gündönümü (ekinoks) olarak adlandırılan bu özel günün böylesine önemli olmasının nedeni ise doğanın uyanmaya başlaması...

Doğanın nimetleriyle beslenen insan için ağaçların çiçeklenip kuzuların yavruladığı bir dönemin başlangıcı olarak kabul edilen 21 Mart günü özel törenler, ayinler ve şenliklerle bütün çağlar boyunca kutlanmaktadır.

DOĞADAN KOPTUK

Anadolu’da Nevruz adıyla yapılan kutlamaların Şaman geleneğinin bir uzantısı olarak hala sürdürülüyor olması hiç de manasız değil. Çünkü insan, doğanın verdiği nimetlerle besleniyor ve Şamanlar doğa güçlerine saygı duyuyor ve bunu çeşitli ayinler ve törenlerle ifade ediyorlar.

Hava koşulları, toprağın verimi, bitkilerin ve hayvanların sağlıklı büyümeleri, o yıl alınacak ürünün bol ve kaliteli olması insanı doğrudan doğruya etkiliyor. Ve tabii buna bağlı olarak bolluk ve bereket içinde bir yıl geçiren insan, mutlu ve sağlıklı oluyor.

İşte bu nedenle doğa güçlerine saygı gösterilmesi ve büyük bir neşeyle karşılanarak bir çeşit ‘‘Hoşgeldin, seni sevinçle karşılıyoruz, sen de bize iyi davran ve sahip olduklarını bize sun’’ demek için şenlikler düzenleniyor.

Topraktan fışkıran rengarenk çiçeklerle coşkusunu gösteren doğanın bir parçası olan insanın içinde de büyük bir sevinç canlanıyor ve kabına sığamaz oluyor. Daha doğrusu doğayla içiçe ve bütünlük içinde kendisini hissettiği zamanlarda bu böyleydi!

Sonra zekamızla yarattığımız dünyanın içinde doğadan koptuk ve kendimizi unuttuk. Neyse ki, geleneklerimizi bir yerlerde sürdürmeye devam ediyoruz ve böylece hatırlamaya çalışıyoruz. Aslında şimdi değişim dönemindeyiz. Dünya büyük bir geçiş aşamasının sınırında bulunuyor ve içimizden yükselen, ne olduğunu tam kavrayamadığımız bir şeyler duygularımızı harekete geçiriyor. Anlamaya çalışıyoruz. Fakat en azından canlandırıcı güneşin pırıltılarıyla etrafımıza daha dikkatli bakabilir ve uyanmakta olan doğanın neşesine gönlümüzle katılmayı başarabiliriz.

YAŞAM ENERJİSİ ARTIYOR

Hayatın esası olan yaşam enerjisinin yükselmeye başladığı bu dönem içinde ancak yaşamayı bilenler, niyet etmeyi bilecek ve dilekleri gerçekleşecek.

Doğanın sevincine katılın. Yaşayın ve kutlayın. Kendinize ve yaşama nedeniniz olan dünyaya teşekkür edin...

Bu yıl ilk kez 21 Mart gününü ben de bir tören yaparak kutlamaya karar verdim. Bir çeşit seramoniyle ağaçlardan ve topraktan elde edilen nimetlerin bolluk içinde sergileneceği, yenileceği ve içileceği, canlı müzik eşliğinde dans ederek neşe ve pozitif enerjinin açığa çıkarılacağı bir kutlama yapacağım. Böylece doğayla bütünleşerek evrene yansıtacağımız sağlık ve bereket dileklerimizin dünyayı ve bizleri iyileştireceğine inanarak hepinizi ‘‘Bereket Günü’’ne davet ediyorum. ‘‘Park Residence’’da akşam yapacağım bu kutlamaya katılmak isteyenler 0216 330 51 28-245 71 01-302 33 37 telefonlardan ayrıntılı bilgi alabilirler diyorum, Yasemin'ce...
Yazının Devamını Oku

Yoga Yöntemleri

16 Mart 2002
Uzak Doğunun gizemli öğretilerinin arasında en fazla bilinen Yoga, zihinsel gelişimi amaçlayan çok eski bir öğretidir. Geçen hafta Altın Işık Astroloji ve Bilimsel Araştırmalar Derneği'nin Pazar toplantılarına konuşmacı olarak katılan Yogi Adnan, öylesine açıklayıcı bir konuşma yaptı ki, şimdiye kadar kitaplar ve çeşitli yoga üzerine yapılan tariflerin ötesinde çok anlaşılır bilgiler aktardı.

Mesela Hz. Mevlana'nın ve Mother Teresa'nın büyük yogiler tarafından birer usta yogi olarak tanındığını biliyor muydunuz?

Yogi Adnan, özellikle Mevlana'nın sözlerinin yoga derslerinde öğrencilere anlatıldığını söyleyerek 'Bhakti Yoga ve İnana Yoga'nın üstadı' olduğunu açıkladığı zaman gerçekten çok şaşırdım.

Sonra kadim bir öğreti olan yoganın derece derece çeşitli isimlerle anılan aşamalarından geçilip en son Tantra Yoga'ya gelindiğini ve tüm yoga disiplinlerinin aslında Tantra Yoga yapabilmek için bir hazırlık olduğunu öğrendim. Tan-madde, tra-kurtuluş demek anlamına geliyor. Kurtuluşu içerde aramayı işaret ediyor. Yogi Adnan sadece Hatha Yoga uygulayarak Nirvana'ya ulaşmanın pek mümkün olamayacağını anlattı.

Hatha Yoga aslında Raja Yoga için bir ön hazırlık niteliğini taşıyormuş. Ve Raja Yoga öylesine mükemmel bir zihin durumu yaratıyormuş ki, Kralların Yogası 'Kings Yoga' olarak anılıyormuş.

Sırasıyla Bhakti Yoga, 'İnanç ve Teslimiyet yogası' ve İnana Yoga, 'İlim-irfan yogası' açıklamalarından da anlaşılacağı gibi inanç ve teslimiyet üzerinde yoğunlaşmak ve ilmini araştırmak şeklinde çalışmaları içeriyor.

Karma Yoga ise, karşılıksız hizmet yogası olarak biliniyor ve tamamen kalp çakrası açık olanların uygulayabildiği bir yöntem olarak en iyi örnek Mother Teresa gösteriliyor.

Kundalini Yoga'yı ise mikro kozmonun özü olduğunu ileri süren Yogi Adnan, bütün yoga yöntemlerinin Kundalini Yoga yapabilmek için bir hazırlık olduğunu söylüyor.

Anlayacağınız bu konferans çok bilgilendirici oldu. Genel olarak yoganın çeşitleri ve neler olduğunu, adı geçen yoga yöntemlerinden başka isimler olmadığını da bu arada öğrenmiş olduk diyorum, Yasemin'ce...
Yazının Devamını Oku