Yaşar Sökmensüer

"Despotizm" ve yerel demokrasi

16 Haziran 2010
BAŞKAN Melih Gökçek'in "İlçe belediye başkanları büyükşehir belediye başkanları tarafından atansın" önerisine tepkiler sürüyor.

Partisinden başkanlar da bu öneriye katılmıyor.

 

"Normal"i de bu...

 

* * *

 

Dün biraz değindiğim "Avrupa Kentsel Şartı: 2"ye imza atan "seçilmiş yerel yöneticiler", yerel yönetimlerin pek çok politikacı için ulusal demokrasi okulu işlevi gördüğüne inanıyor.

Yazının Devamını Oku

Atama ve demokrasi

15 Haziran 2010
DAHA bir ay olmadı, yazalı...

Batı'nın yıllardır güçlü yerel yönetimlerle, katılımcı demokrasinin, etkili sivil inisiyatifin doktorasını yaptığını yazmıştım.

 

Bizim ise, yerelleşmenin-yerel demokrasinin Türkiye'de alabileceği biçimleri -çoğu kez hayretle- izleyerek yaşadığımızı...

 

Bir ay geçmedi, Başkan Melih Gökçek'in çıkışı, yerel siyasetin "hayret ve şaşkınlık borsası"nda tavan yaptı:

 

"Büyükşehir belediyelerinin ilçe belediyeleri ile uyum içinde çalışabilmesi için, ilçe belediye başkanlarının, büyükşehir belediye başkanları tarafından atanması gerekiyor..."

Yazının Devamını Oku

Süveyda

13 Haziran 2010
YAĞMURU seviyorum, manzara menzilinde dalgalı bir deniz, fiyordlar, kayalıklar varsa gri havaları da... (Mesela İrlanda)

Ama Ankara yağmurlu havalarda laci takım elbisesini çıkartıp, gri-füme olanını giymiş gibi geliyor bana.

 

Ve paçasında mutlak, kaldırımdan-yoldan sıçrayan çamur iziyle...

 

* * *

 

Sadece sıkıcı mı, iyice yalnızlaştırıyor da sanki Ankara'da yağmurlu havalar.

Yazının Devamını Oku

Ağaç ve vasiyet

12 Haziran 2010
"PETER ile güneşte dallarında gümüş gibi parlayan yağmur damlalarının, serçelerin ve çeşit çeşit kuşların oynaştığı kestane ağacını seyrettik.

O kadar duygulandık ki konuşamadık.

Kestanemiz çiçek açtı.

En üst dalından en alt dalına kadar yapraklarla kaplı ve geçen yıla göre çok daha güzel."

Anne Frank, Nazilerden saklandığı tavanarasında 25 ay boyunca gördüğü tek manzarayı, 66 yıl önce bu satırlarla yazdığı günlüğüne.

Bir avuç gökyüzünü ve kestane ağacını...

Frank'ın doğumgünü bugün.

Yaşasaydı 81 yaşında olacaktı.

Ve günlüğüne yazdığı, belki bilmeden "insanlığın takdiri"ne bıraktığı, tek cümleden ibaret umarsız bir dileği, bir tür  vasiyeti de vardı:

Yazının Devamını Oku

En büyük

11 Haziran 2010
"BÜYÜK" olma duygusu/isteği, bana sadece küçük çocuklarda sevimli (ve çekilir) gelir.

Zaten, tek başına bir anlamı da yoktur, çoğu kez.

Osmanlı'da varolan "büyük devlet duygusu", acaba hangi -küçük- zaafları beslemiştir, içten içe...

Ve "son"un gelmesinde, etkisi ne kadardır bu duygunun?

* * *

"Büyük olma" duygusu, Ankara'nın kuruluşunda da vardır.

Ki, elbette olacaktır; bir bozkır kasabasını hatta köy azmanını "kent"e, oradan da -sıfırdan- bir "Başkent"e dönüştüren gönülde.

Daha anlaşılırdır o dönem, o koşullarda...

* * *

Yazının Devamını Oku

Sokaktaki randevu

10 Haziran 2010
“SİYASETÇİLER sanatın gücünden yararlanmıyor.” Yazar Yaşar Seyman’ın son yerel seçim kampanyaları sırasında birlikte katıldığımız bir panelde vurguladığı bir saptamaydı bu.
Evet, yararlanmıyorlar.
Hatta yararlanmak bir yana sanata, heykele, şiire cephe bile alıyorlar.
Tarım ve Köyişleri eski Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp, TBMM kürsüsünden şiir okuyan milletvekiline anında çıkışmıştı:
“Meclis kürsüsü şiir okuma yeri değildir.”
* * *
Aradan çok değil bir kaç yıl geçti-geçmedi, bakıyoruz her liderin, her politikacının dilinde dizeler var.
Yani kürsüler artık, şiir (de) okuma yeri...
Ve uzun süredir şiirin az-biraz barıştırıcı etkisi de sardı politikayı.
En azından “sanat” ile barıştırıcı etkisi...
Sağ ve sol arasındaki ilk ve belki en kalıcı “ateşkes”, şiir sayesinde ortaya çıkmıştı.
MHP lideri Alparslan Türkeş’in, ölümünden kısa süre önce yaptığı bir konuşmada Nazım’dan okuduğu şiirle:
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür /ve bir orman gibi kardeşcesine.”
Dönemin FP Genel Başkanı Recai Kutan da kongrede okudu Nazım’ın şiirini.
Hemen ardından bir dönem solun tek hedefi olan işveren sendikası MESS, tüm zamanlarda dünyanın en iyi 10 şairinden biri olarak niteledi Nazım Hikmet’i.
Eskiden Nazım’ın ismi geçtiğinde eli silahına giden insanlar, şiirini dinledi, okudu onun.FP’liler mezarını ziyaret etti.
* * *
Şimdi Ankara’da başka bir “randevu”yu, “barış”ı bekliyoruz.
Vatandaşlığa alınan Nazım Hikmet’in bir caddeye/sokağa isminin verilmesini...
Büyükşehir Belediye Meclisi’nde alınan bu kararın hayata geçirilmesini, bekliyoruz.
Ancak böylesi adımlarla Ankara, içinden kavga-gürültü yükselen kaba saba bir hükümet konağı gibi algılanmaz, İstanbullarda...
Yazının Devamını Oku

Madımak Kitaplığı

9 Haziran 2010
NEW Yorker dergisi, gelecekte edebiyat dünyasına damgasını vuracak 20 genç yazarı seçmiş.

Aralarında eserleri "Yılın En İyi Kitapları" arasına giren yazarlar da var.

Ancak biz bu yazarlardan Türkçe'ye çevrilen sadece 5'ini okuyabiliriz.

O da piyasaya az sayıda ve tek baskı çıkan kitapları bulabilirsek...

* * *

"Genç yazar" meselesi ise ayrı macera.

Yazar olmak, yani Türkiye'de "yazarak yaşayabilmek" bir yana...

Bir de "genç yazar" muamması var.

Çok az genç yazar yazdığını "paylaşabiliyor".

Yazının Devamını Oku

Doluya koysan

8 Haziran 2010
PAZAR günü ben de doluya yakalandım.

Otomobille Eskişehir Yolu'nda giderken.

Aniden...

Bir anda irileşen, yoğunluğu/şiddetiyle "farklı" bir dolu bombardımanı...

Otomobilin ön camının kırılacağını düşündüm.

Gerçekten hissettim bunu...

Kaportanın ne hal aldığını/alacağını da geçirdim aklımdan.

Ve bu duygularla bir üst geçidin altına, sağa yanaştım.

Orada, dörtlü sinyallerini yakarak iki sıra halinde bekleyen otomobillerin arasında dolunun şiddetinin azalmasını beklemek istedim.

Yazının Devamını Oku