Yazar Yaşar Seyman’ın son yerel seçim kampanyaları sırasında birlikte katıldığımız bir panelde vurguladığı bir saptamaydı bu. Evet, yararlanmıyorlar. Hatta yararlanmak bir yana sanata, heykele, şiire cephe bile alıyorlar. Tarım ve Köyişleri eski Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp, TBMM kürsüsünden şiir okuyan milletvekiline anında çıkışmıştı: “Meclis kürsüsü şiir okuma yeri değildir.” * * * Aradan çok değil bir kaç yıl geçti-geçmedi, bakıyoruz her liderin, her politikacının dilinde dizeler var. Yani kürsüler artık, şiir (de) okuma yeri... Ve uzun süredir şiirin az-biraz barıştırıcı etkisi de sardı politikayı. En azından “sanat” ile barıştırıcı etkisi... Sağ ve sol arasındaki ilk ve belki en kalıcı “ateşkes”, şiir sayesinde ortaya çıkmıştı. MHP lideri Alparslan Türkeş’in, ölümünden kısa süre önce yaptığı bir konuşmada Nazım’dan okuduğu şiirle: “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür /ve bir orman gibi kardeşcesine.” Dönemin FP Genel Başkanı Recai Kutan da kongrede okudu Nazım’ın şiirini. Hemen ardından bir dönem solun tek hedefi olan işveren sendikası MESS, tüm zamanlarda dünyanın en iyi 10 şairinden biri olarak niteledi Nazım Hikmet’i. Eskiden Nazım’ın ismi geçtiğinde eli silahına giden insanlar, şiirini dinledi, okudu onun.FP’liler mezarını ziyaret etti. * * * Şimdi Ankara’da başka bir “randevu”yu, “barış”ı bekliyoruz. Vatandaşlığa alınan Nazım Hikmet’in bir caddeye/sokağa isminin verilmesini... Büyükşehir Belediye Meclisi’nde alınan bu kararın hayata geçirilmesini, bekliyoruz. Ancak böylesi adımlarla Ankara, içinden kavga-gürültü yükselen kaba saba bir hükümet konağı gibi algılanmaz, İstanbullarda...