Süveyda

YAĞMURU seviyorum, manzara menzilinde dalgalı bir deniz, fiyordlar, kayalıklar varsa gri havaları da... (Mesela İrlanda)

Haberin Devamı

Ama Ankara yağmurlu havalarda laci takım elbisesini çıkartıp, gri-füme olanını giymiş gibi geliyor bana.

 

Ve paçasında mutlak, kaldırımdan-yoldan sıçrayan çamur iziyle...

 

* * *

 

Sadece sıkıcı mı, iyice yalnızlaştırıyor da sanki Ankara'da yağmurlu havalar.

 

Louis Aragon'un şiirini hatırlıyorum.

 

Ve mırıldanıyorum, Zülfü Livaneli'nin o dizelerden bestelediği şarkıyı:

 

"Yalnız insan yok ki yüzü

Haberin Devamı

 

Yağmur çarpan bir camekan

 

Ve gözünden sızan yaşlar

 

Bir parçadır manzaradan..."

 

* * *

 

Kızılay-Sakarya derseniz, var elbette bir kıpırtı.

 

Ama kafelerin, restoranların sundurmalarında oturanların başı önüne eğik, yüzü giyiminden eprik ve gözleri bulutlu:

 

"İçmeyip de ne yapacaksın..."

 

* * *

 

Alışveriş merkezlerindeki omuz-omuza "yalnız kalabalık"lar ise, her seferinde bir "sığınma"nın siluetinde...

 

İster yağmurdan, soğuktan sığınma olsun, ister alışverişe-tüketime...

 

* * *

 

Büyük kentler zaten yalnızlaştırırmış da insanı.

 

Yağmur, gri havalar da yalnızlaştırıyor.

 

Haberin Devamı

Ama sözünü ettiğim seçilen yalnızlık değil.

 

Yani kendinin filozofu, hüzünbaz şövalyelerden, antonlardan söz etmiyorum.

 

Yalnızlığın -kalabalık- dünyasını keşfedenlerden de...

 

Mahkum edilen bir yalnızlık bahsettiğim.

 

Bir boşluktan bir boşluğa geçme/düşme durumu.

 

Kentin kara deliğine...

 

Ki her yürekte, süveyda.

 

(* Süveyda: Kalbin ortasında varolduğuna inanılan kara benek, kalpteki gizli günah)

Yazarın Tüm Yazıları