Üstelik, kullandığı ana başlık, Nazi döneminin kilit kavramlarından biri:
“Kundakçılar”.
Nazi Almanya’sında Naziler herhangi bir halt yemeğe kalktıklarında, buna toplum karşısında mazeret bulmak, yiyecekleri nanenin haklılığını sözüm ona kanıtlamak adına, bir yerleri kundaklıyorlar, yani yangın çıkartıyorlar.
O yangınların en ünlüsü, Alman Parlamentosu (Reichstag) yangını. Nazilerin yükselişine çanak tutan yangın.
O dergi o gazeteyi işte bu deyimle suçluyor, kundakçılıkla.
Olay Almanya’da fırtınalar estiriyor. O dergi haftalık yayınlanan Der Spiegel, haftalık tirajı bir milyon yüz bin. O gazete Das Bild, günlük tirajı 3 milyonun üstünde.
GELECEĞİN BAŞBAKANIOlay Almanya’yı çalkalayan skandalın kahramanı Savunma Bakanı Guttenberg’in istifası.
Bochum’da düzenlenen “Göçün 50. Yılında Emeğin Şenliği” toplantısında birlikte büyüyenler, salonu dolduranlara bakıldığında CHP, Almanya’daki Türk işçiler, DİSK yönetiminde Türkiye’deki işçiler ve sürpriz destekle öne çıkan Alman Sendikalar Birliği (DGB).
Almanya’nın en büyük sendikası DGB temsilcisi toplantıda söz alıyor, AB’nin Türkiye politikasını bizim gibi eleştiriyor, karşısında oturan Kılıçdaroğlu’na “Gandi Kemal” diye sesleniyor, “DGB sizin yanınızdadır” dediğinde, salondaki üç bini aşkın kişi hep birlikte ayağa kalkıyor.
Türkçe ve Kürtçe türkülerle heyecana gelen insanlar sarmaş dolaş. Dertler sona ermiş, ülkeye demokrasi yeniden gelmiş gibi.
DAHA İNSAFLI
O coşkuyla kürsüye gelen Kılıçdaroğlu “kardeşlerim, yoldaşlarım” diye başladığı konuşmasında, AKP’yi kastederek, “ben gövdesini sarsıyorum, dallarını sarsmak size ait” diyor.
Hayır, Taksim Meydan’ındayım, uçakta uyuyorum ama Taksim Meydan’ındayım, gazetecilerin basın özgürlüğü adına toplandıkları Taksim’de. Tam bu saatlerde, kaç kişi toplanıyor? Kaç gazeteci bir araya gelebiliyor, kaçı basın özgürlüğü çevresinde kenetleniyor?
Uçakta kendime bu soruları sorarken, Taksim merakındayım. Ergenekon’un son dalgasıyla gözaltına alınan gazetecilerle ilgili yazılara bakıyorum. Çoğu Nedim Şener ve Ahmet Şık başta olmak üzere, gözaltılara karşı çıkıyor. İyi, güzel.
Güzel de, Nedim Şener’e, Ahmet Şık’a ve diğer meslektaşlarımıza kanat geren köşe yazarlarından, gazetecilerden acaba dün kaç tanesi Taksim’deydi, merak ediyorum.
Üzgünüm. Taksim’de olamadığım için üzgünüm.
Tek bir meslektaşım da olsa, orada onu yalnız bırakmak zorunda kaldığım için üzgünüm.
Gözaltına alınan arkadaşlarımıza destek yürüyüşünde bulunamadığım için üzgünüm.
Uçaktayım, Taksim’de kaç kişinin toplandığını, kimlerin katılmadığını bilmiyorum, onun için meraktayım.
Doktorlar arıyor, “Hepimiz çekiniyoruz, acaba kimi içeri atacaklar” diye.
Ege’de kooperatifçilik yapan birileri arıyor, “Biz işimizle gücümüzle meşgulüz, kooperatifçilik yapıyoruz, acaba bizi içeri atarlar mı” diye.
Bu kitle ruhu. Herkesi dehşet ve korku sarmış durumda.
Kitle ruhu dün tavan yapıyor.
Haklı mı, değil mi?
Yurt dışında yaşayan yurttaşlarımız arasında 2.5 milyon seçmen var. O seçmenler her seçimde yurt dışına çıkarken ya da girerken oy kullanıyor. Oysa, bulundukları yerlerde, konsolosluklarda sandık kurulsa, orada kullanabilecek. Ancak, sandık kurulamıyor, onlar orada oy kullanamıyor.
Bu hikaye kaç yıldır devam ediyor? On altı yıldır, 1995’ten beri.
1995’te Anayasa değişikliği ile yurt dışında yaşayan seçmenlerin oy kullanması anayasal hak haline geliyor. Güzel. Güzelliğin sürmesi için yasal düzenleme gerek.
İstanbul’da, Balıkesir’de ya da başka bir yerde faaliyet gösteren iş yerlerini hepiniz biliyorsunuz. Bilinen markalarla çalışan bu iş yerleri tatil günleri işçi aldığını bildiriyor.
Bir sendikanın, bir iş yerinde toplu iş sözleşmesi yapabilmesi için o iş yerinde çoğunluğa sahip olması gerekir. Tekgıda-İş kendi alanına giren iş yerlerinde toplu sözleşme için başvuruyor. Tekgıda-İş dürüst ve gerçek bir sendika. İşçiden gibi görünüp, onunla bununla al tekke, ver külah vaziyetinde asla değil. Gıda alanında iş yapan firmalar bunu iyi biliyor.
ÇOĞUNLUĞU ENGELLEMEK
Tekgıda-İş başvurduğunda, o firmalar “sen burada toplu sözleşme yetkisine sahip değilsin, senin çoğunluğun yok” diyor.
Bunu söylemek için ne yapıyor? Tatil günlerinde aldığı ya da almış gibi gösterdiği işçilerin, geriye dönük işçi sigorta belgelerini veriyor. Başvuru tarihinde işçi sayısını arttırmış gösteriyor. Yani, naylon fatura düzenlemek gibi, naylon işçi alımı göstermek. Bunu yaparak, Tekgıda- İş’in çoğunluğunu engellemeye çalışıyor.
Açıkça kanuna karşı hile yapıyor. Sendikal örgütlenmenin önünü kesmeye çabalıyor. Kötü niyetli davranıyor. Tekgıda-İş Genel Başkanı Mustafa Türkel bu durumdan hareketle Çalışma Bakanlığına soruyor:
“Sendikal örgütlenmeye hukuksuz bir şekilde engel olan bu tür uygulamalara nasıl tedbir alacaksınız? Nasıl bir yol izleyeceksiniz? Ayrıca 402 işçi bu işyerlerinde haksız yere işten çıkarılmıştır. Görüş ve önerilerinizi bildirmenizi arz ederiz.”