Yalçın Doğan

IPI’ın gözyaşları

19 Mart 2011
SORUYA tam bir şaşkınlık içinde soruyla karşılık veriyor: “Bu bir şaka mı?”
Şaşkınlığını gizleyemeyen kişi Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Direktörü McKenzie. Onu şaşkınlığa iten soru ise, seçim nedeniyle görevinden çekilen İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın basın ve mizah tarihine geçen görüşü.
Basın özgürlüğüne dönük çeşitli engellerin yoğunlaştığı bir sırada Beşir Atalay, “Türkiye’de basın Amerika’dan daha özgürdür” diyor.
Önceki gün İstanbul’a gelen IPI Heyetine basın toplantısında Atalay’ın bu sözü hatırlatılınca, IPI Direktörü, “bu şaka mı” demekten kendini alamıyor ve devam ediyor:
“Ben Amerika’da gazetecilik yaparken hiçbir zaman cezaevine girme korkusu yaşamadım.”
Beşir Atalay’ın sözü yabancılara şaka gibi geliyor.
Türkiye’de basın özgürlüğüne dönük tehdit ve uygulamaların hızlandığı bir dönemde IPI Heyeti Türkiye’ye geliyor. Gerekçe çok yalın:
“Türkiye’nin görüntüsü bozuldu ve biz bundan kaygı duyuyoruz.”
NEDEN GAZETECİLER
McKenzie ayakları yere basan biçimde devam ediyor:
“Biz siyasi örgüt değiliz. Sadece bütün dünyada basın özgürlüğü ile ilgili gelişmeleri izliyoruz. Hükümetlerle de sürekli diyalog halindeyiz. Hükümetler bizimle olduğu gibi, kendi gazeteci örgütleriyle de diyalog kursalar, daha iyi sonuç alınır.”
Bu bakış açısının herkese yararı olduğu ve olacağı ortada. Bu tavrı ilke edinen IPI Heyetinin Ankara’da hükümet yetkilileriyle görüşmeleri bekleniyor.
IPI Heyeti Türkiye’de olup biten her şeyden haberdar.
Gazetecilerin arka arkaya hapse atılması karşısında, hükümetin geliştirdiği bir söylem var:
“Onlar gazetecilik faaliyeti nedeniyle değil, terörist eylemler nedeniyle gözaltına alınıyor.”
IPI dikkatini bu gerekçeye çeviriyor. Soruları şu:
“Gözaltılar neden bir meslek gurubu, neden gazeteciler üzerinde yoğunlaşıyor?”
Aynı mantığı sürdürüyor IPI:
“Kaç sanatçı, kaç iktisatçı, kaç hukukçu tutuklu, hükümete bunu sormak isterim.”
DESTEK YAĞIYOR
Türkiye’nin yaşadığı özgürlük kıskacı dünya alemin malumu.
Pek çok ülkenin basın örgütleri Türkiye’deki örgütlerle dayanışma halinde. Hiç olmadığı kadar.
IPI Heyeti önceki gün Nedim Şener’in eşini ziyaret ediyor. Tam ziyaret anında Nedim’in tutukluluk haline itirazın bir üst mahkemece ret edildiği haberi geliyor. Nedim’in eşi Vecide:
“Eşim tutuklanmadan bir gün önce Altın Kalem Ödülü aldı. Eminim ki, hapisten pırlanta kalemle çıkacak.”
IPI Direktörü Mckenzie Vecide Şener’in sözlerinden etkileniyor ve gözyaşlarını tutamıyor. Evet, açıkça ağlıyor.
Dışarıdan gelen desteklere bakıyorum, çığ gibi. Aklıma 12 Eylül dönemi geliyor. 12 Eylül’de basın bıçak sırtında. Her gün her olayla karşılaşmak mümkün. O dönemde temel uygulama gazeteci tutuklamalarından çok, gazete kapatmaktan geçiyor.
O yıllarda da, uluslararası basın kuruluşları desteklerini ihmal etmiyor, sık sık Türkiye’ye geliyor. Askeri yönetimle görüşüyor. 1983’te seçime gidiliyor, sıkıyönetim bir süre daha devam ediyor, sonra büyük ferahlık.

Ceyhan afet merkezini AKUT işletecek

ENERJİ hatlarının birleştiği merkez. Doğalgazdan petrol boru hatlarına, enerji santrallarından çeşitli fabrikalara kadar tam bir sanayi-enerji ortamı.
Burası Ceyhan.
Bu kadar yoğun sanayi kompleksinin bulunduğu bir ortamda, o kuruluşların tamamını korumak gerek. Depreme, yangına, doğal afetlere karşı korumak gerek.
Bu amaçla bir proje hazırlanıyor. Geçen hafta bu projeyi ayrıntılarıyla yazıyorum. Kısa adı Ceydem olan Ceyhan Yangın ve Doğal Afet Eğitim Merkezi. BTC Şirketi ile Çukurova Üniversitesi tarafından hazırlanan projenin bu yıl sonunda faaliyete geçmesi öngörülüyor.
Her türlü afete karşı Ceyhan ve çevresindeki sanayi kuruluşlarını koruyacak bu merkezi AKUT işletecek.
Koruma elemanlarının yetiştirilmesi, eğitimi ve koruma sisteminin fiilen çalışmasını, bu olaylarda çok deneyim kazanmış AKUT’un üstlenmiş olması, Türkiye’de ilk kez kurulan böyle bir merkezin başarısı açısından bir şans.

Gazetecilik özgürlük platformu

BİR yanlış anlama var.
Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan için Göztepe Parkı’nda etkinlik düzenlenecek. Önümüzdeki günlerde oraya iki tane temsili hücre ve Balbay ile Özkan’ın maketleri konulacak.
Bu etkinliği düzenleyen Tuncay Özkan taraftarları. Onlar kendilerince, bu etkinliğe Gazetecilik Özgürlük Platformu adını veriyor. Var olan ve seksene yakın örgütün oluşturduğu platformla ilgisi yok. İkisi karışmasın diye, Özkan taraftarları belki başka bir ana başlık bulur.

Milliyet’e helal olsun

NEDİM Şener tutuklandığından bu yana, Milliyet müthiş sahip çıkıyor. Bravo Milliyet’e.
Dün yine çok iyi bir karşılaştırma yayınlıyor. Bir yanda büyük yolsuzluk iddialarıyla yıllardır kaçak yaşayan Orhan Aslıtürk’ün yurda dönmesinden sonra serbest bırakılması, hemen aynı saatlerde Nedim’in tahliye isteminin “ya kaçarsa” diye, geri çevrilmesi.
Milliyet bu iki haberi ibretlik biçimde yan yana yayınlıyor. Kamu vicdanı işte bu. Bu karşılaştırma unutulmaz.
Aslıtürk şimdi İstanbul’un en gözde lokantalarında ağırlanır, en iyi mekanlarda oturur, izzet ikram görür. Hiç şaşmam. Sahtecilik, kaçakçılık iddialarının yanı sıra, devlete 150 milyon lira vergi borcu var. Eh, artık onu da devlet düşünsün.
Yazının Devamını Oku

Tuncay Özkan’dan Kılıçdaroğlu’na adaylık mektubu

18 Mart 2011
KLOZET çalışmıyor. Kalorifer yanmıyor. İki kalorifer peteği daha geçen cuma takılıyor.

Hücreler buz gibi. Özellikle geceleri tam ayaz. Ayrıca, hücreleri lağım basıyor. Türkçesi, hücreleri b.k götürüyor.
Hücreler henüz inşaat halinde, ancak haziranda bitecek. Hücrelerin izolasyonu da yok. İzolasyon da ne demek, öyle lüks nerede?
Burası Silivri’de Mustafa Balbay ile Tuncay Özkan’ın kaldığı hücreler. Ceza içinde ceza.
Yemeklerini sıcak suyla yıkıyorlar. Yemeğin yağını atmak, yemeği yağından arındırmak için.
Bu koşullarda Tuncay Özkan’da çeşitli hastalık belirtileri ortaya çıkıyor. Böbrek sorunu, zatürree ile el ve ayaklarda sapsarı bir renk.
Balbay da, Özkan da 12 Haziran seçimlerinde CHP’den milletvekili adayı olmak istiyor.

Yazının Devamını Oku

Bir değil birkaç kuşağa kazma

17 Mart 2011
AKKUYU Nükleer Santralı ile ilgili ÇED Raporu (Çevre Değerlendirme Raporu) henüz hazır değil. Yatırım henüz o aşamada değil, ama yarın bir gün gelecek.

Japonya’daki faciadan sonra uzmanlar çok tedirgin. Ancak, yapacakları bir şey yok. Santralın yapımı için siyasal karar çoktan verilmiş. Uzmanların ağzını bıçak açmıyor.
Konuyla doğrudan ve dolaylı olarak ilgili kurumlara bakıyorum, gönül ferahlığı ile “tamam bu işte biz varız” diyen yok. Tersine, herkes “acaba ne yapsak da, biz bu işin sorumluluğundan sıyırsak” havası hayli yaygın.
Çok haklılar. Bir felaket halinde, kuşaklar boyu sürecek sorumluluğu üstlenmek zor.
Başbakan Erdoğan vazgeçmiyor, uzmanlara da susmak kalıyor.
Oysa, Japon faciası gözümüzün önünde yaşanırken, diyelim ki, Enerji Bakanı Taner Yıldız çıksa, “yok kardeşim, ben bu santrala karşıyım, Başbakan ise istiyor, bu durumda ben istifa ediyorum” dese, hem siyasal olarak, hem insan olarak ne kadar büyür.
Ama, içinde bulunduğu siyasi ağ buna izin vermiyor. Bakan Bey bunu aşamıyor.
Yok, Taner Yıldız da gerçekten nükleer santrala inanıyorsa, orası ayrı.

Yazının Devamını Oku

Bizim rüzgâr tarlalarımız akarsularımız ne güne duruyor

16 Mart 2011
HARİTALAR çıkartılıyor, paftalar hazırlanıyor, gidip yerinde incelemeler birbirini izliyor, sıra gurur tablosuna geliyor:

“Bizim rüzgar tarlalarımız var, Doğudan Batıya, Kuzeyden Güneye biz rüzgardan enerji elde edebiliriz”.
Rüzgardan enerji elde etmek için, kurulacak santralın maliyeti şu kadar, çok düşük. İlk yatırım şu kadar, çok düşük, son yatırım şu kadar, çok düşük. İşletme maliyeti şu kadar, çok düşük.
Ülkemizin kurulu gücü 45 bin megawatt, rüzgardan elde edilebilecek enerji, kurulu güçten fazla, 48 bin megawatt. Tertemiz, pırıl pırıl enerji.
Rüzgar tarlaları ve oradan elde edilecek enerjiden ilk kez söz edildiğinde, sanki Amerika’yı yeniden keşfediyormuşuz gibi heyecan dalgası kaplıyor.
Sonra ne oluyor? Fıss, foss, fass, gerisi gelmiyor, temiz enerjiye inananların hevesi kursağında kalıyor.
SU, GÜNEŞ, LİNYİTAynı heyecan dalgası, hevesin kursakta kalması hidroelektrik santrallarında yaşanıyor.
Bizim akarsularımızdan elde edilebilecek enerji miktarı 140-170 milyar kilovatsaat. Bunun henüz üçte biri kullanılıyor.

Yazının Devamını Oku

Havai fişekle başa çıkamadık, hangi nükleer

15 Mart 2011
ÇERNOBİL Nükleer Santralı çevresinde 60 kilometre çapındaki bölgeye serbest giriş yasak. 1986’da Çernobil kazasından sonra konulan bu yasak, herhalde 600 yıl, yanlış okumadınız altı yüz yıl devam edecek. Kansere yol açan radyasyonun etkisi bu kadar uzun sürüyor.

Başkan Obama Nevada’da Yucca Dağı altında yapılan ve şimdilik on bir milyar dolar harcanan nükleer atık deposunun yapımını durduruyor. Çünkü, o atıklar o dağın altına konulsa bile, dışarıya etkisi olabiliyor. Amerika’da bile.
Nükleer santral kazaları en gelişmiş ülkelerde bile önlenemiyor. Amerika’da Three Miles İsland, Kanada’da Point Lepreau, Rusya’da Çernobil, Fransa’da Chatel ve son olarak Japonya’da Fukişima nükleer santralındaki sızıntı bize yol gösteriyor.
Akkuyu nükleer santralından derhal vazgeçmek.
Aslında, Akkuyu’dan vazgeçmek için pek çok neden var.
ECEMİŞ FAYIYukarda saydığım ülkeler nükleer santral üreticisi. Buna rağmen, onlar kendi ülkelerindeki nükleer santral faciasını önleyemiyor. Bunun için de, yavaş yavaş nükleer santralı terk ediyor. Ama, nükleer santralları bizim gibi ülkelere yutturmaya çalışıyor.
Japonya’da teknoloji çok gelişmiş ve iyi kullanılıyor. Japonlar işini kılı kırk yararak yapıyor. Buna rağmen, onların işlettiği nükleer santral, deprem nedeniyle sızıntı yapıyorsa, Akkuyu’nun vay haline.
Deprem mi? Orada duralım. Ecemiş Fayı Akkuyu’da yapılması öngörülen nükleer santrala sadece 25 kilometre uzak.

Yazının Devamını Oku

Kağıt üstünde rüya gibi proje

12 Mart 2011
EYVAH, yangın.<br><br>Hem de, petrol boru hatları oradan geçiyor. Rafineri orada. Akaryakıt depolama tesisleri orada. Enerji santralları aynı yerde.

Organize sanayi bölgesi, tersane, çeşitli fabrikalar hep orada. Üretilen malların bazıları patlayıcı madde.
Eyvah, yangın.
Sadece bu tesisler değil, çevredeki yerleşim yerleri de, yangın nedeniyle büyük tehdit altında. Ne gam, herkes yangın karşısında ne yapacağını biliyor.
Sanayide çalışanlar koruyucu ekipmanları nasıl kullanacağını biliyor. Herkes yangın söndürme araçlarını kullanabiliyor. İtfaiyeciler 600 dereceyi bulan sıcaklıktan hiç etkilenmeden, o teçhizata, giysilere sahip olarak yangının içine dalıyor. Enkaz altında kalanları kurtarmayı herkes biliyor. Yangının nereye sıçrayabileceğini hesaplayan uzmanlar, yangını dar bir bölgede hapsetmeyi başarıyor.
Yangın atlatılıyor.
BTC VE ÜNİVERSİTEYukarda aktardığım olay, bir projenin provası. Projenin bu yıl sonunda faaliyete geçmesi bekleniyor.
Ceyhan Yangın ve Doğal Afet Eğitim Merkezi adını taşıyan proje Türkiye’de bir ilk.

Yazının Devamını Oku

Sen demokrasiden çaktın arkadaş

11 Mart 2011
“SİZİN ülkenizde yürütme yargıya ve yasamaya müdahale ediyor. Sizin ülkenizde kuvvetler ayrılığı yok. Sizin ülkenizdeki demokraside denetleme ve dengeleme (checks and balances) yok”.

Avrupa Parlamentosu’nun son raporu, yaşanan son tutuklamalar çerçevesinde, daha çok ve doğal olarak basın özgürlüğü üzerinden tartışılıyor. Oysa, raporda sistemin işleyişine ilişkin çok ciddi eleştiriler var. Ve bu eleştiriler, büyüklerimizin açıklamalarıyla taban tabana zıt.
Örneğin, raporun dört ve beşinci paragraflarında yer alan kuvvetler ayrılığına dönük eleştiri ilk kez dile getiriliyor. Rapor kendi üslubunda, “modern demokratik bir ülkede yürütme, yasama ve yargı ayrıdır ve insan hakları ile temel hak ve özgürlüklere saygılıdır” diyerek, bizde bu eksikliğe vurguda bulunuyor.
Tek başına bu vurgu bile, Türkiye’de demokrasinin topalladığını göstermeye yetiyor. Yürütme, yani siyasal iktidar her şeye egemen ise, yargıya ve yasamaya karışıyorsa, hangi demokrasi?
ERGENEKON-AVRUPABuna, “basın özgürlüğünde kötüleşme, sansür ve otosansür” ifadeleri ekleniyor, geriye elimizde demokrasiden fazla bir şey kalmıyor.
Üstelik, uzun tutukluluk sürelerine, bütün sanıklar için şeffaf ve bağımsız yargı gereğine pek çok paragrafta dikkat çekiliyor. Bu kaygılar hem genel olarak, hem Ergenekon ve Balyoz davalarıyla bağlantılı olarak dile getiriliyor.
Mübarek adamlar Ergenekon’un sanki Avrupa ayağı.      
Öğrenci gösterilerinde “polisin kullandığı şiddeti” kınayan rapor, AKP iktidarını toplantı ve gösteri yürüyüşleri özgürlüğüne saygı göstermeye çağırıyor.

Yazının Devamını Oku

Başbakan nereden biliyor

10 Mart 2011
TUTUKLU gazetecilere yüklenen suçları açıklıyor Başbakan Erdoğan partisinin gurup toplantısında.

Önce bir noktanın altını çiziyor:

“Şu an tutuklu ve hükümlü olarak cezaevinde mesleği gazeteci olarak kayda geçen 27 kişi var. Bu 27 kişiden bir tanesi bile, gazetecilik faaliyetinden dolayı cezaevinde değil”.

Ya neden dolayı? Erdoğan sıralıyor:

“Anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmak, silahlı terör örgütüne üye olmak, cinsel istismar, nitelikli yağma, ateşli silah bulundurmak, resmi belgede tahrifat”.

Yazının Devamını Oku