Hücreler buz gibi. Özellikle geceleri tam ayaz. Ayrıca, hücreleri lağım basıyor. Türkçesi, hücreleri b.k götürüyor.
Hücreler henüz inşaat halinde, ancak haziranda bitecek. Hücrelerin izolasyonu da yok. İzolasyon da ne demek, öyle lüks nerede?
Burası Silivri’de Mustafa Balbay ile Tuncay Özkan’ın kaldığı hücreler. Ceza içinde ceza.
Yemeklerini sıcak suyla yıkıyorlar. Yemeğin yağını atmak, yemeği yağından arındırmak için.
Bu koşullarda Tuncay Özkan’da çeşitli hastalık belirtileri ortaya çıkıyor. Böbrek sorunu, zatürree ile el ve ayaklarda sapsarı bir renk.
Balbay da, Özkan da 12 Haziran seçimlerinde CHP’den milletvekili adayı olmak istiyor.
Japonya’daki faciadan sonra uzmanlar çok tedirgin. Ancak, yapacakları bir şey yok. Santralın yapımı için siyasal karar çoktan verilmiş. Uzmanların ağzını bıçak açmıyor.
Konuyla doğrudan ve dolaylı olarak ilgili kurumlara bakıyorum, gönül ferahlığı ile “tamam bu işte biz varız” diyen yok. Tersine, herkes “acaba ne yapsak da, biz bu işin sorumluluğundan sıyırsak” havası hayli yaygın.
Çok haklılar. Bir felaket halinde, kuşaklar boyu sürecek sorumluluğu üstlenmek zor.
Başbakan Erdoğan vazgeçmiyor, uzmanlara da susmak kalıyor.
Oysa, Japon faciası gözümüzün önünde yaşanırken, diyelim ki, Enerji Bakanı Taner Yıldız çıksa, “yok kardeşim, ben bu santrala karşıyım, Başbakan ise istiyor, bu durumda ben istifa ediyorum” dese, hem siyasal olarak, hem insan olarak ne kadar büyür.
Ama, içinde bulunduğu siyasi ağ buna izin vermiyor. Bakan Bey bunu aşamıyor.
Yok, Taner Yıldız da gerçekten nükleer santrala inanıyorsa, orası ayrı.
“Bizim rüzgar tarlalarımız var, Doğudan Batıya, Kuzeyden Güneye biz rüzgardan enerji elde edebiliriz”.
Rüzgardan enerji elde etmek için, kurulacak santralın maliyeti şu kadar, çok düşük. İlk yatırım şu kadar, çok düşük, son yatırım şu kadar, çok düşük. İşletme maliyeti şu kadar, çok düşük.
Ülkemizin kurulu gücü 45 bin megawatt, rüzgardan elde edilebilecek enerji, kurulu güçten fazla, 48 bin megawatt. Tertemiz, pırıl pırıl enerji.
Rüzgar tarlaları ve oradan elde edilecek enerjiden ilk kez söz edildiğinde, sanki Amerika’yı yeniden keşfediyormuşuz gibi heyecan dalgası kaplıyor.
Sonra ne oluyor? Fıss, foss, fass, gerisi gelmiyor, temiz enerjiye inananların hevesi kursağında kalıyor.
SU, GÜNEŞ, LİNYİTAynı heyecan dalgası, hevesin kursakta kalması hidroelektrik santrallarında yaşanıyor.
Bizim akarsularımızdan elde edilebilecek enerji miktarı 140-170 milyar kilovatsaat. Bunun henüz üçte biri kullanılıyor.
Başkan Obama Nevada’da Yucca Dağı altında yapılan ve şimdilik on bir milyar dolar harcanan nükleer atık deposunun yapımını durduruyor. Çünkü, o atıklar o dağın altına konulsa bile, dışarıya etkisi olabiliyor. Amerika’da bile.
Nükleer santral kazaları en gelişmiş ülkelerde bile önlenemiyor. Amerika’da Three Miles İsland, Kanada’da Point Lepreau, Rusya’da Çernobil, Fransa’da Chatel ve son olarak Japonya’da Fukişima nükleer santralındaki sızıntı bize yol gösteriyor.
Akkuyu nükleer santralından derhal vazgeçmek.
Aslında, Akkuyu’dan vazgeçmek için pek çok neden var.
ECEMİŞ FAYIYukarda saydığım ülkeler nükleer santral üreticisi. Buna rağmen, onlar kendi ülkelerindeki nükleer santral faciasını önleyemiyor. Bunun için de, yavaş yavaş nükleer santralı terk ediyor. Ama, nükleer santralları bizim gibi ülkelere yutturmaya çalışıyor.
Japonya’da teknoloji çok gelişmiş ve iyi kullanılıyor. Japonlar işini kılı kırk yararak yapıyor. Buna rağmen, onların işlettiği nükleer santral, deprem nedeniyle sızıntı yapıyorsa, Akkuyu’nun vay haline.
Deprem mi? Orada duralım. Ecemiş Fayı Akkuyu’da yapılması öngörülen nükleer santrala sadece 25 kilometre uzak.
Organize sanayi bölgesi, tersane, çeşitli fabrikalar hep orada. Üretilen malların bazıları patlayıcı madde.
Eyvah, yangın.
Sadece bu tesisler değil, çevredeki yerleşim yerleri de, yangın nedeniyle büyük tehdit altında. Ne gam, herkes yangın karşısında ne yapacağını biliyor.
Sanayide çalışanlar koruyucu ekipmanları nasıl kullanacağını biliyor. Herkes yangın söndürme araçlarını kullanabiliyor. İtfaiyeciler 600 dereceyi bulan sıcaklıktan hiç etkilenmeden, o teçhizata, giysilere sahip olarak yangının içine dalıyor. Enkaz altında kalanları kurtarmayı herkes biliyor. Yangının nereye sıçrayabileceğini hesaplayan uzmanlar, yangını dar bir bölgede hapsetmeyi başarıyor.
Yangın atlatılıyor.
BTC VE ÜNİVERSİTEYukarda aktardığım olay, bir projenin provası. Projenin bu yıl sonunda faaliyete geçmesi bekleniyor.
Ceyhan Yangın ve Doğal Afet Eğitim Merkezi adını taşıyan proje Türkiye’de bir ilk.
Avrupa Parlamentosu’nun son raporu, yaşanan son tutuklamalar çerçevesinde, daha çok ve doğal olarak basın özgürlüğü üzerinden tartışılıyor. Oysa, raporda sistemin işleyişine ilişkin çok ciddi eleştiriler var. Ve bu eleştiriler, büyüklerimizin açıklamalarıyla taban tabana zıt.
Örneğin, raporun dört ve beşinci paragraflarında yer alan kuvvetler ayrılığına dönük eleştiri ilk kez dile getiriliyor. Rapor kendi üslubunda, “modern demokratik bir ülkede yürütme, yasama ve yargı ayrıdır ve insan hakları ile temel hak ve özgürlüklere saygılıdır” diyerek, bizde bu eksikliğe vurguda bulunuyor.
Tek başına bu vurgu bile, Türkiye’de demokrasinin topalladığını göstermeye yetiyor. Yürütme, yani siyasal iktidar her şeye egemen ise, yargıya ve yasamaya karışıyorsa, hangi demokrasi?
ERGENEKON-AVRUPABuna, “basın özgürlüğünde kötüleşme, sansür ve otosansür” ifadeleri ekleniyor, geriye elimizde demokrasiden fazla bir şey kalmıyor.
Üstelik, uzun tutukluluk sürelerine, bütün sanıklar için şeffaf ve bağımsız yargı gereğine pek çok paragrafta dikkat çekiliyor. Bu kaygılar hem genel olarak, hem Ergenekon ve Balyoz davalarıyla bağlantılı olarak dile getiriliyor.
Mübarek adamlar Ergenekon’un sanki Avrupa ayağı.
Öğrenci gösterilerinde “polisin kullandığı şiddeti” kınayan rapor, AKP iktidarını toplantı ve gösteri yürüyüşleri özgürlüğüne saygı göstermeye çağırıyor.
Önce bir noktanın altını çiziyor:
“Şu an tutuklu ve hükümlü olarak cezaevinde mesleği gazeteci olarak kayda geçen 27 kişi var. Bu 27 kişiden bir tanesi bile, gazetecilik faaliyetinden dolayı cezaevinde değil”.
Ya neden dolayı? Erdoğan sıralıyor:
“Anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmak, silahlı terör örgütüne üye olmak, cinsel istismar, nitelikli yağma, ateşli silah bulundurmak, resmi belgede tahrifat”.