Taksim’de olmak vardı anasını satayım

UÇAKTAYIM, Almanya’ya uçuyorum.

Haberin Devamı

Hayır, Taksim Meydan’ındayım, uçakta uyuyorum ama Taksim Meydan’ındayım, gazetecilerin basın özgürlüğü adına toplandıkları Taksim’de. Tam bu saatlerde, kaç kişi toplanıyor? Kaç gazeteci bir araya gelebiliyor, kaçı basın özgürlüğü çevresinde kenetleniyor?
Uçakta kendime bu soruları sorarken, Taksim merakındayım. Ergenekon’un son dalgasıyla gözaltına alınan gazetecilerle ilgili yazılara bakıyorum. Çoğu Nedim Şener ve Ahmet Şık başta olmak üzere, gözaltılara karşı çıkıyor. İyi, güzel.
Güzel de, Nedim Şener’e, Ahmet Şık’a ve diğer meslektaşlarımıza kanat geren köşe yazarlarından, gazetecilerden acaba dün kaç tanesi Taksim’deydi, merak ediyorum.
Üzgünüm. Taksim’de olamadığım için üzgünüm.
Tek bir meslektaşım da olsa, orada onu yalnız bırakmak zorunda kaldığım için üzgünüm.
Gözaltına alınan arkadaşlarımıza destek yürüyüşünde bulunamadığım için üzgünüm.
Uçaktayım, Taksim’de kaç kişinin toplandığını, kimlerin katılmadığını bilmiyorum, onun için meraktayım.
ALMANLAR ŞAŞKIN
“Susma, sıra sana gelecek” diye Taksim’de haykıramadığım için üzgünüm.
Kaç kişi bıçağın kemiğe dayandığının acısıyla Taksim’de, meraktayım.
O üzüntüyle, o merakla Düsseldorf’a iniyorum.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün Bochum’daki toplantısını izlemek için buradayım.
Ergenekon’un son dalgası basın özgürlüğüne çarptığı saatlerde Alman gazeteci arkadaşlarım arıyor:
“Hey, ne oluyor orada?”
Dün de, aynı merakla soruyorlar:
“- Kaç gazeteci içerde?
- Ne yazdılar da, içeri alındılar?
- Sansür çok mu sıkı işliyor?
- Gazeteciler neden tutuklu yargılanıyor?
- Hükümet her şeyi kontrol altında mı tutuyor?
- Patronlara vergi cezası, gazetecilere tutukluluk karşısında insanlar ne düşünüyor?”
Alman gazeteciler şaşkın. Bunlara benzer soruların arkası kesilmiyor.
TATMİN ETMİYOR
Her gözaltı dalgası sonrasında Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanların “bu yargının işi”  sozü, artık kimseyi tatmin etmiyor.
“Herkes istediğini yazıyor” sözü artık inandırıcı olmaktan çok uzak.
Demokrasi ağır yaralar alıyor. Basın en zor günlerini yaşıyor.
O zaman hepiniz zor zamanları yaşıyorsunuz.

Haberin Devamı

Cüneyt, önce kendini sorgula

Haberin Devamı

CÜNEYT Özdemir, dün Radikal’deki yazısında son gözaltı dalgasına isyan ediyor.
“Mesleğimi bırakmayı ilk kez düşündüm.”
Cüneyt’i severim. Yıllardır başarıyla sürdürdüğü 5N1K programını fırsat buldukça izliyorum.
Ama, son zamanlarda biraz buruk izliyorum. Eski programlarından sapma var gibi geliyor bana. Duruşu sanki artık farklı, daha değişik.
Cüneyt, mesleği bırakmayı düşünmek yerine, bence kendini sorgula.
“Eskiden neredeydim, şimdi neredeyim”  diye kendine sor.
Bu sadece benim düşüncem değil.

Hasan neden sormadın?

SKANDALIN İstanbul’da patladığı gün değerli meslektaşlarımız gözaltına alındığında, iki gazeteci Hasan Cemal ile Fehmi Koru Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün uçağında Kahire’ye gidiyor.
Türkiye birbirine girmiş, basın nefes almakta zorlanıyor, Cumhurbaşkanının uçağında iki gazeteciden ne beklenir, Gül’e gazetecilerin tutuklanmalarını sormaları beklenir.
Belki soruyorlar, ama dün yazılarında bu konuda tek satır yok.
Fehmi Koru’yu geçelim, onu vicdanıyla baş başa bırakalım.
Ya Hasan? Sana ne oldu Hasan, niye soramıyorsun? Aklın mı tutuluyor, yoksa yüreğin yağ mı bağladı?
Ya da artık seni bir daha o uçaklara almazlar diye mi kaygı duyuyorsun?

Yazarın Tüm Yazıları