Yalçın Doğan

CHP için bulunmaz fırsat

29 Eylül 2011
ALDIĞIM yanıt, eski bir tekerleme gibi.

CHP’lilere basit bir soru soruyorum, “CHP bir Kürt Raporu hazırlayacaktı, ne oldu” diye. Bir değil, iki değil, pek çok CHP’liye.
Verilen yanıt, “ağaç nerede, balta kesti, balta nerede, suya düştü, su nerede. inek içti” tekerlemesi gibi, kimsenin haberi yok.
Oysa, daha seçimden önce CHP’den bir ekip Güneydoğu’ya gidiyor. Seçimde kullanmak üzere, Kürt Raporu yazmak için. CHP son seçime gelinceye kadar, görülmedik biçimde rapor üstüne rapor yayınlıyor. Kadın, gençlik, ekonomi, sivil toplum, demokrasi, eğitim, sağlık, aile sigortası gibi raporlar arka arkaya yayınlanıyor, iktidara gelirse, CHP neyi, nasıl uygulayacak, bunlar anlatılıyor.
Güneydoğu ile ilgili olarak da, bölgenin nasıl kalkınacağını anlatan ekonomik analizler içeren bir rapor yayınlanıyor. Orada Kürt Sorunu yok.
KADERİ ETKİLERHerkes CHP’den aylardır Kürt Raporunu bekliyor. Ama, yok. Pek çok kez, “hazırlanıyor” deniyor ama, yok. Benim derdim yine de rapor değil.
Herkes gibi ben de, Kürt Sorununa ilişkin CHP’nin görüşünü arıyorum. Somut önerileri, düşündükleri yol haritasını, pratik çözümleri bekliyorum. Ama, yok. Hiç kimsenin peşine takılmadan, sosyal demokrat bir parti olarak, CHP’nin bu konudaki önerilerini bekliyorum.
Terör öyle azgınlaşmış durumda ki, bunu aşağıya çekmek teröre karşı operasyonla artık mümkün değil. Artık siyasetin devreye girmesi şart. O nedenle CHP’nin söyleyeceği söz önemli. Çünkü, AKP arada farklı çıkışlarla birlikte, şu ana kadar eskiyi tekrar ediyor. Ve o eski söylem çözüm getirmiyor.

Yazının Devamını Oku

Gözünün önünde halası, öldüren kurşunlar haladan

28 Eylül 2011
NÜFUSA önce “kayıp” notu düşülüyor. 1978 doğumlu, Kürt kızı Emine için. Sonradan Emine’nin PKK tarafından dağa kaçırıldığı anlaşılıyor. Nüfus kayıtları yeni bilgiye göre değiştiriliyor. Emine 1992’de dağa kaçırıldığında on dört yaşında.

Emine şimdi 33 yaşında, PKK’nın artık üst düzey yöneticilerinden biri. Dağdakiler ona “Rujen Jirki” kod adını takıyor.
PKK dört gün önce Siirt’in Pervari ilçesi Belenoluk Karakoluna saldırıyor. Arkadaşları anlatıyor, onbaşı Recep Gök saldırıda kahramanca çarpışıyor. Şehit düşen altı asker arasında Recep Gök de var.
PKK’lı Rujen Jirki Recep Gök’ün halası. Recep halasının kurşunlarıyla hayatını kaybediyor.
Manzaraya bakın. Emine, nam-ı diğer Rujen Jirki Kürt, şehit düşen yeğeni Recep Kürt, “Kürtlerin özgürlüğü için savaştığını” öne süren PKK artık Kürtleri de öldürüyor.
AİLE KORUCU
Bitmiyor.
Şırnak’a bağlı Beytüşşebap ilçesi Akçayol Köyü Kürtlerin yaşadığı bir köy. Şehit düşen jandarma onbaşı Recep Gök ve halası Emine bu köyün insanları.

Yazının Devamını Oku

Piri Reis’in kemikleri sızlıyor

27 Eylül 2011
DOĞU Akdeniz’de doğalgaz ya da petrol varsa, ancak iki bin metre derinlikten sonra var. Bunu belirlemek için iki bin metrenin altında sondaj yapmak gerek.

Oysa, Piri Reis en çok 1.200 metre derinliğe kadar sondaj yapabiliyor. Bu teknik bilgi Piri Reis’in yelkenlerini indiriyor.
Türkiye’nin bu alanda en iyi uzmanlarından biri olan Necdet Pamir’le konuşuyorum. Pamir önemli bir bilgi aktarıyor:
“TPAO’da, Piri Reis’te görev yapan bazı arkadaşlarla, bazı öğretim üyeleriyle kafa kafaya verdik. Piri Reis sismik sondajı sınırlı biçimde yerine getiriyor, bu da amaca hizmet etmekten uzak”.
Necdet Pamir’in verdiği bilginin önemli yönü, “Piri Reis’te görev yapan bazı kişilerin” de, aynı görüşe katılmış olmaları. Pamir ekliyor:
“Piri Reis’in Doğu Akdeniz’e açılması iç politika malzemesi, geminin özelliklerini dışarıdakiler de biliyor zaten”.
ABD ŞİRKETLERİSondaj nasıl yapılıyor?
Araştırma gemisi denizin dibine sismik dalgalar gönderiyor. O dalgalar geri döndüğünde, elde edilen bulgularda sünger gibi, gözenekli tabakalar varsa, orada bir şey var.

Yazının Devamını Oku

Hangi sendika TV ve radyo kurabilir

24 Eylül 2011
KAFKASYA’ya hiç uzanmadan “Kafkas” denilince benim aklıma iki şey gelir. Biri benim baş ucu yazarlarımdan Brecht’in ünlü oyunu “Kafkas Tebeşir Dairesi”, öteki kestane şekeri.

Şimdi Kafkas denilince, benim değil, sendikacıların aklına bir yasa önerisi geliyor, Agah Kafkas ve arkadaşları tarafından 2008’de hazırlanan bir öneri.
Sendikalar yasası darbe döneminin ürünü. Sendikal hareketi yerle bir eden yasa. 1982’den bu yana, ikisi AKP döneminde olmak üzere, bu yasa yedi kez değiştiriliyor ancak sendikal yaşamda demokratik ilkelere uyum bir türlü sağlanamıyor.
Uluslararası Çalışma Örgütü ve AB yılda bir kaç kez bu nedenle fırça atıyor. Hatta, aynı nedenle AB sosyal politikalar faslını bir türlü açmıyor.
Yeni hükümette Faruk Çelik Çalışma Bakanı olunca, sendikaların ondan ilk istekleri demokrasiye aykırı maddelerle dolu bu yasanın değiştirilmesi.
DİNÇER-ÇELİKŞimdiki Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in geçen dönem Çalışma Bakanı iken, sendikalarla yıldızı pek barışık değil. Sendikacılara meydan okuyor, “ben bildiğimi yaparım” diyor. Sendikalar Faruk Çelik’i diyaloğa daha açık görüyor.
İki gün önce Çelik, işçi sendikaları, işverenler bu yasa için bir araya geliyor. Masadaki taslak, Agah Kafkas ve arkadaşlarının önerisi ile Ömer Dinçer döneminden kalma bir hazırlığın harmanı.
Neden Bakanlık’tan gelmiyor? Çünkü, bu hazırlığa bazı bakanlar karşı. Bakan Çelik bu açıdan zor durumda.

Yazının Devamını Oku

Devleti Öcalan’a mecbur etmek için PKK dağdan indi

23 Eylül 2011
BEŞ bini beşe bölersek, bin edermiş. Teröristlerin önde gelenlerinden biri böyle yazıyor:<br><br>“Biz dağda beş bin gerillayız. Beşer kişilik timler oluşturup, kentlere gönderdiğimizde, bin tim eder. Mesela Karadeniz’e bir tim gönderdik, T.C. bizimkilerle baş edemedi”.

Bu sözler Kandil’den inip, kentlere dağılmanın politikasını gösteriyor. PKK kendine yeni terör stratejisi çiziyor. Kırsal kesimde ya da sınır boylarında karakollara saldırmak yerine, doğrudan kentlerin içinde terör eylemleri düzenliyor. Son günlerde Tunceli, Ankara, Siirt, Bitlis, Van ve Diyarbakır’da gerçekleşen saldırılar bu politikanın sonucu.
Her terör eyleminden sonra, kırsala kaçmıyor, kentin içinde saklanıyor. Saklanmanın ciddi anlamı var. Teröristlere kentlerde yaşayan PKK sempatizanları yataklık ediyor.
Ele geçen teröristlerin kimlikleri inceleniyor, çoğu kent nüfusuna kayıtlı. Saklanmak için koşullar elverişli. Eski tanıdıklar, yakınlar filan.
BÜTÜN ŞEHİR AKMIŞTeröristlere yardım edenler var ama, “biz terörden bıktık” sesleri daha çok çıkıyor. Üç gün önce Siirt’te dört genç masum kadının öldürülmesi geniş kitlede büyük tepkiye yol açıyor. Ölenlerden Kevser Çekin BDP Belediye Başkan Yardımcısının yeğeni.
Bu cinayette PKK ile halk karşı karşıya geliyor. PKK kendini affettirmek için, ateş ettikleri arabanın polis aracı sandığını söylüyor. Bölgede PKK’nın tabanı var ama, teröristi saklasa bile, bu taban terörden bıkmaya başlıyor.
Cenazeler toprağa verilirken, mezarlıkta Siirt’in önde gelen iki kişisi aralarında konuşuyor: “Baksana herkes burada. Bakan, vali gelmiş tamam da, asıl halk gelmiş. Türkler, Araplar ve şuraya bak, Kürtler de burada, bütün şehir buraya akmış”.
PKK terör yoluyla elde ettiği tabanı, yine terör yoluyla kaybetmeye başlıyor.

Yazının Devamını Oku

PKK yerine BDP ile konuşmak

22 Eylül 2011
ANA fikir, ortak hareket etmek.

Ankara’da bombanın patlamasından iki gün önce çeşitli Kürt parti ve gurupları, farklı dinlerden Kürtler Diyarbakır’da Kürt Konferansında bir araya geliyor.
Kürt Sorununun bugün vardığı aşamada hep birlikte aynı siyaseti izlemeye karar veriyorlar. İki dilekleri var. Silahlar sussun, demokratik adımlar atılsın. İkisi de, yeni değil. PKK silahı bırakmıyor, bırakmadıkça operasyonlar sürüyor, demokratik adımlar atılamıyor.
Aynı toplantıya BDP de katılıyor. BDP hem “silahlar sussun” diyor, hem konuşan silahlara mesafesini koruyor. Hem demokratik adım atılsın diyor, hem demokratik adımın zemini olan Meclis’e gidip gitmemeyi hala tartışıyor. Hem “biz halkın iradesine dayanıyoruz” diyor, hem temsil ettiği iradeye saygı göstermiyor.
AKP de göstermiyor. PKK ile masaya oturuyor, halkın seçtiği BDP’nin elini bile sıkmıyor.

SAYIN ÖCALAN

Çözüm diyalogda. O diyalog uzun ve çok zor bir süreç. Ama, zigzag çizmeden.
Adamları dağdan indirip Habur’a getiriyorsun, getirdiğin adamları Habur’da önce taburcu ediyorsun, ardından içeri atıyorsun.

Yazının Devamını Oku

Çocuk okula gitmiyorsa imam kapıda hazır

21 Eylül 2011
“Bana ne, bana ne, ben RİTA istiyorum” diye tutturacak çocuk, okula gitmeyecek, RİTA isteyecek, imam gelecek, daha ne olsun.

RİTA’ya bakacağız, ama RİTA’dan önce öğretmenlerin durumu. Sokakta 400 bin atanamayan öğretmen iş ararken, 160 bin öğretmen açığı bulunuyor. Ve bu açık yıllardır doldurulamıyor. Ne beceri ama.
Daha büyük beceri, öğretmen açığını ücretli öğretmen uygulamasıyla (ne demekse) kapatma yoluna gitmek. 700 lira ücret karşılığında. Alay eder gibi.
Dünyada eğitim çalışanları içinde en çok çalışan bizim öğretmenlerimiz olduğu halde, öğretmenlerin ortalama ücreti 1500 lira dolayında. Ne gelir ama.
Öğretmen deyince, resim ve müzik öğretmenlerine pek fazla yüz verilmiyor. İki okula bir müzik ve resim öğretmeni.
Okulların açılması nedeniyle, Eğitim-İş Genel Başkanı Veli Demir eğitimin sorunlarına dönük çok kapsamlı bir açıklama yapıyor. Okuduğunuzda, “eğitimde biz neredeyiz” diye, tüyleriniz diken diken oluyor.
Örneğin, “bugün ülkemizde 3 bin 367 genel lise bulunmasına rağmen, 4 bin 500 civarında dershane bulunuyor.”
Tabii ki, dershane liseden daha çok. İlk ve orta öğretimdeki bu kalite ile hangi yabancı okula, hangi üniversiteye girecek o çocuklar. Dershaneye gitmeden yabancı okullara, üniversiteye giren kaç babayiğit var?

OKUL RİTA

Yazının Devamını Oku

Ganz Unten (En Alttakiler)

20 Eylül 2011
“BİZ onları iş yapmak için çağırdık, insan oldukları meydana çıktı.”

Elli yıl önce misafir işçi (Gastarbeiter) olarak Almanya’ya giden işçilerimiz için söylenen en veciz sözlerden biri bu. İş yapmak için çağrıldıklarından, yıllar boyunca en ağır işler onlara veriliyor. Savaş sonrası iş gücü açığını kapatmak için ayrıca, kötü ve ağır işleri Almanlar yapmak istemediği için, Almanya Türkiye’den işçi istiyor.
Bizimkiler daha kendi kasabasını bile görmeden köylerinden kalkıp soluğu Münih’te alıyor. Tam  kültür şoku.
Önce her koşulu kabul edip, çalışmaya başlıyorlar. Almanlar memnun, en rezil işlere bizimkileri koşuyorlar, günün birinde nasıl olsa kendi ülkelerine dönecekler, inancıyla. Bizimkiler memnun, gurbetçiler Türkiye’nin döviz açığını kapatıyor, hesabıyla.
Bu balayı zaman zaman fire veriyor ama, asıl patlama Batı ile Doğu Almanya’nın birleşmesiyle ortaya çıkıyor.
ÜÇ EĞİLİMBirinci, ikinci kuşak derken, üçüncü ve dördüncü kuşaklar yetişmeye başlıyor. Almanya’daki Türk nüfus 2.5 milyona ulaşıyor.
Bir kısmı dönmek istiyor ama iyice kök salmış, işi, gücü orada, çocuklar okuyor. Bir kısmı Almanya’ya entegre olmuş, (bütünleşmiş), izini kaybettirmeye çalışıyor. Üçüncü bir kısım var ki, isyan halinde, öğütülmek istemiyorlar. Kimlikleri iyice sivrilmiş, daha çok Türk, daha çok Müslüman olanlar, sürekli hır çıkartanlar.
Almanlar bakıyor ki, gelenlerden ne geriye dönen var, ne de orada onlara huzur veren, derhal çok katı kurallar getiriyorlar. Çıkardıkları Yabancılar Yasası sonucu, işçiler eşlerini Almanya’ya getiremez oluyor. Almanca konuşamıyor, diye Türklerin çocuklarını özürlülerle aynı okula göndermeye zorluyor. Ayrıca, üçüncü kuşak Türkler arasında işsizlik yaygınlaşıyor. 2.5 milyon Türk, ek olarak Doğu-Batı Almanya birleşmesi, Almanya’ya büyük yük getiriyor.

Yazının Devamını Oku