Yalçın Doğan

Kuzey Irak bize Barzani’nin armağanı

21 Ekim 2011
KUZEY Irak’ta PKK’nın barınması fikrini Barzani’ye açan kişi Suriye’nin eski devlet başkanı, bugünkü başkan Beşşar Esad’ın babası Hafız Esad. Bu emsalsiz fikri benimseyen ve Kuzey Irak’ı PKK’ya açan kişi Barzani. Mesut Barzani 1979’da İran’da sürgünde. 1980’de İran-Irak savaşı patlıyor. Barzani yanındaki peşmergelerle birlikte İran’ın yanında, Irak’a karşı savaşıyor. Barzani Saddam düşmanı. Saddam ona göz açtırmıyor.
Peşmergeler İran-Irak savaşında Irak’ın Hacı Ümran bölgesinde toprak kazanıyor. Barzani o toprakların kendi aşiretine, Barzan Aşireti’ne verilmesini bekliyor, ancak İran vermiyor. Barzani İran’a küsüyor, Kuzey Irak’a yerleşiyor, Barzan Aşireti’nin yaşadığı topraklara.
Savaş bitince Hafız Esad Barzani’yi Şam’a davet ediyor ve bizi “Kuzey Irak Sendromu” ile baş başa bırakan önerisini dile getiriyor:
“Kuzey Irak’ta PKK’ya yer aç, PKK Kuzey Irak’a yerleşsin”.
Hafız Esad’ın telkiniyle Barzani’nin PKK’ya kucak açması yirmi yıl öncesine dayanıyor. Bunun ayrıntılı öyküsü Hulusi Turgut’un kaleme aldığı “Barzani Olayı” kitabında yer alıyor.
AMAÇ BELLİ
Barzani bir yandan Kuzey Irak’ta PKK’ya her türlü olanağı sağlıyor, bir yandan da Türkiye’ye her geliş gidişinde aynı nakarat:
“Babamdan bana nasihattır, başımız ne zaman darda kalsa, Türkiye’ye başvururuz”.
Türkiye’nin başına her türlü belayı açan Barzani, kendi başı derde düştüğünde Türkiye’ye geliyor. Her gelişinde anlı şanlı karşılanıyor.
Çukurca’da 24 askerimizin şehit edilmesi sonrasında Barzani Başbakan Erdoğan’ı arıyor, üzüntülerini iletiyor. Kim inanır? İnanmak için hangi neden var?
PKK’nın ana üssü Kandil Kuzey Irak’ta değil mi? Yaralı PKK’lılar Kuzey Irak’ta Barzani yönetimine bağlı hastahanelerde tedavi görmüyor mu? PKK’ya gıda, v.s., her türlü destek Barzani yönetimince sağlanmıyor mu? PKK Kuzey Irak’ta her türlü hareket serbestisine sahip değil mi?
Bunları çocuklar bile biliyor. Ayrıca, Barzani sık sık vurguladığı bir amacını daha geçen gün yeniden dile getiriyor:
“Amacımız, tek Kürdistan Devleti kurmaktır”.
Nerede? İran, Irak, Suriye ve Türkiye’yi içine alan topraklarda. Hala hangi Barzani?

Masa artık çok uzak

“BİZ özellikle savaşmak isteyen, savaşa, silaha aşık ve savaşla sonuca gitmek isteyen noktada olan bir hareket değiliz. (...) Barışçıl çözüm için çeşitli çabalar göstermekteyiz. (...) Savaşı başlatan taraf biz değiliz”.
PKK’nın Kandil’deki bir numarası Murat Karayılan’ın kısa süre önce Ahmet Altan’a yazdığı mektupta baştan sona yalan söylüyor. Kaldı ki, savaşı 1984’te Eruh saldırısıyla başlatan kim? O tarihten bu yana her isteğini silahla elde etmeye çalışıyor. Asıl amacını aynı mektupta şöyle açıklıyor:
“Biz Kürtler Mezopotamya’nın en eski halklarından biri olmamıza rağmen, ağır sömürgeci asimilasyon politikasıyla bitirilmenin eşiğine getirilen bir halkız”.
Dolaylı yoldan bağımsız devlet tezini işliyor. Bu tezini şiddet eylemleriyle destekliyor. Artan şiddette PKK Türkiye Cumhuriyeti’ne şunu söylemeye getiriyor:
“BDP, yeni Anayasa filan değil, masaya bizimle oturacak, bizimle anlaşacaksınız”.
Her gün asker, polis, kadın, çoluk, çocuk, Türk, Kürt demeden önüne geleni öldüren PKK her türlü demokratik girişimi askıya alıyor. Türkiye’nin dört bir yanında öyle bir iklim oluşuyor ki, insanlar ellerinde Türk bayraklarıyla sokaklara dökülüyor.
Bugünkü koşullarda masa artık uzakta. Bu kadar olumsuz koşullara ve ortama rağmen, çözüm yine masada. Günün birinde yine masada, ama kiminle? Temel soru bu.

Baş sağlığı mesajları timsahın göz yaşları

ÇUKURCA saldırısı sonrasında Amerika dahil, dünyanın her yerinden liderler Başbakan Erdoğan’ı arıyarak, baş sağlığı mesajları iletiyor. İnsancıl bir dayanışma.
Buna rağmen, PKK’nın bu ülkelerde uyuşturucu ve silah kaçakçılığından tutun da, orada örgütlenmesi, TV yayınları, PKK’ya silah satışlarına yine bu ülkeler tarafından izin veriliyor. Başbakan Erdoğan dün “bunları biz devlet ve hükümet başkanlarına anlatıyoruz ama, netice alamıyoruz” diyor.
Yıllardır böyle. Her saldırıda üzüntülerini iletiyor, sonra PKK’ya destek devam ediyor. O üzüntüler timsahın göz yaşları, başka bir şey değil.


Yazının Devamını Oku

Zaferin bin babası vardır

20 Ekim 2011
O sekiz ülke arasında Türkiye de var

El Salvador, Peru, Senegal, Uganda, Sierra Leone, Cezayir, Hırvatistan ve şaşıracaksınız Türkiye. Bu sekiz ülkenin ortak yanı var.
Bunlar dünyada terörle savaştan galip çıkan ülkeler. Nasıl ve ne zaman galip çıkmışlar?
Amerikan düşünce kuruluşlarından Rand Corporation bir araştırma yapıyor. “Victory Has A Thousand Fathers” (Zaferin Bin Babası Vardır) adını verdiği araştırmada terörle mücadele eden ülkeleri inceliyor. Araştırma 1934-1999 dönemini kapsıyor.
1934 ile 1999 arasında dünyada terörle savaşan otuz ülke var. Otuz ülkenin sekizi terörle mücadelede başarıya ulaşıyor. O sekiz ülkeden biri de, Türkiye. Ama, 1999’a kadar.
1999 Öcalan’ın yakalandığı yıl. O tarihe kadar Türkiye terör karşısında galip görülüyor.

YÜZE YAKLAŞTI

1999 sonrasında PKK uzun bir bocalama dönemi geçiriyor, 2005’ten sonra yeniden toparlanıyor.

Yazının Devamını Oku

Şalit’i izledim, Söpçeler ile Koç’u düşündüm

19 Ekim 2011
ASTSUBAY Abdullah Söpçeler, uzman çavuş Zihni Koç, PKK’nın 9 Ağustos’ta kaçırdığı iki askerimiz.

Önce herkes ayağa kalkıyor, PKK’nın kaçırdığı iki askerle ilgili bütün gün yayın yapılıyor. Ertesi gün bütün gazetelerde aynı haber. Ya bir gün sonra? Kaçırılan askerler unutuluyor. 9 Ağustos-11 Ekim, iki ay askerlerden ses yok. Kimse ilgilenmiyor, Türkiye kaçırılan askerlerini unutuyor.
PKK unutmuyor, belki de hatırlatmak üzere, bir hafta önce, 11 Ekim günü iki asker PKK’nın yayın organı ROJ TV’ye çıkıyor ve “iyi olduklarını” söylüyor.
11 Ekim-19 Ekim, ıııh, kimsede yine ses yok, unutmaya devam. Ne de olsa, iki askerin kaçırılması ilk değil. PKK askerleri zaman zaman kaçırıyor. Olağan durum. Merak etmek yersiz.
Kaldı ki, gündemimizde İsrail’li asker Gilad Şalit var. Kaçırılan İsrail askerinin Hamas tarafından serbest bırakılması ile başlayan yaygara alıp başını gidiyor.
AKBABANIN ÜÇ GÜNÜTürkiye Cumhuriyeti’nin devreye girmesi, baş döndüren diplomatik trafik, İsrail ve Hamas’a yol, yordam dersleri, dış politikada yeni zafer naraları arasında “Türkiye’nin muhteşem arabuluculuğu sonucunda Hamas’ın kaçırdığı İsrail’li asker Şalit serbest bırakılıyor”.
Öyle bir anlaşma ki, İsrail bir askeri karşılığında, Hamas’ın 1027 tutuklulusunu serbest bırakıyor. Bir İsrail’li dünyaya bedeldir, sözü hedefini buluyor. İsrail, tek bir askerinin karşılığında binden fazla Hamaslı’yı salıveriyor.
Devamı Türkiye açısından daha ilginç. Serbest bırakılan Hamas’lılara dünya terörist muamelesi yapıyor. Onlardan on tanesinin Türkiye’ye gelmesi söz konusu. tıpkı, Ruslar’ın kovaladığı Çeçenler’in Türkiye’de gizlendiği iddiası gibi. Çeçenler, Hizbullahçılar, PKK, bizde teröristten bol ne var. Bir de Hamas’çılar gelmiş, çok mu.

Yazının Devamını Oku

‘Türkiye uçuyor’ nereye konacak

18 Ekim 2011
ÇOK sıradan bir cümle:<br><br>“Türkiye’nin en büyük ticari ortağı AB”.

Bir başka sıradan cümle:
“Türkiye’ye gelen yabancı sermayenin yüzde 80’i AB’den”.
AB’nin Türkiye İlerleme Raporunda yer alan bu sıradan cümleler, gelecek bir kaç yılın en heyecanlı cümleleri olmaya aday.
Neden aday? Komşuda pişecek, bize de düşecek. Ne o? Ekonomik kriz.
Yunanistan’la başlayan, İtalya, Portekiz, İrlanda’ya sıçrayan ekonomik kriz, AB ile bu kadar iç içe bulunan Türkiye’yi önümüzdeki yıl ve sonrasında çok yakından ilgilendirecek.
Bunu 2008’de Amerika’da patlayan krizle karşılaştırmak olayı hafife almak olur. Kriz Amerika’da patladığında bile, bizdeki etkisi Amerika’dan daha fazla. Teğet geçti, filan ama, deldi de geçti. Şimdi ise, AB öksürse, bizim nezle olacağımız bir kırılganlık var.
NEME LAZIM2002’den bu yana ürettiğimizden daha çok tüketiyoruz, daha çok borçlanıyoruz. Dokuz yılın toplam dış ticaret açığı 500 milyar dolar. Kazanmadığımız parayı harcıyoruz.

Yazının Devamını Oku

Hamal da bir, milyarder de

15 Ekim 2011
ELEKTRİKLE başlıyor, doğalgaz ile devam ediyor zamlar.

Araba, cep telefonu, içki ve sigarada vergi artışı adıyla devam ediyor. Zam yarışına piyasa da katılıyor, sebze ve meyve fiyatları pazarda iki kat artıyor.
Zamlarla ilgili Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “zamlar yoksul insanlarla ilgili değil” diyor. Doğru, yoksul insanlar elektrik ve doğalgaz kullanmıyor, onlar karanlıkta oturuyor, üşüyor, ocaklarında yemek pişmiyor. Telefonla konuşmuyor, sigara içmiyor, sebze, meyve yemiyor, Arınç bir anlamda haklı, çünkü onlar yoksul. Yemezler, içmezler, görmezler, konuşmazlar.
Zamların eski adı “ayarlama”, şimdi yeni bir ad bulunuyor, “güncelleme”.

AB GÜNCELLEMESİ

Bizimkilerin güncellemesine, AB de bir güncelleme yapıyor. AB’nin güncellemesi bizimkilerden farklı.
Örneğin, Türkiye insani gelişme endeksinde 2002’de 177 ülke arasında 88. sırada iken, şimdi 83. sıraya yükseliyor. Buna karşılık, yoksulluk sıralamasında 2002’de 102 ülke arasında 64. sırada iken, şimdi 56. sıraya iniyor. Yoksulluk riski AB ülkelerinde yüzde 5 ile yüzde 14 arasında değişirken, Türkiye’de yüzde 17’ye yükseliyor. Genç işsizlik oranı geçen yıl yüzde 19.1 iken, bu yıl yüzde 25.3’e çıkıyor.
AB İlerleme Raporunda ekonomiyle ilgili görüşlerin yansıtırken, altını olumlu çizdiği nokta, ekonomik krizin iyi yönetilmiş olması. Onun ötesinde bölüm bölüm kaygılarını dile getiriyor. Kamu maliyesi yönetiminde şeffaflık eksikliğini vurgulayarak, sanki bugünü görmüş gibi:

Yazının Devamını Oku

Hırvatistan: Siyasal uzlaşmanın zaferi

14 Ekim 2011
İKİ açıklama aynı odada, aynı anda, aynı kişi tarafından, milyonlarca kişinin gözleri önünde.

AB’nin genişlemeden sorumlu komiseri Füle Türkiye’nin 2011 İlerleme Raporunu açıklarken, aynı anda başka bir tarihsel vurguda bulunuyor:
“İki ay sonra Hırvatistan AB’ye tam üye olacaktır. Hırvatistan altı yılda AB’nin bütün kriterlerini yerine getirmiş ve AB tam üyeliğine hak kazanmıştır.”
Müthiş kıskanıyorum. Bir anda 3 Ekim 2005’e, Brüksel’e gidiyorum.
Türkiye ile Hırvatistan 3 Ekim 2005’te AB ile tam üyelik görüşmelerine başlıyor. Önceki gün Türkiye İlerleme Raporu üzerinden demokratik kriterlerin pek çoğuna hâlâ uzak kaldığı gerekçesiyle ağır eleştirilere uğrarken, 2005’te aynı gün yola çıktığımız Hırvatistan’a AB kapısı açılıyor.
3 Ekim 2005 günü Brükselde ben de o anı yaşayanlardan biriyim. Görüşmelere başlanacağı heyecanı, o coşku belleğimde tazeliğini hala koruyor. Hırvatistan’ı duyunca, bizim İlerleme Raporunu görünce, hüzün duyuyorum.
SİHİR NEREDE
Hırvatistan kaç yıl önce bağımsız, yeni bir devlet oluyor? Türkiye ile Hırvatistan, devlet olma açısından karşılaştırılmaz bile. Ama, bugün onlar demokratik hukuk devletinin bütün kurallarını yerine getiren bir ülke olarak AB’de.

Yazının Devamını Oku

Tek yanlı adalet

13 Ekim 2011
4 bin 606 başvuru var, sadece 1518’ini onaylıyor AKP Hükümeti.

O 1518 kişi YAŞ kararlarıyla emekliye ayrılan subay ve astsubaylar, AKP onların hakkını geri veriyor, halen incelenenler hariç, diğerlerine kapıyı kapatıyor.
AKP iktidarının ilk döneminde üzerinde en çok durulan, merakla izlenen konuların başında AKP-Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararları geliyor. YAŞ her yıl çeşitli nedenlerle bazı subay ve astsubayların ordu ile ilişkisini kesiyor. İlişki kesme, genellikle dinin askeri işlere karıştırılması iddiasına dayanıyor.
Gerek Gül Başbakan iken, gerekse şimdi Başbakan Erdoğan YAŞ’ın bu kararlarına katılmadığını bildiriyor, karşı oy yazısı yazıyor. Bu YAŞ kararları AKP medyasında uzun süre orduya dönük eleştirilerin başında yer alıyor.

BAŞVURU DÖKÜMÜ

YAŞ kararıyla ordudan atılanların haklarını geri vermek üzere yedi ay önce, Mart 2011’de bir yasa kabul ediliyor. Bu yasa ordu ile ilişkisi kesilenlerin zararının (mağduriyet) giderilmesini öngörüyor.
Yasanın gerekçesinde ilk cümle önemli. “12 Mart 1971’den yasanın çıktığı güne kadar zarara uğramış olanların yararlanması” öngörülüyor. Demek ki, 12 Mart ve 12 Eylül’de, yani askeri dönemlerde ve sonrasında, yargı kararı olmadan, idari kararla ordudan atılanların da haklarının iadesi söz konusu. Yasa çıkıyor, YAŞ ya da idari kararla ordudan atılan subay, astsubay, askeri öğrenci ve uzman erbaşlar Milli Savunma Bakanlığı’na başvuruyor. Başvuru ve sonrasıyla ilgili döküm şöyle:
4 bin 606 başvuru var. Yasa kapsamında bunların 1.518’i kabul ediliyor. 1.991’i reddediliyor. Ayrıca 847 askeri öğrenci ile uzman erbaşların başvurusu da geri çevriliyor. Kabul edilen 562 kişi çeşitli görevlerle devlete dönüyor. 67 kişiye de Devlet Personel Dairesi devlette yer arıyor.

Yazının Devamını Oku

Sırada Marmara’nın çanları var

12 Ekim 2011
YAKINDA insanlar ölecek, şimdilik balıklar ölüyor, Marmara’ Denizi’nde.

Marmara Denizi çevresindeki İstanbul, Balıkesir, Bursa, Çankakale, Kocaeli, Tekirdağ, Yalova kıyılarından Marmara’ya dökülen yüz binlerce metreküp evsel ve endüstriyel atıklar olağanüstü kirlenmeye yol açıyor. Kurşun, çinko, bakır, krom, civa gibi ağır metaller Marmara’da  hayatı felakete sürüklüyor.
Bu bilgi yeni değil. Yeni olan, kirliliğe dönük bulguların son aşamaya gelmiş olması. Çok türlülük 1-2 canlı türüne kadar düşmüş bulunuyor. Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye’de balık bu gidişle ithal ürünü olma yolunda. Marmara’da denize girmek ise, kısa sürede hayal olacak. Sudaki oksijen oranı hızla düşüyor, bazı yerlerde sıfıra yaklaşıyor.
Marmara’nın bu saatten sonra tamamen temizlenmesi mümkün görünmüyor. Yapılması gereken, Marmara’ya kirletici girişini durdurmak.
GÜNÜN BİRİNDETürkiye’nin bunca yoğun gündeminde Marmara kirliliği kel alaka? Çok basit, sel felaketi nedeniyle.
Amerika dahil, dünyanın her yerinde sel felaketleri yaşanıyor, ama bizdeki gibi metrekareye düşen seksen, doksan metreküp yağmurla değil. Kasıp kavuran hortumlarla. Derme çatma altyapı, facia bir kentleşme bu gibi felaketlerin her zaman habercisi.
CHP Balıkesir milletvekili Namık Havutça ve 22 milletvekili konuyla ilgili meclis araştırması açılması için önerge veriyor. AKP buna izin verir, vermez, belli değil.
Marmara’da şimdilik balıklar ölüyor, yarın bir gün, bir bakmışız, denize giren insanlar ölümle karşı karşıya. Bugün selde olduğu gibi, haydiii, hep birlikte o felaketi yaşamaya.

Yazının Devamını Oku