Yalçın Doğan

‘Komşularla sıfır sorun’ sizlere ömür

7 Eylül 2011
BU kadar gürültü çıkartıyoruz, hatta kıyısından köşesinden savaş tamtamlarını bile hazırda tutuyoruz, ama çok önemli bir durumu göz ardı ediyoruz.

B.M.nin hazırladığı Mavi Marmara baskınına ilişkin raporla ilgili kuralları ve hakemleri başlangıçta İsrail gibi, Türkiye de kabul ediyor.
Bir kez kabul ettikten sonra, rapora şimdi itiraz etmek, uluslararası geleneklerle uyuşmuyor. Hatta,
bizim temsilcimizin rezerv koyma yetkisi de yok.
Bu çarpıcı noktayı geçen gün CNN Türk’te dış politika danışmanı Yalım Eralp dile getiriyor.
Raporda İsrail’in Gazze ile ilgili kaygısı var, “orada benim güvenliğim yok, ben orada harp halindeyim” diyor. B.M. raporu bu kaygıyı meşru görüyor. Onun için, Mavi Marmara girişimini haksız buluyor.

ÇELİŞKİ ZİNCİRİ

Raporla eş zamanlı çok önemli bir kaç gelişme var.

Yazının Devamını Oku

BDP Türkiye’ye veda ediyor

6 Eylül 2011
KÜRTLERİN partisi Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) önceki gün tarihsel öneme sahip bir kongre düzenliyor. ‘Türkiye ile ilişkilerde’ dönemeç niteliğinde bir kongre.

1- ‘Türklerle Kürtler arasındaki kardeşliğin temelinin tarihin derinliklerinde yattığını’ belirten tüzük maddesi kaldırılıyor.
2- Kaldırmakla kalmıyor, yerine demokratik özerklik ekleniyor. Türk siyasal tarihinde bir siyasi parti, kendi tüzüğüne ilk kez demokratik özerklik kavramını yerleştiriyor.
3- Meclis’e gelmek için ‘gerekli demokratik koşulların’ oluşmadığını bildiriyor.
4- ‘İmralı’da hukuksuz tecridin derhal kaldırılmasını’ istiyor.
Düşünce düzeyinde, şiddete başvurmadan, bizlere aykırı gelen bu taleplerde bulunmak herkesin demokratik hakkı. Hatta seçilmiş, fakat tutukluluğu devam eden diğer milletvekillerini düşünürsek, ‘gerekli demokratik koşulların eksikliği’ yaygın bir görüş.
AMA TÜZÜK
Ancak, burada önemli olan, demokratik özerkliğin parti tüzüğüne konulmuş olması.

Yazının Devamını Oku

İki bin beş yüz yıl önce mahkemeler bir günde bitiyor

3 Eylül 2011
HEYET on kişi. Olağanüstü yetkilerle donatılıyor. Yeni yasaları yapmakla görevli. Heyet Atina’ya gidiyor, Solon Kanunları’nı inceliyor. Sonra ülkesi, Roma’ya dönüyor.

Milattan önce 454.
İzleri günümüze kadar gelen Roma Hukuku’nda 12 Levha Kanunları bundan iki bin beş yüz yıl önce Roma’da böyle hazırlanıyor. İki bin beş yüz yıl öncesinden gelen bu yasalar içinde, günümüz açısından dikkatimi çeken bir madde var.
“Mahkemeye düşmüş iki taraf, aralarında anlaşamazlarsa” şimdi dikkat, “yargıç hükmünü güneş batmadan önce verecek”. Kim haklı, kim haksız bir gün içinde belli olacak.
İki bin beş yüz yıl önce, mahkemeler asla uzun sürmeyecek, karar bir günde verilecek. Aksi halde, ceza gören de haklı olan da
zarara uğruyor. Belki boşu boşuna hapis yatıyor.

OĞLUNA SARILAMAMIŞ

Bayramda Roma Hukuku’nun başka ayrıntılarını da okuyorum. Roma Hukuku bizde hukuk fakültelerinde birinci sınıflarda okutuluyor. Yargıç, savcı, avukat ve hukuk bürokrasisinde görev alacak hukukçulara evrensel hukuk mantığını, evrensel hukuk felsefesini aşılamak için öğretilen derslerden biri.

Yazının Devamını Oku

Diktatörler korkak olur

2 Eylül 2011
DİKTATÖRLÜĞÜNÜ ilan eden İngiltere Kralı 1. Charles 1649’da idam ediliyor. İngiltere ancak ondan sonra demokrasiye geçiyor.

Almanya’da Bismarck 1871’de Alman birliğini sağlıyor, seçilerek iktidara geliyor. Geldikten sonra ilk icraat olarak 150 gazeteyi kapatıyor, basına uyguladığı sansür değme örneklerden biri. Vebadan ölüyor.
Fransa’da Louis Napolyon yüzde 75 oy alarak iktidara geliyor. Kendisinin en büyük destekçilerinden biri, dünya edebiyatına damgasını vurmuş olan Victor Hugo. Hugo ile dönemin liberalleri destekçiler arasında. Louis Napolyon iktidarının dördüncü yılında anayasa değişikliğine gidiyor, yüzde 90’a yakın çoğunlukla kabul edilen yeni anayasa ile birlikte diktatörlüğünü ilan ediyor. Yasa yapma yetkisini bile tekeline alıyor. Victor Hugo ve destekçi liberaller diktatöre bayrak açıyor ama, artık çok geç.
Mussolini, Hitler, Franco, Salazar hepsi aynı yolun yolcusu. Demokrasiden yararlanarak iktidara oturan, ardından diktatörlüklerini ilan eden gafiller. İkisinin sonu hazin. Ya intihar ya da ayaklarından asılarak, yollarda sürüklenmek. Çok azı paçayı kurtarıyor, yatağında geberiyor.
Hepsinin ortak hedefi var; Basını kelepçelemek.

ATİNA VE ROMA

Seçimle iktidara geldikten sonra diktatörlük hevesleri eski Roma ve Atina’ya kadar uzanıyor. İki tipik örnek, Sezar ve Perikles.
Eski Atina ve Roma’nın siyasal tarihi seçilmiş diktatörlerle dolu. Roma ve Atina’da yıkılan demokrasilerin yeniden kuruluşu için dünyanın 1750 yıl beklemesi gerekiyor, Amerika’nın Bağımsızlık Bildirgesi ile birlikte kurulan Cumhuriyet’e kadar.

Yazının Devamını Oku

Bodrum’da mavi bayrak yerine isyan bayrağı

1 Eylül 2011
HAYDİ vira, atıklar denize, kanalizasyon denize, yasa dışı demirleyen teknelerin her türlü pisliği denize.

Burası doğal temizliğe sahip olduğu için Bodrum’da mavi bayraklı Gündoğan koylarından biri.
Gündoğan’da Dışişleri mensuplarına ait kooperatifin de bulunduğu mavi bayraklı koyda oturanlar pislik nedeniyle mavi bayrağın yarıya indiğini görüyor, buna şiddetli tepki göstererek, yerine isyan bayrağını çekiyor.
O koyu iyi biliyorum. O koyda bir otel var ki, orada oturanlar yıllarca mücadele ediyor, ama sonuçta otel kazanıyor. Otel atıklarını denize verdiği gerekçesiyle, mahkemeye veriliyor, dava hâlâ devam ediyor.
Bodrum’da atık ve kanalizasyonun denize verilmesi artık sıradan bir olay. Şikayetler, mahkemeler, dinleyen yok, herkes bildiğini okuyor.

ŞİMDİ DE TEKNELER

Yazının Devamını Oku

Gorbaçov’u okudum aklım çok şeye takıldı

31 Ağustos 2011
“Siz 20. yüzyılın haritasını değiştiren bir lidersiniz. Sizin Louis Vitton çantaları için reklama çıkmanız, banka ve mobilya mağazalarının açılışlarını yapmanız, tüccar gibi sağda solda dolaşmanız size yakışıyor mu?”

Bu soru 20. yüzyıla gerçekten damgasını vurmuş, Sovyetler Birliği’ne ve orada sosyalizme son vermiş Gorbaçov’u sinirlendiriyor:
“Bazıları gibi gizlice para kaçırsaydım, Louis Vitton’u gizlice destekleseydim, konferanslar vermeseydim, daha mı iyi olurdu? Çalışıyorum ve kazanıyorum, bunun nesi kötü?”
Almanya’da yayınlanan haftalık Der Spiegel dergisi 15 Ağustos tarihli sayısında Gorbaçov’la uzun bir röportaj yayınlıyor. Dünyadaki her siyasetçinin baştan sona okuması gereken bir söyleşi.
Hem Rusya’nın ve Komünist Partisi’nin kendi iç çekişmeleri, hem de 80’lerin sonu, 90’ların başında dünyanın halini görmek açısından önemli açıklamalar yapıyor Gorbaçov. Ve politikacıların kimyası üzerine ipuçları.
BATI EL OVUŞTURUYOR
91 Temmuz. G-7 Zirvesi. Rusya’da ekonomik durum çok kötü, ülke çöküntüye gidiyor.
Gorbaçov zirvede Batılı ülkelerden 30 milyar dolarlık kredi istiyor. Amerika ve Japonya karşı çıkıyor, Almanya sessiz kalıyor. Sadece Mitterand destek veriyor, ancak kredi için bu destek yetersiz.

Yazının Devamını Oku

Şanlı 30 Ağustos vicdanları titretiyor

30 Ağustos 2011
YOL üzerinde, kavşakta bir şehitlik. Afyon civarında, 30 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz’da can verenler için yapılmış. Adı şehitlik, ama yoldan geçen otobüsler burada mola veriyor. Savaşın asıl yaşandığı, insanların şehit düştüğü Kocatepe, mola verilen yerin sekiz, on kilometre uzağında.
Üzerinde şehitlik yazan yer, aslıda şehitlik değil. “Herkes bu yol üstü sembolik şehitliği gerçek şehitlik sanıyor. Gerçek olmadığına ilişkin bir bilgi bulunmuyor. 1993’te yapılmış, gelen geçen burasını Kocatepe sanıyor.”
Aynı yerde Büyük Taarruz’la ilgili olmayan toplar süs eşyası olarak sergileniyor.
NTV TARİH DERGİSİ
NTV’nin aylık tarih dergisi bu sayısında 30 Ağustos Meydan Savaşı’na geniş yer ayırıyor. Dergide çalışanlar 1922’de savaşın yaşandığı alanı geziyor ve ortaya ciddi bir gazetecilik başarısı çıkıyor.
Cumhuriyet’e açılan, yeniden kurtuluşa uzanan yolun büyük dönemeci 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Savaşı’ndan geçiyor. NTV ekibi oraya gidiyor.
Gözlemleri felaket. Derginin editörü Gürsel Göncü izlenimlerini özetliyor. Dergide, benim yukarıda yazısından alıntı yaptığım A. Serhan Güngör gördüklerini olanca açıklığı ile aktarıyor.
“Birinin aklına esmiş, şehitli süslemek için pervaneli uçak istemiş”. O zaman böyle bir uçağımız var mı? Yok. Tarihle bağdaşmayan bir akıl. Devamı daha feci:
“Vandal vatandaşlar sağ olsun, uçağı parçaladıkları, hatta içine girip fena şeyler yaptıkları için bir de dikenli tel ile koruma altına alınmış tayyare.”
Şanlı tarihimize nasıl sahip çıkıyoruz ama!
TARİHİNE SAYGISIZ
Çakma şehitlikler, şehit mezarları üzerine ağaçlara çakılan çirkin tabelalar, yanlış tabelalar, çocukların boyadığı heykeller, o tarihte gerçekte olmayan toplar ve tarihsel saptırmalar. A. Serhan Güngör ekliyor:
“Üzeri boyanmış heykelde, Mustafa Kemal’in 26 Ağustos 1922 sabaha karşı Büyükkalecik köyü eteklerinden çıkarak. Kocatepe’ye ulaştığı yazıyor. Oysa, o köy o gün Yunan hatlarının içindeydi. Yani, Mustafa Kemal Yunan hatlarının içinden çıkıp geliyor!” (NTV Tarih, Sayı 31, s.48-49).
Bu kadar özensiz, bu kadar bakımsız, kendi tarihine karşı bu kadar saygısız yanlışlıklar zinciri.
Buna karşılık, bugün olduğu gibi, her 30 Ağustos’ta resmi nutuklarda mangalda kül bırakmayan hükümetler ve Genelkurmay Başkanlığı.
GÜL EMİR BUYURSA
İçi boş, hamasi nutuklar yerine, Kültür Bakanlığı ile Genelkurmay’dan bir ekip Kocatepe ve civarına gitse, o sefil manzaraları görmeleri işten değil.
Ne gerek var. 30 Ağustos törenlerinde lacileri ya da smokinleri çekip, günün mana ve önemini belirten üstü kapalı, üstü açık büyük laflar etmek varken, kimin umurunda oradaki kültürel ve tarihsel çarpıklıklar.
Günün büyük haberi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Başkomutan sıfatıyla, Genelkurmay Başkanı yerine, kutlamaları kabul edecek olması. Kaç gündür ortalık bu haberle çalkalanıyor. Müthiş önemli bir gelişme imiş.
Madem öyle, Başkomutan Abdullah Gül emir buyursa da, Genelkurmay ve Kültür Bakanlığı’ndan bir ekip Kocatepe’ye kadar zahmet edip, oraları kendi gözleriyle şöyle bir görse.
Aksi halde, şanlı tarihimiz vicdanları titretiyor.

64 gazetecinin bayramı

TÜRKİYE Gazeteciler Sendikası ile Adalet Bakanlığı arasındaki yazışmalar sonucunda, Adalet Bakanlığı cezaevlerinde 64 gazetecinin bulunduğunu bildiriyor.
Bakanlığa göre, hapisteki gazetecilerin sadece dördü gazetecilik faaliyeti nedeniyle tutuklu imiş. Diğerleri meslek dışı nedenlerle hapiste imiş. Mesleki nedenle hapis yatmak ne demek? Yazılarından dolayı. Meslek dışı ne, o da ayrı.
Otuz yılı aşkın süredir gazetecilik yapıyorum, ilk kez bu kadar çok gazetecinin hapis yattığını görüyorum.
Tanıdığım, tanımadığım 64 gazeteci arkadaşımın bayramını kutlarım, diyeceğim, ama nefesim yetmiyor.

Terörle mücadele adım adım polise havale

HAVADA, karada ve internette terörle mücadele askerler giderek ikinci plana düşüyor.
Genelkurmay Başkanlığı internet sitesi dünden itibaren yeni bir uygulamaya geçiyor. Terörle ilgili haberler artık bu sitede yer almayacak. O bilgi ve haberleri bundan böyle İçişleri Bakanlığı duyuracak.
PKK’nın Silvan baskını dönüm noktası. Silvan’dan sonra hükümet terörle mücadelede ağırlığın askerden çok polise kaydırılmasına önem veriyor. Emekli Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in geçen hafta yayınlanan dehşet verici sözleri, terörle mücadelede hükümetin neden polisi tercih etmeye başladığını gayet iyi gösteriyor.
Mücadeleyi polis yapacağına göre, açıklama İçişleri Bakanlığı’na havale.

Büyükada’da polis arabası

GEÇTİĞİMİZ Pazar. Büyükada yerli ve yabancı turistlerle dolup taşıyor. İğne atsan yere düşmez.
O sırada bir polis arabasının çoluk, çocuk dolu caddeden bir geçişi var ki, herkes kaldırıma kaçışıyor. O kalabalıkta, o dar caddede, o hızı kimse anlamıyor. Şans eseri, kimseye bir şey olmuyor.
Birileri arabayı kullanan polis memurunu uyarmaya çalışıyor. Yemezler, memur bey çok haşin, kendisini uyarmak isteyenleri fena halde azarlıyor.
Yazının Devamını Oku

‘Analar Ağlamasın Kurultayı’

27 Ağustos 2011
BAŞÖRTÜLERİNİ ya da beyaz tülbentlerini Kürt kadınlar silahlı çatışmanın yaşandığı yere bırakıyor. Son olarak, Çukurca’da olduğu gibi. Bu bir gelenek. Kadınlar tülbentlerini attı mı, kavgalar duruyor, silahlar susuyor. Kadınlara, daha ötesi analara bir saygı.
Bu geleneği önceki gün Ahmet Altan yazıyor. Taraf’taki yazısında Ahmet Altan Güneydoğu’da bir dostunun kendisini aradığını ve anaların böyle bir tavır sergilendiğini aktardığını yazıyor.
Yazıyı okuyunca, Mardin, Şırnak, Batman ve Hakkari’de tanıdığım Kürt arkadaşlarımı arıyorum. Aldığım yanıt Ahmet Altan’ın benzeri:
“Son iki aydır burada analar tülbentlerini sık sık atıyor. Sadece Çukurca’da değil. Bıktık artık, silahların susmasını herkes istiyor.”
KILIÇDAROĞLU
Hafta başında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu TV’de terörün sona ermesinin bir koşulu olarak “toplumsal mutabakat” öneriyor.
Öneki gün telefonda Kılıçdaroğlu’na toplumsal mutabakattan neyi kastettiğini soruyorum. CHP lideri:
“Parlamentoda ortak aklı egemen kılmaktan söz ediyorum. Meclis’teki partiler bir araya gelecek, bir komisyon oluşacak. Komisyona ayrıca, sivil toplum kuruluşları, akademisyenler katılacak”.
Toplumsal mutabakatın içi nasıl dolacak? İşte, o komisyonda ortaya atılacak önerilerin tartışılmasıyla.
Adı güzel ama, içinin doldurulmasına ihtiyaç olduğu ortada.
KAMBER’İN ÖNERİSİ
Geçen akşam İstanbul’da birkaç CHP’li bir araya geliyor. CHP’lilerin ana konusu artan şehit haberleri ve toplumsal mutabakat önerisi.
Masada İspanya ve İngiltere’nin kendi etnik sorunlarını nasıl çözüme kavuşturdukları anlatılıyor. Hükümetlerin, parlamentonun ve terör örgütlerinin karşılıklı adımları. Türkiye’nin bu yönde otuz yıldır hiç bir radikal atım atmadığı üzerinde anlaşmaya varılıyor.
Masadaki CHP’lilerden biri de, Kamber Doğan. (Benimle akrabalığı yok, sadece soyadı benzerliği). Kamber Doğan bir anda atılıyor:
“Bir kurultay toplayalım, adını ‘Analar Ağlamasın Kurultayı’ koyalım. Kurultaya şehit anaları da gelsin, çatışma yerine tülbentlerini bırakan Kürt anaları da. Onları bu kurultayda buluşturalım.”
Sanıyorum benzer denemeler daha önce de var. Öyle bir kurultaydan somut öneriler çıkmayabilir, ancak karşılıklı bir yumuşama sağlayabilir.
Bu gibi durumlarda olayın psikolojik yönü önemli. “Analar Ağlamasın Kurultayı” psikolojik katkı sağlayabilir.
Kamber Doğan düşüncesini CHP yöneticilerine aktarıyor. CHP neden böyle bir kurultay toplamıyor?
Hatırladığım kadarıyla, üç, dört yıl önce İstanbul’da AKP il başkanlığı ya da il kadınlar kolu benzer bir organizasyona gidiyor. Kendi çapında, dışarıya yansımayan bir toplantıda şehit anaları ile ölen PKK’lıların analarını buluşturuyor. Müthiş dramatik sahneler yaşanıyor.
Dram, trajedi zaten yıllardır yeteri kadar var. Şimdi ihtiyaç duyulan psikolojik yumuşama, onun üzerinden somut adımlar.

Beşiktaş neden yok

FENERBAHÇE’nin başına gelenler karşısında bazı Fenerbahçe taraftarları “Beşiktaş bizden neden ayrı tutuluyor” diye haklı bir soru soruyor. Öyle ya, bir yöneticisi ve teknik direktörü şikeye katıldığı iddiasıyla tutuklu.
Ben Beşiktaşlıyım. Varsa Beşiktaş’ta böyle bir leke, derhal temizlenmesi gerek. İster Süper Lig’den düşsün, ister Avrupa’dan atılsın. Umurumda değil. Ancak, şöyle bir bilgi var.
Beşiktaş’ı güç durumda bırakan İstanbul BB takımından bir oyuncuya transfer teklif edilmiş olması. Kupa finalini Beşiktaş İstanbul BB ile oynadığı için, gözler Beşiktaş’a çevriliyor.
Ancak, belirleyici bir ayrıntı var.
Transfer teklifi final maçından sonra.

O avukat tanıdık çıktı

FENERBAHÇE adına Tahkim Kuruluna itirazda bulunan avukat Haluk Burcuoğlu ile ilgili gözlemimi dün burada aktarıyorum. Avukat Bey inanılmaz sinirli.
Bağrış, çağrış arasında Burcuoğlu, Fenerbahçe’nin nelere kadir olduğunu dünya aleme gösterecek, iddiası bu. Tavrını yadırgıyorum.
Dün değerli spor yazarı Faik Gürses arıyor:
“O avukat bey bizim bir tarihte Atina’da büyükelçimiz olan Tahsin Burcuoğlu’nun kardeşi. Tahsin Bey orada iken, ben Atina’ya gitmiştim, yaptığımız sohbetlerden biliyorum”.
Kendisini tanıyorum, Tahsin Burcuoğlu değerli bir büyükelçi. Bir ara Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği görevinde bulunuyor. Dışişlerinde önemli görevler üstleniyor.
Kardeşi de, önemli işler yapıyor ama, galiba heyecanına pek hakim olamıyor. Biraz daha sakin olsa, mesele yok.

52 gün sonra doğru yol

FENERBAHÇE şike iddialarının ortaya atıldığı 3 Temmuz’dan bu yana ilk kez aklı başında tavır sergiliyor.
Tepki sözleriyle açıklamalar yapmak yerine, somut öneriler getiriyor. Olağanüstü kongresini topluyor, ayakları ilk kez yere basıyor.
Kötü yönettiği bir krizde, kendi aleyhine bile olsa, daha fazla zararı önleyici, doğru adımlar atıyor.
Yazının Devamını Oku