Yalçın Bayer

Eşekler uyanınca

25 Nisan 2004
<B>‘EŞEKLER uyanınca’</B> başlıklı bir yazı başlangıçta oldukça yadırganabilir. <B>Türk </B>argosunun önemli yarenliklerine eşlik eden bu sevimli hizmetli, <B>Türkçe </B>sözlükte şöyle tanımlanmaktadır.‘Atgillerden uzun kulaklı binek ve hizmet hayvanı, kaba, yeteneksiz, inatçı, canlı’.

Tüm suçu hizmette kusur etmemek olan bu evcil hayvana birçok sıfat yakıştırılmaktadır:

Eşeğe gücü yetmeyip semerini dövmek/ Eşeği düğüne çağırmışlar, ‘ya su lazımdır ya odun’ demiş/ Eşeğini sağlam kazığa bağlamak/ Eşek derisi gibi/ Eşek hoşaftan ne anlar, suyunu içer, tanesini bırakır/ Eşek kulağı kesilmekle küheylan olmaz/ Eşek kuyruğu gibi ne uzar, ne kısalır/ Eşek sudan gelinceye kadar dövmek/ Eşekten düşmüş karpuza dönmek...

Yüzyıllardır, insanlarca köle olarak kullanılan bu özverili, güzel gözlü varlık, hep bağlılığından ötürü aşağılanmış, hor görülmüştür. Oysa onu aşağılayan milyonlarca insan, ondan daha beter aşağılanmıştır. Bu insanları insandan saymamayı ilke edinen uygar insanlar, insanlara eşekçe bir tutum bile sergileyememişler. Eşekler, tüm geçmişlerinde uyanışlarına tanıklık edecek lider eşek bulamamışlardır. Tarihte masalımsı da olsa ilk örneği 15. yüzyılda Şeyhi’nin Harname’sinde görülmektedir. O dönem uyanmak isteyen eşek tüm çabalarına karşın başarılı olamamıştır.

BİLİŞİM ÇAĞI

Aradan beş yüzyıl geçti. Bilişim çağının eşekleri de çağın gereklerine uygun olarak bilinçlenmekteydi.

Bunun canlı örneği, Anadolu Ajansı’nın haberinin 3 Nisan’da Hürriyet’te yer almasıydı. Bayramiç’in Muratlar Köyü’nde çiftçilik yapan Murat Kabak (72), huysuzluk yapan eşeğini sopayla dövdü.

Dört gün sonra tarlasına gitmek üzere yola çıkan Kabak, dinlendiği sırada eşeğinin saldırısına uğradı. Sahibini çifteleyen eşek, çeşitli yerlerini de ısırarak hastanelik etti.

Burada, şu fırsat eşitsizliğinin tüm canlılar arasında hüküm sürdüğü haberin özünde bulunmaktadır.

Yaralı eşeğe hiçbir sağlık hizmeti verilmemiştir. Oysa eşeğin sahibi hastanede steril alet ve ilaçlarla özenle tedavi görmüştür. Görünen odur ki eşek ezilmişliğinin yazgısını yaşamaktadır. Şeyhi’nin eşeği kuyruğundan olmuştu. Günümüzde eşek hálá çuvaldızın işkencesi altında bulunmaktadır. Bilişim çağında eşekler eşeklenmektedirler.

Eşeklerin düşünebildikleri konusunda kaygılar bulunmaktadır. Canlılara işkence yapan insanların eşekçe tutumları, onların da düşünebildikleri konusunda kaygıları daha da artırmaktadır. Düşünen insana ilişkin yargılar bir tükenmişlik sürecine girmiş durumdadır. Bu eşek eziyeti şu yönlerden insanlara uyarılar sunabilir.

EŞEK VE BAŞKALDIRI

İnsanlar neden uyumlu, çalışkan, vefalı her canlıyı hor görürler. Horlayanın hoş görüldüğü söylenemez. Artık uyanan eşekler tüm uyuşuklara örnek olmak üzeredir. Bu dünyada eşek işlemi gören sadece eşekler değildir. Eşek gibi mağdurlar da uyanmalıdır.

Eşek kısmen fanatik sayılır. Hep aynı yerde otlanır. Milyonlarca fanatik önce kısmen eşek gibi fanatikleştirilmeli, sonra fanatiklikten arındırılmalıdır.

Sonuç olarak doğa tarihi birçok canlının yok oluşunu belgelemiştir. Diğer canlılar eşek gibi bir başkaldırı içinde bulunmazlarsa yok oluşları kaçınılmazdır. Bu eşek ile ilgili haberin tüm canlıların uyanışına tanıklık etmesi umulur.

Prof. Dr. Ali GÜLER

Abant İzzet Baysal Üniversitesi


Uyarı

BİLGİ Edinme Hakkı Yasası, dünden itibaren yürürlüğe girdi. Bakalım ilk soruyu kim soracak, 15 gün içinde kim yanıtlayacak?

Türkiye’nin logosu nazar boncuğu olsun

BİR önerim var... Türkiye yeni yüzyılda geçmiş yüzyıllara ait logo kullanmamalıdır. Lale hem fazla gelenekçi, hem de günümüzde Hollanda’yı hatırlatıyor.

Yeni bir imaj, yeni bir logo şart. Eurovision ile İstanbul ve Türkiye tanınacak, tekrar hatırlanacak.

Türkiye maviler ülkesi; üç tarafı denizlerle çevrili.

Dünyayı her zaman Harry Potter gibi mistik fikirler kasıp kavurdu. Türkiye’nin yeni logosu kesinlikle nazar boncuğu olmalıdır.

Logonun parolası: ‘Size ve elbette ülkeme nazar değmesin.’

Gümrük memurları, turistlerin pasaportlarının arasına Türkiye’ye giriş ve çıkışta birer orjinal Türkiye logusu nazar boncuğu bırakmalıdır.

Nazar boncuğu çok şanslı; çünkü onu herkes sever, reklamcılar da sever.

Kalbimde nazar boncuğu, aklımda Türkiye!..

Atakan Efe YAVEROĞLU

Beklenen oldu

9 bin sayfalık Annan Planı’nın bütününü kimse okumadan oy verdi.

Türk kesiminde statükoya hayır dendi.

Rum kesimi ise, ben sana pastadan pay vermem, dedi.

Türkiye’nin eli güçlenir mi? Ambargo kalkar mı?

Rum kesiminde 2. referanduma gidilir mi?

Ama bilinen Annan Planı’nın ortadan kalkmayacağı; her iki tarafın da yeni güvenceler isteyeceği... Her iki taraf için pazartesi günü yepyeni bir gün başlıyor.

Bakalım kim nereye yelken açacak?

Yanlış yazıyorlar

ANNAN Planı yanlısı yazarlar, Lozan’da Musul-Kerkük, Batı Trakya ve Ege adaları gibi konularda taviz verildiğini ve buna göre Atatürk’ün ve İsmet İnönü’nün de ‘ver kurtulcu’ mu sayılması gerektiğini söyleyen yazılar yazıyorlar. Az buçuk tarih bilgisine sahip bir vatandaş olarak bir uyarıda bulunacağım. İlk olarak Lozan sırasında bu adı geçen yerlerin hiçbiri bizim elimizde değildi, yani kontrolümüzdeki toprakları bırakmadık. Ayrıca o sırada bu yerleri -geri alacak- maddi ve askeri güce sahip değildik. Atatürk bunu bildiği için böyle bir girişimde bulunmadı. Nitekim vefatına yakın yıllarda kendisine sorulan ‘İçinizde kalan, yapamadığımız bir şey var mı?’ sorusuna ‘Musul...’ cevabını vermiştir. Bu gerçekler ortada iken benim bu yazarlardan istediğim, lütfen bu tip yazılara, bu büyük vatan kurtaran kahramanların isimlerini alet etmemeleri.

Ahmet MERTAL

Biliyor musunuz?

Alman hükümetinin göç, mülteci ve uyum sorumlusu Marieluise Beck’in ‘Kadınlar, sadece hemcinslerinin yaptığı mesleklere yönelmesinler. Birbirlerine rakip olmasınlar. Daha çok erkeklerin yaptıkları mesleklere yönelsinler’ dediğini...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Sevgili torunlarıma

24 Nisan 2004
<B>BUNDAN </B>yaklaşık 81 yıl önce <B>Atatürk, </B>silah arkadaşları ve ona inananlar tarafından kurulan Cumhuriyetimizin sınırlarının geleceği konusunda çok endişeliyim. Tarih kitaplarınızda mutlaka okuyacaksınızdır. Bu güzelim memleket üstünde emeli olmayan devlet sanki yok gibidir. Her fırsatta bizi parçalara bölüp emellerine ulaşmaya çalıştılar, çalışacaklardır. Umarım size de ilkokulda bize çizdirilen Türkiye haritasını çizdiriyorlardır. Eğer farklı bir harita çiziyorsanız yazık olsun bizlere, bizden sonraki nesillere...

Bir ülke, dış güçlerin emellerine ulusça karşı koyabiliyorsa varlığını ancak sürdürebilir. Fakat şu anda bizi öyle bir toplum haline getirdiler ki maddi manevi bireysel çıkarlarımız her şeyin üstünde gelir hale geldi. Önce sol-sağ dediler, sonra içimizde barındırdığımız Ata’mızın dediği gibi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ve bu topraklarda yaşayan herkes Türk milletini oluşturur’ sözünü unutturup etnik köken kavramını yaratıp yaraları kaşıdılar, daha sonra laik-antilaik kavramlarını kullanarak dini inançlarımızı karşılıklı sorgulattırıp bizleri ortak düşüncelerden uzaklaştırdılar.

Canım yavrularım, bugün televizyonda benim yedek subay olarak askerliğimi yaptığım KKTC’nin Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş’ın konuşması vardı. Bu belki de onun bu Meclis’te yaptığı son konuşmaydı. Niye mi? Çünkü çok yakında kimse tanımasa bile 30 yıldır varlığını sürdüren bir devlet başka bir devlete yamanarak yok edilecek. Sakın bizle birleştiğini sanıp sevinmeyin. Rum devleti ile birleşecek. Hediyesi ise AB adı altında güzel paketlenmiş ama içinden ne çıkacağı bakana göre değişen bir paket. Benim içime bir türlü sinmiyor, çünkü bu birliğin sağlıklı bir biçimde oluşacağına inanmıyorum. Niye derseniz belki size de öğreteceklerdir, bize daha ilkokulda elma ile armudun toplanamayacağını ve samanı ne kadar kaynatırsak kaynatalım şekere benzemeyeceği öğretilmişti. Eşyanın tabiatına aykırı geliyor, aynı anne ve babadan olan kardeşler bile her konuda anlaşamazken farklı milletlerden suni bir millet yaratmak...

Kim bilir belki sizin zamanınıza bilim ve teknoloji o kadar gelişir ki bunu da ya başarırlar ya da böyle görünmesini sağlarlar.

Sevgili torunlarım, olmuş ve olacaklar için sakın beni suçlamayın, ben çevremdekilerle tartışıp düzenlenen mitinglerde bağırmaktan başka bir şey yapadım. Çünkü benim yalnız bir oyum var, onu da seçimden seçime doğru bildiğim şekilde kullandım.

İnşallah bu satırları okurken bizden daha güzel günler yaşıyor ve bizim tatillerimizi geçirdiğimiz yerlere pasaportsuz girip çıkıyorsunuzdur.

Allahıma emanet olun...

Büyükbabanız

M.Semih ALPYÜRÜK


Ümit Yaşar’dan İnönü-Demirel’li ‘şey...’

KADIKÖY’den Av. Kemal İnebolu, ‘Bülent Arınç’ın ‘şey’i söz konusu olunca Ümit Yaşar Oğuzcan’ın ‘İnönü-Demirel Görüşmesi’ adlı şiirini anımsamak, kanaatimizce, hem şairin hem de yüzyılımızın yarısına damga vuran siyaset aktörlerimizin anılarına karşı hakşinaslık görevimiz olsa gerekir. Şiiri bu nedenle yadetmek gerekir’ diyor.

Rahmetli Oğuzcan’ın şiiri şöyle:

İnönü-Demirel görüşmesi

Ve Demirel dedi ki:

‘Dikkatle dinledim şeylerinizi

Bizim şeylere söylerim

Merak etmeyin

Allah’ın izniyle bir şey olmaz

Siz o şeyi söylüyorsunuz ama

O şeyin içinde başka şeyler de vardı

Biz sizinle aynı şeyde değiliz

Ziyaretinizden çok şey oldum

Güle güle yine beklerim

Şeylere selam

Estağfurullah

Bir şey değil.’

Ve dava

İSTANBUL’dan Avukat Emin Ersel Eren, Atatürk’ün kurmuş olduğu Meclis’e başkanlık eden kişinin konuşma ve özel davranışlarına özen göstermek ve topluma ve genç nesillere örnek olmak durumunda olduğunu belirtiyor. TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın ‘Şeyini şey ettiğimin şeyi’ sözüyle diline sahip olamadığını, makamını ve siyasi literatürde demokrasinin kalbi olarak kabul edilen parlamentomuzu küçük düşürdüğünü söyleyerek kendisine bu haksız fiil nedeniyle 1 milyar liralık manevi tazminat davası açtığını bildiriyor.

Doktor mu, imam mı?

TÜKETİCİLER Birliği Başkanı M. Bülent Deniz, Hakkari’de ilgisizlikten altı böbrek hastasının yaşamını yitirmesi nedeniyle ‘Doktor gönderemiyorsanız, imam gönderin’ başlıklı bir bildiri yayınlamış.

Bakın ne diyor:

‘Anayasa’nın 56 .maddesine göre ‘Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla yükümlüdür.’ Anayasa’nın açık emrine rağmen ‘insanı yaşat ki, devlet yaşasın’ anlayışına sahip olduğunu iddia eden bir siyasi iktidar zamanında doktorsuzluk nedeniyle insanların yaşamlarını kaybetmesini anlayabilmek, kabul edebilmek mümkün değildir.

Hastanın bulunduğu yerde doktor görevlendirmemekle kalmayıp hastayı doktora götürmeyi bile akıl edemeyen tüm kamu görevlileri ve Sağlık Bakanı, siyasi ve insani ahlak gereği derhal istifa etmelidir.’

Biliyor musunuz

DIŞ bağlantılı olarak bazı internet sitelerinde Türkiye 1. Lig maçları üzerinden oynatılan bahislerde, bu haftaki Ç.Rizespor-A.Sebatspor ile İstanbulspor-Gaziantepspor karşılaşmalarının bahisten çıkarıldığını, bu kararın sporseverler arasında soru işaretleri yarattığını...

MESAJ PANOSU

ONUR
Havayolları ile geçen ekimde Kıbrıs’a giderken başıma gelenleri ilgili havayoluna gönderdim, ancak sonuç almak mümkün olmadı. Sorularıma yanıt vermiş olsalardı kendilerine çeki düzen verirlerdi.

Taner TULUNAY

GÜNÜN SÖZÜ

‘Hükümetlerin en soysuzu halkın kör inançlarından çıkar sağlayanıdır.’

(Robespierre)
Yazının Devamını Oku

İşte çocuklarımız

23 Nisan 2004
<B>23 </B>Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla iki kurumun yaptığı açıklamalar, 2004 Türkiye’sinde çocuklarımızın ne kadar mutsuz olduklarını gösteriyor. - BUGÜN ortalama eğitim yılımız 5.5 yıl. Oysa aynı rakam AB ülkelerinde 9 ila 11 yıl arasında değişiyor. Çocuklarımızın eğitim gördüğü sınıfların mevcudu ortalama 56; Diyarbakır gibi yerleşim birimlerinde ise bu rakam 102’ye ulaşıyor. Çünkü OECD ülkeleri bütçelerinden bir öğrenciye ortalama 3 bin 850 Euro ayırabilirken, biz 250 Euro ayırabiliyoruz. Okullarımızın sadece % 10’unda bilgisayar var ve birçok alanda başarısızız. Örneğin matematik başarısında 38 ülke arasında 31’inci, fende 33’üncü sırada; okuma becerisinde ise 35 ülke arasında 28’inci sıradayız. 7.5 milyon insanımız okur-yazar bile değil. Nüfusumuzun % 94’ü üniversiteye gidemezken, doğudaki annelerin yarısı okuma-yazma bilmiyor. Böyle bir durumda eğitimin en temel sorunumuz olduğu ortaya çıkıyor. Bu yüzden Eğitim Gönüllüleri Vakfı, eğitimin kaderine terk edilemeyeceği gerçeğinden yola çıkarak çocuklarımızın sadece okul eğitimlerine değil, onların hayat becereleri kazanmalarına yönelik eğitimler veriyor.

Eğitim Gönüllüleri Vakfı www.tegv.org

6 MİLYON ÇOCUK ÇALIŞIYOR

TÜRKİYE’de 2003 yılında... Sokakta yaşamak, evden kaçmak, kaybolmak, terk edilmek, eylemlere katılmak, suç işlemek, suç mağduru ve şüpheli gibi nedenlerden dolayı polis tarafından haklarında işlem yapılan çocuk sayısı 83 bin 249. 57 bin 587 çocuk bağımlılık içeren madde kullandı. 640 bin kız çocuğu okula gönderilmeyerek eğitim hakkından mahrum kaldı. 15 yaşından büyük olup okuma yazma bilenlerin oranı da kadınlarda % 77, erkeklerde % 73. ‘Çocuk annelerin’ oranı yüksek; 12-14 yaş arasında evli olan kız çocuklarının sayısı 18 bin 484; 15-19 yaş grubunda evli olanların sayısı ise 463 bin 481. Türkiye’nin imzaladığı Çocuk Hakları Sözleşmesi ‘her çocuğun dernek kurma ve derneklere üye olma hakkı var’ derken, bu olanak işletilmiyor. Her üç çocuktan biri sağlıklı beslenemediği için gelişme ve büyüme bozukluğu içinde. 4-18 yaşları arasında çocuk nüfusu için 1.1 milyon özürlü çocuk bulunuyor. 6-18 yaş grubundaki çalışan çocuk sayısı 6 milyon sınırında, bunların % 30’u okula gitmiyor.

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi www.ihd.org

Her şey savaşta kazanılmıyor

BEN Kıbrıs Barış Harekátı’na teğmen rütbesi ile katıldım ve 2. harekátta Karpaz Burnu’nda Dipkarpaz Köyü’ne yaptığımız kara bombardımanı sonrası karaya çıktığımızda yemek masalarında yeni yudumlanmış, yarım kalmış çay bardaklarını bulmuştuk.

30 yılda hiçbir hak elde edemeyen ve kazandıklarını masada kaybeden Türkiye ve KKTC hükümetleri bugün için maalesef kötünün iyisine razı olmak zorunda kalmışlardır. 2001 Ocak ayında kardeşime ait İsviçre plakalı ve kaskolu son model Mazda ile Lefkoşa’da suçsuz olduğumuz hasarlı trafik kazasına karıştık. Sigorta şirketi, kaza KKTC sınırları içinde olduğu için onarımları karşılamadı ve böyle bir ülkeyi tanımadığını beyan etti.

Evet bu referandum Kıbrıs Türklerinin o yıllarda çektiklerinin kesinlikle kazancı değildir. Bedeli ise asla değildir. Maalesef her şey savaş meydanlarında kazanılmıyor. Harekáttan sonraki yıllarda bize niye geldiniz diyen Kıbrıslıların varlığına rağmen ben de gençlerin istikbali için referanduma çaresizlikten evet istiyorum.

Şemsettin Karabay-E.Deniz Yarbayı, Kıbrıs gazisi

Sultanahmet’e turist niye gelsin

SULTANAHMET At Meydanı Türkiye’nin ve dünyanın sayılı turistik ve SİT alanlarından biri.. Her nedense yıllardır bu meydana gerekli özen gösterilmiyor; Ramazan şenlikleri düzenlenerek tarihe saygı gösterilmiyor. Sultanahmet Camisinin duvarlarına çivi bile çakılabiliyor. Alman Çeşmesi’nin hali acınacak halde; Yeni Cami Münkar Mahfili’ni hiç sormayın. Sonuç itibariyle İstanbul’un tarihi yarımadasının dokusu gittikçe köylüleşiyor.

Binbirdirekli Turhan Menalioğlu, bunları anlatırken, Eminönü’nin yeni ANP’li Belediye Başkanı Nevzat Er’e şu önerilerde bulunuyor:

At Pazarı parkının etrafındaki gezi yolu eskiden parke taştı; yeniden döşenebilir. Parkın etrafında demir korkuluklar düzgün bir şekle sokulabilir. Ağaçları zenginleştirilebilir ve çiçek dikilebilir. Toprak sahaya dönen kısımlar yeniden çimlendirilebilir. Dikilitaşlar etrafında demir korkuluklar ve taş babalar aslına uygun yapılabilir. Havuzdaki çatlaklar giderilip ışıklandırılabilir. Alman Çeşmesi’nin çevresindeki pirinç çubuklar aslına uygun yapılıp takılabilir.

Süt en ucuz, ürünleri ise en pahalı

BEN yaklaşık 7 yıldır süt hayvancılığı yapmaktayım, aynı zamanda ziraat mühendisiyim. Hayvancılığın sorunlarını çok iyi bilmekteyim. Türkiye hayvancılığının ve hayvan yetiştiricilerinin maalesef hak ettiği yerde olmadığı kanısındayım.

Bunda da yanlış tarım politikalarının, istikrarsız fiyatlandırmaların ve yüksek üretim maliyetlerinin rolü büyüktür.

Bakanlığımız ithalatın olmadığını beyan etse de, yurtdışında kaçak yollarla et, süttozu, tereyağı, kaşar peyniri getirilmekte ve bunlar sanayici tarafından ambalajlanarak piyasaya sürülmektedir. Ülkemizde süt fiyatı üçer aylık dönemlerde yapılan ihalelerde belirlenmektedir.

2003’te süt fiyatı 12 aylık dönemde % 7.5 artarak 405 bin liradan 435 bin liraya çıkmıştır. Nisan 2004 fiyatı ise Bahçıvan Gıda’nın beyan ettiği gibi 520-530 bin lira değil, 480 bin liradır ve bu fiyatı da 460 bin liraya çekmişlerdir. Aynı dönemde yetiştiricinin üretim maliyeti % 50 artmıştır, gün geçtikçe hayvan yetiştiricileri daha çaresiz ve perişan duruma düşmüştür.

Ülkemiz en ucuz sütün ve en pahalı süt mamullerinin üretildiği bir ülke haline gelmiştir. 1 kg. peynirin süt maliyeti 3 milyon lira olup, peynirin piyasa satış fiyatı 8-9 milyon lira civarındadır. Bu da yaklaşık 6.5-7 katıdır.

Biz Türkiye hayvancıları olarak bakanlığımızdan ve sanayicilerimizden bizlere destek olmalarını istiyoruz. Hep fedakárlık bizden bekleniyor, artık hayvancılığımız bitme noktasına gelmiştir, yetkilileri önlem almaya çağırıyorum.

Ercüment BİCO-Hayvan Islah Birliği Yönetim Kurulu Üyesi-BALIKESİR

AÇIKLAMA

GÜMÜŞÇAY
(Biga) Belediyesi’nin DYP’li Başkanı Tamer Ergün, seçimi kaybeden ANAP adayı Levent Karesioğlu’nun, hakkında yanlı ve gerçeklerden uzak iddialarda bulunmasını şöyle kınıyor: ‘Şahsıma iddia edildiği gibi taşıma ile oy kullandırdığım yalandır. Seçim gününde insanların tehdit edilmesi, oyların para ile satın alınması, oy kullanma yerinde fotoğrafla zorla oy kullandırdığımız, oğlumun robokop elbisesi giyerek sandık başında dolaştığı kesinlikle iftira ve yalandır. Gümüşçay Jandarması’nın aldığı emniyet tedbirleri sayesinde son seçimler ilk defa adil ve olaysız geçmiştir.’

Biliyor musunuz

ANAP Beyoğlu İlçe Başkanı Ali Çakıroğlu, dün köşemizde yeralan Başbakan Erdoğan’ın kendisine ‘Daha ANAP’ta mısın. ANAP bitmiş bir parti’ diye takılması üzerine söyleşinin

‘Ben varım ya...’ dediğini Erdoğan’ın da bunun üzerine ‘Doğru, sizin gibi ANAP’ta kıdemli kalmadı’ diye konuştuğunu bildirdiğini... Fatih Belediyesi’nde Eşref Albayrak döneminde başkan yardımcısı olan ve Erdoğan’ın milletvekili olduğu Siirt SKM başkanı olan İsmail Hakkı Turunç’un, AKP’li yeni başkan Mustafa Demir tarafından 172 köpeğin kaldığı hayvan barınağına müdür olarak verildiğini... Biliyormusunuz?

Mesaj panosu

TCDD
Haydarpaşa Garında yolcu uğurlamak mümkün değil. Çünkü özel arabanızla yanaşamıyorsunuz. Mafya ele geçirmiş, ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz. TCDD nezdinde yaptığım uyarılara maalesef yanıt alamadım ve duyarsız kalındı.

Haluk ÖZBEK

BOSTANCI’dan Kartal’a pazar günü bir gidin. Mangal dumanından ve kokudan tütsülenirsiniz. Pazartesi günü geçerseniz her yer korkunç; çöp yığını. Sahilde mangal yakmak yasaklansın. Bütün makamları aradık, netice alamadık. Biz kesinlikle AB’ye giremeyiz, almazlar.

Tuncer KARANLIK

GÜNÜN SÖZÜ

‘Birkaç gün içinde ülkemizin egemen ve bağımsız bir mevcudiyet olarak varlığı sona erecek. Tüm vatandaşlarıma iyimserlik, kendine güven, cesaret ve enerji diliyorum. (Üyelikten sonra) buna her zamankinden çok ihtiyacımız olacak.’

(1 Mayısta AB’ye girecek olan Çek Cumhuriyeti’nin Devlet Başkanı Vaclav Klaus)
Yazının Devamını Oku

AB yolunda yitirdiklerimiz

22 Nisan 2004
<B>ULUSLARARASI </B>Ceza Divanı’nın yargı yetkisinin kabulü, egemenlikten feragattir. <br><br>Bu divanda yargılanma kaygısı varken, terörle mücadele büyük bir cesarettir. Zira AB mahkemelerinde teröristlerin ve ailelerinin açacakları davaların kabulü muhakkaktır.

Eyyy!.. Egemenliği milletten alıp AB’ye devredecekler.

Unutmayın ki, Avrupalılar eskiden olduğu gibi mahkemelerinde de teröristlere el verecekler.

Koro halinde Türk’e küfredecekler.

Kıbrıs’ı Türk’ten aldık diye neşe ile oynayıp Rumlara gül verecekler.

Bize de AB’ye giriş için dikenli yolları gösterecekler.

Dikenlerin bize battığı gün, özgürlük ve demokrasi adına Güneydoğu’yu bölüverecekler.

Ege’deki kıta sahanlığı Yunan’dır diyecekler.

Eyyy!.. Türk milleti artık silkinmekte, titremekte, hatta kükremekte, fakat yetmez bu zilleten kurtulmak için. Söyleyin bana Avrupa’ya bu kadar taviz niçin?

Lala Mustafa Paşa, Kıbrıs’ı Rum Helen devleti kurulsun diye mi Venediklilerden aldı?

İnebahtı’da binlerce askerimizi feda edip 600 parçalık donanmamızı Haçlılar bunun için mi yaktı?

Akdeniz’e çıkışımızı kapatan bu anlaşmadan elimize ne kaldı?

Cengiz Topel’in ve diğer şehitlerimizin kanı yerde mi kaldı?

Eli kolu, bacağı kopan gazilerim, şehit olan nice komutan ve erlerimiz, huzur içinde yatın; bir gün bu millet de uyanacaktır.

İhmali olan herkesten hesap soracaktır.

Metin YÜKSEL-Emekli Savcı ANKARA

Kuraklıktan mahvolduk

İLÇEMİZDE 230 bin dekar hububat ekim alanı bulunmaktadır. Bunun % 50’si tamamen kurumuş durumdadır. 50 gündür bir damla yağış düşmedi.

Susuzluktan dolayı arazilerimizde büyük çatlaklar meydana geldi. 50 gün önce tarlaya serpilen gübre hálá tarlada görülüyor. 5-10 gün içinde yağış olmadığı takdirde geriye kalan hububat alanlarımız tamamen kurumuş olacak. Tarım Bakanlığı yetkililerinin bir an önce kuraklıktan dolayı hasar tespit çalışmalarını yapması gerekiyor. Aksi takdirde çiftçilerimiz perişan olacak.

Káhta’nın (Adıyaman) en verimli arazileri Atatürk Barajı’nın suları altında kaldı, tütünümüze kota getirildi, geri kalan arazilerimiz sözde üç motopompla sulanacaktı. Fakat bunların hepsi káğıt üzerinde kaldı. 1986’dan beri Dut ve Mülk göletlerinin inşaatı bitti, aradan 18 yıl geçmesine rağmen biten göletlerin kanallarının yapımına bile geçilmedi. Yalnızca bu biten iki göletimizin kanalları yapılsa bile, en azından 40-50 bin dekar tarım arazisi sulanabilecek. Bu projeler bir an önce hayata geçirilmeli.

Kan ağlayan çiftçimiz, acil olarak şunu bekliyor:

Çiftçilerimizin mazot ve tohumluk yardımı yanı sıra Ziraat Bankası’na ve Tarım Kredi Koopearatifleri’ne olan borçlarının faizsiz ertelenmesini, çiftçimizin yarasına merhum olunması için bir an önce Doğrudan Gelir Desteği ve mazot desteğinin ödenmesini ve tütüne konan kotanın yükseltilmesini...

Fatin Rüştü Zorlu TURANLI-Káhta Ziraat Odası Başkanı

Ne diyeyim

ULAN bu Yunanlılara, Rumlara helal olsun.

10 milyonu bile bulmayan nüfuslarıyla 1980’lerdan bu yana Osmanlı İmparatorluğu’na ve Mustafa Kemal’in koca Türkiye’sine ve onun beceriksiz yöneticilerine kök söktürüyorlar.

İstediklerini kademe kademe çatır çatır alıyorlar.

Vallahi helal olsun!

Şevki UYANIK

Betzdorf-ALMANYA


Dünyayı mahvedenler

ÇEVRE
Mühendisleri Odası Başkanı Cihan Dündar, 22.4.1970’te ABD’de 2 milyon kişinin çevre sorunlarına dönük kaygılarını dile getirmek amacıyla düzenlediği büyük miting ve eylemlerle dünyanın kaderine sahip çıkacaklarını belirterek, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne taraf olmamız nedeniyle 22 Nisan Dünya Günü’nde uyarıyor:

‘İklimler çoktan değişti, artık değişim sırası biz insanlarda.’

Küresel ısınma ve iklim değişikliği, başta enerji, sanayi, ulaştırma, atık yönetimi, tarım ve ormancılık olmak üzere Türkiye’de yapılan yanlışları sıralayan Dündar, hükümete de şu eleştiride bulunuyor:

‘İklim değişikliği konusunda ulusal ve uluslararası düzeyde yürütülecek çalışmaların eşgüdümü amacıyla, 18.2.2004’teki Başbakanlık Genelgesi ile İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur. Kurul ve oluşturulan teknik çalışma komisyonları, yapısı ve işleyiş ilkeleri itibarıyla hedeflenen çalışmaları yürütme kapasitesinden yoksundur. TMMOB ve bağlı odalar bütün bu süreçlerden dışlanmıştır. Türkiye, Johannesburg Yenilenebilir Enerji Komisyonu’nun kurucu üyesi olmasına rağmen iki yıldan bu yana yürütülen hiçbir çalışmaya katılmamaktadır.’

ABD, Kyoto Protokolü’nü sabote ettikten sonra şimdi de her türlü BM ve uluslararası hukuk ilkelerini çiğneyerek Ortadoğu ve Asya’daki fosil yakıtların kontrolünü ele geçirmeye çalışmaktadır.’

Biliyor musunuz?

ÖLÜDENİZ Belceğiz Plajı ile Kalemya Koyu’nun ihaleye çıkartılmasına karşı Fethiyelilerin tepki göstererek, ‘Kıyılarımızın halka açık tutulmasının Anayasa’nın ve yürürlükteki Kıyı Kanunu’nun gereği olduğunu’ hatırlattıklarını...

Bayındırlık Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürü Mustafa Taymaz’ın Türkiye’deki 15 milyon civarında yapı stokunun yaklaşık % 8’inin güçlendirilmesi gerektiğini söylediğini... Çukurova Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Öğretim üyesi Prof. Nezihi Uygur’un, Türkiye’de kirlenmiş topraklarda entegre tarımın, kirlenmemiş topraklarda ise ekolojik tarımın yapılması gerektiğini ifade ettiğini...

Biliyor musunuz?

Mesaj panosu

ÖZELLEŞTİRME
kapsamına alınan kamu bankalarının eski personellerinin (istihdam fazlası personel) kurumlarına karşı birlikte verdikleri hukuk mücadeleleri wwww.memurlar.org forum adresinden izlenebilir.

- AÖF İngilizce öğretmenliğinde okuyan 9000 kişinin durumu ne olacak? İlk sene bu programı 2500 kişi aldı; Türkiye genelinde. Fakat şu anda 4. sınıfta 16 kişi var. Türkiye genelinde Anadolu Üniversitesi’nin amacının para kazanmak olduğunu simitçi dahi biliyor. Lütfen bunu düşünün. 9000 kişi çok mağdur durumda, bu insanlarla oyun oynandı çünkü.

Halil KOLBUR
Yazının Devamını Oku

Dikran Masis satış tokmağını nasıl vuruyor

21 Nisan 2004
<B>‘AKP rant pazarı açtı’ </B>yazısı üzerine, kamunun mallarını satan <B>Eskidji </B>firmasının sahibi <B>Dikran Masis </B>aradı, renkli konuşmasıyla gelişmeleri anlattı. Kendi de güldü, bizi de güldürdü. Ve konuları tek tek yanıtladı: ‘Bizimkentlilerin arsası: Doğrudur. Bu beyler bize geldiler. Bu arsayı almak istediklerini söylediler. Kitaba baktık, 395 milyarın altında alamayacaklarını söyledik. Müzayedeye geldiler. 2.3 trilyona başkası alınca belli ki sinirlenmişler. Bunu anladım da, ‘Bizimköylüler kandırıldı.’, ‘TOKİ kaşla göz arasında satış yaptı.’, ‘Bu garip satış’ denmesini anlamadım.

TOKİ’Yİ KANDIRTMADIM

Bizimkentliler
kandırılmadı. Tam aksine 2.3 trilyonluk arsayı, TOKİ’ye baskı yaparak neredeyse 400 milyara alıp TOKİ’yi kandırıcaklardı. TOKİ kaşla göz arasında değil, müzayede yoluyla sattı. ‘Bu garip satış’ değil en etkili, en şeffaf, en süratli satış... Bu işte bir çok kişinin ayağına basıyoruz. Kimler mi bunlar?

Söyleyeyim; devletin malını babasının malı sanıp ucuza kapatmak isteyenler,

sahipsiz sandığı arsaları ‘ne de olsa benden başkasına yaramaz’ deyip ilgili kurumdan satın almayanlar, devletin malını siyasi baskıyla yakınlarına vermek isteyenler.

Yani kısacası devletin bir şekilde suistimal etmek isteyenler bizi sevmez; yöntemimizi de... Çünkü biz şeffafsız. düzgünüz, doğruyuz. Kimseyi takmaz, doğru duruşumuzu bozmayız. Bu nedenle devlet ve ciddi kurumlar bizimle çalışmayı tercih eder. Danışıklı dövüşü tercih edenler veya bazı şaibeli işlere maske arayanlar Eskidji’ye uğramaz.

TELEVOLE KONUSU OLMAZ

Ataköy arsaları meselesi:
Birileri halkı örgütlemiş ‘Gidin Eskidji’yi basın’ demiş. İyi de Eskidji’nin ‘icra dairesi’ olmadığını unutmuş. Biz özel sektörüz, binaya sadece iştirakçi ve birkaç refakatçıyı alırız. Boşa bayrak kaldırıp satışlara nifak sokmak isteyenler, kuru şamatacılar yani düzeni bozmak isteyenleri almayız. Kaldı ki, bu arsaları istese (Bakırköy belediyesi) istimlak edebilirdi, çünkü yasa müsait.

Basına gelince... Her zaman girebilirler fakat kamera ve fotograf makinası kullanamazlar. Çünkü hiç kimse gayrimenkul alırken poz vermek istemez. Bu işler televole konusu olamaz.

Sizi bir müzadeyemize davet ediyorum. Yağmalama var mı, arz-talebin birleştiği en yüksek nokta mı var göstereceğim.

Türkiye’de artık dürüstler de farkında iseniz cesur olmaya başladılar. Sizlerden bizleri ayaklarına bastığımız kişilerden korumanızı rica ediyorum.

Eskidji ve onun koyduğu standartlar olmasaydı Türkiye’de şeffaflık bugün konuşulur muydu?

DÜRÜST MÜZAYEDECİLİK NEDİR?

Yani bizim 2.3 trilyonluk yeri 400 milyara mı satmamız gerekiyordu?’

Masis’e, ‘Adamlar kandırılmış, bu yer sizin denmiş, şimdi de Emlakbank’ın malları TOKİ’ye geçince satılıyor’ diyoruz; ‘Doğru söylüyorlar ama ben taraf değilim, TOKİ’dir. Bana şartnameyi oku, müzayedeyi yap diyorLAR. Görevim bana verilen malı en yüksek değere satmaktır. Müzayede ciddi bir iştir’ diye yanıt veriyor.

Bu arsanın dava konusu olduğunu, bu arada bir benzin istasyonu ruhsatının da bulunduğunu aktarıyoruz, ‘ben de huylanıyorum’ diye ekliyor.

Kaç yer sattınız bugüne kadar?

- Bilemem, çok, çok... Sadece bu hafta 8 trilyon muammen bedelli 17 yeri 14 trilyona satmışız... Bana geliyorlar ‘Dikran Bey bunu bana ucuz verir misin’ diyorlar; ben de ‘nasıl vereceğimi söyle vereyim’ diyorum. Dürüst satıcılık bayrak sallamaktan geçiyor.

Neler satarsınız?

- Benim işim devletle, bankalarla ve şahıslarladır. 110 bin müşterim var. 385 adet bilgisayarım var; 416 mimarım var dersem de şaşırmayın. Sistemi gördüğünüzde siz de güveneceksiniz.

Cironuz?

- Çok....

100 milyon dolar felan mı?

- Çık, 1 milyarı geç.

AKP’li mi oldunuz?

- Olabilir miyim? Allahı var adamlar dürüst. TOKİ Başkanı Erdoğan Bey’i tanımadım; Tayyip Beyi görmedim, o da beni görmedi.

(Bu konudaki tepki ve görüşleri yayınlamaya devam edeceğiz)

Türkiye, AKEL kadar olamadı

SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, Annan planını sorunun çözümüne yakın buluyoruz; iki kesimlilik, siyasi eşitlik gibi... Ama, referanduma gidirken planın uygulanmasına dönük çok ciddi bir kaygı taşıyoruz’ diyerek devam ediyor:

‘Evet oyu için Rum AKEL partisinin adadaki askeri birliklerin silahsızlandırılması için BM ve AB’den güvence istenmesi gibi duyarlığını BM Genel Sekreteri tarafından Güvenlik Konseyi’ne taşıyor da; biz neden böyle bir teminat arayışı içinde değiliz? Maalesef Dışişler Bakanı, portokal satamayan bir devlet egemen olur mu, diyor. Kıbrıs’ın egemenliği ile portakal sandığını karıştırmak ne kadar üzücü ve ayıp bir şeydir; eski bir Dışişleri Bakanı olarak bunu kınıyorum. Peki KKTC kime sığınacak söyler misiniz? Türkiye, AKEL kadar bir diplomasi yürütmekten yoksun mu? Referanduma üç gün kalmış, plan değişebiliyor; peki biz niye ek güvenceler alamıyoruz?’

TİYATRO OYNANIYOR

YP
Genel Başkanı Sadettin Tantan: ‘Yabancı güçler istiyor diye Kıbrıs’ı bu kadar ucuza veremeyiz, çünkü bu toprakların milletin malıdır, referandum da bir aldatmacadır. Türkiye’nin geleceğinin oylanmasıdır. Uygulanan psikolojik propaganda ile halkımız teslimiyetçiliğe itilmektedir. Esas tehlike ulusal politikalardan uzaklaştırılmak ve ABD’nin güdümünde bir güç olmamızın istenmesidir.’

Borçlan, ödeme, puan kazan!

KREDİ
kartı faizlerinin yeni bir bankacılık skandalı yaratacağına ihtimal veriyorum. Çünkü bankalar kredi kartı sahiplerini borçlarını zamanında ödememeleri konusunda teşvik ediyorlar. Bunun en son örneği Finansbank’tan tarafıma gelen bir mektupta açıkça deniyor ki; kredi kartı borcunuzu ödemeyip taksitlendirseniz veya nakit kredi kullanırsanız, ödeyeceğiniz faiz oranı kadar puan kazanacaksınız. Pes vallahi! Bankacılar vatandaşlarımızın gelecekleriyle oynuyorlar. Devlet sadece seyirci kalıyor. Can ÇELİK-BODRUM

KKTC’de tiyatro oynanıyor

YP Genel Başkanı Sadettin Tantan, ‘Yabancı güçler istiyor diye Kıbrıs’ı veremeyiz, çünkü bu topraklar milletin malıdır, referandum bir aldatmacadır’ diyor. Girne’de Dome Oteli’nden telefonla görüştüğümüz Tantan, referandumla ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor:

‘30 yıldır ambargo altında olan bir ülkedeki insanlar üretken yapıdan tüketen bir yapıya doğru itilmiş; maalesef bir kesimi milli şuurlarını kaybetmişlerdir. Bu referandum, Annan Planı ile ilgili değildir; aslında Türkiye’nin geleceğinin oylanmasıdır. Türkiye’nin kültürel geleceğinin bitirilmesidir. Bu yolla Türkiye’nin bölgesinde kendi hakkını korumayan bir ülke haline getirilmesidir. Kandırılan insanlara sen ırgat ve bekçi ol demektir. Uygulanan bu psikolojik propanda ile halkımız teslimiyetçiliğe itilmiştir. Esas tehlike ulusal politikalardan uzaklaştırılmak, Amerika’nın güdümünde bir güç olmaktır. Bu nedenle referandum Türkiye için bir dönüm noktasıdır. Et ve tırnak birbirinden koparılmak istenmektedir. Bu nedenle kandırılan insanlarla tiyatro oynanmaktadır. Kıbrıs’ı kurtaran Ecevit’e, KKTC Başbakanı’nın gösterdiği tepkiden bunu anlamak mümkündür.’

Zafer Helenizmindir

KIBRIS’taki göçmen Türkler referandumda evet oyu kullanmaya hazırlanıyorlar.

Gerekçesi, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün konuşmasında ağılıklı olarak ‘evet’ mesajının çıktığı... Türkiye’nin son tutumu konjoktürel olarak siyasi bir manevra olarak nitelense de, Türkiye açısından kırılma noktasıdır. Türkiye’nin önümüzdeki 15 senelik dönem içerisinde coğrafi birliğini koruması çok zor hale gelmektedir. Yanılmış olmayı çok isterdim. Ancak, egemenliği ‘bir kasa portakalla eş tutan’ zihniyetle, gitmekte olduğumuz son bellidir.

24 Nisan’da artık Türk tarafında ne çıkarsa çıksın ‘zafer Helenizmindir’.

İçimiz kan ağlıyor.

M. KUNEY

Bu nasıl fair play?

LİGİN son dört haftasına girildiğinde Fenerbahçe ve Trabzonspor’un, şampiyonlukta iddiası kalmamış rakiplerinin verdikleri beyaanatlar oldukça üzücüdür. 33. haftada Trabzonspor’un rakibi olan Galatasaray’ın milli futbolcusu (Hakan) çıkıp, ‘Trabzonspor’u gönlünün şampiyonu’ ilan edebiliyor. Bu geçmişte Ahmet Güvener’in, Galatasaray taraftarı olduğunu açıklamasından daha düşündürücüdür. İşin en acı tarafı tüm bu olanlara karşı Futbol Federasyonu’nun sessiz kalmasıdır. Her zaman Fenerbahçeli olmakla suçlanan medya bile yeterince sesini çıkaramamıştır. Bu işten ekmek yiyenler iyi düşünmek zorundadır. FB, BJK ve GS Türk futbolunun lokomotifidir. Bu lokomotif zarar görürse bundan en büyük zararı Türk futbolu görecektir.

Tayfun TÜMER-İZMİR

GÜNÜN SÖZÜ

‘Türkiye’nin asıl meselesi irtica ve laiklik değil, emperyalizme karşı tam bağımsızlık savaşıdır.’

(Atilla İlhan)

MESAJ PANOSU

SABIK bir başbakanın su bardağının koruması tarafından taşındığını gösteren bir resim, bana bir başka resmi hatırlattı. Orada da bakan hanımefendinin el çantasını erkek koruma taşıyordu. Bu devlet memurları, onlara koruma olarak mı, hizmetli olarak mı tahsis ediliyor? Bir saldırı olursa elindekileri mi koruyacak, şahsı mı?

Nihat YALÇINER/AYVALIK

DIŞİŞLERİ Bakanı Sayın Gül üzülmesin. Annan Planı portakal sorununu kökten çözecek. Bu plan ile Türklerin elinde portakal da kalmayacak.

Şükrü TANDOĞAN
Yazının Devamını Oku

AKP rant pazarını açtı

20 Nisan 2004
<B>AKP </B>iktidarı elde ne varsa satmaya başladı. Son örnek de, <B>Başbakanlık Toplu Konut İdaresi’</B>nin (TOKİ), tasfiye <B>Emlakbank </B>üzerinden kendisine geçen tüm arsaları satmaya başlaması. (Önceki <B>Ataşehir </B>ve <B>Halkalı </B>satışları ayrı birer öykü olur.) Eskidji’nin Yenibosna’daki merkezinde gerçekleştirilen arsa satışlarında ilginç olaylar yaşanıyor. AKP yandaşları, en değerli arsaların sahipleri oluyor.

Geçen perşembe günü saat 19.00’da yaşananları anlatalım:

Eskidji’deki müzayede için polis geniş güvenlik önlemleri almıştı. İçeri girmek isteyenler sorgudan geçiriliyor, ellerinde 5 milyara alınan ‘bayrak’ bulunmayan içeri sokulmuyordu. Ataköylüler’den kalabalık ‘çevreci’ bir grup bölgedeki arsaların ‘yağmalanmasını’ engellemek istiyordu.

Ankara’dan gelen talimata kimse direnemiyordu.

Eskiji Genel Müdürü Hakan Berktaş, Ataköy’den gelen grubu, nedense binanın 2. katına çıkartmadı ve onları kapalı bir alanda ‘tutsak’ ettirdi. Gazetecilerin fotograf çekmesi de yasaktı. Ataköy Gazetesi sahibi Özcan Atamer, Berktaş’a ‘Biz buraya gazeteci sokmuyoruz’ denilmesi üzerine, ‘Bütün ihaleler TV’lerde canlı yayınlanırken, burada kaçak göçek işler mi yapılıyor ki, bizi engelliyorsunuz. Kamu menfaatine dönük bir işlemi gizlilik içinde yapamazsınız’ dedi. Bunun üzerine yönetim ile Ataköylüler arasında sert tartışmalar oldu.

Sonuçta ihale kapalı kapılar ardında gerçekleşti.

MÜEZZİN EFENDİ ŞAŞIRTIYOR

Neler mi oldu?

‘Açık arttırma’da, Ataköy 7 ve 8 kısımdaki 7.800 metre arsayı, Attel Karabıyık adlı kişinin 4.8 trilyona aldığı bildirildi.

Bu arsa, 1986’daki imar planlarında ticaret alanı ve irtifa 65 metre olarak planlanmış bir alan... Daha sonra Bakırköy Belediyesi burasını yeşil alana çevirdi ve Büyükşehir’ce onaylandı. 1999’da Toplu Konut İdaresi, Bölge İdare Mahkemesi’ne başvurarak, yeşil alan kararını iptal ettirdi. Ve 1.4.2003 tarihli onanlı 1/5000’lik Nazım İmar Planı’nda ticaret alanı oldu.

Peki Karabıyık kimdir?

Ataköy 9. kısımdaki camide müezzin kayyumu olarak görev yapıyor; yani devlet memuru.... Ancak hakkında bir sürü iddia bulunuyor. ‘Ataköy ve Halkalı Toplu Konutları’nda ihale ile aldığı çok sayıda dairesi var. Bunları kimin adına alıyor?’ gibi soruların yanıtı şimdilik bilinmiyor.

Aynı satışta; Ataköy 1. kısımdaki 1986 planlarında kreş olarak gözüken, daha sonra turizm alanına çevrilen 1320 m2 arsa da 900 milyar liraya gitti.

AKP’Lİ KİLER Mİ?

Bu yerlerin, ‘Kiler Marketler Grubu’ tarafından alındığı öne sürülüyor. Kiler, tekstilci Kemal Şahin’in kapatma kararı verdiği ‘O’ley’ marketleri alan firma. Kilerler iki kardeş; küçüğü Ümit; büyüğü AKP Bitlis Milletvekili Vahit Kiler; Hürriyet’in dün birinci sayfasında, AKP’nin Antalya’daki örgüt toplantısı arasında jet-ski yaparken resmi yayınlanan siyasetçi.

Bizimköy’lüler nasıl kandırıldı

ATAKÖYLÜLER’
den bunları dinlerken, bir başka bilgi de, Eskiji’nin aynı ‘müzayedesinde’ bir başka satış dikkati çekiyor.

TOKİ, kaşla göz arasında Beylikdüzü’nde Emlakbank’ın projesi olan -ve TOKİ’ye geçen- 4.014 konutlu ‘Bizimköy Konutları’nın idare binasının bulunduğu 3.8 dönümlük arsa da satılmış... Satışları yapan Eskidji’nin sahibi Dikran Masis’in, Bizimköy yönetimine baştan ‘395 milyar size veririz’ diye sözünü ettiği arsa, tam 2.3 trilyona birilerine gidivermiş.

Ancak yanındaki benzer 4.5 dönümlük iki parsel ise 4 trilyona alıcı bulmuş.

Bizimkent’çiler de 100 milyardan fazla para yokmuş; oyuna getirildiklerini söylüyorlar. 395 milyar fiyatın altında ikinci teklifi atan yine Kiler Marketler Grubu olmasın sakın. Bu garip satışın çok konuşulacağı ve AKP’nin başını ağırtacağı görülüyor.

Bakırköy Belediyesi neden kamulaştırmaz

ATAKÖY’de arsaların satışına Ataköy Derneği tepkili... Bölgede 4500 konutun olduğunu söyleyen dernek yetkilileri, daha önce karar alınıp ertelenen bu satışların seçimlerden sonra hemen yapılmasına dikkat çekiyorlar:

‘Burası şahıs değil, devletin malı... Devlet, rant yaratır mı? Yörede yaşayanların huzur ve güven içinde yaşamasını temin etmek değil midir? Ataköy’ün yeteri kadar trafik yükü var; bu kadar yoğunluk bu bölgeyi daha da keşmekeş içine sokacaktır. Belediye, şimdiye kadar yeşil alan görünümündeki bu iki parseli kamulaştırmalıdır.. Zaten buranın 1/1000’lik planları yokken, bu yağmaya dur demelidir.’

Ataköylüler bir başka kuşkularını şöyle anlatıyorlar:

‘Ataköy’ün yağması bununla bitmeyecek... Halen Ataköy Yat İşletmeciliği AŞ, marinayı; Ataköy Otelcilik AŞ Holiday ve Crowne Plaza otellerini; Ataköy Turizm Tesisleri AŞ de, Galeria’yı işletiyor. Duyduğumuza göre, bu üç işletme Vakıfbank’a devredilip; oradan tek elden satılacakmış. Ayrıca, marimanın mendireği Galeria’nın önüne katar uzatılıp büyütülecekmiş... Bu konudaki hazırlıklar, Başbakan Yardımcısı M. Ali Şahin’in, Abant Otelcilik’ten Crown Plaza Genel Müdürlüğü’ne getirilen yeğeni Sezai Şahin tarafından yürütülüyor. Bu yerlerin Albayraklar’a verilmemesi kimseyi şaşırtmamalıdır.

ÇOBANÇEŞME FİDANLIĞI

Şimdi gözler Bakırköy sınırları içindeki Çobançeşme Fidanlığı’nda... Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, 360 dönümlük arazide ‘Fidan Borsası’ kurulacağını söylüyor ve 4-5 yıl içinde 5-6 milyar dolarlık bir ihracat rakamına ulaşılacağını söylüyor. Peki bu arazi üzerinde nasıl bir çalışma yapılıyor ve kimlere verilecek?

ZAPSU DA ALDI

Anlattıklarına göre, Ataköy’de daha satılacak yerler varmış; ‘Haydarpaşa’daki Et-Balık’ın yeri Cüneyt Zapsu’ya (BİM) kaşla göz arasında nasıl verildiyse, bizim Zeytinburnu’ndaki Et Balık’ın yeri de aynı akıbete uğrayabilir.’

Peki AKP iktidar oldu da ne değişmeye başladı.

Ataköy’de ilginç senaryolar

ATAKÖY’ün yağmalanması daha önce başlamıştı.. 240 dönümden oluşan 6. kısımdaki arsa, seçimlerden önce Florya’daki tüm inşaatları yapan Beyaz, Gül ve Keleşler’in, Mutlu İnşaat’la oluşturduğu konsorsiyum tarafından 103 milyon Euro’ya (%10’u peşin, %5’i altı ay içinde, geri kalanı 54 ayda ödenecek) satın alınmıştı. Geçmişteki plana göre, burada 650 konut yapılması gerekirken, hemen şantiye binasını kuran Mutlu İnşaat’ın astığı tabelada ise yapılacak yapılar; ‘950 konut+villalar’ olarak geçiyor. Deprem bölgesindeki rantı görüyor musunuz?

Akdeniz ve Ege

BEKİR Coşkun, ‘Şeylerimiz’
(17.4.2004) başlıklı yazısında, ironik bir anlatımla milletimizin özelliklerine şöyle değinmektedir:

‘Türk milletinin söylenen lafı yanlış anlama eğilimi fazla. Nitekim Atatürk ‘Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri’ dediğinde Ordu’nun Akdeniz yerine İzmir’e gitmesi boşuna değildi.’

Başkomutanlık Meydan Savaşı’nın ertesinde (1 Eylül 1922) verilen bu buyruğu milletimizin bütünleyicisi kahraman ordumuz yanlış(!) değil doğru bir şekilde anlamış ve uygulamıştır. Çünkü;

1934 yılına kadar Ege’ye Akdeniz denilmekteydi ve o dönemin haritalarında da Akdeniz olarak geçer. Buyrukta şimdiki Akdeniz’in hedef gösterilmesi de imkánsızdı. İtalyanlar, II. İnönü ve Sakarya Zaferi’nin ardından Akdeniz bölgesini, geldikleri gibi sessiz sedasız terk etmişlerdi.

Çok kişinin kafasında bir işaret oluşturan ‘Neden Ege değil de Akdeniz denmiştir?’ sorusunun, bu vesile ile köşenizde aydınlatılmasını rica ederim.

Ayten DİRİER- TC Tarihi Uzmanı-İZMİR

Ermeni kapısı

TÜRKİYE-Ermenistan
gümrük kapısının açılması engellenmelidir. Karabağ katliamı sanıkları katil, cani, işkenceci, zalim Ermenilerin bu ülkede topraklarımızı çiğnemelerini istemiyoruz. Geçmişinden ders alamayan milletler geleceğinden söz edemezler. Karabağ, Azerbaycan toprağı oluncaya kadar bu kapılar açılamaz.

E.K.V.

20 bin kişinin intizarı var

BİZLER
kamu bankalarında (Örneğin Ziraat) çalışırken, özelleştirme gerekçesiyle ‘sözleşmeli personel’ olmak için imza vermedik diye Devlet Personel Dairesi’nin ‘havuzuna’ aktarılan memurlarız. Hürriyet’te okuduk; RTÜK’ün, garsonu uzman denetçi yaptığını Devlet Denetleme Kurulu ortaya çıkarmış; helal olsun vallahi... Bunlar, 2002 döneminde IMF’nin talimatıyla Kemal Derviş’in uygulaması sonucu oldu. Uzman iken gittiğimiz yerde ‘şef’ olduk. Bazılarımız bu kadro üzerine yargıya gitti, davayı kazandık. Bunun üzerine kimimiz ‘uzman-özelleştirme’ diye başka bakanlıklara aktarıldı. Torpilliler ise Hazine, RTÜK ve Tütün Kurumu gibi yerlere verilerek ödüllendirildi. Torpil bulamayanlar ise kör kadrolarda istihdam edildi; maaş 1 milyardan 500 milyona düştü. Bir üniversite mezununun haline bakın. Geleceği olmayan kadrolarda sürünmek ne demektir? İşsizlik korkusuyla gel de sesini çıkart, hak hukuk ara... Bunun gibi mağdur binlerce memurun durumunu öğrenmek isteyenler www.memurlar.org’a bir girseler de neler olduğunu anlasınlar. Hani Ziraat Bankası da özelleştirilecekti? Peki biz şimdi ne yapacağız, bizi perişan ettikleri için kimseye hesap soramayacak mıyız? 20 bin kişinin intizarının olduğunu hükümet bilmelidir.

‘Polis feryadı’na Emniyet’ten yanıt

‘POLİSİN Feryadı’ (13.4.2004) başlıklı yazıya Emniyet Genel Müdürlüğü Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı’ndan şu açıklama yapıldı:

Bingöl’de 1.5.2003’te meydana gelen deprem nedeniyle Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı bünyesinde bulunan Sosyal Yardım parasından depremzede eşyaları ve evi zarar gören 108 personelin Bingöl Emniyet Müdürlüğü’nce bildirilmesi neticesi 31.6 milyar yardım yapılmıştır. Ancak, bahse konu depremde 690 emniyet mensubu, dilekçelerinde, evlerinde ve eşyalarında maddi zarar olduğunu belirterek yardım talep etmiştir. Dilekçe eklerindeki hasar tespit tutanaklarının birçoğunun fotokopi olduğu ve elle doldurulduğu, gerçeği yansıtmadığı tarafımızca tespit edilmiş olup, Bingöl Valilik makamınca il kriz masası tarafından düzenlenen hasar tespit tutanaklarının gönderilmesi istenmiş olup, cevabi yazıda deprem anında kargaşalık olduğundan sağlıklı bir şekilde hasar tespit tutanaklarının düzenlenemediği bildirilmiştir.

Mensuplarımızın maaşlarından, memurlardan ayda 750 bin ve amir sınıfından 1 milyon 500 bin kesilerek oluşturulan sosyal yardım parası, görevde şehit olan veya vefat eden Emniyet mensuplarının ailelerinin, görev malullerinin ve rahatsızlıklarından dolayı hastanede tedavi gören Emniyet mensuplarımızın kendileri ile eş ve çocuklarının kurumca karşılanmayan ihtiyaçlarını ancak karşılamaktadır.

Yardım için başvuran mensuplarımızın büyük çoğunluğu araçlarının zarar gördüğünü belirterek yardım talep etmektedir.

Başkanlığımız bünyesinde bulunan Sosyal Yardım parasından, her yıl Genel Müdürlük makamınca onaylanan prensip kararları gereğince yardım yapılmakta olup; araç, lüks eşya sayıldığından yardım kapsamı dışındadır ve gönderilen hasar tespit tutanakları da kendi el yazıları ile yazılmış olanlara deprem yardımı yapılmamıştır. Bingöl depremi nedeni ile illerden depremde zarar görenlere ödenmek üzere bir yardım toplanmamıştır.

Not: Aylık illerden gelen aidat toplamı: 145 milyar; yapılan yardım miktarı 200 milyar.’

Neden 20 Temmuz harekátını yaptınız

1887’den 2004’e kadar Kıbrıs Türkü’nün yaşantısı nasıl oldu?

82 yıl İngiliz esareti, 14 yıl Rum mezalimi... 30 yıl anavatanımızın ve Kuzey Kıbrıs’taki idarecilerin gayri ciddi karar ve yönetimleri.

20 Temmuz 1974 mutlu Barış Harekátı.

1995 ve 1999’da Türkiye’yi idare edenlerin AB ile yaptıkları anlaşmalar... KKTC’yi elden çıkarmanın ilk operasyonlarıydı ama buna ses çıkaran olmadı.

Anavatanımızı 5’inci Annan Planı’nda tehlike görmedikleri mesajını verip ‘evet’ dememizi istiyor ama Bürgenstock’a giderken aşağıdaki hususlardan taviz vermenin Kıbrıs Türkü’nün varlığının devamı için mümkün olmayacağını söylüyordu:

Olmazsa olmazlardan vazgeçmeyiz... Birincil kanuna deregasyonlar konmazsa biz kabul etmeyiz... Derogasyonlar, AB birincil kanununa konmazsa Loizidu davaları devam eder... Sınır düz olmalı...

Bunların hiçbiri kabul edilmedi. Öyleyse neden Türk hükümeti, Annan Planı’nı kabul etmemiz için ‘evet’ dememizi istiyor.

Anavatanımın AB’ye alınmayacağını herkes biliyor, pekálá neden bu büyük taviz!

Madem ki Kıbrıs Türkü anavatanının başına dert olacaktı; neden bize anavatanımızın Türkiye olduğunuzu öğrettiniz? Neden bize TMT’yi kurdurttunuz ve bizi eğittiniz? Neden bize ‘yerinize oturunuz, size sahip çıkacak halimiz yok’ demediniz? Neden 20 Temmuz Barış Harekátı’nı gerçekleştirdiniz? Neden vatan için şehit olmanın bir mana ifade etmediğini söylediniz? Neden sizin parçanız olan Kıbrıs’ın kuzeyinin ekonomik olarak güçlenmesi için Türkiye pazarına açmadınız?

Neden, söyleyin bana.

Tanju MÜEZZİNOĞLU

tmuezzinoglu@hotmail.com
Yazının Devamını Oku

Afşin-Elbistan’da bir dev yatırım

18 Nisan 2004
<B>GAZİANTEP’</B>e indikten sonra karayolu ile <B>Kahramanmaraş </B>il sınırına doğru yöneliyorsunuz; tam 255 kilometre kat ettikten sonra <B>Afşin </B>ve <B>Elbistan </B>ilçeleri arasında zirveleri karla kaplı <B>Binboğa, Berik </B>ve <B>Nurhak </B>dağlarının kuşattığı koca bir ovaya varıyorsunuz. Sağ tarafta eski Afşin-Elbistan Termik Santralı’nı (A) görüyorsunuz. Başınızı sola çevirirseniz, bundan dört kilometre uzaklıkta pırıl pırıl yenisi (B) ile karşılaşıyorsunuz.

Ovada ağırlıklı olarak pancar, ayçiçeği, buğday, nohut ve arpa tarımı yapılıyor; toprağın altı ise kömür kaplı; yaklaşık 50 metreden sıyırma yoluyla çıkarılıyor. Ancak bu linyit kömürünün kalorisi (900) çok düşük bir değere sahip. Avusturya ve Güney Afrika’dan gelenler ise yaklaşık 3 bin 500 kalorili.

Afşin-Elbistan santrallarının proje tarihçesi 1970’lerin ortasında başlıyor. Demirel hükümetinin kararıyla yatırım programına alınıp 1975’te temeli atılıyor, 1984’lerde de devreye girebiliyor. Ve Türkiye’nin elektrik üretiminin % 7’sini karşılamaya başlıyor. Ancak bu santral bugün yenilenmeye muhtaç bir durumda. Bu yılki yağış rejiminin iyi olması nedeniyle barajlar tam gaz çalıştırıldığından elektrik üretiminde fazlalık olmuş. Bu nedenle, ‘tasarruf’ amacıyla eski santralın üretimi bir ay önce geçici olarak durdurulmuş.

ESKİSİ-YENİSİ

Yenisine gelelim... B termik santralı biz gezdikten iki gün sonra (15 Nisan’da) ateşlenmiş; hazirandan başlayarak 15 Aralık’a kadar 4 ünitenin birden deneme üretimine geçmesi bekleniyor. Santral sahasında ‘ateşlemenin’ heyecanı yaşanıyordu gittiğimizde. Santralı işletmeye alma projesinde görev alan Macar mühendis Laszlo Donka’nın mutluluğu gözlerinden okunuyordu. (Bu arada üç yıl içinde, çoğu çalışanların ihmalinden olmak üzere meydana gelen iş kazalarında 14 kişinin öldüğü de üzüntüyle anlatıldı bize.)

Devletin, Elektrik Üretim AŞ (EÜAŞ) (Önce TEK, sonra TEAŞ’tan dönüştü), 4x360 MW gücündeki santralın yapımı 1996’da ihaleye çıkarılmış, 1998’de Mesut Yılmaz tarafından temeli atılmış; anahtar teslimi ve götürü bedelle 58 ayda bitirilmek üzere projelendirilmiş. Tesisin yapımına ancak 2000 tarihinde başlanabilmiş, dolayısıyla bir yıllık bir gecikmesi var. Binlerce dönümlük arazide yüklenicilerin son çalışmaları yoğun şekilde sürüyor. Yaklaşık 3 bin kişinin özverili çalışmasını gördüğünüzde istihdam bakımından şaşırıyor; keşke bunun gibi 50 yatırımımız daha olsa diye özlem duyuyorsunuz.

Bu arada bir durumu aktaralım: 28 Mart öncesinde seçim çalışmaları için ancak gece vakti Elbistan’a gelebilen Enerji Bakanı Hilmi Güler’in, santral sahasını ziyaret etmeden ayrılması biraz burukluk yaratmış. ‘Hiç olmazsa gece kalıp ertesi gün gidebilirdi’ diyorlar.

Erdoğan ve Güler’in, santralın açılışını hazirana kadar yapmaları bekleniyor.

9 EYFEL KULESİ

Mitsubishi
(Japon), Babcock Borsig (Alman) ve Gama-Tekfen-Tokar’ın (GTT Ortaklığı) ve ENKA’nın oluşturduğu konsorsiyumun inşaat ve montaj çalışmaları Türkiye’nin bugüne kadar gerçekleşmiş en büyük santral şantiyesi sayılıyor. 1.6 milyar dolarlık bir (faiz ve istimlak bedelleriyle birlikte belki 2 milyar doları bulacak) büyüklük itibarıyla başka yatırımı olmamış Türkiye’nin...

Ancak yurdun bir ucu olduğundan burasını devlet ve hükümet erkánından ne gören var, ne de bilen... 16 bin ton TIR yükü ile malzeme getirilmiş bölgeye... GTT İcra Kurulu üyesi Orhan Baybars, projede kullanılan imalat ve montajda 65 bin ton konstrüksiyon çeliği ile Paris’teki Eyfel Kulesi’nden 9 adet, harcanan betonla da 100 metrekarelik 8 bin adet konut yapılabileceğini anlatıyor.

DÜNYANIN 2. BÜYÜK VİNCİ

Dünyanın ikinci büyük mobil Liber vinci (800 ton kaldırma gücü varmış) İskenderun üzerinden buraya getirilmiş; 125 metre yüksekliğindeki kazan montajında kullanılmış...

Yurtdışında onlarca milyon dolarlık projelere imzalar atmış, Türkiye’nin yüzünü ağartmış tecrübeli mühendis ve teknisyenler, kendi ülkelerinde de böyle organize bir yatırıma imza atmalarının mutluluğunu yaşıyor bugün... Galiba asıl gurur duyması gereken kişi ise, yatırımın lider ve pilot firması (28 hisseli) Gama’nın Yönetim Kurulu Başkanı Erol Üçer... Vahap Munyar’ın dediği gibi başı Yuvacık Barajı, Mavi Akım, Trakya Doğalgaz Santralı (% 90’ı Enron’un) ile başı derde girmiş olan 76 yaşındaki Üçer’in söylediğine göre, bizimle birlikte bu yatırımı, temel atılmasından sonra ilk kez görmesi ilginç değil mi? Üçer, ‘Hizmeti programlayıp doğru yaparsanız gitmenize gerek yoktur, şimdiki gibi keyif alırsınız’ diyor. Bölgedeki 3.4 milyar tonluk düşük kaliteli linyit kömürünü yaklaşık 30 yıl süreyle yakarak elektrik üretecek yeni tesisin (A ve B’den sonra C ve D tesislerinin yapımı düşünülüyor) baca gazı arıtma desülfürizasyon tesisinin, ilk kez kömürle çalışan bir santralla birlikte kurulduğunu söylüyor Üçer... Diğer termik santralların çevreyi nasıl mahvettikleri düşünülürse, yaklaşık 200 milyon dolar ek yük getiren bu ‘arıtmanın’ ne derece önemli olduğu ortaya çıkıyor. AB çevre kriterlerine uygun ilk olan tesisin bacasından çıkan partikül madde miktarının % 99.5’i elektro-filtlerde tutulacakmış...

Bakanlık, bu bölgede yapacağı termik santrallarla enerji üretiminin % 15’ini karşılamayı hedefliyor; satmayı veya devretmeyi düşünmüyor.

Bundan bir süre önce Almanya Başbakanı Schröder’in de katıldığı, Siemens’in yaptığı İskenderun Sugözü Termik Santralı’nın yapımında, Gama da Tekfen’le birlikte müteahhit firma olarak görev almış... Japon Taysei firmasının İstanbul’daki tüpgeçit ihalesinin Nurol’la birlikte müteahhitliğine en yakın aday da Gama... En önemlisi de İrlanda’da bir doğalgaz santral ihalesini kazanmaları...

GÜNÜN SÖZÜ

‘Ne kadar bilirsen bil ve ne kadar anlatırsan anlat, senin bildiğin karşındakinin anladığı kadardır.’

(Mevlana)
Yazının Devamını Oku

İthalde ince oyunlar

17 Nisan 2004
<B>BEYEFENDİ, </B>ben gıda ticaretiyle uğraşan bir tüccarım. Bu konudaki yazılarınızı merak ve ilgiyle okuyoruz. <B>Malezya’</B>dan ithal edilen palm yağı, ete su karıştırılması ve sütteki antibiyotiklerin yarattığı zararları emin olun irkilerek okudum.AB’ye gireceğiz derken bu konuda yeterli bir mücadelenin gösterilmediğini biliyoruz. Bazı firmaların ucuzluk uğruna insan sağlığı üzerinde yapmadıkları kalmıyor anlaşılan. Daha başka neler dönüyor neler? Bir duyumumu da sizlere aktarmak istiyorum:

Palm yağı ayçiçek ve soya yağları ile ilgili gümrük vergisi oranı %33’dür. Bunları bizler yiyoruz. Ancak boya sanayiinde kullanılmak üzere soya ve keten tohumu yağı da ithal ediliyor. Keten tohumu yağının gümrük tarife numarası 151511001000. Teknik ve sanayi amaçlı kullanılan ham yağlar bölümünde yer almaktadır. Gümrük vergisi 0’dır; KDV’si de % 18’dir... Bu ithalatı gerçekleştiren şirketler, gümrük idaresine bunların gıda ve yem sanayiinde kullanılmayacağına dair taahhütname vermek zorundalar. Ancak durum böyle olmuyor, bazı uyanıklar bu yağları gıda ve yem sanayiine satıyorlar. Soya ve ayçiçek yağının ton fiyatı şu anda 850 dolar iken; keten tohumu yağı 0 gümrükle 650 dolara getirilmektedir. Vurgunu görüyor musunuz? Peki buna karşı mücadeleyi, kontrolü kim ve nasıl yapacak? Çünkü iki yağın rengi birbirine çok benziyor; gerektiğinde soya yağı keten tohumu yağı adı altında da yurda sokulabiliyor. Peki, keten tohumu yağının faturası, soya yağı adı altında yem sanayiine; soya yağının faturası da boya sanayiine kesilirse bu durum nasıl tespit edilir? Bu rantın ortadan kalkması için keten tohumu yağının gümrük vergisinin %33’e çıkarılması gerekmiyor mu? Peki son 5 yıl içerisinde 100 bin ton keten tohumunu getirenler kimlerdir?’

Maliye ve Tarım Bakanlıkları’na çok görev düşüyor ama hangisini yazalım...

Mısır ithalindeki oyunlar bitmiyormuş; Çiller döneminde yapılan şeker ithalatında olduğu gibi... Tam bu yazıyı bitirirken, Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün’ün sorularına bakanlıktan gelen yanıt önümüze düştü. Öğreniyoruz ki, 1.1.2004-20.2.2004 tarihleri arasında çeşitli firmalara 293 adet pirinç kontrol belgesi düzenlenmiş, 2002 yılında 459 bin; 2003 yılında da 454 bin ton pirinç ithal edilmiş... Bu arada ithal pirincin tonu 600’den 1000 dolara çıkmış. Üretim iç talebi karşılayamıyor. Bu nedenle edebildiğin kadar malı ithal et; üretim planlaması yapma, üreticiyi teşvik etme...

Zengin ülkeyiz ya!

Derviş’in sorması gereken soru

FETHULLAH Gülen cemaatini temsil eden Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın Abant toplantılarından yedincisi (19-20 Nisan) bu kez Washington’da yapılıyor. Vakıf, toplantıyı Johns Hopkins Üniversitesi’nin işbirliğiyle düzenliyor. Bu kez konu ‘İslam, Demokrasi ve Laiklik.’ Toplantıya Türkiye’den ve ABD’den çok sayıda gazeteci ve akademisyenin katılacağı yazılıp çiziliyor.

Amerikalılar belli ki ılımlı İslam çizgisini güçlendirmek için Fethullah Gülen’i ön plana çıkartıyorlar. Çok güzel. Benim de toplantıya katılan Amerikalı uzmanlara bir küçük sorum var.

Fethullah Gülen, ‘Asrın Getirdiği Tereddütler’ adlı kitabının 120, 121 ve 122. sayfalarında küstahlık ve serkeşlik yapan kadınları kocalarının nasıl yola getirmeleri gerektiği problemine yanıt arıyor.

Kuran’daki hükümlerden yola çıkarak, kocanın kadına önce nasihat etmesini, nasihat para etmezse, ikinci aşamada yatak odasında cezalandırmasını istiyor. Hoca efendi, ‘Kadınların erkeklere diş geçireceği ve onları alt edeceği yer yatak odalarıdır. Kadın orada erkeğe diş geçirirse, hayatın diğer safhalarında da erkek ona söz dinletemez’ diyor.

Diyelim, gece yatakta sırtını dönüp cezalandırma yöntemi de fayda etmedi. Üçüncü aşamada ‘arızaya meydan vermemek’ şartıyla ‘kadının hafifçe dövülebileceğini’ söylüyor Fethullah Hoca. Dövme tekniği konusunda getirdiği bir sınırlama var: ‘Döverken canını fazla yakmayacak ve bilhassa yüze vurmaktan kaçınacaktır’ diyor.

Amerikalı uzmanlar, Fethullah Gülen’in manevi otoritesi altında İslam, demokrasi ve laikliği tartışırlarken, acaba kadına yüzü hariç hafifçe vurma yöntemi konusunda ne düşünüyorlar? Cemaat mensuplarından demokrasi adına bu konuya açıklık getirmelerini isteyecekler mi?

Amerikalılar unutabilirler, ama toplantıya katılan CHP İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Derviş belki sorabilir.

Böbürlenme padişahım

SİYASET
başka, nezaket kaidelerine uymak başka iki ayrı ögedir. Kaldı ki diplomaside küsmek diye bir şey olamaz. Sayın Erdoğan’la birlikte çok sayıda bakanın Sayın Denktaş’ın konuşmasını dinlememek için parlamentoya gelmeyişleri, AKP’nin içine düştüğü çukuru daha da derinleştirdiğini ispatlıyor. 1950’li yıllarda idareyi tek parti olarak devralan DP de aynı şekilde muhalefete tepeden bakmıştı. Menderes o kadar kendinden emin bir duruma gelmişti ki, bir defasında ‘DP bir kalas dahi aday gösterse seçilir’ demek cesaretini göstermişti.

Ben bu gidişatı hiç ama hiç beğenmiyorum.

Böbürlenme padişahım, senden büyük Allah var.

Ayhan SÜTÇÜOĞLU

Mesaj panosu

SUNA-
İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü’nün (AKMED) II. Uluslararası Arkeoloji Günleri kapsamında Prof. Juergen Borchhardt’ın ‘Likya Sahillerinde Batı ve Doğu Mitolojisi’ konulu konferansı Antalya’da AKMED Konferans Salonu’nda bugün 14.00’te.

GÜNÜN SÖZÜ

‘BAYKAL, iktidar olma riskine girmiyor. Bu nedenle CHP’nin yeni bir siyasi yapılanmaya ihtiyacı vardır. Bu tüzükle kurultay toplanamayacağına göre, parti içindeki enerji patlayacak; yeni bir siyasi yapılanma ile kendi önünü açacaktır. Ben de önümüzdeki salı günü bir basın toplantısı ile CHP’den istifa edeceğim; ancak artık vagon olamam.’

(CHP İstanbul Milletvekili Prof. Yaşar Nuri Öztürk)
Yazının Devamını Oku