14 Mayıs 2004
<B>ÜLKEMİZDE </B>bir iş sözleşmesine dayalı olarak çalışan 11 milyon işçi var. Bunların ancak 6 milyonu <B>SSK </B>ve İş Yasası kapsamında olup, 5 milyonu kayıt dışında ve kölelik koşulları ile çalışmaktadır. Çalışanların çıkarlarını koruyacak olan sendikalar fena halde bölünmüş ve sosyal, siyasal etkileri dibe vurmuş bir konumdadır. 11 milyon işçinin ancak 700 bini ödenti veren sendika üyesidir ve bunlar da dört konfederasyon ve 28 işkolunda kurulu 104 sendika arasında bölünmüştür. Bir zamanlar genel kurulları gazetelerin 1. sayfalarında yer bulan işçi konfederasyonları bugün haber bile olamamaktadır.
1 Mayıs’ı ayrı meydanlarda kutlayacak kadar dayanışmadan uzak ve bölünmüş bir sendikacılık anlayışı ile karşı karşıyayız. Oysa, işçi sendikaları demokraik, laik, sosyal devletin kurulmasında çok önemli görevler üstlenebilir.
Sendikaların kağıttan kaplana dönüşmesinin başlıca nedeni küreselleşme ve bununla ilgili sorunlar olmakla beraber ülkemizde 12 Eylül ürünü 2821 sayılı sendikalar ve 2822 sayılı toplu iş sözleşmesi yasalarının da önemli payı vardır.
Çalışma Bakanı Başesgioğlu, bu yıl bu ihtiyar yasaların değiştirileceğini söylemiştir.
Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Friedrich Ebert Vakfı bu değişikliğin toplum ve demokrasi yararına nasıl olması gerektiği konusunu işleyecek bir panel düzenlenliyor (15.5.2004 Cumartesi günü, 10.00’da Maltepe Üniversitesi kampusunda). Bu konuda sözü olanları bu panele katılmaya ve demokratik, laik, sosyal devletin kurulmasına katkıda bulunmaya çağırıyoruz. Herkes eteğindeki taşı döksün istiyoruz. (Bilgi; 0216-62610 50/1902)
Dr. Engin ÜNSAL
Muğlalı Paşa olayına bir eleştiri ve öneri
MİLLİYET’te dün ‘Askerin Muğlalı kışlası sürprizi!’ haberini okuyunca üzüldüm. 1943 yılında, Van’ın Özalp ilçesinde 33 vatandaşı kurşuna dizdiren 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın adının, olayın geçtiği yerdeki kışlaya verilmesine halkın kızdığı anlatılıyor.
Eski senatör Mehmet Feyyat bu haber üzerine diyor ki:
‘Gerçekten daha sonraki yıllarda Muğlalı Paşa, olayı itiraf etmiş ve idam cezasına çarptırılmıştı. Ceza, hafifletici sebeplerle 20 yıla indirilirken, Muğlalı 11.12.1951’de ölmüştür. Bunları biliyoruz. Ancak kendisi iyi bir komutandı; irticaya karşı mücadelesini, o zaman bölgede vekil öğretmenlik yaparken duyuyordum. Öldürme emrini verdikleri vatan haini, mürteci ve bölücü değildiler; sadece kaçakçı idiler. Onlar bugünkü hortumcuların binde biri kadar suçlu değillerdi. Fakat o günkü koşullarda merhum Muğlalı bu suçu işlemiş. Ancak Muğlalı Paşa suçunu itiraf etme büyüklüğünü de göstermiş... Peki bugün suçunu itiraf eden kim var? Örneğin, Kenan Evren böyle bir itirafta bulunabilir mi?
Bu arada Muğlalı Paşa’nın isminin oradaki kışlaya verilmesiyle bölge halkına karşı gerçekten yanlış yapılmıştır. Acaba Genelkurmay Başkanı’nın bundan haberi var mıdır? Genelkurmay, zaten Muğlalı’nın itibarını 1997’de iade ettiğine göre Türkiye’nin başka bir bölgesine ismini verebilirdi. Deniz Baykal’ın bu konu üzerinde durmasını ve Doğu Anadolu’nun insanına sahip çıkmasını dilerim.’
Emine Hanım; böyle söze ne gerek var
SAYIN Emine Hanım’ın, Karamanlis’in kendisini uğurlamada öpmesine karşılık olarak yaptığı açıklamayı okurken tüğlerim diken diken oldu. Bir ülkenin başbakanının eşinin, neredeyse namusuna zeval gelmediğini, sanki bir şey olmuş gibi izah etmesini çok anlamsız buldum. ‘Öyle olsaydı, Tayyip Bey buna müsaade eder miydi, yanımdaydı kendisi’ biçimindeki sözleri garibime gitti.
Emine Hanım’ın topuk sesleri beni tarifsiz endişelendirdi.
Böyle bir anlatıma gerek mi vardı?
Başlarda, neden ‘Müslüman demokrat’ bir parti olmasın diye düşünürken ve bu yoldaki karşı eleştirileri benimsemezken, maalesef bugün bu iyi niyetli bakışımın yanlış olduğunu görmeye başladım.
Endişelerim gittikçe artıyor.
Tayyip Bey, bazı öğretim üyeleri tarafından kandırıldığını ileri sürüyor. Gerçekten kandırılan aydınlıkçı, ilerici demokrat Türk laik cumhuriyetçiler olmasın sakın.
Betül B.-İSTANBUL
TSE’ye eleştiri
BİLGİSAYAR ithali yapan bir firmanın sorumlusu, CE’ler konusunda TSE’nin yeterli hazırlığı olmadığını belirtirken, ‘Özellikle vatandaşın beyanına güvenen ve otokontrolü esas alan bir düşünce yapısıyla hazırlanan düzenlemeler aksini kanıtlamadıkça vatandaşına güvenmeyen ve devlet kontrolünü esas alan bir düşünce yapısıyla uygulandığında Türk usulü Avrupalılık ortaya çıkmaktadır’ diyor.
Biliyor musunuz?
CHP Edirne Millet vekili Nejat Gencan’ın, Keşan’da Kutlu Doğum Haftası törenlerinde protokole Fethullah Gülen’e ait CD, kaset ve kitapların dağıtıldığını, bunun Diyanet’in bilgisi dahilinde yapılıp yapılmadığını bir soru önergesiyle Devlet Bakanı Prof. Mehmet Aydın’a sorduğunu... İSDEMİR’i bünyesine katması nedeniyle ERDEMİR’in tanıtılması amacıyla Kdz. Ereğli’ye davet edilen İskenderunlu medya mensuplarının yasak olduğu gerekçesiyle Erdemir lokalinde içki verilmediğini, gazetecilerin de bu durumu protesto için yemeği terk ettiklerini... Adapazarı’nda kurulu, stratejik özelliği olan Türkiye Vagon Sanayii A.Ş. Genel Müdürü İbrahim Ertiryaki’ye (İstanbul Belediyesi kadrosundan) tahsis edilen tuvaletin takunyalarla dolu olduğunu, kendisinden başka kimseyi sokmadığını, manzarayı görenlerin bu olayı çok yadırgadığını....
Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku 13 Mayıs 2004
<B>SON </B>günlerde kamuoyunda <B>Türkiye’</B>ye genetik olarak değiştirilmiş (transgenik) soya getiren bir gemiye yönelik Greenpeace örgütünün yaptığı eyleme ilişkin Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı <B>Gökhan Günaydın </B>şunu söylüyor:<br><br><B>‘Bebeklerimize genetik olarak değiştirilmiş ürünler yedirmeyelim.’ Günaydın, yasak olmasına karşın, Türkiye’ye ağırlıklı olarak mısır, soya ve pamuk olmak üzere ABD ve Arjantin’de üretilen trangenik ürünler girdiğini, bunların memek maması da dahil olmak üzere Türkiye’de marketlerde satılan birçok işlenmiş ürünün hammaddesi olduğuna dikkat çekiyor.
Günaydın’a göre, gerçekler bilinmesine ve yasak olmasına karşın, sağlık ve çevre açısından risk oluşturan transgenik ürünler, yıllardır Türkiye’ye serbestçe giriyor. Çünkü Türkiye’nin gümrüklerinde, transgenik ürün analizi yapabilecek laboratuvar altyapısı yoktur. Peki insan sağlığı üzerinde oluşturulan risklerin sorumlusu kimlerdir? İlgili laboratuvar neden kurulamamıştır.
Günaydın, ivedilikle yapılması gereken çalışmaları da özetle şöyle sıralıyor:
‘Transgenik ürünlerin ar-ge çalışmaları Türkiye’de yürütülmeli, sağlık açısından risk oluşturmadığı ve nesiller boyunca da oluşturmayacağı bilimsel bir kesinlikle saptanmadan, kamunun yürüttüğü araştırma alanları dışında transgenik ürün üretilmesi kesinlikle engellenmelidir.
Dünyanın birçok ülkesinde haklı tüketici tepkisi nedeniyle yasaklanan transgenik ürünlerin ülkeye girişine engel olacak teknik ve yönetimsel altyapı bir an önce kurulmalıdır.
AB kökenli çokuluslu şirketler ve onların ‘yerli’ ortaklarının para kazanma hırsı uğruna, halk riske atılamaz.
Şurası unutulmamalıdır ki, ABD Başkanı Bush’un, verimi yüksek transgenik ürünlerle dünyanın açlarını doyuracağına ilişkin açıklamaları ile Irak’ta uyguladığı vahşeti bu ülkeye demokrasi getirmek üzere gerçekleştirdiğine yönelik açıklamaları arasında hiçbir fark yoktur.’
PTT’nin mevlidi Müsteşar Dinçer’in genelgesine göre okutulmuş
BEN dün köşenizde sözü edilen Balıkesir PTT Başmüdürü Kamil Tokçalar’ım. Mevlit okutmak ve lokma dağıtmak olayı doğrudur. Ne var ki, bu durum Balıkesir’e has tamamen geleneksel bir durumdur. Hıdrellez döneminde yapılır genellikle. Harcamalar da personelimiz tarafından karşılanmıştır. Ben de 20 milyon lira katkı sağladım. Dört gün önce Telekom, bundan 10 gün önce de İl Köy Hizmetleri Müdürlüğü aynı şeyi yaptı. Bunu polis teşkilatı da yapıyor; şehitleri için... Olay çarpıtılmak istenmiştir. Ancak bazı gazeteler bunu, doğru şekilde sosyal içerikli bir haber olarak değerlendirmiştir.
Sosyal içerik ne demek?
- Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer imzasıyla bütün kurumlara 12.3.2004 tarihinde gönderilen bir genelge var; bunun 11. maddesinde ‘Çalışanlar ile kurum arasında gönül bağı oluşması amacıyla çeşitli aktiviteler düzenlenmeli, kurumuna karşı aidiyat duygusu taşıyan çalışanların demirbaş ve sarf malzemelerini kullanmalarına azami düzeyde hassasiyet göstereceği unutulmamalıdır’ hükmü yer alıyor. Ben de sosyal içerikli bir etkinlik olarak düşünüyorum.
Dinle devlet işleri karışmış olmuyor mu?
- Hayır karıştırmıyoruz. Hayır hasanat yapıyoruz. Soruşturun, ben kimim, tarikatçı mıyım, başka bir şey mi? Ben laik, Atatürkçü kimliğine sahip bir ailenin ferdiyim. Bundan da hiç rahatsız değilim.
PTT ambleminin bir mevlit davetiyesinde ne işi var?
- Davetiye basıldığında ve dağıtıldığında makamımda değil, görev için Ayvalık’ta idim. Sadece mevlidin okutulduğu gün buraya geldim. Amblem konusunda haklı olabilirsiniz.
Ancak bu mevlidi geçen yıl da, önceki yıl da yaptım; tartışma olmadı. Ama YÖK, imam hatipler konusunun tartışıldığı bir dönemde yapılması yanlış oldu mu diye düşünüyorum.
Rektörlük seçimlerinde tarikatların ağırlığı
BİR öğretim üyesi, ‘Haziran sonuna kadar 30 üniversitede rektörlük seçimi vardır. Bu üniversitelerin büyük çoğunluğunda rektörler değişecektir’ dedikten sonra seçim sürecinde hükümet destekli tarikatların aldıkları bir tavra dikkat çekiyor:
‘Bu projeleriyle aslında Rektörler Komitesi, YÖK, Üniversitelerarası Kurul’u hiçbir kanuni değişiklik yapmadan ele geçirmeyi planlıyorlar. Buna göre, YÖK’ün ve Cumhurbaşkanı’nın tarikatçı olarak bilinen adayları atamayacağını bildikleri için adı öne çıkmamış, tarikatlara taviz sözü veren ve hükümetle iyi geçineceklerini düşündükleri adaylar üzerinde oylarını birleştirecektir.
AKP destekli bir proje olarak gündeme getirilen ve uygulamaya geçirilen bu model öncelikle üniversitelerdeki türbana bakışı yumuşatmayı hedeflemekte ve yukarıda saydığım kurumların muhalefetini kırmayı amaçlamaktadır.
Bir akademisyen, Cumhuriyet’e ve laikliğe bağlı bir vatandaş olarak bilgilerimi kamuoyu ile paylaşmak istiyorum.’
GÜNÜN SÖZÜ
‘Dünyanın şu anda nasıl olduğunu değil, gelecekte nasıl olacağını hesaba katmadan doğru karar alamazsınız.’
(İsaac Asimov)
Biliyor musunuz?
MALATYA’nın Arapgir ilçesinin köylerinde görevli 6 Tarım İl Müdürlüğü memurunun, müdürlüğün yasak kararı almasına rağmen Jandarma tarafından Söğütlüçay’da balık avlarken yakalandığını, Jandarma’yı görünce yakaladıkları balıkları tekrar suya atan memurlara ‘Su Ürünleri Kanunu’na Muhalefet’ suçundan 500 milyon ceza uygulanıp serbest bırakıldıklarını... Gaziantep merkezli olup Adıyaman, Şanlıurfa, Kilis ve K.Maraş’ta dağıtılacak olan ‘Bölge’ gazetesinin 1 Haziran’dan itibaren yayınlanacağını (0342-323 04 22)...
Biliyor musunuz?
MESAJ PANOSU
CAZ sanatçısı Yıldız İbrahimova, bugün 20.00’de Malatya İnönü Üniversitesi’nde caz ve Rus Çingene romanslarından oluşan bir konser veriyor.
ADSL sistemine abone olmak için Çankaya Telekom’a 24 Mart’ta başvurdum; ancak bugüne kadar bir cevap çıkmadı. Bu mudur vaat edilen hizmet anlayışı!
Görkem SAYLAM ÇANKAYA
Yazının Devamını Oku 12 Mayıs 2004
<B>‘KURULUŞUM adına 8 Mayıs 2004 cumartesi günü saat 12’de Zagnospaşa Camiinde Mevlidi Şerif okunacak olup lokma hayırı yapılacaktır.<br><br>Teşriflerinizi rica ederim.</B> <br> Balıkesir) PTT Başmüdürü Kamil Tokçalar.’
Duyurunun haberi Balıkesir Yeni Haber gazetesinde yayınlanıyor. Böyle bir ‘hayrın’, sevap kazanmaktan çok iktidar partisine yakın duyurmak olduğu açık. Devlet memurları arasında böyle bir etkinlikte bulunmak var mıdır?
Gazetenin sahibi Ekrem Balıbek şöyle diyor:
‘Davet faksla ilgili yerlere gönderilmiş; en ilginçi PTT’nin amblemi de var metinde.
Laik bir hukuk devletinde bir kamu kurumu nasıl mevlit okutup, lokma döktürebilir? Devletimizin lokma hayrı yaptığı görülmüş ve duyulmuş bir şey değildir. Şimdi bunu Balıkesir PTT Başmüdürü sayesinde öğreniyoruz. Başmüdür bu hayrı kendi kesesinden yapsa da kurumunun adını kullanma hakkını kendisinde nasıl buluyor? Örneğin, emekli PTT’ciler veya onların dernekleri adına yapılsa kimsenin bir şey diyeceği olamaz.’
Haberden sonra PTT’den Balıbek’i aramışlar; çalışanların kendi parasıyla bu mevlit ve lokma dökme işinin yapıldığını öne sürmüş; iş işten geçtikten sonra.
Olay dinle devlet işlerinin karışmasının en somut örneği değil midir?
Laik devletin din alanının dışında olması gerekmiyor mu?
AKP böyle mi ‘merkez’ partisi olacak?
Dün dündür, bugün bugündür
BAŞBAKAN, hükümet programını okurken özetle şöyle diyordu:
‘Siyaset bir uzlaşma alanıdır... Sadece sayısal güce dayanan bir yönetim anlayışını benimsemiyoruz. Toplumsal mutabakattan güç alan bir siyaset anlayışından yanayız... Gerilime yolaçan söylem ve üslubun Türkiye siyasetine bir fayda sağlamadığını; Türk siyasetinin çatışma, kamplaşma ve kutuplaşma yerine uzlaşı, bütünleşme ve hoşgörü üzerine kurulması gerektiğini düşünüyor ve itidalin toplumun genel bir talebi olduğuna inanıyoruz.’
Dün ise şöyle diyor Erdoğan:
‘YÖK ne zamandır yürütme kurumu sıfatını almıştır? Egemenlik hakkını milletin verdiği yetkiyle biz kullanırız. Toplumsal mutabakat salt olarak, kurumlararası kuruluşlararası mutabakat değildir. Toplumsal mutabakat, vekaleti veren milletin mutabakatır.
AKP geçmişte mutabakat aramadı mı? Abdullah Gül geçen şubat ayında Başbakanken, basın tasarısı üzerinde basın kuruluşları ile mutabakat aramadı mı?
Okurumuz Memduh Atak, Başbakan’ın ‘egemenlik’ sözü üzerine en güzel yanıtı veriyor:
‘Irak’taki çuval başımızda durduğu müddetçe, egemenlik sözcüğünün işi boştur.
Gökkafes sorusu
YARGITAY’ın, ‘yapı yapılamaz’ şerhindin tapu siciline yeniden işletilmesi kararı ile Gökkafes yine gündemde... CHP İstanbul Milletvekili ve eski Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Nurettin Sözen, kendisi gibi yıkmak için çok çaba gösteren Başbakan Erdoğan’a, Gökkafes ile ilgili 9 soru yöneltti. Sözen, 20 yıllık bir süreçte yasadışı işlem yapan çok sayıda yönetici ve bürokratın ne gibi işlemler gerçekleştirdiklerini sorarak, ‘Hukukun üstünlüğünün gereğini yapmak, kent tarihin ve dokusunu korumak adına mevcut binanın örnek ve simge oluşturması için yıkılması konusunda ne düşünüyorsunuz?’ diyor. Mimarlar Odası Büyükkent Şube Başkanı Eyüp Muhcu da, Hazine, Büyükşehir Belediyesi ve İTÜ’yü yıkım için gerekli işlemleri yapmaya çağırdı.
Neyi amaçlıyorlar
İSTANBUL Milletvekili Prof. Yaşar Nuri Öztürk, Bakan Hüseyin Çelik’in sözlerine www.ınternetajans.com’da şu tepkiyi gösteriyor:
‘Kanlı mı kansız mı dediler iktidara geldiler. Sistemin çarpıklığı nedeniyle aldıkları oyun üç katı sandalyeyle Meclisteler. Bu da yetmiyor, hálá kandan söz ediyorlar. Belli ki iktidar onları doyurmuyor, başka şeyler peşindeler. (İmam Hatip konusunda) Bunlar çaldırmış, neyi kaşıyorlar? İmam Hatiplerin içini boşalttılar, bilgi, irfan ve mana bakımından bu okulları mahfettiler. Şimdi bu okulları kendi çarpıklıklarıyla doldurarak ayrı sıkıntı ve karmaşalara alet ediyorlar. İstedikleri nedir, iç savaş mı? Bir siyasi İslamcının kullandığı bu tavır başka şeyleri çağrıştırabilir. Çok acıdır ki, ABD, ABD ve AKP ittifakı Türkiye’yi felakete götürüyor. Tanrının ve toplumun huzurunda bunu söylemeyi bir vicdan ve insanlık borcu sayıyorum.’
Biliyor musunuz
İSTANBUL Büyükşehir Belediyesinin 22-24 mayısta gerçekleşterileceği duyurulan Kırım Türklerinin önderi Mustafa Cemiloğlu ile ünlü fok-caz sanatçısı Enver İsmailov’un katılacağı Kırım Tatar Kültür Günleri’nin hiçbir gerekçe gösterilmeden iptal edilmesinin üzüntü yarattığını (0532-321 65 38).... İ.Ü. Rektörlüğünün, Kemal Alemdaroğlu başkanlığında, Çanakkale Savaşları sırasında Gelibolu’da şehit olan tıbbiyelileri anmak için 18/19 Mayıs’ta bir gezi düzenlediğini (0212-4400000)... Beykoz Belediye Başkanı Muharrem Ergül’ün seçim öncesinde 6 ay içinde ilçede yaklaşık 3 bin kaçak yapı inşa edildiğini açıkladığını...YEDİ bölgede (Aksaray, Kırıkkale, Gaziantep, Kars, Trabzon, Bilecik ve Denizli) birinci olan kadın çiftçilerin, ‘Kadın Çiftçiler Yarışıyor’ finali için, 14 Mayıs Çiftçiler Günü’nde, Ankara MEB Şûra Salonu’nda 19.00’da yarışacaklarını ve Şükriye Tutkun’un bir konser vereceğini (0312-425 89 67)... TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıkloğlu’nun, MÜSİAD’ın yeni başkanı Dr. Ömer Bolat’a yarın kutlama ziyaretinde bulunacağını...
Biliyor musunuz?
Mesaj panosu
DENİZ Baykal, EMD ve İktisat Fakültesi Mensupları Vakfı’nın ortaklaşa düzenlediği ‘Türkiye’nin ekonomik ve sosyal sorunları ve çözüm önerileri’ toplantısında konuşacak; Topkapı Eresin’de 19.30’da.
NEVŞEHİR Lisesi’ni 1964’te bitirenler; 15 Ağustosta Nevşehir’de bir arada olalım mı?
Prof. Emrullah GÜNEY eguney@dicle.edu.tr
GÜNÜN SÖZÜ
‘Hákim suçluysa vay o kanunların haline.’
(Çin Atasözü)
Yazının Devamını Oku 11 Mayıs 2004
<B>BAŞBAKAN </B>Tayyip Erdoğan’ın Yunanistan, özellikle de <B>Batı Trakya </B>gezisiyle ilgili çıkışı gözlerden uzak tutulmamalı. Üç günlük Batı Trakya gözlemlerimizde, <B>Erdoğan’</B>ın konuşmaları Türklerin kafasını karıştırmış... Gümülcine’de üç ayrı yerdeki konuşmasında Erdoğan’ın ‘20 yıl önceki sözlerimi nasıl söylemişim, diyorum’ demesi Türkiye’nin Batı Trakya’da yeni bir konsepte yönelmesinin göstergesi sayılıyor. Aynı şekilde Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki politikasında paralellik gösteren bir bakış açısı şöyle ortaya çıkmış durumda:
Artık geçmişi unutup, küçük hesaplarla uğraşmayın. Hepiniz güçlü bir Yunanistan için çalışın.
HİKMETİNDEN SUAL OLMAZ
Gümülcine’nin merkezinde Türklerin toplandığı ünlü ‘Çukurkahve’de, Erdoğan’ın bu bakışını sorduğumuz Hasan Hatipoğlu bakın ne dedi:
‘Hikmetinden sual olmaz.’
Hatipoğlu, 1952’den 1967’ye kadar Yunanistan parlamentosunda dört dönem milletvekilliği yapmış; azınlık haklarını savunduğu ‘Akın’ gazetesini 36 yıl süreyle çıkarmış, azınlığın sevdiği bir kişi... Başka yorum yapmak istemiyor; soruna ta DP döneminin eski Dışişleri Bakanlarından Fuat Köprülü’nün ‘Kıbrıs sorunu diye bir şey yoktur’ demesine atıfta bulunarak sadece ‘Biliniz ki, Kıbrıs sorunundan sonra Batı Trakya gündeme gelmiştir. Kıbrıs’tan sonra Batı Trakya’daki yeni manzara budur’ diyor.
Türkiye’nin, 81 yıldır yürüttüğü Batı Trakya politikasına karşılık Erdoğan’ın çıkışı üzerine pek konuşmak istemiyor bölge halkı; Türkiye’den değil Yunanistan’dan çekiniyor.
Birkaçından sadece ‘Bir patika açıyor Başbakan’, ‘Erdoğan pek de keskin viraj aldı’, ‘Peki biz şimdi çorbacının (Yunanın) hukukdışılığını kime şikayet edeceğiz?’, ‘Başbakan entegre olun diyor ama eskiden beri Yunan bizi asimile etmeye çalışıyor; şimdi bu baskılar daha artmasın?’ ‘Lozan’dan niye bahsetmedi’ ve ‘İçimizden birşeyler koptu’ biçiminde tepkiler duyduk.
Batı Trakya’yı, Kıbrıs’la ilişkilendiren yorumları bir tarafa bırakıyoruz.
ATATÜRK HEMŞERİMİZDİR
Bir soydaşımızın sözü ilginçti:
‘Fes giydiğimiz zaman bize ‘Müslüman azınlık’ denirdi, sonra fesi attık; Cumhuriyet’ten sonra da Atatürk devrimlerini benimseyerek şapka giymeye başladık. O zamandan beri de Yunanlılardan sopa yemeye başladık.’
Başbakan’ın, sürpriz şekilde AKP İl Başkanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nun köyü Kuzkebir’i ziyaret ettiği sırada, yerel belediye başkanı PASOK yanlısı Halit Mehmet’in şu sözlerine ne demeli?
‘Türkiye’de, köyümüzden birçok politikacı var. Atatürk de hemşerimizdir, o da aramızdan çıktı.’
Erdoğan Yunanlıları rahatsız edecek bir şey söylemediği gibi Batı Trakyalılardan da sevgi gösterisi dışında hiçbir olumsuz tavır görülmedi. Bu çok önemli. Başbakan, ‘Müslüman azınlık’ sözünü hiç kullanmadı, sadece ‘kardeşlerimiz, soydaşlarımız’ sözcüklerini kullandı. ‘Araya giren virüslerden’ yakındı; peki kimdi bunlar? Açıklamadı ancak sonunda sevgi ve barış içinde yaşanmasını diledi.
Kuşku şu; PASOK’la son yıllarda başlayan ve yeni iktidarla süreceği anlaşılan bazı ‘iyileştirmeler’ yetiyor mu? Yoksa azınlığın temel sorunları sürüyor mu?
YUNANİSTAN DA ÖZVERİ GÖSTERSİN
Bütün sorunların hemen çözümü beklenmemeli; Başbakan da bunu vurguladı. Hatta azınlık yetkilileriyle konuşurken, onların camilerle ilgili şikayetlerine ‘Kiliselerin onarımı için izin veriyoruz’ dedi. Edirne’deki Bulgar kilisesinin onarımı bu çerçevede yapıldı, biri daha onarılıyor.
Türk heyeti döndükten sonra görüşlerini sorduk Türklere... Bir kere insan haklarına aykırı ve Lozan Anlaşması’na ters düşen bir sürü vaka anlattılar. Azınlık hálá kendilerince ‘kukla müftüler’ (devletin belirlediği Mehmet E. Şinikoğlu-Gümülcine ve Meço Cemali-İskeçe) tarafından zorla yönetiliyor. Camilerde kendi iradeleriyle seçtikleri İbrahim Şerif (Gümülcine) ve Mehmet Emin Aga (İskeçe), evlenme-boşanma, tapu gibi sorunlar üzerinde resmi işlem yapamıyorlar; sonuçta sadece din eğitimi ile ilgileniyorlar.
EN İYİ TÜRK KİMDİR
Sorunlar bu kadar değil... Adında Türk sözcüğü bulunan dernekler yasaklanıyor; bu konuda yargı savsaklanıyor. Yunanlı öğretmen Türkçe öğretiyor; olmuyor. Türkçe derslerden Yunan dilinde sınav yapılıyor. Türkçe kitapları yetersiz ve eksik... Eskisi gibi Türkiye’den öğretmen getirilmiyor. Türklerin binlerce dönüm arazisi üniversite, sanayi sitesi ve cezaevi için istimlak edildi. Seyahat hürriyetinde kısıtlamalar; zaman zaman da Türklere yönelik saldırılar sürüyor. (Bu yılın başında İskeçe’de bir caminin duvarına ‘En iyi Türk, ölü Türk’tür’ diye yazılmış.)
Yani özetlenirse; din, dil, kültür ve yaşamda hep birlikte çile çekiliyor.
Aslında ‘Amacımız, Yunanistan’a karşı sorun çıkartmak değil, var olan haklarımızın tanınması konusunda bizlere yardımcı olunmasıdır. Bunu da AB üyesi olan Yunanistan’ın yerine getirmesi gerekmektedir; ama yapmıyor’ diyorlar.
Pazar günü çıkan yazımız üzerine, MHP eski milletvekili Sadi Somuncuoğlu, Erdoğan’a tepki gösteriyor:
‘Başbakan’ın gezisi, görüntüleri kadar satır aralarında mesajlarla da unutulacak gibi değildir.’
Batı Trakya’da artık ‘Türk’ yok, ‘Müslüman azınlık’ var mı demeliyiz? Yunanlılar hiç ödün vermeyecek mi?
Fevkalade bir gezi
TÜRKİYE’nin Atina Büyükelçisi Yiğit Alpagon, ‘Gezi ne götürdü, ne getirdi’ sorumuzu şöyle yanıtladı:
‘Dışişleri Bakanları İsmail Cem ve Papandreu ile başlayan dostluk ilişkileri, şimdi başbakanlar düzeyinde, her ikisi de parlamento çoğunluğuna sahipler; çok daha iyi bir noktaya gidiyor. Önümüzdeki dönem bunun somut işaretlerini daha da çok göreceğiz. Bu fevkalade bir gezi oldu.’
Zapsu’dan açıklama
KÖŞEMİZDE ‘Zapsu da aldı’ (20.4.2004) başlığı ile yayınlanan yazıya H. Cüneyd Zapsu adına vekili Av. Aydın Coşar’dan gelen cevapta şöyle deniyor: ‘Yazınızda geçen, ‘Haydarpaşa’daki Et-Balık’ın yeri Cüneyd Zapsu’ya (BİM) kaşla göz arasında nasıl verildiyse’ ifadesi tamamen yalandır. Yazıda bahsi geçen olayla hiçbir ilgim bulunmamaktadır’
Biliyor musunuz
DSP’nin eski Devlet Bakanı, İstanbul milletvekili ve eski İl Başkanı Erdoğan Toprak’ın, 15 Mayıs Cumartesi günü yapılacak İstanbul İl Kongresi’nde ‘DSP’yi İstanbul’da daha güçlü kılmak için’ il başkanlığına aday olacağının öğrenildiğini...
GÜNÜN SÖZÜ
‘(Adayı ziyaret eden bir grup Yunanlı gazeteciye) Annan Planı oradadır ve tekrar masaya getirecekler.’
(Rum Meclis Başkanı, Komünist Akel Partisi Genel Sekreteri
Dimitris Hristofyas)
Yazının Devamını Oku 9 Mayıs 2004
<B>BATI Trakya;</B> <B>Dedeağaç, Rodop </B>ve <B>İskeçe </B>illerinden oluşuyor. <B>Gümülcine,</B> <B>Rodop </B>ilinin merkezi; genel nüfusu 104 bin; <B>Türk </B>azınlığın oranı yüzde 55 dolayında. Merkez nüfusu ise 45 bin. Başbakan <B>Tayyip Erdoğan </B>dün bu kenti ziyaret etti. Gerçekten tarihi bir gezi oldu; kalabalıklar, Erdoğan’ı coşkuyla karşıladılar.
Atina’dan sonra Kavala’ya geçti Başbakan Kavala, Batı Trakya sınırları dışında; Gümülcine’ye de 90 km uzaklıkta... Sabah buradaki havaalanına gittik; hiçbir organizasyon yapılmadan 1000 Türk gelmiş. Karşılayıcılar arasında, seçilmiş müftüler (Gümülcine/İbrahim Şerif ve İskeçe/Mehmet Emin Aga) ile 4 belediye başkanı ve 7 nahiye müdürü, merkezi İstanbul’da bulunan Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği Başkanı Burhanettin Hakgüder de bulunuyor. Çevre polis ile çevrili; Türklerden protokole kimse sokulmuyor. Herkes kırgın ama tepki göstermek istemiyor.
Saat 12.00’lerde uçak iniyor; sadece Kuzey Yunanistan Bakanı Nikos Çierçionis resmi karşılamada bulunuyor. Başbakan Erdoğan’ı görebilecekler mi? Biraz sonra Erdoğan konvoyla çıkarken, aracını durduruyor; eşiyle yürüyerek alan otoparkında kendisini bekleyenlere doğru yürüyor; bir alkış kopuyor. ‘Nasılsınız, iyi misiniz?’ diyerek belki 30 kişinin elini sıkıyor. Slogansız, bayraksız alkışlı sevgi gösterileri onların yüreklerinden bir şey koparmıyor değil.
Manzarayı gördüğünüzde, ev sahibi, burada konuktan hoşnut değil mi diye düşünüyorsunuz. Başbakan’ın, Dedeağaç Havaalanı’na inmesine izin verilmemesi ilginç yorumlara yol açtı. Yunanlılar, Gümülcine’ye daha yakın olan bu havaalanının onarımda olduğunu ileri sürdüler. Ancak bir akşam önce uçak indiği anlatıldı bize; asıl engellemenin Türklerin havaalanında daha kalabalık bir şekilde Başbakan’ın karşılanacak olmasından duyulan rahatsızlık olduğu açık. Zaten, Sadık Ahmet’in cezaevine girdiği gün çıkan olaylardan beri ilk kez Çevik Kuvvet’in bölgeye sevk edilmesi ilginç. Zaten Batı Trakya’da dün 5 bin polisin görev yaptığını öğrendik.
OSMANLI DEYİMİYLE...
İki helikopter konvoyu uzaktan takip ediyor; Gümülcine’ye kadar olan otoyoldan tali yollara çıkışlar tutulmuş; güzergáh dışına kimse bırakılmıyor. Çevre yemyeşil; dönüşte Batı Trakya bölgesine girerken, Batı Trakyalı bir yurttaşımız, eliyle işaret ederek, ‘Bakın Osmanlı’nın deyimiyle söyleyeyim; burası için bizler ‘Sarışaban ovası, altın yuvasıdır’ deriz. Ama burasını Batı Trakya’dan ayrı bir bölge artık’ derken biraz da buruktu.
Rodop dağlarının karlarıyla beslenen Karasu nehrini geçiyoruz. Bizim konsoloslarımız Meriç ile Karasu nehirleri arasındaki bölgeden izinsiz dışarı çıkamıyorlarmış eskiden; şimdi öyle değil tabii.
Gümülcine, bir şantiye gibi; önceki baskılar nedeniyle verilmeyen izinlerin açılması nedeniyle inşaat sektörü patlamış; 2 bin konut yapıldığını söylüyorlar. Atina ve Selanik’ten gelip Türkçe kartvizit bastıran müteahhitlerin, en değerli Türk arsalarını kat karşılığı alıyorlarmış. Ayrıca Türk cemaatine ait harabe haline gelmiş gayrimenkullerin değerlendirilmemesi de bir yakınma konusu...
KONSOLOS GİTMESİN
Konsolosluğun önü dün öğleden sonra ana baba günüydü sanki. Başkonsolos Hüseyin Avni Botsalı, Başbakan’a Batı Trakya konusunda ayrıntılı bir brifing vermiş. Yaşanan sıkıntıları, iyileşmeleri aktarmış...
Konsolosluktaki görüşmeden sonra, Başbakan, Konsolosluk Caddesi’nden Merkez Eski Camii’ne doğru yürüyüşe geçti. Cadde üzerinde 5 bin kişilik bir kalabalık vardı; Erdoğan genellikle hal ve hatırlarını sordu azınlık mensuplarının. Emin olun herkes umutlu... Rahatsızlık yaratacak hiçbir tepki duyulmadı bu gezi sırasında. Erdoğan, Türk Gençlerbirliği Kulübü’nün önüne doğru yönelirken, Emine Erdoğan ise Türk kadınlarıyla görüşmek üzere Merkez Camii’ne girdi. Kadınlar, burada cemaatle namaz kılabiliyorlar. Cami hocaları, ilkokul ve ortaokul çocuklarına Kuran kursları veriyorlar; ancak ‘yobaz’ nitelemesine uygun din adamı olmadığını vurgulayalım.
Azınlığın merak ettiği en önemli konu; Erdoğan’ın Gençlerbirliği lokaline girip girmeyeceği idi; ancak önünden geçerken sadece Başkan Adnan Selim’in elini sıkmakla yetindi. Türk gençlerine kültürel faaliyetlerin öncüsü olan kulüp, isminin başında ‘Türk’ sözcüğü bulunmasından ötürü Yunanlılar tarafından 1983’te kapatılmıştı. İskeçe Türk Birliği ise, aynı konudaki yasağa karşı hukuksal zafer kazandığından, aynı mücadele burada da veriliyor. Bazı azınlık mensupları, Erdoğan’dan içeri girseydi ‘Türk’ sözcüğünün bulunduğu tabelanın tekrar asılmasını kendisinden isteyeceklerdi; ama olmadı.
Daha sonra Erdoğan, en az 150’ye yakın Türk ve Yunan medya ordusu arasından Gümülcine’nin sembolü olan Saat Kulesi çevresindeki Türk ve Yunan dükkán sahiplerini selamladı; azınlığın ünlü ‘Çukurkahve’sinde kendisine ikram edilen meyve suyunu içti.
Erdoğan’ın, Yunanlılar tarafından resmen tanınan tek kurum olan ve Türkiye’de üniversite bitirenlerin kurduğu Batı Trakya Yüksek Tahsilliler Derneği’ni ziyareti, mezunları memnun ederken; bir başka ‘yasaklı’ Türk Öğretmenler Birliği üyesi öğretmenlerini o kadar üzdü.
Program sık sık değişti; en önemlisi Dr. Sadık Ahmet’in mezarlığını ziyaret programı son anda kaldırıldı. PASOK’lu Rodop Valisi Aris Yannakidis’in nedense görüşmelerde bulunması gözden kaçmadı. Buna karşılık AKP İstanbul İl Başkanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nun, doğduğu köy olan Kozlukebir’i ziyaret etmesi herkes için sürpriz oldu.
PASOK NE YAPIYOR
PASOK deyince, Batı Trakya politikaları üzerinde durmak gerekiyor.
Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesinde 1999’daki İzmit ve Atina depremlerinin vesile olduğunu anlatanlar, şunları söylüyor:
‘PASOK (Papandreu), bu soğuk havanın artık giderilmesine çalışarak yeni açılımlara yöneldi. Azınlık üzerindeki ekonomik ve psikolojik baskıların bitmesi gerektiğini söyledi. Bu politikada belirgin bir iyileşme başladı; ancak 2004 Mart’ındaki seçimi kaybetti. Bu iyileşmelerin devam etmesini Yeni Demokrasi Partisi’nden (Karamanlis) bekliyoruz.’ Atina Büyükelçisi Yiğit Alpagon ise gezinin fevkalade başarılı geçtiğini söylüyor.
Gümülcine’de yaptığı üç konuşmada da bir kez ‘Türk’ sözcüğünü kullanan Tayyip Erdoğan artık duvarların yıkıldığını belirtirken Türk azınlığa entegrasyonu önerdi. Erdoğan kendisini de şöyle tanımladı: ‘20 yıl önce ne düşünüyordum. Bugün ne düşünüyorum. Ben bunu nasıl söylemişim diyorum.’
Embros: Erdoğan dini değil siyasi bir liderdir
ANCAK, dost kapısını aralayan PASOK muhalefete düşünce içindeki şahin kadrolar, Erdoğan’ın Batı Trakya gezisine karşı çıktılar. Buna karşılık İskeçe’de yayınlanan sol eğilimli Embros Gazetesi’nde, Erdoğan’ın ziyareti ile ilgili olarak şöyle bir yorum çıktı:
‘Bilindiği gibi Erdoğan dini değil, siyasi bir liderdir. Dolayısıyla Müslümanları değil, Türkleri görmeye gelmektedir. Evet, Lozan Antlaşması’nın ne yazdığını bir tarafa bırakıp artık gerçekçi olmalıyız.’
Bu bakışa karşılık Gümülcine’de çıkan ‘Gündem’ Gazetesi sahibi Hülya Emin, ‘Hükümet sözcüsü, ‘Erdoğan Batı Trakya’ya dindaşlarını görmeye gidecek’ derken, PASOK lideri Papandreu’nun Batı Trakya’nın, Türk-Yunan ilişkilerinin bir parçası olmadığını söylemesi dikkat çekici bir durum. Ne yazık ki, milliyetçilik hálá Türkler üzerinde baskı oluşturmaya devam ediyor’ diyor.
Yazının Devamını Oku 8 Mayıs 2004
<B>İLK </B>kez bir <B>Türkmen </B>belgeseli hazırlamak üzere <B>Irak’</B>a gidip iki hafta kalan gazeteci <B>Vedat Yenerer,</B> <B>Amerikan </B>askerlerinin ilginç durumunu gözlemlemiş; toplumu aşağılayan uygulamalarını görmüş... Baskılara da bizzat tanıklık etmiş. ‘Gece 03.00’te şehrin 100 metre üstünden Amerikan jetleri geçiyor; yatağınızdan zıplıyorsunuz; ürküyorsunuz’ diyor.
O iğrenç fotoğraflar konusu...
- Bunlar maalesef gerçek. Ortaya çıkmasında geç bile kalındı; daha önce çıkmalıydı. Bu fotoğraflar gerçek bir ‘bomba’ da sayılabilir. Aslında gazeteciler rezillikleri biliyordu ama belgelemekten korkuyorlardı. Fotoğrafları da ancak Amerikan askerleri çekebilmişler.
Amerikan askerlerinin durumu...
- Kerkük’te, Süleymaniye’de Amerikan birliklerinin olduğu her yerde, seks var. Kadın pazarlamacılığı bir sektör haline gelmiş. Saddam’ın saraylarına Amerikan birlikleri yerleşmiş durumda... Açıkça fuhuş yapıldığı biliniyor. Kürt ve Arap kadın satıcıları bu işi yapıyorlar. Zaten sokakta, iyi giyimli iki Kürt varsa yanında mutlaka dört beş kadın da görüyorsunuz. 100-150 dolar, burada çok büyük para. Binlerce Amerikan askeri de böylelikle rehabilite oluyor denilebilir...
Sınır ticareti...
- Burada dikkat çekici bir durum var. Mersin serbest bölgesi ve İskenderun’dan TIR’larla büyük mal sevkıyatı var. Barzani ailesinin kontrolündeki bu mallar gümrüklerde yeterince kontrol edilmeden Irak’a geçiyor. Irak’a giden Türk şoförler de dönüşte çay, kola, deterjan ve sigaraları alıp Türkiye’ye satıyorlar. Bu ihracat nedense Türkiye’den yapılmıyor? Tabii gümrük vergisi olmadığı için bu mallar ucuz. Düşünün 24 adet kutu kola 5 dolar sadece. O yüzden Türkiye bu yolla bir şey kazanmıyor. Türkiye’de hükümete yakın bazı işadamları ve siyasilerin Mesut Barzani’nin yeğeni Neçirvan Barzani ile yakın ilişkileri olduğu konuşuluyor.
TÜRK OLMAK ZOR
Türkmenlerin hali....
- Türkmenler mahvolmuş vaziyette. Habur sınır kapısından geçtikten sonra üzerinizde Türkmenlere giden kitap, gazete varsa, anında Kürtler tarafından el konuluyor. Üniversite yaşlarındaki öğrenciler MİT ajanı olduğu iddiasıyla taciz edilip sürekli gözaltına alınıyor; buna karşı Türkiye bir şey yapamıyor.. Türkmenlerin temsilcilerine nefes aldırmıyorlar. Irak Türkmen Cephesi, Kürtlerin baskısı altında, ama Türkiye devleti, sadece ‘Kürtleri kızdırmayın, saygılı olun’ diyor... Amerika’nın güdümünde bir yönetim var; ne derse o oluyor. 3.5 milyon Türk var, Türkmenler sindiriliyor; ayaklanmaları istenmiyor. Türk olmak çok zor, Türk bayrağını yakacak kadar gıcık olunmuş; özellikle Kerkük’te. PKK’lıları da Musul ve Kerkük’e yığmışlar.
Çekim yaparken uğradığımız Misak-ı Milli sınırlarının en ucu sayılan Mansuriye El Cebel’deki (Şahraban) Adana Köyü’nün camiini görmelisiniz; dökülüyor. Böyle görkemli bir camiyi dünyanın en zengin vakıflarından sayılan Diyanet Vakfı onaramaz mı? Çevresinde 300 bin Türkmen’in yaşadığı Telafer Kalesi’nin de bir görülmesi lazım. Saddam Hüseyin, Türk düşmanlığından ötürü bir trafik lambası bile koymamış, bir sinema, kültür merkezi bile açtırmamış; utanç verici bir durum... Türklüğünü kaybetmemiş bir toplum görmezden mi geliniyor?
Öpücük
EKONOMİSTLER der ki; öpücük, talebin her zaman için arzdan fazla olduğu bir alışveriştir.
Muhasebeciler der ki; öpücük, geri dönüşüm sağladığı için kár oranı yüksek bir tür kredidir.
Matematikçiler der ki; öpücük, sonsuzluktur çünkü burada 2’nin böleni yoktur.
Geometreciler der ki; öpücük, iki dudak arasındaki en kısa mesafedir.
Dişçiler der ki; öpücük, hem bulaşıcı, hem de antiseptiktir.
Mimarlar der ki; öpücük, iki dinamik nesnenin arasında sağlam bir köprü oluşturan değerdir.
Ve bilgisayar bilimcileri der ki; öpücük, bazen iki sistemin iletişimini hızlandıran önemli bir sistem dosyası, bazen de bütün sistemimizi altüst eden bir virüstur.
(universiteliler@topica.com grubundan)
Türk Alman Oscarları
MERKEZİ Almanya’nın Münih kentinde bulunan Türk-Alman Dostluk Federasyonu’nun (DTF)2001’den beri verilen ‘Türk Alman Dostluk Ödülleri’ bugün Ankara TÜBİTAK’ta 18.00’de veriliyor.
DTF Genel Başkanı Ali Kılıç ‘DTF’nin kültür etkinliklerine olan ilgi sürekli artıyor. İlk yıl 4500 olan katılım, üç yılda 30 bine yükseldi’ diyor. Bugün ödül alacak kurum ve kişiler şöyle: Politika: Prof. Dr. Rita Süssmuth (Federal Göçmen Komisyonu Başkanı, CDU’nun eski Meclis Başkanı Türkiye’nin AB’ye girmesini isteyen tek başkan), Kültür: Şinasi Dikmen (Kabare sanatçısı), Medya: Milliyet ve Süddeutsche Zeitung (İcra Kurulu Başkanı Hanzade Doğan- Yazı İşleri Müdürü Arno Makosvky), Spor: Christoph Daum (Fenerbahçe Teknik Direktörü, ödülü lig sonrası İstanbul’da), Dayanışma: DGB (Alman Sendikalar Birliği adına Genel Sekreter Klaus Beck), İş dünyası: BMW (Yönetim Kurulu üyesi Werner Mörlein), Teşvik: Mehmet Ali Yeniçeri (Erzincan, Üzümlü İlçe Fatih Mahallesi Muhtarı, dilsiz olduğu halde, Özal’ın desteğiyle sağlık memuru yapıldı), Ayla Olsen Uzun (Solingen Türk-Alman Çocuk Yuvası Kurucusu).
Ali Kılıç, Almanya’dan 25 gazeteciyi de töreni izlemek üzere davet ettiklerini, bunların Kapadokya, Konya ve Antalya’yı ziyaret edeceklerini belirtiyor. Kılıç, ‘Türkiye’nin tanıtımı için, bu gazetecileri bizzat sorumlu yayın müdürlerinden izin alarak getirdik. Çünkü Almanya’da gazeteciler etik olarak kurum ve kişilerin davetlerine katılmıyor. Eğer gerekiyorsa, harcamalarını kurumları karşılıyor’ diyor.
Ali Kılıç iki ülke arasında dostluk köprüsü oluşturmak ve Türkiye’yi tanıtmak amacıyla büyük çaba sarf ediyor. Ne yazık ki kendisine THY ve ÖGER dışında katkıda bulunan olmamış. Acaba böyle bir etkinliği Turizm Bakanlığı yapsa kaç bin-milyon Euro’ya mal edebilirdi? Bakalım böyle bir ödül törenini davet edilen siyasilerden kimler izleyecek?
Biliyor musunuz?
İZMİR Büyükşehir eski Belediye Başkanı Burhan Özfatura’nın, AKP’li Gaziantep Belediye Başkanı Asım Güzelbey’in başdanışmanı olduğunu...
Biliyor musunuz?
GÜNÜN SÖZÜ
‘En büyük sermayem, insanlarda yaratacağım heyecandır.’
(Wilhelm Schaferi)
Yazının Devamını Oku 7 Mayıs 2004
<b>26.4.1986’</B>da <B>Çernobil’</B>deki patlamadan beri her 3-4 yılda bir çay-radyasyon-kanser sözcükleri ekseninde <B>ÇAYKUR </B>ve <B>Türk </B>çaycılığı idam sehpasına gönderilmektedir. Halbuki Çaykur’un zerre kadar bir ihmali ve görevini savsaklaması söz konusu olmamıştır.
Doğu Karadeniz’de radyasyon sebebiyle oluşan çevre kirliliği ve bundan çayın etkilendiği doğrudur. Tıp uzmanlarına göre bölgede kanser vakalarının çokluğuda doğrudur. Türk Atom Enerjisi Kurumu (TAEK), 15.5.1986 itibariyle tüm Karadeniz kıyısındaki kirlikleri tespit etmiş, ancak bu bilgiler TAEK tarafından gizlenmiştir.
Halbuki radyasondan bir tek çay değil bölgede yetişen ve tüketilen tüm meyva, sebze ve hayvansal gıdalarda etkilenmiştir. Yaş çay yaprağında ve imha edilen çaylarda suç aramak, olayı saklamakta ve sorumluları gizlemektedir. TAEK’ce, Trakya’da alınan tedbirler Karadeniz’de alınmamış, halk bilgilendirilmemiştir.
TAEK, ÇAYKUR’un stoklarındaki çayları incelemiş ve kendi değerlerine göre sakınca gördüğü 58 bin ton çayı yakma ve gömme yöntemi ile imhası için talimat vermiştir. Ancak yakılmasının zorluğu, halkın ve ÇAYKUR’un tepkisi ile gömme işlemi tercih edilmiştir. Olayın ÇAYKUR tarafı budur. Fakat olayın diğer tarafı ıskalanmaktadır. TAEK, ÇAYKUR dışında özel sektörün depolarında neden inceleme yapmamıştır? TAEK ve Koordinasyon Kurulu bilerek yada bilmeyerek bilgileri neden halktan saklamışlardır? Türk halkına ÇAYKUR tarafından 1 gram radyasyonlu çay sunulmamıştır. Suçlu aranıyorsa adres TAEK ve o günkü hükümettir.
Tuncer ERGÜVEN
Emekli Çaykur Genel Müdürü
Şirin’den tepki
İSTANBUL Milletvekili Emin Şirin, AKP İl Başkanı Mehmet Müezzinoğlu ve Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın dün köşemizde yeralan sözleri ile ilgili olarak, ‘Her ikisi de, kadrolaşmadan, demokrasiden, muhalefete söz hakkından bahsedecek son kişidirler’ diyerek şu açıklamayı yapıyor:
‘Büyükşehir Meclisindeki komisyonları neden CHP üyeler olmadan oluşturulmuştur?
Bizim de İstanbul Belediyesi ile ilgili bir çok duyumumuz var ama bilgi-belge olmadan konuşmadık. Bir belediye başkanı, komisyon kurmadan, neticeyi almadan, ‘10 milyon dolarlık iş 25 milyon dolara çıktı’ derse bu sağlıklı bir tespit midir? Ayrıca, insanları karlamak değil midir? ‘Devr-i sabık yaratmak’ veya yaratmamak Topbaş’ın keyfi seçimi değildir. Suistimal varsa ‘devr-i sabık yaratmak’ mecburiyetindedir.’
Batı Trakya gezisi
BAŞBAKAN Erdoğan’ın Atina gezisi, diğer geziler gibi abartılıyor. Ancak önümüze konmak istenen kabarık listenin ne anlama geldiği nedense es geçiriliyor. Batı Trakya’ya gitmesine izin verilmesi(!) ön plana çıkartılıyor. Ne demek izin vermek; bundan önce kaç bakanımızın Batı Trakya’ya gittiğine bir bakın lütfen. Kaldı ki bu ne biçim AB ülkesi, ne biçim serbest dolaşım ve ifade anlayışı... Biz de bunları çok normalmiş, hatta lütufmuş gibi kabul ediyoruz. Yunanistan, değil mi ki milli güvenlik konseptinde birinci tehdit olarak hálá Türkiye’yi gösteren. Önce bunun kaldırılmasını istememiz gerekmiyor mu? Papandreu, Müslüman-Türk azınlığın seçtiği müftüler için ‘sahte müftüler’ diyor. Bu da mı bizimkileri uyandırmıyor?
Sadi SOMUNCUOĞLU-ANKARA
Vali kimdir?
VALİNİN görevi vatandaşa hizmet etmek midir yoksa devletin saygınlığını sağlamak mıdır? Vali ile ben nasıl bir kanuni ilişki içindeyiz. Ben valinin karşısında ona saygımı belirten özel bir davranış sergilemeli miyim? Ben vali ile konuşurken elim cebimde olamaz mı? Valinin mi bana karşı görevleri var, benim mi ona karşı? Uzun yıllar Almanya’da okudum ve yaşadım, eski Cumhurbaşkanı Weizsaecker’i çok beğendiğim için kendisiyle yapılan röportajları her zaman takip ederdim. Gazeteciler, karşısında bacak bacak üstüne atıp rahatlıkla soruları sorarlar, şakalaşırlardı. Helmut Schmidt başbakanken, eşi bir yarışmaya hakemlik yapmak üzere öğretmeni olduğum okulumuza gelmişti ve kendisine herhangi bir misafire davranıldığı gibi nezaketle, çok mütevazı ve sempatik bir insan olduğu için de sevgiyle davranılmıştı.
Deniz Kordemir YAŞINEL-MUĞLA
Endişeliyiz
AKP çocuklarımızın geleceğiyle oynuyor. İlle de seçim vaadlerinin arkasında duracaklarsa yoksulluk ve işsizlikle ilgili sözlerinin arkasında dursunlar. Eğitim Birliğini parçalamaya uğraşmasınlar.
M.Ali ÖZPOLAT
Biliyor musunuz?
ZÜBEYİR Aydar grubundan ayrılmış olan Osman Öcalan grubunun, (yeni örgütü PKK/Koma Gel) Amerika’nın verdiği izinle Musul’da resmi irtibat bürosu açtığını, böylece Öcalan’ın Kandil dağından inerek 200 bin Türkmen’in yaşadığı Musul’a yerleştiğini... Biliyormusunuz?
GÜNÜN SÖZÜ
‘Makam dağa benzer, tırmanması zor inişi kolaydır.’ (Bernardino Rivadavia)
Yazının Devamını Oku 6 Mayıs 2004
<B>AKP </B>İstanbul İl Başkanı Dr. <B>Mehmet Müezzinoğlu,</B> yaptığı kahvaltı davetiyle bir grup gazeteciyi, Büyükşehir Belediye Başkanı <B>Kadir Topbaş’</B>la bir araya getirdi. İki başkanın ilginç bakış açılarını dinledik. İlk olarak kadınlara yönelik soruları yanıtlamakla başladı sözlerine Müezzinoğlu. Kadın adaylar yerel yönetime ilgi göstermemişler; ‘Suçu bizde aramayın, kadınlar gelmiyor.’ dedik. Buna karşın her ilçede 4. sıralara kadın adaylar koymuşlar; Büyükşehir’deki 144 meclis üyesinden 18’i de bayanmış... ‘Temayül’ yoklamasında ortaya çıkan adayların %60’ının seçilmesini ‘tabana saygı’ olarak nitelendirdi. AKP’nin ciddiyetle üzerinde durduğu Siyaset Okulu’ndan mezun olan 705 üyeden %38’inin yerel yönetimlere seçilmesi de önemli bir başarı sayılıyor.
Topbaş açık ve samimi bir konuşma yaptı; ‘İstanbul’u birlikte yöneteceğiz’ derken, gözlerinin Müezzinoğlu’na kaydığı dikkat çekti. Yeni refleksler aradıklarını belirtirken görev süresini şöyle tanımladı:
‘Birbirimize saygılı olacağız. Vatandaşın şikayetine önem vereceğim. Kimse karşımda ceket iliklemesin; saygıyı (personelin) işinde göstereceği performansla değerlendireceğim. Sakın kimse beni kendisine yakın hissetmesin. Herkese eşit mesafede olacağım. Çevremde oluşturulmuş bir halka göremeyeceksiniz. Hiç kimsede ‘danışman’ kartını görmek istemiyorum; çünkü böyle ünvanlar dağıtmayacağım.’
Bu arada ‘İhale komisyoncularına fırsat vermeyeceğim’ sözüyle geçmişe atıfta bulunduğu anlaşılıyor Topbaş’ın...
SİYASETÇİYE RANT YOK
Büyükşehir’deki ilgili birimlerdeki görev değişikliği ve BİT’lere atamalar konusunda, her iki başkan da partizanlık yapmama/yaptırmama kararında ısrarlı olduklarının özellikle altını çizdiler. Bu gerçekleşirse, diğer partilerin ‘hanı yağma’sından, hükümetin dinci kadrolaşmasından uzak, farklı ve radikal bir niyet olarak kabul edilebilir mi? İzlemek gerekiyor.
Müezzinoğlu, ‘Hiçbir meclis üyesi, yönetim kurullarında, orada burada, belediyeden rant sağlayamayacak. Ya siyaset yapacak, ya da kendi asıl işini’ dedi; ama bu riski göğüslemek zorunda olduklarını söyledi. Özellikle ANAP gibi yanlış yapmayacaklarını bildirdi Müezzinoğlu... İGDAŞ’a Genel Müdür olarak atanan bir kişi Meclis üyesi çıkınca görevden alınmasına karar verilmiş.
Büyükşehir Genel Sekreter kim olacak? Prof. Ömer Dinçer veya Mesut Pektaş mı veya bir başkası mı?
Başkan Topbaş’a, ‘Büyükşehir’deki atamaları bizzat Başbakan yapıyormuş’ dedik. Gülerek ‘Atamaları sonunda ben imzalıyorum. Başbakan ve il başkanı karar yetkisini bana verdiler. Ciddi bir sorumluluk altındayım’ dedi. Gürtuna’nın Büyükşehir Genel Sekreteri’nin izinden dönmesinden sonra bir karar verecek; ‘Birkaç aday var, arayış içindeyim; atayacağım kişiye güven duymak istiyorum’ diye ekledi Topbaş... 18 müdür değiştirilmiş şimdiye kadar; bazıları ‘vekil’ olarak getirilmiş. Başarısına göre asaletleri verilebilirmiş...
DEVR-İ SABIK YARATMAM
Geçmişle ilgili olarak kimseyi karalamak niyetinde olmadığını, devr-i sabık yaratmayacağını ancak ‘bir komisyon oluşturarak, geçmiş ihale dosyalarını incelettirdiğini’ belirterek, duyumlara göre değil belgelere göre de gereğini yapacağını bildirdi. Gürtuna tarafından İstanbul için öngörülen yatırım tutarı 8.6 katrilyon gibi yüksek bir rakam... 2004’de 2.6 katrilyon ödenmesi gerekiyormuş müteahhitlere; ancak böyle bir kaynağı yok Büyükşehir’in... İhale şartnamelerine göre bazılarını iptal edilebilirmiş; Florya’daki Akvaryum Müzesi gibi... Bu arada rutin park-bahçe ihalelerinin yapılmasına tepkili... ‘Kar mücadelesi hazırlıklarına şimdiden başlıyorum’ diye ekledi.
Bunun yanında belediyenin borcunun az olduğunu da söyledi. İstanbul’a ancak yılda 1 katrilyon lira yatırım yapılması gerektiğini anlatan Topbaş’ın sözlerinden anlaşıldığına göre Büyükşehir’in bütçesi zorda ve ve bu nedenle temkinli konuşmayı tercih ediyor.
Başkan Topbaş büyük bir yükün altında.
Müteahhitler yandı
MİMAR olan Kadir Topbaş, geçenlerde Bağcılar’da bir kaldırım işinde bir müteahhidin, toprak üzerine, altına dolgu yapılmadan beton attığını tespit etmiş. Belediyenin iki kontrol müteahhidine işten el çektirtmiş o anda; müteahhit hakkında soruşturma da açtırtmış... Kızgın bir ifadeyle ‘İşler böyle yapılıyorsa yandık’ diyor: ‘İhalelerde istihkaklarını almış müteahhitlerin, özellikle İGDAŞ ve İSKİ’de yapılan boru ve kanal işlerini doğru yapıp yapmadıklarını, sondaj usulü ile incelettirmeye başladım. Kimsenin gözünün yaşına bakmayacağım.’
İnsanlık ölmüş
SAYIN Salih Naci Türün; Şişhane Bankalar Caddesi’nde elektrik malzemesi taşıyan kardeşim Salih Baylan’a arabayla çarparak sağ bileğinin kırılmasına neden oldunuz (30.4.2004, 18.00 sıraları). Taksim İlkyardım Hastanesi’ne bıraktınız; sonra Karaköy polisince alkol muayenesine gönderildiniz ve ardından ortadan kayboldunuz. Daha sonra nezaketen bile bu gencin durumu nedir, ameliyat oldu mu, platin takıldı mı diye sormadınız. Banka emeklisi olarak bilirkişilik yapıyormuşsunuz. İnsanların hakkını böyle mi veriyorsunuz? Her adama çarpan, yaralıyı hastaneye bırakıp kaçarsa insanlık ölmüş demektir. Yazıklar olsun.
Rıfat BAYLAN-İSTANBUL
Değişenler
‘Değişenlerin’ çıktı sarımsak gibi beklenen kokusu.
Değişmeyen ‘arka bahçe’nin kara zambak korkusu.
Önbahçenin özgür beyaz papatyalarının suçu ne?
Yeşerse oralarda da yaradılanı bir görmenin tutkusu.
Vasfi AYAZ-İSTANBUL
Anayasa değişiklikleri referanduma götürülmeli
ANAYASA değişiklikleri konusunda bir görüşüm var: İki turda da 367 ve üzeri oyla kabul edilse de Anayasa değişiklik paketinin, Anayasa’nın 175. maddesi uyarınca, ulusal çıkarlara, ulusal güvenliğe aykırı bulunursa referanduma gitmesi için hiçbir engel yoktur.
(Özellikle tuzak hüküm Anayasa’nın 90. maddesinde kabul edilen, uluslararası anlaşmaların Anayasa’ya aykırılığının ileri sürülememesi, yasalarla çatışırsa uluslararası anlaşmaların uygulanacağı hükmüdür. Tam anlamıyla egemenliğin karşılıklı paylaşımı değil, egemenlikten vazgeçmektir.)
Bana kalırsa bu madde nedeniyle Cumhurbaşkanı referanduma gitmelidir. Çünkü ulusal egemenlik paylaşılmıyor, tek taraflı terk ediliyor.
Nurettin KAPTAN-ANKARA
Nüfus sorununa doğru teşhis
‘BEN şu anda İtalya’da yaşıyorum; adım Ertan... Türkiye’nin problemi üretememek. Burada o kadar çok yaşlı nüfus var ki... İtalya’nın nüfusu 57 milyon ve toprakları Türkiye’nin üçte biri, yani bizim aynı nüfus yoğunluğuna ulaşmamız için nüfusumuzun 150 milyonun üzerinde olması lazım. Bizim nüfusumuz çok değil. Problemimiz bu nüfusu eğitebilmek, iş-aş sağlamak. Bunun için bizim daha çok çalışmamız lazım. Ayrıca nüfusu gelişmiş toplumlarda nüfusu isteseniz de artıramıyorsunuz. Burada (İtalya’da) o kadar çok yabancı var ki... Ayrıca nüfustaki yaşlı oranı da yüksek. Böyle olunca ben İtalyanların 10-20 yıl sonraki halini düşünemiyorum. Bizim sorunumuzdan biri de Doğu ve Güneydoğu’da nüfus artış oranlarının Türkiye ortalamasının iki kat yüksek olması. Devlet nüfus planlaması yaparken bunu Konya’dan başlatacağına (daha önce yapılmış bir şey) Diyarbakır, Batman, Hakkári’den başlanmalı. Batı’da ve büyük şehirlerde zaten insanlar az çocuk yapıyor. Meseleye doğru teşhis koymak gerekir.’
Biliyor musunuz?
ÇANKIRI Vali Muavinliği’ne gönderilen Kadri Öner’in, yürütmeyi durdurma kararından sonra dördüncü kez (Türkiye’de ilk kez oluyor) Bakırköy Kaymakamlığı’na iade edildiğini... (Av. N. Kaptan’dan) Cumhurbaşkanı’nın; iki turda da 367 ve üzeri oyla kabul edilse dahi Anayasa değişiklik paketini, Anayasa’nın 175. maddesi uyarınca, ‘ulusal çıkarlara, ulusal güvenliğe aykırı bulması’ halinde referanduma gidilebileceğinin belirtildiğini...
MESAJ PANOSU
HÜKÜMET ve TÜSİAD’ın ardından İş Kadınları da Almanya nezdinde atağa hazırlanıyor. TİKAD-İş Kadınları Derneği tarafından ülkemize davet edilen Alman İş Kadınları Derneği yöneticileri TİKAD yöneticileriyle Ritz Carlton Otel’de bugün 10.00’da bir araya geliyorlar.(212 258 53 08)
TATİL mevsimi yaklaşırken Ankara Feribotu’nu demirlenmiş olarak görmek bizi; geçen yıl olduğu gibi İstanbul-İzmir seferlerini iptal edip gemiyi bir akrabaya kiralarlarsa diye hem ümitlendiriyor ve hem de endişelendiriyor. Karayollarında bu kadar çok kazalar olurken ve ulusal ekonomimiz açısından toplu taşımacılıkla büyük yarar sağlanacakken İstanbul-İzmir feribot seferlerinin hiç olmazsa haftada 3-4 gün yapılması bir zorunluluktur.
Dr. Yalçın GÖĞÜŞ-İSTANBUL
Yazının Devamını Oku