BEYEFENDİ, ben gıda ticaretiyle uğraşan bir tüccarım. Bu konudaki yazılarınızı merak ve ilgiyle okuyoruz. Malezya’dan ithal edilen palm yağı, ete su karıştırılması ve sütteki antibiyotiklerin yarattığı zararları emin olun irkilerek okudum.
AB’ye gireceğiz derken bu konuda yeterli bir mücadelenin gösterilmediğini biliyoruz. Bazı firmaların ucuzluk uğruna insan sağlığı üzerinde yapmadıkları kalmıyor anlaşılan. Daha başka neler dönüyor neler? Bir duyumumu da sizlere aktarmak istiyorum:
Palm yağı ayçiçek ve soya yağları ile ilgili gümrük vergisi oranı %33’dür. Bunları bizler yiyoruz. Ancak boya sanayiinde kullanılmak üzere soya ve keten tohumu yağı da ithal ediliyor. Keten tohumu yağının gümrük tarife numarası 151511001000. Teknik ve sanayi amaçlı kullanılan ham yağlar bölümünde yer almaktadır. Gümrük vergisi 0’dır; KDV’si de % 18’dir... Bu ithalatı gerçekleştiren şirketler, gümrük idaresine bunların gıda ve yem sanayiinde kullanılmayacağına dair taahhütname vermek zorundalar. Ancak durum böyle olmuyor, bazı uyanıklar bu yağları gıda ve yem sanayiine satıyorlar. Soya ve ayçiçek yağının ton fiyatı şu anda 850 dolar iken; keten tohumu yağı 0 gümrükle 650 dolara getirilmektedir. Vurgunu görüyor musunuz? Peki buna karşı mücadeleyi, kontrolü kim ve nasıl yapacak? Çünkü iki yağın rengi birbirine çok benziyor; gerektiğinde soya yağı keten tohumu yağı adı altında da yurda sokulabiliyor. Peki, keten tohumu yağının faturası, soya yağı adı altında yem sanayiine; soya yağının faturası da boya sanayiine kesilirse bu durum nasıl tespit edilir? Bu rantın ortadan kalkması için keten tohumu yağının gümrük vergisinin %33’e çıkarılması gerekmiyor mu? Peki son 5 yıl içerisinde 100 bin ton keten tohumunu getirenler kimlerdir?’
Maliye ve Tarım Bakanlıkları’na çok görev düşüyor ama hangisini yazalım...
Mısır ithalindeki oyunlar bitmiyormuş; Çiller döneminde yapılan şeker ithalatında olduğu gibi... Tam bu yazıyı bitirirken, Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün’ün sorularına bakanlıktan gelen yanıt önümüze düştü. Öğreniyoruz ki, 1.1.2004-20.2.2004 tarihleri arasında çeşitli firmalara 293 adet pirinç kontrol belgesi düzenlenmiş, 2002 yılında 459 bin; 2003 yılında da 454 bin ton pirinç ithal edilmiş... Bu arada ithal pirincin tonu 600’den 1000 dolara çıkmış. Üretim iç talebi karşılayamıyor. Bu nedenle edebildiğin kadar malı ithal et; üretim planlaması yapma, üreticiyi teşvik etme...
Zengin ülkeyiz ya!
Derviş’in sorması gereken soru
FETHULLAH Gülen cemaatini temsil eden Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın Abant toplantılarından yedincisi (19-20 Nisan) bu kez Washington’da yapılıyor. Vakıf, toplantıyı Johns Hopkins Üniversitesi’nin işbirliğiyle düzenliyor. Bu kez konu ‘İslam, Demokrasi ve Laiklik.’ Toplantıya Türkiye’den ve ABD’den çok sayıda gazeteci ve akademisyenin katılacağı yazılıp çiziliyor.
Amerikalılar belli ki ılımlı İslam çizgisini güçlendirmek için Fethullah Gülen’i ön plana çıkartıyorlar. Çok güzel. Benim de toplantıya katılan Amerikalı uzmanlara bir küçük sorum var.
Fethullah Gülen, ‘Asrın Getirdiği Tereddütler’ adlı kitabının 120, 121 ve 122. sayfalarında küstahlık ve serkeşlik yapan kadınları kocalarının nasıl yola getirmeleri gerektiği problemine yanıt arıyor.
Kuran’daki hükümlerden yola çıkarak, kocanın kadına önce nasihat etmesini, nasihat para etmezse, ikinci aşamada yatak odasında cezalandırmasını istiyor. Hoca efendi, ‘Kadınların erkeklere diş geçireceği ve onları alt edeceği yer yatak odalarıdır.Kadın orada erkeğe diş geçirirse, hayatın diğer safhalarında da erkek ona söz dinletemez’ diyor.
Diyelim, gece yatakta sırtını dönüp cezalandırma yöntemi de fayda etmedi. Üçüncü aşamada ‘arızaya meydan vermemek’ şartıyla ‘kadının hafifçe dövülebileceğini’ söylüyor Fethullah Hoca. Dövme tekniği konusunda getirdiği bir sınırlama var: ‘Döverken canını fazla yakmayacak ve bilhassa yüze vurmaktan kaçınacaktır’ diyor.
Amerikalı uzmanlar, Fethullah Gülen’in manevi otoritesi altında İslam, demokrasi ve laikliği tartışırlarken, acaba kadına yüzü hariç hafifçe vurma yöntemi konusunda ne düşünüyorlar? Cemaat mensuplarından demokrasi adına bu konuya açıklık getirmelerini isteyecekler mi?
Amerikalılar unutabilirler, ama toplantıya katılan CHP İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Derviş belki sorabilir.
Böbürlenme padişahım
SİYASET başka, nezaket kaidelerine uymak başka iki ayrı ögedir. Kaldı ki diplomaside küsmek diye bir şey olamaz. Sayın Erdoğan’la birlikte çok sayıda bakanın Sayın Denktaş’ın konuşmasını dinlememek için parlamentoya gelmeyişleri, AKP’nin içine düştüğü çukuru daha da derinleştirdiğini ispatlıyor. 1950’li yıllarda idareyi tek parti olarak devralan DP de aynı şekilde muhalefete tepeden bakmıştı. Menderes o kadar kendinden emin bir duruma gelmişti ki, bir defasında ‘DP bir kalas dahi aday gösterse seçilir’ demek cesaretini göstermişti.
Ben bu gidişatı hiç ama hiç beğenmiyorum.
Böbürlenme padişahım, senden büyük Allah var.
Ayhan SÜTÇÜOĞLU
Mesaj panosu
SUNA-İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü’nün (AKMED) II. Uluslararası Arkeoloji Günleri kapsamında Prof. Juergen Borchhardt’ın ‘Likya Sahillerinde Batı ve Doğu Mitolojisi’ konulu konferansı Antalya’da AKMED Konferans Salonu’nda bugün 14.00’te.
GÜNÜN SÖZÜ
‘BAYKAL, iktidar olma riskine girmiyor. Bu nedenle CHP’nin yeni bir siyasi yapılanmaya ihtiyacı vardır. Bu tüzükle kurultay toplanamayacağına göre, parti içindeki enerji patlayacak; yeni bir siyasi yapılanma ile kendi önünü açacaktır. Ben de önümüzdeki salı günü bir basın toplantısı ile CHP’den istifa edeceğim; ancak artık vagon olamam.’
(CHP İstanbul Milletvekili Prof.Yaşar Nuri Öztürk)