16 Nisan 2004
PETROL-İş Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın, Türkiye açısından konumu son derece kritik ve önemli olan bu verimli, kárlı; Türkiye’nin amiral gemisi TÜPRAŞ’ın makul, haklı, ispatlanabilir herhangi bir gerekçe olmaksızın, 4046 sayılı yasaya aykırı bir şekilde, tabela şirketi olduğu OİB tarafından bile kabul edilen ‘Efremov GmbH’ firmasına satılmak istenmesi üzerine çarpıcı açıklamalar yapıyor.
‘Bu firmanin mali yapısı, ekonomok performansı, kapasitesi ve güçsüzlüğü ortadadır; hiçbir norm ve standarda uymamaktadır’ diyen Öztaşkın şu bilgileri veriyor:
‘Almanya’da kurulu olan bu tebala şirketinin göstermelik adresine, gümrük ve ithalattan doğan borçlarını ödememiş olması nedeniyle Almanya Mali Polisi’nce baskın yapılmış; evraklarına el konularak şirket hakkında ilgili vergi mevzuatı çercevesinde soruşturma açılmıştır. Tabela şirketinin iki ortağından birisi olan Renix Finance Şirketi (%49 payı mevcut) vergi ve kara para cenneti olarak bilinen Virgin adalarında kurulu bir posta kutusu şirketidir.
DAVA VE EVRAK KALABALIĞI
Sendikamızca ihaleye ilişkin ÖYK kararının iptali için açılan davaya yönelik olarak OİB, İdare Mahkemesi’ne yaklaşık 500 sayfa civarında evrak iletilmiş; bunlar incelendiğinde ancak beşte birinin bazı bilgileri içerdiği görülmektedir. Pek çok mükerrer kopyalardan, eksik, yetersiz belge ve bilgilerden oluşan ‘evrak kalabalığı’ içinde yargı boğulmaya çalışılmıştır. Nitekim yürütmeyi durdurma kararımız incelemeye vakit bile bulunmadan reddedilmiştir. Biz bu karara da itiraz edeceğiz.
İLGİNÇ BAĞLANTILAR
Edindiğimiz yeni bilgiler oldukça bilgili ve deneyimli bir kişiyi ortaya çıkarıyor.
TÜPRAŞ İhale Komisyonu Başkanı Hasan Köktaş, Ankara Büyükşehir’in iştiraki olan Belko’nun Genel Müdürlüğüne 32 yaşındayken, Melih Gökçek tarafından atanmıştır. AKP Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın akrabası olan Köktaş, Vakıfbank ile Belko’nun, Güney Afrika’dan kömür ithali amacıyla kurulan Vakbel isimli şirketin de yönetim kurulu başkanıdır. Köktaş, bu önemli trafiğin göbeğindedir, hem kömürü çıkaran-üreten, hem de satın alan şirketlerin başındadır. Kişisel özgeçmişinde ‘İmam Hatip Lisesi muzunu olduğumu özellikle vurgulamak istiyorum’ diyen Göktaş ve diğer kişiler hakkında bu ‘trafik’ ile ilgili birçok kurum tarafından soruşturma yapılmış ve davalar açılmıştır. Bu bilgilerden sonra OİB’nin TÜPRAŞ ihalesine neden bu şahsı komisyon başkanı olarak atadığı daha iyi anlaşılmaktadır. Köktaş, tıpkı Efremov gibi, tıpkı Renix Finance gibi, tabela ve posta kutusu şirketlerinin neden kurulduğunu, nasıl işlediklerini genç yaşında öğrenmiş ve tecrübe kazanmıştır. Burada önemli olan soru, bu para trafiği kimin için, kimin yararınadır?
AKP hükümeti, halkımızın bilgisi dışında yine; kimlere, nerelerde ne gibi taahhütler vermiştir? Kamu mallarını pervasızca hangi çıkar ilişkilerine feda etmektedir? Tek başına hükümet olmak, topluma hesap vermemek midir? Evet, Petrol-İş olarak bu işin peşini bırakmayacağız.’
Petrol-İş başkanı bu açıklamayı yaptıktan devir ortaklığı sözleşmesinin imza töreninin 40 gün ertelendiği bildirildi. Öztaşkın’a bunu sorduk; ‘Bazı zorluklar nedeniyle bunu tahmin bekliyorduk’ dedi. Zorlu’nun, Efremov’la yeni bir şirket kurmaları için mi bu erteleme yapıldı? Yoksa finans temini üzerinde bazı güçlüklerin üstesinden gelinemedi mi?
‘Candan Can Koparmak’
‘ŞEHİR Tiyatrosu’nda 2. Çerkez Ethem ihaneti’ (14.4.2004) başlıklı Aziz Naci Doğan imzalı yazı üzerine İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Nurullah Tuncer bir açıklama gönderdi. Orhan Asena’nın ‘Candan Can Koparmak’ adlı bu oyunu üzerinde maksadı aşan ve gereksiz bir yargıya varılmak istendiğini belirten Tuncer şöyle diyor:
‘Sayın Doğan’ın iddia ettiği gibi bu oyunun bu şekilde kurgulanmasında ‘Atatürk’ü küçültme’ gibi bir kaygı asla olamaz. Böylesi asılsız bir iddianın isnat edilmesi, ŞT’larını son derece üzmüştür. Üstü kapalı ve belirli bir ‘objektivite’den yoksun bu türden ithamları açıkçası kasıtlı buluyoruz. ‘Candan Can Koparmak’, bir yandan Osmanlı’nın son dönemlerinde konjönktürel dengeleri gözeterek, yeni bir arayışı filizlendirme isteğini anlatırken diğer yandan işgalci güçlerle mücadele eden ve ülkedeki dağınık güçleri toparlamaya çalışan Mustafa Kemal’in mücadelesidir. Oyunda, Mustafa Kemal Paşa’nın bir komutan ve siyaset adamı olarak çizilen portresine, insani hassasiyetini de eklemenin ifadesidir. Farkına vardığı gerçeklikle yaşadığı gerçeklik arasında farklar olan bir aydının (Mustafa Kemal) gelecek düşüne adım adım yaklaşışının efsanevi anlatımıdır. Burada, dağınık güçleri temsil eden Çerkez Ethem ile Mustafa Kemal arasında yaşanan çatışma, tamamen bu durumu pekiştirmeye hizmet etmektedir. Başka bir ‘gizli amaç’ taşıması düşünülemez. Bu oyun, Mustafa Kemal Paşa’nın, her şeye rağmen, demokrat tavrından taviz vermediğinin de altını çizmektedir. Şehir Tiyatroları, 90 yıllık çizgisinde, Atatürk düşüncesinin aydınlığında yol alan ve bu çizgiden asla sapmamış bir kurumdur. Böyle bir kurumun, dayanaksız imalarla yıpratılmaya çalışılmasını şiddetle kınıyoruz.’
Mesaj panosu
VALİ Sayın Muammer Güler, mektupla bildirdiğim bir eleştirimi bizzat arayarak uygarca yanıtladı ve ben de bu yanıttan tadmin oldum. Şikayet ve eleştirilere cevap alamama alışkanlığı olan bir toplumun ferdi olarak Güler’e bu duyarlı, çağdaş ve uygar yaklaşımı nedeniyle teşekkür eder, tüm yöneticilere örnek olmasını dilerim.
ACIBADEM Hastanesi’ne acilen bir ameliyat için kaldırıldım. Adının Kerem olduğunu öğrendiğim bir genç herşeyime yardımcı oldu ve kendisine buradan teşekkür ediyorum.
Uğur BOZYİĞİT-KADIKÖY
BATIK bankaların üzerine gidileceği bildirilirken, İhlas Finans müşterilerini hala 300-500 milyonluk ödemelerle oyalıyor. Soruyorum; son günlerde iyi para lazer yatırımları bu gruba bağlı Türkiye Hastanesi’ne mi, Başhekim Nusret Baş’ın üzerine mi yapılmaktadır?
H.A.
AVRUPA İletişim Derneği’nin düzenlediği uluslararası konferans 17-20 Nisan tarihleri arasında Divan Oteli ve Yeditepe Üniversitesi’nde yapılacak. 0216-578 06 03, bgencer@yeditepe.edu.tr
FRANSIZ Konsolosluğu’nun, başvuru sahiplerini itip kakan, kötü ve asabi davranan görevlilerini şiddetle kınıyor; bu tür tavır sergileyen tüm ülkeleri terbiyeye davet ediyorum. nbasim@superonline.com
Yazının Devamını Oku 15 Nisan 2004
<B>İTÜ’</B>den emekli ve <B>Beykent </B>Üniversitesi’nin eski Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. <B>Bekir Karaoğlu </B>telefonla arayarak, ‘Ülkesine hizmet etmekten başka bir amacı olmadığı daha önceki başarılı çalışmalarıyla da ispatlanmış olan değerli bir bilim kadını yıpratılmaya çalışılıyor. <B>TÜBİTAK </B>Başkanvekili Sayın <B>Nüket Yetiş’</B>in beyanat verme olanağı yoktur. Bu nedenle bir grup öğretim üyesi arkadaşımla basını ve kamuoyunu bildirmek istedim’ dedi. Daha sonra kendi ve bir grup öğretim üyesinin imzasıyla şu metni gönderdi:
‘TÜBİTAK devletin bir araştırma kurumudur. Bu kurumda bir kan değişikliğine gidilmiştir. Gelişmiş ülkelerin laboratuvarlarında bu gayet doğal ve yararlı bir gelenektir. Bir ekip projesiyle gelir çalışır, onun çalışması bitince başka bir ekip projesiyle gelir, araştırmasını yapar. Ülkemizde maalesef bu gelenek unutulmuş, TÜBİTAK’ta 10-15 yıldan beri hep aynı kişiler, birbirleriyle paslaşarak o kadrolarda kalmayı başarmışlardır.
TÜBİTAK’tan ayrılmakta olan bazı kişiler, akademik etik açısından hiç uygun olmayan bir şekilde sanki onlar olmazsa bu kurum çalışamazmış gibi beyanat veriyorlar. Bilinmelidir ki, Sayın Naci Görür gibi bilim adamlarından ülkemizde yüzlercesi vardır.
TÜBİTAK’tan ayrılmakta olan bazı kişiler, kişisel gelecekleri açısından verdikleri kararlar sonucu ayrılmaktadırlar. Bu gayet doğaldır. Ancak bu ayrılış nedenlerini gizleyerek yeni gelen ekibi yıpratma çabasına girmeleri de yine akademik etik açısından kabul edilemez. MAM eski Başkanı Prof. Naci Görür’ün davranışı da bu yönde bir örnektir. Yaptığı açıklamada çalışmalarının engellendiğini ileri sürmüştür. Oysa Görür’ün, TÜBİTAK’daki görevi zaten 25.5.2004’te bitmekteydi. Nitekim, çok kısa bir süre önce İTÜ öğretim üyelerine gönderdiği bir mesajında İTÜ Rektörlüğü’ne aday olduğunu açıklamıştı.
Bilim adamlarımızı sağduyulu olmaya ve kişisel hesapları bir yana bırakıp ülke yararına olabilecek çalışmaları desteklemeye davet ediyoruz.’
Prof. Görür ise daha farklı şeyler söylüyordu; bu iddiaya karşı yanıtı mutlaka olmalı.
Diş macunu ne kadar sıkılır
TV’lerde her gün karşılaştığımız diş macunu reklamlarında halkımız yanlış bilgilendiriliyor. Halkımızın reklamlarda gördüğünü doğru kabul etmesi ve gördüğünü uygulaması ne yazık ki verilen bilgilerin yanlış olması nedeniyle zararlı sonuçlar doğuruyor. Yıllardır diş hekimlerince kabul gören ‘Diş fırçasının fonksiyon görebilmesi için diş macununun mümkün olduğunca az (nohut tanesi kadar) ve kılların üzerine değil içine sıkılması gerekliliği’ diş macunu firmalarının tüketimi arttırmak amacıyla macunu fırçanın tamamını örtecek şekilde sürülürken göstermeleri nedeniyle çiğnenmekte ve diş sağlığını kötü yönde etkileyecek sonuçların oluşmasına neden olmaktadır. Böyle bir durum tüketiciyi yanlış yönlendirme sayılmaz mı? Reklam Özdenetim Kurulu neden bir inceleme yapmıyor?
Diş. Tb. Ömer KAZANCI
Tek bir 1 Mayıs
ARALARINDA Atilla Özsever, Kemal Nebioğlu, Ali Rıza Dizdar, Aziz Konukman, Sadık Albayrak, Gaye Yılmaz, İzzettin Önder, Şükran Soner gibi öğretim üyesi gazeteci, yazar ve sendikacıların bulunduğu yaklaşık 100 aydın, emekten yana bütün siyasi parti ve kurumlara çağrıda bulunarak 2004’te 1 Mayıs’ın tek ve güçlü bir gösteriyle kutlanması konusunda çaba gösterilmesini istiyorlar.
‘Yakamdan düşün’
‘ORDU göreve pankartı açanlara Genelkurmay Başkanı daha sıkı bir şamar atamazdı. Helal olsun Özkök’e... Darbe çığırtkanlarına ‘yakamdan düşün’ mesajı ancak bu kadar kibarca verilebilirdi. Çözümün Kıbrıs halkının iradesinde Millet Meclisi’nde olduğu gerçeğini, bunu bilen ama bilmezden gelen tüm ‘hayır’cılara gösterdi.
H. ÖZACAR
Mesaj panosu
TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman, ‘Biliyor musunuz’da konu edilen Ünal ve Bilal Kavrazlı kardeşlerin, kuruluşlarının mensubu ve arkadaşları olmadığını yazılı olarak bildirdi. Ancak telefon görüşmemizde ‘evet böyle birileri varmış, galiba reklamcıymışlar’ diye bir ifade kullandı. Kavrazlı kardeşler de, herhangi bir kurumu’ teftiş görevleri olmadığını, Genel Müdür Karaman ile herhangi bir arkadaşlıkları olmadığını belirttiler.
THY’nin yeni tarifesine göre İstanbul-Malatya direkt uçuşu 23.25’te, Malatya’ya varışı ise 01.00’de. Şehre indiğinde ise neredeyse 02.00 oluyor. Erken uçak ise Ankara aktarmalı. Malatyaspor Kulübü Başkanı Hikmet Tanrıverdi bu durumdan şikayetçi, pek çok işadamının sürekli Malatya’ya gittiğini, uçak saatlerinin bu kadar geç olmasının onları zor durumda bıraktığını söylüyor.
ANTAKYA’da yaşamakta olan 1300 kişilik Hıristiyan Ortodoks Cemaati’nin bir ferdi olarak geçtiğimiz pazar günü büyük bir coşkuyla kutladığımız Paskalya Bayramı’mıza katılan ve yardımlarını esirgemeyen Vali Abdülkadir Sarı, Belediye Başkanı Mehmet Yeloğlu, Emniyet Müdürü Cafer Şahin ve Müftü Mustafa Varlı ile törene katılan tüm Antakyalılara bize yaşattıkları barış ve kardeşlik ortamı için teşekkür ederiz.
Hanna DOĞUM-ANTAKYA
GÜNÜN SÖZÜ
‘Kadınlara yönelik her türlü şiddeti önlemenin yolu, eğitimden geçmektedir. Kadınlara uygulanan şiddet, üzerine ivedilikle eğilinmesi gereken önemli bir toplumsal sorundur.’
(Semra Sezer)
Yazının Devamını Oku 14 Nisan 2004
<B>ESKİ </B>Cumhurbaşkanı <B>Süleyman Demirel, Kıbrıs’</B>la ilgili uyarılarını artırarak sürdürüyor. Hükümetin yanlışlarını sergilerken, ‘Kıbrıs’ı bu noktaya biz getirdik’ dedi. ‘İki devletten bir millet olamayacağını’ belirten Demirel, dün Best FM’deki ‘Sesli Gazete’ programında soruları yanıtlarken, ilginç değerlendirmeler yaptı.
Rum kesiminin referanduma evet demeye ihtiyacı var mı?
Niye olsun, zaten AB’nin bir parçası değil mi? Annan Planı, Türk tarafına bir şey kazandırmıyor; aksine üçte bir oranında toprak veriyor, 60 bin Rum’u ise içeri alıyoruz. Kıbrıs’ı bu noktaya biz kendimiz getirdik. çözümsüzlük çözüm değildir diye başladı bugünkü hükümet. ‘Ne pahasına olursa olsun çözelim’e gitti iş... Çünkü AB dedi ki, bunu çözerseniz işiniz kolaylaşır. O zaman Kıbrıs, AB’nin şartı haline geldi. Halbuki böyle bir şart yoktu. Biz kendi başımıza açtık sorunu. Karşı taraf alacağını zaten almıştı, şimdi de ne verirsek doymuyor.
DENKTAŞ’TAN KORKULUYOR MU?
Başbakan Erdoğan, Denktaş’a yönelik olarak ‘Konuşacaksa buyursun Kıbrıs’ta konuşsun’ diyor.
Denktaş’ı dinlemek gerek. Onlarca defa TBMM’ye gelmiş konuşmuş, ayakta alkışlanmış bir adamı son defa Meclis’e sokmuyorsunuz, demek ki söyleyeceklerinden korkuyorsunuz. Böyle bir politika olmaz. Esas konuşacağı yer Türkiye’dir. Kıbrıs meselesi Türkiye’nin meselesidir. 40 sene böyle gelmiş politikayı siz ne yaparsanız yapın diyerek oradaki 200 bin Türk’e mi bırakıyorsunuz? Kıbrıs milli mesele olmaktan çıkarılırsa bu hale gelir.
Başbakan; ATO’da Denktaş’ın konuştuğu, sizin, Ecevit’in, bazı siyasetçilerin, Kuvvet Komutanları ve eşlerinin, TESK, Türk-İş ve DİSK Genel Başkanlarının, bazı rektör ve dekanların, ADD ile değişik STÖ temsilcilerinin katıldığı toplantıdakilere ‘marjinal’ diyor. Gerçekten marjinal misiniz?
İnsan karşısındakilerini küçümserse hata yapar. Orada olanlara, kalabalığa bakmayın lafa bakın.
İKİ DEVLETTEN BİR MİLLET OLMAZ
Kıbrıs’ta ne yaratılmak isteniyor?
İki devletten bir devlet yapılmak isteniyor; üstelik Rum’a, KKTC’yi yapıştırıyorsunuz. İki devletten bir millet yaratılmaz. Türk ordusu, oraya gezmeye gitmedi. Toprak vererek barış olmaz.
Uyarılarınızın dozunu son zamanlarda artırıyorsunuz.
- Hükümete 3-4 aydır yapıyorum bu uyarıları... O zaman Türkiye hazır değildi beni dinlemeye. Biz kimseye karşı değiliz. Bizim bir parti hüviyetimiz yok, gelin dinleyin bizim söylediğimiz sözleri dedik. Efendim kazan, kazan imiş... Hiçbir şey kazanmadınız. Kendinizi suçlu sayıyorsanız mesele yok. Yani Kıbrıs’a gitmiş olmaktan, oradaki Türkleri kurtarmış olmaktan, 30 seneye yakın süren bir barışı sağlamış olmaktan ve orada bir KKTC kurulmuş olmasından kendinizi suçlu sayıyorsanız -ki dünya suçlu sayıyor sizi-, siz de dünya gibi düşünüyorsanız sizinle hiçbir zaman mutabık değiliz. Ama şunu hedefliyorsanız; nasıl olsa Rumlar reddedecektir bunu, biz bunu dünya nezdinde kabul etmiş görülelim diyorsanız, bu kumar oynamaktır.
24 Nisan’ı görelim
24 Nisan referandumunun ertelenmesini isteyenler.
Erteleme olmaz... 24 Nisan’ı beklemek lazım, belki o zaman yeni bir istikamet, oluşum çıkacaktır bu tarihte...
Siyasete yeniden girme konusu.
Bugünkü şartlar beni siyasete atılmayı mecbur bırakmaz dilerim. Ama dünyanın binbir hali var. Türkiye’nin bana ihtiyacı inşallah hiç olmaz.
Şehir Tiyatrosu’nda 2. Çerkez Ethem ihaneti
10 Nisan Cumartesi akşamı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Fatih Reşat Nuri Sahnesi’nde ‘Candan Can Koparmak’ oyununa gittim. Yazarı Orhan Asena, yönetmeni Mahmut Gökgöz. Akşamımı bana zehir ettiler!
Çerkez Ethem ve kardeşlerinin Milli Mücadele’deki -yazık ki- açık ihanetlerini adeta görmezden gelerek onları yüceltmeye kalkışan bir metinle karşılaştım. Tarihsel gerçekler tersyüz edilerek ve Atatürk’ü küçültme pahasına!
Ethem ve kardeşleri kendi aralarında ve adamlarıyla oyun boyunca sık sık Çerkezce konuştular. Basbayağı uzun cümlelerdi ve çevrilmedi! Mustafa Kemal’i (sözüm ona) oynayan Serdar Orçin başta olmak üzere tüm oyuncu kadrosu olabildiğince kötü oyunlar çıkardı.
Ulusal coşkudan iz taşımayan, sıkıcı 2.5 koca saat! Ve oyun meclis kürsüsünden ‘Canımızdan can koparmak zorunda kaldık’ diye adeta Ethem’den özür dileyen bir Mustafa Kemal’le noktalandı. Atatürkümüzün asla söylemediği bir sözle!
Dün, Sayın Tuncer Cücenoğlu’na söyledim. ‘Merhum Asena’yı iyi tanırım. O böyle şeyler yazmaz. Bir iş var bunda; araştıracağım’ dedi.
Evet, bir iş var bunda! Her şeyini bizden alan bir ödenekli tiyatroda, böyle bir kepazelik asla ve asla kabul edilemez.
Aziz Naci DOĞAN
Melih Gökçek’e...
DAHA önce size yazdığım gibi 2002 Ekim ayı sonunda AŞTİ-Ümitköy hafif raylı sistem inşaatı sessiz sedasız başlamıştı. Başlarda inşaat inanılmaz bir hızla devam ediyordu. Her nedense ihale bedelinin bir türlü yazılmadığı ilan tabelalarına göre inşaat işleri 27.4.2004’te bitecekmiş. Ancak parası dış krediden gelmesine rağmen inşaat işleri eski hızında gitmiyor ve bu tarihte yetişmesi mümkün gözükmüyor. Bu haliyle inşaat daha bir süre devam edecek gözüküyor. Bu nedenle Sayın Melih Gökçek’ten aşağıdaki hususları rica ediyoruz:
İnşaat nedeniyle açılan ve servis yollarının acilen tamir edilmesi... İkaz işaret levhaları ışıkların tekrar görülür hale getirilmesi. Balgat Öğrenci Yurdu önünde yer alan fakat inşaat nedeniyle kaldırılan yaya üst geçidinin acilen yerine konması.
M. Selçuk DAMGACI-ANKARA
MESAJ PANOSU
ERGUN Gürsoy, Ali Aydın için Merkez Hakem Komitesi cezasını vermezse biz veririz, dedi. Gürsoy bu ülkenin hukukla idare edildiğini unutmuş herhalde. Yoksa Ahmet Çakar ve onun gibilerini vuranların haklı olduğunu mu savunmak istiyor? Galatasaray camiasına bu sözler yakışıyor mu? N. SİPAHİOĞLU
SULTANAHMET’teki turistlere de kapkaçcılar yöneldiyse artık turist beklemeyelim. Nerede Eminönü Karakolu, nerede turizm polisi? Önceki akşam, Adliye arkasında iki genç tarafından alınan çantalarını kurtarmak için yerlerde sürüklenen iki yaşlı turist ülkelerine döndüğünde Türkiye için acaba neler söyler?
A.F.A.-SULTANAHMET
ETİLER’den pazar günü geçerken Büyükşehir Belediye Başkanımız Kadir Topbaş teşekkür turu atıyordu. Fakat kendisinden ricamız bu turlarda, AKP otobüsü yerine hepimizin başkanı olduğunu kanıtlamak amacıyla belediyenin aracını kullanmasıdır. Artık Kadir Bey İstanbul’u temsil etmektedir. Reha ULUÇAY
Yazının Devamını Oku 13 Nisan 2004
ALİ Haydar Öner, Giresun </B>Valisi’ydi; ağabeyi <B>Kadir Öner </B>de <B>Bakırköy </B>Kaymakamı. Bazı çevrelerce ‘sevilmiyorlar’. Bunun için de sık sık görevden alınıyorlar; onlar da yargı kararıyla görevlerine dönüyorlar.
Kadir Öner’in son üç yılda başına gelmedik kalmadı. Haksız uygulamalar nedeniyle dört kez görevden alındı; o her defasında Danıştay’dan karar çıkarttı. Öner son hukuk mücadelesini de kazandı; Bakanlık’tan yeniden Bakırköy Kaymakamlığı’na dönmeyi bekliyor.
Giresun Valisi Ali Haydar Öner de geçen dönem görevden alındı ancak Danıştay kararıyla geri döndü. Yerine atanan vali bir başka göreve getirildi. Ancak Öner, bu defa seçimler öncesinde, bakanlık bünyesinde kurulmuş bulunan AB ile ilgili bir komisyonda geçici görevlendirme ile Ankara’ya çekildi. Ve geçici görevi 1 Nisan itibarıyla doldu; Giresunlular da valilerinin kente dönmesini bekledi. Ancak AKP’li Giresun milletvekillerinin isteği ile geçici görevlendirme üç ay daha uzatıldı. Aralarında CHP, DYP, MHP, SHP, DSP, ANAP, SP, İP’nin, belediye sendikaları, esnaf odaları, veteriner, eczacı, mali müşavir odaları, özürlüler derneği, Aydınlar Ocağı, ADD gibi daha birçok örgütün yer aldığı ‘Giresun STÖ Platformu’ bir bildiri yayınlayarak ‘haksız ve hukuksuz’ uygulamaya son verilmesini istediler. Bildiride, ‘İçişleri Bakanı, sayın valimizi ve ona destek veren Giresun halkını cezalandırmaktadır. Bu cezayı Giresun’a reva görenleri Giresunlular affetmeyeceklerdir. Biz bu uygulamayı kişi hak ve hürriyetlerine, insan haklarına aykırı buluyoruz’ diyerek, valilerini geri istiyorlar.
Pişman olmayalım
BAZI çevreler, referandumda KKTC’cileri yoğun şekilde ‘evet’ demeye çağırıyor.
Acaba bu ne kadar etik?
Annan Planı beş kere değişti ama bunları savunanların görüşü nedense hiç değişmedi. Çünkü onlar akıl ve izandan yoksun.
AKP dışındaki partiler de, milli menfaatleri unutmuş AKP’nin Kıbrıs konusunda başarısız olmasına ümit bağlamışlar. Allah Türk milletine, KKTC vatandaşlarına acısın ve büyük kahraman Rauf Denktaş’a yardım etsin. Irak’a baştan asker gönderelim diyenler acaba bugünkü dehşet tablosunu hiç akıllarından geçirmişler miydi. Dileriz Kıbrıs’ta ‘evet’in sonucu bir yıl sonra bizi geri dönülmez bir pişmanlık duygusuna sürüklemez.
A. ASLAN-İSTANBUL
Birileri artık sesimizi duysun
POLİS teşkilatının 149. yıldönümünü kutladık... Peki ne oldu, polislerin sorunları tartışıldı mı? Hayır... Nitekim Bingöl’den bir grup polisin gönderdiği notta ‘Eziklik içinde ve insan yerine konulmadan bir bayram içtenlikle kutlanabilir mi?’ deniyor. Gönderdikleri metni özetleyerek veriyoruz: ‘Geçen yılki depremden dolayı 700 memurumuz zarar gördü ama sadece 105 memura sosyal yardımlaşmadan para yardımı yapıldı. Hasar raporlarımız işe yaramadı. Emniyet teşkilatınca tüm illerde depremden zarar gören biz polis memurları için toplanan yardım parası hiçbir memura verilmedi ve bu paranın akıbeti konusunda bir açıklama yapılmadı. Yardım malzemeleri polis evinde parayla satıldı. Bir çadırda üç aile kalmak zorunda kaldık. Son tayinde giden valimiz haricinde kimse ihtiyacımızı sormadı. Tatile çıkamadık. Öğretmenlere kendi sosyal yardımlaşmalarından yardım parası dağıtılırken bizim sosyal yardım kurumumuz neredeydi; bize gönderilen yardım paralarını kim ne yaptı? Allah’a emanet yaşıyoruz.’
Yunanistan bakın ne yapmış
ZEUGMA Platformu’nun çabalarını saygı ile karşılıyorum. Bu mozaikler şu anda nerededir? Gaziantep’te mi, yoksa Zeugma’nın bulunduğu Nizip’te mi? Zeugma platformu bu mozaikleri asıl bulunduğu yer olan Nizip’ten Gaziantep’e gelirken ne yapmıştır? Eserlerin Gaziantep’ten asıl ait oldukları Nizip-Zeugma antik kenti yakınına taşınmasını neden istemiyorlar?
Kapı komşumuz Yunanistan’a bakın; eski Miken Uygarlığı’nın başkenti Miken şehrinin buluntuları hemen antik kentin yanında yapılan nefis bir müzede sergileniyor. Antik şehire 20 km mesafedeki il merkezi Naflion’da değil. Meşhur Delfi Antik Şehri’nin buluntuları hemen yanındaki müzede sergileniyor, bağlı olduğu kent merkezi Acharova da değil. Eğer bu eserler sergilenecekse Zeugma’nın hemen yanı başında kurulacak bir müzede sergilenmeli diye düşünüyorum.
Mustafa ARIKAN
Merdiven altı üretim tehlike saçıyor
Türkiye’de üretilen et ürünlerinin % 60’ı, süt ürünlerinin ise % 80’i kayıt dışı olarak üretilmektedir. Yani ‘Merdiven Altı Üretim’ denen ayrı bir sektör oluşmuştur. Bu sektör devlet denetiminden, toplum sağlığı ve vergi sorumluluğundan uzaktır.
Zaman zaman bazı medya kuruluşlarımızda bu denetimsiz sektör ile ilgili konular haklı eleştiriye uğrarken tüm sorumluluklarını yerine getiren gerçek gıda sanayicileri de bu eleştiri kapsamı içerisine alınmaktan büyük rahatsızlık duymakta ve maddi manevi yara almaktadır.
Sizin temas ettiğiniz hijyenik koşullarda hazırlanması gereken et ve süt ürünleri birliğimize üye tüm firmalar tarafından da üretilmektedir. Halkımız SETBİR (Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği) üyesi firmaların ürünlerini gönül rahatlığı içerisinde tüketebilir.
Prof. Dr. Erkan BENLİ- SETBİR Genel Sekreteri
Maraton’a yakışmadı
DİKKATLİ gözlerden kaçmayan bir durumu söyleyeceğim. Bir Digitürk abonesi olarak BJK-Gençlerbirliği maçından sonra Lig TV’deki röportajda Gençlerbirliği defans oyuncusu El Saka’ya sordular ve Ahmed Hassan’a yaptığı hareketin penaltı olduğunu söyledi. Ancak Maraton programında maç sonu görüntülerde El Saka’nın demecinin o bölümü kesildi ve ondan sonra söyledikleri yayınlandı. Hakem yorumcusu Erman Toroğlu ise pozisyonları tartışırken o pozisyonun ‘uzaktan yakından penaltı ile ilgisi’ olmadığını söyledi (!) Penaltıyı yapan kişi kararın doğru olduğunu söylüyor ama Sayın Toroğlu böyle bir yorum getiriyor. El Saka’nın demecinin o bölümü niye çıkarıldı? Toroğlu niye böyle bir yorum yaptı, Sayın Şansal Büyüka’ya niye gene seyirci kaldı? Bu soruların cevabını merak ediyorum.
Güray SÖNMEZ Maden Mühendisi
Polisin feryadı
POLİS teşkilatının 149. yıldönümünü kutladık... Peki ne oldu, polislerin sorunları tartışıldı mı; Hayır... Nitekim Bingöl’den bir grup polis gönderdiği notta ‘Eziklik içinde ve insan yerine konulmadan bir bayram içtenlikle kutlanabilir mi?’ diyor. Depremde 700 memurun zarar gördüğünü ama sadece 105 memura sosyal yardımlaşmadan para yardımı yapıldığını, hasar raporlarının işe yaramadığını ve toplanan yardım parasının hiçbir memura verilmediğini ve bu konuda da bir açıklama yapılmadığını belirterek, ‘Allaha emanet yaşıyoruz’ diyorlar.
Seks pazarı
KARTAL 9 Balmiye Sitesi’nin önündeki ‘seks pazarı’nı polis hiç görmüyor mu? İlle TV’den çirkin manzaraların yayınlanması teşhir edilmesi mi gerekiyor? Telekızların veya travestlerin ellerindeki kezzap ve jilet atmasına polis nasıl engel olamıyor. Yoksa, bu ‘kızlar’ da ‘uyum yasaları’nın himayesinde mi sayılıyor?
Z. BERKOĞLU-KARTAL
Biliyor musunuz?
TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman’ın, unvansız arkadaşları Ünal ve Bilal Kavrazlı kardeşlerin hangi yetkiyle kurumun daire ve başkan müdürlerini ‘teftiş’ ettiklerinin merak edildiğini, buna karşı çıkan memurların Karaman’ın telefonuyla haşlandıklarını, bazı isimleri kullanan Kavrazlı kardeşlerin bu uygulamasının AKP Genel Merkezi’nde de rahatsızlık yarattığını...
Biliyor musunuz?
Mesaj panosu
1.Ordu ile TEMA’nın işbirliği ile bugün 10.30’da Bayrampaşa Atışalanı’nda bulunan Ulaştırma Oto Alay Komutanlığı sahasında düzenlenen törende, 55 ilköğretim okulundan 3500 öğrenci fidan dikecek.
Yazının Devamını Oku 11 Nisan 2004
<B>TÜRKİYE, </B>1920’lerden hamallık ve pamuk toplayarak bugünlere ulaşan bir ailenin ve Türk sanayiinin en önemli liderlerinden birini kaybetti. 71 yıllık ömründe ‘önder’ bir işadamı olarak belli ilkeleri ve özellikleri vardır Sakıp Sabancı’nın... Dünyayı gezdikçe ‘Japon modeli’nden etkilendiğini söylerdi. Yani ‘Teknoloji, disiplinli çalışma, ananeye bağlılık ve maneviyat’...
Hem misyon, hem vizyon sahibiydi. İş ahlakını hep önde tuttu; uzlaşıcı bir tavır izledi; hükümetlerle hiç çatışmadı ve hep geleceğe baktı, öğrendiklerini kamuoyu ile paylaştı.
Ve koca bir ömre çok şeyler sığdırdı.
Değerli gazeteci Sadun Tanju’nun katkıları ile yazdığı ‘İşte Hayatım’ı okursanız, Sabancı Topluluğu’nun haritasını çıkarırsınız; dolayısıyla Türkiye’nin gelişim sürecinin yol izlerini bulabilirsiniz. Ailenin Kayseri Akçakaya Köyü’nden Adana’ya, oradan İstanbul ve dünyaya açılış öyküsü anlatılır. ‘Tutumlu olmak mayamıza işlemiş... Pirimiz Vehbi Koç’ demesi ilginçtir Sabancı’nın... Ülkesine hizmet için herkesin bilgi ve tecrübesinden istifade ettiklerini açıkça söyler. Sabancı Topluluğu’nun, Adana’dan İstanbul’a taşınmasını Turgut Özal’ın hatırı için yaptığını itiraf eder. ‘O zaman korktum, İstanbul’da Bizans oyunları ile insanı hemen yerler dediler’ der, ancak bu korkusunun ne kadar yersiz olduğunu sonradan anlar.
KİMLERLE ÇALIŞTI
Sabancılar’ın, holdingin üst düzey yöneticilerini özellikle siyaset, asker ve bürokrat kesimden seçmeleri dikkat çekmiştir hep... Semih Sancar, Vecihi Akın, Suat Aktulga, Bülent Yazıcı, Ahmet Dallı, İzzet Çintav, Prof. Memduh Yaşa, Medeni Berk, Emir Sencer, Hilmi İncesulu, Naim Talu, Sefa Giray, Vehbi Dinçerler, Akgün Albayrak, Hüseyin Güleşçi, Ahmet Tufan Gül, Nazif Kocayusufpaşaoğlu, Namık Kemal Şentürk ve daha birçok ismin şirketlerinde başarılarından söz eder kitabında.
ADANA’YA NEDEN KIRGIN
Altı erkek kardeş olan Sabancılar -dördü aramızdan ayrıldı- son yıllarda Adana’da bir caminin inşaatını bitirdiler ve 50 milyon dolara mal olan bir otel (Hilton) yaptılar.
Daha sonra, mevcut yatırımları dışında Adana’ya yatırım yapmadılar. Binlerce dönümlük üç çiftliği, hatta ‘babaevi’ni ve Amerikan Konsolosluğu’nun kiracı olarak bulunduğu gayrimenkülü sattılar. Hatta aile mensuplarının kabirlerinin İstanbul’a nakledileceği iddiası ortaya atıldı..
Nitekim vasiyeti gereği Zincirlikuyu’daki aile mezarlığına toprağa verilecek Sabancı.
Neden böyle yaptılar? Kızgınlıkları neydi ve kimeydi?
Bu konuda kamuoyuna yansıyan bir şey olmadı pek..
Sakıp Sabancı arkasında bir sevgi seli bırakarak aramızdan göç ediyor, bu dünyada hoş bir seda bırakarak.
Son sözü ona bırakalım:
‘Her şeyden önce Sakıp Sabancı’nın bir insan olduğu, insanların hatalarıyla, sevaplarıyla bir arada değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Eğer terazide sevap kefesi ağır basıyor ise ne mutlu bana...’
Sakıp Sabancı’lar hep yaşa-SA...
Türkiye’de süt ABD’den pahalı
BAHÇIVAN Gıda AŞ’nin Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan telefonla arayarak ‘Maalesef gıda konusunda dökülüyoruz’ dedi. Sütle ilgili yazımızın birçok noktasının doğru olduğunu, özellikle antibiyotik kullanımını ilaç firmalarının körüklediğini, bu nedenle antibiyotikli süt oranının gittikçe artmakta olduğunu anlattı. Süt toplayıcılarını da eleştirerek şöyle dedi:
‘Üretici kesimlerimiz küçük, bu nedenle otokontrol yok. En büyük sorun, süt toplayan aracı kooperatif birliklerde; bunlar ne yazık ki özensiz. Sütü havuzda toplayıp sanayicilere aktarıyor ama sütün kalitesini, hijyenik olup olmadığını dikkate almıyorlar, köylüyü sağlıklı üretim konusunda uyarmıyorlar. Rantçılık iyidir de, insan sağlığı ve hammaddenin kaliteli olması daha önemlidir, sanırım. Tarım Bakanlığı dikkatini biraz bu sektöre yöneltmeli.’
Bahçıvan sorunun düğüm noktasını şöyle anlatıyor:
‘Ülkemiz fakir; tarımımız verimli değil. Küçük birimlerle bu sektör ayağa kaldırılamaz. Amerika’da milli gelir 35 bin dolar; sütün litresi 29 cent; bizim 2500 dolarlık ülkemizde ise sütün litresi 34 cent (520-530 bin TL)... Türk tarımının ölçeklerini büyütemezsek, sağlıksız gıda üretimi de olur, haksız rekabet de, sahtekárlık da... Peki üreticimizi, köylümüzü kim eğitecek, kim öğretecek? Bilinmelidir ki, kaliteli ürün kaliteli hammaddeden üretilir.’ Bu konuda ileriki günlerde Set-Bir olarak bir uyarı kampanyası başlatacaklarını belirten Erdal Bahçıvan, peynir altı suyunun eskiden değerinin bilinmediğini, ancak besinsel öğelerinin öneminin öğrenilmeye başlanması ile birlikte bu ürünü toz haline dönüştürüp çeşitli ürünlerin bileşenlerine girdiğini, Türkiye’de de bunu toz olarak (PST) ürettiklerini söyledi. Ve bir eleştiri yaptı:
‘Ancak dünyada yeni doğmuş bebeğe verilecek olan mamanın ana bileşenlerinden biri olan PST’ye ülkemizde verilen değer bizleri düşündürmektedir.’
GÜNÜN SÖZÜ
‘Zaman evrende sonsuza dek ağlayan bir rüzgár gibi, fethedenlerin de alelade insanların da isimlerini ve yaptıklarını sürükler. Bizden arta kalan tek şey de bizi tanıyanların hatıralarında kalanlardır.’
(Harion Ellison)
Yazının Devamını Oku 10 Nisan 2004
<B>DÜNKÜ ‘Sütte tehlike’ </B>yazımıza değişik tepkiler geldi. Uzman veterinerler ‘Yazılanların çoğu doğru’ dediler, ancak düzeltmeye muhtaç yanlarının olduğunu belirttiler. Ege Vet Hayvancılık Şirketi’nin Genel Müdürü, veteriner hekim Tahir S.Yavuz, tamamlayıcı olarak şu bilgileri aktardı:
‘Antibiyotikler sadece meme iltihaplarında (Mastitis) değil, birçok enfeksiyonda kullanılır. Her antibiyotiğin prospektüsünde ‘sütten arınma’ süresi yazılmaktadır. Yazıda abartıldığı gibi 20 gün değildir. İlacın prospektüsüne uyulmalıdır.
Pire için yorgan yakmayalım, insanları sütten nefret ettirmeyelim. Yazıda yazılanlardan bağışıklık sistemi ile ilgili kısım doğru değil. Ancak her önümüze geleni kansorojen deyip karalamayalım. Memlekette bunca sigara tüketiliyorken sütte ‘kanserojen madde’ sözü gerçekten abartılı. Hayvancılık sektörünü yaralayacak, tüketimi azaltacak konulardan uzak durmak gerekir.
Yazıda belirtilen ‘kaçak dana ve koyun’ konusu gayet doğru. Bu konuda sadece Tarım Bakanlığı değil, ilgili tüm bakanlıkların duyarlı olması gerekir.’
Oğuz Bilginer adlı okurumuz ‘Yazdıklarınız açık satılan sütler veya bundan yapılan ürünler için doğrudur fakat kapalı satılan ürünlerde (Pınar, Sütaş vb.) böyle bir risk yoktur’ dedi. Bazı okurlarımız da, antibiyotik içeren sütten yoğurt, peynir gibi mayalanmış ürün olamayacağını hatırlattılar (eritme peynirler hariç).
Yakışıyor mu
ANADOLU yakasının mimari sembollerinden biri olan tarihi Haydarpaşa Lisesi binasının mimari estetiğine nasıl ihanet edilmiş görüyorsunuz. Hem de aydın insanlarımızın bulunduğu bir üniversitenin bunu yapması çok enteresan. Üniversite tabelası asmanın daha şık, daha zarif ve tarihi dokuyu daha az rencide edici bir yolu olmalıydı diye düşünüyorum. Kim bilir belki de bu durum, inşaatçı olduğum için bana çok itici geldi.
Şadi ÇİÇEKCİ-BÜYÜKÇEKMECE
Sustalı bıçaklar pazarlara düştü
BEN emekli yargıç Hüseyin Nedret Uçlar’ım. Ankara Maltepe Pazarı’ndan geçerken arkamdan bir ses duydum; ‘Evet abi her cebe lazım, herkese lazım’ diyordu. Baktım, orta yaşlı biri tezgahında sustalı bıçak satıyordu. Mallar, Polonya malı ve faturalı. Kimi muştalı, bunlardan bir darbe alanın yaşama şansı yok gibi. Bunlar yasak kapsamına giren ve özel yasalarla da engellenmeye çalışılan suç aletleridir. Av ve spor bıçakları için dahi özel yasa var. Satarken sorun çıkmıyor. Alıp cebinize koydunuz mu yandınız. Beni esas dehşete düşüren adamın ‘Her cebe lazım’ sözleri. Bakar mısınız düşünceye. Herkes alsın, biraz sinirlenince çekip vursun. Tanrı daha beterinden korusun demekten başka elimden bir şey gelmedi.
Sabancı’nın öğüdü
SAKIP Sabancı 1985’te yayınladığı ‘İşte Hayatım’ isimli kitabını şöyle bitiriyor: ‘Sabancı Topluluğu’nda 1980 yılında çalışmaya başlayan Güngör Uras’ın çalışma odasında asılı duran bir İngilizce levha dikkatimi çeker. Bu levha aynen şöyledir:
To avoid criticism; do nothing, say nothing, be nothing.
Türkçesi şöyle: ‘Eğer tenkit edilmek istemiyorsan: Hiçbirşey yapma, hiçbirşey konuşma, hiçbirşey olma...’
İşte bu da benim hayatım.’
Biliyor musunuz
İSTANBUL Büyükşehir Belediye Meclisi’nin AKP 148, CHP 54, ANAP 4 ve SP 1 olarak gerçekleştiğini ve meclisin ilk toplantısını 13 Nisan’da yapılacağını... AKP İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlıklarına aday olup kazanamayan bazı isimler için Büyükşehir’in BİT’lerinde ‘görev’ almak için büyük bir kulis faaliyeti yürütüldüğünü; bu arada eski Meclis Grup Başkanı ve Kadıköy adayı Ümit Özoral’ın adının İGDAŞ Genel Müdürlüğü için geçtiğini... İstanbul Minibüsçüler Odası Başkanı Ali Kemal Aktürk’ün, Topkapı’daki minibüs otoparkının işletmesinin verildiği özel kişinin, minibüs başına günlük 5 milyon lira hizmet bedeli istemesine karşı eylem yapacaklarını bildirdiğini... CHP’li belediye başkanlarının bugün Baykal’ın başkanlığında Ankara Büyük Anadolu Oteli’nde bir araya geleceğini, Ahmet Piriştina ile Mustafa Sarıgül’ün yerel yönetimler konusunda konuşmalar yapacağını...
Biliyor musunuz?
Mesaj panosu
YILDIZ Teknik’te okuyan bir öğrenci soruyor: Kullandığım Üsküdar-Beşiktaş vapurunun öğrenci Akbil ücreti 375 bin olmasına karşın neden 380 bin lira alınıyor, her zaman bizim 5 bin liralar uçuyor, neden?
ARAŞTIRMACI, derlemeci, yazar ve radyo programcısı Ümit Kaftancıoğlu, pusuya düşürülerek öldürülüşünün 24. yılında (11.4.1980) kendi sesinden yaşam öyküsüyle ve dostlarının onu anlatımıyla anılacak. Yön FM (96.6) 14.00’te.
CHP Edirne Milletvekili Prof. Necdet Budak, Tarım Bakanı Sami Güçlü’ye, ‘2003 yılına ait Doğrudan Gelir Desteği ve mazot desteği ödemelerinin ödenmeyen kısmının Edirne ilinde hangi tarihlerde ödemeyi planlıyorsunuz’ dedi.
HAKSIZ yere yeşil kart verenlerin de, yeşil kartı hak etmediği halde alıp kullananların da yaptığının cezası nedir; bunlar takip ediliyor mu?
Mürüvvet TÜRKİLİ/İSTANBUL
GÜNÜN SÖZÜ
‘Karpaz oldu bitti ile Rumlar’a teslim ediliyor. Bu bir skandaldır. Şimdi Dışişleri Bakanlığı bu skandalı örtbas etmeye uğraşıyor. Yoksa iktidar Karpaz’ın öneminin farkında mı değildir?’
(DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit)
Yazının Devamını Oku 9 Nisan 2004
‘<B>BEN hayvancılık</B> konusunda uzmanım. Seçim, Kıbrıs ve AB derken bazı konular gözden kaçıyor; özellikle sağlıksız gıda konusu... Zamanı değil ama kamuoyunun bilmesi gereken ciddi bir soruna dikkat çekmek istiyorum’ diyor bir okurumuz. Konu; <B>süt.</B>.. Uzmanımız şunları anlatıyor:
‘İnek, koyun ve keçide son zamanlarda Mastikis denilen bir meme iltihabı hastalığı var. Eskiden beri bilinir ancak dikkat edilmez. Bu iltihaba karşı bazı antibiyotikler kullanılır. Bunların vücuttan atılma süresi 7 ile 21 gün arasındadır. Bu süre içinde inekten sağılan süt bu antibiyotiği de içerdiğinden tabii vücutta kalıntı bırakır. Dolayısıyla bütün süt ürünlerine geçer; açık ve kapalı satılan sütlerde, peynirde, yoğurtta ve ayranda... Bunun asıl tehlikeli boyutu kanserojen etkilere yol açmasıdır. Tabii sağlık açısından büyük risk yaratıyor.
NASIL BULAŞIYOR
Bunun engelleyici bir durumu yok mu?
Hayvan üreticisi veterinerin verdiği antibiyotiği kullanıyor. Ertesi gün de hayvanını sağıyor ve bu da pazara giriyor. Buna karşı üreticinin ciddi şekilde uyarılması ve kontrol edilmesi gerekiyor. Bu ilacın verildiği hayvanın sütü 20 gün boyunca asla kullanılamaz; süt imha edilmelidir. Çünkü bu hastalık bir hayvandan ötekine geçebiliyor. İneği sağan kişi, başka bir ineği de sağınca elinden bulaşıyor. Sağma makineleri de temizlenmezse aynı şey oluyor. Memelerin mutlaka dezenfekte edilmesi şart... Bebeklerin bu sütlerden veya bunların ürünlerinden almaları durumunda bağışıklık sistemlerinin ne olacağını duyarlı anne-babalar düşünmelidir.
ÇİKOLATADA DA RİSK VAR
Bu durum hangi bölgelerde görülüyor?
Özellikle süt inekçiliğinin yaygın olduğu yerlerde; Marmara, Trakya, Ege İç Anadolu bölgelerinde... Hijyenik olmayan her ahır risk taşır. Uğur Dündar’ın ‘Arena’ programlarında anlatıldığı gibi biber-salatada kullanılan ilaçların etkisi neyse sütte de aynı şey oluyor.
Bir önlemin olması gerekiyor.
Süt paketleyen firmaların laboratuvarlarında hayvanın Mastikis hastalığı bakımından kontrol edilmesi, antibiyotik verilip verilmediğinin taramasının yapılması lazım. Bu sütler mutlaka üretime sokulmamalı. Bu kontrolün yapılıp yapılmadığı ise büyük bir soru işareti! Bir başka sorun da, ‘peynir altı’ sularının toplanılarak çikolata üretiminde kullanılması... Peynir altı sularında üreyen bakterilerin sağlığa zarar vermesi nedeniyle, AB’de 4 yıl önce yasaklandığını acaba Türkiye’deki çikolata üreticileri bilmiyor mu?
HİJYENİK VE EKOLOJİK
Yediğimiz etlerde de etkisi var mı?
Olmaz olur mu? Tifo, ishal ve benzeri bakteriyel enfeksiyonlarda kullanılan antibiyotiklerin kalıntıları kesilen hayvanda kalıyor, tabii biz de afiyetle vücudumuza alıyoruz... Aynı şekilde bu hayvanların 7 ile 21 gün geçmeden kesilmemesi gerekiyor. İran’dan kaçak getirilen dana ve koyunlarda neler olduğunu kesimhanelerde Tarım Bakanlığı’na bağlı veterinerlerden, bakanlığa kaç olumsuz rapor gönderildi bugüne kadar?
Kesin çare....
Ahırların hijyenik olması ama asıl önlem; ekolojik ortamda yetiştirilmiş hayvanlar...
Ne kadar sağlıksız beslendiğimiz ortada... Bu konudaki yazılarımız sürecek.
Psikolojik açıdan bir CHP analizi
İNANILIR gibi değil! CHP’liler, partilerini yok olmaya doğru yönelten başkanlarına 5 Nisan 2004’te güvenoyu verdiler. Böylece, ulusal politikamızı, olmazsa olmaz Cumhuriyet ilkelerinden uzaklaştıran güncel oluşumları milletvekili koltuklarında seyirci olarak gözlemeye devam edeceklerini de dile getirdiler... Esef edici ve korkutucu!
Suçu karşı tarafa yüklemek kolay ve ferahlatıcı olabilir, olabilir ama ‘gerçek’ çoktan ‘bilinçaltı’na depolandığı için ‘bilinçaltı’, ‘bilinçüstü’nün bu avutucu tutumuna karşı, bir ‘suçluluk duygusu’ üretir ki, bu duygu, yalancı ferahlığı sıkıntıya dönüştürür.
Sn. Onur Öymen ve onun gibi değerli diğer CHP’liler, özkimliğini, üreticilikten yoksun, içselleşmiş bir ‘karşıt direnç’ (Internalisierter Widerstand derin psikolojisi Almanca değiminden çevirim) ile özdeşleştirmiş ‘yanlış-öz’lü (Bu deyim, İsviçreli psikanalist Alice Miller’a aittir ve onun ‘Falsches Selbst’-Yanlış-Öz adlı kitabında etraflıca dile getirilmiştir, ilgililere duyurulur) bir liderin peşine takılıp, hem CHP’yi hem de ulusal politikamızı yabancı, yalancı ve yıkıcı ellere bırakmaktadırlar. Böylece sanki makam sorumluluklarından kaçmak istiyorlar.
28 Mart seçim sonuçları yazgımız olarak kalamaz. O, bilinçlenme yolunda özlediğimiz değişime kaynak olabilecek bir şanstır. Böylece silkinip uyanmak için bu son seçim belki de son şans.
Gülten KOÇAK Psikanalist-BOZCAADA
Yurtdışındakilerin neması ne olacak
BEN yaklaşık olarak 6 yıldır Hollanda’da ikamet ediyorum. Sorunum zorunlu tasarruf teşvik kesintileri... Türkiye’de çalışmış olduğum yıllardan dolayı benim de bu nema geri ödemelerinden yararlanma hakkım var. Ödemeler Ziraat Bankası yolu ile yapılıyormuş. Burada bir Ziraat Bankası şubesi aradım ve bu ödemeleri yapıp yapamayacaklarını sordum. Komik olan cevap da, ödemelerin sadece Türkiye’de yapıldığını söylemeleriydi. O zaman yurtdışında yaşayan birçok insan mağdur olmuş olmuyor mu? Ödemeler için Türkiye’ye mi gitmemiz gerekiyor?
H. YANARATEŞ
Bebe bisküvileri
BEBE bisküvilerinin, akrilamid isimli kansorejen maddeyi içerme tehlikesine yönelik haberler yeralmaktadır. Söz konusu madde birçok uluslararası kuruluş tarafından (AB Gıda Bilimsel Komitesi, Uluslararası Kanser Araştırma Kurumu, Dünya Sağlık Örgütü gibi..) araştırılmakta olan, üzerinde yapılan çalışmalar tamamlanmamış bir maddedir. Dolayısıyla bebe bisküvileri dahil gıda maddelerinin, yapılan denetim ve analizler sonucunda, tespit edilen akrilamit miktarı nedeni ile kansorejen olup olmadığı yorumunu yapabilmek bugün için mümkün değildir. Araştırma düzeyinde olan bir konuda belirsiz ifadeler kullanılarak tüketicileri yönlendirmeye çalışmak, kurumumuzca doğru bir yaklaşım olarak görülmemektedir.’
Petek ATAMAN- Gıda Mühendisleri Odası Başkanı
Bölge İdare’ye aylık 98 milyardan kiralık bina tutuldu
Ballı kira
İSTANBUL Bölge İdare Mahkemesi, Adalet Bakanlığı’nca bir süre önce İstanbul Şirinevler’de E-5 karayolu üzerinde bulunan Erlüks Plaza«daki 2-3 ve 6. katlara taşındı.
İhtiyaçtı doğru yapıldı. Bir grup avukat ‘ancak’ diye soruyor:
‘Aylık kira bedelinin her kat için yaklaşık 33 milyar, toplamda ise 98 milyar olduğu söyleniyor. Böyle yüksek fiyat olur mu? Konum ve görünüm itibariyle bu kira bedelini hak etmeyen bir yere Adalet Bakanlığı bu parayı nasıl verebiliyor? Bu para hepimizin cebinden çıkıyor. Bu durumdan kimler kazançlı çıkıyor?’
Gürtuna Vali mi olacak
AKP kulislerinde dolaşan bir söylentiye göre, Büyükşehir eski Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna, AKP veya başka partiden aday olmayıp Başbakan Erdoğan’a sadakat göstermesinden ötürü ‘vali’ yapılacak... Kamu Reformu ve buna bağlı yerel yönetimler yasasının çıkmasından sonra İstanbul’un yeni bir idari yönetime kavuşmasıyla Gürtuna’yı sürpriz bir görev bekliyor.
Biliyor musunuz
KADIKÖY Belediyesi’nin, 10 Nisan Laiklik Günü ve belediyenin 20. kuruluş yıldönümü nedeniyle Kadıköy’den Anıtkabir’e 1.100 kişilik bir ‘Sevgi Seferi’ düzenleyerek kutlayacağını (0532 303 97 66)... IRAK’taki direnişin önemli merkezlerinden Felluce’de görev yapan bir Türk firmasının 660 mühendis ve işçisinin hiçbir koruma olmadan faaliyetlerini sürdürdüğünü... SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın’ın 1996-2000 arasında 784 milyon dolarlık AB kredisini, Türkiye’nin proje sunamadığı için kullanamadığını... İnsan Hakları İstanbul Şubesi’nin 28 mart seçimlerinde tespit ettiği ihlallelere ilişkin raporunu bugün kamuoyuna açıklayacağını (ihdist@superonline.com)... Biliyor musunuz?
Mesaj panosu
5-6 yıl önce geçirdiğim bir ameliyatla safra kesem alınmıştır. Bundan birkaç hafta önce kontrol için gittiğim Acıbadem Hastanesi’nde yapılan bir takım tahlil, ultrason neticesinde, hastane yetkilileri safra kesimin sağlam ve boyutlarının tam olduğunu yine de önlem alınması acısından tedavi yapılması gerektiğini belirterek tarafıma bir tedavi yöntemi teklif etmişlerdir. Olayın yorumunu kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Şeref EKŞİ
Yazının Devamını Oku 8 Nisan 2004
<B>ZAMAN </B>zaman bizim de başımıza gelir, elimize geçen yolsuzlukla ilgili belgeleri dava açılmış mı, açılmamış mı diye bakmadan yayınlarız. Çünkü bu her şeyden önce bir haberdir ve halkın menfaatinedir. Konu kimi zaman bir yolsuzluk olayı olur, kimi zaman gümrük kaçakçılığı...
Meğer bunun cezası ne kadar ağırmış!
Uğur Mumcu’nun öldürülmesinden sonra Türkiye’de son yıllarda soruşturmacı gazetecilik (investigativ journalism) önemli darbeler yedi.
Bugün Türkiye gündeminde olan birçok yolsuzluk olayının bu tür gazeteciliğin uykuya yattığı bir dönemde gerçekleştiği görülüyor.
Hayali ihracat, vergi kaçakçılığı ve içine mafyanın karıştığı kamu bankaları ihaleleri, hele hele banka hortumlamaları, 1990’lı yıllarda halkın gözünden kaçırılarak yapıldı.
AĞIR CEZALAR
2000’li yıllar ise bu büyük yolsuzluklarla hesaplaşmanın yaşandığı bir dönem oldu. Bu haberler, yolsuzluk yapanları ve onların işbirlikçisi olan siyasetçileri o kadar rahatsız etmiş olacak ki, 2002 yılına gelindiğinde Basın Kanunu’nda bugüne kadar görülmemiş derecede ağır cezalar getirildi.
Hele hele Basın Kanunu’nun 30. maddesi var ki; bir yolsuzluk olayı ortaya çıksa, bu konuda savcılık soruşturma açsa, soruşturma tamamlanıp iddianame çıksa ve hatta mahkeme tarihi belli olsa bile tek kelime yazamazsınız. Ne zamana kadar, ilk duruşmada iddianame okunana kadar... Oysa RTÜK Kanunu’nda TV için böyle bir düzenleme yok.
Yazarsanız ne mi olur, hem yazan hem de yayın kuruluşunuz, 30 milyar liradan az olmamak üzere para cezasına çarptırılırsınız. Ödenmezse ne mi olur? % 50 artırımla, yani 45 milyar lira olarak hakkınızda dava açılır.
Mahkûm olursanız ödenecek tutar: 45 milyar lira yazan, 45 milyar lira da yayınlayan olmak üzere 90 milyar lira ödemek zorunda kalırsınız.
SOMUT BİR ÖRNEK
Örnek mi istiyorsunuz?.. Cem ve Hakan Uzan’ın, Ürdün Kralı Abdullah’ın bile kabul ettiği (15.4.2004, Hürriyet) Ürdün vatandaşlığı ile ilgili yayınlarından dolayı Hürriyet ve Milliyet gazetelerindeki haberleri hatırlayın. İki gazeteye de yayınlanan bu haberlerden dolayı İstanbul Cumhuriyet Savcılığı milyarlarca lira para cezası yazdı. Olay şimdi mahkemeye yansıyacak.
Türkiye’de soruşturmacı gazetecilik yapmanın neden zor olduğunu göstermesi bakımından gazeteci Nedim Şener’in başına gelenler en somut örnek. Soruşturmacı gazetecilik konusunda kendisini geliştirmeye çalışan ve 2002 yılında Orhan Aslıtürk’ün kurduğu hayali ihracat organizasyonunu ‘Naylon Holding’ (OM Yayınları) adıyla kitaplaştıran Nedim Şener, bu martta da ‘Uzanlar-Bir Korku İmparatorluğunun Çöküşü’nü yazdı. Ancak Cem Uzan kitabın toplatılması için dava açtı. Bu yetmedi, bir de hakaret davası için suç duyurusunda bulundu. Bu da yetmedi, Nedim Şener ile yayıncısı Güncel Yayıncılık’ın, soruşturma konusu hakkında yayın yapmaktan dolayı, Basın Kanunu’nun 30. maddesine göre cezalandırılması için İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Savcı da başvuru üzerine gazeteci Nedim Şener’e 40 milyar, yayınevine 40 milyar lira olmak üzere toplam 80 milyar lira para cezası yazdı.
Doğal olarak konu mahkemeye taşınacak ve dava 120 milyar lira ile açılacak.
ŞİMDİ NE OLACAK?
Bunun yanıtını AKP hükümetinin hazırladığı ve şu anda TBMM Adalet Komisyonu’na gönderilen yeni Basın Kanunu Taslağı’nda yapılacak değişiklik verecek.
Basından Sorumlu Devlet Bakanı Beşir Atalay’ın girişimi ve iktidar partisinin desteğiyle, komisyonda ya da genel kurulda Basın Kanunu’nun 30. maddesindeki değişikliği düzenleyen taslağın 23. maddesinde, soruşturmacı gazeteciliğin önünü açacak düzenleme yapılması, AB yolundaki Türkiye’de özgür gazetecilik adına olumlu bir adım olamaz mı?
Kaldı ki, bu maddenin amacı soruşturmanın gizliliği idi. Bu konu da CMUK ile ortadan kalkmıştı. Çünkü sanıkların müdafileri soruşturmanın her aşamasında bulunabiliyor ve istenilen evrakı da alabiliyorlar. Dolayısıyla soruşturma gizliliği kendiliğinden ortadan kalkmış oluyor. CMUK ile Basın Kanunu arasındaki bu çelişkiyi gidermek için, ‘herhangi bir soruşturma konusunda gizlilik kararı olmadıkça yayın yasağı’ olmaması konusunda bir düzenleme yapılamaz mı? İkinci adımda ise bu maddedeki para cezalarının makul hale getirilmesi düşünülebilir?
Aksi takdirde nesli tükenmekte olan soruşturmacı gazeteciliğin sonu tamamen gelmiş demektir. Unutulmasın ki, şimdiki müeyyidiler olsaydı 1996’daki Susurluk olayını biz ancak iddianamenin okunmasından sonra öğrenebilecektik.
Yazı uzadığı için Basın Yasası’nın 19. maddesiyle ilgili sansür niteliğindeki ağır para cezalarından hiç söz etmiyoruz.
Çin, ayakkabıcıları da vurdu
İSTANBUL’da ayakkabı üreten bir firmayız. Sektörümüzün en büyük ve en önde gelen kuruluşları ne yazık ki kendi üretimlerini durdurma noktasına getirmiş ve Çin’den yüzbinlerce çift ayakkabı ithalatına başlamışlardır. Bu şartlar altında çok yakın bir zamanda ayakkabı sektörü sadece ithalat güdümlü ve üretim olarak yok olmaya mahkum bir sektör olacaktır. Çalışan insan sayısı da küçümsenmeyecek kadar çoktur. Bu durumda bu insanlar işsizler ordusuna katılacaklardır. Eğer milyonlarca dolarlık yatırım yapmış olup bunlardan vazgeçen ve ithalatı seçen firmaların önüne belli engellemeler gelmez ise yakın bir tarihte büyük bir sektörü daha kaybedeceğiz. Bu vahim hal karşısında bizlerin sesi olunuz. Emre AKKAYA-İSTANBUL
TEMA 603 bin fidana ulaştı
TEMA Vakfı’nın 7 Mart tarihinde 12 ulusal ve çok sayıda yerel kanalın desteği ile başlattığı ‘1 Milyon Fidan’ kampanyasına bugüne kadar 603.500 fidana ulaşıldı. Turkcell faturalı hatlı telefonlardan ‘TEMA’ yazıp 3464’e kısa mesaj göndererek 2.5 milyon karşılığı 1 fidan bağışlanabiliyor. Bu arada ressam İsmail Acar’ın 50’nci kişisel sergisi ‘Porselen Krallıklar’ bugün 19.00’da Ihlamur’daki Toprak Sanat Galerisi’nde açılıyor. 3 Mayıs’a kadar sürecek sergiden elde edilecek gelirin bir bölümü fidan kampanyasına verilecek.
Sigara içmeyenler indirim istiyor
‘Günlük 17 milyon dolarlık sigara tüketilen bir ülkede, sosyal güvenlik kuruluşları sigara içmeyen üyelerine indirim uygulayarak sağlıklı yaşamı desteklemelidir.’
(7 Nisan Dünya Sağlık Günü nedeniyle Tüketiciler Birliği’nin mesajından)
Profesör Sönmez haklı çıktı
KÖŞENİZDE metal kalp kapaklarının işe yaramaz olduğunu kalp cerrahı Prof. Dr. Bingör Sönmez bir süre önce açıkladı. Ve hastalarına takmadı diye SSK, kendisine ve hastanesine adeta savaş açtı. Sönmez neredeyse vatan haini ilan edilecekti. Bu olay gösteriyor ki, Türkiye’de gerçekleri asla söylemeyeceksin! Hükümetimiz de buna el koyarak bu konuda rehavetten kurtulmasını istiyoruz.
Merve BİRCAN
İSTANBUL
Ordu ve Antalya
ORDU Belediye Başkanlığı’na CHP’den aday olmak isteyen eski Ulubey Belediye Başkanı Seyit Torun, aday gösterilmeyince DSP’ye girdi ve kazandı. Bu olay CHP çevrelerinde şok etkisi yarattı. Torun, 17 bin oy alırken, CHP’den gösterilen aday ise 2.500 oyda kaldı. Torun’un iki ‘suçu’ vardı; Kurultay’da tüzük değişikliklerine karşı oy vermek ve eski Ordu Milletvekili Ertuğrul Günay’a yakın olmak...
Seçimin kaybedilmesine neden olarak kendisine dönük bazı iddiaların ortaya atılması üzerine Ertuğrul Günay bir açıklama yaptı. Seçimi kazanan başkanın halkla kurduğu güven ilişkisine dikkati çeken Günay şunları söyledi: ‘Sonucun oluşmasında, uzunca bir süreden bu yana uğradığımız haksızlıkların yarattığı birikimin ve tepkinin elbette payı olabilir. Ancak bu sonucun oluşması için hiçbir kişisel çaba içinde olmadığımı bütün hemşerilerim bilmektedir. Ordu’da kişisel hırslarla ve parti içi hesaplarla aday tespiti yapanların, sanıyorum sadece siyasal gerçeklerden değil, Ordu’nun türkülerinden de haberleri yoktur. Ordu’da yaşanan seçim sonucu, ‘dünya üstüne kalksa sevdiğinden vazgeçmeyeceği’ türküleriyle haykıran bir halkın, herkese verdiği bir demokrasi dersidir. Bir halkın türkülerini bilmeyenler, onu yönetmeye kalkmasınlar. Yaptıkları yanlışlarla CHP’nin seçim kaybetmesine neden olanlar, başkalarını suçlamaya kalkışmak yerine, Ordu’dan önce Antalya’nın kaybedilmesine kimin neden olduğunu tartışsalar, sanırım daha doğru yaparlar.’
Kadro ilerlemesi
BEN bir bakanlıkta görev yapan ve 1991 Kasım’ında işe başlayan devlet memuruyum. Daha önceleri Sayın Ecevit ve ANAP hükümetleri zamanında memurlara verilen 1 derecelik kadro ilerlemesinin yarattığı adaletsizliği gidermek amacıyla şimdiki hükümet tarafından bu dereceyi alamayanlara 1 derece verileceği, hatta Başbakan Erdoğan’ın bu konuda talimat verdiği yolunda yazılı ve görsel basınımızda haberler çıkmıştır. Benim öğrenmek istediğim, böyle bir çalışma var mıydı, varsa sonucu ne olmuştur? Sanırım bu sorularıma, ilgili birimlerce bir cevap verilir.
Muharrem GÜNDÜZ
ANKARA
Yazının Devamını Oku